161.
162.
rüyamda scarlett johansonn ile kırmızı şarap içiyorduk restaurantta. uzunca bir süre beni süzdükten sonra "ne kadar yakışıklıymışsın" dedi. bir-iki saniye durakladım, sonra utancımdan masadan kalkıp gittim. işte rüyada bile böyle bir vizyon.
devamını gör...
163.
rüya görme engellisi bir birey olarak merakla dinleyeceğim yayın olacaktır. belki vizyonum genişler?
devamını gör...
164.
rüyamda arkadaşım, sevgilimden ayrılmam için yüz milyon dolar teklif ediyodu ama bu teklifini whatsapp üzerinden yaptığı için pek ciddiye alamadım. şimdi düşündüm de 100 milyon dolar güzel paraymış bu zamana kadar hep beleşe ayrıldık üzerine bi de alkolüydü depresyonuydu bir sürü para harcadık, iyi teklifmiş.
devamını gör...
165.
irlandalının, uyguladığım takdirde kendi kendime yükseleceğim şekilde lucid dream olayını tanımladığı yayın.
devamını gör...
166.
bazı rüyalarımda haritadan konum belirleyip oraya ışınlandığımı ve bir yerden düştüğüm zaman zank diye uyandığımı da söylemeden geçmeyeyim*.
bir lucid rüya değil ama bu da iyi bir başlangıç.
sinirlenirsem rüyalarımı daha iyi kontrol edebiliyorum ama uzun sürmüyor.
bir lucid rüya değil ama bu da iyi bir başlangıç.
sinirlenirsem rüyalarımı daha iyi kontrol edebiliyorum ama uzun sürmüyor.
devamını gör...
167.
daha haftanın başlarında yüzümüzü güldürecek, bize “ooh pamuk gibi olduk yine” dedirtecek radyo programıdır.
kimselere anlatamayacağım bir rüyam olmadı maalesef. zaten ben ne görürsem göreyim hemen yetiştiririm birilerine. hatta; #1002508 no’lu entride çok saçma bir rüyamı paylaşmıştım da… hatta şuraya alıntı olarak iliştireyim de, farenizin işaretçisini üstüne sürükleyeceğiniz yetmezmiş gibi, bi’de üstüne sağ tıkla tıklamakla beraber, en az devlet meselesi kadar külfet olacak bir zahmetten kurtarayım sizleri:
gördüğüm en ilginç rüyalardandır... çocukluğumun geçtiği ümraniye sokaklarında mahalle maçı yapar gibi çatışma çıkmış, her sokaktan silah sesleri geliyor. binaların çatılarından kara dumanlar yükseliyor, helikopter ve bomba sesleri yankılanıyor kulağımda... savaştığımız kim peki? fenerbahçeli futbolcular... evet, fenerbahçeli futbolcular... bir an, etrafımın sarılarak abluka altına alınmak üzere olduğumu hissedip bir kömürlüğe sığınıyorum. tüfeğimde mermi yok, üstümde başka silah, bıçak yok...karanlık bir köşede, bir odun yığının yanına sinerek beklemeye başlıyorum... hemen ardımdan bir gıcırtıyla kapı açılıyor. önce, parlak bir ışık içinde bir insan silüeti görüyorum. kıvırcık saçlı... sonra tüfeğini bana doğrultup ‘ayağa kalk! yavaşça bana doğru yürü!’ diye emir veriyor. ürkek adımlarla yavaş yavaş yaklaşıyorum ve yüzünü seçmeye başlıyorum... elinde tüfeği ve üstünde çubuklu formasıyla deniz barış’ı (bilmeyenler için; eski bir fenerbahçeli futbolcu) karşımda görüyorum. hiçbir şey söylememe fırsat vermeden tetiğe asılıyor, silah patlamıyor... hırsla tüfeği atıp yerden kocaman bir kaldırım taşı alıyor deniz barış... o kaldırım taşını tam suratımın ortasına geçirecekken; “dur! konuşarak anlaşabiliriz!” diye haykırıyorum. kaldırım taşının kafamla buluştuğu an, uyandım... bu da böyle bir rüyamdı işte...
taleple gelen edit: galatasaraylıyım. ama şey galatasaraylı, şampiyon olacağı sezon son 4 hafta maçları izleyip sevinen galatasaraylılardanım. dürüst bir galatasaraylıyım*
kimselere anlatamayacağım bir rüyam olmadı maalesef. zaten ben ne görürsem göreyim hemen yetiştiririm birilerine. hatta; #1002508 no’lu entride çok saçma bir rüyamı paylaşmıştım da… hatta şuraya alıntı olarak iliştireyim de, farenizin işaretçisini üstüne sürükleyeceğiniz yetmezmiş gibi, bi’de üstüne sağ tıkla tıklamakla beraber, en az devlet meselesi kadar külfet olacak bir zahmetten kurtarayım sizleri:
gördüğüm en ilginç rüyalardandır... çocukluğumun geçtiği ümraniye sokaklarında mahalle maçı yapar gibi çatışma çıkmış, her sokaktan silah sesleri geliyor. binaların çatılarından kara dumanlar yükseliyor, helikopter ve bomba sesleri yankılanıyor kulağımda... savaştığımız kim peki? fenerbahçeli futbolcular... evet, fenerbahçeli futbolcular... bir an, etrafımın sarılarak abluka altına alınmak üzere olduğumu hissedip bir kömürlüğe sığınıyorum. tüfeğimde mermi yok, üstümde başka silah, bıçak yok...karanlık bir köşede, bir odun yığının yanına sinerek beklemeye başlıyorum... hemen ardımdan bir gıcırtıyla kapı açılıyor. önce, parlak bir ışık içinde bir insan silüeti görüyorum. kıvırcık saçlı... sonra tüfeğini bana doğrultup ‘ayağa kalk! yavaşça bana doğru yürü!’ diye emir veriyor. ürkek adımlarla yavaş yavaş yaklaşıyorum ve yüzünü seçmeye başlıyorum... elinde tüfeği ve üstünde çubuklu formasıyla deniz barış’ı (bilmeyenler için; eski bir fenerbahçeli futbolcu) karşımda görüyorum. hiçbir şey söylememe fırsat vermeden tetiğe asılıyor, silah patlamıyor... hırsla tüfeği atıp yerden kocaman bir kaldırım taşı alıyor deniz barış... o kaldırım taşını tam suratımın ortasına geçirecekken; “dur! konuşarak anlaşabiliriz!” diye haykırıyorum. kaldırım taşının kafamla buluştuğu an, uyandım... bu da böyle bir rüyamdı işte...
taleple gelen edit: galatasaraylıyım. ama şey galatasaraylı, şampiyon olacağı sezon son 4 hafta maçları izleyip sevinen galatasaraylılardanım. dürüst bir galatasaraylıyım*
devamını gör...
168.
her gün istisnasız rüya gören insanım "hadi anlat" deyince tutuldum kaldım iyi mi? aklıma rüya gelmiyor bakın bu bir dramdır.*
biri bilinçaltıma girip rüyalarımı su yüzüne çıkarabilir mi lütfen kendimi baskı altında hissediyorum şu an?
biri bilinçaltıma girip rüyalarımı su yüzüne çıkarabilir mi lütfen kendimi baskı altında hissediyorum şu an?
devamını gör...
169.
miko'nun rüyasını anlatmasıyla benim için daha da eğlenceli hale gelen, dışınızdaki irlandalı' nın rüyalarını da rüya yorumlarını da keyifle dinlediğim radyo yayını.
devamını gör...
170.
evliliğimin ilk senelerinde ağlayarak uyandığım bir rüyamı da paylaşayım madem komikli rüyamdan sonra…
koridorları beyaz sabun kokan, tüylerimi diken diken edecek kadar serin bir hastanenin geniş bir alanında eş, dostla birlikte, bir doğumhanenin önünde telaşla ve korkuyla bekliyorum. eşim içeride doğuma alınmış. stresli bir şekilde yerimde duramıyor, sürekli bir o yana bir bu yana tüm hastane koridorunu adımlarımla arşınlıyorum. derken; arkadaşlarım bir anda koluma girip beni hastaneden dışarı çıkartıyorlar. yakınlarda bir otel odasına götürüyorlar beni. oda servisi ayarlanmış, odaya çıkar çıkmaz şampanyalar falan (hiç sevmem) bir sürü alkollü içki ile bana kutlama yapıyorlar. işte baba oluyorsun bilmem ne vari böyle sırtımı sıvazlıyorlar, gönlümü eğliyorlar falan… sanki demin doğumhane önünde tedirginlikle beklemiyormuşum gibi olanı biteni unutmuş gibiyim, mutluyum. daha sonrasında, ışınlanmış gibi bir anda aynı doğumhane önünde buluyorum kendimi. hala endişeyle beklerken acı bir fren sesi geliyor hastane dışından. etrafımda doktorlar, hemşireler dışarı doğru koşuşturup duruyorlar. bir kalabalıkla birlikte bir sedye sokuyorlar kapıdan içeri. bir hemşire gelip, zorlu bir doğum gerçekleştiğini, bir kızım olduğunu, birazdan odaya alınacağımızı, bebeği de o zaman görebileceğimi söylüyor bana. tam eşim nasıl diye sormak ve mutluluktan ağlamak üzereyken önümden geçen sedyeye takılıyor gözlerim. sedyede yatan babamı görüyorum… sedye üstünde kalp masajı falan yapıyorlar. o anı resmen böyle geniş plan ağır çekim bir sahne gibi izledim rüyamda. kucağıma bebeğimi almayı beklediğim hastane koridorunda babamın ölüm haberini verdiler… en yakın arkadaşımın omzuna yığılıp, ağlarken; eşimin beni sarsarak uyandırmasıyla son buldu. gözlerimi araladığımda eşim gözyaşlarımı falan siliyordu. bugüne kadar yaşadığım en b*ktan geceydi…
koridorları beyaz sabun kokan, tüylerimi diken diken edecek kadar serin bir hastanenin geniş bir alanında eş, dostla birlikte, bir doğumhanenin önünde telaşla ve korkuyla bekliyorum. eşim içeride doğuma alınmış. stresli bir şekilde yerimde duramıyor, sürekli bir o yana bir bu yana tüm hastane koridorunu adımlarımla arşınlıyorum. derken; arkadaşlarım bir anda koluma girip beni hastaneden dışarı çıkartıyorlar. yakınlarda bir otel odasına götürüyorlar beni. oda servisi ayarlanmış, odaya çıkar çıkmaz şampanyalar falan (hiç sevmem) bir sürü alkollü içki ile bana kutlama yapıyorlar. işte baba oluyorsun bilmem ne vari böyle sırtımı sıvazlıyorlar, gönlümü eğliyorlar falan… sanki demin doğumhane önünde tedirginlikle beklemiyormuşum gibi olanı biteni unutmuş gibiyim, mutluyum. daha sonrasında, ışınlanmış gibi bir anda aynı doğumhane önünde buluyorum kendimi. hala endişeyle beklerken acı bir fren sesi geliyor hastane dışından. etrafımda doktorlar, hemşireler dışarı doğru koşuşturup duruyorlar. bir kalabalıkla birlikte bir sedye sokuyorlar kapıdan içeri. bir hemşire gelip, zorlu bir doğum gerçekleştiğini, bir kızım olduğunu, birazdan odaya alınacağımızı, bebeği de o zaman görebileceğimi söylüyor bana. tam eşim nasıl diye sormak ve mutluluktan ağlamak üzereyken önümden geçen sedyeye takılıyor gözlerim. sedyede yatan babamı görüyorum… sedye üstünde kalp masajı falan yapıyorlar. o anı resmen böyle geniş plan ağır çekim bir sahne gibi izledim rüyamda. kucağıma bebeğimi almayı beklediğim hastane koridorunda babamın ölüm haberini verdiler… en yakın arkadaşımın omzuna yığılıp, ağlarken; eşimin beni sarsarak uyandırmasıyla son buldu. gözlerimi araladığımda eşim gözyaşlarımı falan siliyordu. bugüne kadar yaşadığım en b*ktan geceydi…
devamını gör...
171.
devamını gör...
172.
devamını gör...
173.
çözülemeyen? düğüm? bir beni mi çağırdı * bende bir rüyamsı kabus paylaşayım;
tuvalet kabinlerinin önündeyim. yalnızım. her taraf ayna ile kaplı, duvarlar, kabinler ayırt edilemiyor. etrafımda 360 derece dönüyorum, ortamı gözetiyorum, hala yalnızım ve tam tur dönüşüm bittiğinde karşımda aniden “bir şey” evet “bir şey” beliriyor ve yüzüme okkalı bir tokat atıyor ve dünyam dönmeye devam ediyor. bu sarsıcı rüyayı yıllar önce görmeme rağmen bugünümde bile hatırlıyorum.
tuvalet kabinlerinin önündeyim. yalnızım. her taraf ayna ile kaplı, duvarlar, kabinler ayırt edilemiyor. etrafımda 360 derece dönüyorum, ortamı gözetiyorum, hala yalnızım ve tam tur dönüşüm bittiğinde karşımda aniden “bir şey” evet “bir şey” beliriyor ve yüzüme okkalı bir tokat atıyor ve dünyam dönmeye devam ediyor. bu sarsıcı rüyayı yıllar önce görmeme rağmen bugünümde bile hatırlıyorum.
devamını gör...
174.
rüyalar ne kadar fantastik olursa olsun, en güzel ve aynı zamanda en kötü rüya gerçekle rüyayı ayırt edemediğim rüyalar oluyor. haftada 1 kez eski sevgilimi görürüm rüyamda. kimi zaman kavgalar ederiz, kimi zamanda eskisi gibi mutlu olduğumuzu görürüm. uyandıktan sonra kendime gelmem 5 saniyemi alır hep. ancak her zaman en çok zoru, rüyada bir insana sarılabilmeyi, onun vücut ısısını hissedebildikten sonra uyandığınızda kucağınızda sadece yün yastık oluyorsa, bazen bu koyabiliyor.
devamını gör...
175.
bu hafta için ''arkadaş siz de mi ya?''
dediğim radyo programıdır.
nedir mavra mı var, yayın mı yok, internet mi gitti nedir?
biri çıksın bir açıklama yapsın?
ne dinleyeceğiz biz bu hafta?
yan komşunun elektrik süpürgesini mi?
sonradan gelen edit: kendi kendime yanılsamalı bir sanma eylemine girmişim. panik yok... sıcaktan bunlar hep... durduk yere paranoya yaptım... sıcak da değil de şey, nem nem...
(bkz: klişe)
dediğim radyo programıdır.
nedir mavra mı var, yayın mı yok, internet mi gitti nedir?
biri çıksın bir açıklama yapsın?
ne dinleyeceğiz biz bu hafta?
yan komşunun elektrik süpürgesini mi?
sonradan gelen edit: kendi kendime yanılsamalı bir sanma eylemine girmişim. panik yok... sıcaktan bunlar hep... durduk yere paranoya yaptım... sıcak da değil de şey, nem nem...
(bkz: klişe)
devamını gör...
176.
brothers düğüm salonu iftiharla sunar! obsesyonunuz mu var!?
getirin yenisiyle değiştirelim, size yepisyeni gıcır gıcır obsesyonlar verelim!
takınca takılanlar, masa örtüsününün sarkık köşesi yüzünden huzuru kaçanlar, limon diyemeyenler, kadifeye dokunamayanlar, yorgan kılıfının fermuarından çarşafın kırışığından uykusu kaçanlar, balon yalayamayanlar, alaylı dilbilgisi profesörleri, çorapsız ve pencere cam perde kapalı uyuyamayanlar, dağınık odada darlanan, evinden başka bir yerde s*çamayanlar!
sözlüğün en psikopat güruhu, gururla bir adım öne çıkın!
bu akşam obsesyonlarımızı, obsesyonlarınızı ve obsesyonyorlarlarlarını konuşacağız.
çünkü öyle.

yer : o ağacın altı
kalkış saati : 21:00
daimi görsel taşeronumuz cenk'in arka bahçesi'ne teşekkürlerimizle.
getirin yenisiyle değiştirelim, size yepisyeni gıcır gıcır obsesyonlar verelim!
takınca takılanlar, masa örtüsününün sarkık köşesi yüzünden huzuru kaçanlar, limon diyemeyenler, kadifeye dokunamayanlar, yorgan kılıfının fermuarından çarşafın kırışığından uykusu kaçanlar, balon yalayamayanlar, alaylı dilbilgisi profesörleri, çorapsız ve pencere cam perde kapalı uyuyamayanlar, dağınık odada darlanan, evinden başka bir yerde s*çamayanlar!
sözlüğün en psikopat güruhu, gururla bir adım öne çıkın!
bu akşam obsesyonlarımızı, obsesyonlarınızı ve obsesyonyorlarlarlarını konuşacağız.
çünkü öyle.

yer : o ağacın altı
kalkış saati : 21:00
daimi görsel taşeronumuz cenk'in arka bahçesi'ne teşekkürlerimizle.
devamını gör...
177.
178.
şu aralar bir tek clytie’ye takık olmam sayılıyorsa ayırın yerimi…
devamını gör...
179.
üniversitedeyken pet şişe kapağı açamayan arkadaşım vardı. hadi len ordan o ne saçma takıntı falan diyoduk ki bir gün 2 alt komşusu biz inerken seslenip "gençler bişi sorcam bu eren deli mi geçen gün bayramda kimse yok apartmanda gece yarısı kapıları çalıyo, açtım beş litrelik su şişesinin kapağını açtırdı teşekkür etti gitti." diyene kadar.
eren deli miydi? deliydi, hepimiz kadar. hangimizin takıntıları yok ki? benim de var ama neyse ki pet şişe kapağı açabiliyorum. balon da yalayabiliyorum az önce denedim sıkıntı yok. yani saçma bi his ama yalanıyo gayet, kremşanti sürüp mis.
eren deli miydi? deliydi, hepimiz kadar. hangimizin takıntıları yok ki? benim de var ama neyse ki pet şişe kapağı açabiliyorum. balon da yalayabiliyorum az önce denedim sıkıntı yok. yani saçma bi his ama yalanıyo gayet, kremşanti sürüp mis.
devamını gör...
180.
bugüne kadar yoktu ama galiba en yeni takıntım bu radyoda abuk sabuk şeyler dışında bir şey konuşmamak konusunda sevgili yayın ortağım dışınızdaki irlandalı'yı zorlamak...
kadın her hafta bi sürü öneriyle geliyor ya aralarından en saçma olanı için yalvarıyorum ya da kendi saçma önerim için n'olur n'oluur diyorum.
neden acaba?
şaka yabtım. bi de saçma şakalar yapmaya takıntılıyım. ben de balon yalayabiliyorum bu arada. sıkıntı yok.
akşam görüşelim!
kadın her hafta bi sürü öneriyle geliyor ya aralarından en saçma olanı için yalvarıyorum ya da kendi saçma önerim için n'olur n'oluur diyorum.
neden acaba?
şaka yabtım. bi de saçma şakalar yapmaya takıntılıyım. ben de balon yalayabiliyorum bu arada. sıkıntı yok.
akşam görüşelim!
devamını gör...
181.
tuvalet konusu obsesyondan çok aslında hijyen* konusudur. özellikle kadınlar için…
ben bundan çok çektim. olmadık yerlerde olmadık zamanlarda tuvaletiniz geldiğinde hele bir de yapamadığınız da boyunuzdan başlar, başınızın tepesine kadar bir baş ağrısı.
bir de biraları ardı ardına yuvarladıysanız… uzun süre, gelmiş olan tuvaleti tutmak tansiyonu yükseltiyormuş...ve ayrıca bağırsak tembelliğine sebep oluyor.
arkadaşlar duyusal beynimiz olan bağırsaklar bizim hayata dair aldığımız bir çok kararda etkili. doğru çiğneme ve diş yapısı da bağırsak için önemli işte bunlar hep audi gibi birbiri içine girmiş halka. hepsi bağlantılı.
lütfen bedeninize hükmedebilin. kendi ruh ve beden sağlığınız için.
beden öğrenebilen ve değişebilen bir yapıya sahip.
vücudunuzun biyolojik saatini ayarlayabilirsiniz. kahve içince bağırsak çalışması gibi ya da “sabah sigara içiyorum bağırsaklarım çalışıyor” tarikatı üyeleri gibi.
hassassanız eğer lütfen bedeninize bir iyilik yapın ve biyolojik sıçma saatinizi ayarlayın.
kronik kabızlara özendiğim tek şey, bütün gün dışarıda dolanıp tuvalet sıkıntısı çekmemek….
obsesyonlar mücadele derneği, koronanın tuvalet yoluyla bulaşmayacağını açıklarsa belkiiiiiii hijyeni de pas geçer, bu obsesyondan kurtulurum*.
ben bundan çok çektim. olmadık yerlerde olmadık zamanlarda tuvaletiniz geldiğinde hele bir de yapamadığınız da boyunuzdan başlar, başınızın tepesine kadar bir baş ağrısı.
bir de biraları ardı ardına yuvarladıysanız… uzun süre, gelmiş olan tuvaleti tutmak tansiyonu yükseltiyormuş...ve ayrıca bağırsak tembelliğine sebep oluyor.
arkadaşlar duyusal beynimiz olan bağırsaklar bizim hayata dair aldığımız bir çok kararda etkili. doğru çiğneme ve diş yapısı da bağırsak için önemli işte bunlar hep audi gibi birbiri içine girmiş halka. hepsi bağlantılı.
lütfen bedeninize hükmedebilin. kendi ruh ve beden sağlığınız için.
beden öğrenebilen ve değişebilen bir yapıya sahip.
vücudunuzun biyolojik saatini ayarlayabilirsiniz. kahve içince bağırsak çalışması gibi ya da “sabah sigara içiyorum bağırsaklarım çalışıyor” tarikatı üyeleri gibi.
hassassanız eğer lütfen bedeninize bir iyilik yapın ve biyolojik sıçma saatinizi ayarlayın.
kronik kabızlara özendiğim tek şey, bütün gün dışarıda dolanıp tuvalet sıkıntısı çekmemek….
obsesyonlar mücadele derneği, koronanın tuvalet yoluyla bulaşmayacağını açıklarsa belkiiiiiii hijyeni de pas geçer, bu obsesyondan kurtulurum*.
devamını gör...