141.
nefret, gerçek nefret. çok acı ve iç burkan, olmaması gereken bir duygu. sevginin olduğu yerde her yokluk, burukluk iyi kötü doldurulur ama nefret kötülüğün başladığı nokta.
devamını gör...
142.
çocukluktan yıllar sonra, sanırım 10 küsür yılın üzerine ilk kez ailemin memleketine gittiğim bir tatil zamanıydı. teyzemlerde kalıyordum. geçen onca senelere rağmen neredeyse hiç görüşmediğim kuzenimle aynı odada yatıyorduk. birbirine oldukça yabancı koca koca adamlar olmuştuk. kendisi küçüklüğünden beri serseriliğe meraklı, ufak çapta mafyacılık oynamayı seven, biraz kabadayı tavırlı, arabesk ve sert bir mizacı olan ama özünde temiz, iyi kalpli biriydi. gecenin bir yarısı beni şiddetle dürterek uyandırmış, mühim bir şey göstereceğini söylemişti. o an epeyce telaşlanmış ve geçmişteki vukuatlarını az çok bildiğimden kesin bir saçmalık yapmış olduğunu düşünerek belaya bulaştığını sanmıştım... önce bir süre bekledi, masa lambasını yaktı, yattığı bazanın altını açtı, içinden siyah çöp poşetlerine sarılı küçük bir sandık çıkartttı ve üzerindeki kilidi odada kimsenin kolay kolay bulamayacağı bir yere sakladığı anahtarıyla açtı. tedirginlik tüm hücrelerime işlemiş, bir yandan da merakla ne çıkacağını bekliyorken sandığın içini boşalttı: halıya yayılmış onlarca sürpriz yumurta oyuncağı ve minik figürler! bazıları epeyce kız işi olarak görülebilecek sevimli bebekler, biblolar ve fazlası...

yirmilerin ortasında genç bir adam, dağılan oyuncakları itinayla bir araya getiriyor, onlarla oynar gibi konuşuyor, bir yandan da kendi kendine söyleniyor, gözlerinden damlayıp yanaklarına doğru yavaşça süzülen yaşlarla beraber bu sırrı ilk kez paylaştığı kişinin ben olduğumdan dem vurup akrabalar ve ortak tanıdığımız kimselere anlatmamam için sıkı sıkı tembihliyordu... o an şahit olduğum tablo karşısında zamanı durdurup hem kuzenimin iç dünyasında neler yaşayıp da böylesine kendini gizleme çabası içerisine girmiş olduğuna üzülürken onunla ağlamamaya çalışmış, hem de bu hiç beklemediğim trajikomik duruma gülmemek için bütün vücudumu kasıp vücudumu güçlükle kontrol etmeye çalışmıştım.

birkaç yıl evvel anneannemizin cenazesi için köye gittiğimde yıllar sonra ilk kez karşılaşmıştık. o aradaki zaman boyunca yine iletişimimiz yok denecek kadar azalmıştı. rahmetliyi toprağa verirlerken yanıma yanaştı, koluma sarıldı ve kulağıma yaklaşıp fısıldayarak sordu: sırrımı saklıyorsun değil mi?!..

aklıma düştükçe hüzünlenir, içim burkulur ama bir yandan da inatla kaybolmayan o masumiyete tebessüm ederek hayat denen bu tuhaf gösteriye hayret ederim.
devamını gör...
143.
başlı başına hayatın ta kendisi.
devamını gör...
144.
içten içe bilirsiniz, zavallısınızdır.
insan zavallıdır.
fakat bu bilginin beraberinde getirmesi gereken çaresizlik, umutsuzluk, tükenmişlik gibi hisler daima duyumsanmaz, çoğunlukla bir şeylerin uç vermesi gerekir.

bilhassa eski dönemlere nazaran çok daha hızlı akan yaşamın hayhuyu arasında öyle anlar vardır ki o anlarda yıldırım çarpmışa dönersiniz. sözgelimi, annenizin veya babanızın güçten düştüğünü, iyiden iyiye yaşlandığını fark ettiğiniz bir an olabilir. sağlıklıdır, habis ve sinsi bir illet henüz tebelleş olmamıştır ama saçları ağarmıştır, avurtları çökmeye yüz tutmuştur, kırışıklıkları belirginleşmiştir, beden hareketleri yavaşlamıştır…
en kötüsü ise: sekinetli, dingin, inşirah duyduğunu belli eden bir hâletiruhiye içerisinde olmasıdır.
gitgide yaklaşan ölüme karşı direnme kudretinin zayıfladığına delalet eder bu. öte yandan, daha genç olduğu yıllarda yaptığı kötülüklerden ötürü kendine kestiği cezanın bir sonucudur. diklenmeyi, didişmeyi, sürtüşmeyi, şedit bir biçimde muhalefet etmeyi, fevri çıkışlar yapmayı bir kenara bırakmıştır. usul usul yükselen dalgalara karşı koymaya çalışmanın yakışıksız olacağına inanmaktadır.

ne demişti adorno?
ihtiyarlık döneminde fazlasıyla anlayışlı, içsel huzura kavuşmuş duyarlı bir bilge gibi davranan kişinin gençlik yıllarının bir alçaklıklar silsilesi olarak geçtiğine hükmedebilirsiniz.
çünkü iyiye ve iyiliğin temsiline ulaşma gayretiyle hareket etmek huysuzluğu, başkaldırıyı, görüleni tenkit etmeyi ön gerektirir. kişi “tiksindirici, bayağı ve kötü” bulduğunu yermeye, değerini sarsmaya çalışır. bunu yaparken de farkında olmadan eleştirdiği şeye benzer veya onun bir parçasına eklemlenir.
devamını gör...
145.
mama fiyatlarına fena zam gelmiş, kediyi tamirhaneye çırak verdim, artık çalışsın da mama parasını kazansın.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
146.
ne tarafa dönersen dön toton arkanda kalır..
devamını gör...
147.
son zamanlarda olan bir şeyle alakalı içim burkuldu. büyüdükçe aile üyelerinin harika bir yaşamı olmadığını görüyorsun. küçükken gözünde harika olan şeylerin aslında onların yamaladığı yerlerle güzel oldugunu fark ediyorsun. ve bir noktada bazen bir ihtiyaç bazen bir istekte çocuguna yetemedigi zaman gozunde olan o çaresiz bakış kelimelerle ifade edilemiyor. o bakışı gördüğünde kendinden ve hayat şartlarından nefret ediyorsun. dünya yansa bir daha o yüzü gormek istemiyorsun. ben aza kanaat edeyim ama siz hep yanımda olun..
devamını gör...
148.
tipsiz insanlar kimsenin umrunda değil.
devamını gör...
149.

sizi görmek istedikleri gibi değilseniz, canları sıkılır.


kaynak/ twitter
devamını gör...
150.
üniversitedeki en yakın iki dostumdan biriydi. annesini kanserden kaybetmişti. yıllarca o illetle mücadele etmişti kadın. sonunda yenildi. çok seviyordu onu. öyle çok seviyordu ki hayatındaki hiçbir insan annesi kadar kıymetli değildi. yokluğunda içindeki boşluk giderek büyüyordu. bir gün telefonda uzun uzun sustuktan sonra ağlayarak şu cümleyi söylemişti;

“eve geliyorum, ıssız. anne diye bağırıyorum, duvarlar bile cevap vermiyor...”

kendisini kaybetmeden evvelki son konuşmamızdı. rüyasında annesini gördüğünü ve artık özlemine dayanamadığını anlatmıştı. şu cümlesi hiç aklımdan çıkmıyordu;

“biliyorum annem orada beni bekliyor, daha fazla kalmak istemiyorum...”

ondan birkaç yıl sonra da diğer yakın dostumu kaybetmiştim. geçen gece rüyamdaydı. vefatından uzun bir zaman sonra yeniden görebildim onu. sanki karşımda kanlı canlıydı ve söylediği sözlerin sızısı geçecek gibi değildi;

“biz burada mutluyuz, sen sakın bırakma kendini...”


onlara hep ben erken öleceğim derdim ama genç yaşta uçup giden kendileri olmuştu. ölmek değil de kalan olmak daha zormuş, anladım. insan sevdiklerini asla unutamıyormuş.
devamını gör...
151.
annesini kaybeden bir iş arkadaşımın tanımlamasını unutamıyorum:
''annem ölünce iyot gibi açıkta kaldım''
devamını gör...
152.
geçenlerde 45 dakikasından sonrası ücretli olan otoparkın gişesine yanaşan eski bir şahin marka otomobilin içindeki 20'linyaslarinin başında gençten çocukla yaşadığım diyalog hayata dair iç burkan detaylardan biriydi.
ekrana baktığımda 45 dakikayı 13 saniye ile geçirdiğini gördüm. bize verilen talimat müşteriyle asla süreler ile ilgili konusmayiniz oldugundan " 13 saniyeyle kaybettin 20 lira rica edeyim" demedim, sadece 20 lira rica edeyim dedim. cocukcagiz "abi 45 dakikayı geçmiş mi ya" derken aslında parasının olmadığını anlamış oluyorsun. üzerinde para olmadığını, kenara çekip babasindan hesaba göndermesini isteyeceğini söyleyince bir dakika dur kardeşim dedim amiri aradım. amir harbi bir amirdir. vardiya çalışanlarını müdürlerine ezdirmez, korur, kollar. babacan bir adam. aç bariyeri gitsin, çocuğu üzmeyelim dedi. vallahi ben çocuktan daha çok sevindim. bu da böyle bir animdir.
devamını gör...
153.
(bkz: umut sarıkaya tipi mutsuzluk tanımları)

bu adam bu işi biliyor arkadaşım.
devamını gör...
154.
bir balkan ülkesinde sabahın köründe işime giderken hafiften kar yağmaya başlamıştı. iş güç ıvır zıvır derken akşam yaklaşmadan çıkayım dedim, kar yağışını izlemeyi karın her türlüsünü çok seven biriyim özellikle de o karlı buzlu yollarda araba kullanmak çok hoşuma gider neyse, arabaya yaklaştığımda ön tamponun altında bir serçe gördüm, çok üşüdüğü her halinden belli oluyordu, kar olmayan bir yerde durmuş titriyor küçük can…
içim bi fena oldu onu öyle görünce, aniden yaklaşsam korkup kaçar sabahı göremez vs düşünceleri aklımda geziyordu, ağır ağır ona yaklaşıp alıp eve götürme niyetindeyim ama o benden önce davranıp kanatlanıp uçup gitti. çok canım sıkıldı arabaya oturup ağır ağır eve giderken o serçe için defalarca dua ettim.
devamını gör...
155.
yıllar evvel yoğun bir tutkuyla ilgilenip heyecan duyduğunuz birçok şeyin ilerleyen zamanlarda artık o eski haz ve mutlulukların binde birini dahi vermemeye başlaması. ister yaşlanmak deyin, ister olgunlaşmak, yahut yorgunluk ve doymuşluk. hayat acımıyor insana ve bunu size daima yapacak. erken kaybetmiyorsanız bilin ki çok şanslısınız.
devamını gör...
156.
anneannem 50 yıl kadar evvel güneşli bir ağustos sabahında dualarla uğurlamış eşini ve oğlunu. köydeki evininin avlusunda koştura koştura babasına yetişmek için giderken küçük oğul, geri gelip iki öpücük daha kondurmuş annesinin yanaklarına. kazasız belasız, tez vakit dönesiniz demiş anneannem, fakat bu son kez görüşü olmuş onları. boğucu bir ağustos akşamı çarşıdan eve dönerlerken koca bir kamyonun altında can vermiş dedem ve küçük oğlu. dedem 37 yaşında genç bir baba; bir evin tek oğlu. dayım 5 yaşında küçücük bir sabi; babasının tek erkek çocuğu. sabah çiçekler gibi tertemiz kıyafetlerle uğurladığı eşi ve oğlunun cenazelerini kanlar içerisinde getirmişler akşam eve. anneannem, 34 yaşında yorgun genç bir kadın; 6 kızı ile dul kalmış köy yerinde. eşinin acısına dayanmış da bir türlü dindirememiş yüreğindeki evlat yangınını... dedem her işten anlayan, becerikli bir adammış. köyün evlerinin birçoğunu o yapmış. marangozluk, arıcılık ve kasaplık yapar, küçük bir kahvehanesi ve bakkal dükkanı da varmış. hiçbir eksiklik çektirmemiş ailesine. o gün evden çıkmadan evvel anneanneme büyük hayalleri olduğunu söylemiş. çarşıda bir dükkan alıp farklı alanlarda ticarete atılmayı düşünüyormuş kendi çapında. hayalleri de bedeni gibi sonsuzluğa karışıp gitmiş. bir gün iki gün derken cenaze evine başsağlığı için uğrayanlardan sonra maskelerini düşüren çirkin insanlar dadanmış anneannemin kapısına. her gelen adam beyinin bana borcu vardı deyip varını yoğunu alıvermişler dul kadının. kul hakkıdır, rahat uyusun deyip itiraz etmemiş hiçbirine. fakire, eşe dosta, akrabalarına yardım etmesi ile nam salan dedemin cesedi henüz çürüyüp toprağa bile karışamadan kemirmiş o çakallar; ruhunu ve geride bıraktıklarını. anneannem küçücük bir kadın, kocaman yüreği ile evlenmeden, kimseye boyun eğmeden, muhtaç olmadan eşinden kalan emekli maaşı, küçük bir çaylık ve bahçe ile geçinerek büyütüp tek tek evlendirmiş bütün kızlarını...

15 sene evveliydi. teyzem nereden aklına gelmiş, nasıl başarmışsa dedemle dayımın morg fotoğraflarını buluyor hastane kayıtlarını kurcalayarak. karadeniz’i gezen turist bir gazeteci şahit olmuş o gün kazaya ve fotoğraflamış onları. hiç tanımadığım dedem ve dayımı görüyorum o iki karede. dedemi bildiğim tek fotoğraf köy evinde duvarda asılı olan vesikalık haliydi. kıvırcık gür saçları, endişeli, meraklı ve sert mizaçlı. yüzü gözü kanlar içerisinde, seçilemiyor bu fotoğrafta. dayım ise gülümsemiş sonsuz uykusunda. üzerinde minik bir ceket, burnunda çilleri seçiliyor. küçük bir morluk var alnında. saatlerce bakıp bakıp ağlıyoruz onlara. keşke o olay hiç yaşanmamış olsa…

üç yıl oldu anneannemi kaybedeli. aklıma geliyor canımın sıkkın olduğu anlarda. eşini ve oğlunu toprağa vermiş kadın. sonra babası, abisi, annesi, kendi elleriyle büyüttüğü 12 yaş küçük kardeşi, damadı; onca acıya rağmen dimdik ayakta kalmaya çalışmıştı. ufacık sıkıntılarda saçma salak sebeplerle hayata küsen insanları yahut kendimi düşününce utanıyorum. sosyal medya hesapları iki saat açılamadı diye kendinden geçenler, tuttuğu takım puan kaybetti diye karalar bağlayanlar, sözde aşık oldukları sevgililerinden ayrılınca iki gün yas tutup sahte gözyaşı döktükten sonra hemen bir başkasını bulanlar... yanıbaşımızda bile göremediğimiz, farkında olmadığımız onca acı hikaye varken, şükretmek gerek halimize.
devamını gör...
157.
misal, aşık olmak.
devamını gör...
158.
ölen kişinin öldüğünü anlık olarak unutmak.
sonrasında yokluğu süresince hissedilenlerin -özet tadında- film şeridi gibi gözlerinin önünden akıp geçmeye başlaması.
devamını gör...
159.
kimse için '' o '' olamamak.
devamını gör...
160.
bir daha hiçbir şekilde o eski mutlu olduğun anın tekrarlanmayacak olması. evet belki daha mutlu olduğun anlar yaşayacaksın ama neden aynı mutluluğu tekrar yaşayamıyoruz? neden en sevdiğimiz anları favorileyip geri dönüp tekrar yaşayamıyoruz?
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"hayata dair iç burkan detaylar" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim