kendim bir vegan olmaktan bayaaaaaa uzak olsam da, olan herkesi de anlayabilip saygı duyduğum kişi sıfatıdır. aslında birçok konuda kendilerine hak veririm, vegan olmaya dair çokça da düşünmüşümdür.

gerçekten bugün öyle bir et sektörü var ki, bu sektör dünyayı adeta yiyip bitirmekte. her bir hayvanın yetiştirilmesi için tonlarca yem ve litrelerce su gerekiyor ve karşılığında aldığınız besine göre çok çok az verim alıyorsunuz. bu kadar talebi karşılamak için de kaynaklar silip süpürülüyor tabii ki. günümüzde bu kadar büyük bir nüfusu, ve buna dayalı olarak, ve yine ete devasa bir talep olmasından dolayı, hayvanların sadece üretim odaklı, rezalet koşullar altında yaşamak zorunda kaldığı bir sektör vardır. hayvanların yaşama hakkını elinden almak bir tarafta dursun, bence bu ölümden daha kötü bir kaderdir. ayrıca bu durum sadece et için de geçerli değil. süt, yağ ve bal üretim sektörleri de farklı bir amaca hizmet etmiyor.

bu yüzden yemeye devam edeceksek bile şimdilik talebi azaltmalı ve sağlıklı bir şekilde yetiştirilmiş hayvanların ürünlerini tercih etmemiz gerekiyor. eğer bunu yaparsak bu iğrenç sektör de ya kendini düzeltecektir yada yok olmaya mahkum olacaktır.
devamını gör...

istanbul'un fatih ilçesinde bulunan tarihi bir parkın adı.
osmanlı imparatorluğunda ilk batılılaşma hareketi olarak bilinen tanzimat fermanı'nın, diğer ismiyle gülhane hatt-ı hümayûnu 'nun, dönemin dış işleri bakanı koca mustafa reşid paşa tarafından ilk kez okunduğu parktır. içinde asimetrisiyle insana her baktığında gizemli ve ilginç bir huzur veren londra çınarından bolca bulunur. sirkeciye doğru inerken de solunuzda bab-ı ali kapısı kalır. ruhunuzu dinlendirmek ve o tarihi atmosferi duyumsamak isterseniz bir kış günü gece vakti yanınızda en fazla bir kişiyle birlikte o civarlarda volta atmanız tarafımca önerilir.


tam 1 yıl 2 ay sonra gelen ek tanım : an itibari ile bir video izledim. ülkeye gelişigüzel giren yasadışı göçmenler, geçici sığınmacılar ve geri kafalı turistler / vatandaşlar yüzünden içindeki tüm çiçeklerin çiğnendiğini, etrafa çöp ve pislikler saçıldığını gördüm. insanın içini hem hiddet hem teessür kaplıyor. medeniyetten ve çevreye saygıdan nasiplenmemiş bu ilkel kalabalıkların asla eğitilemeyeceğine dair kanaatim hâlâ yerli yerinde. yazık, memleketi başıbozuklarla doldurup şu içler acısı vaziyete sebep olanlar bilmeli ki, teknoloji çağında tüm bu görüntüler ve daha niceleri birer senettir. bu senetler, iktidar sahiplerinin düşünce ve eylemleri tarih ve vicdan mahkemesinde sanık olarak yargılandığında , suçlarına en büyük delil olacaktır. neresinden bakarsanız maskaralık, görevi ihmal, yurttaşına ve çevreye ihanet, saygısızlık.
devamını gör...

standartlara uygun olarak üretildiğinde çocukların hayal gücüne katkı sağlayan eğlence malzemesi.
devamını gör...

ağzı iyi laf yapan girişken bir garson. olmazsa olmaz. kapanır o esnaf lokantası.

doksanlı yılların başında bir köfte/piyaz esnafında çalışan abimin yanında oyalanırken şu diyaloğa şahit olmuştum.

sadece köfte piyaz satılan lokantaya giren adam içeri girer girmez garson* tarafından karşılanıp hemen bir masaya oturtulmuştu.

garson: hoş geldin değerli abim.
müşteri: bana az kuru, pilav verir misin?
garson: kuru az evvel bitti abicim. size köfte piyaz yaptırayım mı?
müşteri: hiç düşünmeden “peki” diyerek onay vermişti.

bu diyalog o kadar net ki zihnimde. müşteri belli ki dalgındı ve bana kalırsa köfteciye girdiğinden bile haberdar değildi. garson işini bilmezse kesinlikle oturmazdı. otursa bile sipariş vermezdi.

daha sonraları duyduğum kadarıyla abuzer abimiz askerde şehadet şerbetini içmiş. ruhun şadolsun be abuzer abi!
devamını gör...

yüzüklerin efendisi ve hobbit serisinin hayranı olarak her dinlediğimde gözümün önüne elfleri, hobbitleri, cüceleri getiren efsane şarkı.
son bölümü de şöyledir: "these songs of hobbit, dwarves and men and elves / come close your eyes you can see them too"
bu arada şarkıya ismini veren bard, hobbit kitabında ejderha smaug'u öldüren karakterdir.
devamını gör...

the veils grubunun yükselişine bir hayli ivme katan parçasıdır.
devamını gör...

saloz’un mavalı, peter weiss tarafından yazılmış bir tiyatro oyunu. can yücel tarafından dilimize çevrilmiş ve ilk olarak yöntem yayınları tarafından oyun metni kitaplaştırılmıştır. oyunda portekiz'de 1932 yılında iktidara gelen antonio salazar'ın otuz altı yıllık iktidarı döneminde yaşanan baskının, şiddetin, sömürünün nasıl diktatörlüğe dönüştüğü hiciv edilirken, angola özelinde anlatılan sömürgecilik hikâyesi evrensel boyutta işleniyor.

kitabın girişinde can yücel'in yazdığı bir sunuş metni var ki, kendisine has ifade biçimi ile mevzuyu özetlerken bir anda kendinizi kitabı/oyunu bitirmiş halde buluyorsunuz. ben ilk olarak kitabı okumuştum ve sonrasında tiyatro sahnesinde oyunu izleme imkanım oldu. ikisinden de ayrı ayrı keyif aldım. halen ara ara açar kitabı okurum. oyundan bir kaç alıntı paylaşayım;


sanmayın ki, boşuna harcadığımız bunca gayret, attığımız bunca sopa, yediğimiz bunca rüşvet!
sabrın sonu felâkettir, selâmettir medeniyet!
emin olun, yavaş yavaş, ağır ağır ve elbet dağılacak bir gün bu dağılmayasıca zulmet,
inşallah en gecinden ve bok canımıza rahmet, uyanacak er geçn bu zenci denen musibet!


yaşasın elmaslar! değil mi?
tekelleri ve sizleri yaşatmak için!
ve sizleri yaşatan elmasları çıkartmak için!
kahrolsun, ölsün, değil mi,
24.000 zenci
24.000 angaryalı işçi,
24.000 zavallı insan
sürüne sürüne ölsün, değil mi,
lunda ve luanda madenlerinde,
ayda 150 kâğıt kazanmak için!


sanmayın ki, kırık yıldır bize hayatı zehir eden
bu hortlak
cavlağı çekti diye portekiz kurtulacak!
nasıl sırtlanların yavrusu, çıyanın yumurtası
varsa,
ve nasıl kendi gölgesinden çoğalıp ürüyorsa
yarasa,
yıkılmadıkça bu mağara, değişmedikçe bu düzen,
daha çok çekeceğimiz var salozların elinden.


ben de bir şey söyleyeceğim:

biz şimdiye dek yutturmaca öğretiye inandık, her işin başında tanrı, aile ve vatan diyen
tanrısız ve vatansız dürzülere kandık.
sözüm-ona o tanrının seçkin kulu,
o ailenin kıymatlı çocuğu
ve o vatanın efendisiydik ya,

- biz ki o vatanda tutunamayıp çöpçülük etmeye gidiyorduk almanya'ya-

unutup kendimizin de sömürüldüğünü, bol keseden kabullenip beyazların üstünlüğünü,
zencilerin sömürülmesini mubah,
ve işin kötüsü:
zencileri bir meta
ve kendimizi bir matah sandık.
ve taa neden sonra,
o tanrıyı, aileyi ve vatanı
beja üzerinde emanet bırakıp amerikalılara,
angola, gine ve mozambik ormanlarında,
o insandan saymadığımız zencilerin insanca
kurşunlarıyla
hayvanlar gibi ölüşmeğe başlayınca uyandık!


bu tarz; can alıcı, yaratıcı ve taşlama kokan çokça ifade var oyun metninde. kitabı okumamış ve oyunu izlememiş olanlara elbette okumalarını ve izlemelerini salık veririm lakin zevkler renkler tartışılmaz. bu tarz konulara uzaksanız yanından bile geçmeyin sonra öneri sebebiyle okudum/izledim deyip, bizi günah kaplumbağası ilan edersiniz, çok kırılırım. *
devamını gör...

her şeyi kabul ederim, sel olur deprem olur, allah'tan derim çalışılır daha iyisi yapılır; ama bu orman yangınları beni yakıyor, içimi yakıyor, sanki beni ateşin ortasına atmışlar gibi bir his uyanıyor içimde, bir ağacı yetiştirmek, bir inşaat yapmaya benzemiyor, yıllarca uğraşıyorsun, emek veriyorsun bir yeşili bir ağacı büyütmek için, allah kim bir ağacı ,bir yeşili yakıyor ise onu evlâd acısı ile sinasin, evet biraz ağır beddua ama hak ediyorlar kim hangi amaç için yakmış ise ciğeri yansın. amin amin amin
edit: o yanan canlıların hesabını nasıl vereceksiniz? inşallah siz daha beter yanarsiniz.
devamını gör...

12 yaşına kadar konuşma güçlüğü çeken,
(dört buçuk yaşındayken, babası camide namaz kıldığı sırada van'dan göç ederken ölümden kurtarıp besleyip büyüttüğü yusuf adındaki oğulluğu tarafından öldürüldü. bu olaydan sonra on iki yaşına kadar kekemeliğe tutuldu.)yaşar kemal eğitimine ortaokulu bitirmeden son vermiş. pamuk tarlalarında amelebaşılık ve su bekçiliği yapmıştır. bu zorlu hayat şartlarına rağmen nobel'e aday gösterilen ilk türk yazarımızdır. yaşar kemal pek çok yapıtında anadolu masal ve efsanelerinden yararlanmıştır.
devamını gör...

“bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. sanki içimde derin bir hiçlik var. ”
zülfü livaneli
devamını gör...

şuan üzerime bir kilo domates var. eve giderken aldım. ama bu kadar pahali olduğunu bilsem asla anneme he demezdim. mal varlığı olarak saklamayı düşünüyorum.her mevsimde değerli. ilerde de çok değerlenecek diyorlar.

burdan celal şengöre seslenmek istiyorum. hocam belli ki siz yetkin bir abimize benziyorsunuz, bana zekat düşer mi? yalınız belirtmek isterim ki domateslerin cinsi çeri. ayıptır söylemesi hemide bir kilo. teşekkürler.
devamını gör...

seni gozumde çok büyütmüşüm
devamını gör...

"bazen ona bir şeyler yazarsın,
yazar silersin, yazar silersin...
o hiçbirini okumamış olur;
ama sen hepsini söylemiş olursun."

-murathan mungan

bazen içimize o kadar çok dert olur ki o gönderemediklerimiz. yazarız, yazarız hep geri sileriz. atamayız bir türlü. belki gurur, belki 'zaten ne olacak ki gönderince boş ver gitsin' düşüncesi bizi alıkoyar. biz de hep yazarız ve geri sileriz. murathan mungan'ın da dediği gibi biz hepsini ona söylemiş oluruz ama o okumamış olur. belki o da hep yazıp siliyordur bilemeyiz. siz ilk mesajı ondan beklersiniz, o da sizden bekler. kazanan sadece bahaneler olur. o yüzden yazıp yazıp silmeyin, gönderin. bırakın içinizde dert olmasın, anlatın hatta uzun uzun. hem belli olmaz belki de her şey bir mesaja bakıyordur. belki de her şey düzelir. ayrıca ne olursa olsun yazdığınıza pişman bile olsanız sonrasında en azından yaptım dersiniz.
gelecekte içinizde o mesajı atmamanın burulukluğu kalmaz. zaten kaybedecek bir şey de yok. denemekten zarar gelmez. o yüzden ne geliyorsa içinizden, yazın derim ben. en azından siz rahatlarsınız.
devamını gör...

özdemir asaf demiş ya "benim söylemek için çırpındığım gecelerde siz yoktunuz... " diye işte bu cümle
devamını gör...

kırk yıllık müslümanım böyle bir din duymadım.
devamını gör...

grevuja (bizans ateşi); kızgın kömür, kükürt ve zift karışımından oluşan bir karışımdır. ms 660'larda zift, reçine, kükürt, nafta, kireç ve güherçileyle içeriği kallinikos tarafından zenginleştirilmiştir.

deniz savaşlarında birtakım aletler vasıtasıyla uzak mesafelere püskürtmek suretiyle kullanılmıştır. suda yandığı gibi karada da rahatlıkla yanabilmektedir. su dökülünce sönmemekte, aksine alevi şiddetlendirmektedir. vasfı hızlı bir şekilde yangın çıkartmaktır. içerisindeki yağ sebebiyle suda sönmediği için denizin üzerinde yanmaya devam etmiş ve düşman gemilerinin ilerleyişine engel olmuştur. persler yunanistan'ı işgal ettiğinde bir deniz savaşı (peloponez savaşı) sırasında kullanılmıştır. dönemin güçlü pers ordusu, gemilerinin yanmasını engelleyememiştir. sönmediği için bu ateşe maruz kalan tüm insanlar ölüme terk edilmiştir.
devamını gör...

akşam radyo başındayız!
terimsporlular, yayını biri fenerli ama mod*, biri sadece fenerli arkadaşa bırakmıyoruz değil mi!? *
(affedin beni sayın sunucular)*

istek üzerine ekleme: tabi ki favori maçım budur..


efsane kadrosu: taffarel, hagi, bülent korkmaz, ergün pembe, popescu, capone, ümit davala, suat kaya, okan buruk, hakan şükür, arif erdem ve sonradan girenler hasan şaş, hakan ünsal, ahmet yıldırım. ve tabi ki fatih terim.
özeti izleyip tekrar aynı duygu yoğunluğu hissetmekse ayrı bir olay. bir takımı desteklemek değil sadece ama fanatizm de değil. duygudaş olmak büyük bir kalabalıkla.. aynı heyecanı paylaşmak, beraber gülmek beraber ağlamak. ben kendi adıma sadece 10 yaşında bir kız çocuğuydum, 10 yaşında bir çocuk ne anlayabilir ki kupadan, maçtan, şampiyonluktan.. ne hatırlayabilir. sevinçten ağladığımı çok net hatırlıyorum.*
ne güzel bir gurur yaşattın bize galatasaray!
ve şimdi..
çocukluk aşkımsın! sen ilk göz ağrımsıııııın!
devamını gör...

mabel matiz yakarısı ve ortak paydamız.

"yar bulamadım yerimi
yetiş ya nûr, yağdır mümkünleri
yalın ayak yürüdüm geldim
aşksa tabu, aştım müşkülleri


yarimin yelkeni olsa
yelleri alsa gelse
dut gibi sarhoş akşamda
mevlam muradım verse
ahlarımı da duysa


çünkü gözlerine ay anam, gözlerine
hastayım, aşığım köz dillerine
çöz beni saçılayım, eldir düğme
sevdim canını canım, el neyime

çünkü gözlerine ay anam, gözlerine
hastayım, aşığım köz dillerine
çöz beni saçılayım, eldir düğme
sevdim canını canım, el neyime

yarimin yelkeni olsa
yelleri alsa gelse
dut gibi sarhoş akşamda
mevlam muradım verse
ahlarımı da duysa

çünkü gözlerine ay anam, gözlerine
hastayım, aşığım köz dillerine
çöz beni saçılayım, eldir düğme
sevdim canını canım, el neyime

çünkü gözlerine ay anam, gözlerine
hastayım, aşığım köz dillerine
çöz beni saçılayım, eldir düğme
sevdim canını canım, el neyime"


spotify
devamını gör...

“beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. tedirgin etme beni. bu sefer geride bir şey bırakmadım. tasımı tarağımı topladım geldim. neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. beni uyandır.”
― oğuz atay, tutunamayanlar

başka da bişey demeye gerek yok gibi.
devamını gör...

eski bir arkadaşımın neredeyse boğazıma yapışarak dinlemeni önerdiği ama halen dinlemediğim müzik grubudur.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim