dini olmayan erkekle evlenmek
insanlar iyi ve kötü olarak ayrılır. dinmiş, siyasi görüşmüş, tuttuğu takımmış, oymuş, buymuş... arada saygı olduğu sürece kadın/erkekle evlenilir.
devamını gör...
robert enke
intihar etmeden önce gitgide yükselişe geçen bir kariyeri vardı. özellikle hannover döneminde hem bundesliga'da yılın kalecisi seçilmiş (2009) hem de almanya milli takımında 1. kaleciliğe yükselmişti. rahmetli yaşasaydı muhtemelen almanya kalesini o koruyacaktı 2010 dünya kupası'nda. bir de merhumun olaylı fenerbahçe kariyeri vardır ki ilk maçında üç gol yemiş ve basının hedefi olmuştur. -bence ilk gol dışında hatası yok- çoğu kişi fenerbahçe'nin bu adamı direkt gönderdiğini söyler ama iş farklı. enke, fenerbahçe'ye kiralık geldiğinde zaten depresyonla boğuşuyordu ve bu durum van gaal'in 19 yaşındaki valdes'i kendisinin yerine seçmesiyle birlikte iyice ağır basmıştı. o sezon rüştü de barca'ya gidince enke 3. kaleci olarak kaldı ve fener'e kiralandı. malum maçtan sonra eleştirilere dayanamayan enke, sözleşmesinin feshini istemiş ve memleketine -hannover'e- dönmüştür. sonrasında ise kalp rahatsızlıklarından muzdarip olan kızı lara enke'yi henüz 2 yaşında kaybedince daha fazla dayanamamış ve kızının mezarına yakın bir demir yolunda trenin önüne atlayarak intihar etmiştir. cenazesi de kızının hemen yanına defnedilmiştir.
devamını gör...
kız çocuğu
bana kız çocuk daha güzel geliyor erkek çocuğa göre. hele bir de annesine benzerse var ya... süper bir şey, sevdiğin kadın birken iki oluyor!
devamını gör...
insan olmasaydın ne olmak isterdin sorunsalı
balık....
özgürce masmavi denizlerde tüm dünyayı gezerdim.
özgürce masmavi denizlerde tüm dünyayı gezerdim.
devamını gör...
5 yıl önce sıradan olup şimdi lüks olan şeyler
temel gıda ürünleri dünyanın genelinde ucuzken bizim ülkemizde lükse yaklaşmaktadır.
devamını gör...
ilginç etimolojik bağlantılar
ahlat ahların ağacı, cezayir cezaların ülkesi ve ve etimoloji eti’lerden kalma bir zaman birimidir.
devamını gör...
türkiye'nin düzelmesinin tek yolu
keşke tc numarası olan herkes, insanlık sınavına sokulsa, ve herkes geçer not alana kadar tekrar tekrar sınava girse,
belki bu şekilde öğrenirler, okumak zorunda kalırlarsa öğrenirler...
okumayı anlamayı öğrenirler, düşünmeyi öğrenirler, okuma yazma öğretmek yeterli değil, düşünmeyi anlamayı öğretmek lazım,
herkes eğitim demiş de, eğitim evet ama ne eğitimi... eğitimi düzelttin verdin, ee.. güya eğittiğin kişi öğrenecekmi, anlayacakmı, uygulayacak cesareti bulacakmı...
insanlar varlıklarının farkında değil, kimse önce ailesine karşı bile sınırlarını bilmiyor, koruyamıyor,
"bir insana fiziksel olarak tecavüz edilmesi ile kişisel haklarına tecavüz edilmesi aynı yaraları açar..."
nerede okuduğumu kimin söylediğini unuttum ama tam olarak böyle, nihan kaya büyük ihtimalle
dolayısıyla her zaman söylediğim bir şey var, biz saygı adı altında, maalesef sömürülmek için "kandırıldık"
bize sürekli saygı adı altında, büyüklere yaşlılara, anaya babaya, öğretmene, müdüre, milletvekiline, bakana, cumhurbaşkanına, saygı diye başlayarak, söyledikleri herşeyin altında, bizim haklarımıza tecavüz vardı,
saygıyı, bize saygı göstererek, öğretmediler... bir şekilde anne, baba, öğretmen, müdür, bakan vs olanların hepsi, saygıyı "menfaati" için kullandı, çünkü toplumda bu mevkilere tapılıyor, ve hepsi de sonuna kadar kullanıyor, hala, maalesef bu bilinçsiz kesimin yeni nesil çocuklarının çocukları da böyle yetişiyor, çok da değişen bir şey yok...
genelde hiçbir yerde otorite kuramayan insanlar, yada çok kolay mevki sahibi olmuş insanlar, eşlerini ve çocuklarını da maddi manevi yönetme eğiliminde oluyorlar, (bir şekilde eğitimi ve yeterliliği olmadan, küçük yaşta devlet memuru olup, haketmeden yetki sahibi olan, kolay para kazanan kişiler gibi, evlenmek ve çocuk yapmak dışında ürettiği hiçbir değer olmayan, olsada farkedilmeyen annelerimiz gibi)
anne baba da olsa kimse kimsenin yerine düşünme, karar verme hakkına sahip değildir, türkiyede ailelerdeki en önemli sorun, iyiliğini düşünme adı altında, çocukları "rahat bırakmamalarıdır"
çocuklar "kendisi olma"nın ne olduğunu öğrenemiyor, bilmiyor, çünkü rahat bırakılmıyor... baskıyı "normal" bir şey olarak tanıyor çocuklar, ve rahatsız edilmeye alışıyorlar, baskıya alışıyorlar, mecbur olduklarını öğreniyorlar, çünkü başka bir alternatif görmüyorlar, hep içinden düşünüyor, fikrini söylemek saygısızlık olarak öğretiliyor...
önce evde, sonra okulda, sonra işyerinde susuyor, bu böyle devam ediyor...
dar gelirli de böyle, zengin aile de böyle bence, çünkü anne babaların kendi kişisel hayatları yok, anne babalık, geçim/gelir dışında bireysel bir hayatları, mevzuları yok, kendilerini tanımaya, vakitleri, halleri de olmamış zaten, karakterleri oturmamış...
şuraya gelicem, dolayısıyla çocukluktan itibaren, kişisel haklarının gasp edilmesini normal bir şey olarak öğreniyor çocuklar, ev dışında da sesini çıkaramıyor, yeni kuşaklarda da bir fark göremiyorum, dışarıda polis durdurduğu zaman, bize ne sorabilir, nelere hakkı yok bilmiyoruz, evde de bilmiyoruz, dışarıda da bilmiyoruz...
çünkü çocuklara ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyor, bize ilk öğretilen şey "susmak" hep öğretilen şey "söz dinlemek" ve sözü sorgulamamak, çünkü devam edecek tartışmaya tahammül yok...
çocuklar ciddiye alınmıyor, çocuklara saygı duyulmuyor, ama bolca isteniyor, sınırsız, koşulsuz, bedelsiz, sürekli saygı isteniyor... hemde zorla... çünkü alışmışlar ekmeğini yemeye...
çocuklar saygı görmenin ne olduğunu öğrenmiyor, hatta saygı gördüğünde tanımıyor, zayıflık zannediyor, şımarıyor, kendini şaşırıyor doğal olarak ve gördüğünde de ilk yaptığı şey suistimal etmek oluyor, bunu fırsat olarak görüyor, çünkü kendisine öyle davranılarak büyümüş...
bütün televizyon kanallarının yayınlarını durdurup ekrandanmı okumalı, ülke genelinde elektriği kesip, camilerdenmi bağırmalı bilmiyorum, ama okuldaki eğitimle olacak iş değil bu, eğitim veren insanlarda da bu bilinç yok, herkeste bir bekleyiş, herkeste bir oturduğu yerden söylenmek, bir şeyler oluyor ve onun üzerine konuşuluyor, herkes yorum yapıyor, hep vakit kaybı, ya bu damızlık çoğunluğun dinlediği hocalardan birini konuşturmak lazım, yada yine bu ahalinin dinlediği bir hocanın adıyla kitap basıp dağıtmak lazım, çünkü fanatikler, din konusunda da fanatikler, ben bakıyorum dindar insanlara 7/24 bir dua okuma hali, o da anlayarak değil, öyle görünmek için, göstere göstere ibadet ediyorlar, onu da bilinçli yapmıyorlarki, bakınız futbol fanatikliği de, ekonomik durumdan bağımsız, çok fazladır, genel olarak fanatik olma hali sapkın bir ruh halidir, zaten sağlıklı bir insan bence hiçbirşeyin fanatiği olmaz, ordan anlayın işte...
evet resmen, tamda manipülasyon yapmaktan bahsediyorum, başka yolu yok, onlara muhalefet olarak yaklaşıp konuşunca, kapatıyorlar devreleri, nereyi dinliyorlarsa, nerden anlıyorlarsa, maalesef oralardan girmek zorundayız, bir övüp, bir allah peygamber diyip, bir bunlar zaten senin hakkın ne bu kadar minnet ediyorsun, elektrik faturanın yarısından fazlası vergi dememiz lazım,
bazen diyorumki ülkedeki akp lileri omuzlarından tutup silkeleyip şunları söylesek;
"bana bak, sen var ya, tek başına, hakları olan bir insansın, sen varsın, herkes seni görmek zorunda, kimse sen yokmuşsun gibi davranamaz, hiçbirşey yapmasanda, oy vermesende, kendi sınırların var, sen değerlisin, annenin babanın sana değer verme mecburiyeti var, menfaatsiz... sen çocuklarına değer vermek zorundasın, menfaatsiz, verdiklerini aldıklarını hesaplamadan, sahip olduğun ev araba eşyayı düşünmeden, insan olarak kendi varlığına saygı duyman, kendine değer vermen ve haklarının farkında olman lazım, kimse senden üstün değil, kimse hiçbir makamla, altın koltukları, sarayları haketmiyor, kimse kimseden büyük değil, kimsenin kıldığı namaz için senin sevinmen gerekmiyor, senin kıldığın namaza rt nin bir katkısı yok, ak parti giderse, kuran okumak yasaklanmıycak, kimse kuran okuyor diye oy vermen gerekmiyor, zaten senin hakkın olanı, senden aldıkları parayla, sana lütfeder gibi veriyorlar, kendi sınırlarını çiz, farket, ve oradaki özgürlüğüne kimsenin senden izinsiz yaklaşmasına bile izin verme..."
şimdi yazınca daha iyi anladım, hep düşünüyorum bunları ama, gerçekten de işimiz çok zor, açlıkla, yoklukla bile, nelere sebep olduklarının farkında olmayan insanların, değişmesi çok zor, ama imkansız değil,
benim önerim büyük bir sivil itaatsizlik düşünmek, bulmak, yapmak...
ama akıllıca bir hareket olması lazım, malum iktidarın elinde, gözünün üstünde kaşın var bile diyerek, hatta hiçbirşey demeyerek bile tutuklama kozu var..
baya akıllıca bir hareket olması lazım...
çok "ince" olmak lazım...
tanıdığınız "ince" karakterli insanlar varsa onlara sorun, bazı insanlar gerçekten çok "ince" oluyor... ben hatırı sayılır "incelikler"le karşılaştım hayatım boyunca, ama yinede kafam öyle çalışmıyor, bunların hakkından gelmek için "ince"nin önde gideni olmak lazım , bi düşünün bakalım, sonu silivride bitmeyecek bir hareket...
edit:
ince ; argoda ihanet eden, yarı yolda bırakan, satan anlamında kullanılan küfürün yerine koyduğum kelime, cinsel tercih anlamında değildir.
(daha iyi anlatan başka sıfat bulamadığım için, kullandığım tek küfür olan kelimenin kendimce şıklaştırmaya çalıştığım hali)
belki bu şekilde öğrenirler, okumak zorunda kalırlarsa öğrenirler...
okumayı anlamayı öğrenirler, düşünmeyi öğrenirler, okuma yazma öğretmek yeterli değil, düşünmeyi anlamayı öğretmek lazım,
herkes eğitim demiş de, eğitim evet ama ne eğitimi... eğitimi düzelttin verdin, ee.. güya eğittiğin kişi öğrenecekmi, anlayacakmı, uygulayacak cesareti bulacakmı...
insanlar varlıklarının farkında değil, kimse önce ailesine karşı bile sınırlarını bilmiyor, koruyamıyor,
"bir insana fiziksel olarak tecavüz edilmesi ile kişisel haklarına tecavüz edilmesi aynı yaraları açar..."
nerede okuduğumu kimin söylediğini unuttum ama tam olarak böyle, nihan kaya büyük ihtimalle
dolayısıyla her zaman söylediğim bir şey var, biz saygı adı altında, maalesef sömürülmek için "kandırıldık"
bize sürekli saygı adı altında, büyüklere yaşlılara, anaya babaya, öğretmene, müdüre, milletvekiline, bakana, cumhurbaşkanına, saygı diye başlayarak, söyledikleri herşeyin altında, bizim haklarımıza tecavüz vardı,
saygıyı, bize saygı göstererek, öğretmediler... bir şekilde anne, baba, öğretmen, müdür, bakan vs olanların hepsi, saygıyı "menfaati" için kullandı, çünkü toplumda bu mevkilere tapılıyor, ve hepsi de sonuna kadar kullanıyor, hala, maalesef bu bilinçsiz kesimin yeni nesil çocuklarının çocukları da böyle yetişiyor, çok da değişen bir şey yok...
genelde hiçbir yerde otorite kuramayan insanlar, yada çok kolay mevki sahibi olmuş insanlar, eşlerini ve çocuklarını da maddi manevi yönetme eğiliminde oluyorlar, (bir şekilde eğitimi ve yeterliliği olmadan, küçük yaşta devlet memuru olup, haketmeden yetki sahibi olan, kolay para kazanan kişiler gibi, evlenmek ve çocuk yapmak dışında ürettiği hiçbir değer olmayan, olsada farkedilmeyen annelerimiz gibi)
anne baba da olsa kimse kimsenin yerine düşünme, karar verme hakkına sahip değildir, türkiyede ailelerdeki en önemli sorun, iyiliğini düşünme adı altında, çocukları "rahat bırakmamalarıdır"
çocuklar "kendisi olma"nın ne olduğunu öğrenemiyor, bilmiyor, çünkü rahat bırakılmıyor... baskıyı "normal" bir şey olarak tanıyor çocuklar, ve rahatsız edilmeye alışıyorlar, baskıya alışıyorlar, mecbur olduklarını öğreniyorlar, çünkü başka bir alternatif görmüyorlar, hep içinden düşünüyor, fikrini söylemek saygısızlık olarak öğretiliyor...
önce evde, sonra okulda, sonra işyerinde susuyor, bu böyle devam ediyor...
dar gelirli de böyle, zengin aile de böyle bence, çünkü anne babaların kendi kişisel hayatları yok, anne babalık, geçim/gelir dışında bireysel bir hayatları, mevzuları yok, kendilerini tanımaya, vakitleri, halleri de olmamış zaten, karakterleri oturmamış...
şuraya gelicem, dolayısıyla çocukluktan itibaren, kişisel haklarının gasp edilmesini normal bir şey olarak öğreniyor çocuklar, ev dışında da sesini çıkaramıyor, yeni kuşaklarda da bir fark göremiyorum, dışarıda polis durdurduğu zaman, bize ne sorabilir, nelere hakkı yok bilmiyoruz, evde de bilmiyoruz, dışarıda da bilmiyoruz...
çünkü çocuklara ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyor, bize ilk öğretilen şey "susmak" hep öğretilen şey "söz dinlemek" ve sözü sorgulamamak, çünkü devam edecek tartışmaya tahammül yok...
çocuklar ciddiye alınmıyor, çocuklara saygı duyulmuyor, ama bolca isteniyor, sınırsız, koşulsuz, bedelsiz, sürekli saygı isteniyor... hemde zorla... çünkü alışmışlar ekmeğini yemeye...
çocuklar saygı görmenin ne olduğunu öğrenmiyor, hatta saygı gördüğünde tanımıyor, zayıflık zannediyor, şımarıyor, kendini şaşırıyor doğal olarak ve gördüğünde de ilk yaptığı şey suistimal etmek oluyor, bunu fırsat olarak görüyor, çünkü kendisine öyle davranılarak büyümüş...
bütün televizyon kanallarının yayınlarını durdurup ekrandanmı okumalı, ülke genelinde elektriği kesip, camilerdenmi bağırmalı bilmiyorum, ama okuldaki eğitimle olacak iş değil bu, eğitim veren insanlarda da bu bilinç yok, herkeste bir bekleyiş, herkeste bir oturduğu yerden söylenmek, bir şeyler oluyor ve onun üzerine konuşuluyor, herkes yorum yapıyor, hep vakit kaybı, ya bu damızlık çoğunluğun dinlediği hocalardan birini konuşturmak lazım, yada yine bu ahalinin dinlediği bir hocanın adıyla kitap basıp dağıtmak lazım, çünkü fanatikler, din konusunda da fanatikler, ben bakıyorum dindar insanlara 7/24 bir dua okuma hali, o da anlayarak değil, öyle görünmek için, göstere göstere ibadet ediyorlar, onu da bilinçli yapmıyorlarki, bakınız futbol fanatikliği de, ekonomik durumdan bağımsız, çok fazladır, genel olarak fanatik olma hali sapkın bir ruh halidir, zaten sağlıklı bir insan bence hiçbirşeyin fanatiği olmaz, ordan anlayın işte...
evet resmen, tamda manipülasyon yapmaktan bahsediyorum, başka yolu yok, onlara muhalefet olarak yaklaşıp konuşunca, kapatıyorlar devreleri, nereyi dinliyorlarsa, nerden anlıyorlarsa, maalesef oralardan girmek zorundayız, bir övüp, bir allah peygamber diyip, bir bunlar zaten senin hakkın ne bu kadar minnet ediyorsun, elektrik faturanın yarısından fazlası vergi dememiz lazım,
bazen diyorumki ülkedeki akp lileri omuzlarından tutup silkeleyip şunları söylesek;
"bana bak, sen var ya, tek başına, hakları olan bir insansın, sen varsın, herkes seni görmek zorunda, kimse sen yokmuşsun gibi davranamaz, hiçbirşey yapmasanda, oy vermesende, kendi sınırların var, sen değerlisin, annenin babanın sana değer verme mecburiyeti var, menfaatsiz... sen çocuklarına değer vermek zorundasın, menfaatsiz, verdiklerini aldıklarını hesaplamadan, sahip olduğun ev araba eşyayı düşünmeden, insan olarak kendi varlığına saygı duyman, kendine değer vermen ve haklarının farkında olman lazım, kimse senden üstün değil, kimse hiçbir makamla, altın koltukları, sarayları haketmiyor, kimse kimseden büyük değil, kimsenin kıldığı namaz için senin sevinmen gerekmiyor, senin kıldığın namaza rt nin bir katkısı yok, ak parti giderse, kuran okumak yasaklanmıycak, kimse kuran okuyor diye oy vermen gerekmiyor, zaten senin hakkın olanı, senden aldıkları parayla, sana lütfeder gibi veriyorlar, kendi sınırlarını çiz, farket, ve oradaki özgürlüğüne kimsenin senden izinsiz yaklaşmasına bile izin verme..."
şimdi yazınca daha iyi anladım, hep düşünüyorum bunları ama, gerçekten de işimiz çok zor, açlıkla, yoklukla bile, nelere sebep olduklarının farkında olmayan insanların, değişmesi çok zor, ama imkansız değil,
benim önerim büyük bir sivil itaatsizlik düşünmek, bulmak, yapmak...
ama akıllıca bir hareket olması lazım, malum iktidarın elinde, gözünün üstünde kaşın var bile diyerek, hatta hiçbirşey demeyerek bile tutuklama kozu var..
baya akıllıca bir hareket olması lazım...
çok "ince" olmak lazım...
tanıdığınız "ince" karakterli insanlar varsa onlara sorun, bazı insanlar gerçekten çok "ince" oluyor... ben hatırı sayılır "incelikler"le karşılaştım hayatım boyunca, ama yinede kafam öyle çalışmıyor, bunların hakkından gelmek için "ince"nin önde gideni olmak lazım , bi düşünün bakalım, sonu silivride bitmeyecek bir hareket...
edit:
ince ; argoda ihanet eden, yarı yolda bırakan, satan anlamında kullanılan küfürün yerine koyduğum kelime, cinsel tercih anlamında değildir.
(daha iyi anlatan başka sıfat bulamadığım için, kullandığım tek küfür olan kelimenin kendimce şıklaştırmaya çalıştığım hali)
devamını gör...
george orwell
bu aralar 1984 isimli kitabı yeniden hortlamış yada hortlatılmış yazar. benim pek hoşuma gitmemişti lakin seveni çok.
devamını gör...
normal sözlük bağımlılığı
giremediğim zaman birini bir yerlerde bekletiyormuşum hissi veren bağımlılıktır.
devamını gör...
kara pazartesi
dünya borsalarında yaşanan büyük kayıp nedeniyle 19 ekim 1987 tarihine verilen isim.
hong kong borsasında başlayan, avrupa ve amerika borsalarında devam eden aşırı değer kaybının sebebi bilinmiyor. zira düşüşten hemen önce her şey yolunda gibi görünüyormuş. ancak genel kanı, yatırımcıların kapıldığı panik nedeniyle dev bir satış dalgası yaratılmış olması.
aslında olay geliyorum demiş daha öncesinden. hızlı ekonomik büyümenin sonucu olarak piyasalar iyimser bir havaya bürünmüş. bu da hisse senetlerinin fiyatında bir şişme yaratmış. arkasından faizlerin hızla yükseldiği bir dönem gelmiş ve bir anda iyimserlikten eser kalmamış. amerikan doları değer kaybetmiş ve bütçe açığı büyümüş. kurumsal yatırımcılar "program trading" adı verilen bir alım satım türü kullanmaya başlayınca satış dalgası büyümüş. otomatik satış emirleri hız kazanmış. yatırımcılar yüksek riskler almaya başlayınca hisse senedi fiyatları gerilemiş. dönemin haberleşme ağı bugün olduğu kadar hızlı olmadığından yatırımcıların arasında yayılan hızlı panik nedeniyle düşüşler peş peşe gelmeye başlamış.
federal reserve'in olaya el koymasıyla faizler düşmüş. bankalar da ikna edildikten sonra her şey "tatlıya bağlanmış".
aynı şeyin bir daha yaşanmaması için "devre kesici" adlı bir sistem getirilmiş ve bu sistem sayesinde artık endeksin belli bir oranda düşmesiyle piyasaların otomatik olarak kapanması sağlanmaya başlanmış.
hong kong borsasında başlayan, avrupa ve amerika borsalarında devam eden aşırı değer kaybının sebebi bilinmiyor. zira düşüşten hemen önce her şey yolunda gibi görünüyormuş. ancak genel kanı, yatırımcıların kapıldığı panik nedeniyle dev bir satış dalgası yaratılmış olması.
aslında olay geliyorum demiş daha öncesinden. hızlı ekonomik büyümenin sonucu olarak piyasalar iyimser bir havaya bürünmüş. bu da hisse senetlerinin fiyatında bir şişme yaratmış. arkasından faizlerin hızla yükseldiği bir dönem gelmiş ve bir anda iyimserlikten eser kalmamış. amerikan doları değer kaybetmiş ve bütçe açığı büyümüş. kurumsal yatırımcılar "program trading" adı verilen bir alım satım türü kullanmaya başlayınca satış dalgası büyümüş. otomatik satış emirleri hız kazanmış. yatırımcılar yüksek riskler almaya başlayınca hisse senedi fiyatları gerilemiş. dönemin haberleşme ağı bugün olduğu kadar hızlı olmadığından yatırımcıların arasında yayılan hızlı panik nedeniyle düşüşler peş peşe gelmeye başlamış.
federal reserve'in olaya el koymasıyla faizler düşmüş. bankalar da ikna edildikten sonra her şey "tatlıya bağlanmış".
aynı şeyin bir daha yaşanmaması için "devre kesici" adlı bir sistem getirilmiş ve bu sistem sayesinde artık endeksin belli bir oranda düşmesiyle piyasaların otomatik olarak kapanması sağlanmaya başlanmış.
devamını gör...
en kaliteli maden suyu markası
kesinlikle beypazarı.
devamını gör...
on dakika önce yapılan aktivite
kitap yazmak.
devamını gör...
yazarların yalnızlık seviyesi
zeki müren - gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar.
*
*
devamını gör...
en garibinize giden turşu çeşidi
başlığı okuduğum an aklıma geleni 'dopaminendorfin' yazmış zaten.
yumurta turşusu?? normalde zaten yumurta kötü kokuyor birde turşusunu düşünemiyorum.
yumurta turşusu?? normalde zaten yumurta kötü kokuyor birde turşusunu düşünemiyorum.
devamını gör...
nasılsın sorusuna düşünmeden verilen iyiyim cevabı
nasrettin hoca'ya sormuşlar:
"nasılsın?"
hoca cevap vermis:
"hinliğine soruyorsan iyiyim. dostluğuna soruyorsan anlatması uzun sürer. "
aslında anlatmak istediklerimi bu kısa pasaj üzerinden anlattım ancak küçük bir iki cümle daha kurmak istiyorum.
hem nasılsın sorusunu sorarken hem de iyiyim cevabını verirken o kadar otomatiklestik ki karşımızdakinin gerçekten nasıl olduğunu ya da sahiden iyi olup olmadığını merak ediyor muyuz emin değilim... umarım dostluğuna soruyoruzdur.
"nasılsın?"
hoca cevap vermis:
"hinliğine soruyorsan iyiyim. dostluğuna soruyorsan anlatması uzun sürer. "
aslında anlatmak istediklerimi bu kısa pasaj üzerinden anlattım ancak küçük bir iki cümle daha kurmak istiyorum.
hem nasılsın sorusunu sorarken hem de iyiyim cevabını verirken o kadar otomatiklestik ki karşımızdakinin gerçekten nasıl olduğunu ya da sahiden iyi olup olmadığını merak ediyor muyuz emin değilim... umarım dostluğuna soruyoruzdur.
devamını gör...
ahmed arif
cemal süreya ile yakın arkadaş olan şairdir. ahmed arif cemal süreya'nın kız kardeşine aşık olur ama hep içinde tutar bir gün meyhanede cemal süreya ile otururlarken durumu anlatır böyleyken böyle ben seviyorum der. cemal süreya bu durumu olumlu şekilde karşılayarak bu duruma olur verir. cemal süreya kız kardeşi ile konuşur ve bir buluşma ayarlanır ancak ahmed arif bu buluşmaya gitmez ve ortadan kaybolur. bu olay üzerinden bir kaç gün sonrasında cemal süreya meyhanede ahmed arif'i görür ve ona neden buluşmaya gitmediğini sorar. ahmed arif'in cevabı çok ince ve duygusaldır. cemal o gün gömleğim kirliydi giyecek başka gömleğim de yoktu bu yüzden kız kardeşinin karşısına öyle çıkamazdım der. hayatı bu şekilde aşk dolu yaşamış değerli şairimizdir ahmed arif. saygı, sevgi ve özlemle...
devamını gör...
hastaneye tek başına giden kişi
kendini acındırmayı sevmeyen kişi ya da başka bir bireye fiziksel, psikolojik ve sosyolojik olarak ihtiyaç duymayan, kendi kendine yetebilen bireydir.
devamını gör...
korona virüs b1617 delta varyantı
başından beri çift mutasyonlu olarak açıklanan bir virüs. yani iki mutasyonlu virüs birleşiyor ve süper bulaşıcı yeni bir mutasyon oluşuyor. mide, baş ve boğaz ağrısı, bulantı, ishal, kusma, yüksek ateş, burun akıntısı ile kendini belli ettiriyor. gençlerde ağır bir soğuk algınlığı şeklinde ortaya çıkıyor. covid-19 vakasında görülen tat ve koku kayıplarının daha geride kaldığı gözleniyor.
bu delta varyantını aslında hindistan varyantı olarak biliriz ama daha sonra dünya sağlık örgütü değişikliğe giderek varyant isimlerini yunan alfabesinden harflerle değiştirdi. ingiliz varyantı alpha , güney afrika varyantı beta , brezilya varyantı gama , hindistan varyantı da delta olarak anılıyor. varyantların ilk saptandığı ülkelerin mimlenecek şekilde isimlendirilmesi, ırkçılığı tırmandıracak derecede o ülkelere zarar veriyordu. bu sebeple düzenlemeye gidildi.
bu varyanta karşı sinovac aşısının etkili olup olmadığına dair yeterli veri yok. bazı verilere göre ise bu aşı varyanta karşı 25'te 1 oranında etkili. pfizer biontech aşısı ise en etkili olan aşı görünüyor. ilk dozdan sonra yüzde 94,iki dozdan sonra hastaneye yatmaya karşı yüzde 96 etkili olduğu, astra zeneca aşısının ise ilk dozdan sonra yüzde 30, ikinci dozdan sonra da yüzde 67 etkili olduğu gözlendi. o yüzden tüm varyantlara karşı daha etkili olduğu gözlenen biontech ile bir pekiştirme dozunun daha uygun olacağı söylenebilir. bu şartlarda tek kurtarıcının aşı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.
bu delta varyantını aslında hindistan varyantı olarak biliriz ama daha sonra dünya sağlık örgütü değişikliğe giderek varyant isimlerini yunan alfabesinden harflerle değiştirdi. ingiliz varyantı alpha , güney afrika varyantı beta , brezilya varyantı gama , hindistan varyantı da delta olarak anılıyor. varyantların ilk saptandığı ülkelerin mimlenecek şekilde isimlendirilmesi, ırkçılığı tırmandıracak derecede o ülkelere zarar veriyordu. bu sebeple düzenlemeye gidildi.
bu varyanta karşı sinovac aşısının etkili olup olmadığına dair yeterli veri yok. bazı verilere göre ise bu aşı varyanta karşı 25'te 1 oranında etkili. pfizer biontech aşısı ise en etkili olan aşı görünüyor. ilk dozdan sonra yüzde 94,iki dozdan sonra hastaneye yatmaya karşı yüzde 96 etkili olduğu, astra zeneca aşısının ise ilk dozdan sonra yüzde 30, ikinci dozdan sonra da yüzde 67 etkili olduğu gözlendi. o yüzden tüm varyantlara karşı daha etkili olduğu gözlenen biontech ile bir pekiştirme dozunun daha uygun olacağı söylenebilir. bu şartlarda tek kurtarıcının aşı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.
devamını gör...

