intihar notuna yazılacak ilk cümle
biraz da siz üzülün.
devamını gör...
bibliyomani
aşırı kitap düşkünlüğü olarak tanımlayabileceğimiz bibliyomani, kitap toplama ve biriktirmenin çok ciddi bir seviyeye ulaştığı obsesif kompülsif bir hastalıktır.
bu terimi ilk kullanan kişi dr. john ferriar'dır. ferriar bu sözcüğü, 150 binden fazla kitapla dolu sekiz evi ve yaklaşık 100 bin sterline mal olmuş bir kitap koleksiyonu bulunan richard heber için kullanmıştır.
bibliyomanlar, kitapları okumak için satın almazlar. onlar için kitap satın almak bir arzudur. ve bunun için her şeyi yapabilirler. cinayet işleyen bibliyoman hastaları bile kayıtlara geçmiştir.
bibliyomanlar, kitaplar konusunda çeşitli amaç ve isteklere sahip olabilirler. kimi bibliyomanlar kitapları kokusu için toplar, kimileri kapaklarına hayrandır, kimileri yazınsal mirası korumak için toplar, kimileri mal varlığının ve gücünün sembolü olarak toplar, kimileri özel olarak ilgilendikleri alanla ilgili yazılmış kitapları toplar. sonuç olarak istek farklı olsa da amaç aynıdır: kitap toplamak.
tarihin en ünlü kitap hırsızı, bir bibliyoman olan stephen blumberg’tir. akıl hastası da olan stephen blumberg yirmi yılda 20 bin kitap, 11 bin de tarihi yazı çalmıştır. aslında para kazanmak amacıyla sık sık antika eşyalar çalan stephen çaldığı kitapları hiç satmamıştır.
yine ünlü bir bibliyoman da thomas phillipps (1792-1872). ölümünde 160.000 kitap ve el yazması içeren koleksiyonu vardır.
bu terimi ilk kullanan kişi dr. john ferriar'dır. ferriar bu sözcüğü, 150 binden fazla kitapla dolu sekiz evi ve yaklaşık 100 bin sterline mal olmuş bir kitap koleksiyonu bulunan richard heber için kullanmıştır.
bibliyomanlar, kitapları okumak için satın almazlar. onlar için kitap satın almak bir arzudur. ve bunun için her şeyi yapabilirler. cinayet işleyen bibliyoman hastaları bile kayıtlara geçmiştir.
bibliyomanlar, kitaplar konusunda çeşitli amaç ve isteklere sahip olabilirler. kimi bibliyomanlar kitapları kokusu için toplar, kimileri kapaklarına hayrandır, kimileri yazınsal mirası korumak için toplar, kimileri mal varlığının ve gücünün sembolü olarak toplar, kimileri özel olarak ilgilendikleri alanla ilgili yazılmış kitapları toplar. sonuç olarak istek farklı olsa da amaç aynıdır: kitap toplamak.
tarihin en ünlü kitap hırsızı, bir bibliyoman olan stephen blumberg’tir. akıl hastası da olan stephen blumberg yirmi yılda 20 bin kitap, 11 bin de tarihi yazı çalmıştır. aslında para kazanmak amacıyla sık sık antika eşyalar çalan stephen çaldığı kitapları hiç satmamıştır.
yine ünlü bir bibliyoman da thomas phillipps (1792-1872). ölümünde 160.000 kitap ve el yazması içeren koleksiyonu vardır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
“ bulanık çıkmış fotoğraflar gibiyim.”
-edip cansever.
“ve gün geçtikçe belirsiz hale geliyorum.”
-benden olsun.
-edip cansever.
“ve gün geçtikçe belirsiz hale geliyorum.”
-benden olsun.
devamını gör...
keşke konserine gidebilseydim denilen sanatçılar
neşet ertaş
cem karaca
müslüm gürses
zeki müren
ahmet kaya'nin berlin konseri dışındakilere de gitmek isterdim belki .
cem karaca
müslüm gürses
zeki müren
ahmet kaya'nin berlin konseri dışındakilere de gitmek isterdim belki .
devamını gör...
mutlu eden basit şeyler
bir çocuğu sevindirmek. çocuk olan bir yere gideceksem eğer giderken bir boyama kitabı, boya kalemleri ya da ufak bir oyuncak alır götürürüm. 'sana bir hediyem var' dediğimde çocukların gözlerinin içinin gülmesi beni çok mutlu ediyor.
devamını gör...
dracula simia
yarışmaya güney amerika'dan katılan ve onedio'nun orkidelerin renk renk ve çeşit çeşit olmaya yemin ettiğini söylemesine sebebiyet veren, maymun yüzüne benzeyen bir çeşit orkide bitkisi.

her çiçeğin kendine has özelliği vardır. bu bitkinin özelliği ise tahmin edileceği üzere çehresinin "maymun yüzü"ne benzemesi. zaten dracula simia isminin anlamı; küçük ejderha türü bir şey. *
her mevsim çiçek açmak gibi bir özelliği de mevcut.
ürkütücü ve çok minnoş. *

her çiçeğin kendine has özelliği vardır. bu bitkinin özelliği ise tahmin edileceği üzere çehresinin "maymun yüzü"ne benzemesi. zaten dracula simia isminin anlamı; küçük ejderha türü bir şey. *
her mevsim çiçek açmak gibi bir özelliği de mevcut.
ürkütücü ve çok minnoş. *
devamını gör...
anaerkil
ataerkil kelimesinin zıt hali, yani ataerkil toplum türünün benimsenmesi kadar anaerkil toplum türünün de benimsenmesi yanlıştır.
devamını gör...
yazarların dibe vurduğunu hissettiği an
en yakınınızı toprağa verdikten sonraki andır. bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.
devamını gör...
çocuk yaparak evliliği kurtarmak
hadi çocuk ile evliliği kurtardınız diyelim, peki o çocuğu kim kurtaracak? diye düşündüren sorunsal. eğer evliliğiniz sağlıklı bir şekilde devam etmiyorsa bırakın inceldiği yerden kopsun. evlilik için çocuk kurban etmek büyük acımasızlık.
devamını gör...
sivas katliamı
sabahki malum olay ve zihniyete karşı sarf ettiğim sözler silinince ve revizeme rağmen yayınlanmayınca gelip yarım kalan haykırışı tamamlayalım dediğim başlık.
2 temmuz 1993 tarihinde sivas'ta 33 insanın mezhebinden dolayı yakılarak öldürüldüğü katliamdır.
ne siyasilerden isim bilirim, ne derin devletten ne ıvırından ne de zıvırından. elbette suçun temeli buradadır ama aslında bilirim ki fırsat tanındığı her an kendinden olmayanı yok edebilecek, yakacak bir potansiyele sahip bu millet. yeni nesiller böyle bir yas gününde saygı gösterip, bu eylemi gerçekleştirenler adına utanacağına ya katliam yarıştırır oluyor ya da ''yaktık ama sorun bir niye yaktık'' gibi haysiyetsizlik içeren argümanlar üretiyor oluyorlar. bilirim ki bu millet vaktinde ekmeğini yediği, aynı sofrayı paylaştığı insanı sırf kendisiyle aynı tarafa bakmıyor diye yok edebilmeyi kendine hak görüyor. sizlere siyaset, tarih, din vs anlatılamaz artık sizlere direkt en temelden başlanmalı; insan nedir, insan kim değil bu öğretilmeli! o, bu, şu, öteki beriki demeden insanı olduğu haliyle sadece var olduğu için dahi kabul etmeyi öğretemedik ya sizlere, bizlere de yazıklar olsun. insani birçok duyguya ve vicdana sahip olmadığınız için de anlayamıyorsunuz işte; acının her türlüsünü sırtlanabildiğimizi, insan canı mevzubahis olduğunda canımızın herkese ''yanabileceğini. '' özgürlüğü kimin kısıtlandıysa yanında olduğumuz gibi, bu özgürlüğü ilk elde edişinde yine dönüp ilk bizleri yok etmeye çalışıyor bu coğrafya insanı.
çok uzun zaman oldu bu coğrafya insanına karşı umutlarım tükeneli. artık herhangi bir şekilde ikna etme çabası barındırmıyorum, yalnızca sustukça ağır gelen şeyleri kendi hakkım için dahi değil, şahit olduğum haksızlıklara karşı var gücümle sarf ediyorum. istediğiniz kadar kötülüğünüze, vahşiliğinize kılıf uydurmaya çalışabilirsiniz ama allahu ekber nidalarıyla insan yaktığınız gerçeğini değiştiremezsiniz. bir çocuk istismara uğradığında ''o da istiyordu''yu, bir kadın tecavüze uğradığında ''o da etek giymeseymiş''i diyen varlıklar olarak, 33 insanı yaktığınızda da ''benzin bidonu da orada olmasaymış'' demeniz kalıyor bir. ne yapıp ne edip her zaman vahşetten yana tavır almanız inanılmaz.
bir insana, bir canlıya yapılan zulümde canınız yanmıyorsa eğer, kim olduğu önemsiz şans eseri sırf yaşamı haritada sizden daha doğu bir yana düştü diye değersiz görüyorsanız insanı ve mezhebiyle, inancıyla ayırabilecek kadar aşağılıksanız insanlığınızı dönüp sorgulayın derim. sizden inançlı olmanızı beklemiyorum, herhangi bir yaratıcıdan korkun vs. dahi demiyorum; yalnızca her şeyden bağımsız insan olun diyorum.
suçu örtbas etmek adına başka yönlere evirmeye çalışmayın çünkü siz ne yaparsanız yapın her 2 temmuzda yasımız ağıt olup dilimize düşecektir.
her şey değişiyor; siyasiler, yönetimler, sistemler, düşünceler... tek bir değişmeyen oluyor; insanımızın kendinden olmayanı yok etme çabası ve ben her değişim sonunda karşılaştığım bu çirkin yüzünüzle nasıl yaşanabileceğini inanın artık bilmiyorum. yalnızca affedilmemenizi diliyorum...
2 temmuz 1993 tarihinde sivas'ta 33 insanın mezhebinden dolayı yakılarak öldürüldüğü katliamdır.
ne siyasilerden isim bilirim, ne derin devletten ne ıvırından ne de zıvırından. elbette suçun temeli buradadır ama aslında bilirim ki fırsat tanındığı her an kendinden olmayanı yok edebilecek, yakacak bir potansiyele sahip bu millet. yeni nesiller böyle bir yas gününde saygı gösterip, bu eylemi gerçekleştirenler adına utanacağına ya katliam yarıştırır oluyor ya da ''yaktık ama sorun bir niye yaktık'' gibi haysiyetsizlik içeren argümanlar üretiyor oluyorlar. bilirim ki bu millet vaktinde ekmeğini yediği, aynı sofrayı paylaştığı insanı sırf kendisiyle aynı tarafa bakmıyor diye yok edebilmeyi kendine hak görüyor. sizlere siyaset, tarih, din vs anlatılamaz artık sizlere direkt en temelden başlanmalı; insan nedir, insan kim değil bu öğretilmeli! o, bu, şu, öteki beriki demeden insanı olduğu haliyle sadece var olduğu için dahi kabul etmeyi öğretemedik ya sizlere, bizlere de yazıklar olsun. insani birçok duyguya ve vicdana sahip olmadığınız için de anlayamıyorsunuz işte; acının her türlüsünü sırtlanabildiğimizi, insan canı mevzubahis olduğunda canımızın herkese ''yanabileceğini. '' özgürlüğü kimin kısıtlandıysa yanında olduğumuz gibi, bu özgürlüğü ilk elde edişinde yine dönüp ilk bizleri yok etmeye çalışıyor bu coğrafya insanı.
çok uzun zaman oldu bu coğrafya insanına karşı umutlarım tükeneli. artık herhangi bir şekilde ikna etme çabası barındırmıyorum, yalnızca sustukça ağır gelen şeyleri kendi hakkım için dahi değil, şahit olduğum haksızlıklara karşı var gücümle sarf ediyorum. istediğiniz kadar kötülüğünüze, vahşiliğinize kılıf uydurmaya çalışabilirsiniz ama allahu ekber nidalarıyla insan yaktığınız gerçeğini değiştiremezsiniz. bir çocuk istismara uğradığında ''o da istiyordu''yu, bir kadın tecavüze uğradığında ''o da etek giymeseymiş''i diyen varlıklar olarak, 33 insanı yaktığınızda da ''benzin bidonu da orada olmasaymış'' demeniz kalıyor bir. ne yapıp ne edip her zaman vahşetten yana tavır almanız inanılmaz.
bir insana, bir canlıya yapılan zulümde canınız yanmıyorsa eğer, kim olduğu önemsiz şans eseri sırf yaşamı haritada sizden daha doğu bir yana düştü diye değersiz görüyorsanız insanı ve mezhebiyle, inancıyla ayırabilecek kadar aşağılıksanız insanlığınızı dönüp sorgulayın derim. sizden inançlı olmanızı beklemiyorum, herhangi bir yaratıcıdan korkun vs. dahi demiyorum; yalnızca her şeyden bağımsız insan olun diyorum.
suçu örtbas etmek adına başka yönlere evirmeye çalışmayın çünkü siz ne yaparsanız yapın her 2 temmuzda yasımız ağıt olup dilimize düşecektir.
her şey değişiyor; siyasiler, yönetimler, sistemler, düşünceler... tek bir değişmeyen oluyor; insanımızın kendinden olmayanı yok etme çabası ve ben her değişim sonunda karşılaştığım bu çirkin yüzünüzle nasıl yaşanabileceğini inanın artık bilmiyorum. yalnızca affedilmemenizi diliyorum...
devamını gör...
8 binler kulübü
yarın akşama dahil olacağım kulüb. dinç uyanıp, bilgi tanımları girip, kazanacağım kitabı bir çocuğa vermek istiyorum. *
devamını gör...
normal sözlük hunidaşlar kulübü
gel vatandaş gelll
tanesi 20 lira'dan satışlarımız başlamıştır.
bu dayı'yı çok sevdim bana bedava huni verdi. ben de satabilir miyim dedim. yok artık ekmeğimle mi oynayacaksın dedi. bu mıntıka onunmuş. eyvallah abi dedim saygı duydum kendisine.

şu sıralar kuzguncuk semalarında içsel huzur adı altında yoga çalışmaları yapıyorum. çok deli bir ekip var burada, güneşi selamlıyorlar ben şahsen bu dayıya selam vermeyi tercih ederim. düşünün ki sizden bile deliler.. neyse ben bunları hizaya getirdim. gelin dedim vişne toplayalım doğa'daki huzur çalışması adı altında. bunlara huzur deyince hemen olur diyorlar.
vişneleri tuttular yarım saat baktılar, tadına baktılar. biri de demedi çok ekşi diye. herkes diyor mükemmel. yahu neyine mükemmel kaç senedir vişneciyim bunun tadını sevmem. gidip komposto yapın, reçelini yapın ama ham yemeyin..dedim de dinletemedim. iki saat vişne edebiyatı yaptılar. biri üzerine vişneyi yerken damlattıda çıkaramadı lekesini. oh olsun ona oldu olacak vişne'ye de selam ver. neyse ki üzerindeki lekeyle dolaşmak zorunda kaldı tüm gün. ders niteliğinde oldu bugün yine. bu sefer dersi alan değil veren taraf oldum. hunili eğitmen olmak ta çok zormuş.
ben bu insanları anlamıyorum tuhaflar neyse ki hunililer ve bu dayı var. onlarla yaşamak daha anlamlı.
tanesi 20 lira'dan satışlarımız başlamıştır.
bu dayı'yı çok sevdim bana bedava huni verdi. ben de satabilir miyim dedim. yok artık ekmeğimle mi oynayacaksın dedi. bu mıntıka onunmuş. eyvallah abi dedim saygı duydum kendisine.

