hap yutamamak
uzun yillar muzdarip oldugum durumdu. sonra birden ne olduysa hapur hupur ücer beser yutmaya basladim. bogaz ayni bogaz olduguna göre hepsi kafada bitiyormus.
hala yutamayanlar icin kücük bir tavsiye; bir de cok susamisken deneyin.
bildigim kadariyla bazi ilaclari parcalamak ya da kapsülü acip icmek hem etkisini azaltirmis hem de tehlikeli olabilirmis, ilk midede/ bagirsakta acilmalari gerekirmis. doktorunuza danisin.
hala yutamayanlar icin kücük bir tavsiye; bir de cok susamisken deneyin.
bildigim kadariyla bazi ilaclari parcalamak ya da kapsülü acip icmek hem etkisini azaltirmis hem de tehlikeli olabilirmis, ilk midede/ bagirsakta acilmalari gerekirmis. doktorunuza danisin.
devamını gör...
henceforth dance radyo yayını
sevdiğim tek trabzonsporlu @masterpiece bey'in, aşşırı yoğunlukları sebebiyle canlı olmasa da podcast olarak 2 saatlik türkçe şarkılardan oluşan kaydı 22:00'de sözlük radyomuzda olacak.
kaçıranlar için bikemmel bi fırsat!
blog.kafasozluk.com/
22:00
kaçıranlar için bikemmel bi fırsat!
blog.kafasozluk.com/
22:00
devamını gör...
yazarların yazdığı hikayeler
trenden son anda atlamıştı. özgürlüğünü bu cesurca hamleye borçluydu. biraz daha geç atlasa köprüden aşağıdaki akan nehre uçacak belki de parçasını bile bulamayacaklardı. biraz daha erken yapayım dese inzibatların teftiş anına denk gelecek, yakayı ele verecekti. başarmıştı mustafa, kimselere yakalanmadan firar etmeyi becermişti.
cumhuriyetin ilk yılları. yokluk her yeri esareti altına almış. yıllarca süren savaş sonrası enkaz yerine dönmüş anadolu’da yaşama tutunmaya çalışan mağrur bir millet. elde avuçta ne varsa cepheye gönderen, kendinden önce vatanın istikbalini düşünen fedakar insanların yurdu. savaşlar bitmiş yepyeni filizlenen devletin tohumları atılmıştı. ama uzun seneler süren savaşın yarattığı tahribatın etkileri uzun yıllar atlatılamayacaktı. işte bu yıllarda mustafa ailesini geçindirmek için köyden sürekli şehre gelip gidiyor, orada hayvan pazarında koyun satıyordu. ekip biçtikleri anca kendi karınlarını doyurmaya yetiyordu.
yovanaki, anadolu’daki yunan azınlığın maceraperest bir ferdiydi. hikayesini ilginç kılan ise onun kaçak silah tüccarı olmasından mütevellitti. yovanaki anadolu’daki azınlık çetelerine yıllarca silah temini sağlamıştı. uzun zamandır aranıyordu ve sonunda karaman’da bir batakhanede enselendi. yargılanmak için karaman’dan konya’ya götürülecekti. zabitler ellerini kelepçeleyip trene bindirdiler. boncuk boncuk terliyordu yovanaki. asılması kesindi. zaten bu zamana kadar istim üstünde yaşamıştı sürekli ama hayatının bu kadar erken sonlanacak olması sebebiyle şimdi oturup çocuk gibi ağlamak istiyordu.
mustafa eniştesiyle görüşmek için karaman’a gelmişti. uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. hem bir hal hatır sormak hem de biraz borç istemeye gelmişti. hayvanların bir kısmı bu sene hastalıktan telef olmuştu. haliyle satıştan istediği kazancı elde edememişti. kışı çıkarabilmek, erzak yakacak temin edebilmek için biraz borca ihtiyacı vardı. bu sebeple eniştenin kapıyı çaldı, o da sağolsun ikiletmedi. bir yükü sırtından atmışcasına rahatlamış bir biçimde tren garına yollandı.
kompartımana girdiğinde elleri kelepçeli yunanı karşısında buldu. yanında iki zabit, ortalarına suçluyu almış karşısında oturuyorlardı. bir suçluyla aynı ortamı paylaşmak onu huzursuz etmişti. normalde suçlular bir yerden başka bir yere nakledilirken diğer insanlardan izole bir ortamda bulunurlar ama yovanaki’nin işi biraz aceleye gelmişti. yer olmadığından normal yolcular ile aynı kompartımanı paylaşıyordu. tren kalktı, karşılıklı yolculardan biri mutlu, huzurlu diğeri bedbaht, rahatsız bir ruh haliyle yolculuklarına başladılar. trenin kalkışından on beş dakika sonra zabitlerden biri hava alma bahanesiyle suçluyu arkadaşına emanet edip koridora çıktı. kapıya doğru yönelip bir sigara tellendirmeye başladı.
bu sırada diğer zabit inceden inceye mustafa’yı süzüyordu. sanki bir mevzu olsa uzun uzadıya konuşacak gibiydi ama üşeniyordu. yola çıkalı bir saat olmuştu ama diğer zabitten eser yoktu. paketi içse bitirirdi, nerede kiminle muhabbet ediyor diye hayıflandı suçlunun başını bekleyen. işin kötüsü tuvalet ihtiyacı hasıl olmuştu, zaten on beş dakikadır tutuyordu. elleri kelepçeli diyerek bir aklından geçirdi mahkumu yalnız bırakmayı. sonra tekrardan bakışları mustafa’nın üzerinde gezinmeye başladı. birader ben beş dakika hacet giderip gelene kadar bu yonana göz kulak olun mu diye sordu artık sonunda. dayanacak gücü kalmamıştı çünkü. içinden bir ses hayır mı desem başıma mesuliyet almasam diye bir ses geldi gitti mustafa’nın. neyse kısa sürer diyerek mahcup bir ifadeyle kabul etti.
zabit kompartımandan ayrılır ayrılmaz yovanaki girdi söze. nerelisin, kimlerdensin muhabbetinden sonra beni suçsuz yere asacaklar diye palavradan ağlamaya başladı. ben normalde aksi bir iş yapmadım, ortağım bana kazık attı, suç benim üstüme kaldı o kaçtı diyerek mustafa’nın kanına girmeye çalıştı. gel kardeş, sen bana yardım et, ben de sana yüklü yardım ederim kurtulunca dedi. şu an için ihtiyacı olmasa da – enişte sağolsun – zor günler ardı arkasına geliyordu. suçsuzluk durumuna inanır gibi oldu bir ara bizimkisi. bu zamanda ne hikayeler duyuyorlardı, yargısız infaz olmasın isterdi. zabit gelmeden trenden atlarız diyerek işlemeye devam ediyordu karşısındakini yovanaki. koridorda o sırada devriye gezen inzibatlardan biri aniden odaya daldı. her ikisi de dut yemiş bülbül gibi sustular aniden. neyse ki uzun durmadan diğer kompartımanlara göz ucuyla baka baka uzaklaştı inzibat. yovanaki son çare belindeki keseyi gösterdi göz ucuyla. bak buradaki altınları bölüşürüz. en son dayanamadı mustafa, sen benim başımı belaya mı sokacan birader durduk yere diyerek yakasından tutup silkeledi yunanı. sonunda heladan dönmeyi başaran zabit o anda kapıdan girdi. ikisini o halde görünce ne bu hal ne oluyor diyerek hiddetlendi. yovanaki direkt kıvrak bir biçimde söze girdi, bu herif beni kaçmaya ayartıyordu, karşılığında da altın kesemi istedi. mustafa neye uğradığını şaşırdı, nutku tutulmuştu. hayır, yok öyle bir durum demeye kalmadan zabitin sorgusu başladı. birader biz sana adam emanet ediyoruz ayırt diye mi diye öfkeli bir şekilde bağırdı. vatan haini misin sen kaçakçıyla bir oluyorsun.
mustafa ne yapacağını ne diyeceğini bilemedi, ter bastı bir anda her yanını, soğuk soğuk terledi. bir anda suçsuzken suçlu duruma düşmüştü, hem de gerçek suçlunun sözüyle. aniden yerinden fırladı. kompartımandan çıkıp kapıya doğru koştu can havliyle ve bir hamleyle açıp aşağı atladı. bizim suçsuz suçlumuz mustafa başarmıştı, firar etmeyi becermişti.
cumhuriyetin ilk yılları. yokluk her yeri esareti altına almış. yıllarca süren savaş sonrası enkaz yerine dönmüş anadolu’da yaşama tutunmaya çalışan mağrur bir millet. elde avuçta ne varsa cepheye gönderen, kendinden önce vatanın istikbalini düşünen fedakar insanların yurdu. savaşlar bitmiş yepyeni filizlenen devletin tohumları atılmıştı. ama uzun seneler süren savaşın yarattığı tahribatın etkileri uzun yıllar atlatılamayacaktı. işte bu yıllarda mustafa ailesini geçindirmek için köyden sürekli şehre gelip gidiyor, orada hayvan pazarında koyun satıyordu. ekip biçtikleri anca kendi karınlarını doyurmaya yetiyordu.
yovanaki, anadolu’daki yunan azınlığın maceraperest bir ferdiydi. hikayesini ilginç kılan ise onun kaçak silah tüccarı olmasından mütevellitti. yovanaki anadolu’daki azınlık çetelerine yıllarca silah temini sağlamıştı. uzun zamandır aranıyordu ve sonunda karaman’da bir batakhanede enselendi. yargılanmak için karaman’dan konya’ya götürülecekti. zabitler ellerini kelepçeleyip trene bindirdiler. boncuk boncuk terliyordu yovanaki. asılması kesindi. zaten bu zamana kadar istim üstünde yaşamıştı sürekli ama hayatının bu kadar erken sonlanacak olması sebebiyle şimdi oturup çocuk gibi ağlamak istiyordu.
mustafa eniştesiyle görüşmek için karaman’a gelmişti. uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. hem bir hal hatır sormak hem de biraz borç istemeye gelmişti. hayvanların bir kısmı bu sene hastalıktan telef olmuştu. haliyle satıştan istediği kazancı elde edememişti. kışı çıkarabilmek, erzak yakacak temin edebilmek için biraz borca ihtiyacı vardı. bu sebeple eniştenin kapıyı çaldı, o da sağolsun ikiletmedi. bir yükü sırtından atmışcasına rahatlamış bir biçimde tren garına yollandı.
kompartımana girdiğinde elleri kelepçeli yunanı karşısında buldu. yanında iki zabit, ortalarına suçluyu almış karşısında oturuyorlardı. bir suçluyla aynı ortamı paylaşmak onu huzursuz etmişti. normalde suçlular bir yerden başka bir yere nakledilirken diğer insanlardan izole bir ortamda bulunurlar ama yovanaki’nin işi biraz aceleye gelmişti. yer olmadığından normal yolcular ile aynı kompartımanı paylaşıyordu. tren kalktı, karşılıklı yolculardan biri mutlu, huzurlu diğeri bedbaht, rahatsız bir ruh haliyle yolculuklarına başladılar. trenin kalkışından on beş dakika sonra zabitlerden biri hava alma bahanesiyle suçluyu arkadaşına emanet edip koridora çıktı. kapıya doğru yönelip bir sigara tellendirmeye başladı.
bu sırada diğer zabit inceden inceye mustafa’yı süzüyordu. sanki bir mevzu olsa uzun uzadıya konuşacak gibiydi ama üşeniyordu. yola çıkalı bir saat olmuştu ama diğer zabitten eser yoktu. paketi içse bitirirdi, nerede kiminle muhabbet ediyor diye hayıflandı suçlunun başını bekleyen. işin kötüsü tuvalet ihtiyacı hasıl olmuştu, zaten on beş dakikadır tutuyordu. elleri kelepçeli diyerek bir aklından geçirdi mahkumu yalnız bırakmayı. sonra tekrardan bakışları mustafa’nın üzerinde gezinmeye başladı. birader ben beş dakika hacet giderip gelene kadar bu yonana göz kulak olun mu diye sordu artık sonunda. dayanacak gücü kalmamıştı çünkü. içinden bir ses hayır mı desem başıma mesuliyet almasam diye bir ses geldi gitti mustafa’nın. neyse kısa sürer diyerek mahcup bir ifadeyle kabul etti.
zabit kompartımandan ayrılır ayrılmaz yovanaki girdi söze. nerelisin, kimlerdensin muhabbetinden sonra beni suçsuz yere asacaklar diye palavradan ağlamaya başladı. ben normalde aksi bir iş yapmadım, ortağım bana kazık attı, suç benim üstüme kaldı o kaçtı diyerek mustafa’nın kanına girmeye çalıştı. gel kardeş, sen bana yardım et, ben de sana yüklü yardım ederim kurtulunca dedi. şu an için ihtiyacı olmasa da – enişte sağolsun – zor günler ardı arkasına geliyordu. suçsuzluk durumuna inanır gibi oldu bir ara bizimkisi. bu zamanda ne hikayeler duyuyorlardı, yargısız infaz olmasın isterdi. zabit gelmeden trenden atlarız diyerek işlemeye devam ediyordu karşısındakini yovanaki. koridorda o sırada devriye gezen inzibatlardan biri aniden odaya daldı. her ikisi de dut yemiş bülbül gibi sustular aniden. neyse ki uzun durmadan diğer kompartımanlara göz ucuyla baka baka uzaklaştı inzibat. yovanaki son çare belindeki keseyi gösterdi göz ucuyla. bak buradaki altınları bölüşürüz. en son dayanamadı mustafa, sen benim başımı belaya mı sokacan birader durduk yere diyerek yakasından tutup silkeledi yunanı. sonunda heladan dönmeyi başaran zabit o anda kapıdan girdi. ikisini o halde görünce ne bu hal ne oluyor diyerek hiddetlendi. yovanaki direkt kıvrak bir biçimde söze girdi, bu herif beni kaçmaya ayartıyordu, karşılığında da altın kesemi istedi. mustafa neye uğradığını şaşırdı, nutku tutulmuştu. hayır, yok öyle bir durum demeye kalmadan zabitin sorgusu başladı. birader biz sana adam emanet ediyoruz ayırt diye mi diye öfkeli bir şekilde bağırdı. vatan haini misin sen kaçakçıyla bir oluyorsun.
mustafa ne yapacağını ne diyeceğini bilemedi, ter bastı bir anda her yanını, soğuk soğuk terledi. bir anda suçsuzken suçlu duruma düşmüştü, hem de gerçek suçlunun sözüyle. aniden yerinden fırladı. kompartımandan çıkıp kapıya doğru koştu can havliyle ve bir hamleyle açıp aşağı atladı. bizim suçsuz suçlumuz mustafa başarmıştı, firar etmeyi becermişti.
devamını gör...
kahvaltıda yenmesi garip karşılanan yiyecekler
geleneksel ingiliz kahvaltısında daimi bir yeri olan ama bizim sabah öğünlerimiz için pek de olağan sayılamayacak kuru fasulyedir.
devamını gör...
hastaneye tek başına giden kişi
kendini acındırmayı sevmeyen kişi ya da başka bir bireye fiziksel, psikolojik ve sosyolojik olarak ihtiyaç duymayan, kendi kendine yetebilen bireydir.
devamını gör...
2. nesil
ne zaman geleceklerini merak ettiğim nesil.
devamını gör...
ilk öpüşme
karşıdaki kişi deneyimliyse eğer french kiss'e girişir ve anlık olarak "iyyyk" olursunuz. bu yaşanıyor biliyorum, inkar etmeyin
devamını gör...
galatasaray forması
vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı.
devamını gör...
2020 enflasyonunun yüzde 14,60 olması
tüik, 2020 yılı enflasyon oranını yüzde 14,60 olarak açıkladı. 2020 yılı aralık ayında aylık enflasyon ise %1,25 oldu.
ulaştırma ve gıda önceki yıla göre arttı
bir önceki yılın aynı ayına göre artışın düşük olduğu ana gruplar sırasıyla, %0,65 ile alkollü içecekler ve tütün, %5,73 ile haberleşme ve %6,84 ile eğitim oldu.
buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, %28,12 ile çeşitli mal ve hizmetler, %21,12 ile ulaştırma ve %20,61 ile gıda ve alkolsüz içecekler oldu.
aralık 2020'de, endekste kapsanan 418 maddeden, 98 maddenin ortalama fiyatında düşüş gerçekleşirken, 36 maddenin ortalama fiyatında değişim olmadı. 284 maddenin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşti.
aylık en çok patlıcan yükseldi
aralık ayında zam şampiyonu fiyatı yüzde 47,92 artan patlıcan oldu.
patlıcanı yüzde 25,62 ile salatalık, yüzde 18,88 ile beyaz lahana, yüzde 17,36 ile yeşil soğan oldu.
tık tık
ulaştırma ve gıda önceki yıla göre arttı
bir önceki yılın aynı ayına göre artışın düşük olduğu ana gruplar sırasıyla, %0,65 ile alkollü içecekler ve tütün, %5,73 ile haberleşme ve %6,84 ile eğitim oldu.
buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, %28,12 ile çeşitli mal ve hizmetler, %21,12 ile ulaştırma ve %20,61 ile gıda ve alkolsüz içecekler oldu.
aralık 2020'de, endekste kapsanan 418 maddeden, 98 maddenin ortalama fiyatında düşüş gerçekleşirken, 36 maddenin ortalama fiyatında değişim olmadı. 284 maddenin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşti.
aylık en çok patlıcan yükseldi
aralık ayında zam şampiyonu fiyatı yüzde 47,92 artan patlıcan oldu.
patlıcanı yüzde 25,62 ile salatalık, yüzde 18,88 ile beyaz lahana, yüzde 17,36 ile yeşil soğan oldu.
tık tık
devamını gör...
herkes 07 kullanırken 05 kullanan kişi
dedi 0.5 ucu kırmadan yazamayan eli ayarsız.
devamını gör...
anın fotoğrafı
çocukluğumda, konu komşuda bulduğum tohumları, hemen bahçemize sokardım. bir kaç aya patlardı.
her patlayanı başka bir renk olurdu. sonra da alır başını giderdi, göğe doğru.
ankara'ya geldiğimde, bir baktım tüm sahipsiz topraklar bununla dolu.
ankara'nın endemiği imiş meğer hatmi çiçeği. trabzonda bizim ilgimiz sayesinde yaşıyormuş.
yürüyüş yaparken karşıma çıktı.
bir kaç adet hatmi çiçeği bırakıyorum buraya.
her patlayanı başka bir renk olurdu. sonra da alır başını giderdi, göğe doğru.
ankara'ya geldiğimde, bir baktım tüm sahipsiz topraklar bununla dolu.
ankara'nın endemiği imiş meğer hatmi çiçeği. trabzonda bizim ilgimiz sayesinde yaşıyormuş.
yürüyüş yaparken karşıma çıktı.
bir kaç adet hatmi çiçeği bırakıyorum buraya.

devamını gör...
nagehan alçı'nın öğretmenleri suçlaması
omurgasız bu kadın. gerçekten yeter yani bu kadarı da pes. senin anan suçlu ablacım insan doğurmayı unutmuş!
bu insanlar maddi problemler yüzünden atanamayıp inşaatta çalışırken, intihar ederken( sayı açıklandığı gün o kadar çok ağladım ki, annem babam sağlık olsun kızım demese kendimi atabilirdim bir yerden.) neredeydin?
bu sene yapılan etkinliklerden, eylemlerden, yaşanan mağduriyetlerin hiçbirini neden dillendirmedin?
fox tv yayınlarken yandaş medya, siz tarafsız gazeteciler.
bu insanlar maddi problemler yüzünden atanamayıp inşaatta çalışırken, intihar ederken( sayı açıklandığı gün o kadar çok ağladım ki, annem babam sağlık olsun kızım demese kendimi atabilirdim bir yerden.) neredeydin?
bu sene yapılan etkinliklerden, eylemlerden, yaşanan mağduriyetlerin hiçbirini neden dillendirmedin?
fox tv yayınlarken yandaş medya, siz tarafsız gazeteciler.
devamını gör...
bağlaç olan te
aslında bağlaç olmayan, yalnız çalışan, tek takılan, özgür olması gerekirken 2 kelimenin arasında sıkışıp kalmış olan harf topluluğu.
yazık olan te.
"bunu yazanın teee..!" deme isteği uyandıran te.
yazık olan te.
"bunu yazanın teee..!" deme isteği uyandıran te.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
kimseyle konuşasım yok. bi mucize olsun ve biri düşüncelerimi okusun. bana da uyarsa beni sevebilsin isterdim.
devamını gör...
heteroseksüel
sağlıklı ve normal ilişkidir .
devamını gör...
hasret
resimler hasret giderebilselerdi mahkumlar tahliye beklemezlerdi...
devamını gör...
din-i ilahi
500 yıl önce, babür (hindistan ve çevresinde kurulmuş olan, türk-moğol kökenli bir devlet. ürdünlüler bu devlete, "moğol sultanlığı", bâbürlüler kendileri ise "gurakani" derler) imparatoru ekber şah tarafından kurulmuş olan din. dinin amacı, islam, zerdüştlük, budizm, hristiyanlık gibi dinleri birleştirmektir. ekber şah önceleri müslümandı, daha sonra imparatorluğunun birlik içerisinde olmasını istedi ve bunun içinde tüm dinleri birleştirmek adına daha önce hiç görülmemiş bir plan yaptı. bunu gerçekleştirebilmek için de, tüm dinlerden alimleri kendine bağlamaya çalışıyordu. ekber şah, daha sonra zerdüşt oldu ve sarayında ateş yaktırdı. ekber şah, diğer dinlerin temsilcilerini de sarayında bulundurdu. incil öğrenmek istedi, ülkesinde hristiyanların kiliseler kurmalarına izin verdi fakat hristiyan olmadı.
ekber şah, dünya barışını müslümanlara kabul ettirmeye çalışma planları yaptı. bu planı için de, o dönemde halk arasında yayılmış mehdilik fikrini kullandı. ekber şah önce bir ibadethane yaptırdı. bu ibadethaneye farklı konularda tartışmak için sünni ve şii büyüklerini çağırdı. büyüklerin birbirleriyle anlaşamadıkları görüldü, böylelikle müslümanların bu büyüklere güvenleri azaldı. daha sonra hristiyanlar, zerdüştler ve hinduistler davet edildi. hatta ekber şah, burda islam hakkında karşıt görüşler bile bildirebilirsiniz dedi onlara. onlar, "yönettiğiniz bu yüce imparatorluğa islâm gibi bir din uymuyor! islâm, bedevi ulusuna gelmiş bir din! kur'an allah kelâmı (haşa) değildir! vahiy akıl dışıdır!" gibi sözler ettiler. şunu da söyleyeyim ki, bu sözleri eden kişiler, ateşe tapanlar, tanrının oğlu olduğunu zanneden insanlar ve ineği selamlayan insanlardı. yani onlara göre, bunlar mantıklı fakat monoteizm mantıksızdı.
daha sonraları, ekber şahın ilahi bir rütbeye yüceltildiğine dair bir hutbe okunarak, zamanının müctehidi ilan ediliyor. ekber şahın yakın dostu olan, ekber şah zerdüştlüğe meylettiği zamanlarda ekber şahın emriyle sarayında ateş yakan kişi yani ebül-fazl'a göre, ekber şah zamanının imamıydı. yani ekber şah hangi mezhebi seçse, insanlar mecburen o mezhepten olmalıydılar. hatta ünlü bir şeyh de diyor ki, ekber şah, insan-ı kâmildir. kendisine bir lakap veriliyor, hatta dinin, ona itaati emrettiği söyleniyor. insanlar buna inansın diye de, hadisler uyduruluyor. ekber şahın da artık bir dini vardı, hatta takipçileri kendisine secde bile etmişlerdi. brahmanlardan bazıları, ekber şah, tanrının şekli vişnunun dünyada büründüğü şekildir diyerekten onu hindu ilahı yaptılar.
ekber şaha karşı, imam-ı rabbâni çok mücadele etti. ekber şahı eleştirdi, böylece ekber şahın dininin yayılması önlenildi. fakat üst yöneticiler arasında bu din yayıldı.
imam-ı rabbani, açık bir şekilde değil de, üstü kapalı olarak, eserinde ekber şaha "zamanımızdaki bir zalim" diye hitap etmiş, onu hindistanda islam dininin en büyük ülkülerinden olan inekleri kesmeyi yasaklamakla suçlamış, müslümanların camiilerini ve mezarlarını mahvetmekle suçlamış, ayrıca kafirlerin tapınaklarını ve bayramlarını yüceltmekle suçlamıştır.
ekber şah, dünya barışını müslümanlara kabul ettirmeye çalışma planları yaptı. bu planı için de, o dönemde halk arasında yayılmış mehdilik fikrini kullandı. ekber şah önce bir ibadethane yaptırdı. bu ibadethaneye farklı konularda tartışmak için sünni ve şii büyüklerini çağırdı. büyüklerin birbirleriyle anlaşamadıkları görüldü, böylelikle müslümanların bu büyüklere güvenleri azaldı. daha sonra hristiyanlar, zerdüştler ve hinduistler davet edildi. hatta ekber şah, burda islam hakkında karşıt görüşler bile bildirebilirsiniz dedi onlara. onlar, "yönettiğiniz bu yüce imparatorluğa islâm gibi bir din uymuyor! islâm, bedevi ulusuna gelmiş bir din! kur'an allah kelâmı (haşa) değildir! vahiy akıl dışıdır!" gibi sözler ettiler. şunu da söyleyeyim ki, bu sözleri eden kişiler, ateşe tapanlar, tanrının oğlu olduğunu zanneden insanlar ve ineği selamlayan insanlardı. yani onlara göre, bunlar mantıklı fakat monoteizm mantıksızdı.
daha sonraları, ekber şahın ilahi bir rütbeye yüceltildiğine dair bir hutbe okunarak, zamanının müctehidi ilan ediliyor. ekber şahın yakın dostu olan, ekber şah zerdüştlüğe meylettiği zamanlarda ekber şahın emriyle sarayında ateş yakan kişi yani ebül-fazl'a göre, ekber şah zamanının imamıydı. yani ekber şah hangi mezhebi seçse, insanlar mecburen o mezhepten olmalıydılar. hatta ünlü bir şeyh de diyor ki, ekber şah, insan-ı kâmildir. kendisine bir lakap veriliyor, hatta dinin, ona itaati emrettiği söyleniyor. insanlar buna inansın diye de, hadisler uyduruluyor. ekber şahın da artık bir dini vardı, hatta takipçileri kendisine secde bile etmişlerdi. brahmanlardan bazıları, ekber şah, tanrının şekli vişnunun dünyada büründüğü şekildir diyerekten onu hindu ilahı yaptılar.
ekber şaha karşı, imam-ı rabbâni çok mücadele etti. ekber şahı eleştirdi, böylece ekber şahın dininin yayılması önlenildi. fakat üst yöneticiler arasında bu din yayıldı.
imam-ı rabbani, açık bir şekilde değil de, üstü kapalı olarak, eserinde ekber şaha "zamanımızdaki bir zalim" diye hitap etmiş, onu hindistanda islam dininin en büyük ülkülerinden olan inekleri kesmeyi yasaklamakla suçlamış, müslümanların camiilerini ve mezarlarını mahvetmekle suçlamış, ayrıca kafirlerin tapınaklarını ve bayramlarını yüceltmekle suçlamıştır.
devamını gör...
güzel kasiyerin yanında senin çocuk kaç yaşında diyen kişi
seni oyundan çıkarmak isteyen arkadaş hamlesidir.
kıyak arkadaş böyle olmalıdır. muzip. gereksiz.
kıyak arkadaş böyle olmalıdır. muzip. gereksiz.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ilişki durumu
ilişki durumu. systemfailed.
devamını gör...