rektörü cumhurbaşkanının atamasının mantığı
1981 üniversite reformundan önceki yıllarda, türk yükseköğretim sistemi beş tür kurumdan oluşmaktaydı:
(1) üniversiteler,
(2) milli eğitim bakanlığı'na bağlı akademiler,
(3) bir kısmı diğer bakanlıklara, çoğu milli eğitim bakanlığı'na bağlı iki yıllık meslek yüksekokulları ile konservatuvarlar,
(4) milli eğitim bakanlığı'na bağlı üç yıllık eğitim enstitüleri,
(5) mektupla öğretim yapan yaykur
yükseköğretimin tüm düzeyleri için etkili ve koordineli bir merkezi plânlamanın olmaması, özellikle de altmışlı ve yetmişli yıllarda yükseköğretim kurumlarının sayısı, çeşidi ve öğrenci sayıları ile başka bir çok hususta gözlenen hızlı artış nedeniyle yukarıda belirtilen yükseköğretim sistemi bir süre sonra başarısızlık ve yozlaşma işaretleri vermeye başlamıştır. bunlara ek olarak 1960-80 arasında ortaya çıkan siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar, yükseköğretimdeki kötüye gidişi daha da artırmıştır. bu nedenle yetmişli yılların sonunda köklü bir reform kaçınılmaz hale gelmiş ve sonunda 1981 reformu yürürlüğe konmuştur.
yükseköğretim, 1981'de çıkarılan 2547 sayılı yükseköğretim kanunu ile akademik, kurumsal ve idari yönden yeniden yapılanma sürecine girmiştir. bu kanunla ülkemizdeki tüm yükseköğretim kurumları yükseköğretim kurulu (yök) çatısı altında toplanmış, akademiler üniversitelere, eğitim enstitüleri eğitim fakültelerine dönüştürülmüş ve konservatuvarlar ile meslek yüksekokulları üniversitelere bağlanmıştır. böylece, söz konusu kanun hükümleri ve anayasa'nın 130. ve 131. maddeleriyle kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluş olan yükseköğretim kurulu, tüm yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş haline gelmiştir.
türk yükseköğretim sistemi 1982 yılı itibarıyla yirmiyedi üniversite ile bunlara bağlı fakülte, enstitü, yüksekokul, konservatuvar ve yüksekokullarından oluşan birleşik bir yapıya dönüştürülmüştür. bu meyanda, yaykur'un işlevleri anadolu üniversitesi'ne devredilmiştir.
ezcümle, üniversite meselesi 1960'lı yıllarda başlayan ve 1980 askeri darbesine kadar 20 yıl boyunca süren öğrenci hareketleri, akademinin siyasallaşması vb nedenlerle 1980 darbesinden sonra üniversitelerin raptı zapt altına alınması amacıyla çıkarılan 2547 sayılı kanunun cumhurbaşkanına verdiği yetkiye dayanır. (2547 sayılı kanunda defalarca değişiklik yapılmış ancak rektörlerin atanması konusunda herhangi bir değişiklik olmamıştır.)
rivayet odur ki, dönemin devlet başkanı kenan evren, rektörlerin atanması işinin cumhurbaşkanınca yapılmasını istememiş ancak etrafındaki "kraldan çok kralcı" olan tayfa, bu yetkinin cumhurbaşkanına ait olmasının uygun olacağını söyleyerek kendisini ikna etmiştir.
o gün bugündür türkiye'de rektörleri cumhurbaşkanı atamıştır. kanunun değişmediği sürece de rektörler bu şekilde atanmaya devam edecek, her (yeni) rektör atamasında (cumhurbaşkanı kim olursa olsun) siyasal biat/akademik liyakat tartışmaları olacaktır.
(1) üniversiteler,
(2) milli eğitim bakanlığı'na bağlı akademiler,
(3) bir kısmı diğer bakanlıklara, çoğu milli eğitim bakanlığı'na bağlı iki yıllık meslek yüksekokulları ile konservatuvarlar,
(4) milli eğitim bakanlığı'na bağlı üç yıllık eğitim enstitüleri,
(5) mektupla öğretim yapan yaykur
yükseköğretimin tüm düzeyleri için etkili ve koordineli bir merkezi plânlamanın olmaması, özellikle de altmışlı ve yetmişli yıllarda yükseköğretim kurumlarının sayısı, çeşidi ve öğrenci sayıları ile başka bir çok hususta gözlenen hızlı artış nedeniyle yukarıda belirtilen yükseköğretim sistemi bir süre sonra başarısızlık ve yozlaşma işaretleri vermeye başlamıştır. bunlara ek olarak 1960-80 arasında ortaya çıkan siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar, yükseköğretimdeki kötüye gidişi daha da artırmıştır. bu nedenle yetmişli yılların sonunda köklü bir reform kaçınılmaz hale gelmiş ve sonunda 1981 reformu yürürlüğe konmuştur.
yükseköğretim, 1981'de çıkarılan 2547 sayılı yükseköğretim kanunu ile akademik, kurumsal ve idari yönden yeniden yapılanma sürecine girmiştir. bu kanunla ülkemizdeki tüm yükseköğretim kurumları yükseköğretim kurulu (yök) çatısı altında toplanmış, akademiler üniversitelere, eğitim enstitüleri eğitim fakültelerine dönüştürülmüş ve konservatuvarlar ile meslek yüksekokulları üniversitelere bağlanmıştır. böylece, söz konusu kanun hükümleri ve anayasa'nın 130. ve 131. maddeleriyle kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluş olan yükseköğretim kurulu, tüm yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş haline gelmiştir.
türk yükseköğretim sistemi 1982 yılı itibarıyla yirmiyedi üniversite ile bunlara bağlı fakülte, enstitü, yüksekokul, konservatuvar ve yüksekokullarından oluşan birleşik bir yapıya dönüştürülmüştür. bu meyanda, yaykur'un işlevleri anadolu üniversitesi'ne devredilmiştir.
ezcümle, üniversite meselesi 1960'lı yıllarda başlayan ve 1980 askeri darbesine kadar 20 yıl boyunca süren öğrenci hareketleri, akademinin siyasallaşması vb nedenlerle 1980 darbesinden sonra üniversitelerin raptı zapt altına alınması amacıyla çıkarılan 2547 sayılı kanunun cumhurbaşkanına verdiği yetkiye dayanır. (2547 sayılı kanunda defalarca değişiklik yapılmış ancak rektörlerin atanması konusunda herhangi bir değişiklik olmamıştır.)
rivayet odur ki, dönemin devlet başkanı kenan evren, rektörlerin atanması işinin cumhurbaşkanınca yapılmasını istememiş ancak etrafındaki "kraldan çok kralcı" olan tayfa, bu yetkinin cumhurbaşkanına ait olmasının uygun olacağını söyleyerek kendisini ikna etmiştir.
o gün bugündür türkiye'de rektörleri cumhurbaşkanı atamıştır. kanunun değişmediği sürece de rektörler bu şekilde atanmaya devam edecek, her (yeni) rektör atamasında (cumhurbaşkanı kim olursa olsun) siyasal biat/akademik liyakat tartışmaları olacaktır.
devamını gör...
annenin en iyi olduğu konu
karşılıksız destek olması,sevmesi.her zaman çocuğu olarak görmesi.kimse yanınızda yoktur ama o vardır.
ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar.
ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
"ellerim çiçek kokuyor diye beni çiçek koparmakla suçladılar. fakat kimse çiçek dikmiş olabileceğimi düşünmedi."
devamını gör...
soluk mavi nokta
voyager 1 adlı uzay aracı tarafından 14 şubat 1990'da çekilen fotoğraf ve carl sagan tarafından o fotoğraftan esinlenmek suretiyle yazılmış olan satırlar.
(bkz: voyager uzay araçları)
voyager, satürn ile ilgili görevini tamamlayıp uzayın derinliklerinde kaybolmadan önce, carl sagan nasa'ya bir isteğini iletmişti. bu istek, voyager'ın son bir kez kameralarını geriye çevirerek bir fotoğraf çekmesiydi, içerisinde dünya'nın olduğu... bunu istemesindeki amaç, insanın evrendeki yerine vurgu yapmaktı.
istek kabul edildi. voyager son bir kez arkasına baktı ve dünya'nın bugüne dek en uzak mesafeden çekilmiş fotoğrafıyla bizi baş başa bırakarak gözden kayboldu. geride carl sagan'ın anlamlı satırları ve bu sönük noktaya bakarak düşüncelere dalan insanoğlunu bırakarak...
(bkz: voyager uzay araçları)
voyager, satürn ile ilgili görevini tamamlayıp uzayın derinliklerinde kaybolmadan önce, carl sagan nasa'ya bir isteğini iletmişti. bu istek, voyager'ın son bir kez kameralarını geriye çevirerek bir fotoğraf çekmesiydi, içerisinde dünya'nın olduğu... bunu istemesindeki amaç, insanın evrendeki yerine vurgu yapmaktı.
istek kabul edildi. voyager son bir kez arkasına baktı ve dünya'nın bugüne dek en uzak mesafeden çekilmiş fotoğrafıyla bizi baş başa bırakarak gözden kayboldu. geride carl sagan'ın anlamlı satırları ve bu sönük noktaya bakarak düşüncelere dalan insanoğlunu bırakarak...
devamını gör...
ilhan irem
çok değişik bir insandır kendisi. bu değişikliği kötü olarak yorumlamamak gerek. türkiye hatta dünya müzik piyasası için bile aykırı diye nitelendireceğimiz bir geçmişi ve müzik üretimi var.
profesyonel olarak müzik yapmaya başladığı 70'li yıllarda yaptığı aşk şarkıları için o dönemini "romantik dönem" olarak adlandırıyor. adamdaki vizyona bakar mısınız? klasik müzik tarihindeki "romantik dönem", "barok dönem" gibi kavramları alıp, kendi müzikal yürüyüşüne de bir şekilde uyguluyor. tabii ki bunu 70'li yıllarda değil, çok sonraları, müziği bırakma dönemlerinde tanımlıyor.
80'li yıllara gelince kendisini biraz siyasete bulaştırıyor. siyasi bir figür gibi davranıyor. müzikal gelişimine de bir şekilde bunu yansıtıyor. 80'li yılların heavy metal grupları gibi sistem karşıtı işler yapmaya başlıyor. o romantik aşk şarkıları yazan adam gidiyor ve sözleri ile birlikte müziğini de değiştirip, rock sounduna geçiş yapıyor. daha o dönem başlayan popülist yozlaşmalara tepki koyup, popüler ortamlardan elini ayağını çekiyor. he bu arada ucundan kıyısından metafizik işlere de bu dönemlerde başlıyor.
sonraları ise çok üretken değil. zaten 80'lerde küstüğü popüler kültürün ortasına bir daha girmiyor. kendi halinde albümler yayınlıyor. metafizik ile uğraşmaya devam ettiği için epey müritleri oluşuyor. hayranları ile birlikte ışık ve sevgiyle adına bir oluşum başlatıyorlar. artık toplanıp kedi mi kesiyorlar, yoksa illuminati gibi giyinip "yazık oldu yarınlara" mı söylüyorlar bilmiyorum. ama bu oluşumun epey bir hayran kitlesi var.
şimdilerde ise muhtemelen cihangir taraflarında oturup, ışık ve sevgi işlerine açıktan devam ediyordur. bilmekte yarar var ki adamın popüler olan herkesin bildiği tüm şarkıları 70'lerden kalma. sonrasında adamın yüzüne bakmadığı şarkılar yani. ilhan irem'i anlamak istiyorsak 80 sonrası albümlerini dinlemekte yarar var. gerçekten çok farklı, özgün ve kaliteli işler.
profesyonel olarak müzik yapmaya başladığı 70'li yıllarda yaptığı aşk şarkıları için o dönemini "romantik dönem" olarak adlandırıyor. adamdaki vizyona bakar mısınız? klasik müzik tarihindeki "romantik dönem", "barok dönem" gibi kavramları alıp, kendi müzikal yürüyüşüne de bir şekilde uyguluyor. tabii ki bunu 70'li yıllarda değil, çok sonraları, müziği bırakma dönemlerinde tanımlıyor.
80'li yıllara gelince kendisini biraz siyasete bulaştırıyor. siyasi bir figür gibi davranıyor. müzikal gelişimine de bir şekilde bunu yansıtıyor. 80'li yılların heavy metal grupları gibi sistem karşıtı işler yapmaya başlıyor. o romantik aşk şarkıları yazan adam gidiyor ve sözleri ile birlikte müziğini de değiştirip, rock sounduna geçiş yapıyor. daha o dönem başlayan popülist yozlaşmalara tepki koyup, popüler ortamlardan elini ayağını çekiyor. he bu arada ucundan kıyısından metafizik işlere de bu dönemlerde başlıyor.
sonraları ise çok üretken değil. zaten 80'lerde küstüğü popüler kültürün ortasına bir daha girmiyor. kendi halinde albümler yayınlıyor. metafizik ile uğraşmaya devam ettiği için epey müritleri oluşuyor. hayranları ile birlikte ışık ve sevgiyle adına bir oluşum başlatıyorlar. artık toplanıp kedi mi kesiyorlar, yoksa illuminati gibi giyinip "yazık oldu yarınlara" mı söylüyorlar bilmiyorum. ama bu oluşumun epey bir hayran kitlesi var.
şimdilerde ise muhtemelen cihangir taraflarında oturup, ışık ve sevgi işlerine açıktan devam ediyordur. bilmekte yarar var ki adamın popüler olan herkesin bildiği tüm şarkıları 70'lerden kalma. sonrasında adamın yüzüne bakmadığı şarkılar yani. ilhan irem'i anlamak istiyorsak 80 sonrası albümlerini dinlemekte yarar var. gerçekten çok farklı, özgün ve kaliteli işler.
devamını gör...
normal sözlük satranç kulübü
evet..
napıyoduk.. turnuva dimi.. nerede o çok bilmişler.. bekliyorum.. geç kalmayın..
01.08.2021 ve 02.08.2021 tarihleri arasında
kafa sözlük çatısı altında satranç kulübü olarak ilk turnuvayı başlatıyoruz.. bilale anlatır gibi anlatıyorum ahali.. hangi bilal üzerine alınır beni bağlamaz..(bkz: beni siz delirttiniz)
turnuva 3 aşamalı olacaktır..
birinci aşama :süre kısıtlaması yok.. katılımcılar eşleşir allah ne verdiyse patara çatara üç oyun oynar. üç oyunun ikisini alan bir üst tura çıkar.. üst tur oyunları size baykuş ile haber verilecektir.. heyecan yapmayın.. (yoğ efendim iki sıfırken iki bir yapıcaktım buradan çeviricektim yok anam öyle şeyler yallah kentakideki finallere.. daha iyi yaparım diyorsan buyur gel sen hallet)
ikinci aşama: üç oyunun ikisini alarak üst basamağa tek ayak basmaya çalışanlar arasında oynanacaktır. gene aynı mantık bireyler aralarında üç oyun yapacak son dört kalana kadar eşleşe eşleşe devam edeceklerdir.. süre kısıtlamamız bulunmamaktadır.
üçüncü aşama : son dört e kalan bireyler barbut sistemi ile eşlenip ilk dört sıralaması için süre kısıtlaması olmadan kafa sözlük satranç kulübü 2021 şampuanı ve kalan sıralamada yer almak için mücadele edecektir.
30.07.2021 - 17.00 a kadar başkan sıfatı altında huni ile gezen 0330ve hicligindansi na sözlük kulüp discord kanalı ve sözlükten mesaj atmanız yeterli..
dereceye girenler yoldaş benjamin franklin nasip eder ise.. sözlük radyosu, sözlük dergisi, sözlük içi, sosyal medya vb gibi yerlerde hükümete duyurulacaktır.. ödüller ise #1124214 nolu tanımda açıklanmıştır..
herkese bol şans..
bana çıkmaz demeyin.. sizde şansınızı deneyin..
selametle..
önemli ferman : sözlük yazarı değil isen yada kafa izninde isen turnuvaya katılım sağlayamazsın..
napıyoduk.. turnuva dimi.. nerede o çok bilmişler.. bekliyorum.. geç kalmayın..
01.08.2021 ve 02.08.2021 tarihleri arasında
kafa sözlük çatısı altında satranç kulübü olarak ilk turnuvayı başlatıyoruz.. bilale anlatır gibi anlatıyorum ahali.. hangi bilal üzerine alınır beni bağlamaz..(bkz: beni siz delirttiniz)
turnuva 3 aşamalı olacaktır..
birinci aşama :süre kısıtlaması yok.. katılımcılar eşleşir allah ne verdiyse patara çatara üç oyun oynar. üç oyunun ikisini alan bir üst tura çıkar.. üst tur oyunları size baykuş ile haber verilecektir.. heyecan yapmayın.. (yoğ efendim iki sıfırken iki bir yapıcaktım buradan çeviricektim yok anam öyle şeyler yallah kentakideki finallere.. daha iyi yaparım diyorsan buyur gel sen hallet)
ikinci aşama: üç oyunun ikisini alarak üst basamağa tek ayak basmaya çalışanlar arasında oynanacaktır. gene aynı mantık bireyler aralarında üç oyun yapacak son dört kalana kadar eşleşe eşleşe devam edeceklerdir.. süre kısıtlamamız bulunmamaktadır.
üçüncü aşama : son dört e kalan bireyler barbut sistemi ile eşlenip ilk dört sıralaması için süre kısıtlaması olmadan kafa sözlük satranç kulübü 2021 şampuanı ve kalan sıralamada yer almak için mücadele edecektir.
30.07.2021 - 17.00 a kadar başkan sıfatı altında huni ile gezen 0330ve hicligindansi na sözlük kulüp discord kanalı ve sözlükten mesaj atmanız yeterli..
dereceye girenler yoldaş benjamin franklin nasip eder ise.. sözlük radyosu, sözlük dergisi, sözlük içi, sosyal medya vb gibi yerlerde hükümete duyurulacaktır.. ödüller ise #1124214 nolu tanımda açıklanmıştır..
herkese bol şans..
bana çıkmaz demeyin.. sizde şansınızı deneyin..
selametle..
önemli ferman : sözlük yazarı değil isen yada kafa izninde isen turnuvaya katılım sağlayamazsın..
devamını gör...
biraz soluklan yiğidim
yazarların tanımlarını beğenmeyi seviyorum, bedava mutluluk sağlamış oluyorum. fakat karşıma tokat gibi bu uyarı çıkıyor.
devamını gör...
ehlibeyt
ahzab suresi 33. ayette geçen peygamber (saa) in seçkin aile fertleri.
"ve evlerinizde oturun ve ilk câhiliyet devrinde olduğu gibi sokaklara çıkmayın ve namaz kılın ve zekât verin ve itâat edin allah'a ve peygamberine.
ancak ve ancak allah, ey ehl-i beyt, sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmek diler."(ahzab suresi 33)
bu noktada, sünni ve şii alimler, ehlibeyt in kimleri kapsadığı hususunda ortak bir düşünceye sahip değildir.
sünni alimler; peygamber hanımlarının da ehlibeyt ten olduğu fikrini savunur*.
şii alimler ise;" ali aba*nın ehlibeyt olduğunu ve bu sıfatın 14 masum* a özel bir sıfat olduğu fikrini savunur.
ehlibeyt in kim olduğu ile ilgili başka bir ayet ise mubahale* ayetidir.
mübahale ayetinin nüzul sebebi; necran hristiyanlarının, peygamberimizi mübahale ye davet etmesidir. bunun üzerine peygamberimiz; ali, fatıma, hasan ve hüseyin(selam onlara olsun) i çağırıp mübahale davetine icabet etmiştir. necran hristiyanlarının vazgeçmesi üzerine mübahale gerçekleşmemiştir.
ali imran 61. ayette;
"...öyleyse de ki: gelin, çağıralım çocuklarımızı* ve çocuklarınızı, kadınlarımızı* ve kadınlarınızı ve kendimizi* ve kendinizi; sonra mübahale edelim de allah'ın lanetini yalancıların üzerine gönderelim." (ali imran 61)
ali imran 61 de mubahale ayetinin emri gereği peygamberimiz, eşlerini mübahale ye götürmemiştir. yani" ehlibeyt" kavramı peygamber hanımlarını kapsamış olsaydı, ayette geçen "kadınlarımız" emri gereği peygamber hanımları da mübahale ayetinin muhattabı olurdu.
bu nedenlerden ötürü şii ulemanın ehlibeyt in kimleri kapsadığı tezi, daha sağlıklı bir yaklaşımdır.
"ve evlerinizde oturun ve ilk câhiliyet devrinde olduğu gibi sokaklara çıkmayın ve namaz kılın ve zekât verin ve itâat edin allah'a ve peygamberine.
ancak ve ancak allah, ey ehl-i beyt, sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmek diler."(ahzab suresi 33)
bu noktada, sünni ve şii alimler, ehlibeyt in kimleri kapsadığı hususunda ortak bir düşünceye sahip değildir.
sünni alimler; peygamber hanımlarının da ehlibeyt ten olduğu fikrini savunur*.
şii alimler ise;" ali aba*nın ehlibeyt olduğunu ve bu sıfatın 14 masum* a özel bir sıfat olduğu fikrini savunur.
ehlibeyt in kim olduğu ile ilgili başka bir ayet ise mubahale* ayetidir.
mübahale ayetinin nüzul sebebi; necran hristiyanlarının, peygamberimizi mübahale ye davet etmesidir. bunun üzerine peygamberimiz; ali, fatıma, hasan ve hüseyin(selam onlara olsun) i çağırıp mübahale davetine icabet etmiştir. necran hristiyanlarının vazgeçmesi üzerine mübahale gerçekleşmemiştir.
ali imran 61. ayette;
"...öyleyse de ki: gelin, çağıralım çocuklarımızı* ve çocuklarınızı, kadınlarımızı* ve kadınlarınızı ve kendimizi* ve kendinizi; sonra mübahale edelim de allah'ın lanetini yalancıların üzerine gönderelim." (ali imran 61)
ali imran 61 de mubahale ayetinin emri gereği peygamberimiz, eşlerini mübahale ye götürmemiştir. yani" ehlibeyt" kavramı peygamber hanımlarını kapsamış olsaydı, ayette geçen "kadınlarımız" emri gereği peygamber hanımları da mübahale ayetinin muhattabı olurdu.
bu nedenlerden ötürü şii ulemanın ehlibeyt in kimleri kapsadığı tezi, daha sağlıklı bir yaklaşımdır.
devamını gör...
altın kural
ikinci şansa gerek yok, insanlar asla değişmez.
devamını gör...
popüler olmamak
hayatımın hiçbir döneminde popüler olmadım diyebilirim. öyle bir niyetim de olmadı. sözlük anlamında, beğenilen, çoğunluk tarafından sevilen olsa da öyle değildim. en ön sırada, saçları kısa kesilmiş, gömleği pantolonunun içinde olan tiptim. ama popüler olmak için gömleği dışarı çıkarıp, içine renkli tişört giymek gerekti. asla giyemedim. sonrasında da matah bir gelişmem olmadı. üniversitede de aynıydı. ders çalışan tip, soru sorulan, not istenen tip. ama istenen olmayan tip. belki, vize dönemlerinde, sezonluk istenen tip. iş hayatına hiç geçmiyorum.
devamını gör...
durumumuz yoktu sevisemedik
noldu noldu sevişmiş mi?
devamını gör...
kafa sözlük
yazmayayım, yazmayayım diyorum ama yaşanan şaka gibi gelişmeleri görünce de insan yazmadan duramıyor. gerektiği kadar yazdık çizdik aslında, dilimizde tüy bitti ama insanların akıllanacağı yok gibi duruyor. yahu güzel insanlar, romalılar, yurttaşlar, psikopatlar, sapıklar, yalakalar, ballı lokma tatlıları, ego tanrıları, kibir budalaları; bazı şeyleri neden anlamak istemiyorsunuz? burası sözlük! tekrar yazıyorum sözlük! burada kendinize has üslubunuzla yazı yazarsınız, diğerlerinin yazdıklarını okur ve değerlendirirsiniz. sonra çıkış butonuna basar ve gerçek yaşamınıza dönersiniz. o buton var ya işte onu benjamin butonun hikayesi haline getirdiniz. adam bu saatten sonra ne yapsın ne etsin? yaşanan şeylerin tek müsebbibi bu sözlüğü kullananlar, kendi profilinin önünü temiz tutmayanlar! yönetimin hataları üzerine de defalarca yazdık çizdik lakin artık gelinen noktada adamlar yazarların haline ahvaline bakınca melaike kalıyor.
şu yalakalık işini, yıkama yağlama işini bırakın, enerjinizi insanlara bir şeyler katmaya ya da onlardan bir şeyler kapmaya harcayın dedik, inatla daha fazla yaladınız. bakın bu kankacılık işi sakat, gruplaşırsınız, gruplaştıkça sözlüğe zarar verirsiniz dedik, gurubu olmayan yazar kalmadı. siz gruplaşırsanız karşınızda başkaları da gruplaşır. sizin halinizi, ahvalinizi, tavrınızı onaylamayan insanlar da size karşı tavır alır. başlarsınız sonra birbirinizi yemeye, birbirinize karşı kin gütmeye, hakaretamiz sözler söylemeye. ahanda hepsi teker teker oluyor. bunu öngörmek için müneccim olmaya gerek yok! hakikaten anlamsız yahu. düşünüyorum işin içinden çıkamıyorum. ben 30 yıllık tanıdığım, sevdiğim, çocukluk arkadaşlarımı bile tam olarak tanıyamamışken siz nasıl bu kadar çabuk birbirinizi tanıyıp, kanka olup, sonra bozuşup, arkasından da birbirinizi yiyebiliyorsunuz? bakın bu cidden büyük başarı. yani şunu yapabilmek için kafayı peynir ekmekle yemek lazım. eni topu sözlük burası yahu! adam küfürsüz güzel bir ortam hazırlayayım demiş ama tanımlarınızda küfür olmaması bir şeyi değiştirmiyor. sözlükte yaşananlar başlı başına küfür gibi.
önce birbirinizi yıkayıp, yağlayıp, şişiriyorsunuz. sonra bu muameleye maruz kalanlar kendilerini zeus'un baş parmağının ucundaki nasır zannetmeye başlıyor. arkasından biraz ilgi alaka kesilince üzerlerine basılmış gibi depresifleşiyorlar. basıyorlar çığlığı. ilgi maymunu ettiğiniz bu insanlara yeterli yemlemeyi yapmadığınızda da ortalık maymunlar cehennemine dönüşüyor. trolleri beslemeyin olayı var ya aslında ilgi budalalarını beslemeseniz, herkesle canım cicim tatlım muhabbetine girmeseniz. mahlas altlarında yıkamanın yağlamanın kralını yapmasanız. şu yaşananların binde biri anca yaşanacak ama insan işte! duramıyor. tabi burada insanların, tanımları ve yazdıkları üzerinden olumlu değerlendirmeler yapan veyahut onları analiz edip değerlendirmeler yapanları tenzih ederim. onlar işin doğrusunu yapıyorlar esasen.
her şeye rağmen burada sözlüğü ayakta tutmaya çalışan insanlar var. hepsini yazdıkları ve verdikleri emek kadar tanıyorum. emeklerine de saygı duyuyorum. o insanları okumayı seviyorum. aynı zamanda yazmayı da seviyorum ve kendimce aynı şekilde yazmaya devam ediyorum. ha huzurumuzu biraz kaçırıyorsunuz ama olsun. çıkış butonuna bastığım anda kaybolup, gidiyorsunuz. şu benjamin'in butonunu kullanın arkadaşlar, burada kalmasın aklınız fikriniz. burası olmasın yaşamınız. yazın, çizin, okuyun, oylayın ve o butona basın. yoksa daha çok mevzular yaşarsınız/yaşatırsınız. black mirror bölümlerinden birisi olma yolunda ilerliyorsunuz haberiniz olsun. şurada birbirinize kumpas kurmakla geçireceğiniz vaktinizi biraz daha değerli kullansanız hepiniz canavar gibi vatana millete faydalı insanlar olacaksınız. ya da olmayacaksınız ama kafanız rahat olacak *
tanım: şu aralar dallas çekim setine dönen sözlük. böyle olmasının tüm suçu ve günahı da bizatihi yazarlardadır.
şu yalakalık işini, yıkama yağlama işini bırakın, enerjinizi insanlara bir şeyler katmaya ya da onlardan bir şeyler kapmaya harcayın dedik, inatla daha fazla yaladınız. bakın bu kankacılık işi sakat, gruplaşırsınız, gruplaştıkça sözlüğe zarar verirsiniz dedik, gurubu olmayan yazar kalmadı. siz gruplaşırsanız karşınızda başkaları da gruplaşır. sizin halinizi, ahvalinizi, tavrınızı onaylamayan insanlar da size karşı tavır alır. başlarsınız sonra birbirinizi yemeye, birbirinize karşı kin gütmeye, hakaretamiz sözler söylemeye. ahanda hepsi teker teker oluyor. bunu öngörmek için müneccim olmaya gerek yok! hakikaten anlamsız yahu. düşünüyorum işin içinden çıkamıyorum. ben 30 yıllık tanıdığım, sevdiğim, çocukluk arkadaşlarımı bile tam olarak tanıyamamışken siz nasıl bu kadar çabuk birbirinizi tanıyıp, kanka olup, sonra bozuşup, arkasından da birbirinizi yiyebiliyorsunuz? bakın bu cidden büyük başarı. yani şunu yapabilmek için kafayı peynir ekmekle yemek lazım. eni topu sözlük burası yahu! adam küfürsüz güzel bir ortam hazırlayayım demiş ama tanımlarınızda küfür olmaması bir şeyi değiştirmiyor. sözlükte yaşananlar başlı başına küfür gibi.
önce birbirinizi yıkayıp, yağlayıp, şişiriyorsunuz. sonra bu muameleye maruz kalanlar kendilerini zeus'un baş parmağının ucundaki nasır zannetmeye başlıyor. arkasından biraz ilgi alaka kesilince üzerlerine basılmış gibi depresifleşiyorlar. basıyorlar çığlığı. ilgi maymunu ettiğiniz bu insanlara yeterli yemlemeyi yapmadığınızda da ortalık maymunlar cehennemine dönüşüyor. trolleri beslemeyin olayı var ya aslında ilgi budalalarını beslemeseniz, herkesle canım cicim tatlım muhabbetine girmeseniz. mahlas altlarında yıkamanın yağlamanın kralını yapmasanız. şu yaşananların binde biri anca yaşanacak ama insan işte! duramıyor. tabi burada insanların, tanımları ve yazdıkları üzerinden olumlu değerlendirmeler yapan veyahut onları analiz edip değerlendirmeler yapanları tenzih ederim. onlar işin doğrusunu yapıyorlar esasen.
her şeye rağmen burada sözlüğü ayakta tutmaya çalışan insanlar var. hepsini yazdıkları ve verdikleri emek kadar tanıyorum. emeklerine de saygı duyuyorum. o insanları okumayı seviyorum. aynı zamanda yazmayı da seviyorum ve kendimce aynı şekilde yazmaya devam ediyorum. ha huzurumuzu biraz kaçırıyorsunuz ama olsun. çıkış butonuna bastığım anda kaybolup, gidiyorsunuz. şu benjamin'in butonunu kullanın arkadaşlar, burada kalmasın aklınız fikriniz. burası olmasın yaşamınız. yazın, çizin, okuyun, oylayın ve o butona basın. yoksa daha çok mevzular yaşarsınız/yaşatırsınız. black mirror bölümlerinden birisi olma yolunda ilerliyorsunuz haberiniz olsun. şurada birbirinize kumpas kurmakla geçireceğiniz vaktinizi biraz daha değerli kullansanız hepiniz canavar gibi vatana millete faydalı insanlar olacaksınız. ya da olmayacaksınız ama kafanız rahat olacak *
tanım: şu aralar dallas çekim setine dönen sözlük. böyle olmasının tüm suçu ve günahı da bizatihi yazarlardadır.
devamını gör...
black mirror
altıncı sezonu gelmek bilmeyen dizidir. tanrımmm kötü cool’larını sen affetsen ben affetmem.
devamını gör...
teselli kılığına girmiş boş laflar
"seni anlıyorum ama" cümlesidir "ama" kelimesinden sonra söylenenler kişinin sizi anlamadığını gösterir.
devamını gör...
aziz vasil katedrali
moskova’nın, kızıl meydanı'nda yer alan katedral mimari yapısının canlılığı ile dikkat çekmekte ve şehrin simgesi sayılmaktadır.
1555-1561 yılları arasında rus devleti'nin kazan ve astrahan hanlıklarıyla yaptığı savaşların kazanılması sonucu korkunç ivan tarafından yaptırılmıştır. bu yüzden mimaride bulunan sekiz kubbe sekiz ayrı zaferi temsil etmektedir.
halk tarafından soğana benzetilen kubbelerle birlikte katedral karşıdan bakınca bir masal şatosu gibi görünmektedir. eskiden kilise olan yapı şimdi müze olarak hizmet vermekte ve unesco dünya mirası listesinde bulunmaktadır.


kaynak:aziz vasil katedrali
1555-1561 yılları arasında rus devleti'nin kazan ve astrahan hanlıklarıyla yaptığı savaşların kazanılması sonucu korkunç ivan tarafından yaptırılmıştır. bu yüzden mimaride bulunan sekiz kubbe sekiz ayrı zaferi temsil etmektedir.
halk tarafından soğana benzetilen kubbelerle birlikte katedral karşıdan bakınca bir masal şatosu gibi görünmektedir. eskiden kilise olan yapı şimdi müze olarak hizmet vermekte ve unesco dünya mirası listesinde bulunmaktadır.


kaynak:aziz vasil katedrali
devamını gör...
ayrılığı anlatan en güzel söz
gitsem de her yerde biraz vardır
hatırda zamansız bir plak
bir otel kapısı, biraz istasyon
vardır o seninle birlikte olmak
buluşur çok uzaktan ellerimiz
ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.
edip cansever, infilak.
hatırda zamansız bir plak
bir otel kapısı, biraz istasyon
vardır o seninle birlikte olmak
buluşur çok uzaktan ellerimiz
ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.
edip cansever, infilak.
devamını gör...
kırgınlık ve kızgınlık arasındaki fark
öhöm.
biri r ile yazılır diğeri z ile.
vallahi bunu yapmasam gece uyuyamazdım.
biri r ile yazılır diğeri z ile.
vallahi bunu yapmasam gece uyuyamazdım.
devamını gör...
çanakkale deniz zaferi
çanakkale savaşı veya çanakkale muharebeleri, ı. dünya savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında gelibolu yarımadası'nda osmanlı imparatorluğu ile itilaf devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir.
*ingiltere'den 400 bin osmanlı imparatorluğu'ndan 500 bin ve anzaklar ile beraber fransa üzerinden 125 bin asker bu savaşa katılmıştır,
*savaşın sonunda itilaf devletlerinden 250 bin kadar asker ölürken, osmanlı devleti’nde lise 253 bin kadar türk asker şehit olmuştur.
*özellikle çarlık rusya'nın ihtiyacı olan yardım ulaşmadığı için, sovyetler birliği'nin kurulmasına zemin hazırlamıştır.
* devamlı kaybetmeye başlayan osmanlı devleti biraz da olsa prestij kazanmıştır.
...
-yenilmez denilen ingiliz ordusu yenilgiye uğratıldı.
- bu savaşın ardından kurtuluş savaşı ile beraber ingiliz emperyalizmi darbe aldı.
-türklerin eğer isterlerse neler yapabilecekleri tüm dünya tarafından öğrenilmiş oldu.
- ingiliz hükümetinin çökmesi ile değişiklik yaşandı.
- 1. dünya savaşı'nda osmanlı devleti'nin kaybetmediği tek cephedir.
- istanbul'un işgali gecikmiştir.
- çarlık rusya yıkılmış ve bu sayede yeni kurulan sovyetler birliği ile bolşevik dönemi kurtuluş savaşı sırasında cephane yardım yapmıştır.

çanakkale savaşı’nın önemli isimlerinden bir diğeri de seyit ali onbaşı'dır. çanakkale cephesinde itilaf devletlerinin atışları sebebiyle mermi kaldıran vinç parçalanmıştı. bunun üzerine seyit onbaşı, 215 kilogramlık top mermilerini kaldırarak top kundağına yerleştirdi. burada kaldırdığı mermiler sayesinde itilaf devletlerinin savaş gemilerinden biri olan ocean, nusret mayın gemisi’nin yerleştirdiği mayınlardan birine çarparak alabora oldu. böylece 215 kilogramlık mermileri kaldıran seyit onbaşı, bir savaş kahramanı olarak tarihe geçti.

çanakkale savaşı öncesinde, osmanlı ordusunun başındaki alman general liman von sanders paşa, çanakkale’ye ingiliz çıkarmasının, saroz körfezi ve anadolu kıyılarından, özellikle bolayır’dan yapılacağını düşünürken, yedek tümen komutanı yarbay mustafa kemal, çanakkale’ye ingiliz çıkarmasının anafartalar bölgesinden; alçıtepe ve koca çimen’den yapılacağını belirtmiştir. gelişmeler, mustafa kemal’i haklı çıkarmıştır. 18 mart 1915’ de ingiliz fransız donanmaları boğazı geçmek için büyük bir taarruz başlattı. ilk başta donanma türk kalelerinden yapılan top atışlarını susturdu. ancak ilerleyen bu donanmalar süreçte paralel döşenmiş mayın hatlarına çarparak battı. 18 mart yenilgisinden sonra müttefikler gelibolu yarımadasına asker çıkararak türk tahkimatını arkadan kuşatıp boğazı geçmeye karar verdi.
25 nisan 1915 saat 05: 30 civarında ayak basan düşman çıkarma birlikleri, 09.45’ te karşılarında mustafa kemal’i ve 57. alayı bulmuşlardır. conkbayırı’ nın önemini önceden bilen mustafa kemal, vakit kaybetmeden conkbayır istikametine ilerledi. sarıbayır’ a ulaştığı zaman kıyıdan iç bölgeye çekilmekte olan takım erleriyle karşılaştı. onların önüne geçerek: ‘’ niçin kaçıyorsunuz? ‘’ dedi. ‘’ efendim düşman ‘’ dediler. ‘’ nerede? ‘’ dedi. ‘’ işte’’ diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. o zaman kaçan askerlere bağırarak ‘’ düşmandan kaçılmaz. ‘’ dedi. ‘’ cephanemiz kalmadı. ‘’ dediler. ‘’cephaneniz yoksa süngünüz var. ‘’ dedi. bunun üzerine askerler süngü taktı ve yere uzandı. aynı zamanda geri birliklerin gelmeleri içinde yanındaki zabitlere emir verdi. sonra hızla gelmelerini emrettiği 57. alay ile düşmanın kuzey kanadından kuşatıcı bir şekilde taarruza geçti. bu taarruz sırasında mustafa kemal askerlere şu emri verdi. ‘’ ben size taarruzu emretmiyorum ölmeyi emrediyorum. ‘’ biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir. ‘’ 57. alayın bu taarruzu sırasında şaşkına dönen 15.000 kişilik düşman kumsala döküldü. bu sırada mustafa kemal, 27. alay’ında kemal yeri üzerinden taarruz etmesini istedi. bu durum karşısında düşman birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı.
anafartalar kahramanı mustafa kemal bey, olarak da bilinir.
*ingiltere'den 400 bin osmanlı imparatorluğu'ndan 500 bin ve anzaklar ile beraber fransa üzerinden 125 bin asker bu savaşa katılmıştır,
*savaşın sonunda itilaf devletlerinden 250 bin kadar asker ölürken, osmanlı devleti’nde lise 253 bin kadar türk asker şehit olmuştur.
*özellikle çarlık rusya'nın ihtiyacı olan yardım ulaşmadığı için, sovyetler birliği'nin kurulmasına zemin hazırlamıştır.
* devamlı kaybetmeye başlayan osmanlı devleti biraz da olsa prestij kazanmıştır.
...
-yenilmez denilen ingiliz ordusu yenilgiye uğratıldı.
- bu savaşın ardından kurtuluş savaşı ile beraber ingiliz emperyalizmi darbe aldı.
-türklerin eğer isterlerse neler yapabilecekleri tüm dünya tarafından öğrenilmiş oldu.
- ingiliz hükümetinin çökmesi ile değişiklik yaşandı.
- 1. dünya savaşı'nda osmanlı devleti'nin kaybetmediği tek cephedir.
- istanbul'un işgali gecikmiştir.
- çarlık rusya yıkılmış ve bu sayede yeni kurulan sovyetler birliği ile bolşevik dönemi kurtuluş savaşı sırasında cephane yardım yapmıştır.

çanakkale savaşı’nın önemli isimlerinden bir diğeri de seyit ali onbaşı'dır. çanakkale cephesinde itilaf devletlerinin atışları sebebiyle mermi kaldıran vinç parçalanmıştı. bunun üzerine seyit onbaşı, 215 kilogramlık top mermilerini kaldırarak top kundağına yerleştirdi. burada kaldırdığı mermiler sayesinde itilaf devletlerinin savaş gemilerinden biri olan ocean, nusret mayın gemisi’nin yerleştirdiği mayınlardan birine çarparak alabora oldu. böylece 215 kilogramlık mermileri kaldıran seyit onbaşı, bir savaş kahramanı olarak tarihe geçti.

çanakkale savaşı öncesinde, osmanlı ordusunun başındaki alman general liman von sanders paşa, çanakkale’ye ingiliz çıkarmasının, saroz körfezi ve anadolu kıyılarından, özellikle bolayır’dan yapılacağını düşünürken, yedek tümen komutanı yarbay mustafa kemal, çanakkale’ye ingiliz çıkarmasının anafartalar bölgesinden; alçıtepe ve koca çimen’den yapılacağını belirtmiştir. gelişmeler, mustafa kemal’i haklı çıkarmıştır. 18 mart 1915’ de ingiliz fransız donanmaları boğazı geçmek için büyük bir taarruz başlattı. ilk başta donanma türk kalelerinden yapılan top atışlarını susturdu. ancak ilerleyen bu donanmalar süreçte paralel döşenmiş mayın hatlarına çarparak battı. 18 mart yenilgisinden sonra müttefikler gelibolu yarımadasına asker çıkararak türk tahkimatını arkadan kuşatıp boğazı geçmeye karar verdi.
25 nisan 1915 saat 05: 30 civarında ayak basan düşman çıkarma birlikleri, 09.45’ te karşılarında mustafa kemal’i ve 57. alayı bulmuşlardır. conkbayırı’ nın önemini önceden bilen mustafa kemal, vakit kaybetmeden conkbayır istikametine ilerledi. sarıbayır’ a ulaştığı zaman kıyıdan iç bölgeye çekilmekte olan takım erleriyle karşılaştı. onların önüne geçerek: ‘’ niçin kaçıyorsunuz? ‘’ dedi. ‘’ efendim düşman ‘’ dediler. ‘’ nerede? ‘’ dedi. ‘’ işte’’ diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. o zaman kaçan askerlere bağırarak ‘’ düşmandan kaçılmaz. ‘’ dedi. ‘’ cephanemiz kalmadı. ‘’ dediler. ‘’cephaneniz yoksa süngünüz var. ‘’ dedi. bunun üzerine askerler süngü taktı ve yere uzandı. aynı zamanda geri birliklerin gelmeleri içinde yanındaki zabitlere emir verdi. sonra hızla gelmelerini emrettiği 57. alay ile düşmanın kuzey kanadından kuşatıcı bir şekilde taarruza geçti. bu taarruz sırasında mustafa kemal askerlere şu emri verdi. ‘’ ben size taarruzu emretmiyorum ölmeyi emrediyorum. ‘’ biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir. ‘’ 57. alayın bu taarruzu sırasında şaşkına dönen 15.000 kişilik düşman kumsala döküldü. bu sırada mustafa kemal, 27. alay’ında kemal yeri üzerinden taarruz etmesini istedi. bu durum karşısında düşman birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı.
anafartalar kahramanı mustafa kemal bey, olarak da bilinir.
devamını gör...

