burun estetiği
burnu estetiksiz kemikli kızlarımızı aşağılayan tipler yüzünden başvurulan(bkz: kinaye), medikal operasyondur.
devamını gör...
hayatta bir kez olsun yapmak istenilen meslek
öncelikle:
(bkz: taksici)*
(bkz: mimarlık)
(bkz: genetik mühendisliği)
(bkz: bilgisayar mühendisliği)
(bkz: elektrik elektronik mühendisliği)
(bkz: makine mühendisliği)
(bkz: psikiyatri)
(bkz: tıp)
(bkz: gemi mühendisliği)
ayrıca:
(bkz: pilot)
(bkz: savaş pilotu)
(bkz: gemi kaptanı)
eved. hepsini denemek istiyorum dhfjhkbkbjjbjbkbj.
(bkz: taksici)*
(bkz: mimarlık)
(bkz: genetik mühendisliği)
(bkz: bilgisayar mühendisliği)
(bkz: elektrik elektronik mühendisliği)
(bkz: makine mühendisliği)
(bkz: psikiyatri)
(bkz: tıp)
(bkz: gemi mühendisliği)
ayrıca:
(bkz: pilot)
(bkz: savaş pilotu)
(bkz: gemi kaptanı)
eved. hepsini denemek istiyorum dhfjhkbkbjjbjbkbj.
devamını gör...
22 şubat 2021 covid-19 vaka sayısının 8104 olması
bugün arabayla ilgili bir sıkıntı için sanayi bölgesine gittim.ilk girdiğim tamircide üç çalışan da maskesizdi.diğer girdiğim yerdeki beş kişinin tamamı maskesizdi.yazın da aynı görüntülere şahit oldum.onlarca iş yeri,yoğunluğun bitmediği bir nokta.şaşkınlıkla izledim o kadar.aylardır değişen bir şey olmamış.
devamını gör...
anksiyete
anksiyete herkeste bulunur, bildiğiniz kaygı işte. ama anksiyete bozukluk bir hastalıktır. bu yüzden anksiyete bozukluğa sahip bireylerin sorunlarını (bkz: anksiyete bozukluğu) bu başlığa yazsa daha iyi olur gibi, heralde, sanırım.
devamını gör...
topiary
türkçeye budama sanatı olarak çevirebileceğimiz topiary, yunanca τόπο* kelimesinden türetilmiştir.

topiary sanatına dair ilk izler romalı büyük doğa bilimci plinius'a ait naturalis historia adlı eserde karşımıza çıkıyor. plinius eserinde, imparator julius caesar* ve ünlü devlet adamı cicero'nun arkadaşı ve sade bir roma vatandaşı olan gaius matius calvinus'un bahçıvanlık ve ağaç budamadaki ustalığından bahsediyor. sezar'ın sarayının bahçesindeki ağaçların ve çalılıkların nasıl ustalıkla budanıp şekillendirildiğinden söz eden plinius'un anlattıklarına göre, meydana çıkarılan ilk şekillerin basit geometrik şekiller olduğunu anlıyoruz. sarayın bahçesindeki bu şekil verilmiş ağaçları çok beğenen dönemin zenginleri kendi villalarının bahçelerine de aynı ağaçlardan istemiş bu sayede de topiary sanatı tüm avrupaya yayılmaya başlamıştır.
fotoğraf: topiary sanatının ilk yayıldığı yerlerden italya'nın toskana bölgesinden bir villanın bahçesi

iğne yapraklı, yaprak dökmeyen odunsu ağaçların tercih edildiği budama sanatında sıklıkla porsuk, çobanpüskülü, ladin, mazı, defne gibi ağaçlar tercih ediliyor.
fotoğraf: kendisi kadar bahçesiyle de ünlü versailles sarayı

topiary sanatıyla ilgili tüm epey büyük bir topluluk bile var: european boxwood & topiary society
zamanla çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da çok ileri gitmiş sanatçılar. küçük bir seçki bırakıyorum buraya:












topiary sanatına dair ilk izler romalı büyük doğa bilimci plinius'a ait naturalis historia adlı eserde karşımıza çıkıyor. plinius eserinde, imparator julius caesar* ve ünlü devlet adamı cicero'nun arkadaşı ve sade bir roma vatandaşı olan gaius matius calvinus'un bahçıvanlık ve ağaç budamadaki ustalığından bahsediyor. sezar'ın sarayının bahçesindeki ağaçların ve çalılıkların nasıl ustalıkla budanıp şekillendirildiğinden söz eden plinius'un anlattıklarına göre, meydana çıkarılan ilk şekillerin basit geometrik şekiller olduğunu anlıyoruz. sarayın bahçesindeki bu şekil verilmiş ağaçları çok beğenen dönemin zenginleri kendi villalarının bahçelerine de aynı ağaçlardan istemiş bu sayede de topiary sanatı tüm avrupaya yayılmaya başlamıştır.
fotoğraf: topiary sanatının ilk yayıldığı yerlerden italya'nın toskana bölgesinden bir villanın bahçesi

iğne yapraklı, yaprak dökmeyen odunsu ağaçların tercih edildiği budama sanatında sıklıkla porsuk, çobanpüskülü, ladin, mazı, defne gibi ağaçlar tercih ediliyor.
fotoğraf: kendisi kadar bahçesiyle de ünlü versailles sarayı

topiary sanatıyla ilgili tüm epey büyük bir topluluk bile var: european boxwood & topiary society
zamanla çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da çok ileri gitmiş sanatçılar. küçük bir seçki bırakıyorum buraya:












devamını gör...
diri gömülen
sadık hidayet'in ilk öykülerinin yer aldığı kitapta okuyucu başlangıçta aynı isimli bir öykü karşılıyor. 1903 doğumlu yazarın henüz 1929-1930 yıllarında yazdığı öyküler gelecek yıllarda vereceği eserlerin izlekleri ile ilgili de ipucu vermesi bakımından oldukça güzel bir keşif. sadık hidayet için intihar düşüncesinin yeni olmadığını biliyoruz ancak ilk dönem eserlerinde bu temanın yansımalarını görmek benim için fazlasıyla keyifli. kitap, bir kısmı paris'te, bir kısmı tahran'da yazılmış dokuz öyküden oluşuyor. eserin türkiye'de ilk basımı yapı kredi yayınları tarafından ilk kez 1995'te gerçekleştirilmiş.
diri gömülen isimli öykü için özel bir parantez açmak mecburiyetindeyim. bu ilk öykü yazarın planladığı eylemlerin yıllar öncesini -ya da sonrasını- gösteren bir ayna gibi. tutkuyla yazıldığını hissettiren bu öykü nitekim yazarın ölüm biçimiyle fazlasıyla örtüşüyor. bir iç döküm diyebilirim. intihara dair düşüncelerinin bir eylemle sonuca bağlanacağı kaçınılmazdır sanıyorum. bu öyküden paylaşmak istediğim, içselleştirdiğim pek çok cümle varsa da bunu kısa bir alıntıyla sınırlı tutacağım. sadık hidayet, okuyucusunu bulan bir cevher bence. bazı insanlar, mekanlar, olaylar gibi nehir insanı onu okumaya sürükleyecektir diye düşünüyorum.
kendim, kendi gözümde yabancıyım. niçin yaşadığıma, neden burada olduğuma hayret ediyorum. gördüğüm bu insanlar kim ve benden ne istiyorlar?
kaynak: sadık hidayet, diri gömülen, s. 21, yapı kredi yayınları.
diğer öyküleri ise iran'a has motiflerin sıkça tercih edildiği insan ve toplumun ana hatlarıyla görülebileceği bir çizgide. tagore öykülerini anımsatan bir biçem hissettim. tabii hidayet, ta 1936'da gidiyor hindistan'a, bu kitap dediğim gibi 6-7 yıl öncenin ürünlerinden oluşuyor. iran toplum yapısıyla taşıdığımız benzerlikler bu öykülerde oldukça belirgin. belki farklı bir toplumun ve kültürün ürünü olduğu dahi hissedilmeyebilir bazı ciddi ayrımlar dışında. masal özelliği gösteren son öykü, bu günümüzün en açık tasvirlerinden biri.
sadık hidayet, diri gömülen ile gelecek yapıtlarının bir vaadini sunuyor sanki, (bkz: kör baykuş (kitap)).
diri gömülen isimli öykü için özel bir parantez açmak mecburiyetindeyim. bu ilk öykü yazarın planladığı eylemlerin yıllar öncesini -ya da sonrasını- gösteren bir ayna gibi. tutkuyla yazıldığını hissettiren bu öykü nitekim yazarın ölüm biçimiyle fazlasıyla örtüşüyor. bir iç döküm diyebilirim. intihara dair düşüncelerinin bir eylemle sonuca bağlanacağı kaçınılmazdır sanıyorum. bu öyküden paylaşmak istediğim, içselleştirdiğim pek çok cümle varsa da bunu kısa bir alıntıyla sınırlı tutacağım. sadık hidayet, okuyucusunu bulan bir cevher bence. bazı insanlar, mekanlar, olaylar gibi nehir insanı onu okumaya sürükleyecektir diye düşünüyorum.
kendim, kendi gözümde yabancıyım. niçin yaşadığıma, neden burada olduğuma hayret ediyorum. gördüğüm bu insanlar kim ve benden ne istiyorlar?
kaynak: sadık hidayet, diri gömülen, s. 21, yapı kredi yayınları.
diğer öyküleri ise iran'a has motiflerin sıkça tercih edildiği insan ve toplumun ana hatlarıyla görülebileceği bir çizgide. tagore öykülerini anımsatan bir biçem hissettim. tabii hidayet, ta 1936'da gidiyor hindistan'a, bu kitap dediğim gibi 6-7 yıl öncenin ürünlerinden oluşuyor. iran toplum yapısıyla taşıdığımız benzerlikler bu öykülerde oldukça belirgin. belki farklı bir toplumun ve kültürün ürünü olduğu dahi hissedilmeyebilir bazı ciddi ayrımlar dışında. masal özelliği gösteren son öykü, bu günümüzün en açık tasvirlerinden biri.
sadık hidayet, diri gömülen ile gelecek yapıtlarının bir vaadini sunuyor sanki, (bkz: kör baykuş (kitap)).
devamını gör...
sevgi yetmiyor
sözleri şair abdurrahim karakoç'a ve bestesi edip emre'ye ait duygu dolu manidar şarkı.
"... aşk diyoruz, hani nedir?
boyu nedir, eni nedir?
**
denenmiş kaç bin senedir
sevgi yetmiyor, yetmiyor.
**
sebepler var ağır basar
seneler arayı keser
**
sevilenler çabuk küser
sevgi yetmiyor, yetmiyor..."
grup laçin yorumuyla da hoştur hislere tercüman. *
"... aşk diyoruz, hani nedir?
boyu nedir, eni nedir?
**
denenmiş kaç bin senedir
sevgi yetmiyor, yetmiyor.
**
sebepler var ağır basar
seneler arayı keser
**
sevilenler çabuk küser
sevgi yetmiyor, yetmiyor..."
grup laçin yorumuyla da hoştur hislere tercüman. *
devamını gör...
kitap alıntıları
"içimdekileri nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. bazen öyle geliyor ki,adeta bütün dünya, bütün yaşam, her şey içime dolmuş, benden konuşmamı istiyor. nasıl desem; büyük şeyler hissediyorum ama, iş konuşmaya geldiğinde küçük bir çocuk gibi dilim dolanıyor."
(bkz: jack london)
(bkz: martin eden)
(bkz: jack london)
(bkz: martin eden)
devamını gör...
ahmet hamdi tanpınar
saatleri ayarlama enstitüsü en çok sevilen eserlerindendir.ayrıca gülhane parkının batı girişinde adını taşıyan edebiyat müze kütüphanesi var.
devamını gör...
doctor who
ortaokul yıllarımda cnbc-e de görmüştüm ilk defa, hoşuma gitmişti ve sürekli ona denk gelmeye çalışmıştım. sonraları tabi internetten bütün bölümleri bilgisayara indirmek suretiyle arşivime kattım. uzun yıllardır bayıla bayıla defalarca başa sara sara izlerdim bu mükemmel diziyi, gerçekten muhteşem hikayeler barından, fantastik havası tatmin edici olan, uzaya aşkı körükleyen bu dizi çok çok güzeldi. ta ki 13. doktora ve değişen senarist ekibine kadar...
aslında jodie whittaker o kadar kötü değil ancak yoldaşları çok kötü seçilmişti, ya 3 yoldaş yazacağınıza 1 yoldaş yapsaydınız adam gibi bi karakter yazsaydınız da güzel bi ikili görebilseydik keşke! neyse dediğim gibi asıl sorun jodie ve oyuncular değil aslında, senaryo ekibi. russel t. davies ve steven moffat bu dizinin temel taşlarıydı, onlarsız yazılan bir senaryodan bakalım ne çıkacak diye bekledik ve saçma sapan bi hikaye çıktı önümüze. gerçek doktor hissinden ve karakterinden uzak, bomboş bir doktor çıktı karşımıza. evet bütün doktor değişimlerinde bir kaç bölümlük bir alışma süreci olur, hem yeni doktorumuz evrene alışır, doktor karakterine alışır hem de seyirci yeni doktoru benimsemeye çalışırdı. sonunda da iki tarafta bulunan duruma alışır ve dizi tam gaz devam ederdi. ama el insaf 3 sezon oldu yahu! 3 sezondur ne jodie doktor olmaya alıştı ne seyirci yeni doktoru benimsedi ne yoldaşlar hikayeye ve doktora uyum sağlayacak sağlamlıktaydı ne de senaristler kendilerini geliştirip evrene uyum sağladı!
bir de bu eleştirilerin üzerine yeni bir şey yapma ve düşen reytingleri eski haline getirme ümidiyle timeless child mevzusu çıkarttılar ki sormayın. neymiş doktorumuz aslında bi portalın dibinde bulunan sonsuz canlanma hakkı olan bi çocukmuş da bir gallfreyli onu bulmuş da deneyler yapıp onun yaşam döngüsü yeteneğini bütün gallifreye uygulamış bilmem ne. bizim doktorumuzun sayısız hayatı varmış hepsini unutturmuşlar kendini gallifreyli sanıyormuş falan filan. bir de telafi için kaptan jack'i getirdiler ama yok be o da olmadı o bile kurtaramadı sizi.
58 yıllık muhteşem bir seriyi nasıl bok edebiliriz adlı çalışma. yeni yetme bi senarist grubu geliyor ve doktorun bütün hikayesini, dizinin evrenini mahvediyor ve yapımcı da bunu izliyor sadece. seyirci de 'ne oluyoruz abi? bu ne?' diye diye son sezonları izleyip iyice soğudu uzaklaştı evrenden.
yazık oldu benim başucu dizime, gözümün nuruna, canım doktoruma. neredesin moffat? neredesin davies? neredesiniz capaldi, smith, tennant? ah neredesiniz rose, donna, clara?
aslında jodie whittaker o kadar kötü değil ancak yoldaşları çok kötü seçilmişti, ya 3 yoldaş yazacağınıza 1 yoldaş yapsaydınız adam gibi bi karakter yazsaydınız da güzel bi ikili görebilseydik keşke! neyse dediğim gibi asıl sorun jodie ve oyuncular değil aslında, senaryo ekibi. russel t. davies ve steven moffat bu dizinin temel taşlarıydı, onlarsız yazılan bir senaryodan bakalım ne çıkacak diye bekledik ve saçma sapan bi hikaye çıktı önümüze. gerçek doktor hissinden ve karakterinden uzak, bomboş bir doktor çıktı karşımıza. evet bütün doktor değişimlerinde bir kaç bölümlük bir alışma süreci olur, hem yeni doktorumuz evrene alışır, doktor karakterine alışır hem de seyirci yeni doktoru benimsemeye çalışırdı. sonunda da iki tarafta bulunan duruma alışır ve dizi tam gaz devam ederdi. ama el insaf 3 sezon oldu yahu! 3 sezondur ne jodie doktor olmaya alıştı ne seyirci yeni doktoru benimsedi ne yoldaşlar hikayeye ve doktora uyum sağlayacak sağlamlıktaydı ne de senaristler kendilerini geliştirip evrene uyum sağladı!
bir de bu eleştirilerin üzerine yeni bir şey yapma ve düşen reytingleri eski haline getirme ümidiyle timeless child mevzusu çıkarttılar ki sormayın. neymiş doktorumuz aslında bi portalın dibinde bulunan sonsuz canlanma hakkı olan bi çocukmuş da bir gallfreyli onu bulmuş da deneyler yapıp onun yaşam döngüsü yeteneğini bütün gallifreye uygulamış bilmem ne. bizim doktorumuzun sayısız hayatı varmış hepsini unutturmuşlar kendini gallifreyli sanıyormuş falan filan. bir de telafi için kaptan jack'i getirdiler ama yok be o da olmadı o bile kurtaramadı sizi.
58 yıllık muhteşem bir seriyi nasıl bok edebiliriz adlı çalışma. yeni yetme bi senarist grubu geliyor ve doktorun bütün hikayesini, dizinin evrenini mahvediyor ve yapımcı da bunu izliyor sadece. seyirci de 'ne oluyoruz abi? bu ne?' diye diye son sezonları izleyip iyice soğudu uzaklaştı evrenden.
yazık oldu benim başucu dizime, gözümün nuruna, canım doktoruma. neredesin moffat? neredesin davies? neredesiniz capaldi, smith, tennant? ah neredesiniz rose, donna, clara?
devamını gör...
isa'ya göre incil
josé saramago'nun 1991 yılında yayımladığı, şüphesiz en sansasyonel eseridir. öyle ki; ateist olmasına rağmen katolik kilisesi tarafından aforoz edilmesine yol açmıştır. portekiz hükümeti'nin eserlerine sansür uygulaması da bardağı taşıran son damla olmuş ve ülkesini terk etmesine sebep olmuştur. oysa portekiz'i ne çok sevdiğine çocukluk anılarından bahsettiği "küçük anılar" eserinde şahit olmuştuk.
kitaba dönecek olursak; isa'nın doğumundan ölümüne kadar geçen süreyi bilinenden farklı bir biçimde ele almıştır. incil'in aksine onu kutsal bir varlıktan ziyade; hataları, hırsları, heyecanlarıyla daha insani bir biçimde önümüze koymaktadır. hatta bana kalırsa kabil romanında da yaptığı gibi tanrı'yı da daha insani bir düzeye indirgediğini söyleyebiliriz. isa ve tanrı arasında cevap arayışlarına dayalı konuşmalarda bunu görmek mümkün. yine; isa,tanrı ve şeytanın kayıktaki diyalogları kitabın en vurucu kısımlarından biridir. adeta kitap boyunca söylemek istediği her şeyi o diyaloglara dek ustalıkla bekletmiş gibidir.
ve yine bir kabil ilişkisi kuracak olursak; her iki kitap da saramago'nun tanrı'yı alt etme amacının nihai sonucudur. temel olayların kronolojisine sadık kalmış; olay örgüsünü değiştirmek veya çarpıtmak yerine altında yatan sebeplerin, düşüncelerin farklı olduğunu göstermek istemiştir.
kitaba dönecek olursak; isa'nın doğumundan ölümüne kadar geçen süreyi bilinenden farklı bir biçimde ele almıştır. incil'in aksine onu kutsal bir varlıktan ziyade; hataları, hırsları, heyecanlarıyla daha insani bir biçimde önümüze koymaktadır. hatta bana kalırsa kabil romanında da yaptığı gibi tanrı'yı da daha insani bir düzeye indirgediğini söyleyebiliriz. isa ve tanrı arasında cevap arayışlarına dayalı konuşmalarda bunu görmek mümkün. yine; isa,tanrı ve şeytanın kayıktaki diyalogları kitabın en vurucu kısımlarından biridir. adeta kitap boyunca söylemek istediği her şeyi o diyaloglara dek ustalıkla bekletmiş gibidir.
ve yine bir kabil ilişkisi kuracak olursak; her iki kitap da saramago'nun tanrı'yı alt etme amacının nihai sonucudur. temel olayların kronolojisine sadık kalmış; olay örgüsünü değiştirmek veya çarpıtmak yerine altında yatan sebeplerin, düşüncelerin farklı olduğunu göstermek istemiştir.
devamını gör...
kokain masasına hapşırmak
maliyetli hapşırıktır.hapşırarak borç altına nasıl girilir sorusunun belki de tek cevabıdır.
devamını gör...
kısa şiirler
devamını gör...
takvim-i vakayi
ıı. mahmut döneminde 1831’de haftalık olarak çıkarılan osmanlıların ilk resmi gazetesidir.
bu gazete 1860'tan itibaren ''resmi gazete'' adıyla basılmaya devam etmiştir. lakin ı. abdülhamit devrinde kısa bir süreliğine basılmıştır.
cumhuriyet'in ilanından sonra ise yeni türkiye'de resmi gazete olarak basılmıştır.
bu gazete 1860'tan itibaren ''resmi gazete'' adıyla basılmaya devam etmiştir. lakin ı. abdülhamit devrinde kısa bir süreliğine basılmıştır.
cumhuriyet'in ilanından sonra ise yeni türkiye'de resmi gazete olarak basılmıştır.
devamını gör...
tezer özlü
pavese'den etkilenmiştir. sürekli intiharı düşleyip denemelerini yapsa da göğüs kanserinden ölmüştür. genel olarak intihar ederek öldüğü sanılır.
devamını gör...
normal sözlük'ün gececi yazarları
benden bahsedildiği için koşa koşa geldim. o kişi benim.
devamını gör...
diyarbakır köy okulu yardımımızın ulaşması
çok güzel insanlarsınız emeği geçen herkese teşekkürler
devamını gör...
bugün benim doğum günüm insanı
itici geliyor, bilemedim.
devamını gör...
çocuklarla girilen komik diyaloglar
çocuk 1: abi sence burçlar ne işe yarıyor?
çocuk 2: kadınlar eş seçerken kullanıyor
çocuk 1 : nerden biliyorsun?
çocuk 2: anneme arkadaşı bir daha dünyaya gelsem bir balıkla asla evlenmezdim hep uyuyor dedi ya.
çocuk 1: abi sen hangi burçsun?
çocuk 2: aslan burcuyum. neden sordun,?
çocuk 1 : ben de kız olsaydım aslan burcu biri ile evlenmezdim.
çocuk 2 : nedenmis o?
çocuk 1: hep üstüne yemek döküyorsun. hep çamaşır yıkamak istemezdim.
çocuk 2: kadınlar eş seçerken kullanıyor
çocuk 1 : nerden biliyorsun?
çocuk 2: anneme arkadaşı bir daha dünyaya gelsem bir balıkla asla evlenmezdim hep uyuyor dedi ya.
çocuk 1: abi sen hangi burçsun?
çocuk 2: aslan burcuyum. neden sordun,?
çocuk 1 : ben de kız olsaydım aslan burcu biri ile evlenmezdim.
çocuk 2 : nedenmis o?
çocuk 1: hep üstüne yemek döküyorsun. hep çamaşır yıkamak istemezdim.
devamını gör...