61.
çocuğuna filminin, filmine çocuğunun adını veren türk yönetmen.(bkz: yazgı.)
devamını gör...
62.
en iyi filmi masumiyet'tir. ondan sonra filmlerinden düşme görülüyor. masumiyet filminden bir ekmek daha çıkıp kader filmi çekiliyor. yazgı filmi alber camus'nun yabancısından, yeraltı ise dostoyevski'nin yeraltından notlar ilminden alıntıdır. yeraltı filmine eklemeler yapıp zenginleştirmiş, yazgı'da ise daha kötü yapmış olsa da alber camus öyle bir karakter yaratmış ki ne kadar batırırsanız batırın aşağı çekemiyorsunuz.
devamını gör...
63.
türk sinemasının bana göre en iyi yönetmenidir. kader filmi hayatım boyunca tüm izlediğim filmler arasında beni en çok etkisi altına alan eser oldu. yazgı, itiraf ve bulantı da epey iyidir. bekleme odası ve masumiyet'i de en kısa sürede izlemeyi düşünüyorum. (daha her filmini izlememiş, 'en iyi türk yönetmen filan diyor.' dediğinizi duyar gibiyim..)
devamını gör...
64.
65.
nuri bilge ceylan gibi roman okurmuş hissiyatı veren filmleri olan yönetmen.
şahsen aralarındaki tek fark; birinin güney amerika, ötekinin rus ekolü tadında olmasıdır.
şahsen aralarındaki tek fark; birinin güney amerika, ötekinin rus ekolü tadında olmasıdır.
devamını gör...
66.
nuri bilge ceylan ile aralarında aşırı derecede fark vardır.
nbc sinemanın aydınlık tarafıdır. zeki demirkubuz ise karanlığı temsil eder.
nbc ağır ve yavaş bir şekilde öldürür. zeki demirkubuz ise sertçe, bir anda canını alır.
nbc fotoğraftır, zeki demirkubuz ise roman.
nbc o an'a, hayatın akışına önem verir. zeki demirkubuz ise karakterin derinliğine.
nbc susar ve senin anlamanı bekler. zeki demirkubuz ise anlatmaya çalışır.
bu versus daha çokça türetilir. amacım birine galibiyet getirmek değil, aralarındaki farkı anlatmak. ikisini de ayrı severim.
son olarak; zeki demirkubuz'u yolda görsen, abi diye koluna girsen kahveye çay içmeye götürebilirsin. ama nbc ile öncesinde randevu alman ve şarap evine gitmen gerekebilir.
nbc sinemanın aydınlık tarafıdır. zeki demirkubuz ise karanlığı temsil eder.
nbc ağır ve yavaş bir şekilde öldürür. zeki demirkubuz ise sertçe, bir anda canını alır.
nbc fotoğraftır, zeki demirkubuz ise roman.
nbc o an'a, hayatın akışına önem verir. zeki demirkubuz ise karakterin derinliğine.
nbc susar ve senin anlamanı bekler. zeki demirkubuz ise anlatmaya çalışır.
bu versus daha çokça türetilir. amacım birine galibiyet getirmek değil, aralarındaki farkı anlatmak. ikisini de ayrı severim.
son olarak; zeki demirkubuz'u yolda görsen, abi diye koluna girsen kahveye çay içmeye götürebilirsin. ama nbc ile öncesinde randevu alman ve şarap evine gitmen gerekebilir.
devamını gör...
67.
başarılı bir yönetmendir. kendi janrına göre filmleri tempo, diyalog ve senaryo bakımından daha zengindir. klasik sanat filmlerinde tempo son derece düşük, diyaloglar az ve senaryo zayıf olur. demirkubuz'un filmleri ise kendisini izletir ve filmlerinde akan bir konu olur. filmlerde kurguyu inşa ettiği karakterler de tek yönlü olarak ele alınmazlar. olaylara ve gelişmelere bağlı olarak insan ruhundaki dönemeçleri ve dönüşleri, iniş-çıkış gibi etmenleri başarılı bir şekilde izleyiciye sunar demirkubuz. tek tip ve tek profile rastlamak mümkün değildir filmografisinde.
kurgu ve mekan konusu da demirkubuz'un başarılı olduğu konulardan birisidir. c blok filmindeki site, masumiyet filminde filmin geçtiği mekanlar, üçüncü sayfa filmindeki bodrum daireler, itiraf filmindeki manzaraları burjuva konutu, yazgıda filmindeki izbe ev, kader filminde filmin geçtiği varoşların tümü, bekleme odası ve bulantı da yönetmen evi onun bu konudaki maharetini gösterir. mekanlar yoluyla izleyiciyi filmin içine dahil etmesini çok bilir demirkubuz. belki kıskanmak filmi bunun tek istisnasıdır. kurgu konusunda da gerek orta sınıfların trajedisini, gerek varoşların krizlerini yansıtırken oldukça gerçekçi kurgular sunmuş ve başarılı olmuştur.
filmlerinin hikayelerinin gerçekçiliği ve yalınlığı da yime zeki demirkubuz filmlerinin izlenmesini sağlayan etmenlerdir. cinsel ve ruhsal krizler yaşayanlar, duygularını onurlarından baskın tutan erkekler, gözü kapalı seven ve bu yola baş koymuş kişiler, kibirli yönetmenlerin kibirli hayatları gibi konular onun filmlerinin başlıca konularını oluşturur. ayrıca tek bir toplumsal katman onun filmlerinde görülmez. c blok, itiraf, bekleme odası, kıskanmak, yeraltı, bulantı ve kor filmleri onun orta ve üst sınıfları ve bunların alt sınıflarla yaşadığı ilişkileri konu alan filmlerdir. masumiyet, üçüncü sayfa, yazgı, kader filmleri ise doğrudan varoşa odaklanan ve varoşu ele alan filmleridir.
