kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
en ama en çok bunlar çocukluğu çalınan çocuklar
devamını gör...
çocuklar.

bir çocuğa baktığımda, onda masumiyeti, korumasızlığını görürüm. kendi kendine oyun oynayan bir çocuk, köşe başında duran çocuk, annesinin elinden tutup yürüyen çocuk.

çocuk her çocuk.

üzgün, üstü başı pejmürde çocuğa dayanamam. nasıl içim burkulur, size anlatamam.

çocuklar mevzubahis olunca kova kova göz yaşı dökesim gelir. gözlerimin bozuk vanası hemen kendini hatırlar.

keşke tüm dünyanın çocuklarını kucaklayabilsem, onlara maddi ve manevi yardımım dokunsa.

çocuklar benim bam telim.
devamını gör...
kuşkusuz benim için budur. görseli bana atan da whisper
gündüz vakti tribe soktu beni imansız ya…
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
anlık bir kalp ağrısı sonrası akla gelen kötü düşünceler.
devamını gör...
mübarek ramazan ayında iftarını açabilmek için sadece bir çorba içecek parası olan insanların olması.

yardıma gerçekten ihtiyacı olan insanlara, allah güç kuvvet verdikçe gücümüz nispetinde yardımcı olmak kullukla beraber insanlık vazifemizdir.
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

üç yetim kardeşin sayaç okuma işçisine bıraktığı not: "su saatini de sökerseniz bu evde barınamayız, lütfen idare edin."
devamını gör...
şu an, geleceğin anısıdır.

yazık...
devamını gör...
kesinlikle birini kaybetmek.ölüm gerçeği.
zaman ve mekan fark etmeksizin kaybettiğiniz insanla ilişkiniz ne olursa olsun sizin yaşamaya devam ettiğiniz hayattan onun silinmiş olması gerçeği.
iç burkmayı geçtim bıraktığı boşluk hissi kadar can acıtan bir şey yok sanırım.
alışılıyor mu yokluğuna evet alışılıyor ama hayatınızda biraktigi iz,anılariniz ,o kişiyi hatirlatan en ufak şey o anınızda şok etkisi yaratmaya yetiyor.
ölümün ne zaman geleceği ile ilgili bilinmezlikle gerçekliği arasındaki çizgide dönüp duruyoruz.
bu kadar iç karartıcı cümleden sonra sevdiklerimiz hala hayattayken yaşadığımız her anın tadını çıkarmayı ve tüm içtenligimizle sevgimizi göstermeyi unutmamalıyız diye bir klişe ile noktalamak istiyorum.sevgiler.
devamını gör...
gençliğinizde sizi adam yerine koymayan insanların, sizin yükselişinizi gördüklerinde aşağılık birer yaratık olduklarını gördüğünüz detaylar. size demediği lafı bırakmayan koca koca insanlar, çıkarları için karşınızda ceketlerini ilikliyorlar.
ne acınası bir durum...
devamını gör...
çaresiz kalınan,teselli dahi edilemeyen anlar..
devamını gör...
okulumuzda okuyan bir kız öğrenci vefat etmişti, onun ardından kuran okunduğu sırada olayın ciddiyetinden bihaber kikir kikir gülen öküzleri görünce hem utanmış hem de üzülmüştüm. iyi ki o kızın ailesi görmedi
devamını gör...
çevredekilerin mutluluğunu soluk bir tebessümle izlediğini fark ettiğin an gelen burkulma... o hiçbir yere ait olamama hissinin verdiği acımsı bir yutkunma, belli etmemek için açığa çıkarılan sigaradan sararmış 32 diş...
devamını gör...
işsiz oldugu için intihar etmiş öğretmen,

cocugunun okul kıyafetini alamadığı için intihar etmiş baba,

istismar edilmiş cocuklar( cinsiyet fark etmeksizin),

cocuk gelinler,

öldürülen/ katledilen / işkence gören kadınlar,

pidenin fiyatını düşünen/ pazarda çürük- carık meyve/sebze toplayan insanlar ve daha niceleri..

peki bunların suçlusu kim? hepimizin bu ülkenin yönetimi ile ilgili “ hayati” sıkıntıları var artık.
devamını gör...
çöp konteynerinın yanında durmuş cam tavan passat'ın üst camından dışarı bakan iki çocuk ve hemen çöpün yanında babasıyla çöp toplamaya gelmiş eski bir pedallı ve sağında solunda çöp torbaları olan arabada oturan ve onlara iç geçirerek bakan bir çocuk. ve uzaktan bu tabloyu seyreden ben. adaletsizliğin resmini çiz desen yeteneğim olsa bu görüntüyü çizerdim.
devamını gör...
birkaç ay önce biriyle tanıştım, önce yazışarak sonra yüzyüze. adı konmayacak bir şeylerdi, hayatın akışına bırakarak tanıdığım biri. 29 yaşındayım ve ilk defa hayatımı paylaştığım biri olmuştu. çoğu akşam birlikte yemek yapıp yediğimiz, odamı, tek kişilik yatağımı paylaştığım, kıyafetlerini kendi dolabıma koyduğum, tanıdığım, öğrendiğim, önemsediğim biri. kedime bile alışan, geceleri ayak ucumuzda yatışını sevdiğini söyleyen biri. itiraf edeyim, bir insanın tenine, kokusuna, varlığına alışıyordum. bunun adı sevgi mi, bağlanmak mı, alışkanlık mı bilmiyorum. bilmek istememiştim, kendime böyle şeyleri çok görüyordum galiba. ona bile söylememiştim ki bir buçuk ay kadar önce birden uzaklaştığını hissettim, eve, bana gelmesini beklediğim bir akşam aradı, gelsene sohbet edelim biraz dedi, sen gel istersen dedim ve arabada konuşalım dedi... o gün, ben yatağımın nevresimlerini, onun pijamalarını, kullandığı havluları, kendiminkilerini, her şeyi ama her şeyi yıkamıştım, etraf detarjan ve temizlik kokuyordu. ve o gelmemekle kalmayıp, kıyafetlerimi de getirir misin yıkayayım evde demişti, ben bugün yıkadım deyince teşekkür etti. çıkarken içimden şunu dedim; bir şeyler değişiyor galiba... öyle de oldu. birkaç dakika konuştuk ve onun yanında daha fazla surat asmamak için git artık yorgunsun dedim, içim acıyarak eve girdim... o süreçte ben sessizliğimi korudum, yazdı, birkaç gün sonrasına arayıp görüşmek istedi, gelmek istemedi sadece görüşmek istedi ve ben de bahanelerle, kedimin hastalığıyla ilgili şeyler söyledim. soğukluğum mesajlardan, sesimden hissedilecek kadar fazlaydı çünkü istenmediğim yerde durmak kırıyordu beni. o benimle arkadaşlığını devam ettirmek istemişti, arayıp, istemiyorsan rahatsız oluyorsan söyle demişti, ben apolitik davranmıştım... o yalnızlığa alışkın olmadığı için, ben de kangren olmadan kökünden kesmiştim özlemek ve alışmak fiilini... ara, yaz demişti ve ben bir şey diyememiştim. o günden sonra yatağımda yattığım yeri bile değiştirdim, yastıklarımı ayakucuna koyup orda yatmaya başladım, özlüyordum çünkü. hayatımda ilk defa birinin varlığını özlüyordum... eksik hissediyordum, tenini ve aşina olduğum kokuyu özlüyordum. birgün çok kızdım kendime, aptal dedim, kokusu olan her şeyi yıkadım, her şeyi. güldüm kendime, gelmeyeceğini, her şeyin değiştiğini bilsem yıkamazdım ki dedim. geçtiğimiz pazar günü onunla izlediğimiz, sıkıcı bulduğunu söylediği kulüp dizisini açtım, yarım kalmasın istedim, izlerken daha çok özledim ama birden mucize gibi bir şey oldu, kokusu geldi burnuma kısacık bir an. belki bir önce gün aramasından belki özlememden bilmiyorum ama o kokuyu hissettim. kısacık bir an.
dün, gün içinde beni birkaç kere aradı, ben de açmak istemedim telefonu, konuşmak istemedim, bir mesaj attım kötü bir şey mi oldu diyerek ve beklenmeyen cevabı aldım. kıyafetlerini almak istemiş. o gittiğinden beri dolabımda duran kıyafetleri. hiçbir şey diyemedim. kokusunu ve tenini özlediğim birinin kıyafetlerini varlığı bile güzeldi. ona diyemedim, her şeyi yıkadım ve kokun gitti, seni çok özledim, onlar bende kalsa olmaz mı? diyemedim.

bilsem yıkamazdım hiçbir şeyi onun kıyafetlerini, yastık kılıflarını, çarşafları, havluları. çok üzgünüm, birinin hayatımdan çıkıp gidişine hiçbir şey yapmadığım için. kokusunu kendi ellerimle sildiğim için.
devamını gör...
psikolojik olarak berbat bir halde olduğum bu dönemde, çevremdekilerin neyin var sorularına maruz kalmamak için, kimsenin pek uğramadıgı bir mekana çay içmeye gidiyorum iki gündür. dün mekanın 50 metre ilerisinde ufacık bir beton parçasına uzanmış yavru bir köpek gördüm, ne güzel uyuyor diye düşünüp geçtim. bu akşam yine gittiğimde yavru köpeği aynı pozisyonda görüp başını okşamaya yeltendim hiç hareket etmediğini farkettim oracıkta ölmüş. yaşadıklarımın etkisinden midir nedir. akşamdan beri o yavru köpeği düşünüyorum.
devamını gör...
herhangi bir çocuğun ebeveyninden alması için istediği bir ürünü ebeveynin maddi sıkıntılar yüzünden alamaması, o çocuğun kafasını arkaya çevirerek şaşkın şaşkın, ağzı açık vaziyette gözü o ürüne bakıp takılı kalması.
devamını gör...
bu saatte kilo alırım diye acıktığım halde yemek yemiyorum işte hayat bazen böyledir.....
devamını gör...
zamanı kontrol edememek
devamını gör...
100.
kendini rayına oturtamamak. bundan büyük iç burkan detay olamaz. kendini rayına oturt, ihtiyaçlar hiyerarşisi falan solda sıfır kalır zaten.

güçlü olduğunun farkına varamamak, en iç burkan detay.

bazen yolda şöyle bir şey olur. öyle bir noktaya gelirsin ki, hem ilk başlama çizgisinden aşırı uzaklaşmışsındır, geriye dönüp bakınca "allah'im ben nerede başlamıştım ki" dersin. hem de varış noktası da yine çok uzaktadır. bir nevi yolu yarıladığını, tam ortasında olduğunu düşün. ne geriyi ne de ileriyi görebiliyorsun. tam çıldırmalık bir an işte. ne geri dönebilirsin. ne de artık devam edebilirmissin gibi gelir sanki. 28 bin kilometre yürüdükten sonra ve kendini ıssız, bucaksız bir çölde bulduktan sonra kim devam edebilir yürümeye? işte salak salak motivasyon mu vereceğiz "devam et" diye. işte burada yapılması gereken nokta şu: yavaşla. ve yolun çeşitli yerlerinde durmuş olan insanlarla görüş, danış, akıl al. çünkü sende akıl kalmadı, takat kalmadı. merak etme o insanları bulacaksın, yaradan çıkartır karşına.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"hayata dair iç burkan detaylar" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim