d vitamini
temin edilmesi ve faydalı olabilmesi için aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi gereken vitamin:
- güneşin uvb ışınlarından elde edilir. bu yüzden uvb ışınlarının cildimize ulaşabilmesi için güneş ışınlarının 50 dereceden daha dik açıyla geldiği öğlen saatlerinde (gölgemizin uzunluğunun boyumuzun uzunluğundan kısa olduğu saatlerde) güneşlenmeliyiz. güneşlenme süresinin uzaması, uva ve uvb ışınlarının kanser yapıcı etkileri nedeniyle zararlı olabilir. bu yüzden güneşin en dik olduğu saatlerde 15-20 dakika güneşlenerek optimum fayda sağlanabilir.
güneş ışınlarının bugün şehrinizde en dik geldiği saatleri hesaplamak için buradan
- d vit için güneşlenirken güneş kremi sürmeyin, güneşlendikten sonra mümkün olduğu kadar uzun süre ıslatmayın, en azından sabunlamayın.
- camın arkasından güneşlenmeyin.
- d vit ile birlikte k vitamini almak gerektiği için günde 3-4 yaprak çiğ ıspanak, koyu yeşil yapraklı bitkiler, yumurta, et, sakatat vb tüketmeye çalışın. d vitamini kalsiyumun kandaki seviyesini yükseltir, k vitamini ise kalsiyumun kemekler tarafından kullanılmasını sağlar, damarlar ve böbreklerde çökmesini engeller.*
- açık tenliyseniz daha kısa, koyu tenliyseniz daha uzun güneşlenin. bronzlaştıkça da güneşlenme süresi uzuyor.
bilgilerin bir kısmı için kaynak: buradan
edit: yeni iyi bir kaynak buldum: buradan burada d vit seviyesi kaçsa günlük ne kadar kullanılması gerektiği gibi önemli bilgiler var. ayrıca d vit gece kullanmamak gerekiyormuş, çünkü melatonin seviyesini azaltıyormuş.
- güneşin uvb ışınlarından elde edilir. bu yüzden uvb ışınlarının cildimize ulaşabilmesi için güneş ışınlarının 50 dereceden daha dik açıyla geldiği öğlen saatlerinde (gölgemizin uzunluğunun boyumuzun uzunluğundan kısa olduğu saatlerde) güneşlenmeliyiz. güneşlenme süresinin uzaması, uva ve uvb ışınlarının kanser yapıcı etkileri nedeniyle zararlı olabilir. bu yüzden güneşin en dik olduğu saatlerde 15-20 dakika güneşlenerek optimum fayda sağlanabilir.
güneş ışınlarının bugün şehrinizde en dik geldiği saatleri hesaplamak için buradan
- d vit için güneşlenirken güneş kremi sürmeyin, güneşlendikten sonra mümkün olduğu kadar uzun süre ıslatmayın, en azından sabunlamayın.
- camın arkasından güneşlenmeyin.
- d vit ile birlikte k vitamini almak gerektiği için günde 3-4 yaprak çiğ ıspanak, koyu yeşil yapraklı bitkiler, yumurta, et, sakatat vb tüketmeye çalışın. d vitamini kalsiyumun kandaki seviyesini yükseltir, k vitamini ise kalsiyumun kemekler tarafından kullanılmasını sağlar, damarlar ve böbreklerde çökmesini engeller.*
- açık tenliyseniz daha kısa, koyu tenliyseniz daha uzun güneşlenin. bronzlaştıkça da güneşlenme süresi uzuyor.
bilgilerin bir kısmı için kaynak: buradan
edit: yeni iyi bir kaynak buldum: buradan burada d vit seviyesi kaçsa günlük ne kadar kullanılması gerektiği gibi önemli bilgiler var. ayrıca d vit gece kullanmamak gerekiyormuş, çünkü melatonin seviyesini azaltıyormuş.
devamını gör...
susam sokağı
bir sihirbaz vardı ,vampir dişli. şöyle derdi sihir yaparken :
" aley hop tereyağlı, ballı ekmek."
bunda bile çocuklara iyi ve faydalı şeyler anlatmaya çalışırdı ,alttan alttan.
" aley hop tereyağlı, ballı ekmek."
bunda bile çocuklara iyi ve faydalı şeyler anlatmaya çalışırdı ,alttan alttan.
devamını gör...
üç frenk havası radyo yayını
şu an dinlediğim radyo yayını.
devamını gör...
normal sözlük'ün dergi projesi
olursa yazmak istediğim dergidir. henüz netleşmediği için net bir şey söylemek istemem, bakalım iletişime geçip izin verilirse bir şeyler yapmak isteriz.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
13 aydır sanaldan tanıştığım birini seviyorum. cidden seviyorum. hiç görüşemedik, görüşünce ne olur bilmiyorum. görüntülü konuştuk ama yüz yüze ayrı tabi. çok heycanlı olacak belki çok güzel bir şey olacak belki de kurduğum sevgiymiş diyeceğim. yüz yüze gördüğüm, yan yana olduğum kişilerden daha çok yanımda oldu. ayrıldık, hiç konuşmadık. o zaman bile beni sevdiğini biliyordum,ben de onu seviyormuşum. hayırlı gönlümüzde olsun değişik bir şey.
bir keresinde dedim ki "kalbin çok güzel." dedi ki "çünkü sen varsın."
uzakta olması sevmeme engel olmadı. en yakın zamanda görüşeceğiz, çok değişik.
sempatik biri.
kalbimde öyle bir yerdeki tarif edemem. seviyorum, der susarım.
bir keresinde dedim ki "kalbin çok güzel." dedi ki "çünkü sen varsın."
uzakta olması sevmeme engel olmadı. en yakın zamanda görüşeceğiz, çok değişik.
sempatik biri.
kalbimde öyle bir yerdeki tarif edemem. seviyorum, der susarım.
devamını gör...
absürdizm
saçmacılık, uyumsuzluk, absürdizm felsefesi olarak adlandırılır.
bu akımın en büyük temsilcisi olan albert camus tarafından ortaya çıkmıştır. başkalarına göre delilik ya da abartı gelen şeylerin ona saçma gelmesiyle oluşmuştur. yarattığı bu felsefeyi yabancı ve veba (kitap) gibi kitaplarında da ayrıntılı bir şekilde görüyoruz.
camus'un kitaplarında bu yüzden hep ikililik hep bir çelişki var. her bir satırda düşünceler çarpışır. yaşam ve ölüm mücadelesi gibi. mesala; bir satırda
genel durum kaygı vericiydi çok umut yoktu derken bir diğerinde inadına sonunda her şey'in üstesinden geleceğine hep inanmıştır der.
herşeye rağmen( ölüme,savaşa, salgına,kötülüğe) yeniden başlamak.. hem zulmün yapıldığı dünyayı reddeder hem de korkmasına rağmen umutsuz olmadığını anlatır. aslında buradaki absürtlük beklentiler ve gerçekler arasındaki çatışmadan kaynaklanır. yaşamın anlamsızlığı bir şekilde anlaşılır. bunun için varoluşu reddedip felsefi bir yokuluşa doğru gider. bazı inanç ve düşünce sistemlerine karşı gelmekle başlar. absürtlükle cesurca yüzleşip, özgürce yaşayıp( istediğine karar verme) ve çok çeşitliliğe (hayatın tüm yaşanabilinecek his ve tutkuları) önem verme vardır. herşeyi farkına varıp umursamazca yaşamak. hayatta bizi ayakta tutan en önemli şey sevgidir yani sevdiklerimiz bu felsefe de onlarında bir gün acılar çekip öleceğini söyler. yabancı'nın giriş cümlesinin umursamazlığı da buradan gelir.
annem ölmüş bugün. belki de dün. bilmiyorum.
yabancının baş kahramanı aslında absürtlük felsefesinin kahramanıdır.
hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız.
insan kendi yöntemleriyle hayatı sorgulayıp, başkaldırandır. tabii bunun için önce varlığını anlamlandırman gerekir. o zaman güçlü ve yenilmez olursun.
hayatın anlamı nedir?
yaşamın değeri nedir?
sorularının cevabını bulabilmektir mesele.
evett... kafalar yandı mı? saçma mı geldi? *
şuraya yakışıklı filozofumuzun fotoğrafını koyalım. son sözü de yine ona bırakalım.
bu akımın en büyük temsilcisi olan albert camus tarafından ortaya çıkmıştır. başkalarına göre delilik ya da abartı gelen şeylerin ona saçma gelmesiyle oluşmuştur. yarattığı bu felsefeyi yabancı ve veba (kitap) gibi kitaplarında da ayrıntılı bir şekilde görüyoruz.
camus'un kitaplarında bu yüzden hep ikililik hep bir çelişki var. her bir satırda düşünceler çarpışır. yaşam ve ölüm mücadelesi gibi. mesala; bir satırda
genel durum kaygı vericiydi çok umut yoktu derken bir diğerinde inadına sonunda her şey'in üstesinden geleceğine hep inanmıştır der.
herşeye rağmen( ölüme,savaşa, salgına,kötülüğe) yeniden başlamak.. hem zulmün yapıldığı dünyayı reddeder hem de korkmasına rağmen umutsuz olmadığını anlatır. aslında buradaki absürtlük beklentiler ve gerçekler arasındaki çatışmadan kaynaklanır. yaşamın anlamsızlığı bir şekilde anlaşılır. bunun için varoluşu reddedip felsefi bir yokuluşa doğru gider. bazı inanç ve düşünce sistemlerine karşı gelmekle başlar. absürtlükle cesurca yüzleşip, özgürce yaşayıp( istediğine karar verme) ve çok çeşitliliğe (hayatın tüm yaşanabilinecek his ve tutkuları) önem verme vardır. herşeyi farkına varıp umursamazca yaşamak. hayatta bizi ayakta tutan en önemli şey sevgidir yani sevdiklerimiz bu felsefe de onlarında bir gün acılar çekip öleceğini söyler. yabancı'nın giriş cümlesinin umursamazlığı da buradan gelir.
annem ölmüş bugün. belki de dün. bilmiyorum.
yabancının baş kahramanı aslında absürtlük felsefesinin kahramanıdır.
hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız.
insan kendi yöntemleriyle hayatı sorgulayıp, başkaldırandır. tabii bunun için önce varlığını anlamlandırman gerekir. o zaman güçlü ve yenilmez olursun.
hayatın anlamı nedir?
yaşamın değeri nedir?
sorularının cevabını bulabilmektir mesele.
evett... kafalar yandı mı? saçma mı geldi? *
şuraya yakışıklı filozofumuzun fotoğrafını koyalım. son sözü de yine ona bırakalım.

devamını gör...
nazım hikmet ran
paylaşmayı kim daha güzel anlatabildi yarin yanağından gayrı.
"yarin yanağından gayrı,
her yerde,
her şeyde,
hep beraber"
"yarin yanağından gayrı,
her yerde,
her şeyde,
hep beraber"
devamını gör...
günaydın sözlük
dün yağmurluydu bugün açık bir bahar havası var.
aydın bir gün. apaydın. ama istanbul bu hiç belli olmaz.
aydın bir gün. apaydın. ama istanbul bu hiç belli olmaz.
devamını gör...
halk etimolojisi
t: halk arasında çoğunlukla yabancı sözcüklerin kökenlerinin bilimsel temellere dayandırılmadan açıklanması. ing. folk etymology, false etymology* bir nevi psödobilim. kulaktan kulağa yayılır. halk arasında bilinmeyen bir form bilinen formla değiştirilir.
en bilinen örneği "anadolu"nun acılı analarının çok olması üzerine adının "ana dolu"dan geldiğidir. bir diğer uçuk hikaye -şahsi olarak en sevdiğim- "hoşmerim" tatlısı üzerine olandır. hikayeye göre kadının eşi askerden gelir ve ona bir tatlı yapar, tatlıyı adamın önüne koyar ve şöyle der, "hoş mu erim?" adam da "evet" der. böylelikle tatlının adı hoşmerim olarak kalır. oysaki farsça hoş ve maram (tatlı, yemek) sözcüklerinden oluşur.
evliya çelebi'de bolca halk etimolojisi örneğine rastlanır: istanbul<islambol, bursa<bulursa'dan, giresun<giresin, üsküdar<eskidar vs. tam da bu konu üzerine bir makale.
en bilinen örneği "anadolu"nun acılı analarının çok olması üzerine adının "ana dolu"dan geldiğidir. bir diğer uçuk hikaye -şahsi olarak en sevdiğim- "hoşmerim" tatlısı üzerine olandır. hikayeye göre kadının eşi askerden gelir ve ona bir tatlı yapar, tatlıyı adamın önüne koyar ve şöyle der, "hoş mu erim?" adam da "evet" der. böylelikle tatlının adı hoşmerim olarak kalır. oysaki farsça hoş ve maram (tatlı, yemek) sözcüklerinden oluşur.
evliya çelebi'de bolca halk etimolojisi örneğine rastlanır: istanbul<islambol, bursa<bulursa'dan, giresun<giresin, üsküdar<eskidar vs. tam da bu konu üzerine bir makale.
devamını gör...
!=
programlama dillerinde, eşit değildir anlamına gelen ifade.
devamını gör...
leylim ley
memleketim olan şehirde bir düğünde bu şarkı çalındığı için kavga çıkmış ortalık karışmıştı. müzisyen dayak yemişti. sonradan öğrendim ki o düğün ülkücü diye adlandırılan kişilerin düğünüymüş ve leylim ley sol cenaha yakın bir şarkıymış. cehalet cidden kötü birşey.
devamını gör...
kız istemenin kadınları aşağılaması
"kadın bir erkeğe varmaz, kadın bir erkeğe verilmez ve bir erkek bir kızı almaz. almak, vermek; bu tabirler kadını kıymetten düşüren, ona ahkar mahiyeti veren şeylerdir. ve her şeyden evvel bu zihniyeti kadınlarımız kafalarından çıkarmalıdır. bilmelidirler ki iki cins birbiriyle hayatlarını birleştirirken yuvaya getirdikleri aynı kıymette şeylerdir ve koca mal sahibi değil, hayat ortağı demektir. bu hukuk müsavatı kadınlarımızın şuurunda yer ettikten sonra onların kuvvetli ve hakiki bir insan olmak için dimağı ve fikri sahada da yükselmek isteyecekleri tabiidir. memleketimizin kadın ve erkeklerini, biri diğerini sürükleyen ve taşıyan değil, el ele ve aynı tempoda yürüyen iki mahluk olarak göreceğimiz günün uzak olmamasını dilerim."*
aklıma ilk bu sözler geldi. şahsen bu paragrafta en çok ilk cümleye katılıyorum. kadın bir erkeğe verilmez ya da ona varmaz. hatta zaten aslında kız istemede kadının fikri sorulmaksızın direkt babaya hitap edilmesi de saygıdan dolayı gösterilse de çok doğru değil aslında. ama şöyle bir şey var ki bu eski bir adet. o zamanki mantığı çok da kötü ya da aslında o zamanki mantığı işte kadınları bir malmış gibi alıp verelim olayı değildi bence. yani ben öyle olduğunu düşünüyorum. sadece büyüklere saygıdan gibi duruyor bu adet. ki zaten artık çok fazla da bir numarası kalmadı. zaten babalar değil esasında kadınlar karar veriyor yollarını birleştirmek istedikleri erkeğe. erkek de aynı şekilde. bu yüzden bu kadar büyütmeye gerek yok aslında. hani öyle eskilerden bir adet ve kötü yorumlanmadığı sürece ve kötü bir şekilde uygulanmadığı sürece çok da büyük bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. bence asıl sıkıntı zihniyette. yukarıdaki yazıda olduğu gibi bir kadının alınıp verilebileceği gibi bir zihniyet varsa asıl sorun orada. ve eğer bu adet o zihniyetlerce yanlış yorumlanıyorsa işte sıkıntı burada. yoksa artık bu adeti böyle görmeye gerek yok. formalite gibi gelip geçiliyor. bunu nasıl yorumladığınıza bağlı. hem biraz da tanışmak olsun maksat. yoksa karar zaten verilmiş. o yüzden de önemli olan adetler değil önemli olan zihniyet. bu adete de bu kadar çok takmayın derim. sonuçta artık bunun çok da bir önemi de kalmadı. ister bu adeti yerine getirin ister getirmeyin. ama artık o kadar değeri ve önemi de kalmadığı için aşağılama gibi bir durum da yok aslında. siz sadece sabahattin ali'nin sözlerine dikkat edin derim*.
aklıma ilk bu sözler geldi. şahsen bu paragrafta en çok ilk cümleye katılıyorum. kadın bir erkeğe verilmez ya da ona varmaz. hatta zaten aslında kız istemede kadının fikri sorulmaksızın direkt babaya hitap edilmesi de saygıdan dolayı gösterilse de çok doğru değil aslında. ama şöyle bir şey var ki bu eski bir adet. o zamanki mantığı çok da kötü ya da aslında o zamanki mantığı işte kadınları bir malmış gibi alıp verelim olayı değildi bence. yani ben öyle olduğunu düşünüyorum. sadece büyüklere saygıdan gibi duruyor bu adet. ki zaten artık çok fazla da bir numarası kalmadı. zaten babalar değil esasında kadınlar karar veriyor yollarını birleştirmek istedikleri erkeğe. erkek de aynı şekilde. bu yüzden bu kadar büyütmeye gerek yok aslında. hani öyle eskilerden bir adet ve kötü yorumlanmadığı sürece ve kötü bir şekilde uygulanmadığı sürece çok da büyük bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. bence asıl sıkıntı zihniyette. yukarıdaki yazıda olduğu gibi bir kadının alınıp verilebileceği gibi bir zihniyet varsa asıl sorun orada. ve eğer bu adet o zihniyetlerce yanlış yorumlanıyorsa işte sıkıntı burada. yoksa artık bu adeti böyle görmeye gerek yok. formalite gibi gelip geçiliyor. bunu nasıl yorumladığınıza bağlı. hem biraz da tanışmak olsun maksat. yoksa karar zaten verilmiş. o yüzden de önemli olan adetler değil önemli olan zihniyet. bu adete de bu kadar çok takmayın derim. sonuçta artık bunun çok da bir önemi de kalmadı. ister bu adeti yerine getirin ister getirmeyin. ama artık o kadar değeri ve önemi de kalmadığı için aşağılama gibi bir durum da yok aslında. siz sadece sabahattin ali'nin sözlerine dikkat edin derim*.
devamını gör...
cacığı bir üst noktaya taşıyan detaylar
sarimsak ve nane.
devamını gör...
george s. patton
hedef patton isimli kitaptaki bulgulara göre vefat ettiği kazanin suikast ihtimali olması çok yüksek olan abd tarihinin en zeki generallerinden biri.
aslında onun macerası ikinci dünya savaşında abd ordusunun afrika cephesinde işleri batirmasi ile başlar
ilk geldiğinde uğraştığı sorunların bazılari;
- ingilizlerin hava desteğinin yetersiz olması
- askerin moral ve disiplinin com dusuk olmasi.
- rommelin ingilizleri sürekli şaşırtmasi gibi.
geldikten bir kaç gün sonra bir hava taaruzunda balkona çıkıp 6 patlar ile uçağa ateş edecek kadar çılgın bir komutan olduğunu gösterdi. saha da olduğu süre boyunca cephe de askerleri ile kaldı.
tam bir taktik dehaydi abd ordusunu geçtim blitzkrieg in yaratıcısı almanlardan bile daha hızlı hareket ediyordu. dolayısı ile ww2 nin ekmeğini yemek isteyen yavsak montgomery nin önünü kesmesin diye adama ikmal bile yapmadıkları oldu.
alman ordusuna direnen 100 kişilik ufak bir birliği kurtarmak için tüm ordusunu gece gunduz yürütecek kadar cesarete saygılı bir adamdı.
savaş yorgunluğunu mazeret saymayacak kadar da deli. bu yüzden asker tokatlayip kızağa cekilmiigi var.
askeri taktikleri alışılmışın dışındaydı alman istihbarat raporlarinda taktiksel olarak anarşist ibaresi geçer. rommel i g. afrika da evire çevire yenen ilk komutandi ki geriye çağırmak zorunda kaldılar.
heinz guderlan, rommel, manstein gibi masa başında çok sağlam taktikler uretmeyip sahada çok hızlı bir şekilde taktik degistirebilen bir komutandi ve her duruma çok hızlı adapte olup ordusunu da buna hazirlayabiliyordu.
bana sorarsanız ikinci dünya savaşı'nın en kenarda köşede kalmış ama en başarılı ilk 3 komutanından biridir.
bana ilk 3 yap deseniz sıralama yapamam ama söylerim;
patton,zukhow,guderian derim hangisnin hangi sırada olduğu size kalmış. rommel de.diyebilirim lakin rommel in durumu biraz daha farklı ben onu goebbels e çektiği xtirle hatırlamak isterim gönlümün birincisi.
aslında onun macerası ikinci dünya savaşında abd ordusunun afrika cephesinde işleri batirmasi ile başlar
ilk geldiğinde uğraştığı sorunların bazılari;
- ingilizlerin hava desteğinin yetersiz olması
- askerin moral ve disiplinin com dusuk olmasi.
- rommelin ingilizleri sürekli şaşırtmasi gibi.
geldikten bir kaç gün sonra bir hava taaruzunda balkona çıkıp 6 patlar ile uçağa ateş edecek kadar çılgın bir komutan olduğunu gösterdi. saha da olduğu süre boyunca cephe de askerleri ile kaldı.
tam bir taktik dehaydi abd ordusunu geçtim blitzkrieg in yaratıcısı almanlardan bile daha hızlı hareket ediyordu. dolayısı ile ww2 nin ekmeğini yemek isteyen yavsak montgomery nin önünü kesmesin diye adama ikmal bile yapmadıkları oldu.
alman ordusuna direnen 100 kişilik ufak bir birliği kurtarmak için tüm ordusunu gece gunduz yürütecek kadar cesarete saygılı bir adamdı.
savaş yorgunluğunu mazeret saymayacak kadar da deli. bu yüzden asker tokatlayip kızağa cekilmiigi var.
askeri taktikleri alışılmışın dışındaydı alman istihbarat raporlarinda taktiksel olarak anarşist ibaresi geçer. rommel i g. afrika da evire çevire yenen ilk komutandi ki geriye çağırmak zorunda kaldılar.
heinz guderlan, rommel, manstein gibi masa başında çok sağlam taktikler uretmeyip sahada çok hızlı bir şekilde taktik degistirebilen bir komutandi ve her duruma çok hızlı adapte olup ordusunu da buna hazirlayabiliyordu.
bana sorarsanız ikinci dünya savaşı'nın en kenarda köşede kalmış ama en başarılı ilk 3 komutanından biridir.
bana ilk 3 yap deseniz sıralama yapamam ama söylerim;
patton,zukhow,guderian derim hangisnin hangi sırada olduğu size kalmış. rommel de.diyebilirim lakin rommel in durumu biraz daha farklı ben onu goebbels e çektiği xtirle hatırlamak isterim gönlümün birincisi.
devamını gör...
d.w. winnicott
ingiliz pediatrist ve psikanalist. (1896-1971)
özellikle ikinci dünya savaşı dönemi londralı çocuklar üzerinde yaptığı çalışmaları ve 40 yıllık meslek ürünü olan ''oyun ve gerçeklik'' adlı kitabı, çocuk psikiyatrisi adına kazanılmış çok kıymetli bir kitaptır fikrimce.
çocuklar için oyunun ne demek olduğunu, bir insanda gerçeklik algısının nasıl geliştiğini, sahte ve gerçek kişiliklerin (böylelikle jung'un persona ve gölge kavramları, lacan'ın aynasının aslında ilk annenin gözlerinde parladığını ve hatta borderline kişilik kavramları insanın zihninde oturuyor hakkaten) nasıl inşa edildiğine dair daha pek çok ilginç şey öğrenebilirsiniz.
“bir çocuk ya da yetişkin ancak oyun oynarken ve sadece oynarken yaratıcı olabilir ve bütün kişiliğini kullanabilir; birey de kendini ancak yaratıcı olduğunda keşfedebilecektir.”
özellikle ikinci dünya savaşı dönemi londralı çocuklar üzerinde yaptığı çalışmaları ve 40 yıllık meslek ürünü olan ''oyun ve gerçeklik'' adlı kitabı, çocuk psikiyatrisi adına kazanılmış çok kıymetli bir kitaptır fikrimce.
çocuklar için oyunun ne demek olduğunu, bir insanda gerçeklik algısının nasıl geliştiğini, sahte ve gerçek kişiliklerin (böylelikle jung'un persona ve gölge kavramları, lacan'ın aynasının aslında ilk annenin gözlerinde parladığını ve hatta borderline kişilik kavramları insanın zihninde oturuyor hakkaten) nasıl inşa edildiğine dair daha pek çok ilginç şey öğrenebilirsiniz.
“bir çocuk ya da yetişkin ancak oyun oynarken ve sadece oynarken yaratıcı olabilir ve bütün kişiliğini kullanabilir; birey de kendini ancak yaratıcı olduğunda keşfedebilecektir.”
devamını gör...
görür görmez artı oy verilen yazarlar
okumadan oylamam. sizde yapmazsanız iyi olur sanki. hayır okumadan oylayacaksanız ben hiç yazmayayım. diğer yazarlara saygısızlık olmuyor mu şimdi?
devamını gör...
bill gates'in 1 milyon kilometrekare arazi satın alması
özerklik ilan edecektir .
devamını gör...