bir nedeni yok yalnızca öptüm
uzunca bir küçük iskender şiiri. sonuna kadar okuyabilen belirtirse şukusunu vereceğim.
mondler ukdesi.
--- alıntı ---
bir nedeni yok yalnızca öptüm
dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ılımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.
şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
--- alıntı ---
kaynak
mondler ukdesi.
--- alıntı ---
bir nedeni yok yalnızca öptüm
dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ılımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.
şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
--- alıntı ---
kaynak
devamını gör...
sözlükteki merdumlara erkekseniz teker teker gelin demek
şüphesiz mermiye kafa atmakla eşdeğer eylemdir. malumunuz sozlugumuzde elini sallasan bir merduma denk geliyorsun. araya alırlarsa filmin sonu kötü bitebilir.
devamını gör...
kadınların erken olgunlaşması
kadınların daha erken ergenliğe girmesiyle alakalı olabilir ya da tamamen türkiyedeki yetiştirme şartları, kadınlar üzerindeki baskı, örf adet yüzünden omuzlarına binen yük sebebiyle de olabilir.
devamını gör...
intj
sanıyorum infj'den sonra en az görülen kişilik tipi. ancak biraz zor tipler olabiliyorlar. aşağıya bazı özelliklerini bırakayım, bunların sayısı arttırılabilir elbette.
- bir işe başlamadan önce tüm detaylarıyla ele alır ve olası tüm sonuçlarını ortaya dökerler. profesyonel iş hayatında da böyle, bazı önemli işleri veya kendi geliştirmeye çalıştıkları projelerle ilgili de bu böyle.
- enerjileri genel olarak çok yüksektir. kendi alanlarına girmeyen ancak ilgilerini çeken bir konuda bile fazla meraklı davranırlar, onlarca farklı kaynak araştırıp okumaktan çekinmezler. hatta bu onlara büyük keyif verir.
- iflah olmaz bir hayalperest yapıları vardır. yaptıkları her işte veya ilişkilerinde kararlı davranırlar. eğer o işi ilk seferde yapamazlarsa genelde pes edip karalar bağlamak gibi huyları yoktur. tekrar deneyecek enerjiyi kendilerinde bulurlar.
- sosyal ortamlar onlara sıklıkla keyif verebilir ama aşırı kalabalık bir ortamda rahatsız hissederler. iş hayatında hele... yani kalabalık bir ortam ve takım çalışması pek onlara göre değil. daha çok bireysel çalışmayı, iş geliştirmeyi ve yeni fikirler çıkartmayı isterler. takım çalışmasında kendilerine denk seviyede düşünebilen kişiler bulduklarına inanırlarsa bazı konularda ortak çalışma gerçekleştirebilirler.
- yeni tanıştıkları kişilerin entelektüel bilgi birikimleri, dünya görüşleri veya herhangi bir ilgi alanı yoksa o kişilerle zaman geçirmemeyi tercih ederler. bunu yapacaklarına zamanlarını tek başına geçirmek bile yeğdir. zaten düzenli yalnızlığa ve kendilerine zaman ayırmaya ihtiyaç duyarlar.
- başka insanların fikirleri onlar için önemlidir, dinlemeyi severler. ama genellikle bunları uygulamak yerine kendi bildiklerini yapmak en doğrusudur. üstelik insanlar bunla ilgili eleştiriler getirse de pek sallamazlar.
- bir kişiyle ilgili direkt olarak "çok iyi" bir insan olduğu kanısı varsa bile gözlem yaparlar. gözlemleri sonucunda da pek yanılmazlar. nerede dürüst olup, nerede olmadığını belli bir zaman geçtikten sonra kolayca ayırt edebilirler. özellikle samimiyetsiz ve politik davranan tiplerden hazzetmezler.
- hiç bir zaman politik davranmazlar. katılmadıkları bir konu olursa ya da bir insanın eksik yönlerini görürsem açıkça söylemeyi tercih ederler. o yüzden de bazen ya çok sevilirler bazen hiç sevilmezler.
- stresli durumlar altında sakinliklerini koruyup, olası seçenekler üretmeye veya varsa bunları değerlendirmeyi tercih ederler. panik halinde oldukları pek görülmez.
- aldıkları kararların rasyonel olmasına dikkat ederler.
- kendilerini çok severler.
nereden mi biliyorum? bu kategoriye dahilim. bununla ilgili ilk kez test çözdüğümde beni tatmin etmediği için birkaç test daha bulup onlarda da intj çıkmıştım. aradan belli bir zaman geçtikten sonra yine çözdüm, yine intj çıktım.
şimdi bu özelliklerin iyi ya da kötü olması tamamen subjektif. yani bana kalsa intj'lerin çok kıl özellikleri var. hatta genel olarak çevresi tarafından duygusuz kişiler olarak nitelendirilirler.
normal bir insan kişisi, duygusal anlamda kendisini etkileyecek bir olay yaşadığı zaman bunu arkadaşlarıyla veya yakın çevresinden kişilerle paylaşır. ama intj'ler bu tarz durumları başkalarına anlatmak yerine kendi içlerinde yaşamak isterler, yalnız kalırlar. yalnız kaldıkları bu süre boyunca da zamanlarını yeni bir şeyler öğrenerek geçirip, odak noktalarını bir şekilde değiştirirler.
ortaya karışık bir şeyler yapma şansım olsa muhtemelen intj kategorisinde olmazdım. yine de kendimi seviyorum, o ayrı.
sadece kendimi duygu yönünden geliştirmeye ihtiyacım olduğu kanaatindeyim.
- bir işe başlamadan önce tüm detaylarıyla ele alır ve olası tüm sonuçlarını ortaya dökerler. profesyonel iş hayatında da böyle, bazı önemli işleri veya kendi geliştirmeye çalıştıkları projelerle ilgili de bu böyle.
- enerjileri genel olarak çok yüksektir. kendi alanlarına girmeyen ancak ilgilerini çeken bir konuda bile fazla meraklı davranırlar, onlarca farklı kaynak araştırıp okumaktan çekinmezler. hatta bu onlara büyük keyif verir.
- iflah olmaz bir hayalperest yapıları vardır. yaptıkları her işte veya ilişkilerinde kararlı davranırlar. eğer o işi ilk seferde yapamazlarsa genelde pes edip karalar bağlamak gibi huyları yoktur. tekrar deneyecek enerjiyi kendilerinde bulurlar.
- sosyal ortamlar onlara sıklıkla keyif verebilir ama aşırı kalabalık bir ortamda rahatsız hissederler. iş hayatında hele... yani kalabalık bir ortam ve takım çalışması pek onlara göre değil. daha çok bireysel çalışmayı, iş geliştirmeyi ve yeni fikirler çıkartmayı isterler. takım çalışmasında kendilerine denk seviyede düşünebilen kişiler bulduklarına inanırlarsa bazı konularda ortak çalışma gerçekleştirebilirler.
- yeni tanıştıkları kişilerin entelektüel bilgi birikimleri, dünya görüşleri veya herhangi bir ilgi alanı yoksa o kişilerle zaman geçirmemeyi tercih ederler. bunu yapacaklarına zamanlarını tek başına geçirmek bile yeğdir. zaten düzenli yalnızlığa ve kendilerine zaman ayırmaya ihtiyaç duyarlar.
- başka insanların fikirleri onlar için önemlidir, dinlemeyi severler. ama genellikle bunları uygulamak yerine kendi bildiklerini yapmak en doğrusudur. üstelik insanlar bunla ilgili eleştiriler getirse de pek sallamazlar.
- bir kişiyle ilgili direkt olarak "çok iyi" bir insan olduğu kanısı varsa bile gözlem yaparlar. gözlemleri sonucunda da pek yanılmazlar. nerede dürüst olup, nerede olmadığını belli bir zaman geçtikten sonra kolayca ayırt edebilirler. özellikle samimiyetsiz ve politik davranan tiplerden hazzetmezler.
- hiç bir zaman politik davranmazlar. katılmadıkları bir konu olursa ya da bir insanın eksik yönlerini görürsem açıkça söylemeyi tercih ederler. o yüzden de bazen ya çok sevilirler bazen hiç sevilmezler.
- stresli durumlar altında sakinliklerini koruyup, olası seçenekler üretmeye veya varsa bunları değerlendirmeyi tercih ederler. panik halinde oldukları pek görülmez.
- aldıkları kararların rasyonel olmasına dikkat ederler.
- kendilerini çok severler.
nereden mi biliyorum? bu kategoriye dahilim. bununla ilgili ilk kez test çözdüğümde beni tatmin etmediği için birkaç test daha bulup onlarda da intj çıkmıştım. aradan belli bir zaman geçtikten sonra yine çözdüm, yine intj çıktım.
şimdi bu özelliklerin iyi ya da kötü olması tamamen subjektif. yani bana kalsa intj'lerin çok kıl özellikleri var. hatta genel olarak çevresi tarafından duygusuz kişiler olarak nitelendirilirler.
normal bir insan kişisi, duygusal anlamda kendisini etkileyecek bir olay yaşadığı zaman bunu arkadaşlarıyla veya yakın çevresinden kişilerle paylaşır. ama intj'ler bu tarz durumları başkalarına anlatmak yerine kendi içlerinde yaşamak isterler, yalnız kalırlar. yalnız kaldıkları bu süre boyunca da zamanlarını yeni bir şeyler öğrenerek geçirip, odak noktalarını bir şekilde değiştirirler.
ortaya karışık bir şeyler yapma şansım olsa muhtemelen intj kategorisinde olmazdım. yine de kendimi seviyorum, o ayrı.
sadece kendimi duygu yönünden geliştirmeye ihtiyacım olduğu kanaatindeyim.
devamını gör...
çapraz okuma
(bkz: birden fazla kitabı beraber okumak) başlığının terimsel adı.
genellikle akademisyenlerin kullandığı,ancak başlıktaki girdilerden de anlaşılacağı üzere biz sıradan insanların bile kullandığı yöntem.
öncelikle yapmanız gereken,en az iki kitap seçip,bunlar için okuma alanları tayin etmek.misal;x kitabını metroda,y kitabını evde,z kitabını okulda/işte gibi.
bkz.1
bkz.2
genellikle akademisyenlerin kullandığı,ancak başlıktaki girdilerden de anlaşılacağı üzere biz sıradan insanların bile kullandığı yöntem.
öncelikle yapmanız gereken,en az iki kitap seçip,bunlar için okuma alanları tayin etmek.misal;x kitabını metroda,y kitabını evde,z kitabını okulda/işte gibi.
bkz.1
bkz.2
devamını gör...
güne bir şarkı bırak
*
devamını gör...
eskiden sevilip şimdilerde nefret edilen şeyler
tavuk yemek.
yani bir tek ben mi varım bu tavukların değiştiğini düşünen... tadı yok, tuzu yok.
ekmek arası tavuk döner yemekten soğuttunuz anacım.
yani bir tek ben mi varım bu tavukların değiştiğini düşünen... tadı yok, tuzu yok.
ekmek arası tavuk döner yemekten soğuttunuz anacım.
devamını gör...
uyumak ve bir daha uyanmamayı istemek
genelde kötü bir günün gecesinde yaşadığım his.
moralim bozukken veya üzgünken uykum kaçtığı için sinir içinde duygularımla baş başa kalırken "keşke uyusam ve bir daha hiç uyanmasam" diyorum genelde.
moralim bozukken veya üzgünken uykum kaçtığı için sinir içinde duygularımla baş başa kalırken "keşke uyusam ve bir daha hiç uyanmasam" diyorum genelde.
devamını gör...
ilahi komedya
italyan ve dünya edebiyatının en ünlü ve en tanınan epik şiiridir şiir oldugu kadar destansıdır.
dante eserine yalnızca komedya diyordu fakat giovanni boccaccio tarafından ilahi kelimesi de eklendi ve o günden itibaren adı ilahi komedya olarak kaldı.
eserin bir diğer özelliği kitapta yazdığına göre toscana lehçesini kullanılarak italyan dilinin ilk ve en uzun şiiri olması. toscana lehçesi diye belirttim çünkü o dönemde italyada oldukça fazla italyan aksanı lehçesi ayriyetten latince de kullanıldığı için epey fazla dil mevcuttu bu yönden italyancanın gelişimine de katkısı oldugu yadsınamaz bir gerçek.
şiirin toplam dize sayısı 14233'dür ve ilk kez dante'nin kullandığı terza rima (aba,cbc,bdb vb.) kalıbıyla yazılmıştır.her bölümde 33 kanto yer alır toplamda 3 bölümden oluşur ve cehennem'e giriş bölümündeki kantoyla birlikte toplamda 100 kanto yer alır.
cehennem,araf ve cennet olmak üzere 3 bölüm den oluşur bu bölümlerin ikisinde cehennem ve arafta büyük usta,bilge kişi diye nitelendirdiği vergilius ona bu düşsel gezide yardımcı ve önder olur. cennette ise büyük sevgi duydugu gençlik aşkı beatrice ona eşlik eder.
dante yaşamının önemli bir bölümünü sürgünde geçirdiği için ve çözümü tanrı ya sıgınmada bulduğu için insanlara (aynı zamanda kendisine) doğru yolu göstermek amacıyla ilahi komedya'yı yazmış.
kitaptan alıntılar vermek gerekirse;
--- alıntı ---
insan yalnızca başkalarına zarar verecek şeyden korkmalı ,
bunun dışında korkuya yer olmamalı..
akıl, kötü niyetle kaba kuvvetle birleşirse, kimse karşı koyamaz bu güce..
aslınızı düşünün isterseniz; hayvanlar gibi yaşamak için dünyaya gelmediniz, erdem ve bilgi peşinde koşmak göreviniz..
--- alıntı ---
dante eserine yalnızca komedya diyordu fakat giovanni boccaccio tarafından ilahi kelimesi de eklendi ve o günden itibaren adı ilahi komedya olarak kaldı.
eserin bir diğer özelliği kitapta yazdığına göre toscana lehçesini kullanılarak italyan dilinin ilk ve en uzun şiiri olması. toscana lehçesi diye belirttim çünkü o dönemde italyada oldukça fazla italyan aksanı lehçesi ayriyetten latince de kullanıldığı için epey fazla dil mevcuttu bu yönden italyancanın gelişimine de katkısı oldugu yadsınamaz bir gerçek.
şiirin toplam dize sayısı 14233'dür ve ilk kez dante'nin kullandığı terza rima (aba,cbc,bdb vb.) kalıbıyla yazılmıştır.her bölümde 33 kanto yer alır toplamda 3 bölümden oluşur ve cehennem'e giriş bölümündeki kantoyla birlikte toplamda 100 kanto yer alır.
cehennem,araf ve cennet olmak üzere 3 bölüm den oluşur bu bölümlerin ikisinde cehennem ve arafta büyük usta,bilge kişi diye nitelendirdiği vergilius ona bu düşsel gezide yardımcı ve önder olur. cennette ise büyük sevgi duydugu gençlik aşkı beatrice ona eşlik eder.
dante yaşamının önemli bir bölümünü sürgünde geçirdiği için ve çözümü tanrı ya sıgınmada bulduğu için insanlara (aynı zamanda kendisine) doğru yolu göstermek amacıyla ilahi komedya'yı yazmış.
kitaptan alıntılar vermek gerekirse;
--- alıntı ---
insan yalnızca başkalarına zarar verecek şeyden korkmalı ,
bunun dışında korkuya yer olmamalı..
akıl, kötü niyetle kaba kuvvetle birleşirse, kimse karşı koyamaz bu güce..
aslınızı düşünün isterseniz; hayvanlar gibi yaşamak için dünyaya gelmediniz, erdem ve bilgi peşinde koşmak göreviniz..
--- alıntı ---
devamını gör...
ölene kadar mutlu olmamak
bir yerden sonra çok da takılmaması gereken şey. hayat herkese nazik davranmıyor mesela bazen.
devamını gör...
yastıkname
bin yıl önce kaleme alınan japon edebiyatının önemli eseri.
sarayda imparatoriçenin nedimeliğini yapan sei şonagon isimli kadının kaleme aldığı bu eserde hem o dönemin japonyası ile ilgili hem de o dönemin kadın erkek ilişkileri hakkında çok fazla bilgiye ulaşmak mümkün. özellikle şu pasaj çok dikkat çekici;
evde yaşayıp sadakatle eşlerine hizmet eden, gelecekten tek bir heyecan verici beklentileri olmayan, ama yine de tam anlamıyla mutlu olduklarına inanan bütün o kadınları düşündüğümde, küçümsemeyle doluyor içim.
sarayda imparatoriçenin nedimeliğini yapan sei şonagon isimli kadının kaleme aldığı bu eserde hem o dönemin japonyası ile ilgili hem de o dönemin kadın erkek ilişkileri hakkında çok fazla bilgiye ulaşmak mümkün. özellikle şu pasaj çok dikkat çekici;
evde yaşayıp sadakatle eşlerine hizmet eden, gelecekten tek bir heyecan verici beklentileri olmayan, ama yine de tam anlamıyla mutlu olduklarına inanan bütün o kadınları düşündüğümde, küçümsemeyle doluyor içim.
devamını gör...
cem karaca şarkılarındaki ölümcül cümleler
doğuma da ölüme de çiçekler yolluyoruz
devamını gör...
bir anne kızması
senin çocuğun da senin gibi olur inşallah o zaman anlarsın beni.
devamını gör...
yat yere yat yat yat
(bkz: al bunu al al al al al)
devamını gör...
valhalla
bir tatil beldesi olarak valhalla
evet değerli dostlar bugün tatilinizi huzur içerisinde geçirebileceğiniz bir mekan önerisinde bulunacağım. tanrı odin'in muazzam salonu valhalla...
nasıl bir yerdir?
valhalla, çatısı altın kalkanlardan oluşan , duvarları ve kirişleri mızraklardan yapılmış bir mekan. kapısında kurtlar bekliyor ve başınızı göğe çevirdiğinizde üzerinizde sürekli uçan kartallar görüyorsunuz. etrafta valkür adıyla bilinen silahlanmış genç ve güzel kadın savaşçılar geziyor. salon içerisinde biraz dikkatli olmanız gerekiyor. özellikle huzur kaçırıcı hareketlerden uzak durmanız lazım. yoksa tepenize binerler ve vallahi valhalla'dan atılırsınız. içki serbest. dilediğiniz kadar içebiliyorsunuz. yemekler on numara, her tür yemeğe bedava erişiminiz var. ekmek elden su gölden takılabileceğiniz bir mekan.
nasıl giderim?
önce asgard'ı bulmanız gerekiyor. duyduğuma göre navigasyon'un pek bir faydası olmuyormuş. bu sebeple hislerinize güveneceksiniz, hele bir yola çıkın gerisi gelir zannımca. neyse, asgard'ı buldunuz diyelim, burada karşınıza 540 tane kapı çıkacak, bu kapıların her biri 800 kişi alıyor o yüzden elinizi çabuk tutmanız lazım. artı, viking pasaportu çıkarmayı ve yanınızda götürmeyi de ihmal etmeyin. yoksa onca yolu boşa gitmiş olursunuz.
tabi en önemli şart, bir savaşta onurunuzla ölmüş olmanız gerekliliği, onu da kendiniz halledersiniz diye düşünüyorum. insan isterse her şeyin üstesinden gelir.
ne tarz etkinlikler vardır?
en önemli etkinlik sabahın ilk ışıkları ile kalkıp, mekanda bulunan diğer arkadaşlarınızla, kılıç kalkan oyunu oynamak...
akşama kadar birbirinize kılıç sallar, oranızı buranızı yaralar, akşam olduğunda ise bir anda iyileşerek alemlere akma fırsatına erişirsiniz.
bu etkinlik sonrasında çok fazla acıkmış olacağınız için, sizi aşçıların efendisi andhrimnir’in hazırladığı, sihirli dev domuz eti karşılayacak. bazılarınızın tövbe tövbe dediğini duyar gibiyim lakin geldiniz bir kere ve aç kalmayı tercih ediyorsanız, elbette seçim sizin, buna saygı duymaktan başka yapacak bir şey yok.
e hani başlangıçta her türlü yiyecek serbest demiştin diyebilirsiniz. serbest efendim. o vakti bulursanız yiyebilirsiniz.
arkasından bal şarabı şenlikleri başlıyor. savaştınız, karnınızı tıka basa doyurdunuz ve bingo! keçi heidrun'un memesinden akan bal şarabı ile kafayı bulma şansına erişiyorsunuz. mekanın böyle de güzel yanları var.
unutmadan at turlarına da katılabiliyorsunuz.
keyfiniz daim olsun. iyi tatiller dilerim.
evet değerli dostlar bugün tatilinizi huzur içerisinde geçirebileceğiniz bir mekan önerisinde bulunacağım. tanrı odin'in muazzam salonu valhalla...
nasıl bir yerdir?
valhalla, çatısı altın kalkanlardan oluşan , duvarları ve kirişleri mızraklardan yapılmış bir mekan. kapısında kurtlar bekliyor ve başınızı göğe çevirdiğinizde üzerinizde sürekli uçan kartallar görüyorsunuz. etrafta valkür adıyla bilinen silahlanmış genç ve güzel kadın savaşçılar geziyor. salon içerisinde biraz dikkatli olmanız gerekiyor. özellikle huzur kaçırıcı hareketlerden uzak durmanız lazım. yoksa tepenize binerler ve vallahi valhalla'dan atılırsınız. içki serbest. dilediğiniz kadar içebiliyorsunuz. yemekler on numara, her tür yemeğe bedava erişiminiz var. ekmek elden su gölden takılabileceğiniz bir mekan.
nasıl giderim?
önce asgard'ı bulmanız gerekiyor. duyduğuma göre navigasyon'un pek bir faydası olmuyormuş. bu sebeple hislerinize güveneceksiniz, hele bir yola çıkın gerisi gelir zannımca. neyse, asgard'ı buldunuz diyelim, burada karşınıza 540 tane kapı çıkacak, bu kapıların her biri 800 kişi alıyor o yüzden elinizi çabuk tutmanız lazım. artı, viking pasaportu çıkarmayı ve yanınızda götürmeyi de ihmal etmeyin. yoksa onca yolu boşa gitmiş olursunuz.
tabi en önemli şart, bir savaşta onurunuzla ölmüş olmanız gerekliliği, onu da kendiniz halledersiniz diye düşünüyorum. insan isterse her şeyin üstesinden gelir.
ne tarz etkinlikler vardır?
en önemli etkinlik sabahın ilk ışıkları ile kalkıp, mekanda bulunan diğer arkadaşlarınızla, kılıç kalkan oyunu oynamak...
akşama kadar birbirinize kılıç sallar, oranızı buranızı yaralar, akşam olduğunda ise bir anda iyileşerek alemlere akma fırsatına erişirsiniz.
bu etkinlik sonrasında çok fazla acıkmış olacağınız için, sizi aşçıların efendisi andhrimnir’in hazırladığı, sihirli dev domuz eti karşılayacak. bazılarınızın tövbe tövbe dediğini duyar gibiyim lakin geldiniz bir kere ve aç kalmayı tercih ediyorsanız, elbette seçim sizin, buna saygı duymaktan başka yapacak bir şey yok.
e hani başlangıçta her türlü yiyecek serbest demiştin diyebilirsiniz. serbest efendim. o vakti bulursanız yiyebilirsiniz.
arkasından bal şarabı şenlikleri başlıyor. savaştınız, karnınızı tıka basa doyurdunuz ve bingo! keçi heidrun'un memesinden akan bal şarabı ile kafayı bulma şansına erişiyorsunuz. mekanın böyle de güzel yanları var.
unutmadan at turlarına da katılabiliyorsunuz.
keyfiniz daim olsun. iyi tatiller dilerim.
devamını gör...
kahvaltı yapmamak
benim için mümkünatı olmayan eylemdir.
kahve içmeden ayılamam tarikatı var ya, ben ona değil ama kahvaltı yapmadan ayılamam tarikatına üyeyim.
kahve içmeden ayılamam tarikatı var ya, ben ona değil ama kahvaltı yapmadan ayılamam tarikatına üyeyim.
devamını gör...
eski sevgilinin geri dönmesi
alfa olma şansının ayağına gelmesi.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük ve onun pek kıymetli mensupları. çok güzel, akide şekeri tadında bir gününüz,ömrümüz olsun e mi?
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın dostlar, yine bir cumartesi sabahı atomu parçalayacakmışçasına erkenden uyandım. bünyeme ve dünyaya ayıp olmasın diye faydalı bir şeyler okuyayım, düşüneyim diyorum da du bakalım hadi inşallah!
devamını gör...