41.
'ınsan ne ise o olmayi reddeden tek varliktir' der. veba ve yabanci kitaplarini siddetle tavsiye ettigim yazardir. aslen de cezayirli bir futbolcudur kendileri.
devamını gör...
42.
hepimize birer sisifos olduğumuzu gösteren ve hayatımızın saçmalığını gözlerimizin önüne sererek varoluş sancıları yaşatan baba filozof.
(bkz: sisifos)
(bkz: sisifos)
devamını gör...
43.
romanları kolay, felsefi kitaplari zor okunuyor. anlamsız buldugu hayata anlamsiz bir trafik kazasıyla veda etmiştir genç yaşta. eskiden kalecidir. en iyi romanı yabancı. oyunlari da mükemmel. kırklı yaşlarda nobel edebiyat kazanan tek insandır tarihte.
devamını gör...
44.
çok moralimi bozan yazar. kitaplarını okuduktan sonra günlerce sıkıntım geçmiyor.
devamını gör...
45.
veba kitabını okumuştum, imkan olursa okuyun.
“beni ilgilendiren tek şey dedim, iç huzuru bulmak.”
“beni ilgilendiren tek şey dedim, iç huzuru bulmak.”
devamını gör...
46.
yarattığı karakterlerin aksine bana hep yaşama sevinci ile dolu bir adam gibi gelmiştir hep.
devamını gör...
47.
yabancı kitabında anlattığı yabancıya dönüşen bir toplumumuz olduğunu görseydi muhtemelen yeni bir yabancı yazardı okumamız için.
samimi, cana yakın, sıcak, üzülmeyi ve sevinmeyi bilen, göz yaşları kurumamış gülüşü sıcacık olan bir yabancı.
samimi, cana yakın, sıcak, üzülmeyi ve sevinmeyi bilen, göz yaşları kurumamış gülüşü sıcacık olan bir yabancı.
devamını gör...
48.
varoluş sancılarını bize derinden hissettiren yazar.
devamını gör...
49.
yaşam konusunda en isabetli, en derin, ancak genel geçer olmayan bir anlayışı var. ona göre, kaybedeceğimiz bir maçı, bittikçe yeniden ve yine yenileceğimizi bilerek oynamak yaşam. bu da ona yüklediğimiz her ideal anlamı son derece güdükleştiriyor. bir tek o kalıyor elimizde. anlama muhtaç olmayan, gizemden uzak, misyonlardan azade, sonu mükafata ermeyen, içine düştüğümüz için bize onu sürdürmekten başka seçenek bırakmayan bir oyun. bunu kabullen ve devam et diyor kendileri.
ayrıca, onu okumak, iddia edildiği gibi zor değildir. okuyunuz.
ayrıca, onu okumak, iddia edildiği gibi zor değildir. okuyunuz.
devamını gör...
50.
benim için en değerli kişilerden biri...
camus ince yaramızdır.
camus ince yaramızdır.
devamını gör...
51.
en sevdiğim kitabı denemelerinden başkaldıran insan olan yabancı'yı da ikinci sıraya yerleştirebileceğim. varoluşçulukla ilgilnen absürdizm akımının temsilcilerinden olmasına rağmen kendisini hiçbir şey olarak tanımlamayan fransız. en genç nobel ödülünü kazanan ikinci kişiydi yanlış hatırlamıyorsam. ne yazık ki kendisini bir trafik kazası sonucu kaybettik.
sartre ile eski dostken araları bozuk bir şekilde ölmeleri biraz beni üzmüştür.
sartre ile eski dostken araları bozuk bir şekilde ölmeleri biraz beni üzmüştür.
devamını gör...
52.
--- alıntı ---
"bazılarının, sadece normal olmak için ne büyük çaba sarf ettiğini kimse fark etmiyor."
--- alıntı ---
yabancı kitabı efsanedir. hatta türkçe film uyarlaması vardır.
(bkz: zeki demirkubuz)
(bkz: yazgı)
konu aynı minvalde işlenmiştir.önce kitabı okuyup sonra filmi izlemenizi öneririm. o zaman camus u daha iyi anlayacaksınız.
zeki amcada bu filminde döktürmüştür. bilginize.
"bazılarının, sadece normal olmak için ne büyük çaba sarf ettiğini kimse fark etmiyor."
--- alıntı ---
yabancı kitabı efsanedir. hatta türkçe film uyarlaması vardır.
(bkz: zeki demirkubuz)
(bkz: yazgı)
konu aynı minvalde işlenmiştir.önce kitabı okuyup sonra filmi izlemenizi öneririm. o zaman camus u daha iyi anlayacaksınız.
zeki amcada bu filminde döktürmüştür. bilginize.
devamını gör...
53.
bu da hakkında fikir edinmeye yardımcı olabilir:
buradan
buradan
devamını gör...
54.
linç yemeyeceksem; okunması hayli zor yazar
devamını gör...
55.
savaşta kaybettiği babasının yerine koyarcasına çok güçlü bir bağ kurduğu ilkokul öğretmeni louis germain'e olan sevgisi ve nobel ödülü aldığında kendisine yazmış olduğu şu mektubu tüm öğretmenlere ilham kaynağı oluşturur.
''19 kasım 1957
sevgili bay germain,
son günlerde kendimi içinde bulduğum koşturmaca ve telaştan dolayı size samimi duygularımı iletme fırsatını ancak bulabiliyorum. ne heves ne de talep ettiğim bir gaye kazanmış durumdayım.
ancak haberi aldığımda ilk aklıma gelen, annemden sonra siz oldunuz. siz olmasaydınız, benim gibi zavallı küçük bir çocuğa şefkatli elinizi uzatmasaydınız, beni eğitip bana örnek olmasaydınız bunların hiçbirisi olmazdı.
bu ödülü çok önemsemiyorum. ama bu ödül hiç değilse en azından bana, benim için ne ifade ettiğinizi ve etmekte olduğunuzu anlatmama ve size çabalarınızın, çalışmalarınızın ve cömert yüreğinizin, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin hep size minnettar kalacak küçük öğrencilerinizden birinde hayat bulduğunu göstermeme fırsat veriyor. sizi tüm kalbimle kucaklarım.
albert camus''
''19 kasım 1957
sevgili bay germain,
son günlerde kendimi içinde bulduğum koşturmaca ve telaştan dolayı size samimi duygularımı iletme fırsatını ancak bulabiliyorum. ne heves ne de talep ettiğim bir gaye kazanmış durumdayım.
ancak haberi aldığımda ilk aklıma gelen, annemden sonra siz oldunuz. siz olmasaydınız, benim gibi zavallı küçük bir çocuğa şefkatli elinizi uzatmasaydınız, beni eğitip bana örnek olmasaydınız bunların hiçbirisi olmazdı.
bu ödülü çok önemsemiyorum. ama bu ödül hiç değilse en azından bana, benim için ne ifade ettiğinizi ve etmekte olduğunuzu anlatmama ve size çabalarınızın, çalışmalarınızın ve cömert yüreğinizin, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin hep size minnettar kalacak küçük öğrencilerinizden birinde hayat bulduğunu göstermeme fırsat veriyor. sizi tüm kalbimle kucaklarım.
albert camus''
devamını gör...
56.
"felsefenin temel sorusu, yaşamın yaşanmaya değip değmeyeceğine karar vermektir."
7 kasım 1913'te cezayir'in mondovi kasabasında doğmuştur. ı. dünya savaşı'nda albert camus henüz 11 aylık iken babasını kaybetmiştir. albert camus'un babasına ait hatıraları maalesef ki birkaç fotoğraf ve annesinin anlattığı birkaç hikayeden ibaret olacaktır ömrü boyunca. babasının mezarını da ancak 40 yıl sonra, camus 40 yaşındayken bulabilmiştir. mezar taşının altında yatan kişi 29 yaşındayken vefat etmişti. hiç tanımadığı babasının kendinden genç olduğu bir buluşmaydı bu. ilk adam adlı eserinde de dediği gibi: "oğlunun babadan daha yaşlı olduğu yerde, yalnızca çılgınlık ve kaos vardı."
babasının ölümünden sonra, camus ve ailesi oldukça zor geçen günlerin içine girmiştir. maddi yetersizlikler aileyi günden güne zorlamıştır. anne catherine, evlere temizlik işlerine giderek iki oğlunu da okutmuştur. bu yıllarda yaşadıklarını "tersi ve yüzü" adlı eserinde anlatmıştır camus.
liseyi burslu okuyan camus daha sonra felsefe okumak için cezayir üniversitesi'ne girmiştir. bu yıllarda üç tutkusu vardır camus'nün: futbol, felsefe ve tiyatro. futbol, camus için hayata ve ahlaka dair gerçekçi bir pratik olmuştur her zaman. işte bu yüzden futbolu çok önemsemiştir. tam da bu yüzden ölümünden birkaç sene önce racing paris ile monaco arasında oynanan futbol karşılaşmasında da rastlarız camus'ye. kendisi de futbol oynamayı çok sevmektedir. ne yazık ki genç yaşta yakalandığı tüberküloz hastalığı, onun kalecilik kariyerine son vermesine neden olmuştur. felsefe ve tiyatro, onun için tutunacak son dallardır artık.
1936 yılında, "plotinos ve aziz augustinus" üzerine yazdığı tez ile felsefe eğitimini tamamlamıştır. aynı yıllarda ise bir grup arkadaşı ile iş tiyatrosu'nu kurmuştur. yine aynı yıllarda komünist partisi'ne katılmış ancak anlaşmazlık sebebiyle kısa sürede ayrılmıştır.
tam da bu yıllarda camus'nün eserleri peş peşe gelecektir. 1937'de tersi ve yüzü, 1942'de yabancı ve sisifos söyleni, 1947'de veba, son eseri sayılabilecek düşüş ise 1956 yılında yayımlandı. 1957 yılında ise "çağımızdaki insan vicdan problemini, keskin görüşlü bir ciddiyet ile aydınlatan edebi üretimi"nden ötürü nobel edebiyat ödülü'nü kazanmıştır. ödülü alırken ise şöyle demiştir camus: "kendi adıma ben sanatım olmadan yaşayamam."
camus'nün yaşadığı yıllarda paris, mükemmel bir entelektüel çevreye sahipti. ressamlar, şairler, yazarlar, filozoflar... varoluşçu felsefenin öncüsü sayılabilecek jean paul-sartre de paris'in sakinlerinden birisiydi o yıllarda. camus ile de oldukça sıkı bir dostlukları vardı. lakin bu dostluk 1950'lerin hemen başında son bulmuştur. sartre, camus ile dostlukları ile ilgili olarak şunları yazmıştır:
"o ve ben bir fikir ayrılığına düşmüştük. bir fikir ayrılığının önemi yok-bu ayrılığa düşenler birbirlerini bir daha hiç görmeseler bile- bu yalnızca, bizi ayıran kısıtlı, ufak dünyada birbirinin görüş alanını yitirmeden başka bir şekilde yaşama biçimi. bu durum beni onu düşünmekten, okuduğum kitapta ya da gazetede onun gözlerini hissetmekten ve merak etmekten alıkoyamadı: bununla ilgili ne düşünüyor? bununla ilgili şu anda ne düşünüyor?"
camus, 1960 yılının ocak ayında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. ailesiyle birlikte, lourmarin'de geçirdiği yılbaşından sonra paris'e dönerken gerçekleşmiştir. eşi ve iki çocuğu ile beraber tren ile dönecek iken son anda fikrini değiştirmiş ve yayıncısı ve arkadaşı michel gallimard'ın kullandığı araba ile dönmeye karar vermiştir. ölüm anında cebinde paris için bir tren bileti ve 1994 yılında yayımlanacak olan otobiyografik roman ilk adam'ın el yazmaları bulunmuştur. genç yaşta hayatını kaybeden ünlü yazar, eğer o gün fikrini değiştirmeyip ailesi ile trene binseydi belki çok daha farklı şeyler konuşuyor olacaktık. işin ilginç ve bir o kadar üzücü olan kısmı ise camus daha öncesinde, araba kazasıyla ölmeyi, en absürt ölüm olarak ifade etmiştir.
camus felsefesinin temelinde iki kavram bulunur: absürd ve intihar. insanın bu iki kavram ile karşılaşması, kaçınılmazdır. çünkü insan yaşamın anlamı ile oyalandıkça, yaşamın kendisinden ve bilincinden uzaklaşmıştır. işte tam da bu yüzden, dolaysız ve içten bir hesaplaşma gereklidir. absürd kavramı, dünya ile insan arasındaki anlamsızlık ve uyumsuzluk döngüsünü, birbirine yabancı olma durumunu ifade eder. bu varlığın kendi absürtlüğüdür. camus, bu kavramı sisifos söyleni adlı eserinde detaylı olarak incelemiştir. bu düşünce daha sonra absürdizm akımını ortaya çıkarmıştır. absürdizm, insanlığın evrende bir anlam bulma çabalarının boşa olduğunun ve bu uğraşın elbet başarısızlıkla sonuçlanacağını söyleyen bir akımdır. işte bu noktada sorulması gereken soru tüm bu absürtlüğün içinde yaşam yaşamaya değer mi? yoksa bütün bu absürtlüğe rağmen yaşamaya devam etmek, onu bir yükümlülük haline mi getirir? camus intihar sorusunu felsefenin temel sorusu haline getirirken aslında bunu amaçlamıştır. çünkü bu sorgulama gereklidir. absürd yaşama karşı, intihar düşüncesi absürde, boyun eğmek olduğu için camus tarafından ilk seçenek olarak görülmemiştir. absürde başkaldırı için, yaşamakta ısrar etmek, yaşamakta diretmek gerekir.
insan absürd olanı ve absürdün tam ortasında kaldığından beri dünyaya yabancı kalmıştır. bu yabancılık, bir kayıtsızlık, tepkisizlik olarak kendini ortaya koyar. camus'nün, "yabancı" adlı eserindeki meursault karakteri aslında bu yabancılaşmayı, kayıtsızlığı en üst perdeden aktarmayı başarmıştır. camus'nün, absürde karşı ortaya koymuş olduğu yol ise, yaratmaktır. o, yaşam ile intihar arasındaki çıkmazda yaşamdan tarafa olan yolun seçilebileceğine inanıyordu. onun için, yaşam elbette yaşanmaya değerdi, çünkü yaratma ve üretme imkânı bizim elimizdeydi. absürd olana karşı başkaldırı ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. yaratmalıydık çünkü, gerçekliğin aşağı çeken çirkinliğini bu sayede alt edebilirdik. sanattan ve yaratımdan uzak bir yaşam, bizi ölüm safına zaten en başta alacaktır. "yaratmak yazgıya biçim vermektir."
7 kasım 1913'te cezayir'in mondovi kasabasında doğmuştur. ı. dünya savaşı'nda albert camus henüz 11 aylık iken babasını kaybetmiştir. albert camus'un babasına ait hatıraları maalesef ki birkaç fotoğraf ve annesinin anlattığı birkaç hikayeden ibaret olacaktır ömrü boyunca. babasının mezarını da ancak 40 yıl sonra, camus 40 yaşındayken bulabilmiştir. mezar taşının altında yatan kişi 29 yaşındayken vefat etmişti. hiç tanımadığı babasının kendinden genç olduğu bir buluşmaydı bu. ilk adam adlı eserinde de dediği gibi: "oğlunun babadan daha yaşlı olduğu yerde, yalnızca çılgınlık ve kaos vardı."
babasının ölümünden sonra, camus ve ailesi oldukça zor geçen günlerin içine girmiştir. maddi yetersizlikler aileyi günden güne zorlamıştır. anne catherine, evlere temizlik işlerine giderek iki oğlunu da okutmuştur. bu yıllarda yaşadıklarını "tersi ve yüzü" adlı eserinde anlatmıştır camus.
liseyi burslu okuyan camus daha sonra felsefe okumak için cezayir üniversitesi'ne girmiştir. bu yıllarda üç tutkusu vardır camus'nün: futbol, felsefe ve tiyatro. futbol, camus için hayata ve ahlaka dair gerçekçi bir pratik olmuştur her zaman. işte bu yüzden futbolu çok önemsemiştir. tam da bu yüzden ölümünden birkaç sene önce racing paris ile monaco arasında oynanan futbol karşılaşmasında da rastlarız camus'ye. kendisi de futbol oynamayı çok sevmektedir. ne yazık ki genç yaşta yakalandığı tüberküloz hastalığı, onun kalecilik kariyerine son vermesine neden olmuştur. felsefe ve tiyatro, onun için tutunacak son dallardır artık.
1936 yılında, "plotinos ve aziz augustinus" üzerine yazdığı tez ile felsefe eğitimini tamamlamıştır. aynı yıllarda ise bir grup arkadaşı ile iş tiyatrosu'nu kurmuştur. yine aynı yıllarda komünist partisi'ne katılmış ancak anlaşmazlık sebebiyle kısa sürede ayrılmıştır.
tam da bu yıllarda camus'nün eserleri peş peşe gelecektir. 1937'de tersi ve yüzü, 1942'de yabancı ve sisifos söyleni, 1947'de veba, son eseri sayılabilecek düşüş ise 1956 yılında yayımlandı. 1957 yılında ise "çağımızdaki insan vicdan problemini, keskin görüşlü bir ciddiyet ile aydınlatan edebi üretimi"nden ötürü nobel edebiyat ödülü'nü kazanmıştır. ödülü alırken ise şöyle demiştir camus: "kendi adıma ben sanatım olmadan yaşayamam."
camus'nün yaşadığı yıllarda paris, mükemmel bir entelektüel çevreye sahipti. ressamlar, şairler, yazarlar, filozoflar... varoluşçu felsefenin öncüsü sayılabilecek jean paul-sartre de paris'in sakinlerinden birisiydi o yıllarda. camus ile de oldukça sıkı bir dostlukları vardı. lakin bu dostluk 1950'lerin hemen başında son bulmuştur. sartre, camus ile dostlukları ile ilgili olarak şunları yazmıştır:
"o ve ben bir fikir ayrılığına düşmüştük. bir fikir ayrılığının önemi yok-bu ayrılığa düşenler birbirlerini bir daha hiç görmeseler bile- bu yalnızca, bizi ayıran kısıtlı, ufak dünyada birbirinin görüş alanını yitirmeden başka bir şekilde yaşama biçimi. bu durum beni onu düşünmekten, okuduğum kitapta ya da gazetede onun gözlerini hissetmekten ve merak etmekten alıkoyamadı: bununla ilgili ne düşünüyor? bununla ilgili şu anda ne düşünüyor?"
camus, 1960 yılının ocak ayında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. ailesiyle birlikte, lourmarin'de geçirdiği yılbaşından sonra paris'e dönerken gerçekleşmiştir. eşi ve iki çocuğu ile beraber tren ile dönecek iken son anda fikrini değiştirmiş ve yayıncısı ve arkadaşı michel gallimard'ın kullandığı araba ile dönmeye karar vermiştir. ölüm anında cebinde paris için bir tren bileti ve 1994 yılında yayımlanacak olan otobiyografik roman ilk adam'ın el yazmaları bulunmuştur. genç yaşta hayatını kaybeden ünlü yazar, eğer o gün fikrini değiştirmeyip ailesi ile trene binseydi belki çok daha farklı şeyler konuşuyor olacaktık. işin ilginç ve bir o kadar üzücü olan kısmı ise camus daha öncesinde, araba kazasıyla ölmeyi, en absürt ölüm olarak ifade etmiştir.
camus felsefesinin temelinde iki kavram bulunur: absürd ve intihar. insanın bu iki kavram ile karşılaşması, kaçınılmazdır. çünkü insan yaşamın anlamı ile oyalandıkça, yaşamın kendisinden ve bilincinden uzaklaşmıştır. işte tam da bu yüzden, dolaysız ve içten bir hesaplaşma gereklidir. absürd kavramı, dünya ile insan arasındaki anlamsızlık ve uyumsuzluk döngüsünü, birbirine yabancı olma durumunu ifade eder. bu varlığın kendi absürtlüğüdür. camus, bu kavramı sisifos söyleni adlı eserinde detaylı olarak incelemiştir. bu düşünce daha sonra absürdizm akımını ortaya çıkarmıştır. absürdizm, insanlığın evrende bir anlam bulma çabalarının boşa olduğunun ve bu uğraşın elbet başarısızlıkla sonuçlanacağını söyleyen bir akımdır. işte bu noktada sorulması gereken soru tüm bu absürtlüğün içinde yaşam yaşamaya değer mi? yoksa bütün bu absürtlüğe rağmen yaşamaya devam etmek, onu bir yükümlülük haline mi getirir? camus intihar sorusunu felsefenin temel sorusu haline getirirken aslında bunu amaçlamıştır. çünkü bu sorgulama gereklidir. absürd yaşama karşı, intihar düşüncesi absürde, boyun eğmek olduğu için camus tarafından ilk seçenek olarak görülmemiştir. absürde başkaldırı için, yaşamakta ısrar etmek, yaşamakta diretmek gerekir.
insan absürd olanı ve absürdün tam ortasında kaldığından beri dünyaya yabancı kalmıştır. bu yabancılık, bir kayıtsızlık, tepkisizlik olarak kendini ortaya koyar. camus'nün, "yabancı" adlı eserindeki meursault karakteri aslında bu yabancılaşmayı, kayıtsızlığı en üst perdeden aktarmayı başarmıştır. camus'nün, absürde karşı ortaya koymuş olduğu yol ise, yaratmaktır. o, yaşam ile intihar arasındaki çıkmazda yaşamdan tarafa olan yolun seçilebileceğine inanıyordu. onun için, yaşam elbette yaşanmaya değerdi, çünkü yaratma ve üretme imkânı bizim elimizdeydi. absürd olana karşı başkaldırı ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. yaratmalıydık çünkü, gerçekliğin aşağı çeken çirkinliğini bu sayede alt edebilirdik. sanattan ve yaratımdan uzak bir yaşam, bizi ölüm safına zaten en başta alacaktır. "yaratmak yazgıya biçim vermektir."
devamını gör...
57.
yabancı ve düşüş kitaplarını biraz araya zaman koyarak okumuştum. zannımca bir zaman sonra tekrar okunmalı. sisifos söyleni kitabı ise temelin biraz üstü felsefi bilgi gerektirir ki öyle bir temelim olmadığından kitabı bitiremedim. şuraya bıraktım, izlenesi bir buradan
devamını gör...
58.
yabancı, başkaldıran insan ve düşüş'ü okuduğum yazar. kendisinin edebi yönünü seviyorum. sadece bazı eserlerindeki zorlama iyimserliği ve eserlerinin önsözünde hafiften yaptığı kant eleştirileri çok tutarlı gelmemişti. filozof kategorisine girip girmediği konusunda aklımda şüpheler olmakla beraber, modernizmin çöküşünü ve postmodern anlayışı müjdeleyen özgün yazarlardan biridir.
devamını gör...
59.
yabancı kitabını alıp iş yoğunluğundan bir türlü başlayamadığım yazardır. en sonunda yıllık iznimden birkaç gün kullanıp bitireceğim gibi
devamını gör...
60.
albert camus, cezayir doğumlu fransız yazar, filozof, romancı, oyun yazarı, denemeci ve gazeteci bir abimizdir.
"combat" gazetesinde, hem cezayir'in bağımsızlığı sorunu hem de iki yıl gibi kısa bir aradan sonra ayrıldığı fransız komünist partisi ile ilişkileri konusunda tutumları cesurcaydı.
kuzey afrika müslümanlarını vuran eşitsizlikleri ard arda protesto ederek, ardından kara ayak sömürenlerinin karikatürüne karşı protesto ederek ya da sürgün edilen ispanyol anti faşistleri, stalinizm kurbanlarını ve bilinç reddini savunan hiçbirine çatışmadan çekinmiyordu.
felsefi akımların sınırlarında, camus her şeyden önce zamanının tanığıdır, taviz vermez, herhangi bir ödün vermeyi reddeder. insanın dikkatini dağıtan tüm ideolojilere ve soyutlamalara karşı savaşmaktan asla vazgeçmedi. böylece varoluşçuluğa ve marksizme karşı çıkmaya ve sartre ve eski dostlarıyla tartışmaya yönlendirilirdi. bu anlamda, yirminci yüzyılın en yüksek ahlaki bilinçlerinden birini temsil ediyor; yazılarının hümanizmi tarihin en kötü anlarının deneyiminde şekillenmiştir. sovyet totalitarizmine yönelik eleştirisi ona komünistlerin lanetini kazandırdı ve jean-paul sartre ile bağlarını kesti. rahip ve cizvit ilahiyatçısı françois varillon, nouvel observateur'un kurucusu jean daniel'in albert camus'u sözünü kesmeden dinledikten sonra bildirdiği bir görüşmede ona şunları söyledi: “inancın yok, vaftizin yok, ama sana ikisine de ihtiyacın olmadığını söyleyeyim, çünkü zarafetin var. " dedi.
militan gazeteci, fransız direnişi'ne katıldı ve özgürlükçü akımlara yakın, savaş sonrası dönemin ahlaki mücadelelerine katıldı, 1957'de nobel edebiyat ödülü'nü aldı.
michel gallimard'la geçirdiği trafik kazasında 46 yaşında öldü...
"combat" gazetesinde, hem cezayir'in bağımsızlığı sorunu hem de iki yıl gibi kısa bir aradan sonra ayrıldığı fransız komünist partisi ile ilişkileri konusunda tutumları cesurcaydı.
kuzey afrika müslümanlarını vuran eşitsizlikleri ard arda protesto ederek, ardından kara ayak sömürenlerinin karikatürüne karşı protesto ederek ya da sürgün edilen ispanyol anti faşistleri, stalinizm kurbanlarını ve bilinç reddini savunan hiçbirine çatışmadan çekinmiyordu.
felsefi akımların sınırlarında, camus her şeyden önce zamanının tanığıdır, taviz vermez, herhangi bir ödün vermeyi reddeder. insanın dikkatini dağıtan tüm ideolojilere ve soyutlamalara karşı savaşmaktan asla vazgeçmedi. böylece varoluşçuluğa ve marksizme karşı çıkmaya ve sartre ve eski dostlarıyla tartışmaya yönlendirilirdi. bu anlamda, yirminci yüzyılın en yüksek ahlaki bilinçlerinden birini temsil ediyor; yazılarının hümanizmi tarihin en kötü anlarının deneyiminde şekillenmiştir. sovyet totalitarizmine yönelik eleştirisi ona komünistlerin lanetini kazandırdı ve jean-paul sartre ile bağlarını kesti. rahip ve cizvit ilahiyatçısı françois varillon, nouvel observateur'un kurucusu jean daniel'in albert camus'u sözünü kesmeden dinledikten sonra bildirdiği bir görüşmede ona şunları söyledi: “inancın yok, vaftizin yok, ama sana ikisine de ihtiyacın olmadığını söyleyeyim, çünkü zarafetin var. " dedi.
militan gazeteci, fransız direnişi'ne katıldı ve özgürlükçü akımlara yakın, savaş sonrası dönemin ahlaki mücadelelerine katıldı, 1957'de nobel edebiyat ödülü'nü aldı.
michel gallimard'la geçirdiği trafik kazasında 46 yaşında öldü...
devamını gör...