normal sözlük'te gizlice yazan ünlü var mıdır sorunsalı
herkese kuşku ile bakmak gerek hımm*.
devamını gör...
sorunsal
tiksinti verici hale gelebilen başlık cümlesi sonu.
devamını gör...
aşkın için vazgeçeceğin en büyük şey ne olurdu sorunsalı
ruhum. ruhumu verirsem ne kalır ki benden geriye?
devamını gör...
felsefenin amacı soru sormak mı yoksa çözüm bulmak mı sorunsalı
felsefenin amacı soru sormak ki yoksa çözüm bulmak mı ?
devamını gör...
izmir saat kulesi
81 metrekare taban üzerine sekizgen şekilde ve dört basamaklı haç biçimde mermer bir platform üzerine yapılan saat kulesi, 25 metre yüksekliğinde ve dört katlıdır. kulenin platformu beyaz mermerden, diğer bölümleri ise kesme taştan yapılmıştır.
şadırvan anlayışında tasarlanmış dairesel esas etrafında dört çeşmesi vardır ve kolonlar kuzey afrika temasını taşır.
gövdenin dört bir tarafında, orta yerinde açılmış at nalı kemerli küçük nişli balkon görüntüsü veren unsurlar görülür. bunun üzerinde, doğu ve batı yönlerinde birer osmanlı arması, kuzey ve güney yönlerinde ise sultan ıı. abdülhamit’in tuğraları kabartma olarak yapılmıştır.
gövde üzeri, içleri beş kollu yıldızlarla doldurulmuş baklava dilimli kabartmalarla bezenmiştir. gövdenin üst bölümü üç sıra mukarnasla genişletilmiş ve dış yüzüne dört adet 75 cm. çapında saat konulmuştur.
aynı zamanda izmirli olsun olmasın herkesin en az 1 kez bile olsa hatıra fotoğrafı çektirdiği yerdir. çevresindeki güvercinlere yem atmak ayrı bir zevk. az ötede tramvay ve vapur iskelesi seni karşılar. öte tarafta ise hükümet konağı ve kemeraltı girişi misafirlerini bekler. bir belgesele göre de saat kulesinin altı da dahil olmak üzere kadifekale sırtlarına kadar tarih fışkırmaktadır. zaten agora açık hava müzesi de buna güzel bir örnek. bu güzel yapı tüm ihtişamı ile izmir'in kalbinde yer etmiştir.
devamını gör...
just do it
nike firmasının yıllardır varlığını sürdüren sloganıdır. "yap işte" veya "yap gitsin" gibi çevirebiliriz sanırım. slogan gerçekten insanları harekete geçiren, zekice düşünülmüş ve akılda kalıcı bir slogandır.
şöyle mi yapsam, böyle mi yapsam diyeceğine bir an önce başlamak gerek. just do it kankalar...
şöyle mi yapsam, böyle mi yapsam diyeceğine bir an önce başlamak gerek. just do it kankalar...
devamını gör...
üç harfli
cin deyince musallat olacağını düşünen insanların sözcüğe "güzel adlandırma" yoluyla yeni bir kelime üretmesi sonucunda ortaya çıkmış sözcüktür. bir de bunun 'iyi saatte olsunlar' versiyonu vardır.
devamını gör...
ekpss
açılımı: engelli kamu personeli seçme sınavı
2014 yılı 28906 sayılı bakanlar kurulu kararı ile özel gereksinimli bireylerin devlet kadrolarında çalışmaları için getirilen sınav türüdür.
sınava başvuru yapabilmek için en az ortaöğretim mezuniyeti şartı aranmaktadır. özel gereksinimli bireyin eğitim durumuna göre ortaöğretim, lise ve yüksek öğretim türlerinde adaylar sınava tabi tutulurlar. sınavlarda temel olarak türkçe,matematik,sosyal bilimler ve genel kültür alanlarında sorular bulunur. adayların sınava başvurabilmeleri için şu şartları taşımaları mecburidir:
türk vatandaşı olmak
en az ortaöğretim mezunu olmak
kamu haklarından mahrum bulunmamak
18 yaşından büyük olmak (15 yaş üstü içinde özel izin alınabiliyordu ama tam emin değilim)
%40 ve üzeri çalışabilir durumda olmak.(bu madde sağlık raporuna tabidir. gerekli incelemeler sonucu sağlık kurulu belgeyi düzenler.)
şartları karşılayan adaylar sınavlara katılarak varsa meslekleri yoksa memur olarak görevlendirilir.
sınava katılabilecek engel grupları sırası ile şöyledir:
zihinsel yetersizliği bulunanlar,
görme engelliler,
işitme engelliler,
genel engelliler,
dahil olduğu grup doğrultusunda adaylar test sırasında yazılı şekilde veya işitsel şekilde sınav olur( sınav sorumlusu öğrenciye soruları okur ve cevabını sözel olarak alarak onun yerine optik formu doldurur.)
tanım bu kadardı burdan gerisi bir öğretmenin gözünden ekpss'nin değerlendirilmesi.
öncelikle özellikle zihinsel yetersizliği olan çocukların yıllar boyunca geçtiği örgün öğretim onların akademik beceriler kazanmasına yönelik olmaktan ziyade sosyalleştirmek ve topluma kazandırmakta ilgili olduğu için öğrenciler başarısız olduğu dersler sebebiyle sınıf tekrarı yapmıyor yalnızca sınıf atlatılıyor kaynaştırma eğitimi
ve sonra o çocuklardan hayata atılma noktasında akademik dönüş bekleniyor burada ki tutarsızlık çocukların zaten negatif şartlar ile mücadeleye başladığı hayatta onları 1-0 dan çok daha geriye düşürüyor. ailelerin üzerinde ki (ölümlerinden sonra ) gelecek kaygısı ve çocuğunun bir işe girip hayatını idame ettirebileceklerine dair ümitleri zedeliyor ve streslerini arttırıyor ama buna rağmen tuvalet becerisini 10 yaşında kazabilmiş çocuktan kalkıpta tarih çözmesini beklemek abesle iştigal oluyor.
bunun dışında diğer engel gruplarında da çocuklar için de şu şekilde bir seyir oluyor çocuklar bir şekilde başarı ile okullarından mezun olsalar dahi ekpss sınavını kazanamadıkları durumda şirketlerin engelli personel kadrolarında iş aramaya başlıyor ancak orada ki problemleri ayrıca bir başlıkta anlatmak gerek o apayrı bir dert zira. ekpss sınavında başarıya ulaşmaları durumunda ise güvenlik soruşturması (?) gibi saçma sapan süreçlere takılarak aylarca iş başı yapmayı bekliyorlar ve bunun da ötesinde ''sen çalışma biz sana para verelim'' zihniyetinin kurbanı olup %40lık raporlarını %60'a çıkarttırarak engelli bakım parası almaya hak kazanmak için uğraşıyorlar zira başka seçenekleri kalmıyor bu durumda kaynaştırma eğitiminin amacına aykırı şekilde özel gereksinimli bireyleri evlerine hapis ediyor.
engelli bakım parası ödenmesi yerine bir çok insana aynı ödenecek mebla karşığında iş imkanı sunulması bir çok açıdan gelişimi destekleyen unsur olacak ancak maalesef böyle düşünülmesinin yanında engelli bireylere milli eğitimin sırtında ki kambur olarak bakılıyor ve ayda 4 saat üstünde grup dersi ödeneği bile verilmiyor.
aşağıya link olarak engelli bireylerin üretime katıldığı linkler bırakacağım. okuyan herkese teşekkür ederim.
www.haberler.com/...
www.batmanyon.com/...
www.pendik.bel.tr/...
2014 yılı 28906 sayılı bakanlar kurulu kararı ile özel gereksinimli bireylerin devlet kadrolarında çalışmaları için getirilen sınav türüdür.
sınava başvuru yapabilmek için en az ortaöğretim mezuniyeti şartı aranmaktadır. özel gereksinimli bireyin eğitim durumuna göre ortaöğretim, lise ve yüksek öğretim türlerinde adaylar sınava tabi tutulurlar. sınavlarda temel olarak türkçe,matematik,sosyal bilimler ve genel kültür alanlarında sorular bulunur. adayların sınava başvurabilmeleri için şu şartları taşımaları mecburidir:
türk vatandaşı olmak
en az ortaöğretim mezunu olmak
kamu haklarından mahrum bulunmamak
18 yaşından büyük olmak (15 yaş üstü içinde özel izin alınabiliyordu ama tam emin değilim)
%40 ve üzeri çalışabilir durumda olmak.(bu madde sağlık raporuna tabidir. gerekli incelemeler sonucu sağlık kurulu belgeyi düzenler.)
şartları karşılayan adaylar sınavlara katılarak varsa meslekleri yoksa memur olarak görevlendirilir.
sınava katılabilecek engel grupları sırası ile şöyledir:
zihinsel yetersizliği bulunanlar,
görme engelliler,
işitme engelliler,
genel engelliler,
dahil olduğu grup doğrultusunda adaylar test sırasında yazılı şekilde veya işitsel şekilde sınav olur( sınav sorumlusu öğrenciye soruları okur ve cevabını sözel olarak alarak onun yerine optik formu doldurur.)
tanım bu kadardı burdan gerisi bir öğretmenin gözünden ekpss'nin değerlendirilmesi.
öncelikle özellikle zihinsel yetersizliği olan çocukların yıllar boyunca geçtiği örgün öğretim onların akademik beceriler kazanmasına yönelik olmaktan ziyade sosyalleştirmek ve topluma kazandırmakta ilgili olduğu için öğrenciler başarısız olduğu dersler sebebiyle sınıf tekrarı yapmıyor yalnızca sınıf atlatılıyor kaynaştırma eğitimi
ve sonra o çocuklardan hayata atılma noktasında akademik dönüş bekleniyor burada ki tutarsızlık çocukların zaten negatif şartlar ile mücadeleye başladığı hayatta onları 1-0 dan çok daha geriye düşürüyor. ailelerin üzerinde ki (ölümlerinden sonra ) gelecek kaygısı ve çocuğunun bir işe girip hayatını idame ettirebileceklerine dair ümitleri zedeliyor ve streslerini arttırıyor ama buna rağmen tuvalet becerisini 10 yaşında kazabilmiş çocuktan kalkıpta tarih çözmesini beklemek abesle iştigal oluyor.
bunun dışında diğer engel gruplarında da çocuklar için de şu şekilde bir seyir oluyor çocuklar bir şekilde başarı ile okullarından mezun olsalar dahi ekpss sınavını kazanamadıkları durumda şirketlerin engelli personel kadrolarında iş aramaya başlıyor ancak orada ki problemleri ayrıca bir başlıkta anlatmak gerek o apayrı bir dert zira. ekpss sınavında başarıya ulaşmaları durumunda ise güvenlik soruşturması (?) gibi saçma sapan süreçlere takılarak aylarca iş başı yapmayı bekliyorlar ve bunun da ötesinde ''sen çalışma biz sana para verelim'' zihniyetinin kurbanı olup %40lık raporlarını %60'a çıkarttırarak engelli bakım parası almaya hak kazanmak için uğraşıyorlar zira başka seçenekleri kalmıyor bu durumda kaynaştırma eğitiminin amacına aykırı şekilde özel gereksinimli bireyleri evlerine hapis ediyor.
engelli bakım parası ödenmesi yerine bir çok insana aynı ödenecek mebla karşığında iş imkanı sunulması bir çok açıdan gelişimi destekleyen unsur olacak ancak maalesef böyle düşünülmesinin yanında engelli bireylere milli eğitimin sırtında ki kambur olarak bakılıyor ve ayda 4 saat üstünde grup dersi ödeneği bile verilmiyor.
aşağıya link olarak engelli bireylerin üretime katıldığı linkler bırakacağım. okuyan herkese teşekkür ederim.
www.haberler.com/...
www.batmanyon.com/...
www.pendik.bel.tr/...
devamını gör...
aylin aslım
çok yakından olmasa da tanıdığım, söz yazarı, müzisyen, solist ve eski dergi yazarıdır.
çoğu insan onu yalnızca şarkılarıyla tanır ama bir ara kendisiyle birlikte nonserviam isimli fanzin kıvamlı rock - metal dergisinde yazarlık yapmıştık. kalemi de sağlamdır yani. şarkılarındaki sözlerden anlaşılır zaten. hafif melankolik ama cidden okuyanı / dinleyeni saran bir tarzı vardır.
bir ara neredeyse her ay bir konser verirdi, konser sonrası da tayfayla birlikte otururduk sohbet eder bir şeyler içerdik ankara’da. her neyse konuyu da tanımı da dağıtmayalım. iyidir yani, düzgün insandır. severim kendisini.
şarkıları şahanedir. sesi su gibidir. konuşurken farklı, şarkı söylerken farklıdır.
bana göre en güzel şarkılarından biri; sokak insanları
son olarak, çok güzel bir hatundur. makyaj güzeli değildir. saf ve temiz bir güzelliği vardır. gözleri çok güzel bakar, anlamlıdır içleri. içinin güzelliği dışına yansımış der, takılırdık ona eskiden. (ve o bunu hiç kabul etmezdi ehehhe.)
çoğu insan onu yalnızca şarkılarıyla tanır ama bir ara kendisiyle birlikte nonserviam isimli fanzin kıvamlı rock - metal dergisinde yazarlık yapmıştık. kalemi de sağlamdır yani. şarkılarındaki sözlerden anlaşılır zaten. hafif melankolik ama cidden okuyanı / dinleyeni saran bir tarzı vardır.
bir ara neredeyse her ay bir konser verirdi, konser sonrası da tayfayla birlikte otururduk sohbet eder bir şeyler içerdik ankara’da. her neyse konuyu da tanımı da dağıtmayalım. iyidir yani, düzgün insandır. severim kendisini.
şarkıları şahanedir. sesi su gibidir. konuşurken farklı, şarkı söylerken farklıdır.
bana göre en güzel şarkılarından biri; sokak insanları
son olarak, çok güzel bir hatundur. makyaj güzeli değildir. saf ve temiz bir güzelliği vardır. gözleri çok güzel bakar, anlamlıdır içleri. içinin güzelliği dışına yansımış der, takılırdık ona eskiden. (ve o bunu hiç kabul etmezdi ehehhe.)
devamını gör...
yapay zeka bilinç kazanabilir mi sorunsalı
başlangıç olarak bilincin kısa tanımıyla başlamak daha doğru olduğunu düşünerek bilincin tanımıyla başlıyorum.
bilinç kişinin kendisinin ve çevresinin farkında olması durumuna verilen isimdir.
günümüz teknolojisine bakarak her şeyin mümkün olabileceğini korkarak izliyoruz.
bazı uzmanlar bilincin, yeni bilgileri algılamayı, eski bilgileri depolamayı, gerek görüldüğündeyse bu bilgileri geri kullanmayı ve bunların hepsinin algı ve eylemlere yönelik bilişsel işlemeyi içerdiğini düşünüyor. bu düşüncenin doğru olduğu anlaşılırsa, o zaman bir gün makinelerin gerçekten de bilinçli olabileceği söylenebilir.
böyle bir makine, bir insana göre daha fazla bilgiye ulaşabilecek, kütüphanelerce bilgiyi hafızasında barındırabilecek, devasa veri tabanlarına milisaniyeler içinde erişebilecek ve hepsini, herhangi bir kişinin yapabileceğinden çok daha karmaşık ve daha mantıklı sonuçlar elde edecek şekilde hesaplayarak yapabilecektir.
hatta tıbbi olarak artık yapay zekanın içine yüklenecek tıbbi bilgilerle hastalık tanılarını koyabileceği, doktora gerek kalmayacağı söylenirse de fiziki muayene hastalıklar için en önemli safha olduğu için çok mümkün görükmüyor.
hep birlikte olup olmayacağını göreceğiz, umarım hayatımızı robotize edici yönden bir gelişme olmaz.
bilinç kişinin kendisinin ve çevresinin farkında olması durumuna verilen isimdir.
günümüz teknolojisine bakarak her şeyin mümkün olabileceğini korkarak izliyoruz.
bazı uzmanlar bilincin, yeni bilgileri algılamayı, eski bilgileri depolamayı, gerek görüldüğündeyse bu bilgileri geri kullanmayı ve bunların hepsinin algı ve eylemlere yönelik bilişsel işlemeyi içerdiğini düşünüyor. bu düşüncenin doğru olduğu anlaşılırsa, o zaman bir gün makinelerin gerçekten de bilinçli olabileceği söylenebilir.
böyle bir makine, bir insana göre daha fazla bilgiye ulaşabilecek, kütüphanelerce bilgiyi hafızasında barındırabilecek, devasa veri tabanlarına milisaniyeler içinde erişebilecek ve hepsini, herhangi bir kişinin yapabileceğinden çok daha karmaşık ve daha mantıklı sonuçlar elde edecek şekilde hesaplayarak yapabilecektir.
hatta tıbbi olarak artık yapay zekanın içine yüklenecek tıbbi bilgilerle hastalık tanılarını koyabileceği, doktora gerek kalmayacağı söylenirse de fiziki muayene hastalıklar için en önemli safha olduğu için çok mümkün görükmüyor.
hep birlikte olup olmayacağını göreceğiz, umarım hayatımızı robotize edici yönden bir gelişme olmaz.
devamını gör...
güne bir kedi bırak
kediyi çöpe değil güne atarsın sayın vicdan sahibi(!) *

14 yaşındaki yeğenim aradı bugün beni. ağlamaklı bir ses tonuyla 'teyze koş çöpten kedi bulduk. çocuklar eziyet ediyor. gel al ellerinden' diye.
böyle bir şey işte baksanıza.

buna nasıl kıyılır aklım almıyor. ben gittiğimde yarı baygın mayışıktı zaten. hemen aldım ablamın evine götürdüm.
gözlerindeki korkuyu görebiliyor musunuz?

hemen saldırdı süte hapur hupur yarıladı.
sonra koydum yine kutuya. yanındada antibiyotiği ve şırıngaları doğru benim eve.

buradada güzel bir yaş mama ziyafeti çektik deymeyin keyfimize.

sonra demesin mi 'ben bir ılık duş alsam kendime nasıl gelirim biliyor musun?'
iyi dedik yıkayalım o zaman ne demek görevimiz. malum kedi anasıyız boşuna talip olmadık bu lakaba.

yıkarken pat kafası düşmesin suya aklım çıktı öldü diye. iki salladım yarım açtı gözlerini 'ne var be?' diye. uyumuş hasbam. çocuğum uyuyacak yer mi burası?

pire ilacını yaptık. burnuna kremini sürdük. 'az dokanma uyuyayım da büyüyeyim' dedi. 'iyi huzurla, umutla, sevgiyle büyü' dedik.
bebek görmek isteyenler çeyreğini kapıp gelsin. gram da olur benim gözüm toktur efem. *
bu arada buradan bir veteriner arkadaşımın ilaçlar ve tedavi konusunda çok yardımı dokundu. uzaktan veterinerimiz oldu kocaman yürekli mükemmel insan. tekrar çok çok ve çok teşekkür ediyorum. var ol!* *

14 yaşındaki yeğenim aradı bugün beni. ağlamaklı bir ses tonuyla 'teyze koş çöpten kedi bulduk. çocuklar eziyet ediyor. gel al ellerinden' diye.
böyle bir şey işte baksanıza.

buna nasıl kıyılır aklım almıyor. ben gittiğimde yarı baygın mayışıktı zaten. hemen aldım ablamın evine götürdüm.
gözlerindeki korkuyu görebiliyor musunuz?

hemen saldırdı süte hapur hupur yarıladı.
sonra koydum yine kutuya. yanındada antibiyotiği ve şırıngaları doğru benim eve.

buradada güzel bir yaş mama ziyafeti çektik deymeyin keyfimize.

sonra demesin mi 'ben bir ılık duş alsam kendime nasıl gelirim biliyor musun?'
iyi dedik yıkayalım o zaman ne demek görevimiz. malum kedi anasıyız boşuna talip olmadık bu lakaba.

yıkarken pat kafası düşmesin suya aklım çıktı öldü diye. iki salladım yarım açtı gözlerini 'ne var be?' diye. uyumuş hasbam. çocuğum uyuyacak yer mi burası?

pire ilacını yaptık. burnuna kremini sürdük. 'az dokanma uyuyayım da büyüyeyim' dedi. 'iyi huzurla, umutla, sevgiyle büyü' dedik.

bebek görmek isteyenler çeyreğini kapıp gelsin. gram da olur benim gözüm toktur efem. *
bu arada buradan bir veteriner arkadaşımın ilaçlar ve tedavi konusunda çok yardımı dokundu. uzaktan veterinerimiz oldu kocaman yürekli mükemmel insan. tekrar çok çok ve çok teşekkür ediyorum. var ol!* *
devamını gör...
yeni takipçi bildirimi
bildirim kutumu bolca meşgul eden bildirimdir. nasıl açıldığını öğrenmek isteyenler mesaj atabilir.
devamını gör...
annenin en iyi olduğu konu
terlik atmak ve para biriktirmek.
geçen günlerden çarşamba yine yoğun bir iş temposu, kendi evime gitmeyi gözüm kesmedi. basit ve kolaya kaçıp konum olarak en yakın olan lokasyona yani annemlerin evi geçtim. gecenin bir saatinde geldim.
annem terlik bir karşılama yaptı.b
bu saatte mi gelinir ?
hotel mi burası hayvan herif ?
felan fistan sabah on numara kahvaltı ardından tam çıkarken. kadıncağız çıkarmış cebime bir şeyler iliştiriyor.
dur demeye kalmadan kıçıma bir tepik.kapının kilitlenmesi sesi.
mission completed !
cebime bozukluk kağıt para ne bulduysa sıkıştırmış.
ah ah anne başka bir şey dostum.
geçen günlerden çarşamba yine yoğun bir iş temposu, kendi evime gitmeyi gözüm kesmedi. basit ve kolaya kaçıp konum olarak en yakın olan lokasyona yani annemlerin evi geçtim. gecenin bir saatinde geldim.
annem terlik bir karşılama yaptı.b
bu saatte mi gelinir ?
hotel mi burası hayvan herif ?
felan fistan sabah on numara kahvaltı ardından tam çıkarken. kadıncağız çıkarmış cebime bir şeyler iliştiriyor.
dur demeye kalmadan kıçıma bir tepik.kapının kilitlenmesi sesi.
mission completed !
cebime bozukluk kağıt para ne bulduysa sıkıştırmış.
ah ah anne başka bir şey dostum.
devamını gör...
rude tales and glorious
trevanian'ın nicholas seare takma adı ile yayımladığı ve tam adı rude tales and glorious: a retelling of the arthurian tales olan eser. baştan belirtmek gerekir ki ofansif mizah sevmeyen herhangi birinin bu kitabı objektif bir biçimde yorumlaması çok mümkün olmuyor bundan ötürü de eser hakkındaki kötü yorumlar ve eleştiriler hak ettiğinden fazla fakat kötü ve ucuz bir şekilde yapılmış ofansif mizahın dışında eleştirilecek de pek çok şey var. isteyerek mi yapıldığı yoksa trevanian'ın kral arthur efsaneleri hakkında yetersiz bir birikime sahip olmasından mı kaynaklı bilinmez ama trevanian parodisini yazmaya çalıştığı bu efsanelere o kadar hakim durmuyor ki bu da mantık hatalarına sebep oluyor, sanki bir parodinin parodisini yapmak gibi. orta çağ oldukça vahşi bir dönemdi -ki her dönem kendi vahşetini taşıyor olsa bile orta çağ bunun alenen yapılabildiği bir durumdaydı- böyle bir dönemi ofansif mizah ile harmanlamak bunu yapmak için epey malzemeye sahip olmak demek fakat yazar bu malzemeleri de oldukça verimsiz kullanıyor ve çiğ, neredeyse gülümsetmeyen basit bir mizah ortaya çıkıyor. okurken yazarın ucuz mizah anlayışını geçtim bu kadar verimli bir kaynağı nasıl bu denli harcadığı hakkında sinir krizi geçirdim. bunların dışında aslında gömüldüğü kadar rezil bir eser olmamakla beraber iyi olma potansiyeli taşıyan fakat yazar tarafından ziyan edilen bir parodi olduğu da aşikar.
devamını gör...
bilinç dışı
aslında biliçaltı diye bir kelime yoktur. bilinç dışı diye düzeltilmesi gereken bir kelimedir. bu hata dilimize yerleşmiştir, bunu hatalı yapılan çeviriler de desteklemiştir. (bkz: bilinç dışı) bir bilinç vardır bir de bilinç dışı. bilinç altı diye bir şey mümkün değildir.
devamını gör...
georg cantor
tam adıyla georg ferdinand ludwig philipp cantor* ünlü alman matematikçidir. prof. dr. ali sinan sertöz'ün deyişiyle çağının ötesinde bir matematikçidir. bilim dünyasının "sıradışı" profesörü olarak anılır.
kümeler kuramının kurucusudur.kümeler arasında birebir eşlemenin önemini ortaya koymuştur, "sonsuz küme" kavramına matematiksel bir tanım getirmiş ve gerçel sayıların sonsuzluğunun doğal sayıların sonsuzluğundan "daha büyük" olduğunu ispatlamıştır. ayrıca kardinal sayı ve ordinal sayı kavramlarını ortaya atmış ve bu sayıların aritmetiğini tanımlamıştır. 1890 yılında alman matematik derneğini kurmuştur.
matematiğe olan ilgisi anlaşılınca matematik eğitimi almış- berlin üniversitesi'nin efsanevi matematikçileri olan kronecker, weierstrass ve kummer'dan- ve mezun olunca halle üniversitesi'nde göreve başlamıştır. zamanı gelip cantor sıradışı fikirlerini ortaya koyunca kronecker'ın en büyük düşmanı, weierstrass'ın da en büyük destekçilerinden olacağını kim bilebilirdi?

cantor'un zorlu serüveninin başlangıcı birebir ve örten fonksiyon kavramlarının çağının ötesinde bir anlayışla kullanmasıyla gerçekleşmiştir. sonsuz kümelerin farklı sayıda olabileceğini de bize cantor göstermiştir. hayal edip idrak etmesi güç gerçekten. cantor'un ne kadar özel biri olduğunu anlayabiliriz böylelikle.
uzaydaki nokta sayısı: sonsuzluğu saymaya başlayınca insan nerede duracağını bilemiyor. cantor bize sadece 0 ile 1 arasındaki reel sayıların miktarı ile düzlemdeki herhangi bir büyüklükte bir karenin içindeki nokta sayısının da aynı olduğunu söylüyor. yani bu nokta kümeleri arasında birebir ve örten bir fonksiyon kuruyor. insanlar daha bunu kabullenmeye çalışırken cantor daha ileri gidip aslında yaşadığımız üç boyutlu uzaydaki herhangi bir küpün ya da kürenin içindeki nokta sayısının da yine 0 ile 1 arasındaki reel sayılar kadar olduğunu gösteriyor. 1 adım sonra ne diyeceğini tahmin etmenin çaresizliği ile insanlar cantor'u dinliyor ve cantor n-boyutlu uzaydaki tüm noktaların sayısının da yine 0 ile 1 arasındaki reel sayılar kadar olduğunu söylüyor. ve bu insanlar 19. yüzyılda logaritma tabloları ile hesap yapmaya çalışan insanlar. cantor'u sevmemiş olmalarında şaşırtıcı bir yön yok. cantor'u çekemeyenlerin tek tesellisi cantor'un tam sayıların sayısı ile reel sayıların sayısı arasında kalan başka bir sonsuz sayı olup olmadığı problemini bir sonuca bağlayamadan ölmesidir.
cantor'dan geriye sonsuzluk kavramı ve kümeler kuramı kalmıştır. tüm kümelerin oluşturduğu bir kümenin alt kümeler kümesinin bu kümenin içine sığamayacağı gibi paradokslarla, matematikçilere kümeler kuramına ciddi belitler yardımıyla yaklaşmak gerektiğini öğretti. bugün kullandığımız zermelo-frankel küme belitlerinin ortaya çıkmasına yol açtı.
cantor küme kavramının ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğini, ciddiye alınmazsa içinden çıkılmaz paradokslarla boğuşacağımız düşüncesini de ilk dile getiren kişi olmuştur. cantor insanların çığır açan fikirlerini kabul edeceğine inansa da eminim bu kadar geç ve ruh sağlığını kaybettireceğini düşünememiştir. kıskançlık, bağnazlık ve alışılmışın dışına çıkamama dönemin insanlarında çokça görülen bir durum olmuştur. gerçi dönem değişse de insanlar hala değişmez. neyse geç olsun güç olmasın diyerek kendimizi avutup duralım.

günümüzde, cantor'un fikirleri matematikçilerin büyük çoğunluğu tarafından doğru kabul edilmekte ve matematik tarihinin en önemli paradigma değişimlerinden biri olarak tanınmaktadır. david hilbert, "cantor'un yarattığı cennetten bizi kimse kovamayacaktır" diyerek cantor'un katkılarının önemini vurgulamıştır.
anladığımız üzere zamanında cantor bu fikirleri için yoğun bir şekilde eleştiri almıştır. insanlar cantor'un fikirlerine ayak uyduramamıştır. "çağının ötesinde bir matematikçi" kavramı tam anlamıyla cantor'a göre.
sonsuzluğun sınırında yalnız bir adam: georg cantor
sonsuzluğun ve modern matematiğin babası: georg cantor
ünlü matematikçi kronecker cantor için "hain, gençleri zehirleyen bir bilim şarlatanı" ifadelerini kullanmış, poincare ise "matematiği saran ağır bir hastalık" benzetmesini yaparak canım cartoncuğuma laf etmişlerdir. kimse kusura bakmasın hepsi kendisiler. yedirmem cantorcuğumu!!!
ayrıca din adamları da her zamanki gibi bilime ters olduklarından dolayı cantor'a karşı bir saldırı içerisindelerdi.
gösta mittag-leffler, dedekind, david hilbert ve weierstrass ise köstekçilere karşı cantor'un yanında durup destekçilerinden olmuşlardır. fakattt cantor artık dayanamadı ve depresyon yılları cantor için başlamış oldu. ölene kadar sık sık hastaneye yatacak ve sık sık tedavi görecekti artık cantor. ama hastaneden yazdığı mektuplarında hala sağlığına kavuşup bir an önce matematik çalışmayı düşlediğini yazar dururmuş canımın içi cantor. ama bir daha matematik çalışacak kadar sağlığı yerinde olamadı.. fakat boş durmayıp alman matematik derneğini kurdu. ah cantor.. ne hale getirdiler seni.
cantor ağır eleştirilere konu olduğunu ömrünün son gününe kadar duyduğu için kalbi kırık ayrıldı aramızdan. ama unutmasın ki adının geçtiği bir kümenin bugün ders kitaplarında yer aldığını ve bizlerin onu andığını. iyi ki var olmuşsun georg cantor.
(bkz: cantor teoremi)
unutmayın ki sevgili okurlar sonsuzluğa asla ulaşamayız.
zamanında bu yazıyı oluştururken bana destek olan ve anlamamı sağlayan sigma'ya teşekkürlerimi sunuyorum..
kaynak: 1
2)tübitak bilim ve teknik dergisi 2016 eylül* sayısı syf. 66-74 prof. dr. ali sinan sertöz (bilkent üniversitesi fen fakültesi matematik bölümü)
kümeler kuramının kurucusudur.kümeler arasında birebir eşlemenin önemini ortaya koymuştur, "sonsuz küme" kavramına matematiksel bir tanım getirmiş ve gerçel sayıların sonsuzluğunun doğal sayıların sonsuzluğundan "daha büyük" olduğunu ispatlamıştır. ayrıca kardinal sayı ve ordinal sayı kavramlarını ortaya atmış ve bu sayıların aritmetiğini tanımlamıştır. 1890 yılında alman matematik derneğini kurmuştur.
matematiğe olan ilgisi anlaşılınca matematik eğitimi almış- berlin üniversitesi'nin efsanevi matematikçileri olan kronecker, weierstrass ve kummer'dan- ve mezun olunca halle üniversitesi'nde göreve başlamıştır. zamanı gelip cantor sıradışı fikirlerini ortaya koyunca kronecker'ın en büyük düşmanı, weierstrass'ın da en büyük destekçilerinden olacağını kim bilebilirdi?

cantor'un zorlu serüveninin başlangıcı birebir ve örten fonksiyon kavramlarının çağının ötesinde bir anlayışla kullanmasıyla gerçekleşmiştir. sonsuz kümelerin farklı sayıda olabileceğini de bize cantor göstermiştir. hayal edip idrak etmesi güç gerçekten. cantor'un ne kadar özel biri olduğunu anlayabiliriz böylelikle.
uzaydaki nokta sayısı: sonsuzluğu saymaya başlayınca insan nerede duracağını bilemiyor. cantor bize sadece 0 ile 1 arasındaki reel sayıların miktarı ile düzlemdeki herhangi bir büyüklükte bir karenin içindeki nokta sayısının da aynı olduğunu söylüyor. yani bu nokta kümeleri arasında birebir ve örten bir fonksiyon kuruyor. insanlar daha bunu kabullenmeye çalışırken cantor daha ileri gidip aslında yaşadığımız üç boyutlu uzaydaki herhangi bir küpün ya da kürenin içindeki nokta sayısının da yine 0 ile 1 arasındaki reel sayılar kadar olduğunu gösteriyor. 1 adım sonra ne diyeceğini tahmin etmenin çaresizliği ile insanlar cantor'u dinliyor ve cantor n-boyutlu uzaydaki tüm noktaların sayısının da yine 0 ile 1 arasındaki reel sayılar kadar olduğunu söylüyor. ve bu insanlar 19. yüzyılda logaritma tabloları ile hesap yapmaya çalışan insanlar. cantor'u sevmemiş olmalarında şaşırtıcı bir yön yok. cantor'u çekemeyenlerin tek tesellisi cantor'un tam sayıların sayısı ile reel sayıların sayısı arasında kalan başka bir sonsuz sayı olup olmadığı problemini bir sonuca bağlayamadan ölmesidir.
cantor'dan geriye sonsuzluk kavramı ve kümeler kuramı kalmıştır. tüm kümelerin oluşturduğu bir kümenin alt kümeler kümesinin bu kümenin içine sığamayacağı gibi paradokslarla, matematikçilere kümeler kuramına ciddi belitler yardımıyla yaklaşmak gerektiğini öğretti. bugün kullandığımız zermelo-frankel küme belitlerinin ortaya çıkmasına yol açtı.
cantor küme kavramının ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğini, ciddiye alınmazsa içinden çıkılmaz paradokslarla boğuşacağımız düşüncesini de ilk dile getiren kişi olmuştur. cantor insanların çığır açan fikirlerini kabul edeceğine inansa da eminim bu kadar geç ve ruh sağlığını kaybettireceğini düşünememiştir. kıskançlık, bağnazlık ve alışılmışın dışına çıkamama dönemin insanlarında çokça görülen bir durum olmuştur. gerçi dönem değişse de insanlar hala değişmez. neyse geç olsun güç olmasın diyerek kendimizi avutup duralım.

günümüzde, cantor'un fikirleri matematikçilerin büyük çoğunluğu tarafından doğru kabul edilmekte ve matematik tarihinin en önemli paradigma değişimlerinden biri olarak tanınmaktadır. david hilbert, "cantor'un yarattığı cennetten bizi kimse kovamayacaktır" diyerek cantor'un katkılarının önemini vurgulamıştır.
anladığımız üzere zamanında cantor bu fikirleri için yoğun bir şekilde eleştiri almıştır. insanlar cantor'un fikirlerine ayak uyduramamıştır. "çağının ötesinde bir matematikçi" kavramı tam anlamıyla cantor'a göre.
sonsuzluğun sınırında yalnız bir adam: georg cantor
sonsuzluğun ve modern matematiğin babası: georg cantor
ünlü matematikçi kronecker cantor için "hain, gençleri zehirleyen bir bilim şarlatanı" ifadelerini kullanmış, poincare ise "matematiği saran ağır bir hastalık" benzetmesini yaparak canım cartoncuğuma laf etmişlerdir. kimse kusura bakmasın hepsi kendisiler. yedirmem cantorcuğumu!!!
ayrıca din adamları da her zamanki gibi bilime ters olduklarından dolayı cantor'a karşı bir saldırı içerisindelerdi.
gösta mittag-leffler, dedekind, david hilbert ve weierstrass ise köstekçilere karşı cantor'un yanında durup destekçilerinden olmuşlardır. fakattt cantor artık dayanamadı ve depresyon yılları cantor için başlamış oldu. ölene kadar sık sık hastaneye yatacak ve sık sık tedavi görecekti artık cantor. ama hastaneden yazdığı mektuplarında hala sağlığına kavuşup bir an önce matematik çalışmayı düşlediğini yazar dururmuş canımın içi cantor. ama bir daha matematik çalışacak kadar sağlığı yerinde olamadı.. fakat boş durmayıp alman matematik derneğini kurdu. ah cantor.. ne hale getirdiler seni.
cantor ağır eleştirilere konu olduğunu ömrünün son gününe kadar duyduğu için kalbi kırık ayrıldı aramızdan. ama unutmasın ki adının geçtiği bir kümenin bugün ders kitaplarında yer aldığını ve bizlerin onu andığını. iyi ki var olmuşsun georg cantor.
(bkz: cantor teoremi)
unutmayın ki sevgili okurlar sonsuzluğa asla ulaşamayız.
zamanında bu yazıyı oluştururken bana destek olan ve anlamamı sağlayan sigma'ya teşekkürlerimi sunuyorum..
kaynak: 1
2)tübitak bilim ve teknik dergisi 2016 eylül* sayısı syf. 66-74 prof. dr. ali sinan sertöz (bilkent üniversitesi fen fakültesi matematik bölümü)
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
birsürü havalı kişiye hepsi dinleterek görevimi yerine getirdim. herkese teşekkürler, iyi geceler.
devamını gör...
binali yıldırım'ın 4 yıl önce yaptığı konuşmayı erdoğan'ın yapması
metin yazarlarının doğru dürüst çalışmadığının kanıtıdır. kim bilir kaç bin lira maaş alıyorlar.
devamını gör...