şu sıralar kuzguncuk semalarında içsel huzur adı altında yoga çalışmaları yapıyorum. çok deli bir ekip var burada, güneşi selamlıyorlar ben şahsen bu dayıya selam vermeyi tercih ederim. düşünün ki sizden bile deliler.. neyse ben bunları hizaya getirdim. gelin dedim vişne toplayalım doğa'daki huzur çalışması adı altında. bunlara huzur deyince hemen olur diyorlar.
vişneleri tuttular yarım saat baktılar, tadına baktılar. biri de demedi çok ekşi diye. herkes diyor mükemmel. yahu neyine mükemmel kaç senedir vişneciyim bunun tadını sevmem. gidip komposto yapın, reçelini yapın ama ham yemeyin..dedim de dinletemedim. iki saat vişne edebiyatı yaptılar. biri üzerine vişneyi yerken damlattıda çıkaramadı lekesini. oh olsun ona oldu olacak vişne'ye de selam ver. neyse ki üzerindeki lekeyle dolaşmak zorunda kaldı tüm gün. ders niteliğinde oldu bugün yine. bu sefer dersi alan değil veren taraf oldum. hunili eğitmen olmak ta çok zormuş.
ben bu insanları anlamıyorum tuhaflar neyse ki hunililer ve bu dayı var. onlarla yaşamak daha anlamlı.
devamını gör...
yalnızlık
sabahın ilk ışıkları yansırken gözlerini açtı kadın. henüz dinlenemediği bir sabaha daha gözlerini açtı. uyumak istemiyordu ya da uykuya çok ihtiyaç duyan bedenine inat zihni her sabah erkenden tetikliyordu onu. bugün de olmadı, dedi. doğruldu yatağından. odanın kapısını açtı, temiz havayı çekti ciğerlerine. henüz ayılamamış bedenini sürükleyerek kahve makinesinin düğmesine bastı, bir sigara sardı sonra. ithal tütünün ekşimsi kokusu, kahvenin tazeleyeci kokusu ile harmanlanınca günün en güzel zaman dilimini yaşadığını düşündü. çıktı minik balkonuna kahvesini yudumlarken bir yandan günlük işlerini planladı. yapılması gerekenler ve yapmak istediklerini düşündü. sabahı çalışma zamanıydı. öğleden geceye dek olan zamansa onun.
ilk önce işlerini halletti. araya hızlı bir kahvaltı sıkıştırdı. kalan işlerini bitirdi. akşam için uzun zamandır ihmal ettiği keyifli bir yemeği hazırladı bir yandan mirgün cabas ve cem kozanoğlunu dinlerken. sporunu yaptı.
kapıya gelen sucu ile hasbihal ederken kapının önüne birikmiş olan çöpleri fark etti. darmadağın olmuş çöpler, onu bir şekilde huzursuz etti. topladı hepsini, çıktı dışarı. dışarıda gök boşanırcasına yağan bir yağmur vardı. ama canı eve girmeyi hiç istemiyordu. evinin hemen önündeki parka yöneldi. oluklardan hızla akan suyun sesi, debisi yüksek bir ırmağın yanında gibi hissettiriyordu. üzerine düşen yağmur damlaları montunu bile alıp çıkmadan çıktığı için sırılsıklam etmişti; saçlarından, yüzünden yağmur damlaları süzülüyordu. kızarmış yapraklar parkın her yanını kaplamasına rağmen ağaçlar hala çıplaklaşmamıştı. kış bir türlü gelmiyor, doğa da insanlar gibi değişiyordu günden güne. serin hava yağmurla birleşince üşümüştü. içeri girip tekrar sıcak bir duş aldı. telefonunu kontrol etti. birkaç arkadaşından gelen mesaja yanıt verdi.
içten içe görmek istediği bir mesaj vardı. çokça özlediği biri. neden aramıyor ya da yazmıyor, diye düşündü. sonra başladı kendini sorgulamaya "neden ben o kadar özlüyorum ya da o aramanın gelmesi niçin benim için bu kadar önemli?yaşayıp gittiğim iliklerime dek keyfini çıkardığım bu hayatta kimseye ihtiyacım yok. " diye düşündü. bir yanı buna inanıyor bir yanı eksik hissediyordu. kimse vazgeçilmez değildi de gitmeleri de sevmiyordu. ya da kendini kandırıyordu. belki de haklıydı adam" gelmek için de gitmek için de cesur değildi kadın. " ama yapayalnız hissederken bile mutlu olabiliyordu. ayna karşısında iç çamaşırlarınla dans edecek kadar mutluysan kimseye ihtiyacın da yoktu. telefonu çaldı o esnada arkadaşları oyun için arıyordu. biraz imposter olmak, gerçek hayatta da oyunda da neşelendiriyordu onu. oyununu oynadı. güldü, eğlendi çokça. bir bira daha açtı. biraz gerçek biraz hayal bir hayatı döktü kaleminden sonra.
ilk önce işlerini halletti. araya hızlı bir kahvaltı sıkıştırdı. kalan işlerini bitirdi. akşam için uzun zamandır ihmal ettiği keyifli bir yemeği hazırladı bir yandan mirgün cabas ve cem kozanoğlunu dinlerken. sporunu yaptı.
kapıya gelen sucu ile hasbihal ederken kapının önüne birikmiş olan çöpleri fark etti. darmadağın olmuş çöpler, onu bir şekilde huzursuz etti. topladı hepsini, çıktı dışarı. dışarıda gök boşanırcasına yağan bir yağmur vardı. ama canı eve girmeyi hiç istemiyordu. evinin hemen önündeki parka yöneldi. oluklardan hızla akan suyun sesi, debisi yüksek bir ırmağın yanında gibi hissettiriyordu. üzerine düşen yağmur damlaları montunu bile alıp çıkmadan çıktığı için sırılsıklam etmişti; saçlarından, yüzünden yağmur damlaları süzülüyordu. kızarmış yapraklar parkın her yanını kaplamasına rağmen ağaçlar hala çıplaklaşmamıştı. kış bir türlü gelmiyor, doğa da insanlar gibi değişiyordu günden güne. serin hava yağmurla birleşince üşümüştü. içeri girip tekrar sıcak bir duş aldı. telefonunu kontrol etti. birkaç arkadaşından gelen mesaja yanıt verdi.
içten içe görmek istediği bir mesaj vardı. çokça özlediği biri. neden aramıyor ya da yazmıyor, diye düşündü. sonra başladı kendini sorgulamaya "neden ben o kadar özlüyorum ya da o aramanın gelmesi niçin benim için bu kadar önemli?yaşayıp gittiğim iliklerime dek keyfini çıkardığım bu hayatta kimseye ihtiyacım yok. " diye düşündü. bir yanı buna inanıyor bir yanı eksik hissediyordu. kimse vazgeçilmez değildi de gitmeleri de sevmiyordu. ya da kendini kandırıyordu. belki de haklıydı adam" gelmek için de gitmek için de cesur değildi kadın. " ama yapayalnız hissederken bile mutlu olabiliyordu. ayna karşısında iç çamaşırlarınla dans edecek kadar mutluysan kimseye ihtiyacın da yoktu. telefonu çaldı o esnada arkadaşları oyun için arıyordu. biraz imposter olmak, gerçek hayatta da oyunda da neşelendiriyordu onu. oyununu oynadı. güldü, eğlendi çokça. bir bira daha açtı. biraz gerçek biraz hayal bir hayatı döktü kaleminden sonra.
devamını gör...
ateistlerin vatan haini olduğu gerçeği
şu zihniyete bakın. işine gelmeyen, kendi gibi olmayan insanı direkt vatan haini ilan etmek bir tek bu ülkede olsa gerek. inancım yok, vatan haini miyim bence hayır çünkü gerek kendim gerek yaşadığım ülke gerek de bu dünya için güzel ve yararlı şeyler yapmaya çalışıyorum. savaşı desteklemiyor olmam veya bu ülke uğruna can vermiyorum diye hain mi oldum şimdi? nazım hikmet'in dediği gibi eğer bu yaptıklarım vatan hainliği ise ben vatan hainiyim.
devamını gör...
gece tek başına yapılacak en güzel aktivite
müzik dinleyip yıldızlarla konuşmak, gerçekleşmeyecek hayaller kurmak..
devamını gör...
en sevdiği renk mor olanlar
şeytan size ulaşamazsa en sevdiği renk mor olan birini gönderir.
intihara meyilli oldukları söylenir. sadece birazcık psikolojik sorunlarımız var o kadar.
intihara meyilli oldukları söylenir. sadece birazcık psikolojik sorunlarımız var o kadar.
devamını gör...