ancak demirkubuz filmlerinin bazı tekrarları ve negatif yönleri de mevcuttur. mesela filmlerde konular genelde birbirine benzer. filmlerdeki kadınlar hep ataerkilliğin altında ezilmiş, boyun eğen ve dengesiz kimseler olarak canlandırılırlar. hatta fırsat buldukça da ihanet eden varlıklar olarak yansıtılırlar. yine üçlü ilişkiler onun bir çok filminde rastlanacak bir temadır. özellikle burjuva patronun evli ve çocuklu yöresel kadınlara duyduğu ilgiler, buna ses çıkarmayan ve işinden olmak istemeyen koca profilleri de birkaç filmde kullanılmıştır. geçim sıkıntısı ve dağılmış ailelerde demirkubuz sinemasında sıkça karşımıza çıkar. mesela ya evin kocası uzakta çalışan biridir, ya karısının satılmasına ses çıkarmayan biri, ya sapık ya da çoklu ilişkiye ses çıkarmayan birisidir. buna göre filmlerde kadınlar da ailevi durumları hiç dikkate almaz. bekleme odası ve bulantı filmlerinde ahmet karakteri evli olmasına rağmen birden fazla kadınla yakınlaşır ve kadınlar bunu hiç dert etmezler. yine duygusal aşırı uçluluk da mevcuttur. karakterler ya destansı bir aşk ile partnerlerine aşıktır ya da ne olursa olsun bir robot kadar duygusuzlardır. iki taraflı ihanet de olağan bir durumdur.
demirkubuz'un filmlerinin beslenme noktaları da genelde aynı ve sınırlıdır. dostoyevski, tolstoy, camus, nietzsche, kierkgaard, arabesk kültürün önemli slogan ve kavramlarına filmlerinde rastlamak mümkündür. özellikle camus ve onun yabancı romanı yönetmen için önemli karakter tiplerinden birisini oluşturur. bu yüzden bir çok filmde umursamaz ve sadece boş bakan karakterleri görürüz. sefalet görünümü de büyük ihtimal dostoyevski etkisindendir çünkü ancak onun romanlarında mevcut sosyo-ekonomik durumun insanları soktuğu durum bu kadar ustalıkla anlatılmıştır. her ne kadar filmleri genel olarak başarılı olsa da, zeki demirkubuz'un filmlerinin giderek belli kalıplara ve kaynaklara sıkışması, biraz onun tekrara düşmesine sebep olmuş gibi gözüküyor. yine de sırf gerçekçilik ve yalınlık için bile filmlere izlenmeye değerdir.
kurgu ve mekan konusu da demirkubuz'un başarılı olduğu konulardan birisidir. c blok filmindeki site, masumiyet filminde filmin geçtiği mekanlar, üçüncü sayfa filmindeki bodrum daireler, itiraf filmindeki manzaraları burjuva konutu, yazgıda filmindeki izbe ev, kader filminde filmin geçtiği varoşların tümü, bekleme odası ve bulantı da yönetmen evi onun bu konudaki maharetini gösterir. mekanlar yoluyla izleyiciyi filmin içine dahil etmesini çok bilir demirkubuz. belki kıskanmak filmi bunun tek istisnasıdır. kurgu konusunda da gerek orta sınıfların trajedisini, gerek varoşların krizlerini yansıtırken oldukça gerçekçi kurgular sunmuş ve başarılı olmuştur.
filmlerinin hikayelerinin gerçekçiliği ve yalınlığı da yime zeki demirkubuz filmlerinin izlenmesini sağlayan etmenlerdir. cinsel ve ruhsal krizler yaşayanlar, duygularını onurlarından baskın tutan erkekler, gözü kapalı seven ve bu yola baş koymuş kişiler, kibirli yönetmenlerin kibirli hayatları gibi konular onun filmlerinin başlıca konularını oluşturur. ayrıca tek bir toplumsal katman onun filmlerinde görülmez. c blok, itiraf, bekleme odası, kıskanmak, yeraltı, bulantı ve kor filmleri onun orta ve üst sınıfları ve bunların alt sınıflarla yaşadığı ilişkileri konu alan filmlerdir. masumiyet, üçüncü sayfa, yazgı, kader filmleri ise doğrudan varoşa odaklanan ve varoşu ele alan filmleridir.
ancak demirkubuz filmlerinin bazı tekrarları ve negatif yönleri de mevcuttur. mesela filmlerde konular genelde birbirine benzer. filmlerdeki kadınlar hep ataerkilliğin altında ezilmiş, boyun eğen ve dengesiz kimseler olarak canlandırılırlar. hatta fırsat buldukça da ihanet eden varlıklar olarak yansıtılırlar. yine üçlü ilişkiler onun bir çok filminde rastlanacak bir temadır. özellikle burjuva patronun evli ve çocuklu yöresel kadınlara duyduğu ilgiler, buna ses çıkarmayan ve işinden olmak istemeyen koca profilleri de birkaç filmde kullanılmıştır. geçim sıkıntısı ve dağılmış ailelerde demirkubuz sinemasında sıkça karşımıza çıkar. mesela ya evin kocası uzakta çalışan biridir, ya karısının satılmasına ses çıkarmayan biri, ya sapık ya da çoklu ilişkiye ses çıkarmayan birisidir. buna göre filmlerde kadınlar da ailevi durumları hiç dikkate almaz. bekleme odası ve bulantı filmlerinde ahmet karakteri evli olmasına rağmen birden fazla kadınla yakınlaşır ve kadınlar bunu hiç dert etmezler. yine duygusal aşırı uçluluk da mevcuttur. karakterler ya destansı bir aşk ile partnerlerine aşıktır ya da ne olursa olsun bir robot kadar duygusuzlardır. iki taraflı ihanet de olağan bir durumdur.
demirkubuz'un filmlerinin beslenme noktaları da genelde aynı ve sınırlıdır. dostoyevski, tolstoy, camus, nietzsche, kierkgaard, arabesk kültürün önemli slogan ve kavramlarına filmlerinde rastlamak mümkündür. özellikle camus ve onun yabancı romanı yönetmen için önemli karakter tiplerinden birisini oluşturur. bu yüzden bir çok filmde umursamaz ve sadece boş bakan karakterleri görürüz. sefalet görünümü de büyük ihtimal dostoyevski etkisindendir çünkü ancak onun romanlarında mevcut sosyo-ekonomik durumun insanları soktuğu durum bu kadar ustalıkla anlatılmıştır. her ne kadar filmleri genel olarak başarılı olsa da, zeki demirkubuz'un filmlerinin giderek belli kalıplara ve kaynaklara sıkışması, biraz onun tekrara düşmesine sebep olmuş gibi gözüküyor. yine de sırf gerçekçilik ve yalınlık için bile filmlere izlenmeye değerdir.
devamını gör...
68.
zeki demirkubuz, 25 temmuz 1964’de ısparta’da doğmuş olan film yönetmeni, senaristi ve yapımcısıdır.
doğumuyla alâkalı 1 veyahut 11 ekim denmesine nazaran, kendisi bir ropörtajında
“ben 1964 yılında eğirdir’in bir dağ köyünde doğdum. yakavşar diye bir köy… hangi ayda doğduğumu dört ay öncesine kadar bilmiyordum. geçenlerde annemle babamın bir kavgası sırasında 25 temmuz’da doğduğum ortaya çıkmış. annem babama yükleniyormuş, 'ne kadar ilgisizsin, çocuklarının doğum tarihini bile bilmiyorsun,' diye, onun üzerine babam söylemiş.”
diyerek 25 temmuz doğumlu olduğunu söylemiştir.
son dönemde artmakla beraber tüm türk sinema tarihinde önemli isimlerden biri olmuştur. özellikle bir diğer yönetmen olan nuri bilge ceylan ile çok fazla karşılaştırılmaktadır. ama aslında fazlasıyla farklı tarzları vardır. ikilinin önceleri yan yana görüntülenmiş, arkadaşça, samimi pozları olmasına karşın artık bir etkileşimde bulunmamaları dolayısıyla küs oldukları iddiası yayılmıştır. halkımızın huyudur, küslerse iki taraftan birini seçme zorunluluğu hisseder ya, o şekilde nuri bilge ceylan'cı ve zeki demirkubuz'cu iki taraf ortaya çıkmıştır. hâlbuki ne gerek vardır? ikisi de şahane şeyler üreten yönetmenlerimizdir, kucaklaşalım. *
küslüğün nedeni ise iki farklı şekilde dedikodulara malzeme olmuştur. birincisi nuri bilge ceylan'ın üç maymun filmi senaryosunu zeki demirkubuz'dan çalması iddiasıdır. diğeri ise nuri bilge ceylan'ın, zeki demirkubuz'un kıskanmak isimli filminin senaryosunu ondan habersiz okuması ve demirkubuz'u sinirlendirmesidir.
dilerim ki bunlar yalandır ve buzlar çözülür.
çocukluğuyla alâkalı
“babam ısparta’da bir halı dükkânı açtı, biz yanına geldik. sinemayı keşfettim ve hayatım kaydı. normal ıspartalı bir ailenin çocuğu olmaktan çıktım, biraz deli, biraz başına buyruk, asileşme eğilimi gösteren bir çocuk haline gelmeye başladım. sinemaya gitmeye başladıktan sonra yalanı keşfettim ve müthiş yalan söylemeye başladım... sanıyorum yalanlarım o dünyanın dışında başka dünyalara açılmanın masum ve emniyetli bir yoluydu. çocuklar beni gözleri büyüyerek dinliyorlardı. müthiştim. o çocuklara sinema kesinlikle yasaktı. o çocuklara her şey yasaktı. o kapalı dünyaları içinde başka bir şey görmedikleri için, öyle dünyaların varlığını bilmek onları heyecanlandırdığı için ya da belki de sadece hoşlarına gittiği için benim palavralarımı acayip dikkatli dinliyorlardı. onların heyecanı beni iyice kışkırtıyordu. ben palavralarımın dozunu arttırdıkça onların da heyecanı artıyordu, böylece birbirini besleyen bir ilişki kurulmuştu aramızda.”
demiştir. sinemanın yalancı çocuğu olarak anılmasının nedeni de budur.
fakat o zamanlar ilkokulun ardından ortaokulu dâhi bitirememiştir. türkiye siyaseti, okulları dâhi vurunca, okulu bitirememiş; ailesiyle istanbul’a gelmiştir. böylece sinemayı da ardından, ısparta’da bırakmış, istanbul’da önce ekmeğini çıkarmak adına orada burada çalışmaya başlamıştır. her çalıştığı yerden kavga gürültü hatta adam yaralama ile ayrılmıştır.
darbe zamanı ise haksız yere hapishaneye alınmıştır, o zaman henüz 17 yaşındadır. 21 yaşına dek geçirdiği hapishane günleri için de şu cümleleri kullanmıştır:
“elektrikten filistin askısına kadar her çeşit işkence gördüm o yaşta. sağlıklı bir çocuktan hastalıklı bir adama dönüştüm. okumaya orada başladım. ingilizce öğrendim. öyle ki, çıktıktan sonra ingilizce ders vererek geçindim bir süre. sinemayla yeniden ilişkiyi orada kurdum.”
ve hapisten çıktıktan sonraki tüm duygu ve düşüncelerini aktarma yolu olarak sinemasını icrâ etme isteği doğmuş. yine başka işler denemeye başladığı sırada bir kadına âşık olmuş. fakat yaşça büyük olan bu kadın onu terk ettiğinde, hastaneye düşecek ve aylarca kalacak derecede hastalanmış. bu yaşadıklarını kader filmindeki bekir karakterine yansıtmıştır.
hastanede yattığı sırada yazmaya başlayan demirkubuz, hikayelerini git gide senaryoya dönüştürmüş ve çıktığında da soluğu film sektöründe almıştır.
zeki demirkubuz yavaş ilerleyen ve konuları genelde ilişkiler, dinamikleri, toplumsal ve bireysel çatışmalar olan filmler yapmaktadır. iç dünyayı önemseyen ve kendi yaşadıklarını da seyirciye iyi aktarmayı bilen bir yönetmendir. filmlerindeki karakterlerde psikolojik yönler önemlidir. filmlerinde sinematografi önemlidir. gösterişten uzak, insanların içinden, onları anlayan atmosferleri vardır. sessizlik de müzik de filmlerinde önemli bir rol oynar.
demirkubuz, seneler sonra ortaokulu, liseyi bitirmiş ve üniversite sınavına girip istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'ne girmiş fakat film sektörüne merakı dolayısıyla eğitimini yarıda bırakmıştır. birçok yönetmenin yanında çalışmış, asistanlık yapmıştır. yanında çalıştığı yönetmenlerden en ünlüsü ise kemal sunal ile çalışan, şaban filmleri ile tanınan zeki ökten’dir. birkaç şaban filminde zeki demirkubuz da ufak rollerde gözükmektedir.
1995 yılında ilk uzun metrajlı filmi "c blok" u çekerek artık kendi sinema bilgisi ve yönetmenliğini kanıtlamada ilk adımını atmıştır. film, istanbul’a gelişinde şaşırdığı tüm havayı anlattığı bir film olmuştur. sinema yazarları derneği tarafından en iyi yönetmen ve film ödülüne lâyık görülmüştür.
bir sonraki filmi "masumiyet"’tir (1997). suç, suçsuzluk ve aşkın konu alındığı bu film, daha da büyük ses getirmiştir. 34. antalya altın portakal film festivalinde ödül kazanmıştır.
masumiyet filminde dikkat çeken kırmızılı bir kız vardır. o kızı, diğer tüm detaylar gibi bilerek oraya koymuştur elbet. ve o kırmızı kızın hikayesi ta çocukluğuna uzanıyormuş. bu konu hakkında bir ropörtajda şunları demiştir:
“çoğu kez param olmuyordu. bir keresinde, hayat bu mu? diye bir film oynuyordu. filmin ne olduğu önemli değildi, yeter ki içeri gireyim ve bir film seyredeyim. bir kış akşamıydı, para yok ya, biletçinin uygun bir anını kollayıp içeri dalacağım. tam o sırada bir mucize oldu. okul kitaplarında iyi aile resimleri vardır ya çok tipik, anne, baba ve beyaz ponponları olan kırmızı pelerinli bir kız çocuğu.. aileye takılmadım. yakışmazdı. aile geldi ve bana teklifte bulundu. adam yanıma geldi. “sinemaya kardeşini de götürür müsün?” diye sordu. canıma minnet… adam biletlerimizi aldı ve bana ara olduğu zaman gazoz içmemiz için para verdi, bizi el ele tutuşturdu ve içeri soktu. yıllar sonra masumiyet filminde oynattığım kırmızılı küçük kız, aslında o kızdı. o derece etkilenmiştim bu olaydan.”
1999 yapımı “üçüncü sayfa” filmi, evli olan kapıcı kadın meryem ile isa isimli umutsuz, zor durumda olan birinin aşkını konu alır. iç sıkıntıların gösterimi had safhadadır. bu filmiyle de 36. antalya altın portakal film festivali’de ödüller kazanmıştır.
daha sonra "yazgı" (2001) filmi ile bilindiği üzere albert camus’nün yabancı eserini sinemaya, günümüze ve ülkemiz yaşam şartlarına uyarlamıştır. bu da büyük beğeni toplamıştır. 38. antalya altın portakal film festivali’nde ödüller kazanmıştır.
aynı sene çıkardığı "itiraf" (2001) filmi de bir aldatma ve itirafı konu almaktadır. 13. ankara film festivali’nde ödüller kazanmıştır.
ardından 2003 senesinde çıkardığı “bekleme odası” filmi ile son üç filmini bir üçleme halinde “karanlık üzerine öyküler” üçlemesi halinde tamamlamıştır. bu film de 40. antalya altın portakal film festivali ve 23. istanbul uluslararası film festivali’nde ödüller almıştır. demirkubuz’un ilk uluslararası film ödülü bu sayede gelmiştir.
hâlâ da en çok bilinen ve en çok sevilen filmi olan “kader" (2006) filmi bekir isimli birinin yasak aşkını, içsel sıkıntılarını ve hayatın sunduklarını konu almaktadır. 42. antalya altın portakal film festivali, 12. nürnberg film festivali, 25. istanbul uluslararası film festivali ve 18. ankara uluslararası film festivalinde birçok ödül almıştır.
2009’da çıkardığı “kıskanmak” filmi de 46.antalya altın portakal film festivalinde ödül almış, görümcesini kıskanan bir kadını ve ailenin değişimini konu almaktadır.
2012’de çıkardığı ve kendisinin de
“tüm türk sineması toplansa 'yeraltı' filmimdeki yemek sahnesini çekemez.”
diyecek kadar güvenerek ileri gittiği “yeraltı” filmi, engin günaydın başrolünde, oldukça etkileyici bir psikolojik filmdir. yeraltı 2 için de senaryo aşaması tamamlanmış, yeni bir film yoldaymış.
bu film de 45. sinema yazarları derneği ödülleri ve 2012 dubai ınternational film festivalinde ödüller almıştır.
2015 yılında çıkardığı “bulantı” filminde zeki demirkubuz, kendisi başrolü oynamıştır. ailesini kaybetmiş bir adamı konu alan bu filmde, o zamanlar eşi olan nurhayat kavrak’ı da oynatmıştır.
nurhayat kavrak ile 2002-2018 arasında evli kalmışlardır. yazgı isimli bir kızları vardır. spiker, sunucu ve oyuncu olan nurhayat kıvrak, kader filminde uğur karakterinin ah yalan dünya türküsünü asıl seslendiren kişidir.
2016 yılında yayınladığı “kor” filminde ise patronuyla ilişki yaşamaya başlayan çaresiz bir kadını konu edinmiştir.
2016’dan bu yana sinemada göremediğimiz demirkubuz, 1 aralık 2023 tarihinde “hayat” isimli film ile sinemaya geri dönecektir. ayrıca mayıs ayında açtığı “hayat” isimli sergisine de gitmiş biri olarak, güzel bir şey beklediğini söyleyebilirim.
yaşadıkları, gördükleri, yalnızlığı, çok içten ve çok bizden olduğu için bence sineması diğer türk yönetmenlere nazaran daha etkileyici ve güzel. türkiye dışında da tanınmaktadır üstelik. geceleri depresif depresif yazan, gündüzleri arkadaşlarıyla takılan, twitterdan atılan mesajlara çoğunlukla cevap da veren, hatta halısahaya gitmesiyle gündemden düşmeyen halkın adamıdır zeki demirkubuz.
kendi sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
kaynak: güldal kızıldemir tarafından 14 eylül 1997 tarihinde radikal’e yapılan ropörtaj (kendi sitesinde de mevcut bu ropörtaj)
ve vikipedi sayfası
ve kendi bilgilerim
doğumuyla alâkalı 1 veyahut 11 ekim denmesine nazaran, kendisi bir ropörtajında
“ben 1964 yılında eğirdir’in bir dağ köyünde doğdum. yakavşar diye bir köy… hangi ayda doğduğumu dört ay öncesine kadar bilmiyordum. geçenlerde annemle babamın bir kavgası sırasında 25 temmuz’da doğduğum ortaya çıkmış. annem babama yükleniyormuş, 'ne kadar ilgisizsin, çocuklarının doğum tarihini bile bilmiyorsun,' diye, onun üzerine babam söylemiş.”
diyerek 25 temmuz doğumlu olduğunu söylemiştir.
son dönemde artmakla beraber tüm türk sinema tarihinde önemli isimlerden biri olmuştur. özellikle bir diğer yönetmen olan nuri bilge ceylan ile çok fazla karşılaştırılmaktadır. ama aslında fazlasıyla farklı tarzları vardır. ikilinin önceleri yan yana görüntülenmiş, arkadaşça, samimi pozları olmasına karşın artık bir etkileşimde bulunmamaları dolayısıyla küs oldukları iddiası yayılmıştır. halkımızın huyudur, küslerse iki taraftan birini seçme zorunluluğu hisseder ya, o şekilde nuri bilge ceylan'cı ve zeki demirkubuz'cu iki taraf ortaya çıkmıştır. hâlbuki ne gerek vardır? ikisi de şahane şeyler üreten yönetmenlerimizdir, kucaklaşalım. *
küslüğün nedeni ise iki farklı şekilde dedikodulara malzeme olmuştur. birincisi nuri bilge ceylan'ın üç maymun filmi senaryosunu zeki demirkubuz'dan çalması iddiasıdır. diğeri ise nuri bilge ceylan'ın, zeki demirkubuz'un kıskanmak isimli filminin senaryosunu ondan habersiz okuması ve demirkubuz'u sinirlendirmesidir.
dilerim ki bunlar yalandır ve buzlar çözülür.
çocukluğuyla alâkalı
“babam ısparta’da bir halı dükkânı açtı, biz yanına geldik. sinemayı keşfettim ve hayatım kaydı. normal ıspartalı bir ailenin çocuğu olmaktan çıktım, biraz deli, biraz başına buyruk, asileşme eğilimi gösteren bir çocuk haline gelmeye başladım. sinemaya gitmeye başladıktan sonra yalanı keşfettim ve müthiş yalan söylemeye başladım... sanıyorum yalanlarım o dünyanın dışında başka dünyalara açılmanın masum ve emniyetli bir yoluydu. çocuklar beni gözleri büyüyerek dinliyorlardı. müthiştim. o çocuklara sinema kesinlikle yasaktı. o çocuklara her şey yasaktı. o kapalı dünyaları içinde başka bir şey görmedikleri için, öyle dünyaların varlığını bilmek onları heyecanlandırdığı için ya da belki de sadece hoşlarına gittiği için benim palavralarımı acayip dikkatli dinliyorlardı. onların heyecanı beni iyice kışkırtıyordu. ben palavralarımın dozunu arttırdıkça onların da heyecanı artıyordu, böylece birbirini besleyen bir ilişki kurulmuştu aramızda.”
demiştir. sinemanın yalancı çocuğu olarak anılmasının nedeni de budur.
fakat o zamanlar ilkokulun ardından ortaokulu dâhi bitirememiştir. türkiye siyaseti, okulları dâhi vurunca, okulu bitirememiş; ailesiyle istanbul’a gelmiştir. böylece sinemayı da ardından, ısparta’da bırakmış, istanbul’da önce ekmeğini çıkarmak adına orada burada çalışmaya başlamıştır. her çalıştığı yerden kavga gürültü hatta adam yaralama ile ayrılmıştır.
darbe zamanı ise haksız yere hapishaneye alınmıştır, o zaman henüz 17 yaşındadır. 21 yaşına dek geçirdiği hapishane günleri için de şu cümleleri kullanmıştır:
“elektrikten filistin askısına kadar her çeşit işkence gördüm o yaşta. sağlıklı bir çocuktan hastalıklı bir adama dönüştüm. okumaya orada başladım. ingilizce öğrendim. öyle ki, çıktıktan sonra ingilizce ders vererek geçindim bir süre. sinemayla yeniden ilişkiyi orada kurdum.”
ve hapisten çıktıktan sonraki tüm duygu ve düşüncelerini aktarma yolu olarak sinemasını icrâ etme isteği doğmuş. yine başka işler denemeye başladığı sırada bir kadına âşık olmuş. fakat yaşça büyük olan bu kadın onu terk ettiğinde, hastaneye düşecek ve aylarca kalacak derecede hastalanmış. bu yaşadıklarını kader filmindeki bekir karakterine yansıtmıştır.
hastanede yattığı sırada yazmaya başlayan demirkubuz, hikayelerini git gide senaryoya dönüştürmüş ve çıktığında da soluğu film sektöründe almıştır.
zeki demirkubuz yavaş ilerleyen ve konuları genelde ilişkiler, dinamikleri, toplumsal ve bireysel çatışmalar olan filmler yapmaktadır. iç dünyayı önemseyen ve kendi yaşadıklarını da seyirciye iyi aktarmayı bilen bir yönetmendir. filmlerindeki karakterlerde psikolojik yönler önemlidir. filmlerinde sinematografi önemlidir. gösterişten uzak, insanların içinden, onları anlayan atmosferleri vardır. sessizlik de müzik de filmlerinde önemli bir rol oynar.
demirkubuz, seneler sonra ortaokulu, liseyi bitirmiş ve üniversite sınavına girip istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'ne girmiş fakat film sektörüne merakı dolayısıyla eğitimini yarıda bırakmıştır. birçok yönetmenin yanında çalışmış, asistanlık yapmıştır. yanında çalıştığı yönetmenlerden en ünlüsü ise kemal sunal ile çalışan, şaban filmleri ile tanınan zeki ökten’dir. birkaç şaban filminde zeki demirkubuz da ufak rollerde gözükmektedir.
1995 yılında ilk uzun metrajlı filmi "c blok" u çekerek artık kendi sinema bilgisi ve yönetmenliğini kanıtlamada ilk adımını atmıştır. film, istanbul’a gelişinde şaşırdığı tüm havayı anlattığı bir film olmuştur. sinema yazarları derneği tarafından en iyi yönetmen ve film ödülüne lâyık görülmüştür.
bir sonraki filmi "masumiyet"’tir (1997). suç, suçsuzluk ve aşkın konu alındığı bu film, daha da büyük ses getirmiştir. 34. antalya altın portakal film festivalinde ödül kazanmıştır.
masumiyet filminde dikkat çeken kırmızılı bir kız vardır. o kızı, diğer tüm detaylar gibi bilerek oraya koymuştur elbet. ve o kırmızı kızın hikayesi ta çocukluğuna uzanıyormuş. bu konu hakkında bir ropörtajda şunları demiştir:
“çoğu kez param olmuyordu. bir keresinde, hayat bu mu? diye bir film oynuyordu. filmin ne olduğu önemli değildi, yeter ki içeri gireyim ve bir film seyredeyim. bir kış akşamıydı, para yok ya, biletçinin uygun bir anını kollayıp içeri dalacağım. tam o sırada bir mucize oldu. okul kitaplarında iyi aile resimleri vardır ya çok tipik, anne, baba ve beyaz ponponları olan kırmızı pelerinli bir kız çocuğu.. aileye takılmadım. yakışmazdı. aile geldi ve bana teklifte bulundu. adam yanıma geldi. “sinemaya kardeşini de götürür müsün?” diye sordu. canıma minnet… adam biletlerimizi aldı ve bana ara olduğu zaman gazoz içmemiz için para verdi, bizi el ele tutuşturdu ve içeri soktu. yıllar sonra masumiyet filminde oynattığım kırmızılı küçük kız, aslında o kızdı. o derece etkilenmiştim bu olaydan.”
1999 yapımı “üçüncü sayfa” filmi, evli olan kapıcı kadın meryem ile isa isimli umutsuz, zor durumda olan birinin aşkını konu alır. iç sıkıntıların gösterimi had safhadadır. bu filmiyle de 36. antalya altın portakal film festivali’de ödüller kazanmıştır.
daha sonra "yazgı" (2001) filmi ile bilindiği üzere albert camus’nün yabancı eserini sinemaya, günümüze ve ülkemiz yaşam şartlarına uyarlamıştır. bu da büyük beğeni toplamıştır. 38. antalya altın portakal film festivali’nde ödüller kazanmıştır.
aynı sene çıkardığı "itiraf" (2001) filmi de bir aldatma ve itirafı konu almaktadır. 13. ankara film festivali’nde ödüller kazanmıştır.
ardından 2003 senesinde çıkardığı “bekleme odası” filmi ile son üç filmini bir üçleme halinde “karanlık üzerine öyküler” üçlemesi halinde tamamlamıştır. bu film de 40. antalya altın portakal film festivali ve 23. istanbul uluslararası film festivali’nde ödüller almıştır. demirkubuz’un ilk uluslararası film ödülü bu sayede gelmiştir.
hâlâ da en çok bilinen ve en çok sevilen filmi olan “kader" (2006) filmi bekir isimli birinin yasak aşkını, içsel sıkıntılarını ve hayatın sunduklarını konu almaktadır. 42. antalya altın portakal film festivali, 12. nürnberg film festivali, 25. istanbul uluslararası film festivali ve 18. ankara uluslararası film festivalinde birçok ödül almıştır.
2009’da çıkardığı “kıskanmak” filmi de 46.antalya altın portakal film festivalinde ödül almış, görümcesini kıskanan bir kadını ve ailenin değişimini konu almaktadır.
2012’de çıkardığı ve kendisinin de
“tüm türk sineması toplansa 'yeraltı' filmimdeki yemek sahnesini çekemez.”
diyecek kadar güvenerek ileri gittiği “yeraltı” filmi, engin günaydın başrolünde, oldukça etkileyici bir psikolojik filmdir. yeraltı 2 için de senaryo aşaması tamamlanmış, yeni bir film yoldaymış.
bu film de 45. sinema yazarları derneği ödülleri ve 2012 dubai ınternational film festivalinde ödüller almıştır.
2015 yılında çıkardığı “bulantı” filminde zeki demirkubuz, kendisi başrolü oynamıştır. ailesini kaybetmiş bir adamı konu alan bu filmde, o zamanlar eşi olan nurhayat kavrak’ı da oynatmıştır.
nurhayat kavrak ile 2002-2018 arasında evli kalmışlardır. yazgı isimli bir kızları vardır. spiker, sunucu ve oyuncu olan nurhayat kıvrak, kader filminde uğur karakterinin ah yalan dünya türküsünü asıl seslendiren kişidir.
2016 yılında yayınladığı “kor” filminde ise patronuyla ilişki yaşamaya başlayan çaresiz bir kadını konu edinmiştir.
2016’dan bu yana sinemada göremediğimiz demirkubuz, 1 aralık 2023 tarihinde “hayat” isimli film ile sinemaya geri dönecektir. ayrıca mayıs ayında açtığı “hayat” isimli sergisine de gitmiş biri olarak, güzel bir şey beklediğini söyleyebilirim.
yaşadıkları, gördükleri, yalnızlığı, çok içten ve çok bizden olduğu için bence sineması diğer türk yönetmenlere nazaran daha etkileyici ve güzel. türkiye dışında da tanınmaktadır üstelik. geceleri depresif depresif yazan, gündüzleri arkadaşlarıyla takılan, twitterdan atılan mesajlara çoğunlukla cevap da veren, hatta halısahaya gitmesiyle gündemden düşmeyen halkın adamıdır zeki demirkubuz.
kendi sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
kaynak: güldal kızıldemir tarafından 14 eylül 1997 tarihinde radikal’e yapılan ropörtaj (kendi sitesinde de mevcut bu ropörtaj)
ve vikipedi sayfası
ve kendi bilgilerim
devamını gör...
69.
devamını gör...
70.
ülkede herkes fikrini beyan etmeli çünkü herkes ne yaşıyorsa ne düşünüyorsa söylemeli yoksa vicdansız, vatan haini ve daha bir çok kötü şey olur ve topluma öyle lanse edilir. tam da bu zamanlarda aklıma roland barthes ' in şu güzelim sözü geliyor "faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir."
devamını gör...
71.
son çıkışını haklı bulmakla birlikte üslubu yanlış.
üstelik hemen hemen her çıkışında üslubu yanlış. altın portakal film festivalinde miray daner konusunda üslubu yanlış mesela, yurtdışında festivaller konusunda "anlamıyorlar abi beni" çıkışı yine yanlış, "aldatmayan kadından hikaye olmuyor" çıkışı yine yanlış.
takip ettiğim yönetmenin entelektüel birikimi şahsen benim için önemli garip konularda garip yorumları soğutuyor. hayır zaten kader, masumiyet, yeraltı dışında tatmin eden işi gelmedi bana göre bu çıkışlar tat kaçırıyor.
mesela son örnek sayılabilecek bir örnek.
ölümlü dünya 2 çıkışına trip atıyor adam resmen. ne yapsınlar senin için film çıkarmasınlar mı?
kitlesi iyice nolan tayfaya döndü. eheheh abi intihar edeceğiz. ehehe bekir abi ya. ciğerimizi söktün reyiz ya.
neyse benim için hayat filmi son şans. artık yıllar sonra iyi bir filmini izlemek istiyorum.
üstelik hemen hemen her çıkışında üslubu yanlış. altın portakal film festivalinde miray daner konusunda üslubu yanlış mesela, yurtdışında festivaller konusunda "anlamıyorlar abi beni" çıkışı yine yanlış, "aldatmayan kadından hikaye olmuyor" çıkışı yine yanlış.
takip ettiğim yönetmenin entelektüel birikimi şahsen benim için önemli garip konularda garip yorumları soğutuyor. hayır zaten kader, masumiyet, yeraltı dışında tatmin eden işi gelmedi bana göre bu çıkışlar tat kaçırıyor.
mesela son örnek sayılabilecek bir örnek.
ölümlü dünya 2 çıkışına trip atıyor adam resmen. ne yapsınlar senin için film çıkarmasınlar mı?
kitlesi iyice nolan tayfaya döndü. eheheh abi intihar edeceğiz. ehehe bekir abi ya. ciğerimizi söktün reyiz ya.
neyse benim için hayat filmi son şans. artık yıllar sonra iyi bir filmini izlemek istiyorum.
devamını gör...
72.
kader filmi dışında bir tane iyi filmi yoktur. o filmin de sadece sunumu iyidir. ortalıkta sanki duayen yönetmen gibi dolanıyor.
devamını gör...
73.
kader filmi üzerine makale yazılmış s*kimsonic yönetmen, senarist vs
varoş aşk edebiyatından beslenen sıradan biri.
varoş aşk edebiyatından beslenen sıradan biri.
devamını gör...
74.
nuri bilge ceylan'a filminin gişesini artırmak için saldırdığını itiraf eden yönetmen. ceylan ile aynı cümlede anarak kendisine ilftifat etmiş oldum.
devamını gör...
75.
bir şekilde yaptığı şeyler birileri tarafından zamanında ciddiye alınmış, aslında cahil ve yetersiz olan, biraz insanlardan uzak durmayı cool’luk sanan, yaşlı ve ayyaş erkekler kadar boş ve gereksiz başka bir tip yoktur sanırım. sanatçılarda da vardır bunlar, kenar mahallelerde de.
devamını gör...
76.
beşiktaş'ın türkiye kupası kutlamalarına katılmış. beşiktaşlılar da kendisine destek olmak amacıyla nbc'ye küfrediyor videoda. küfürü duyunca "olm yapmayın" diyor ama bu küfürden keyif aldığı belli.
tamam doğal adamsın falan ama buna da gülme be kardeşim. ben gülerim ama sen gülme. senin bu küfrü engellemen gerekir orada.
x.com/bosunatiklama/status/...
bir de yaşlandıkça tipi değişti sanki. gürcan yurt'un çizdiği robinson karakterine benzemiş iyice.
tamam doğal adamsın falan ama buna da gülme be kardeşim. ben gülerim ama sen gülme. senin bu küfrü engellemen gerekir orada.
x.com/bosunatiklama/status/...
bir de yaşlandıkça tipi değişti sanki. gürcan yurt'un çizdiği robinson karakterine benzemiş iyice.
devamını gör...
77.
gercekten iyi bir senaristtir.bu konuda bircok ödülü var.senaryolarinda özellikle dostoyevski ve j.p. sartre'ın izlerini görürüz.dostoyevski'nin 'öteki' kavramina sık sık göndermede bulunur senaryolarinda.ayaküstü de olsa bizzat tanismakla gurur duyduğum önemli sinemacilardandir.gayet alçakgönüllü biri ve alaninda y.disinda da oldukça popüler.
devamını gör...
78.
başıma bir iş gelmeyecekse sevmediğim ve anlamadığım yönetmen. izlediğim hiçbir filminde bir şey hissetmedim bi mana da bulamadım. kader ve masumiyet çokça konuşulur. özellikle şu sahne:
insanların aklını yitirdiği ama benim anlayamadığım ne var bu sahnede hiç bilemiyorum.
yeraltı (film) 'na zaten güç bela katlandım. kitabı da sevmiyorum zaten, yeraltından notlar'ı. yazgı'yı izledim mi emin değilim.
çok uzun bi süre şeyi düşündüm, dedim ki bu filmlerin sorunu yanlış anlaşılmasın ama böyle insanlar bunlar, it kopuk serseri, belki cahil cühela insanların çok düzgün bir diksiyonla çok düzgün bi türkçe konuşması mı diye. * öyle sanki değil mi, yanlış hatırlamıyorsam? of yoksa dünyanın en merak uyandırmayan öykülerini izliyoruz diye mi böyle oluyor? bazı yönetmenler yapıyor ama, tek bir odada kavga edip duran bi grup insandan film çıkarmayı başarıyorlar.
bilmiyorum, hiç bilemiyorum neden yıldızımız bu kadar barışmadı. bir noktadan sonra da saldım artık, bu sefer sevicem diye diye filmlerinin yarısını izlemişim, olamamış. kalan yarısına da tahammülüm,niyetim ve cesaretim yok.
insanların aklını yitirdiği ama benim anlayamadığım ne var bu sahnede hiç bilemiyorum.
yeraltı (film) 'na zaten güç bela katlandım. kitabı da sevmiyorum zaten, yeraltından notlar'ı. yazgı'yı izledim mi emin değilim.
çok uzun bi süre şeyi düşündüm, dedim ki bu filmlerin sorunu yanlış anlaşılmasın ama böyle insanlar bunlar, it kopuk serseri, belki cahil cühela insanların çok düzgün bir diksiyonla çok düzgün bi türkçe konuşması mı diye. * öyle sanki değil mi, yanlış hatırlamıyorsam? of yoksa dünyanın en merak uyandırmayan öykülerini izliyoruz diye mi böyle oluyor? bazı yönetmenler yapıyor ama, tek bir odada kavga edip duran bi grup insandan film çıkarmayı başarıyorlar.
bilmiyorum, hiç bilemiyorum neden yıldızımız bu kadar barışmadı. bir noktadan sonra da saldım artık, bu sefer sevicem diye diye filmlerinin yarısını izlemişim, olamamış. kalan yarısına da tahammülüm,niyetim ve cesaretim yok.
devamını gör...
79.
son filmi hayat'a biletimi aldığım yönetmen. izledikten sonra elbette bir şeyler de karalarım.
devamını gör...
80.
allah dolstoyevski ve albert camus tan razı olsun
devamını gör...