gerçeklik algısını kıran şeylerdendir, gördüğümüz rüyayı hiçbir şekilde kanıtlayamayız, uyandığımız an zaman kavramını da etkiler, bir anda ben neredeydim, nereden geldim, o rüya nasıl o kadar gerçekçi olabilir veya hangisi gerçekti, uyurken mi, uyandıktan sonra mı diye düşündürür.

rüyalar mı yoksa uyanıkken gördüklerimiz mi daha gerçek, belli değil...
devamını gör...
sertab erener'in lâ'l albümünde yer alan şarkısıdır.


hadi yüreğim ha gayret
hele sıkı dur hele sabret
başını eğme dik tut
bu bir rüyaydı farz et

hadi hadi yüreğim ha gayret
hele sıkı dur hele sabret
başını eğme dik tut
bu bir rüyaydı farz et
hadi hadi yüreğim ha gayret.

buradan
devamını gör...
gerçek isteğini biraz olsun kırar. rüyamda işlediğim cinayetler sayesinde özgürüm.
devamını gör...
gerçek olsun istenilen ama uyandığında yok olan rüyaların acıttığı gerçeğidir.
devamını gör...
bazan asıl yaşamının uykularında bulunduğun o renkli yer olmasını istersin. hatta çoğu zaman. oradaki nasıl derin bir uykuysa, burada bitmek bilmeyen bir kabusu yaşarsın. uykudan uyanacağın ana inat sabırla vaktini tamamlarsın.

rüyalara sarılı bir hayat yaşıyoruz sözü pek de yanlış sayılmaz. uyanacağız ve yüzleşeceğiz, kim bilir neler göreceğiz. artık ne var ne yoksa…
devamını gör...
"bir sen mi kalırsın bu rüyada ruknettin?"
devamını gör...
var olmuş ve olacak tüm müziklerden daha güzel bir müzik duyduğumu biliyordum.sesi uzaklardan bir yerden geliyordu ama tam olarak nereden kestiremiyordum. müziğe yaklaşmaya çalıştıkça benden uzaklaşıyordu. olduğum yerde durup uzun uzun dinlemek istedim fakat sonra uyandım. uzun süre hareket etmeden durdum. müziği hiçbir şekilde hatırlayamadım. kendimi biraz zorladım ama sadece duyulmamış güzellikte bir müzik olduğunu duyduğumu biliyordum. sonrasında birkaç kez aynı rüyayı gördüm. uzun zamandır görmüyorum.
devamını gör...
herhalde canki günlerime özlem duymamdan kasıt olsa gerek dün long xl ocb ile tekte mermi gibi sardığım üçlüyü bir türlü yapıştıramadım. kağıtları montede sorun yoktu ama son kıvrımda yapışmıyordu bir türlü. en sonunda reçel sürüp yapıştırdım. kendi başıma bütün rem uykum boyunca da içtim çaf çuf..

hey gidi hey şimdi lyrica kovalayan, methe bulaşmış kimyasalcı bebelerle uğraşıyoruz. yaşları 14 15 falan... bizim tayfadan harvard tıp akademisine giden dahi oldu da bu yeni hakiki cankilerden tam ne çıkacak hiç merak etmiyorum.

kimyasaldan uzak durun.

ek : yanlış yere mi yazdım acaba ? müzik falan hiç yok konuda..
devamını gör...
90'larda 2 nefis albüm yapmış olan ünlü grubunun aşırı güzel şarkısı.

devamını gör...
rüyamda birini düelloya davet ettim ve bu esnada ölümden hiç korkmadım. ilk defa ölümden korkmadığımı farkettim tedirgin oldum ve uyandım.
devamını gör...
rüya nedir?

bu yazıyı, rüyanın ne olduğuna dair aklımda ne var ne yok ortaya dökebilmek ve sonrasında rüya üzerine kafa yormaya devam edebilmek için yazıyorum.


rüyanın ne olduğunu anlatabilmem için önce kavramın ve imgenin ne olduğundan bahsetmem gerek.

kavram

aşağıdaki metin, trt2’ de yayınlanmış olan “ne diyoruz, ne anlıyoruz? ” programında şükrü haluk akalın’ ın bu soruya verdiği cevaptır:

“bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı türkçede kavram olarak adlandırılmaktadır. felsefede ise kavram nesnelerin veya olayların ortak özelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarım olarak adlandırılıyor.

bu tanımlarda dikkati çeken en önemli özellik nesnelerin veya olayların ortak özelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altında toplanan genel tasarım olması. kavramlar rastgele kullanılan rastgele üretilen sözcükler değildir. bu kavramların ortaya çıkması dilde yüzlerce yıllık gelişmenin sonucundadır.

sözlükçülükte kavramların tanımlanması dilin yüzlerce yıllık gelişimi içerisinde yaşadığı değişmeler göz önünde bulundurularak eski çıkarılan sözlüklerde nasıl tanımlanmış, zaman içerisinde hangi anlam genişlemeleri anlam daralmaları meydana gelmiş bütün bunlara bakılarak kavramlar tanımlanmaktadır.”

imge

“ imge fiziksel bir algılamanın ürettiği bir duyumun zihinde yeniden üretilmesidir. bu yüzden bir insanın gözü belli bir renge algıladığında, zihnine o rengin bir imgesini kaydedecektir- “ imge” sini, çünkü bu kişinin yaşantıladığı öznel duyum, nesnel rengin görünürde bir kopyası ya da sureti olacaktır. zihin doğrudan fiziksel algılamaları yansıtmadığında da imgeler üretebilir: bir zamanlar algıladığımız, ama artık var olmayan bir şeyi anımsama girişiminde, zihnin deneyim üzerinde amaçsızca gezinmesinde, imgelemin algılamadan yola çıkarak kurduğu birleşimlerde ya da rüyalara ve ateş nöbetine özgü sanrılarda, vb. olduğu gibi. “

norman friedman, imge, kitaplık dergisi, imge sayısı

“ dünyanın, nesnenin aynısı olan imge yoktur. imge; öznenin nesneyi yakalama, nesneye ulaşma, onunla barışma çabasıdır. doğadan kopan varlık olarak insanın alınyazısıdır. imge ; dünyayı kurcalama, açınlama, anlama, dile getirme çabasıdır. insansal dünyayı kurucu başlıca etkinliklerden biridir. dünya ile ilişkiye girmiş imgelemini ürünüdür.”

oğuz demiralp, imaj değil, imge, kitaplık dergisi, imge sayısı



rüya

zihnimiz, algılama yolu ile elde ettiği verilerden tasarımlar üretiyor. düşünme eylemi bu tasarımların birbiriyle etkileşimi ile gerçekleşiyor. bu düşünme eylemi de bir dil ortaya çıkarıyor. insanların olmadığı bir yerde hayatta kalıp büyüyebilen biri için de bir dil olacaktı ama çok büyük ölçüde sadece kendisinin bildiği bir dil olurdu diye tahmin ediyorum. biz, insanların arasında büyüyüp yetişen insanlar olarak içinde bulunduğumuz kültürün diline sahip oluyoruz. yani zihnimizin düşünme eyleminin ortaya çıkardığı dili göstergeler aracılığıyla ifade edebiliyoruz ve böylece düşünme eylemimizi kontrol edebiliyor, düşüncelerimizi işleyebiliyoruz.

başta bahsettiğim tasarımların tamamına imge diyerek kavramı da imgenin içine dahil ediyorum. biz bu imgelere kavramsal nitelikler ekleyerek bir dil öğrenip birbirimizle iletişim kurabiliyoruz. örneğin bir masa gördüğümüzde zihnimizde onun önce bir imgesi oluşuyor. bu imge bizim kendimize özgü deneyimlerimizle bütün yaşamımız boyunca şekilleniyor: çocukken kafamı çarptığım şey, bu anım yüzünden her zaman oval olanını tercih ettiğim şey , üstünde annemin altımı değiştirdiği şey, sınavlara hazırlanırken sevgilimle telefonda kavga edip üstüne kafamı yaslayıp ağladığım şey... ve ayaklar veya bir destek üzerine oturtulmuş, başka nesnelerin üzerinde durabildiği, yerden yüksek şey. bu son niteliği ile biz bu imgeye kavramsal nitelik ekleyip bir sözcük ile ifade ediyoruz: masa

masa' nın algılanma, bir imgeye dönüşme, benzerleri ile arasındaki ortak özelliklerinin saptanıp bu özellikleri ile bir isme kavuşma macerasını gördük. burada dikkat çekmek istediğim nokta: masanın algılanması, bir imgeye dönüşmesi kendiliğinden olurken benzerleri ile arasındaki ortak özelliklerin saptanıp bütün benzerlerine bir isim verilmesi ile sürece zihinsel bir mekanizma dahil oldu. bu mekanizma bizim toplumdan öğrendiğimiz, bizi sosyal yapan, başkalarıyla iletişim kurmamızı sağlayan bir mekanizma.* dünyaya geldikten sonraki deneyimimizde de bu mekanizma bir süre yeterli ölçüde kazanılamadığından şeylerin algılanması ve imgeye dönüşmesi maruz kalma biçiminde olurken kendimizde henüz yeterli seviyede (bir birey olarak kendimizi kavrayabileceğimiz yeterlilikten bahsediyorum) olmayan bu mekanizmayı ebeveynlerimizden, toplumdan ödünç alıyoruz. ödünç aldığımız bu mekanizmayı kendi kullanabileceğimiz yetkinliğe erişemediğimiz ölçüde de kim olduğumuzu, ne hissettiğimizi anlamakta güçlük çekip hastalanıyoruz. peki neden toplumun bize verdiği araçlarla kendimizi algılayıp, anlayamayız? çünkü deneyimimiz biriciktir. yaşadığımız her şeyi bizim gibi yaşayabilecek sadece biz varız. bu yüzden de deneyimimizi anlayabilme, yorumlayabilme sorumluluğumuz var. her ne kadar bu sorumluluğu topluma, dinlere, ideolojilere teslim etmeye çok hevesli olsak da.

