581.
582.
yarın cumartesi değil heyecan yapmayın.
devamını gör...
583.
sayısal loto oyunlarında 6 tane sayı seçeceğiniz zaman o sayıları 1-2-3-4-5-6 olarak seçebilirsiniz. çünkü bunun çıkma olasılığı diğer 6'lı seçeneklerin çıkma olasılığı ile aynı.
devamını gör...
584.
devamını gör...
585.
(bkz: prisoner's dilemma)
iki kişi beraber suç işlemiştir. ikisi de tecrit edilmiş odalarda şüpheli olarak polis veya savcı tarafından sorgulanmaktadır. sorguyu yapanlar her ikisine de aynı şeyi söyler: suçu ikinizden birinin işlediğini biliyoruz. ancak kimin işlediğini bilmiyoruz. ancak eğer sen diğerinin suçu işlediğini itiraf edersen sen serbest kalacaksın, diğeri hapse girecek.
sorgu sonunda her iki tutuklu da suçu diğerinin işlediğini anlatacak ve her ikisi de üzerlerine atılı suçla yargılanacaklardır. ancak, her ikisi de bir diğerini ihbar etmese her ikisi de serbest kalacaktır.
john nash, sosyal hayatın "kendi menfaatini değil, ait olduğun organizasyonun menfaatini düşün" kuralını matematiğe dökmeyi başarmıştır. bu önemli başarısı ona çok önemli bir ödül de getirmiştir.
buradan aldığımız çok önemli sonuçlar vardır. bir toplumda bireyler kendi faydalarını maksimize etmek için çaba gösterdiklerinde ortaya çıkan toplam fayda, her bireyin elde ettiği faydaların toplamından daha azdır. tam tersine eğer bireyler kendi faydaları yerine toplumun genel faydasını amaçlamış olsalar, bu defa da her bireyin elde edeceği fayda matematiksel olarak toplumun olmadığı ve bireyin yalnız olduğunda alacağı faydadan da çok fazla olmaktadır.
john nash bu buluşu ile bize sosyal hayatın yöneten dinamiklerini hediye etmiştir. sosyal hayatı da tıpkı yerçekimi kanunu gibi kanunların olduğunu bir denklem ile ispatlayabilmiştir.
iki kişi beraber suç işlemiştir. ikisi de tecrit edilmiş odalarda şüpheli olarak polis veya savcı tarafından sorgulanmaktadır. sorguyu yapanlar her ikisine de aynı şeyi söyler: suçu ikinizden birinin işlediğini biliyoruz. ancak kimin işlediğini bilmiyoruz. ancak eğer sen diğerinin suçu işlediğini itiraf edersen sen serbest kalacaksın, diğeri hapse girecek.
sorgu sonunda her iki tutuklu da suçu diğerinin işlediğini anlatacak ve her ikisi de üzerlerine atılı suçla yargılanacaklardır. ancak, her ikisi de bir diğerini ihbar etmese her ikisi de serbest kalacaktır.
john nash, sosyal hayatın "kendi menfaatini değil, ait olduğun organizasyonun menfaatini düşün" kuralını matematiğe dökmeyi başarmıştır. bu önemli başarısı ona çok önemli bir ödül de getirmiştir.
buradan aldığımız çok önemli sonuçlar vardır. bir toplumda bireyler kendi faydalarını maksimize etmek için çaba gösterdiklerinde ortaya çıkan toplam fayda, her bireyin elde ettiği faydaların toplamından daha azdır. tam tersine eğer bireyler kendi faydaları yerine toplumun genel faydasını amaçlamış olsalar, bu defa da her bireyin elde edeceği fayda matematiksel olarak toplumun olmadığı ve bireyin yalnız olduğunda alacağı faydadan da çok fazla olmaktadır.
john nash bu buluşu ile bize sosyal hayatın yöneten dinamiklerini hediye etmiştir. sosyal hayatı da tıpkı yerçekimi kanunu gibi kanunların olduğunu bir denklem ile ispatlayabilmiştir.
devamını gör...
586.
yazın eleştirisi alanında arketipçi / arketipsel ya da mitsel eleştiri adıyla bilinen bir yöntem; mitolojiyi, halk anlatılarını, söylenceleri ve dini öyküleri ortak paydalarını bulmak amacıyla ele alır.
bu alanda yapılan çalışmaların bazıları, bu tür anlatıların ortak unsurlar -arketipler- içeren az sayıda kaba izlek üzerine oturtulabileceğini ve bunların da kültürler arası farkları önemsiz kılacak ölçüde köklü ortak temelleri olduğunu ileri sürmektedir. örneğin, carl gustav jung'un analitik psikolojisindeki ''kolektif bilinçdışı'' görüşüyle örtüşen mitsel eleştiri yönteminin savunucularından biri olan joseph campbell, tüm öykülerin ve efsanelerin altında yatan tek bir mit olduğunu -monomit- ve diğer tüm metinlerin kültürün sınırlarını bu anlatının çeşitlemeleri olduğunu savunur.
peki, bir monomit varsa, neden bunun yansımasını peygamberlerde, keloğlanlarda ya da beyaz atlı prenslerde bulan bir de kahramanı olmasın? bu tek kahraman, sanılanın aksine, doğası gereği kusursuz olamayacaktır çünkü böyle olduğu takdirde zaaflarının üstüne gitme, hatalarından ders alma, onların kefaretini ödeme ve kazandığı deneyimle kendini geliştirme gibi monomitin elzem safhalarında rol alamayacaktır.
bu aşamada ''kahraman'' sözcüğünün aslında mevcut bir durumu değil de ulaşılamayacak bir ideali ifade ettiğini söyleyebiliriz; kahraman adayı, kahramanlık tanımıyla çelişen noksanlara sahip bir anti kahraman olarak başlar yoluna ve amacına erdiğinde yine kahraman değildir. deneyim kazanarak zayıflıklarından ve günahlarından arınan anti kahraman, görece kusursuzluğa eriştiği noktada hep olmaya çalıştığı kahramana değil, hayatını o günden sonra serüvenden uzak ve mutlu bir şekilde sürdürecek olan sıradan bir masal karakterine dönüşür. kahramanlık, kahramanın değil de kahraman olmaya çalışan kişinin eylemlerinin bir bütünüdür ve bütün kahramanlıklar, anti kahramanlar (ya da kusurlu kahramanlar) tarafından gerçekleştirilir.
bu alanda yapılan çalışmaların bazıları, bu tür anlatıların ortak unsurlar -arketipler- içeren az sayıda kaba izlek üzerine oturtulabileceğini ve bunların da kültürler arası farkları önemsiz kılacak ölçüde köklü ortak temelleri olduğunu ileri sürmektedir. örneğin, carl gustav jung'un analitik psikolojisindeki ''kolektif bilinçdışı'' görüşüyle örtüşen mitsel eleştiri yönteminin savunucularından biri olan joseph campbell, tüm öykülerin ve efsanelerin altında yatan tek bir mit olduğunu -monomit- ve diğer tüm metinlerin kültürün sınırlarını bu anlatının çeşitlemeleri olduğunu savunur.
peki, bir monomit varsa, neden bunun yansımasını peygamberlerde, keloğlanlarda ya da beyaz atlı prenslerde bulan bir de kahramanı olmasın? bu tek kahraman, sanılanın aksine, doğası gereği kusursuz olamayacaktır çünkü böyle olduğu takdirde zaaflarının üstüne gitme, hatalarından ders alma, onların kefaretini ödeme ve kazandığı deneyimle kendini geliştirme gibi monomitin elzem safhalarında rol alamayacaktır.
bu aşamada ''kahraman'' sözcüğünün aslında mevcut bir durumu değil de ulaşılamayacak bir ideali ifade ettiğini söyleyebiliriz; kahraman adayı, kahramanlık tanımıyla çelişen noksanlara sahip bir anti kahraman olarak başlar yoluna ve amacına erdiğinde yine kahraman değildir. deneyim kazanarak zayıflıklarından ve günahlarından arınan anti kahraman, görece kusursuzluğa eriştiği noktada hep olmaya çalıştığı kahramana değil, hayatını o günden sonra serüvenden uzak ve mutlu bir şekilde sürdürecek olan sıradan bir masal karakterine dönüşür. kahramanlık, kahramanın değil de kahraman olmaya çalışan kişinin eylemlerinin bir bütünüdür ve bütün kahramanlıklar, anti kahramanlar (ya da kusurlu kahramanlar) tarafından gerçekleştirilir.
devamını gör...
587.
polonya asıllı amerikan bilim kurgu yazarıdır.
roger zelazny, tüm eserlerinde tek kahramanın öyküsünü anlatır. (bkz: tek kahraman miti)
gerçekten de, kimi yazarlar eserlerinde farklı geçmişlere, değer yargılarına ve dünya görüşlerine sahip olan, içinden geldikleri sınıfların dilini inandırıcı şekilde konuşabilen karakterler yaratabilmiştir. roger zelazny’ye yöneltilen başlıca eleştiri ise, neredeyse tüm romanlarında ve öykülerinde –sadece birinden diğerine adı değişen- tek bir kişiyi anlatmasıdır. zelazny’nin tek kahramanı, bu ölümsüz'de yunan halk kahramanı karagozis -evet, bizim karagöz- olur, ışık tanrısı’nda mahasamatman namlı sam ya da amber serisi'nin ilk beş cildinde corwin, son beş kitabında merlin. ancak içinde bulundukları ortama ve duruma verdikleri tepkiler bakımından bu karakterler hiçbir çeşitlilik sergilemez. hepsi aynı derece alaycı, hazırcevap, çıkarcı ama çoğu zaman iyi niyetli bir anti kahraman olarak tasvir edilmiştir.
hatta zelazny’nin bu tek kahramanı anlatma tutkusu, bazen eserlere daha zengin bakış açılarıyla yaklaşmaktan alıkoymuştur onu. söz gelimi, amber serisi aslında iki ayrı karakterin başlarından geçenleri anlattıkları beşer kitap halinde değil, tek bir olayın dokuz erkek kardeşin gözünden aktarılması şeklinde tasarlanmıştır. bu yüzden de amber serisinin ilk kitabı amber’de dokuz prens adını taşır. zelazny, gerçeğin göreceliğinin altını çizen böyle bir olay örgüsü için, lawrence durrell’ıniskenderiye dörtlüsü'nden esin aldığını söyler. lawrence durrell da gerçeğin tek bir versiyonunun olmadığını anlatan eserini, albert einstein'ın relativite kuramının edebiyata uyarlanmış hali olarak nitelemiştir -benzer bir tekniğe akira kurosawa’nın rashomon filminde de rastlarız-. yazarın hedefi bu olsa da, tek karakter o kadar baskındır ki, zelazny ilk kitapta yarattığı corwin'in etkisinden kurtulamayıp olay örgüsünü değiştirir ve bu karakteri dizinin merkezine taşır.
roger zelazny, tüm eserlerinde tek kahramanın öyküsünü anlatır. (bkz: tek kahraman miti)
gerçekten de, kimi yazarlar eserlerinde farklı geçmişlere, değer yargılarına ve dünya görüşlerine sahip olan, içinden geldikleri sınıfların dilini inandırıcı şekilde konuşabilen karakterler yaratabilmiştir. roger zelazny’ye yöneltilen başlıca eleştiri ise, neredeyse tüm romanlarında ve öykülerinde –sadece birinden diğerine adı değişen- tek bir kişiyi anlatmasıdır. zelazny’nin tek kahramanı, bu ölümsüz'de yunan halk kahramanı karagozis -evet, bizim karagöz- olur, ışık tanrısı’nda mahasamatman namlı sam ya da amber serisi'nin ilk beş cildinde corwin, son beş kitabında merlin. ancak içinde bulundukları ortama ve duruma verdikleri tepkiler bakımından bu karakterler hiçbir çeşitlilik sergilemez. hepsi aynı derece alaycı, hazırcevap, çıkarcı ama çoğu zaman iyi niyetli bir anti kahraman olarak tasvir edilmiştir.
hatta zelazny’nin bu tek kahramanı anlatma tutkusu, bazen eserlere daha zengin bakış açılarıyla yaklaşmaktan alıkoymuştur onu. söz gelimi, amber serisi aslında iki ayrı karakterin başlarından geçenleri anlattıkları beşer kitap halinde değil, tek bir olayın dokuz erkek kardeşin gözünden aktarılması şeklinde tasarlanmıştır. bu yüzden de amber serisinin ilk kitabı amber’de dokuz prens adını taşır. zelazny, gerçeğin göreceliğinin altını çizen böyle bir olay örgüsü için, lawrence durrell’ıniskenderiye dörtlüsü'nden esin aldığını söyler. lawrence durrell da gerçeğin tek bir versiyonunun olmadığını anlatan eserini, albert einstein'ın relativite kuramının edebiyata uyarlanmış hali olarak nitelemiştir -benzer bir tekniğe akira kurosawa’nın rashomon filminde de rastlarız-. yazarın hedefi bu olsa da, tek karakter o kadar baskındır ki, zelazny ilk kitapta yarattığı corwin'in etkisinden kurtulamayıp olay örgüsünü değiştirir ve bu karakteri dizinin merkezine taşır.
devamını gör...
