121.
babasi mi yanik. vay be. gecmis olsun.
devamını gör...
122.
"kibar zümreyi hiç sevmem... bana öyle gelir ki, onlar yaşamaktan hiç zevk almazlar. yakın plajın karılı, erkekli, bezikli, biriçli, bugi bugili, sambalı, bilezikli, ipek gömlekli, tıraşlı ve paralı insanlarına karışırım, ama gözüm plajın tel örgü ile çekilmiş kıyısından ışıktan çapanın alamanaları, sandalları, çürük tekneleri, balıkçı kayıklarının işığının aydınlattığı taraftadır. ben öbür tarafta. benim insanlarım o taraftadır. kalafat oradadır. yakamoz oradadır. vasilaki oradadır. hasan ordadır. avni efendi ordadır... posbıyıklı rum balıkçılar, çıplak bacaklı sıska çocuklar, gırtlakları bir karış dışarıya fırlamış kürt hamallar, doksanlık rum kadınları, ben, sen, posta müvezzii, o bakkal çırağı. hepimiz şu insanlardandık."

sait faik’le son röportaj/10/154; insanlarım/15/45, 46 ve tüneldeki çocuk/tc/8/9, 10.
devamını gör...
123.
"
...
tabiat çoğunca dosttur. düşman gibi gözüktüğü zaman bile insanoğluna kudretini ve kuvvetini tecrübe imkânları veren, yüz vermez bir babadır; fırtınasında kayığını batırdığı zaman yüzmesini, rüzgârında kulübenin damını uçurduğu zaman daha sağlamı, daha hünerliyi bulmayı öğretiyor, canavarıyla karşı karşıya bıraktığı zaman adale kuvvetini sınıyordur. orada dört tarafı suyla çevrili yerde insanların büyük, sağlam dostluklar, sağlam adaleler, namuslu günler ve gecelerle birbirlerine sokulmalarını, yardımlaşmalarını buyuran rüzgârlar, fırtınalar, deniz canavarları, kayaları günlerce, haftalarca döven dalgalara ancak tabiatın buyurduğu şekilde yaşanabileceğini, sıkı ve sağlam adalelerin çelimsizlere yardım için, keskin aklın daha kör, daha mülayim, daha gürültüsüz ve yavaş akla, hatta akılsıza arkadaşlık için verildiğini, çorbanın çorbasızlarla taksim edilmek için mis gibi koktuğunu öğreten, belki de öğretmeden öyle iyi, öyle mübarek anadan doğulduğunu hayal ettiren bir düşünceyle haritalardaki maviliğin ortasında, kocaman kıtaların kenarındaki büyük denizlerin bir tarafına kondurulmuş adalara bakar, kurar dururdum.
...
"

*
devamını gör...
124.
yazmazsa delirecekti, yazdı beni delirtti.
devamını gör...
125.
acaba kime yanmis abasi. evet.
devamını gör...
126.
türk edebiyatının en iyi öykü yazarlarından biridir. denizi , balıkçıları , sokaktaki hayatı onun kadar güzel anlatabilen yazar çok az bulunur. burgazada'da bir zamanlar yaşadığı evi müze olmuştur. haklıydın sait faik "yalnızlık dünyayı doldurmuş sevmek, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.. burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor."
devamını gör...
127.
"neden yazarları şair, romancı, hikâyeci, eleştirmeci, ne bileyim daha kafalarına ne gelirse birtakım adlarla anıyorlar. bir türlü aklım ermiyor... böyle şeyler yoktur. bir tek şey vardır: yazı."

sait faik, bütün eserleri, bilgi yayınevi, 1989, cilt 15 s. 125, 21 ve 24
devamını gör...
128.
telif hakları bittiği için her önüne gelen yayınevinin kitaplarını bastığı yazar. ama biri var ki gece gece güldürdü beni. adama yüz tane estetik ameliyat yapmışlar. jawline, burun estetiği, kollarda ekstra damarlar, saçların önü maşalı gibi kıvrık. ulan adam mezarında ters döndü be. para için yapmayacağı şey yok artık bunların. kapakları gittikçe iğrenç bir hal alıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
129.
sait faik abasıyanık deyince aklıma gelen ilk şey, insanın hayatı, gözlemleri ve duygularını en sade ve en derin şekilde anlatabilen bir yazar olması. çoğu yazarı sırf yazdıklarıyla tanırken, sait faik'i ben hep hayatla olan bağını güçlü bir şekilde yansıtan birisi olarak gördüm. hayatı, insana dair her şeyi çok net bir şekilde görmüş ve anlamış. ama bunu yaparken hiçbir zaman gözümüze sokmamış, tam tersine her şey o kadar doğal bir şekilde çıkmış ki, bazen hangi kelimeyle neyi anlatmaya çalıştığını anlamakta zorlanırsınız, çünkü yazdığı şeyler o kadar içten ve samimi gelir ki, bir şekilde sizin de ruhunuza hitap eder.

sait faik, 1906'da adapazarı'nda doğdu ve istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi’ni bitirdi. fakat hayatı boyunca yazı yazmayı, edebiyatla ilgilenmeyi asıl meslek olarak kabul etti. genç yaşta başladığı edebiyat yolculuğu, aslında onun da hayatı gibi bir nevi tesadüflerden oluşuyor. lise yıllarında şiirle ilgilenen sait faik, daha sonraları kısa hikâyelere yöneldi. fakat, sait faik’i sadece edebiyatla sınırlı görmek haksızlık olurdu. onun eserlerinde, insanın yalnızlıkla, toplumla, aşkla ve doğayla fakat en çok da yalnızlıkla (bkz: alemdağ’da var bir yılan) olan ilişkisi önemli bir tema olarak karşımıza çıkar. en temel özelliği de bu temaları, çok sıradan bir dil kullanarak, herhangi bir büyüklük iddiası olmadan aktarmasıdır.

istanbul’a yerleşip, edebiyat dünyasında adını duyurmaya başladıktan sonra kısa süre içinde ünlendi. ama şunu da belirtmek gerek, sait faik’i çok kısa bir dönemde tanıdık. 1954’te henüz 48 yaşında iken, yaşamını yitirdi. oysa, onun hakkında yazacak daha çok şey vardı. eserlerinin hayatla olan ilişkisi, insanın iç dünyasına dair derinliği ve toplumun, çevrenin ona olan etkisi, her geçen gün daha fazla keşfedilmeyi hak ediyordu. ama ne yazık ki, o yarım kalan ömrü nedeniyle daha fazla kitap yazma fırsatını bulamadı, bizler de okuyucular olarak bu bağlamda yarım kaldık.
sait faik’in en dikkat çekici yönlerinden biri -bana göre türk edebiyatında “underground edebiyat” denen türün nahif bir öncüsü olmasına da sebep olan şey- sıradan insanları olağanüstü bir şekilde anlatabilmesidir. yani anti-kahramanlar yaratan bir yazar olmasıdır. genellikle köylerden, kasabalardan veya istanbul’un kenar mahallelerinden, sıradan, çoğu zaman zayıf ve unutulmuş karakterleri hikâyelerinde canlandırır ama bu karakterler, sait faik’in kaleminden çıktığında birer edebiyat kahramanına dönüşür. bir sokak kedisini, bir kahveciyi, bir otobüs şoförünü ya da bir dilenciyi ele alırken, onlara dair derin bir empati ve insanlık duygusuyla yaklaşır.

"şahsi bir hikaye" veya "semaver" gibi eserlerinde, çok basit görünen olaylar aslında insanın iç dünyasında derin izler bırakabilecek kadar önemli hale gelir. sait faik’in hikâyelerinde dil, bazen çok sade ve bazen de çok liriktir. ama her zaman bir melankoli vardır. hikâyelerinde bazen bir insanın yalnızlığını, bazen de sevda acısını, bazen de bir sokakta yürürken gözüne takılan bir ayrıntıyı anlatır. her şey ama her şey, gözlemlerinin ve iç dünyasının ürünü olarak karşımıza çıkar.

sait faik’i anlamak için, sadece kitaplarını okumak yeterli değil. onun hayatını da bilmek gerekiyor. yazar, genellikle istanbul'un kenar semtlerinde, boğaziçi kıyılarında veya balıkçı köylerinde zaman geçirmeyi severdi. bu yerlerin sakinlerini ve atmosferlerini çok iyi gözlemlemiş ve yazılarında sıkça işlemiştir. onun edebiyatı, tıpkı sokaklarında dolaşmayı sevdiği istanbul gibi, çok renkli, çok katmanlı ve karmaşık bir yapıya sahiptir.

sait faik’in edebiyatındaki melankoli, yalnızlık, içsel boşluk ve en çok da yalnızlık gibi temalar, sadece edebiyat dünyasıyla sınırlı değildir. onun eserlerinde sürekli olarak arayışta olan bir insan figürü bulunur. belki de bu yüzden onun yazdıklarında, kendinizi sık sık bulursunuz. sait faik, en basit insanları bile okurken derinden hissedebileceğiniz bir şekilde tasvir eder.

kısa bir ömrü olmasına rağmen, edebiyat dünyasında derin izler bıraktı. ve hâlâ yazdıklarıyla, türk hikâyeciliğinin önemli temsilcilerinden biri olarak anılmaya devam ediyor. onun yazdığı her şey, bir anlamda sıradanın içinde saklı olan büyüklüğü keşfetmeyi sağlıyor. birbirini tanımayan, hayatın içinde kaybolmuş karakterlerin, sait faik'in kalemiyle bir araya gelmesi, hepimizin içindeki insanı bulmamıza yardımcı oluyor.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sait faik abasıyanık" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim