141.
ilter kurcala, yavrum evladım niye böyle kısacık kısacık? 1:17 nedir ya hu. bal çalmak bu ağzımıza.
baba
baba
devamını gör...
142.
evdeki saatin pili bitmiş. kaç gündür aynı şekilde duruyor. bugün telefonda babamla ne zaman geleceğini konuşurken pillerin yerini sordum. sen bekle ben gelince değiştiririm dedi.
işte bir evde babanın olması böyle mühim bir şey. en ufak görevi bile üstlenir babalar.
işte bir evde babanın olması böyle mühim bir şey. en ufak görevi bile üstlenir babalar.
devamını gör...
143.
babalar yıkılmaz koca bir çınardır. allah başımızdan eksik etmesin.
devamını gör...
144.
ölümden bir farkı olmazdı eğer
zamanın bir yerinde
inandığım insan olsaydın
benim avunacak hiçbir şeyim yok,
bir zamanlar olduğun insana tutunamıyorum
kocaman bir yanılgısın sen,
iyi ki vardın bile diyemiyorum.
bıraktığın tek his geride
hayal kırıklığı
o kırıklar etimi oyuyor sanki geceleri
ne kadar zor biliyor musun,
ölümden bu yüzden beter.
senin yokluğunla avunamıyorum ben.
varsın çünkü,
ve bana hatıran bile yok.
o hatıraların hiçbiri benim inanmak istediğim gibi değil.
sonra harika babaların öldüklerini izliyorum. daha dün öldü biri. o kadar kalbim kırıldı ki. keşke benim babam ölseydi illaki birinin ölmesi gerekiyorsa dedim. en azından dünyadan gerçek bir baba eksilmezdi. ne korkunç değil mi böyle düşünmek. 'bana kalpsiz dediler onu hiç tanımadılar' seni hiç tanımıyorlar baba. keşke babam olsaydı da ölseydi. en azından sığınacağım anılarım avunacağım geçmişim olurdu.
sana hiç söyleme fırsatım olmadı. bok gibi birisin baba. hiç kimsenin hiç bir şeyisin sen. aslında seni affediyorum böyle yazıların sonunda, acınası birisin çünkü. dünyada kaybolmuş kayıp bir ruhsun.senin gibi birinden nefret edebildiğim için kendimi affedemiyorum ben asıl. senin gibi birine benim hiçbir şey hissetmemem kılımı bile kıpırdatmam lazım çünkü. senin gibi birine nefret çok fazla.
zamanın bir yerinde
inandığım insan olsaydın
benim avunacak hiçbir şeyim yok,
bir zamanlar olduğun insana tutunamıyorum
kocaman bir yanılgısın sen,
iyi ki vardın bile diyemiyorum.
bıraktığın tek his geride
hayal kırıklığı
o kırıklar etimi oyuyor sanki geceleri
ne kadar zor biliyor musun,
ölümden bu yüzden beter.
senin yokluğunla avunamıyorum ben.
varsın çünkü,
ve bana hatıran bile yok.
o hatıraların hiçbiri benim inanmak istediğim gibi değil.
sonra harika babaların öldüklerini izliyorum. daha dün öldü biri. o kadar kalbim kırıldı ki. keşke benim babam ölseydi illaki birinin ölmesi gerekiyorsa dedim. en azından dünyadan gerçek bir baba eksilmezdi. ne korkunç değil mi böyle düşünmek. 'bana kalpsiz dediler onu hiç tanımadılar' seni hiç tanımıyorlar baba. keşke babam olsaydı da ölseydi. en azından sığınacağım anılarım avunacağım geçmişim olurdu.
sana hiç söyleme fırsatım olmadı. bok gibi birisin baba. hiç kimsenin hiç bir şeyisin sen. aslında seni affediyorum böyle yazıların sonunda, acınası birisin çünkü. dünyada kaybolmuş kayıp bir ruhsun.senin gibi birinden nefret edebildiğim için kendimi affedemiyorum ben asıl. senin gibi birine benim hiçbir şey hissetmemem kılımı bile kıpırdatmam lazım çünkü. senin gibi birine nefret çok fazla.
devamını gör...
145.
babam
bugün fıtık ameliyatı için hastaneye gittik. artık bana yetişemiyor normal yürüyüşümde bile. bir zamanlar benim ona yetişemediğim gibi...
doktor ameliyat için birkaç test istedi. karnında ağrı olduğu ve yaşlı olduğu için önce karın boşluğuyla ilgili birkaç test istedi. öğle arasında zaman geçirmek için merkeze indik. çorba içelim dedim, bağırsak sorunu için daha uygun olur. arabayı çektim bir yere. indik, ben nereye gidersem babam peşimden oraya geliyor. yemek yenecek mekanı benim seçmemi bekliyor. bulduk bir yer, oturduk. iki kelle paça söyledim. masada otururken babamın beni üniversite sınavına için il merkezine getirdiğinde bir lokantada pilav döner yedirdiğini hatırladım. o zaman babam beni yemeğe götürmüştü. yemek siparişini babam vermişti, hesabı babam ödemişti. bugün bunların hepsini ben yaptım. ama yüreğim beni yemeğe götüren, sipariş veren, hesabı ödeyen babamı aradı. eskisi gibi genç, güçlü, yöneten ve yönlendiren babamı.
oradan çıkıp bir çay bahçesine gittik. çay söyledik. babamla hiç konuşamadım. konuşmadık. sadece etrafına, etrafındaki kişilere baktı. belki tanıdık birileri vardır diye. eskiden buraların daha sakin olduğunu söyledi sadece.
hastaneden eve gelirken de konuşmadı, biraz uyukladı. morali de bozuk görünüyordu. doktor testlerden bir şey tespit edemeyince başka bir şehire sevk etti endoskopi ve kolonoskopi için. yaşı da olduğu için ameliyata almayı riskli buldu galiba. mide ve karın rahatsızlığı varken ameliyat riskli olurmuş. önce oraların sorunsuzluğundan emin olunması gerekiyormuş. belki de bunlara sıkıldı canı.
eve geldiğimizde yaşlı annem parkinsondan kaynaklanan ağır hareketlerine rağmen yemek pişirmişti. gerçi her zaman pişirir zaten, mecbuyetten. çünkü iki katlı evde yalnız yaşıyor bu yedi çocuk sahibi çift. yetiştirdikleri yedi evlattan hiçbiri yanlarında değil. bunlardan birisi de benim. neyse babamı yemeğe çağırmaya gittim, alt katta kanepenin üzerinde yatıyordu. akşam yiyeceğini söyledi. orada merak ettim acaba neler düşünüyordu? üzülüyor muydu? hayatıyla ilgili kaygıları, korkuları var mıydı?
aşağı yukarı bir ay sonra gideceğim. bu iki ihtiyarı bir başına bırakıp gideceğim. yine annem ağır hareketleriyle yemek yapmaya çalışacak. babam kızacak annemin düzensizliğine.
gidişim yine çok zor olacak. hem benim için hem de annem için. babam mı, o pek belli etmez hislerini. buraya gelişimin sevinci iki derece ise buradan ayrılışımın hüznü dört derece oluyor. pek kârlı bir ticarete benzemiyor değil mi? yine de o iki derecelik sevinç için dört derecelik hüzne katlanmaya değer diyorum.
ha, diyeceksiniz ki madem o kadar üzülüyorsun, düşünüyorsun o zaman niçin bırakıp gittin ya da neden geri dönmüyorsun?
o da benim riyakârlığım kardeşlerim, o da benim vefasızlığım, o da benim samimiyetsizliğim. ne derseniz razıyım.
bugün fıtık ameliyatı için hastaneye gittik. artık bana yetişemiyor normal yürüyüşümde bile. bir zamanlar benim ona yetişemediğim gibi...
doktor ameliyat için birkaç test istedi. karnında ağrı olduğu ve yaşlı olduğu için önce karın boşluğuyla ilgili birkaç test istedi. öğle arasında zaman geçirmek için merkeze indik. çorba içelim dedim, bağırsak sorunu için daha uygun olur. arabayı çektim bir yere. indik, ben nereye gidersem babam peşimden oraya geliyor. yemek yenecek mekanı benim seçmemi bekliyor. bulduk bir yer, oturduk. iki kelle paça söyledim. masada otururken babamın beni üniversite sınavına için il merkezine getirdiğinde bir lokantada pilav döner yedirdiğini hatırladım. o zaman babam beni yemeğe götürmüştü. yemek siparişini babam vermişti, hesabı babam ödemişti. bugün bunların hepsini ben yaptım. ama yüreğim beni yemeğe götüren, sipariş veren, hesabı ödeyen babamı aradı. eskisi gibi genç, güçlü, yöneten ve yönlendiren babamı.
oradan çıkıp bir çay bahçesine gittik. çay söyledik. babamla hiç konuşamadım. konuşmadık. sadece etrafına, etrafındaki kişilere baktı. belki tanıdık birileri vardır diye. eskiden buraların daha sakin olduğunu söyledi sadece.
hastaneden eve gelirken de konuşmadı, biraz uyukladı. morali de bozuk görünüyordu. doktor testlerden bir şey tespit edemeyince başka bir şehire sevk etti endoskopi ve kolonoskopi için. yaşı da olduğu için ameliyata almayı riskli buldu galiba. mide ve karın rahatsızlığı varken ameliyat riskli olurmuş. önce oraların sorunsuzluğundan emin olunması gerekiyormuş. belki de bunlara sıkıldı canı.
eve geldiğimizde yaşlı annem parkinsondan kaynaklanan ağır hareketlerine rağmen yemek pişirmişti. gerçi her zaman pişirir zaten, mecbuyetten. çünkü iki katlı evde yalnız yaşıyor bu yedi çocuk sahibi çift. yetiştirdikleri yedi evlattan hiçbiri yanlarında değil. bunlardan birisi de benim. neyse babamı yemeğe çağırmaya gittim, alt katta kanepenin üzerinde yatıyordu. akşam yiyeceğini söyledi. orada merak ettim acaba neler düşünüyordu? üzülüyor muydu? hayatıyla ilgili kaygıları, korkuları var mıydı?
aşağı yukarı bir ay sonra gideceğim. bu iki ihtiyarı bir başına bırakıp gideceğim. yine annem ağır hareketleriyle yemek yapmaya çalışacak. babam kızacak annemin düzensizliğine.
gidişim yine çok zor olacak. hem benim için hem de annem için. babam mı, o pek belli etmez hislerini. buraya gelişimin sevinci iki derece ise buradan ayrılışımın hüznü dört derece oluyor. pek kârlı bir ticarete benzemiyor değil mi? yine de o iki derecelik sevinç için dört derecelik hüzne katlanmaya değer diyorum.
ha, diyeceksiniz ki madem o kadar üzülüyorsun, düşünüyorsun o zaman niçin bırakıp gittin ya da neden geri dönmüyorsun?
o da benim riyakârlığım kardeşlerim, o da benim vefasızlığım, o da benim samimiyetsizliğim. ne derseniz razıyım.
devamını gör...
146.
kişi ile dünyanın kiri arasındaki perde, göz yumuşatıcı, kalp rahatlatıcı, güven dağı.
devamını gör...
147.
hayallerinin peşinden giderken elinden tutan yokluğunda hayallerinde yok olduğu kişidir.:((
kimi için özlem demek ....
kimi için özlem demek ....
devamını gör...
148.
bu tek kelimeyi duyduğumda bile ferahlar içim, güvenle dolup taşar. babamın sesini duymak bile "evet sorun yok" dememe yol açar. nefret etmem gerekirken ona olan sevgim bunu her zaman önler. bu nasıl bir sevgidir ki doğruyu görmemi bile bile engeller? nasıl bir sevgidir ki her hatayı görmezden gelir.
devamını gör...
149.
bugün kendime birkaç tane sukulent aldım dayanıklıdırlar çünkü,dayanmak zorundadırlar.hepsine de babamın adını verdim.saksılarını değiştirdim sevdim, konuştum,ağladım çok ağladım...
henüz haberi yok ama iki gün önce kanser teşhisi kondu babama.iki gündür bir yerde zaman
akmaktan vazgeçti, renkler soldu,hava soğudu ama içimde bir ateş kor gibi, insanın kalbi yanar mıymış hiç? yanıyormuş!
anladım ki insan kaç yaşında olursa olsun
hep küçük bir kız çocuğu babasının yanında ."hiçbir şey olmaz bana dağ gibi babam var benim!" o dağın yıkılıp gidebileceğini,kolunun kanadının kırılacağını aklına bile getirmiyormuş insan.
kime yaslanırım ben artık diyorum kim sever beni,babam gibi kim sarılır bana.
düşüncede bile soluksuz kalırken ben, nasıl doldurabilirim onun boşluğunu, nasıl otururum karşılıklı yemek yediğimiz o masaya?
diyorlar ki "herşeye hazırlıklı ol" insan nasıl hazırlar kendini babasının yokluğuna?
canım acıyor
canım çok acıyor.
henüz haberi yok ama iki gün önce kanser teşhisi kondu babama.iki gündür bir yerde zaman
akmaktan vazgeçti, renkler soldu,hava soğudu ama içimde bir ateş kor gibi, insanın kalbi yanar mıymış hiç? yanıyormuş!
anladım ki insan kaç yaşında olursa olsun
hep küçük bir kız çocuğu babasının yanında ."hiçbir şey olmaz bana dağ gibi babam var benim!" o dağın yıkılıp gidebileceğini,kolunun kanadının kırılacağını aklına bile getirmiyormuş insan.
kime yaslanırım ben artık diyorum kim sever beni,babam gibi kim sarılır bana.
düşüncede bile soluksuz kalırken ben, nasıl doldurabilirim onun boşluğunu, nasıl otururum karşılıklı yemek yediğimiz o masaya?
diyorlar ki "herşeye hazırlıklı ol" insan nasıl hazırlar kendini babasının yokluğuna?
canım acıyor
canım çok acıyor.
devamını gör...
150.
arabayı hor kullanıp "araba bozuk veremem" demesi kadar sinir bozucu bir özelliği daha olamaz. altı yedi saatlik yolu kendisi kullanır. sanki sen kullanınca yolda kalmayacağız.
devamını gör...
151.
kendisi ile 2 yildir gorusmuyorum. bloke ettim heryerden. isin garibi, hayatimdan onu cikartmamin beni hic etkilememesi. ozlemedim, onu hayatimdan cikarttigim icin uzulmedim veya sevinmedim. degisik bir tipti babam, aslinda iyi adamdi. gunduzleri mukemmel bir insan, geceleri icki icince icinden seytan cikiyordu. anneme ve bana yaptiklarini unutamiyorum kucukken, dayaklar huzursuzluklar vs. bir ara duzelir gibi oldu, ben yurt disina ciktim is icin. annem yalnizken yaptiklarina dayanamadi ve babamdan bosanip kendine yeni bir hayat kurdu. ben kendisi ile gorusmeye devam ettim sonrasinda. bir kere daha evlendi, evlendigi kadin melek gibi biriydi. babam ona da baslamis satasmaya, dovmeye. kadin benim esimden ara ara yardim istemis, bu gece beni dovebilir, birsey olursa seni arayiyayim yardima gel diye. 2 yil once ickili bir gece, esime kendi duvarinda yazdigi aptal aptal seylerden oturu kendisini hayatimdan cikarttim. icip icip beni arar benle kavga ederdi, ses cikartmazdim, hadi derdim adam yaslandi, babadir sonucta. 2 cocugumun annesine laf ettigi anda yollarimiz ayrildi. o kadar da degil. gecen sene de yeni evlendigi kadin, kahrindan kanser oldu ve oldu. benimle ara ara iletisime girmeye calisti, reddettim. su aralar acaba kanser vs olsa ne yaparim konusurmuyum gidermiyim yanina diye dusunuyorum. benimle gorusmeye calismasinda maddi etkenlerin oldugunu da dusunuyorum, durumum iyi, benden para koparma derdinde olabilir. babamla boyle bir iliskim olunca ve evdeki huzursuzlugun ne demek oldugunu ogrenince, evliligimde cenneti yasatmaya calisiyorum esime ve cocuklarima. tek derdim onlarin mutlu olmasi. ozellikle kizimin uzerine titriyorum, baba figuru olusturmaya calisiyorum, ne olursa olsun babam var, kurtarir beni bu dertten psikolojisini oturtmaya, bana guvenmesini saglamaya calisiyorum. biz gormedik, onlar gorsun istiyorum. ne yazdim be.
devamını gör...
152.
en büyük şansım.
annemin arkadaşlarıyla olduğu günlerde iyice şendul şaban olması çok hoşuma gidiyor. uyandım bir bir anlatıyor, yarın siyah bluzunu giyersin diye kaloriferin üstüne serdim, dur çayın altını yakayım beraber içelim.
kahvaltıyı yapınca dur ben makineyi boşaltayım diye bir başladı, tüm mutfağı sildi. tek sorun her yere aynı bezi kullanıyor.*
elinde çikolatam kapıdan yolluyor falan. hoş oluyormuş böyle. dikkatli giderim baba, akşam görüşürüz baba.
annemin arkadaşlarıyla olduğu günlerde iyice şendul şaban olması çok hoşuma gidiyor. uyandım bir bir anlatıyor, yarın siyah bluzunu giyersin diye kaloriferin üstüne serdim, dur çayın altını yakayım beraber içelim.
kahvaltıyı yapınca dur ben makineyi boşaltayım diye bir başladı, tüm mutfağı sildi. tek sorun her yere aynı bezi kullanıyor.*
elinde çikolatam kapıdan yolluyor falan. hoş oluyormuş böyle. dikkatli giderim baba, akşam görüşürüz baba.
devamını gör...
153.
her ne kadar arkadaş gibi olamasak da her zaman varlığı bana güç veren kişidir. bizim için yıllarca çalışması ve hala çalışıyor olması sebebiyle hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim.
şu 2-3 gündür hastalığı sebebiyle ondan çok uzakta bir dağ köyünde endişe ve hüzünle ameliyatı bekliyorum. inşallah sapasağlam ayağa kalkacak ve gittiğimde elini öpebileceğim.
şu 2-3 gündür hastalığı sebebiyle ondan çok uzakta bir dağ köyünde endişe ve hüzünle ameliyatı bekliyorum. inşallah sapasağlam ayağa kalkacak ve gittiğimde elini öpebileceğim.
devamını gör...
154.
hiç unutmam sıcak bir yaz günü dükkanı sabah ben açtım harıl harıl çalışıyorum. aylardan ağustos. dışarısı 40 derece. ben ise imalathanede börek pişiriyorum.
dönerli fırının kapağını her açışımda 200 derece sıcaklık yüzüme vuruyor. öyle bir terlemişim ki akışkan olacağım neredeyse. ama sorun değil, tertemiz çalışıyor, bütün işleri tek başıma hallediyorum.
mutluyum.
öğlene doğru ben yine arkada son sürat çalışırken babam geldi dükkana. ben içten içe düşünüyorum, şimdi rahatlamıştır sayemde dinlenme fırsatı buldu falan, işleri tek başıma yürütebildiğimi gösteriyorum. ve aksayan bir şey ya da herhangi bir sorun da yok.
babam geldi, baktı fırından çıkardığım böreğe, “senin yapacağın işin anasnı skyim ben” dedi birden.
“noldu ya?” dedim.
“bu amk böreği böyle mi pişirilir” diye bir girdi, sövüyor, sayıyor, beni iki dakikada mahvetti resmen.
“seni de skerm işini de skerm” dedim çıkardım önlüğü gidiyorum. moralim bozuldu aga. bir kere de “aferin oğlum” de amk. ama nerde.. yürürken tam başımın sağ tarafından, çok yakın bir şekilde börek bıçağı geçti.
anaskm dedim hemen yattım yere siper aldım amk, pasajın sonundayım yerde, bu hâlâ arkamdan bir şeyler fırlatıyor. baktım böyle olmayacak ayağa kalkıp bir depar attım yaklaşık 10 saniye içinde 100 metre uzaklaştım dükkandan. sonra bir ay ne eve gittim ne dükkana. arkadaşlarla izmir sahilden bir başladık antalya’ya kadar kamp ata ata takıla takıla gezdik. velhasıl öyle işte.
yaranmak çok zor babalara..
dönerli fırının kapağını her açışımda 200 derece sıcaklık yüzüme vuruyor. öyle bir terlemişim ki akışkan olacağım neredeyse. ama sorun değil, tertemiz çalışıyor, bütün işleri tek başıma hallediyorum.
mutluyum.
öğlene doğru ben yine arkada son sürat çalışırken babam geldi dükkana. ben içten içe düşünüyorum, şimdi rahatlamıştır sayemde dinlenme fırsatı buldu falan, işleri tek başıma yürütebildiğimi gösteriyorum. ve aksayan bir şey ya da herhangi bir sorun da yok.
babam geldi, baktı fırından çıkardığım böreğe, “senin yapacağın işin anasnı skyim ben” dedi birden.
“noldu ya?” dedim.
“bu amk böreği böyle mi pişirilir” diye bir girdi, sövüyor, sayıyor, beni iki dakikada mahvetti resmen.
“seni de skerm işini de skerm” dedim çıkardım önlüğü gidiyorum. moralim bozuldu aga. bir kere de “aferin oğlum” de amk. ama nerde.. yürürken tam başımın sağ tarafından, çok yakın bir şekilde börek bıçağı geçti.
anaskm dedim hemen yattım yere siper aldım amk, pasajın sonundayım yerde, bu hâlâ arkamdan bir şeyler fırlatıyor. baktım böyle olmayacak ayağa kalkıp bir depar attım yaklaşık 10 saniye içinde 100 metre uzaklaştım dükkandan. sonra bir ay ne eve gittim ne dükkana. arkadaşlarla izmir sahilden bir başladık antalya’ya kadar kamp ata ata takıla takıla gezdik. velhasıl öyle işte.
yaranmak çok zor babalara..
devamını gör...
155.
halkımızın süleyman demirel'e taktığı isim. halk, öylesine bağrına bastı ki, demirel cumhurbaşkanı olunca bu babalık da kuvveden fiile dönüş yaptı.
devamını gör...
156.
özgür olmak istiyorsan babanı öldür.
jean paul sartre
jean paul sartre
devamını gör...
157.
158.
bazıları için büyük anlamlar inşa eden adamlar vardır, benim ki onlardan değil.
devamını gör...
159.
babam (bkz: demans) yüzünden 4 ay önce vefat etti. demans yüzünden insan ölür mü demeyin ölüyor işte.
kendi halinde, kendince doğruları olan, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, karınca bile incitmeyen, halim selim bir insandı. 4. corona aşısını olduktan sonra beyninde pıhtı attı, geçici felç geçirdi , ne olduysa ondan sonra oldu zaten. yaklaşık 3 ay sonra bir anda hareketleri değişti, her gün dışarıya çıkan, gezen, dolaşmaya bayılan adam 3 gün evden çıkmadı. 3. günü sonunda kendi gibi davranmamaya başlayınca telaşla doktora götürdük demans başlangıcı teşhisi konuldu.
doktor her şeyi anlattı, olması gerekenleri, olabilecek durumları, alması gereken ilaçları vs...
1 yıl kadar tedavisi güzel gidiyordu, memlekette ayrı bir eve çıkmak istedi, doktor da onaylayınca her şeyini düzenledi bir hevesle, yeni eşyalar aldı, yeni arkadaşlar edindi, kardeşleri ve annesiyle yakın olduğu için sürekli görüşüyordu. hatta evlenmeyi bile kabul etmiş kendi istemişti. biz ısrar ediyorduk aslında "baba evlendirelim seni istersen" diye ama istemedi hiç, ama öğrendik ki bir kadınla tanışmış hatta çocuklarıyla da tanışmış, eve misafirliğe almış babaannemle birlikte. iki tarafta beğenmiş hem birbirlerini hem ailelerini, kardeşimle bize söyleyecekmiş 1 ay sonra bayramda yanına gittiğimizde. evlilik kararı aldıktan 1 hafta sonra karşı komşuda çay içerken "ben ilaçlarımı alıp da geleyim" diye eve geçen babam kendine zarar vererek aramızdan ayrıldı.
mükemmel bir ilişkimiz vardı babamla, babadan çok abi gibiydi bana. öldüğünden beri kardeşim, eşim dahil kimseyle konu hakkında konuşmadım, annemin arkasından 2,5 yıl her gece abartmadan her gece ağlayan ben babama hiç ağlamadım ama içim parçalanıyor. insanın babası olunca konduramıyor işte. aslında hala öldüğünü kabul edemiyorum sanırım. bazen gayri ihtiyari elim telefona gidiyor babamı arayacak oluyorum.
kendi halinde, kendince doğruları olan, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, karınca bile incitmeyen, halim selim bir insandı. 4. corona aşısını olduktan sonra beyninde pıhtı attı, geçici felç geçirdi , ne olduysa ondan sonra oldu zaten. yaklaşık 3 ay sonra bir anda hareketleri değişti, her gün dışarıya çıkan, gezen, dolaşmaya bayılan adam 3 gün evden çıkmadı. 3. günü sonunda kendi gibi davranmamaya başlayınca telaşla doktora götürdük demans başlangıcı teşhisi konuldu.
doktor her şeyi anlattı, olması gerekenleri, olabilecek durumları, alması gereken ilaçları vs...
1 yıl kadar tedavisi güzel gidiyordu, memlekette ayrı bir eve çıkmak istedi, doktor da onaylayınca her şeyini düzenledi bir hevesle, yeni eşyalar aldı, yeni arkadaşlar edindi, kardeşleri ve annesiyle yakın olduğu için sürekli görüşüyordu. hatta evlenmeyi bile kabul etmiş kendi istemişti. biz ısrar ediyorduk aslında "baba evlendirelim seni istersen" diye ama istemedi hiç, ama öğrendik ki bir kadınla tanışmış hatta çocuklarıyla da tanışmış, eve misafirliğe almış babaannemle birlikte. iki tarafta beğenmiş hem birbirlerini hem ailelerini, kardeşimle bize söyleyecekmiş 1 ay sonra bayramda yanına gittiğimizde. evlilik kararı aldıktan 1 hafta sonra karşı komşuda çay içerken "ben ilaçlarımı alıp da geleyim" diye eve geçen babam kendine zarar vererek aramızdan ayrıldı.
mükemmel bir ilişkimiz vardı babamla, babadan çok abi gibiydi bana. öldüğünden beri kardeşim, eşim dahil kimseyle konu hakkında konuşmadım, annemin arkasından 2,5 yıl her gece abartmadan her gece ağlayan ben babama hiç ağlamadım ama içim parçalanıyor. insanın babası olunca konduramıyor işte. aslında hala öldüğünü kabul edemiyorum sanırım. bazen gayri ihtiyari elim telefona gidiyor babamı arayacak oluyorum.
devamını gör...
160.
babalık nedir bilmediği için baba olamayan babam.
devamını gör...