588.
eski mısır'da; bal, kanı durdurucu bazı otlar ve küflenmiş ekmek birleşimi antibiyotik olarak kullanılıyordu.
kaynak:ramses-kadeş savaşı kitabı dipnot.
kaynak:ramses-kadeş savaşı kitabı dipnot.
devamını gör...
589.
birinci dünya savaşı zamanında kullanılan bazı savaş uçaklarında müthiş bir sihirbazlık-mühendislik gösterisi mevcuttu.
pervanenin hemen arkasına yerleştirilen savaş uçağı silahının mermi atışı, pervanenin dönüş hızına göre ayarlanıyor, namludan çıkan mermiler sürekli dönmekte olan pervanenin kanatları arasından geçiyor, hiçbir zaman pervaneye çarpmıyordu.
pervanenin hemen arkasına yerleştirilen savaş uçağı silahının mermi atışı, pervanenin dönüş hızına göre ayarlanıyor, namludan çıkan mermiler sürekli dönmekte olan pervanenin kanatları arasından geçiyor, hiçbir zaman pervaneye çarpmıyordu.
devamını gör...
590.
platon’a arap/islam dünyasında eflatun denmesinin sebebi, arapça’da “p” harfi olmamasıdır. bu sebeple el-flaton denmiş ve zamanla eflatun olmuştur.
bunun bir benzeri de arap ülkelerinde üzerinde polat alemdar fotoğrafı olan sigaralarda “murad” yazmasıdır. el-folat da diyebilirlerdi ama o da zamanla efulim falan olurdu herhalde.
off neyse ya bana ne…
bunun bir benzeri de arap ülkelerinde üzerinde polat alemdar fotoğrafı olan sigaralarda “murad” yazmasıdır. el-folat da diyebilirlerdi ama o da zamanla efulim falan olurdu herhalde.
off neyse ya bana ne…
devamını gör...
591.
kızlar güzeldir. güzel kızlar fav.
devamını gör...
592.
spoonerism ismini oxford'da bir profesör olan william spooner'dan alan bir dil sürçmesi çeşididir nickimin de esin kaynağıdır.
tüpnük piki
kesini ses
çapalı karşı
ölüyen yürüler
tavunda fırık gibi örneklendirebiliriz.
tüpnük piki
kesini ses
çapalı karşı
ölüyen yürüler
tavunda fırık gibi örneklendirebiliriz.
devamını gör...
593.
arabayı viteste bırakmayın. psikopata bağlamayın her seferinde.
devamını gör...
594.
boşlukta hissederseniz, tutunamazsanız, tutunamamaya tutunu'n
devamını gör...
595.
depresyona girmek beyinde ki hücrelere zarar verir, bu nedenle sık sık depresyona giren insanların ilerleyen yaşlarda alzheimer hastalığına yakalanma riski daha yüksektir.
devamını gör...
596.
başlığının olmamasına şaşırdığım marmara üniversitesi diş hekimliği mezunu 70'lerin sinemasının muzip hınzır ve cin bakışlı kadın oyuncusu, senaristi, yapımcısı ve yönetmenidir. sarı mercedes filminin yönetmen yardımcılarından ve 90'ların tramvalarından olan üvey baba ve küçük besleme dizilerinin senaristidir ayrıca
hatırlayacağımız rollerinden bazıları:
şabanoğlu şaban filminde şaban ile ramazan'ı birbirine düşüren ve muzip muzip gülen hizmetçi selma rolünde.
hababam sınıfı tatilde filminde sınıfa gelen dört kız içinde en güzeli olan sevda rolünde.
gülen gözlerde yaşar ustanın çırakları ahmet ve ismaili bir birine düşüren hafif munzur öpücük yollayan ustanın 4. kızı rolünde.
katma değer şaban filminde tavuk vicdanlı gül rolünde.
cennetin çocukları filminde ahmet ile zehranın arkadaşları rüküş rolünde.
aşk dediğin laf değildir filminde tarık akan'a aşık engelli kız rolünde
erkek guzeli sefil bilo filminde ise cano rolünde
demiryol filminde sempatizan bir öğrenci rolünde hatırlayabileceğiniz
kısacası muzip, munzur, neşeli rolleri çok güzel bir şekilde oynamış hakkı az verilen bana göre yeşilçam'ın en tatlı en sevimli en güzel yıldızlarından.
hatırlayacağımız rollerinden bazıları:
şabanoğlu şaban filminde şaban ile ramazan'ı birbirine düşüren ve muzip muzip gülen hizmetçi selma rolünde.
hababam sınıfı tatilde filminde sınıfa gelen dört kız içinde en güzeli olan sevda rolünde.
gülen gözlerde yaşar ustanın çırakları ahmet ve ismaili bir birine düşüren hafif munzur öpücük yollayan ustanın 4. kızı rolünde.
katma değer şaban filminde tavuk vicdanlı gül rolünde.
cennetin çocukları filminde ahmet ile zehranın arkadaşları rüküş rolünde.
aşk dediğin laf değildir filminde tarık akan'a aşık engelli kız rolünde
erkek guzeli sefil bilo filminde ise cano rolünde
demiryol filminde sempatizan bir öğrenci rolünde hatırlayabileceğiniz
kısacası muzip, munzur, neşeli rolleri çok güzel bir şekilde oynamış hakkı az verilen bana göre yeşilçam'ın en tatlı en sevimli en güzel yıldızlarından.
devamını gör...
597.
"kitapsız ilim ahmet tarık tekçesiz film olmaz"
ne çok kullanılırdı filmciler arasında bu söz 50'ler ve 60'larda. sinemanın ilk kötü adamlarından ama sadece kötü adam değil kimi zaman komik kötü kimi zaman bir çocuğu boğacak kadar gaddar bir kötü olurdu ama hiç sırıtmazdı bu özellikler onda , kimi zamansa baş komik olurdu o siyah beyaz filmlerde onu gördüğümüzde güleceğimizi bilirdik elbette , kimi zaman ise mahallenin semtin abisi kimi zaman ise jön kimse onun en yakın arkadaşı...
ahmet tarık tekçe 15 aralık 1920'de istanbul'da doğdu. babası ağır ceza hakimi hikmet bey idi. dört kardeşlerdir küçük kardeşi ise yeşilçamın yardımcı karakter oyuncularından necip tekçe'dir. galatasaray lisesini bitirdikten sonra nüfüs memurluğu ve denizyollarında kabin memurluğu yapmasına rağmen bu işler hiç kendisine göre değildir. şiir ve karikatürle uğraşsada bu konuda başarılı değildir ama harika bir mizah yazarıdır. bir süre dergilerde yazdıktan sonra arkadaşlarının etkisi ile adalar gazetesi adlı yarı mizah yarı magazin bir gazete çıkarır. hem patronu hem de yazı işleri müdürüdür gazetenin. sinemaya ise faruk kenç'in etkisi ile tuzak isimli filmle 1948 yılında başlar. 1952 yılında adalar gazetesi'nde dönemin demokrat parti hükümeti aleyhine yazmış olduğu bir mizah yazısı nedeniyle yaklaşık bir sene hapis yatar çıktıktan sonra ise sinema kariyerine devam eder.1953 yılında vahşi arzu filmde canlardırdığı kötü adam tiplemesi ile büyük bir üne kavuştu. 1952-1964 yılları arasında 300'den fazla filmde genellikle komik ve kötü adam tiplemelerini canlandırdı. sinemada en yakın arkadaşlarından birisi olan öztürk serengil ile bir çok kez kamera karşısına geçmiştir hatta bir dönem öztürk serengil ahmet tarık tekçe'nin menajerliğini yapmıştır ve aldığı kaşe'nin 4 katına çıkmasını sağlamıştır. tiyatro sanatçısı nezihe becerikli ile evlenip ayrılan tekçe hayatımın anlamı dediği hatice tekçe ile vefatına kadar evli kalmıştır.
1964 yılında ise en korktuğu ölüm şekli ile aramızdan ayrılmıştır trafik kazası. türker inanoğlu ve filiz akın'ın bulunduğu arabada karabük yakınlarında yankesici kızın aşkı filminin galasına giderken şöförü rahatsızlanan türker inanoğlu'nun kullandığı arabanın kontrolden çıkması sonucu bir kamyona çarpması ile vefat etmiştir.

ne çok kullanılırdı filmciler arasında bu söz 50'ler ve 60'larda. sinemanın ilk kötü adamlarından ama sadece kötü adam değil kimi zaman komik kötü kimi zaman bir çocuğu boğacak kadar gaddar bir kötü olurdu ama hiç sırıtmazdı bu özellikler onda , kimi zamansa baş komik olurdu o siyah beyaz filmlerde onu gördüğümüzde güleceğimizi bilirdik elbette , kimi zaman ise mahallenin semtin abisi kimi zaman ise jön kimse onun en yakın arkadaşı...
ahmet tarık tekçe 15 aralık 1920'de istanbul'da doğdu. babası ağır ceza hakimi hikmet bey idi. dört kardeşlerdir küçük kardeşi ise yeşilçamın yardımcı karakter oyuncularından necip tekçe'dir. galatasaray lisesini bitirdikten sonra nüfüs memurluğu ve denizyollarında kabin memurluğu yapmasına rağmen bu işler hiç kendisine göre değildir. şiir ve karikatürle uğraşsada bu konuda başarılı değildir ama harika bir mizah yazarıdır. bir süre dergilerde yazdıktan sonra arkadaşlarının etkisi ile adalar gazetesi adlı yarı mizah yarı magazin bir gazete çıkarır. hem patronu hem de yazı işleri müdürüdür gazetenin. sinemaya ise faruk kenç'in etkisi ile tuzak isimli filmle 1948 yılında başlar. 1952 yılında adalar gazetesi'nde dönemin demokrat parti hükümeti aleyhine yazmış olduğu bir mizah yazısı nedeniyle yaklaşık bir sene hapis yatar çıktıktan sonra ise sinema kariyerine devam eder.1953 yılında vahşi arzu filmde canlardırdığı kötü adam tiplemesi ile büyük bir üne kavuştu. 1952-1964 yılları arasında 300'den fazla filmde genellikle komik ve kötü adam tiplemelerini canlandırdı. sinemada en yakın arkadaşlarından birisi olan öztürk serengil ile bir çok kez kamera karşısına geçmiştir hatta bir dönem öztürk serengil ahmet tarık tekçe'nin menajerliğini yapmıştır ve aldığı kaşe'nin 4 katına çıkmasını sağlamıştır. tiyatro sanatçısı nezihe becerikli ile evlenip ayrılan tekçe hayatımın anlamı dediği hatice tekçe ile vefatına kadar evli kalmıştır.
1964 yılında ise en korktuğu ölüm şekli ile aramızdan ayrılmıştır trafik kazası. türker inanoğlu ve filiz akın'ın bulunduğu arabada karabük yakınlarında yankesici kızın aşkı filminin galasına giderken şöförü rahatsızlanan türker inanoğlu'nun kullandığı arabanın kontrolden çıkması sonucu bir kamyona çarpması ile vefat etmiştir.


devamını gör...
598.
23.oscar ödüllerinde en iyi kadın oyuncu oscarını born yesterday filmi ile kazanmış değeri az bilinen efsane kadın oyuncu.
1921'de başlayıp 1965'te sona eren kısacık meme kanseri yüzünden sona eren başarılı bir ömür.
gerçek adı judith tuvim olan başarılı aktris dört yaşındayken bale okuluna giderek dans ile ilgilenmeye başladı yüksek okul zamanlarında ise okul tiyatro grupları ile sahneye çıktı. mezun olduktan sonra, orson welles mercury tiyatrosu’nda sahne yöneticisi ve dekor şefi olarak işe başladı. daha sonra ise iki arkadaşı ile birlikte revuers adlı bir kabare grubu grup gece kulüpleri ve tiyatrolarda oynamaya başladı. 1944 yılında sinema dünyasına giriş yaparak soy adını holiday olarak değiştirdi çok yüksek iq değerine rağmen genellikle aptal sarışın rollerine yer aldı. tek evliliğini ise müzisyen david oppenheim ile yapmıştır. oğlu jonathan louis oppenheim'da önemli bir film yapımcısı ve yönetmenidir kendisine 2020 yılında vefat etmiştir.
bazı önemli filmleri:
1949 adam's rib
1950 born yesterday
1954 phffft
1960 bells are ringing
1921'de başlayıp 1965'te sona eren kısacık meme kanseri yüzünden sona eren başarılı bir ömür.
gerçek adı judith tuvim olan başarılı aktris dört yaşındayken bale okuluna giderek dans ile ilgilenmeye başladı yüksek okul zamanlarında ise okul tiyatro grupları ile sahneye çıktı. mezun olduktan sonra, orson welles mercury tiyatrosu’nda sahne yöneticisi ve dekor şefi olarak işe başladı. daha sonra ise iki arkadaşı ile birlikte revuers adlı bir kabare grubu grup gece kulüpleri ve tiyatrolarda oynamaya başladı. 1944 yılında sinema dünyasına giriş yaparak soy adını holiday olarak değiştirdi çok yüksek iq değerine rağmen genellikle aptal sarışın rollerine yer aldı. tek evliliğini ise müzisyen david oppenheim ile yapmıştır. oğlu jonathan louis oppenheim'da önemli bir film yapımcısı ve yönetmenidir kendisine 2020 yılında vefat etmiştir.
bazı önemli filmleri:
1949 adam's rib
1950 born yesterday
1954 phffft
1960 bells are ringing

devamını gör...
599.
28.oscar ödüllerinde the rose tatoo filmi ile en iyi kadın oyuncu oscarını kazanmış italyan sinema sanatçısının. bu ödülü kazanan ilk italyan kişiside kendisidir.
hayat hikayesinden bahsedecek olursak:
7 mart 1908’de iskenderiye’de doğan, 26 eylül 1973’te ise roma’da ölen efsanevi bir aktristir. mısırlı kökenli bir baba ve italyan bir annenin evlilik dışı ve istenmeyen çocuğu olarak doğdu.italya'da annanesinin yanında fakirlik içinde büyüdü bir süre manastır eğitiminin ardından konservatuvar'da tiyatro eğitimi aldı ilk başlarda gece klüplerinde şarkı söyleyerek ve amatör tiyatrolarda küçük roller alarak ismini duyurmaya başladı. 1927 yılında ufak bir rolle beyazperdeye adımını attı. 1941’de teresa venerdi isimli filmin ikinci kadın rolününde devleşerek dikkatleri üstüne çekti. 1945’te rosselini’nin roma, cittâ aperta filminde başrol oynaması ile uluslararası bir ün kazandı. 1954 yılında hollywood'a giderek bir kaç filmde oynamaya başladı. 1955 yılında ise the rose tattoo filmi ile en iyi kadın oyuncu oscarını kazanmıştır. daha sonra bir kaç filmde daha yer aldıktan sonra en son fellini’nin yönettiği roma filminde kendini canlandırdığı küçük bir rolde göründü. klasik güzellik algılarıni yerle bir eden anna magnani normalde çok güzel bir kadın olmasına rağmen genellikle kendisini çirkin hisseden ya da ikinci kadın rollerine yer almıştır.

hayat hikayesinden bahsedecek olursak:
7 mart 1908’de iskenderiye’de doğan, 26 eylül 1973’te ise roma’da ölen efsanevi bir aktristir. mısırlı kökenli bir baba ve italyan bir annenin evlilik dışı ve istenmeyen çocuğu olarak doğdu.italya'da annanesinin yanında fakirlik içinde büyüdü bir süre manastır eğitiminin ardından konservatuvar'da tiyatro eğitimi aldı ilk başlarda gece klüplerinde şarkı söyleyerek ve amatör tiyatrolarda küçük roller alarak ismini duyurmaya başladı. 1927 yılında ufak bir rolle beyazperdeye adımını attı. 1941’de teresa venerdi isimli filmin ikinci kadın rolününde devleşerek dikkatleri üstüne çekti. 1945’te rosselini’nin roma, cittâ aperta filminde başrol oynaması ile uluslararası bir ün kazandı. 1954 yılında hollywood'a giderek bir kaç filmde oynamaya başladı. 1955 yılında ise the rose tattoo filmi ile en iyi kadın oyuncu oscarını kazanmıştır. daha sonra bir kaç filmde daha yer aldıktan sonra en son fellini’nin yönettiği roma filminde kendini canlandırdığı küçük bir rolde göründü. klasik güzellik algılarıni yerle bir eden anna magnani normalde çok güzel bir kadın olmasına rağmen genellikle kendisini çirkin hisseden ya da ikinci kadın rollerine yer almıştır.


devamını gör...
600.
himalayalar dünya nüfusunun %20'sini beslemektedir.
devamını gör...