21.
“kedi sevmek, kedinin, kendisini seven (kendisinin de sevdiği) kişi karşısındaki umursamaz bağımsızlığını baştan kabul etmek demektir.”
(bkz: bilge karasu)
(bkz: bilge karasu)
devamını gör...
22.
devamını gör...
23.
patili can dostlarımızın geçen yıl olduğu gibi bu yıl da kollektif olarak kutladıkları gün:

#2872195 sokakta yaşayan hayvanları beslemezseniz sayıları bir süre sonra içinde bulundukları eko sistemin onları besleyeceği sayıya iner. böylece "sağlıklı olmaları için kısırlaştırıyoruz" yalanıyla onları sakatlamaz, olmaz ya, kısırlaştırmanın çok başarılı olması halinde soylarını kurutmuş olmazsınız. ayrıca "sokak hayvanı" diye kedi köpek güzellemesi yaparak sokakta yaşayan fare, güvercin, serçe, martı, hamam böceği, sinek, sivrisinek ve diğerlerini görmezden gelen bir riyakarlık da içeriyor bu tür kampanyalar. örneğin, köpekten ve kediden daha zeki, ayrıca çok sosyal bir hayvan olan fareleri zehirlemek için tarım bakanlığı kilosu 60 tl'den zehirli buğday satmaya başladı. hayvanseverler(!)in buna karşı bir kampanya yürüttüğünü görmedim. bu yukarıda sözünü ettiğim kampanya türü "duyarlılık" kampanyaları da her ne hikmetse mama firmaları tarafından organize ediliyor. hiç mi akl'etmezsiniz.

#2872195 sokakta yaşayan hayvanları beslemezseniz sayıları bir süre sonra içinde bulundukları eko sistemin onları besleyeceği sayıya iner. böylece "sağlıklı olmaları için kısırlaştırıyoruz" yalanıyla onları sakatlamaz, olmaz ya, kısırlaştırmanın çok başarılı olması halinde soylarını kurutmuş olmazsınız. ayrıca "sokak hayvanı" diye kedi köpek güzellemesi yaparak sokakta yaşayan fare, güvercin, serçe, martı, hamam böceği, sinek, sivrisinek ve diğerlerini görmezden gelen bir riyakarlık da içeriyor bu tür kampanyalar. örneğin, köpekten ve kediden daha zeki, ayrıca çok sosyal bir hayvan olan fareleri zehirlemek için tarım bakanlığı kilosu 60 tl'den zehirli buğday satmaya başladı. hayvanseverler(!)in buna karşı bir kampanya yürüttüğünü görmedim. bu yukarıda sözünü ettiğim kampanya türü "duyarlılık" kampanyaları da her ne hikmetse mama firmaları tarafından organize ediliyor. hiç mi akl'etmezsiniz.
devamını gör...
24.
17 şubat, yani bu gündür.
evsiz kedilere dikkat çekmek niyetiyle ilan edilmiş bu gün.
sokak köpeklerinin itlafı meselesi gündemdeyken bu konuyu araştırdım. evcil hayvanların (kedi,köpek, at, inek vs gibi) genomuna işlemiş evcil olmak. araştırmışlar. sokakta yaşıyorlar diye ya onların da doğası bu diyoruz ama artık o kadar da doğaları o değil. her şeyden önce bunu idrak etmek lazım. itperest diye de yakama yapışmayın bu arada sakın ola, çıkarır gösteririm eski entrylerimi. sokak hayvanları meselesindeki akıl kokan ama tat kaçıran görüşlerimi daha önce yazmıştım.
ama insanların genel olarak ikiyüzlü oluşu, bu konuya da sirayet ediyor. karar veremiyorlar hangi hayvan vahşi, hangisi evcil. köpeğe vahşi hayvan diyen amca, küvetimde deniz kaplumbağası besliycem diye tutturuyo, elinden zor alıyoz hayvanı çaktırmadan cebine atmasın diye...
insanla yaşamaya alışmış ve insanın kendi hayrına kullandığı, genellikle de memeli olan ve sürü canlısı olan hayvanlar evcil. sürüngenler ve balıklar asla evcil değil, olamaz. kuşlar da o kadar yatkın değil bu işe. besi hayvanı ile evcil hayvan da farklı şeyler mesela.
hayvanların beslenme alışkanlıkları olur. her gün aynı yere bir miktar yemek bırakırsanız balık da olsa atmaca da olsa köpek de olsa hayvan onu öğrenir ve yemek için gelir. sizi sevdiği ya da evcilleştiği için değil, besin kaynağı bulduğu için. bu başka.
insanla iletişim kurmayı öğrenmiş ve ortak yaşama adapte olmuş canlılar olmak başka. kedi, köpek ve hatta at ve belki fil gibi sosyal yapılanmaları güçlü canlıların yaptığı şey bu.
kafalardaki karışıkşıkları bir nebze gidermek istemiştim, belki yenilerini eklemiş oldum. ama evcil hayvanların insanlarla yaşamaya ihtiyacı var, özet olarak bunu demeye çalışıyorum. bu demek değil ki her sokak köşesine mama bırakıcaz, bunu asla demeye çalışmıyorum.
her neyse, bu güzel günde bizim evdeki iblis tohumundan bahsetmek istiyorum. ismi marvin, yaşı 2,5 falan. babam ölünce eve kedi transfer ettim. çok isabetli bi karardı. annemle inanılmaz bir ikili oldular.
eve ilk geldiğinde birkaç yüz gramdı, şimdi 7 kilo. şişirilmiş kurbanlık koyuna döndü hayvan annemin yüzünden. şöyle bir şeydi:

bebekken oyuncu ve yaramazdı ama ufaktı. zıpliyim derken göbeğinin üstüne falan düşüyordu, salak bir şeydi. bilemedik. büyüdükçe anladık gerçeği, yaramaz değilmiş, kedi kılığında dolaşan bir iblismiş...*
şimdi şöyle bi şey:

beni bilen bilir, bizde adamına göre muamele esastır. 1 sabrederim, 2 sabrederim. beni oturmak istemediğim masalara oturtan bedelini öder. ellerimi ısırıp duruyordu, yapma diyordum yapıyordu. yakaladım bunu, ısırıverdim kulağını. o gün yaşadığı şaşkınlığı anlatamam size. bana çok bulaşmıyor o yüzden. ısırırsa ısırılır, patilerse patilenir, hepsini biliyor. annem kuramadı o ilişkiyi, sabah akşam dayak yiyor bundan. ama birlikte uyuyolar falan *. her sabah bunların kavga sesiyle uyanıyorum, annem insanmış gibi tartışıyo bunla, bizimki de cevap veriyor kadına. *
mikrop kadar aklıyla beni de kandırdı bu gün. tuvalete gittim, içeri sızdı. adamın gözünün önünde hacet gideriyoruz, kapalı kapılara düşman. fıyıveriyor içerilere kaşla göz arasında. neyse yani ben çişimi yaparken miyavladı, yuvarlandı falan yaptı bir şeyler, manipüle etti beni, elimi yüzümü yıkadım ödül maması verdim. boşuna demiyorum şeytan tohumu diye... halbuki kilo aldı diye annemle çekişiyorum, mama verip durma diyorum, al işte...
sonra unuttu tabi yediği haltı, sıkıldı miv miv diye geldi yanıma. her şeyin bedeli var, hemen kafakola aldım.

böyle yapınca bana saldırmıyor. çok bunaldıysa 1 tane tokat akşediyo suratıma, daha fazlası yok. "ıhhhp ıhhpf" gibi sesler çıkararak iteliyor ancak. ben de kafasını falan öpüp kulağını ısırıp salıyorum.
geçen uyku sersemliğinden istifade ederek küçük dişlerini fotoğrafladım. çok gülüyorum bunların küçük dişlerine:

kendince tercihleri var. esprileri var. talepleri var. bazen küstüğü ve kızdığı şeyler var. hepsini biliyoruz. evde kendi dağınıklığı var, beklenmedik bir anda bir üzüm tanesine oturduğunuzu fark edebiliyorsunuz ya da yorganınızın içinde 1 adet ıspanak yaprağı bulabiliyorsunuz. bazen topuna basabiliyorsunuz. kendi mücadeleleri ve düşmanları da var: (bkz: sinekler)
patili dostlarımız, iyi ki varsınız kendi algınızla ve hayret verici dünyanızla...
evsiz kedilere dikkat çekmek niyetiyle ilan edilmiş bu gün.
sokak köpeklerinin itlafı meselesi gündemdeyken bu konuyu araştırdım. evcil hayvanların (kedi,köpek, at, inek vs gibi) genomuna işlemiş evcil olmak. araştırmışlar. sokakta yaşıyorlar diye ya onların da doğası bu diyoruz ama artık o kadar da doğaları o değil. her şeyden önce bunu idrak etmek lazım. itperest diye de yakama yapışmayın bu arada sakın ola, çıkarır gösteririm eski entrylerimi. sokak hayvanları meselesindeki akıl kokan ama tat kaçıran görüşlerimi daha önce yazmıştım.
ama insanların genel olarak ikiyüzlü oluşu, bu konuya da sirayet ediyor. karar veremiyorlar hangi hayvan vahşi, hangisi evcil. köpeğe vahşi hayvan diyen amca, küvetimde deniz kaplumbağası besliycem diye tutturuyo, elinden zor alıyoz hayvanı çaktırmadan cebine atmasın diye...
insanla yaşamaya alışmış ve insanın kendi hayrına kullandığı, genellikle de memeli olan ve sürü canlısı olan hayvanlar evcil. sürüngenler ve balıklar asla evcil değil, olamaz. kuşlar da o kadar yatkın değil bu işe. besi hayvanı ile evcil hayvan da farklı şeyler mesela.
hayvanların beslenme alışkanlıkları olur. her gün aynı yere bir miktar yemek bırakırsanız balık da olsa atmaca da olsa köpek de olsa hayvan onu öğrenir ve yemek için gelir. sizi sevdiği ya da evcilleştiği için değil, besin kaynağı bulduğu için. bu başka.
insanla iletişim kurmayı öğrenmiş ve ortak yaşama adapte olmuş canlılar olmak başka. kedi, köpek ve hatta at ve belki fil gibi sosyal yapılanmaları güçlü canlıların yaptığı şey bu.
kafalardaki karışıkşıkları bir nebze gidermek istemiştim, belki yenilerini eklemiş oldum. ama evcil hayvanların insanlarla yaşamaya ihtiyacı var, özet olarak bunu demeye çalışıyorum. bu demek değil ki her sokak köşesine mama bırakıcaz, bunu asla demeye çalışmıyorum.
her neyse, bu güzel günde bizim evdeki iblis tohumundan bahsetmek istiyorum. ismi marvin, yaşı 2,5 falan. babam ölünce eve kedi transfer ettim. çok isabetli bi karardı. annemle inanılmaz bir ikili oldular.
eve ilk geldiğinde birkaç yüz gramdı, şimdi 7 kilo. şişirilmiş kurbanlık koyuna döndü hayvan annemin yüzünden. şöyle bir şeydi:

bebekken oyuncu ve yaramazdı ama ufaktı. zıpliyim derken göbeğinin üstüne falan düşüyordu, salak bir şeydi. bilemedik. büyüdükçe anladık gerçeği, yaramaz değilmiş, kedi kılığında dolaşan bir iblismiş...*
şimdi şöyle bi şey:

beni bilen bilir, bizde adamına göre muamele esastır. 1 sabrederim, 2 sabrederim. beni oturmak istemediğim masalara oturtan bedelini öder. ellerimi ısırıp duruyordu, yapma diyordum yapıyordu. yakaladım bunu, ısırıverdim kulağını. o gün yaşadığı şaşkınlığı anlatamam size. bana çok bulaşmıyor o yüzden. ısırırsa ısırılır, patilerse patilenir, hepsini biliyor. annem kuramadı o ilişkiyi, sabah akşam dayak yiyor bundan. ama birlikte uyuyolar falan *. her sabah bunların kavga sesiyle uyanıyorum, annem insanmış gibi tartışıyo bunla, bizimki de cevap veriyor kadına. *
mikrop kadar aklıyla beni de kandırdı bu gün. tuvalete gittim, içeri sızdı. adamın gözünün önünde hacet gideriyoruz, kapalı kapılara düşman. fıyıveriyor içerilere kaşla göz arasında. neyse yani ben çişimi yaparken miyavladı, yuvarlandı falan yaptı bir şeyler, manipüle etti beni, elimi yüzümü yıkadım ödül maması verdim. boşuna demiyorum şeytan tohumu diye... halbuki kilo aldı diye annemle çekişiyorum, mama verip durma diyorum, al işte...
sonra unuttu tabi yediği haltı, sıkıldı miv miv diye geldi yanıma. her şeyin bedeli var, hemen kafakola aldım.

böyle yapınca bana saldırmıyor. çok bunaldıysa 1 tane tokat akşediyo suratıma, daha fazlası yok. "ıhhhp ıhhpf" gibi sesler çıkararak iteliyor ancak. ben de kafasını falan öpüp kulağını ısırıp salıyorum.
geçen uyku sersemliğinden istifade ederek küçük dişlerini fotoğrafladım. çok gülüyorum bunların küçük dişlerine:

kendince tercihleri var. esprileri var. talepleri var. bazen küstüğü ve kızdığı şeyler var. hepsini biliyoruz. evde kendi dağınıklığı var, beklenmedik bir anda bir üzüm tanesine oturduğunuzu fark edebiliyorsunuz ya da yorganınızın içinde 1 adet ıspanak yaprağı bulabiliyorsunuz. bazen topuna basabiliyorsunuz. kendi mücadeleleri ve düşmanları da var: (bkz: sinekler)
patili dostlarımız, iyi ki varsınız kendi algınızla ve hayret verici dünyanızla...
devamını gör...
25.
şurada hepi topu 5 senedir sosyal medyada aktif olarak kutlanıldığını fark ettiğim gündür. bir gazeteci ortaya atmış italya'da, sözlükte ilk entrylerden biriydi, oradan öğrendim sonra da gittim teyitledim. bbc nin haberiydi. link: www.bbc.com/turkce/haberler...
sissy'den görünce şu sokak hayvanları problemine bir değinmek istedim. arkadaşlar bu sorun bilerek şişiriliyor ve hiçbir şey yapılmıyor. yetkililerin böyle durumlarda alması gereken aksiyonların prosedürleri var diye biliyorum. yoksa da bu prosedür yetkin kişiler tarafından birkaç haftada oluşturulur. çözüm basit yani, yetkili kişilerle, ki bu arada gerçek yetkililerden bahsediyorum. mesela veterinerler ve biyologlar gibi. bu insanlardan oluşan bir komisyon kurup, başka ülkelerde yayınlanan prosedürleri inceleyip, bizim ülkede nasıl uygulanabilir, ne değiştirilmeli ne aynı kalmalı tartışılmadır. akabinde de aksiyon alınmalı, alınan aksiyonlar denetlenmelidir. bu aksiyonlar gerçekleştirilirken halkı da ilgilendiren bir durum olduğu için eğitici kamu spotları verilebilir. saçma sapan kadınların nasıl doğurduğuyla ilgili kamu spotları yerine bunlar yapılabilir mesela. ama hayır tabii ki bizim ülkede bu durum bi sorun olmalı ve suni gündem yaratılmalıdır. halk bu konuda da ikiye bölünmeli ve iki taraf birbirine nefret kusmalıdır. itperest ne saçma bir kelime ayrıca ya. herkes öyle gergin ve herhangi bir konuda kutuplaşmaya hazır ki, kimse çözüm nasıl olmalıdır, bunlar da bir canlıdır senin benim gibi acı çekiyor falan demiyoruz, çok ilginç. çözüm aslında net ve adımlar belli olduğu halde duruma atom parçalamak zihniyetiyle bakılır. bizim ülkede her durum böyle ya.
gelelim tırı vırı entryime. bugün instagramda bir arkadaşım bugün vesilesi ile hayatından gelip geçen her kediyle bir hikaye atmış, çok güzel bir kedi şöleniydi. benim kedilerle ilk temasım yumak ile olmuştu. yumak bir van kedisi idi, babam ve annem ben olmadan önce sahiplenmişler. minicik bir bebekken fıtığı varmış, ameliyat olmuş. annem bebeği gibi bakmış günlerce, pansumanıdır, uykusudur. çok severmiş annemi, işe gittiğinde ağlarmış kapı arkasından. sonra o kara gün gelmiş. ben peydah olmuşum. o zamanlar tabi doktorlar her şeyden bihaber olunca (bkz: toxoplasma gondi) riski sebebiyle bizim yumağı babaanemlere itelemişler. bu arada bkz verdim ama hatalı bir tanımlama, toxoplasma bir bakteri değil parazittir arkadaşlar. diğer şu kokuya aşık olma filan, buna da hiç girmeyceğim bu arada, oralarda da hata var. girip oraya da detaylı bir tanım yazacağım birazdan, mesleğimiz şu mecrada bir işe yarasın. neyse, babannneme postalanmak yumağa büyük bir travma oldu ve babam, annem, ben üçlüsünden her zaman tiksindi. bana ekseriyetle pati atardı. bu arada çok ters ve asil bir kediydi. fotoğrafı bırakıyorum,

yumağı da hep çok severdim, ürksem de. daha sonra biraz daha bilinçlendikçe yazlığımızda kedilerimiz oldu, bahçede baktığımız. evimizi evi belleyen. hamile bir tekir dişi gelmişti. hamileliğinin son zamanlarındaydı bu yüzden hep uyurdu. adını maalesef "uyuz" koydum *. uyuz etkileşime geçtiğim, beraber vakit geçirdiğim, beslediğim ilk kediydi. bize o kadar güvendi ki bir sabah 5 sularında bahçenin ortasında doğurdu. babannem yardım etmiş, biz uyuyorduk. o hep erken uyanırdı. 3 yavru olmuş, biri oracıkta vefat etmiş. diğer iki yavru gayet sağlıklı idi. birisi bizim uyuz'a daha çok benzerdi, kahverengili biriydi, adını aşırı yaratıcı şekilde "kahve" koydum. diğer bızdık daha çok beyazlı ama kahve tekir tüyleri de olan biriydi. adını "peynir" koydum. kahve her zaman çok yılışık ve insan canlısıydı ancak peynir öyle değildi. daha asiydi ve insan pek sevmedi. çellınç ekseptıd dedim ve peynirle kontak kurdum. beni gerçekten seven, başkasına yanaşmayan ama benim kucağıma bile çıkan ilk kedimdi. ağlarken gelir yüzümü yalardı. yıllarca baktık onlara. kedilere nankör diyenler halt etmişler. koca bir kış yalnız kalmalarına rağmen yazın bizim araba eve yanaşıp, inip seslendiğimiz an gelirdi ikisi de. bu arada iki kedide de karakteristik bir kalp deseni vardı vücutlarında. uyuz'u bir sonraki yaz görmedik, vefat etti dedik. sonrasında ailevi sağlık sorunlarından ötürü yaklaşık bir 6 yıl falan gidemedik doğru dürüst. bizim kedilerde orada kaldı.
2022 yılına gelindi. ailede vefat edenler etti, bakılması gereken kimse kalmadı. biz yine yazlığın yolunu tuttuk. seneler içinde yazlık bölgedeki ev sayısında patlama yaşandı. dolayısıyla hayvan sayısı da arttı. orada maalesef çocuğuna bir ıyuncak gibi hayvan alıp, yaz sezonu boyunca bakıp giderken de hayvanları orada bırakan birçok insan var. bu yüzden hem cins hem de düz pek çok sokak hayvanı var ve popülasyonları da artıyor. hepsinin bir bölgesi var, bölgelerin içinde hiyerarşiler var. kediler arasında da bu böyle. konulan yemeği belli bir sırayla yiyorlar, yeri gelince yaygara kopuyor vs. mahallede serseri bir kedi varmış, hiçbir evin sevmediği. bu arada her evi sahip belleyen de bir kedi var, bu kedilere isim vs. de verilmiş. dolayısıyla mahallenin sevilmeyen serserisi de bizim evi bi yokladı. bilin bakalım ne oldu. ben aşık oldum. şuna bi bakın.


adını hitler koydum. adını çok kısa bir zaman içinde öğrendi. hito da diyoruz, çoğunlukla hito diyoruz. hitler diye çığırınca herkes bi yadırgıyor. ama bıyıktan andırıyor. ve arkadaşlar adını da yaşatan bir kedi. herkesin içinden geçen, yürüyüşü kostak kostak olan, insan pek sevmeyen, mahallenin ağası bir kedi. boşa hitler demedik. bu insan düşmanı varlığı ne yaptım ettim kendime alıştırdım. bana kendisini temkinli bir şekilde sevdirdi. babamın yanında bir köpek edasıyla dolaştı, bizim evi korudu kolladı, hiç bırakmadı. süreç içinde başka kediler de geldi, hitlerin izin verdiği sürece. bir tane gelinimiz oldu mesela, adını gelin koydum. ona çok başka davranırdı. yalnız hito'nun kendini kızlara beğendirememe huyu da vardı. bir türlü beceremedi bir dişiyi tavlamayı. gelin ona ılımlı davrandı da beraber biraz vakit geçirdiler.

bakınız gelin ve hitok. (evet bazen hitok da derim).
o sene birçok kedimiz oldu. peynir ve kahvenin fotoları maalesef telefonumda yok, ancak peynirin babası olduğuna emin olduğum bir beyefendi kedi de geldi aynı yaz. ancak hito'nıun laneti yüzünden eve yanaşamadı. bu arada hito'yu başta peynirin yavrusu zannettik, kalbi vardı onunda deseninde ama hito tam bir tuxedo, bilmiyorum belki de aynı soydanlardı. ama peynir aşağıdaki dede'ye çok benziyordu. adını dede koydum çünkü peynirlerin soyundan geliyordu ve aynı zamanda kendi torunları da vardı mahallede, biraz da yaşlı bulmuştum diğerlerine göre.

peynir de aynı böyleydi işte. dede'ye çok benziyordu.
son olarak o seneden bir de "tek göz" ü koymak isterim. isim koyma konusunda fecahat bir aileyiz ya gerçekten. çok bakımlı bir sarmandı. her zaman toktu. bence bir ev kedisiydi çünkü hem yapılıydı hem tüyler jilet gibiydi. yazlıkta böyle kediler de var. mahalle güvenli olduğu için (en azından insani açıdan) bazı aileler sokağa saladabiliyor. gezip geliyor filan kedi bireyi. bu öyle bir kediydi, şunun asalete bakın. bu arada hitoyu da tokatlayabilen tek kediydi ancak bunu mahallede diğer kediler hiç görmedi sanırım, ben biraz müdahil olup tek gözü ortamdan uzaklaştırırdım.

2023 yılında, benim bir işim olmuştu ve bayram tatilinde gitmiştim. ne göreyim, hito öyle hasta öyle hasta ki. ölecek yani. burnu, gözü her yerinden iltahap akıyor çocuğun. o ara neyseki veto bi sevgilim vardı da hemen bir tedavi planı uyguladık. neyse ki toparladı. peynir hitonun en sevdiği şeydir. peynirin içine ilacını koyardım ve yerdi. iyileştiiği gün ilaçlı peyniri yemedi. arkadaşlar bu hayvanlar gerçekten tahmin ettiğinizden daha zeki, daha çok anlıyorlar her şeyi. ayrıca mahalledeki tüm kediler de bu şekilde hastaydı. balkona gelen bir kedi hapşırıp her yeri iltahaplı balgam yapmıştı *. tedaviden tüm kediler yararlandı bu arada. 10 günlük bayram tatilinde herkesi iyileştirip döndüm. annemler de çiçek gibi baktı herbirine. hito biraz örselenmişti hastalığı sebebiyle ama iyileşince yine terör estirmeye devam etti. bu arada onu biz sahiplenince hito hakkında mızmızlanan tüm komşularımızda sesini kesti. bir atasözü varya, aynen o oldu. "köpeğinin hatrı yoksa sahibinin hatrı vardır".
2024 yılı geldi. hayatta en çok istediğim şey oldu. evimizde artık bir kedi oldu. çaki. benim" ballik lokumum., götüşünü sevdiğimin çoucuğu, küçük b... tanem, anişinin kuzuşuu, çakik efendi, aneşinin balliş kuşu, bal böcüüüm, hayatıııımmmm, çıkacı b....". babamların bir dükkanı var burada, mahalleleri kedi seven bir mahalle, dolayısıyla kedisini atmak isteyen ne kadar insan varsa getirip buraya bırakıyor. işte benim ballik lokumum da böyle bırakılmış 3 aylıkken, boynunu sıkan bir tasmayla. ne çipi var, ne kaydı ne de tasmasında bir isim, bir numara. o kadar güzel bir beyefendi ki sahiplidir ve evden firar etmiştir diye düşündüler başta. ilan vermediğimiz yer kalmadı, hemen çipine bakıldı. kimseden ses çıkmayınca babam doğru çip taktırıp kontrole götürdü. ve artık çaki bizimle yaşamaya başladı. çaki adını babam seçti, biraz vahşi olsun, insanları ürkütsün ki her isteyen mıncırıp bunaltmasın diye. çaki de bir nevi adını yaşatıyor ya. saklambaç oynuyoruz mesela korkutuyor bazen. ya da kovalamaca oynarken en beklemediğim anda arkamda beliriyor falan.
çakikimi ekliyim gözünüz şenlensin, biraz çirkin bi fotosunu koyacağım nazar ve kem göz istemiyorum.

ilk başta dükkanda takılıyordu. sonradan benim aile evine dönmemle mobingler uygulamam başladı. dükkana günde 2 tur gitmeye başladım ve bu işe bir dur denerek çaki eve geldi. ben hayatım boyunca bir kedim olsun istedim. ailemin deidğine göre bundan haberleri yokmuş. ciddiyim zannetmemişler. bence ciddi olsun istemediler. yumaktan sonra onlar da üzüldü çünkü. ikisi de tüm hayvanları çok sever. neyse. çaki şuan benim için hayattaki en kıymetli varlık. senin için kurşun atar kurşun yerim bal suratlı b... tanem. tüyün kadar ömrün olsun, gerekirse ölümü sen ye. *. bu kadar sevmeden anlamanız imkansız biliyorum, yadırgamıyorum da, benim kimseye bir zararım dokunmuyor. istemeyen misafir olursa mesela salonu üzerimize kapatıyorum ben, çakiyi bir odaya kapatmak yerine. buna da sinir oluyor, salon onun odası aslında, en sevdiği mekan *. ama benim odamı da sever, yatakta takılır, zaten onu sevmeyeni de o hiç sevmez.
çaki size her istediğini anlatabilir, size küsebilir mesela. anlarsınız. küsme yatışı vardır. istediği olmazsa yaptığı. gerçekten bir şeye kırıldıysa sizinle konuşmayabilir. ilk uzun ayrılığımızda (1 hafta) döndüğümde bana devamlı tıslamıştı. allahın belası karı neden gittin dedi bence. sarılmama da izin vermeye devam ediyordu çünkü. temas pek sevmez mesela ama özlerse beni kucağımda da durur. öpülmenin ne olduğunu öprendi mesela, ben öpünce artık gurluyor. top peşinde koşmayı çok sever, havaya atılan topu zıplayıp yakalar. iyi bir futbolcudur. biraz ürkektir, kuşlara ekeekkek yapmaya bayılır ama götünü kaldırıp saldırıya geçemez. sineklerle oynamayı sever, en sonunda yerde. yaş mama falan eh işte sever. kedi çorbasına bayılır. yaş mamayı da su katıp vermen gerekir, suyunu içer etini yemez. tuhaftır ama su içmeye bayılır. babama aşıktır. pis erkek ayağı sever. babamın giyilmiş çoraplarını yalar mesela. ahahahha inanılmaz bir kedi ya. sen nasıl pis erkek ayağı seversin salak ben senin ağzını öpüyorum bazen. hito'ya da çok aşığım ama, çaki benim evladım ya. her hareketini bilirim. ishalken nasıl kaka yaptığını da bilirim, normalken de. benimki hep abartı gözlem ama en ufak bir hastalık belirtisini yakalama anksiyetem var. bu yüzden her nefesini biliyorum sanırım. kişisel bakımını da ben yaparım ayrıca. kimseciklere güvenemem. kendisini nasıl bırakıp gideceğim bilmiyorum. bununla çok zor baş edeceğim ama annem ve babama ayrı bir düşkünlüğü var. aynı zamanda onların da çaki'ye. çiçek gibi bakılacağına eminim. düzenimi oturtunca bambaşka iki canı haneme dahil edeceğim. çakikim, canım evladım, senin de beni sevdiğini ama aynı zmaanda sınırlarını da koruyabildiğini biliyorum. benim sana duyduğum toksik sevgimin yanında bana sağlıklı sevgiyi öğretmeye çabaladığın için teşekkür ediyorum.
aramıza koyduğu mesafeyi göstererek yazımı bitiriyorum. sokulup yatsaydım kalkıp giderdi. öyle de gıcıktır.
sissy'den görünce şu sokak hayvanları problemine bir değinmek istedim. arkadaşlar bu sorun bilerek şişiriliyor ve hiçbir şey yapılmıyor. yetkililerin böyle durumlarda alması gereken aksiyonların prosedürleri var diye biliyorum. yoksa da bu prosedür yetkin kişiler tarafından birkaç haftada oluşturulur. çözüm basit yani, yetkili kişilerle, ki bu arada gerçek yetkililerden bahsediyorum. mesela veterinerler ve biyologlar gibi. bu insanlardan oluşan bir komisyon kurup, başka ülkelerde yayınlanan prosedürleri inceleyip, bizim ülkede nasıl uygulanabilir, ne değiştirilmeli ne aynı kalmalı tartışılmadır. akabinde de aksiyon alınmalı, alınan aksiyonlar denetlenmelidir. bu aksiyonlar gerçekleştirilirken halkı da ilgilendiren bir durum olduğu için eğitici kamu spotları verilebilir. saçma sapan kadınların nasıl doğurduğuyla ilgili kamu spotları yerine bunlar yapılabilir mesela. ama hayır tabii ki bizim ülkede bu durum bi sorun olmalı ve suni gündem yaratılmalıdır. halk bu konuda da ikiye bölünmeli ve iki taraf birbirine nefret kusmalıdır. itperest ne saçma bir kelime ayrıca ya. herkes öyle gergin ve herhangi bir konuda kutuplaşmaya hazır ki, kimse çözüm nasıl olmalıdır, bunlar da bir canlıdır senin benim gibi acı çekiyor falan demiyoruz, çok ilginç. çözüm aslında net ve adımlar belli olduğu halde duruma atom parçalamak zihniyetiyle bakılır. bizim ülkede her durum böyle ya.
gelelim tırı vırı entryime. bugün instagramda bir arkadaşım bugün vesilesi ile hayatından gelip geçen her kediyle bir hikaye atmış, çok güzel bir kedi şöleniydi. benim kedilerle ilk temasım yumak ile olmuştu. yumak bir van kedisi idi, babam ve annem ben olmadan önce sahiplenmişler. minicik bir bebekken fıtığı varmış, ameliyat olmuş. annem bebeği gibi bakmış günlerce, pansumanıdır, uykusudur. çok severmiş annemi, işe gittiğinde ağlarmış kapı arkasından. sonra o kara gün gelmiş. ben peydah olmuşum. o zamanlar tabi doktorlar her şeyden bihaber olunca (bkz: toxoplasma gondi) riski sebebiyle bizim yumağı babaanemlere itelemişler. bu arada bkz verdim ama hatalı bir tanımlama, toxoplasma bir bakteri değil parazittir arkadaşlar. diğer şu kokuya aşık olma filan, buna da hiç girmeyceğim bu arada, oralarda da hata var. girip oraya da detaylı bir tanım yazacağım birazdan, mesleğimiz şu mecrada bir işe yarasın. neyse, babannneme postalanmak yumağa büyük bir travma oldu ve babam, annem, ben üçlüsünden her zaman tiksindi. bana ekseriyetle pati atardı. bu arada çok ters ve asil bir kediydi. fotoğrafı bırakıyorum,

yumağı da hep çok severdim, ürksem de. daha sonra biraz daha bilinçlendikçe yazlığımızda kedilerimiz oldu, bahçede baktığımız. evimizi evi belleyen. hamile bir tekir dişi gelmişti. hamileliğinin son zamanlarındaydı bu yüzden hep uyurdu. adını maalesef "uyuz" koydum *. uyuz etkileşime geçtiğim, beraber vakit geçirdiğim, beslediğim ilk kediydi. bize o kadar güvendi ki bir sabah 5 sularında bahçenin ortasında doğurdu. babannem yardım etmiş, biz uyuyorduk. o hep erken uyanırdı. 3 yavru olmuş, biri oracıkta vefat etmiş. diğer iki yavru gayet sağlıklı idi. birisi bizim uyuz'a daha çok benzerdi, kahverengili biriydi, adını aşırı yaratıcı şekilde "kahve" koydum. diğer bızdık daha çok beyazlı ama kahve tekir tüyleri de olan biriydi. adını "peynir" koydum. kahve her zaman çok yılışık ve insan canlısıydı ancak peynir öyle değildi. daha asiydi ve insan pek sevmedi. çellınç ekseptıd dedim ve peynirle kontak kurdum. beni gerçekten seven, başkasına yanaşmayan ama benim kucağıma bile çıkan ilk kedimdi. ağlarken gelir yüzümü yalardı. yıllarca baktık onlara. kedilere nankör diyenler halt etmişler. koca bir kış yalnız kalmalarına rağmen yazın bizim araba eve yanaşıp, inip seslendiğimiz an gelirdi ikisi de. bu arada iki kedide de karakteristik bir kalp deseni vardı vücutlarında. uyuz'u bir sonraki yaz görmedik, vefat etti dedik. sonrasında ailevi sağlık sorunlarından ötürü yaklaşık bir 6 yıl falan gidemedik doğru dürüst. bizim kedilerde orada kaldı.
2022 yılına gelindi. ailede vefat edenler etti, bakılması gereken kimse kalmadı. biz yine yazlığın yolunu tuttuk. seneler içinde yazlık bölgedeki ev sayısında patlama yaşandı. dolayısıyla hayvan sayısı da arttı. orada maalesef çocuğuna bir ıyuncak gibi hayvan alıp, yaz sezonu boyunca bakıp giderken de hayvanları orada bırakan birçok insan var. bu yüzden hem cins hem de düz pek çok sokak hayvanı var ve popülasyonları da artıyor. hepsinin bir bölgesi var, bölgelerin içinde hiyerarşiler var. kediler arasında da bu böyle. konulan yemeği belli bir sırayla yiyorlar, yeri gelince yaygara kopuyor vs. mahallede serseri bir kedi varmış, hiçbir evin sevmediği. bu arada her evi sahip belleyen de bir kedi var, bu kedilere isim vs. de verilmiş. dolayısıyla mahallenin sevilmeyen serserisi de bizim evi bi yokladı. bilin bakalım ne oldu. ben aşık oldum. şuna bi bakın.


adını hitler koydum. adını çok kısa bir zaman içinde öğrendi. hito da diyoruz, çoğunlukla hito diyoruz. hitler diye çığırınca herkes bi yadırgıyor. ama bıyıktan andırıyor. ve arkadaşlar adını da yaşatan bir kedi. herkesin içinden geçen, yürüyüşü kostak kostak olan, insan pek sevmeyen, mahallenin ağası bir kedi. boşa hitler demedik. bu insan düşmanı varlığı ne yaptım ettim kendime alıştırdım. bana kendisini temkinli bir şekilde sevdirdi. babamın yanında bir köpek edasıyla dolaştı, bizim evi korudu kolladı, hiç bırakmadı. süreç içinde başka kediler de geldi, hitlerin izin verdiği sürece. bir tane gelinimiz oldu mesela, adını gelin koydum. ona çok başka davranırdı. yalnız hito'nun kendini kızlara beğendirememe huyu da vardı. bir türlü beceremedi bir dişiyi tavlamayı. gelin ona ılımlı davrandı da beraber biraz vakit geçirdiler.

bakınız gelin ve hitok. (evet bazen hitok da derim).
o sene birçok kedimiz oldu. peynir ve kahvenin fotoları maalesef telefonumda yok, ancak peynirin babası olduğuna emin olduğum bir beyefendi kedi de geldi aynı yaz. ancak hito'nıun laneti yüzünden eve yanaşamadı. bu arada hito'yu başta peynirin yavrusu zannettik, kalbi vardı onunda deseninde ama hito tam bir tuxedo, bilmiyorum belki de aynı soydanlardı. ama peynir aşağıdaki dede'ye çok benziyordu. adını dede koydum çünkü peynirlerin soyundan geliyordu ve aynı zamanda kendi torunları da vardı mahallede, biraz da yaşlı bulmuştum diğerlerine göre.

peynir de aynı böyleydi işte. dede'ye çok benziyordu.
son olarak o seneden bir de "tek göz" ü koymak isterim. isim koyma konusunda fecahat bir aileyiz ya gerçekten. çok bakımlı bir sarmandı. her zaman toktu. bence bir ev kedisiydi çünkü hem yapılıydı hem tüyler jilet gibiydi. yazlıkta böyle kediler de var. mahalle güvenli olduğu için (en azından insani açıdan) bazı aileler sokağa saladabiliyor. gezip geliyor filan kedi bireyi. bu öyle bir kediydi, şunun asalete bakın. bu arada hitoyu da tokatlayabilen tek kediydi ancak bunu mahallede diğer kediler hiç görmedi sanırım, ben biraz müdahil olup tek gözü ortamdan uzaklaştırırdım.

2023 yılında, benim bir işim olmuştu ve bayram tatilinde gitmiştim. ne göreyim, hito öyle hasta öyle hasta ki. ölecek yani. burnu, gözü her yerinden iltahap akıyor çocuğun. o ara neyseki veto bi sevgilim vardı da hemen bir tedavi planı uyguladık. neyse ki toparladı. peynir hitonun en sevdiği şeydir. peynirin içine ilacını koyardım ve yerdi. iyileştiiği gün ilaçlı peyniri yemedi. arkadaşlar bu hayvanlar gerçekten tahmin ettiğinizden daha zeki, daha çok anlıyorlar her şeyi. ayrıca mahalledeki tüm kediler de bu şekilde hastaydı. balkona gelen bir kedi hapşırıp her yeri iltahaplı balgam yapmıştı *. tedaviden tüm kediler yararlandı bu arada. 10 günlük bayram tatilinde herkesi iyileştirip döndüm. annemler de çiçek gibi baktı herbirine. hito biraz örselenmişti hastalığı sebebiyle ama iyileşince yine terör estirmeye devam etti. bu arada onu biz sahiplenince hito hakkında mızmızlanan tüm komşularımızda sesini kesti. bir atasözü varya, aynen o oldu. "köpeğinin hatrı yoksa sahibinin hatrı vardır".
2024 yılı geldi. hayatta en çok istediğim şey oldu. evimizde artık bir kedi oldu. çaki. benim" ballik lokumum., götüşünü sevdiğimin çoucuğu, küçük b... tanem, anişinin kuzuşuu, çakik efendi, aneşinin balliş kuşu, bal böcüüüm, hayatıııımmmm, çıkacı b....". babamların bir dükkanı var burada, mahalleleri kedi seven bir mahalle, dolayısıyla kedisini atmak isteyen ne kadar insan varsa getirip buraya bırakıyor. işte benim ballik lokumum da böyle bırakılmış 3 aylıkken, boynunu sıkan bir tasmayla. ne çipi var, ne kaydı ne de tasmasında bir isim, bir numara. o kadar güzel bir beyefendi ki sahiplidir ve evden firar etmiştir diye düşündüler başta. ilan vermediğimiz yer kalmadı, hemen çipine bakıldı. kimseden ses çıkmayınca babam doğru çip taktırıp kontrole götürdü. ve artık çaki bizimle yaşamaya başladı. çaki adını babam seçti, biraz vahşi olsun, insanları ürkütsün ki her isteyen mıncırıp bunaltmasın diye. çaki de bir nevi adını yaşatıyor ya. saklambaç oynuyoruz mesela korkutuyor bazen. ya da kovalamaca oynarken en beklemediğim anda arkamda beliriyor falan.
çakikimi ekliyim gözünüz şenlensin, biraz çirkin bi fotosunu koyacağım nazar ve kem göz istemiyorum.

ilk başta dükkanda takılıyordu. sonradan benim aile evine dönmemle mobingler uygulamam başladı. dükkana günde 2 tur gitmeye başladım ve bu işe bir dur denerek çaki eve geldi. ben hayatım boyunca bir kedim olsun istedim. ailemin deidğine göre bundan haberleri yokmuş. ciddiyim zannetmemişler. bence ciddi olsun istemediler. yumaktan sonra onlar da üzüldü çünkü. ikisi de tüm hayvanları çok sever. neyse. çaki şuan benim için hayattaki en kıymetli varlık. senin için kurşun atar kurşun yerim bal suratlı b... tanem. tüyün kadar ömrün olsun, gerekirse ölümü sen ye. *. bu kadar sevmeden anlamanız imkansız biliyorum, yadırgamıyorum da, benim kimseye bir zararım dokunmuyor. istemeyen misafir olursa mesela salonu üzerimize kapatıyorum ben, çakiyi bir odaya kapatmak yerine. buna da sinir oluyor, salon onun odası aslında, en sevdiği mekan *. ama benim odamı da sever, yatakta takılır, zaten onu sevmeyeni de o hiç sevmez.
çaki size her istediğini anlatabilir, size küsebilir mesela. anlarsınız. küsme yatışı vardır. istediği olmazsa yaptığı. gerçekten bir şeye kırıldıysa sizinle konuşmayabilir. ilk uzun ayrılığımızda (1 hafta) döndüğümde bana devamlı tıslamıştı. allahın belası karı neden gittin dedi bence. sarılmama da izin vermeye devam ediyordu çünkü. temas pek sevmez mesela ama özlerse beni kucağımda da durur. öpülmenin ne olduğunu öprendi mesela, ben öpünce artık gurluyor. top peşinde koşmayı çok sever, havaya atılan topu zıplayıp yakalar. iyi bir futbolcudur. biraz ürkektir, kuşlara ekeekkek yapmaya bayılır ama götünü kaldırıp saldırıya geçemez. sineklerle oynamayı sever, en sonunda yerde. yaş mama falan eh işte sever. kedi çorbasına bayılır. yaş mamayı da su katıp vermen gerekir, suyunu içer etini yemez. tuhaftır ama su içmeye bayılır. babama aşıktır. pis erkek ayağı sever. babamın giyilmiş çoraplarını yalar mesela. ahahahha inanılmaz bir kedi ya. sen nasıl pis erkek ayağı seversin salak ben senin ağzını öpüyorum bazen. hito'ya da çok aşığım ama, çaki benim evladım ya. her hareketini bilirim. ishalken nasıl kaka yaptığını da bilirim, normalken de. benimki hep abartı gözlem ama en ufak bir hastalık belirtisini yakalama anksiyetem var. bu yüzden her nefesini biliyorum sanırım. kişisel bakımını da ben yaparım ayrıca. kimseciklere güvenemem. kendisini nasıl bırakıp gideceğim bilmiyorum. bununla çok zor baş edeceğim ama annem ve babama ayrı bir düşkünlüğü var. aynı zamanda onların da çaki'ye. çiçek gibi bakılacağına eminim. düzenimi oturtunca bambaşka iki canı haneme dahil edeceğim. çakikim, canım evladım, senin de beni sevdiğini ama aynı zmaanda sınırlarını da koruyabildiğini biliyorum. benim sana duyduğum toksik sevgimin yanında bana sağlıklı sevgiyi öğretmeye çabaladığın için teşekkür ediyorum.
aramıza koyduğu mesafeyi göstererek yazımı bitiriyorum. sokulup yatsaydım kalkıp giderdi. öyle de gıcıktır.

devamını gör...
26.
bu hayvan, domuz ve sıçan ile birlikte, insan tarafından dünyaya yayılan bir istilacı tür olduğuna göre herhalde bu günü karalar bağlayarak ve ağıt yakarak idrak etmek gerekiyor.
devamını gör...
27.
kedime dünya kediler günü hediyesi olarak içi kediotu dolu oyuncak tasarlamama aracı olan gün.
apartmanın 4-5 tane kedisi var, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında. (aslında sokak kedisi de, apartmanda meskenliler)
onlara da en güzelinden yaş mama ikramımız olacak.
apartmanın 4-5 tane kedisi var, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında. (aslında sokak kedisi de, apartmanda meskenliler)
onlara da en güzelinden yaş mama ikramımız olacak.
devamını gör...
28.
ne para verdim ne de sahiplendim. başıma kaldılar. en sevimli baş belaları.
biri yavruyken bir abinin çocuğu tarafından eziyet görüyorken bana getirildi. sahiplendiririm diye arama çalışmalarına başladım. kimse almadı. şu an 3,5 yaşında. diğeri de bunun tohumu. o da doğan yavrulardan pay olarak bize düştü. sahiplenecek insan evladı aradım çıkmadı. o da kaldı aq.

biri benim günümü kutlasın ya. veteriner parası derken yediği para sıçtığı para bunların. hayır sokağa da atamıyorum ki. üstüne alerjim olduğu için eczaneye de ayrı para ödüyorum.
ama kedi sevimli dimi? siz kedilere artı verin benim acılarıma diil !@#?
biri yavruyken bir abinin çocuğu tarafından eziyet görüyorken bana getirildi. sahiplendiririm diye arama çalışmalarına başladım. kimse almadı. şu an 3,5 yaşında. diğeri de bunun tohumu. o da doğan yavrulardan pay olarak bize düştü. sahiplenecek insan evladı aradım çıkmadı. o da kaldı aq.

biri benim günümü kutlasın ya. veteriner parası derken yediği para sıçtığı para bunların. hayır sokağa da atamıyorum ki. üstüne alerjim olduğu için eczaneye de ayrı para ödüyorum.
ama kedi sevimli dimi? siz kedilere artı verin benim acılarıma diil !@#?
devamını gör...
29.
öncelikle: *

sokaktakiler ya da evimdekiler olsun, sevmekten ve bakmaktan asla vazgeçmeyeceğim minik canavarların günü kutlu, ömrü güzel ve tüyleri kadar bol olsun.
bu üç sevimli canavar da benim ev sahipleri:



umarım kedilerle bir gün olsun geçirmeden, bu keyfi yaşamadan ve huzuru hissetmeden yitip gitmez hayatlarınız. aman kirletir, aman tüyü, aman şuyu diye steril ama yalnız bir ömrünüz olmaz.

sokaktakiler ya da evimdekiler olsun, sevmekten ve bakmaktan asla vazgeçmeyeceğim minik canavarların günü kutlu, ömrü güzel ve tüyleri kadar bol olsun.
bu üç sevimli canavar da benim ev sahipleri:



umarım kedilerle bir gün olsun geçirmeden, bu keyfi yaşamadan ve huzuru hissetmeden yitip gitmez hayatlarınız. aman kirletir, aman tüyü, aman şuyu diye steril ama yalnız bir ömrünüz olmaz.
devamını gör...
30.
öncelikle üç kedimiz başta olmak üzere bütün kedilerin dünya kediler gününü kutlarım. varlığınız yaşama sevinci.
devamını gör...
31.
olmasa şaşardım zaten.. (ama kedilerin bundan haberdar olduğundan emin değilim.)
devamını gör...
32.
kutlu olsun.
rahmetli kedim rastislav, bonisya ve arcelik'e sevgilerle.
he bide gazoz icmeyi ihmal etmeyiniz. evet.
rahmetli kedim rastislav, bonisya ve arcelik'e sevgilerle.
he bide gazoz icmeyi ihmal etmeyiniz. evet.
devamını gör...