uyumadığımız her an zihnimizi sürekli veriye maruz bırakıyor, imgeler üretiyoruz ve böylece zihnimizde bir imgeler ekosistemi oluşuyor. bu imgelerse sürekli zihnimizde geziniyor. bu imgeler bizi korkutabiliyor, aşık edebiliyor, hırslandırabiliyor, mutlu edebiliyor vs. biz bu imgeleri dil ile işleyebiliyoruz çünkü nesnel gerçekliğe tekabül eden tarafları olsa da gerçek değiller. ya da insanlar ne kadar bu imgelerin gerçek olmadığını söylese ve haklı olsalar da imgenin sahibi için imge gerçekten daha gerçektir. bu yüzden de rüyaların gerçek bir deneyim olup olmadığını ayırt etmekte başarılı olamayız. rüya görürken bu rüyanın bir rüya olduğunu fark edebilsek bile rüyanın bize hissettirdiklerinin önüne geçemeyiz.

peki nedir rüya? rüya zihnimizde oluşan bu ekosistemde kontrolsüzce gezen imgelerden bazılarıdır. bu bazı imgelere rüya dememizin sebebi: algılarımızı, yani sisteme veri girişini, neredeyse kapatmış olduğumuz durumlarda bilincimize görünmeleridir. dışsal gerçeklikle bağımızı neredeyse koparttığımız anlarda göründükleri için de gerçeklikten çok büyük ölçüde kopuk, absürd görünümler içerirler. peki neden görünürler? freud 'un dediği şekilde bizi tatmin etmek, dış dünyada gerçekleştiremediğimiz arzularımızı hayalimizde doyurmak için görünürler.

"rüya nedir?" sorusuna tekrar dönmek için tekrar imgelerden bahsedeceğim. masa örneğinde olduğu gibi algıladığımız her deneyim - tanıdığımız insanların her biri, yaşadığımız mahalle, şehir, ülke, insanlarla aramızdaki bağ, birilerinden nefret etmemiz, çalıştığımız insanlar, ekonomik kriz, okuduğumuz bir kitap, izlediğimiz film vs.- zihnimizde birer imgeye dönüşür. bu imgeler bizim bu imgeye karşılık gelen deneyimimizde ne hissettiklerimize göre şekillenirler ve hepsi başka imgeler, anlamlar içerirler. biz bilinç düzeyinde bu imgeleri büyük ölçüde toplumdan ödünç aldığımız mekanizma ile, yani dil ile işleriz. toplumdan ödünç aldığımız ve almak zorunda olduğumuz bu mekanizmayı; toplumun kültürü, baskısı, dayattığı kimliği ile bütün olarak bize ödünç verildiğinin farkındalığı ile bu dili kullanabilirsek: yani rüyalarımızın bilincimize gösterdiği anlam yumaklarını çözümleyebilirsek dünyada eşi benzeri olmayan biricik bir varlık olarak (bunları tabii ki de benzerlerinden değerli anlamında söylemiyorum.) kendimizin nasıl bir varlık olduğunu, kierkegaard 'dın deyişiyle "tanrının bizimle ne kastettiğini" anlayabiliriz. peki bu anlam yumaklarını çözümlemekle ne kastediyorum?

aslında metin tahlilinden bahsediyorum: yazar burada ne demek istemiş ? :)

devamı gelir inşallah..




*bu mekanizma ile ne kastediyorum? dil, bilinç,zeka...
devamını gör...
aralıklarla sürekli aynı yeri görüp duruyorum. çok garip, hep böyle tekrarlı rüyalarım oluyor. zihnim yeni mekan yaratmaya uğraşmıyor herhalde.*
devamını gör...
dün rüyamda zamanın geriye akışını gördüm ve uyandığımdaki o hüsranı anlatamam.
devamını gör...
şu an kendime niçin bu işkenceyi yapıyorum bilmiyorum ama..

bir tel kopar ahenk ebediyen kesilir...
yüzünü görmem..
yerini sormam..
elini tutmam..
seni hiç unutmam..
devamını gör...
su siralar sıkca gordugum. cogu da kabus niteliginde.
devamını gör...
mükemmel ötesi bir aga b şarkısı, hem de klipli filan.

devamını gör...
ruyamda bile insanların ozel hayat yanlıslarında araba silecegi kaldırıyorum. ihih.
devamını gör...
bu sabah ilk defa yuzunu ruyamda gordum. ilk defa o kadar zaman sonra bile.
devamını gör...
günler sonra gördüğüm rüya: penguenler ve buz dağları. sonra da kendi saçlarımı kesiyordum ömrümü kısalttım galiba. ama beğendim yakıştı bence.
devamını gör...
100.
baskasindan alinan kullanilmis takilabilir esyalarin insanlarin ruyalarini birlestirdigi ile alakali bir film vardi, evet dogruymus sen giydikce verdiklerimi ruyalarimdasin.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"rüya" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim