normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi
başlık "ışıkhüzmesindegezendoga" tarafından 14.11.2020 19:01 tarihinde açılmıştır.
981.
982.
bi hikayesi yok.
geçmiş mesleğin sözlüğümsel bir karşılığı.
yapim mi bi sunrise.
geçmiş mesleğin sözlüğümsel bir karşılığı.
yapim mi bi sunrise.
devamını gör...
983.
the sadness will last forever
(üzüntü sonsuza dek sürecek)
vincent van gogh
(üzüntü sonsuza dek sürecek)
vincent van gogh
devamını gör...
984.
poligonda, elimdeki silahta, en ilgimi çeken şey olduğu için. *
devamını gör...
985.
bir kase erik.
bir avuç tuz.
suyundan yapış yapış olan dişim.
ve sonuç.
bir avuç tuz.
suyundan yapış yapış olan dişim.
ve sonuç.
devamını gör...
986.
benim hayatım. mutlu, umutlu bazen hüzünlü ama yine de huzurlu...
banuca işte hüzünde, umutta, aşta... her şey banuca...
iyi geceler herkeslere...
banuca işte hüzünde, umutta, aşta... her şey banuca...
iyi geceler herkeslere...
devamını gör...
987.
eski mahlasımın hikayesi en sevdiğim yemek olmasıydı ve o mahlasımı da çok çok severdim, sütlü tarhana çorbası, bebeğim, seni çok da özleyeceğim ancak benim için daha anlamlı olacak bir mahlasım olsun, biraz da hayatımda üzerine gittiğim değişimlerden biri de bu olsun istedim, birkaç gün sosyal medya detoxumu yaptım, üzerine güzelce düşünüp geri geldim. şimdi de size nereden çıktı şu claranın sandalyesi onu anlatayım.
beni az çok tanıyan herkes benim heidi’ye kelimenin tek anlamıyla aşık olduğumu bilir. her okuduğumda ve izlediğimde ayrı anlamlar çıkartırım bu güzel yapıttan. son izleyişimde de öncekilerde olduğunun aksine heidi’nin perspektifinden * kopup clara’ya odaklandım, belki de artık kendime onu daha yakın gördüğüm içindir. nedenini açıklayayım. clara nasıl tekerlekli sandalyesine hapsolduysa ben de yaşadıklarıma hapsoldum, ilk başlarda berbat hayatımı bahane edip gerçekten tanımak istemeyeceğiniz bir versiyonum ortaya çıktı; sonrasında suçu kendisine atan, kendine eziyet eden, aç bırakan, acı çektiren versiyonuma sıra geldi, ağlamaktan başı zonkladı, her aynaya baktığında kendine hakaret etti, mutfak zeminine oturup kendi kendini intihar etmemeye ikna etmeye çalıştı ve o zeminde kendini bıraktı; ondan sonra iyileşmeye çalışan versiyonum çıktı ortaya ki o dönemler benim için daha rahattı, kendi kendime eziyet etmeyi bırakabilmem halen en büyük gurur kaynaklarımdan biridir. o halimin de çok hataları oldu tabii, yeteri kadar iyi bir insan olamamıştı hala, kendini tamamen boşverdi, özgüvensiz özgüvensiz dolaştı etrafta. öyle böyle şu anki halime vardım, şu anki halimi size nasıl anlatayım, hapis hayatı gibi, kafese konulmuş bir kuşum adeta. çevremin etkisi bunda çok büyük ancak oturup düşünmeye başladım, tek çevrem mi benim kafesim, yoksa kendi kendime de gol atıyor muyum ben?
yine heidi’mi izlerken, mahlasımın atası sahne geldi karşıma.
bilmeyenler için clara yürüyemeyen bir kız, çok zengin bir ailenin çocuğu ve evinde hapis gibi hayat yaşıyor. evet, aynen benim gibi, dört duvar arasına kısılıp kalmış bir karakter. yürüyemeyeceğine hem o, hem çevresi emin, yürüyebilsem neler olurdu diye bile düşünmemiş bir clara çizin gözünüzde, evet o benim. bacaklarım tutuyor ama bacakların tutmaması durumunu bir varoluşsal kriz olarak da düşünebilirsiniz, bir şeyi yapamayacağınıza kendinizi inandırırsınız ya, o şey gibi düşünebilirsiniz, psikolojik problem olarak da düşünebilirsiniz. clara, bir süre alp’lerde kalınca güçlenip yürüme antrenmanları yapabilecek hale geliyor ki bu da iyileşme süreci olarak görülebilir. clara, çabalarıyla kendi ayakları üzerinde durabilir hale geliyor, mecazen demiyorum, ve minik adımlar da atabiliyor ama yoruluyor ve pes etmek istiyor. evde otururken depoda duran tekerlekli sandalyesini ne kadar çok istediğini fark ediyor ki bu da biz insanların güvenli yerleri * olarak yorumlanabilir. sonrasında clara yürüyerek, evet, evden depoya kadar yürüyerek tekerlekli sandalyesine ulaşıyor, bir daha yürümeye ihtiyacı olmadığı için çok mutlu oluyor, rahatlıyor ve dışarı çıkartmak * için itiyor, ve sonrasında da olan oluyor. tekerlekli sandalyesi alp dağlarından aşağı yuvarlanıp paramparça oluyor. sonrasında da clara bağımlı olduğu o sandalyeden kurtulmasıyla ve düzenli çalışmayla normal insanlar gibi yürüyebilir oluyor. ben de artık beni bağlayan tekerlekli sandalyemi itmek istiyorum, kendi ayaklarım üstünde durmak, özgür olabilmek istiyorum. bunu unutmamak için bu mahlası seçtim. umarım ben de kafesimden kurtulabilirim. bana şans dileyin. zamanını ayırıp bu tanımımı okuyan herkese de ayrıca teşekkür ederim. herkese iyi geceler.
beni az çok tanıyan herkes benim heidi’ye kelimenin tek anlamıyla aşık olduğumu bilir. her okuduğumda ve izlediğimde ayrı anlamlar çıkartırım bu güzel yapıttan. son izleyişimde de öncekilerde olduğunun aksine heidi’nin perspektifinden * kopup clara’ya odaklandım, belki de artık kendime onu daha yakın gördüğüm içindir. nedenini açıklayayım. clara nasıl tekerlekli sandalyesine hapsolduysa ben de yaşadıklarıma hapsoldum, ilk başlarda berbat hayatımı bahane edip gerçekten tanımak istemeyeceğiniz bir versiyonum ortaya çıktı; sonrasında suçu kendisine atan, kendine eziyet eden, aç bırakan, acı çektiren versiyonuma sıra geldi, ağlamaktan başı zonkladı, her aynaya baktığında kendine hakaret etti, mutfak zeminine oturup kendi kendini intihar etmemeye ikna etmeye çalıştı ve o zeminde kendini bıraktı; ondan sonra iyileşmeye çalışan versiyonum çıktı ortaya ki o dönemler benim için daha rahattı, kendi kendime eziyet etmeyi bırakabilmem halen en büyük gurur kaynaklarımdan biridir. o halimin de çok hataları oldu tabii, yeteri kadar iyi bir insan olamamıştı hala, kendini tamamen boşverdi, özgüvensiz özgüvensiz dolaştı etrafta. öyle böyle şu anki halime vardım, şu anki halimi size nasıl anlatayım, hapis hayatı gibi, kafese konulmuş bir kuşum adeta. çevremin etkisi bunda çok büyük ancak oturup düşünmeye başladım, tek çevrem mi benim kafesim, yoksa kendi kendime de gol atıyor muyum ben?
yine heidi’mi izlerken, mahlasımın atası sahne geldi karşıma.
bilmeyenler için clara yürüyemeyen bir kız, çok zengin bir ailenin çocuğu ve evinde hapis gibi hayat yaşıyor. evet, aynen benim gibi, dört duvar arasına kısılıp kalmış bir karakter. yürüyemeyeceğine hem o, hem çevresi emin, yürüyebilsem neler olurdu diye bile düşünmemiş bir clara çizin gözünüzde, evet o benim. bacaklarım tutuyor ama bacakların tutmaması durumunu bir varoluşsal kriz olarak da düşünebilirsiniz, bir şeyi yapamayacağınıza kendinizi inandırırsınız ya, o şey gibi düşünebilirsiniz, psikolojik problem olarak da düşünebilirsiniz. clara, bir süre alp’lerde kalınca güçlenip yürüme antrenmanları yapabilecek hale geliyor ki bu da iyileşme süreci olarak görülebilir. clara, çabalarıyla kendi ayakları üzerinde durabilir hale geliyor, mecazen demiyorum, ve minik adımlar da atabiliyor ama yoruluyor ve pes etmek istiyor. evde otururken depoda duran tekerlekli sandalyesini ne kadar çok istediğini fark ediyor ki bu da biz insanların güvenli yerleri * olarak yorumlanabilir. sonrasında clara yürüyerek, evet, evden depoya kadar yürüyerek tekerlekli sandalyesine ulaşıyor, bir daha yürümeye ihtiyacı olmadığı için çok mutlu oluyor, rahatlıyor ve dışarı çıkartmak * için itiyor, ve sonrasında da olan oluyor. tekerlekli sandalyesi alp dağlarından aşağı yuvarlanıp paramparça oluyor. sonrasında da clara bağımlı olduğu o sandalyeden kurtulmasıyla ve düzenli çalışmayla normal insanlar gibi yürüyebilir oluyor. ben de artık beni bağlayan tekerlekli sandalyemi itmek istiyorum, kendi ayaklarım üstünde durmak, özgür olabilmek istiyorum. bunu unutmamak için bu mahlası seçtim. umarım ben de kafesimden kurtulabilirim. bana şans dileyin. zamanını ayırıp bu tanımımı okuyan herkese de ayrıca teşekkür ederim. herkese iyi geceler.
devamını gör...
988.
bildiklerimiz hiç bir şey değil . çok bildiğimizi sanıyoruz sadece . o yüzden mesleğimle birleştirince de cahil bir mimar olduğum gerçeği çıkıyo ortaya .
devamını gör...
989.
ben olsam kendimi azlederdim. tüm sorumlulukların canı cehenneme çünkü.
devamını gör...
990.
hava çok sıcak olduğunda canım sadece buz istiyor, başka hiçbir şey kesmiyor.
bir de tersten okuyup, ikiye bölüp ebced hesabı yapınca “i love ilumunati”yazıyor o yüzden.
bir de tersten okuyup, ikiye bölüp ebced hesabı yapınca “i love ilumunati”yazıyor o yüzden.
devamını gör...
991.
ben bu nicki uludağ' da da kullanmaktayım. nickimin hikayesine gelecek okursak uludağ' a kayıt olurken nickim ne olsun diye kara kara düşünüyordum, daha sonra televizyonda tarkan' ın şımarık klibi vardı. nicki findikkiran yapayım dedim ama bu nick alınmış ve ben de senigidifindikkiran yapayım dedim. daha sonra aynı nickle burada hesap açtım.
devamını gör...
992.
az ilerde fish and chips satan takeaway shop, dukkanin ismi. bi ozelligi yok.
devamını gör...
993.
devamını gör...
994.
damili kısmı bir zamanlar revaçta olan komili yağ reklamından çıktı. arkadaşlarım bulmuştu.
mişima ise tatar olduğum için ister istemez japonlar'a benzetildiğimiz için japon yazar yukio mişima'yı amcam diye millete şaka yaparken ortaya çıktı ve damili mişima oldu.
mişima ise tatar olduğum için ister istemez japonlar'a benzetildiğimiz için japon yazar yukio mişima'yı amcam diye millete şaka yaparken ortaya çıktı ve damili mişima oldu.
devamını gör...
995.
hesabımı açarken vişne çürüğü rengi oje vardı tırnaklarımda. üstüne pek düşünmedim yani.
devamını gör...
996.
bir iki tane denemiştim onları kabul etmedi. önce kumru yazdım böyle de kabul etmeyince, sonuna alt tre eklemek zorunda kaldım.
devamını gör...
997.
baktım bi kendime dürüstçe, başka bir şey göremedim. anonimim sonuçta ne olacak dedim aldım bu nicki. umarım tanıyan çıkmaz.
devamını gör...
998.
bir insanla sorun yaşamıştım, ne kadar kafasız bir insanım ben diye sinirleniyordum kendime. birkaç hafta sonra vizelerim vardı, bu vizeler finaller bitecek de hemşire olacağım, ne zaman gün yüzü göreceğim ben diye dertlenirken böyle bir şey oldu. pişman mıyım? hayır ama kötü bir nick olduğu kesin.
devamını gör...
999.
ben bu kadar sinir edici birini görmedim kendimden başka, her şeye bir lafı da var ondan yani.
devamını gör...
1000.
çocukken arkadaşlarım tarafından bu şekilde seslenildiği için ve özgün olduğunu düşündüğümden dolayı hayatım boyunca her platformda kullandığım bir mahlas olur kendisi.
devamını gör...