regl anıları
ağrıdan bayılıp, merdivenlerden yuvarlanmıştım. resmen kâbustu.
devamını gör...
çilekeş
otomatik mandalina ukdesidir.
2000'li yılların başında kurulmuş ankara menşeili, başarılı rock gruplarından birisidir. 2005 yılında çıkardıkları y.o.k albümü ile tanınmışlardır. canlı performanslarını dinleme şansını yakalamıştım, eskilere ait güzel gruplardan...
2000'li yılların başında kurulmuş ankara menşeili, başarılı rock gruplarından birisidir. 2005 yılında çıkardıkları y.o.k albümü ile tanınmışlardır. canlı performanslarını dinleme şansını yakalamıştım, eskilere ait güzel gruplardan...
devamını gör...
boşanmak isteyen eşine iç çamaşırını bırakan kadın
üzücü olan hamilelikte bunun ona yaşatılması. zaten hamilelikte kadınlar depresyona giriyor ; bir de üstüne onu sevmediğini söyleyip boşanmak istediğini belirten eşe diyecek söz bulamıyorum.
devamını gör...
geceye hayret ettiğin bir şey bırak
yiyip yiyip kilo almayanlar. nasıl olur ,seçilmiş kulumudur, hayret ettirendir.
devamını gör...
sözlük radyosu kaçak yayınları
canım sıkıldı, boşluk buldum, buradayım. çocuk korosunu da aldım arkama, yani sanırım. yani umarım, gelirler. smiley vardı buralarda biyerlerde.
22:00 gibi burada olabilirim, olabiliriz, olalım.
22:00 gibi burada olabilirim, olabiliriz, olalım.
devamını gör...
bern
isviçre'nin (bkz: de facto) başkenti ve en yüksek nüfuslu 5. kenti. şehir merkezinin nüfusu 144,000 civarı olsa da civarındaki banliyölerle vs. birlikte 660,000 civarı kişi yaşamaktadır. eski şehir merkezi (altstadt) unesco tarafından koruma altına alınmıştır ve oldukça şirin bir yerdir. bu eski şehrin etfafından aare nehri u şeklinde dolaşmaktadır. şehrin en meşhur noktaları zytglogge saat kulesi ve albert einstein'ın patent ofisinde çalışırken yaşadığı evdir (einstein haus). kentte toplu taşıma s-bahn, tramvay, troleybüs ve otobüslerle sağlanmaktadır ve oldukça başarılıdır. gördüğüm kadarıyla her şey tam zamanında tıkır tıkır çalışmaktadır. ayrıca çok yaygın olarak bisiklet yolları bulunmakta ve ahali tarafından kullanılmaktadır. kentte bir de bern üniversitesi (universitat bern) adında bir üniversite bulunmaktadır.
devamını gör...
ülkemizde matematiğin sevilmeme nedeni
insan başarısız olduğu, çabasının takdir edilmediği, varlığının önemsenmediği alandan veya insanlardan uzak duracaktır. bu sorunun o kadar çok sebebi var ki, o kadar.
-matematiği sevmeyen, bilmeyen ve matematikten anlamayan öğretmenlerin matematik öğretmeni olması (bunu söyleyip buna neyin sebep olabileceği konusunda düşünmemek çok acımasızca lütfen yapmayın). insanların ilgileri, yetenekleri doğrultusunda meslek seçimi yapabilmelerine izin vermeyen ekonomik, sosyal, kültürel bir sistemin varlığından söz edilebilir diye düşünüyorum. matematik bilen, seven, ilgi duyan insanlar neden matematik öğretmenliğini tercih etmiyorlar bu önemli bir soru bana kalırsa.
-mezun olup da atanma şerefine nail olan (çünkü güzel ülkemizde bu da deveye hendek atlatmaktan daha zor olabiliyor) bir öğretmenin mesleğine dair heyecan duymaması, duyamaması. bir yığın derdi var insanın. bir öğretmeni, diğer kimliklerinden sıyırıp sadece öğretmen olarak düşünmek doğru değil. her şeyden önce bahsedilen kişi bir insan ve her insan üzerinde ülkenin refah düzeyinin etkisi var.
-eleştirmeye çoğu zaman izin verilmemesi. dolayısıyla eleştirinin öğretilmemesi, sözel becerilerin gelişmemesi. kitap okumuyor oluşumuz. okuyan adama da madalya takılmıyor zaten son 10 yıldır. okumak elbette içsel motivasyon gerektiren bir eylemdir ancak bir çocuğa bu alışkanlığı kazandırabilmeniz için zaman zaman takdir etmeniz, ödüllendirmeniz yani öncelikle dışsal motivasyon sunmanız gerekebilir.
-matematiği neden öğrendiğimizi bilmememiz, bunun anlatılamaması
-öğretmenin kullandığı öğretim yöntemleri, bir canlının nasıl öğrenebileceğinin anlaşılamamış olması
-kalabalık sınıflar
-teknolojik yetersizlikler
-ilgisiz ebeveyn. "hocam benim çocuğum matematiği bir türlü yapamıyor" genellikle bu cümleyi anne kurar (çünkü çocuktan kadın sorumludur). o da dönemde bir kez geldiği (yani geliyorsa) veli toplantısında.
çoğunlukla edilgen cümleler kurduğumun farkındayım ama bazı şeyleri bireysel çabaların insafına bırakmak bana doğru gelmiyor. "ülkemizde matematiğin sevilmemesi" bir sistem sorunudur. bu sadece matematiğin sevilmemesi değildir. fiziğin sevilmemesi, tarihin sevilmemesi, geometrinin sevilmemesi, türkçenin sevilmemesi şeklinde listelenip uzatılabilir ancak hepsinin kaynağı aynıdır.
bireysel çabalar için bir öneri; çocuğun yapabilirim hissiyatını geliştirmek fayda sağlayabilir. her insanın farklı bir becerisi olduğu fikrinden yola çıkarak, kişinin bir alandaki yetkinliğini geliştirirseniz diğer alanlarda da başarılı olabileceğine dair kendisine güven duymasını sağlayabilirsiniz ve bu inancı yıkmadığınız sürece, ilgi ve destekle matematikte başarılı olacak ve başarılı olduğunu hissettiği alanı sevecektir.
-matematiği sevmeyen, bilmeyen ve matematikten anlamayan öğretmenlerin matematik öğretmeni olması (bunu söyleyip buna neyin sebep olabileceği konusunda düşünmemek çok acımasızca lütfen yapmayın). insanların ilgileri, yetenekleri doğrultusunda meslek seçimi yapabilmelerine izin vermeyen ekonomik, sosyal, kültürel bir sistemin varlığından söz edilebilir diye düşünüyorum. matematik bilen, seven, ilgi duyan insanlar neden matematik öğretmenliğini tercih etmiyorlar bu önemli bir soru bana kalırsa.
-mezun olup da atanma şerefine nail olan (çünkü güzel ülkemizde bu da deveye hendek atlatmaktan daha zor olabiliyor) bir öğretmenin mesleğine dair heyecan duymaması, duyamaması. bir yığın derdi var insanın. bir öğretmeni, diğer kimliklerinden sıyırıp sadece öğretmen olarak düşünmek doğru değil. her şeyden önce bahsedilen kişi bir insan ve her insan üzerinde ülkenin refah düzeyinin etkisi var.
-eleştirmeye çoğu zaman izin verilmemesi. dolayısıyla eleştirinin öğretilmemesi, sözel becerilerin gelişmemesi. kitap okumuyor oluşumuz. okuyan adama da madalya takılmıyor zaten son 10 yıldır. okumak elbette içsel motivasyon gerektiren bir eylemdir ancak bir çocuğa bu alışkanlığı kazandırabilmeniz için zaman zaman takdir etmeniz, ödüllendirmeniz yani öncelikle dışsal motivasyon sunmanız gerekebilir.
-matematiği neden öğrendiğimizi bilmememiz, bunun anlatılamaması
-öğretmenin kullandığı öğretim yöntemleri, bir canlının nasıl öğrenebileceğinin anlaşılamamış olması
-kalabalık sınıflar
-teknolojik yetersizlikler
-ilgisiz ebeveyn. "hocam benim çocuğum matematiği bir türlü yapamıyor" genellikle bu cümleyi anne kurar (çünkü çocuktan kadın sorumludur). o da dönemde bir kez geldiği (yani geliyorsa) veli toplantısında.
çoğunlukla edilgen cümleler kurduğumun farkındayım ama bazı şeyleri bireysel çabaların insafına bırakmak bana doğru gelmiyor. "ülkemizde matematiğin sevilmemesi" bir sistem sorunudur. bu sadece matematiğin sevilmemesi değildir. fiziğin sevilmemesi, tarihin sevilmemesi, geometrinin sevilmemesi, türkçenin sevilmemesi şeklinde listelenip uzatılabilir ancak hepsinin kaynağı aynıdır.
bireysel çabalar için bir öneri; çocuğun yapabilirim hissiyatını geliştirmek fayda sağlayabilir. her insanın farklı bir becerisi olduğu fikrinden yola çıkarak, kişinin bir alandaki yetkinliğini geliştirirseniz diğer alanlarda da başarılı olabileceğine dair kendisine güven duymasını sağlayabilirsiniz ve bu inancı yıkmadığınız sürece, ilgi ve destekle matematikte başarılı olacak ve başarılı olduğunu hissettiği alanı sevecektir.
devamını gör...
sözlük yazarlarının kırılan yerleri
hiçbir yerim kırılmadı ama haftada bir kez bileğim yerinden çıkar.
bir de ağaçtan düştüğüm için dizimi yerinden çıkarmışlığım var. yara bere desen günlük var zaten.
aslında yaramaz biri de değilim niye sürekli bir hasar ile yaşıyorum acaba?
neyse ünlü sözümüzü söylemeden gitmeyelim.
"kırılan kalbimizdi
kıran da kalbimiz
kırıldıkça sustuk
sustukça kırıldık."
kırılacak 206 tane kemik varken, hep kalbimizi seçtiler. biz ne yapalım?*
bir de ağaçtan düştüğüm için dizimi yerinden çıkarmışlığım var. yara bere desen günlük var zaten.
aslında yaramaz biri de değilim niye sürekli bir hasar ile yaşıyorum acaba?
neyse ünlü sözümüzü söylemeden gitmeyelim.
"kırılan kalbimizdi
kıran da kalbimiz
kırıldıkça sustuk
sustukça kırıldık."
kırılacak 206 tane kemik varken, hep kalbimizi seçtiler. biz ne yapalım?*
devamını gör...
gazi paşa'ya suikast
milliyet gazetesi’nde 12 ocak-26 ocak 1992 tarihleri arasında izmir suikastı teşebbüsü, uğur mumcu tarafından ilk kez açıklanan belgeleri ile “gazi paşaya suikast” yazı dizisi olarak yayınlanmıştır. bu yazı dizisi sonra kitap haline getirilmiştir.
aslında birçok noktadan ilgi çeken bir eserdir, çünkü yazar çalışmayı kaleme alırken 3 ayrı kaynaktan yararlandığını bizzat söylemektedir: (1) bu konuda çıkan yayınlar, (2) dava tutanakları ve (3) basında çıkan yazılar. bunun yanında suikast sonrası mustafa kemal paşa ile ismet inönü arasında geçen yazışmalar da oldukça önemlidir.
kitapta tutuklamalar, yöneltilen suçlamalar, itiraflar, savunmalar ve sanıkların karşılıklı suçlamaları yer almakta ve öncelikle terakkiperver fırkası'nın önde gelen üyelerinin, sonrasında da ittihat ve terakki ilk dönem bakanlarının gözaltına alınarak soruşturmanın genişletilmesi süreçleri açıklanmış ve soruşturmanın neden bu kadar genişletildiği incelenmiştir.
kurtuluş savaşı'nın kazım karabekir, ali fuat cebesoy gibi önde gelen paşaların verdikleri ifadeler ve yargılanmaları konusunda mustafa kemal paşa ve ismet inönü arasında çıkan ihtilaflar aralarındaki gizli yazışmalarla ortaya konulmuştur. bu yazışmalar ilk defa bu yazı dizisinde yayınlanmıştır. yazar, bu yazışmaları ve fikir ayrılığını şu şekilde özetliyor: "ismet paşa, iki ateş arasındadır. daha doğrusu, en yakın iki arkadaşı arasında. gazi paşa, suikastın arkasında kâzım karabekir’in ve kapatılan terakkiperver cumhuriyet partisi’nin olduğuna inanmıştır, ismet paşa da bu olasılığa hiç inanmamıştır."
istiklal mahkemeleri'nin yapısı, işleyiş şekli ve karar alma süreci hakkında bilgiler yer alıyor. sanıklara sorulan suikastla ilgili ve siyasi sorular ile izmir ve ankara'da yapılan duruşmalardaki tutanaklar aktarılıyor. yazar tarafından özellikle mahkeme başkanı kel ali'nin "istiklal mahkemesi şahsi kanaatine göre karar verir" sözü vurgulanıyor; avukat tutulmasının yasak olması ve sonuca itiraz olanağının bulunmamasına değiniliyor.
son bölümlerde ise sanıklar hakkında verilen kararlar ve bu kararlar karşısındaki tepkileri; idam edilen sanıklar ile ilgili idamın infazı, sanıkların son sözleri ve idam anındaki tavırları anlatılıyor.
uğur mumcu'nun izmir suikastı teşebbüsünü sistematik ve olabildiğince objektif bir şekilde kaynakları ile ortaya koyduğu ve incelediği rahatlıkla söylenebilecek bir çalışma yapmıştır. genel olarak kesin hükümler ortaya koymaktan olabildiğince kaçınmış ve her iki tarafın iddia ve savunmalarını ortaya koymaya çalışmıştır.
bununla birlikte sonuç bölümünde bir kısım idam mahkumu hakkında kararı okuyucuya bırakırken; suç üstü yakalanan ve suçlarını itiraf eden sanıkların suçlu olduklarının bariz olduğunu belirtmiştir. idam edilen iki sanık için ise: "cavit bey gibi, dr. nazım bey gibi ittihatçılar, suikast ile uzaktan yakından bir ilgileri olmamalarına karşın mahkemece ölüm cezasına çarptırılmışlardı." şeklinde bir yorumda bulunmuş ve bu iddiasını ismet inönü ve falih rıfkı atay'ın benzer sözlerine de yer vererek desteklemiştir.
sonuç olarak uğur mumcu'nun bu eserinde, araştırmacı gazeteciliğin hakkını sonuna kadar vermiş ve konu ile ilgili başucu kitabı olabilecek oldukça kaliteli bir eser ortaya koymuştur. izmir suikastını merak edenler için mutlaka okunması gereken bir kitaptır.
aslında birçok noktadan ilgi çeken bir eserdir, çünkü yazar çalışmayı kaleme alırken 3 ayrı kaynaktan yararlandığını bizzat söylemektedir: (1) bu konuda çıkan yayınlar, (2) dava tutanakları ve (3) basında çıkan yazılar. bunun yanında suikast sonrası mustafa kemal paşa ile ismet inönü arasında geçen yazışmalar da oldukça önemlidir.
kitapta tutuklamalar, yöneltilen suçlamalar, itiraflar, savunmalar ve sanıkların karşılıklı suçlamaları yer almakta ve öncelikle terakkiperver fırkası'nın önde gelen üyelerinin, sonrasında da ittihat ve terakki ilk dönem bakanlarının gözaltına alınarak soruşturmanın genişletilmesi süreçleri açıklanmış ve soruşturmanın neden bu kadar genişletildiği incelenmiştir.
kurtuluş savaşı'nın kazım karabekir, ali fuat cebesoy gibi önde gelen paşaların verdikleri ifadeler ve yargılanmaları konusunda mustafa kemal paşa ve ismet inönü arasında çıkan ihtilaflar aralarındaki gizli yazışmalarla ortaya konulmuştur. bu yazışmalar ilk defa bu yazı dizisinde yayınlanmıştır. yazar, bu yazışmaları ve fikir ayrılığını şu şekilde özetliyor: "ismet paşa, iki ateş arasındadır. daha doğrusu, en yakın iki arkadaşı arasında. gazi paşa, suikastın arkasında kâzım karabekir’in ve kapatılan terakkiperver cumhuriyet partisi’nin olduğuna inanmıştır, ismet paşa da bu olasılığa hiç inanmamıştır."
istiklal mahkemeleri'nin yapısı, işleyiş şekli ve karar alma süreci hakkında bilgiler yer alıyor. sanıklara sorulan suikastla ilgili ve siyasi sorular ile izmir ve ankara'da yapılan duruşmalardaki tutanaklar aktarılıyor. yazar tarafından özellikle mahkeme başkanı kel ali'nin "istiklal mahkemesi şahsi kanaatine göre karar verir" sözü vurgulanıyor; avukat tutulmasının yasak olması ve sonuca itiraz olanağının bulunmamasına değiniliyor.
son bölümlerde ise sanıklar hakkında verilen kararlar ve bu kararlar karşısındaki tepkileri; idam edilen sanıklar ile ilgili idamın infazı, sanıkların son sözleri ve idam anındaki tavırları anlatılıyor.
uğur mumcu'nun izmir suikastı teşebbüsünü sistematik ve olabildiğince objektif bir şekilde kaynakları ile ortaya koyduğu ve incelediği rahatlıkla söylenebilecek bir çalışma yapmıştır. genel olarak kesin hükümler ortaya koymaktan olabildiğince kaçınmış ve her iki tarafın iddia ve savunmalarını ortaya koymaya çalışmıştır.
bununla birlikte sonuç bölümünde bir kısım idam mahkumu hakkında kararı okuyucuya bırakırken; suç üstü yakalanan ve suçlarını itiraf eden sanıkların suçlu olduklarının bariz olduğunu belirtmiştir. idam edilen iki sanık için ise: "cavit bey gibi, dr. nazım bey gibi ittihatçılar, suikast ile uzaktan yakından bir ilgileri olmamalarına karşın mahkemece ölüm cezasına çarptırılmışlardı." şeklinde bir yorumda bulunmuş ve bu iddiasını ismet inönü ve falih rıfkı atay'ın benzer sözlerine de yer vererek desteklemiştir.
sonuç olarak uğur mumcu'nun bu eserinde, araştırmacı gazeteciliğin hakkını sonuna kadar vermiş ve konu ile ilgili başucu kitabı olabilecek oldukça kaliteli bir eser ortaya koymuştur. izmir suikastını merak edenler için mutlaka okunması gereken bir kitaptır.
devamını gör...
dış görünüşü sevmek
tamam hepimiz başta insanlara dış görünüşüne göre davranıyoruz ama onu tanıdıktan sonra kaşı gözü için sevmek bana çok saçma geliyor
yani bir vazo yada bir eşya değil ki karşımızda duran kişi onu görüntüsü için sevelim
içinde milyonlarca duygu barındıran akıp giden zaman içinde yanlışlarıyla doğrularıyla yapıp yapmadıklarıyla bunları oluşturduğu kişiliği ile bir bütün
her insan farklı bir alem farklı bir dünya barındırırken içerisinde
niye onu bir vazo bir biblo gibi görüntüsü için beğenelim
merhamet güzel bir yüzden daha mı degersiz
yada sarı güzel saçlar temiz bir kalpten daha mı kıymetli ...
yani bir vazo yada bir eşya değil ki karşımızda duran kişi onu görüntüsü için sevelim
içinde milyonlarca duygu barındıran akıp giden zaman içinde yanlışlarıyla doğrularıyla yapıp yapmadıklarıyla bunları oluşturduğu kişiliği ile bir bütün
her insan farklı bir alem farklı bir dünya barındırırken içerisinde
niye onu bir vazo bir biblo gibi görüntüsü için beğenelim
merhamet güzel bir yüzden daha mı degersiz
yada sarı güzel saçlar temiz bir kalpten daha mı kıymetli ...
devamını gör...
en mistik özelliğiniz
bir insanla yüzyüze geldiğim anda aldığım enerji sayesinde hakkında tahmin yürütüyorum, önyargılı olmuyorum ve bekliyorum. genelde tahminlerim doğru çıkıyor. bir şey hissettiğimde çoğunlukla oluyor.
devamını gör...
meral akşener'den sayın öcalan gafı
aynı konuşma da "hdp pkk nin yanındadır diyerek" kuskuyu de vermiştir.
koyduğu ses kandilden bile duyulmuştur.
koyduğu ses kandilden bile duyulmuştur.
devamını gör...
mesaj alan yazar şaşkınlığı
genelde yaptığım ironiye ithafen mesaj alıyorum ve çok şaşırıyorum. neden tanrım diyerek.
devamını gör...
burger king'in logosunu değiştirmesi
olmamış gibi sanki.gerçi mcdonalds hep daha havalı gelmiştir bana belkide ondan.
devamını gör...
türk futboluna ilginin günden güne azalması
yazacaklarım makro bir perspektifte yazılmış olup, futboldaki iç durumumuz kadar dünyada ve avrupada şu an geldiğimiz duruma bakış açısını da yansıtmaktadır.
•ortalama 10-15 sene öncesinde ilgi pik seviyelere çıktı çünkü umut vardı, alınan anlık başarılar her yıl artarak devam edecek gibi düşünülüyordu ve aynı zamanda türk futbolu’nun yıllar geçtikçe gelişeceği de düşünülüyordu, şimdi o umut bitti çünkü;
taraftarı mutlu etmek adına yıllarca yapılan gereksiz transfer harcamaları kulüpleri borç batağına soktu, alt yapılara hiçbir şekilde önem verilmemesi doğrultusunda sadece transfer ile başarının gelmeyeceğinin anlaşılması ve aslında başarının “gerçek” uzun dönemli topyekün yönetim sistemine endeksli olması fakat kendi pr’ı adına günü kurtarma peşinde olan yöneticilerin bu basireti gösterememesi ve bundan böyle de göstermeyeceğinin taraftarlar tarafından da idrak edilmesi taraftarların umudunu ve istikrarlı başarının geleceği inancını yok etti.
bu umut ve inancın yok olması “başarının gelmeyeceği” ve aslında iyi olmadığımız bir sporu izlemenin de gereken hazzı vermemesi durumunu yaratmıştır bu hazzın olmaması sonuç olarak ilginin azalması olarak karşımıza çıkmıştır.
aslında yazılacak çok fazla alt başlık ve etken var, bir kısmını yazmaya çalıştım...
•ortalama 10-15 sene öncesinde ilgi pik seviyelere çıktı çünkü umut vardı, alınan anlık başarılar her yıl artarak devam edecek gibi düşünülüyordu ve aynı zamanda türk futbolu’nun yıllar geçtikçe gelişeceği de düşünülüyordu, şimdi o umut bitti çünkü;
taraftarı mutlu etmek adına yıllarca yapılan gereksiz transfer harcamaları kulüpleri borç batağına soktu, alt yapılara hiçbir şekilde önem verilmemesi doğrultusunda sadece transfer ile başarının gelmeyeceğinin anlaşılması ve aslında başarının “gerçek” uzun dönemli topyekün yönetim sistemine endeksli olması fakat kendi pr’ı adına günü kurtarma peşinde olan yöneticilerin bu basireti gösterememesi ve bundan böyle de göstermeyeceğinin taraftarlar tarafından da idrak edilmesi taraftarların umudunu ve istikrarlı başarının geleceği inancını yok etti.
bu umut ve inancın yok olması “başarının gelmeyeceği” ve aslında iyi olmadığımız bir sporu izlemenin de gereken hazzı vermemesi durumunu yaratmıştır bu hazzın olmaması sonuç olarak ilginin azalması olarak karşımıza çıkmıştır.
aslında yazılacak çok fazla alt başlık ve etken var, bir kısmını yazmaya çalıştım...
devamını gör...
türkiye bir mühendis kaybetti ama amerika bir bakıcı kazandı
buradan
kendini bir mühendis sanan kızımızın beyanı. şu ara da bu moda oldu. yok bu ülke mühendis kaybetti yok şu ülke temizlikçi kazandı, oğlum kimse iplemiyor lan sizi bir anlayın.
edit: 60bin beğeniye kimse iplemiyor demiş birisi, arkadaşlar ben twitter'dan vs bahsetmiyorum. genel olarak mühendis olmuşsunuz olmamışsınız hükümetin pek iplediğini düşünmüyorum.
edit 2: sosyal medya zaten sabah akşam bu ülkeden kaçmanın yollarını konuşuyor. kusura bakmayın ama biz bu kafayla daha çook kötüye gideriz.
azeri kardeşimizden gelen bir yorum. kahkaha attırdı.
kendini bir mühendis sanan kızımızın beyanı. şu ara da bu moda oldu. yok bu ülke mühendis kaybetti yok şu ülke temizlikçi kazandı, oğlum kimse iplemiyor lan sizi bir anlayın.
edit: 60bin beğeniye kimse iplemiyor demiş birisi, arkadaşlar ben twitter'dan vs bahsetmiyorum. genel olarak mühendis olmuşsunuz olmamışsınız hükümetin pek iplediğini düşünmüyorum.
edit 2: sosyal medya zaten sabah akşam bu ülkeden kaçmanın yollarını konuşuyor. kusura bakmayın ama biz bu kafayla daha çook kötüye gideriz.
azeri kardeşimizden gelen bir yorum. kahkaha attırdı.
devamını gör...
lise arkadaşlığı vs üniversite arkadaşlığı
lise arkadaşlıkları masumiyet ve saflık barındırır. ötekisi ise çıkarlar üzerine kuruludur.
devamını gör...


