ülkemizin en önemli meselesi
bence eğitim sorunudur. herkes eğitim "sistemi", "müfredat" gibi kavramları belki de anlamını tam bilmeden konuştuğu; kendisinde konuşma hakkı gördüğü eğitim. oysa eğitimi eğitimcilere bırakmak lazım. bu iş profesyonel bir iştir. herkesin eğitime karışması en büyük sorundur bu sebeple. bir de çok politize olmamız ama o ayrı analiz edilmelidir zannımca.
devamını gör...
şive ile piyasaya çıkmak
sanaldan tanışmanın riski.
herkes yazdığı gibi değil.
o pırıl pırıl cümleler, klavye sayesinde de oluyor olabilir.
herkes yazdığı gibi değil.
o pırıl pırıl cümleler, klavye sayesinde de oluyor olabilir.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
biz bunlarla büyüdük diye değil gerçekten çok güzellerdi dimi ama. çok güzel bir akşam yaşattınız hepiniz, var olun sevgili yazarlar.
devamını gör...
yazarların mahlaslarının bir üst seviyesi
sustuğunuz için teşekkür ederim
devamını gör...
hamilelerin sürekli göbeğini tutması
o ağırlığı benim gobegime bağlasalar demek de canlı olacak, dünyayı birbirine katarım lan. ayrıca açtığınız başlığa...
devamını gör...
huyum kurusun
@bengaripsengüzeldünyaumutlu ukdesidir.
kişinin sevmediği bir huyundan bahsederken kullandığı deyim.
mecazi olarak övünme amacıyla da kullanılır.
kişinin sevmediği bir huyundan bahsederken kullandığı deyim.
mecazi olarak övünme amacıyla da kullanılır.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük. iyi bir hafta diliyorum. pazartesi sendromuna şöyle koyayım böyle koyayım
bünyeye negatif basana eksi oy veriyorum. pozitif pozitif pozitif.
bünyeye negatif basana eksi oy veriyorum. pozitif pozitif pozitif.
devamını gör...
e-kitap vs normal kitap
ben kesinlikle ve kesinlikle normal basılı kitabı seçerim bu versusta.
bir kere e-kitapta istediğim kitabımı istediğim gibi kullanamıyorum. istediğim yerlerin altını çizemiyorum. henüz yeni bir sistem olduğu için arşivi oldukça kısıtlı ve makinesi çok pahalı. makinesinin kendisini bir türlü amorti ettiğini düşünelim ama bu sefer de makinenin şarjının bitecek olması, belli bir süre sonra gözleri ağrıtacak olması durumları var.
bence e kitabın sadece iki avantajı var: kitabın basımı için ağaç kesilmiyor olması ve basılı kitaptan daha az yer kaplıyor olması. başka bir avantajı olduğunu düşünmüyorum.
basılı kitap ise öyle mi? milyonlarca kitap var, arşivi oldukça geniş yani. istediğim zaman istediğim cümlelerin altını çizebiliyorum, kitaba dokunabiliyorum. kitabı hissedebiliyorum ve bu beni okumaya teşvik ettiriyor. kitaplarımı kütüphanemde gördükçe bana bir okuma isteği geliyor, o basılı olan ve dolabımda durmakta olan kitaplar beni okumaya çağırıyor.
en önemlisi ise basılı kitapların şarjı bitmiyor ve e-kitap makinesi gibi gözleri ağrıtmıyor uzun bir süre.
yani demek o ki ben kesinlikle ve kesinlikle basılı kitabı, e-kitaba tercih ederim. belki e-kitaba göre biraz daha fazla para veririm kitaba ama olsun, buna değer...
bir kere e-kitapta istediğim kitabımı istediğim gibi kullanamıyorum. istediğim yerlerin altını çizemiyorum. henüz yeni bir sistem olduğu için arşivi oldukça kısıtlı ve makinesi çok pahalı. makinesinin kendisini bir türlü amorti ettiğini düşünelim ama bu sefer de makinenin şarjının bitecek olması, belli bir süre sonra gözleri ağrıtacak olması durumları var.
bence e kitabın sadece iki avantajı var: kitabın basımı için ağaç kesilmiyor olması ve basılı kitaptan daha az yer kaplıyor olması. başka bir avantajı olduğunu düşünmüyorum.
basılı kitap ise öyle mi? milyonlarca kitap var, arşivi oldukça geniş yani. istediğim zaman istediğim cümlelerin altını çizebiliyorum, kitaba dokunabiliyorum. kitabı hissedebiliyorum ve bu beni okumaya teşvik ettiriyor. kitaplarımı kütüphanemde gördükçe bana bir okuma isteği geliyor, o basılı olan ve dolabımda durmakta olan kitaplar beni okumaya çağırıyor.
en önemlisi ise basılı kitapların şarjı bitmiyor ve e-kitap makinesi gibi gözleri ağrıtmıyor uzun bir süre.
yani demek o ki ben kesinlikle ve kesinlikle basılı kitabı, e-kitaba tercih ederim. belki e-kitaba göre biraz daha fazla para veririm kitaba ama olsun, buna değer...
devamını gör...
düğün
enstrüman gürültüsü yüzünden açık havada yapılanından, kalabalık görüntüsü yüzünden de kapalı mekanda yapılanından çekindiğim aktivite.
devamını gör...
deprem
istanbulda konuşulması ve tedbir alınması gereken en önemli konu.
tanım: yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayı.
tanım: yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayı.
devamını gör...
biontech vs sinovac
biontechin ilk dozdan belirli bir süre sonra koruyuculuk sağladığı sinovacın ise ikinci doz alındıktan belirli bir süre sonra antikor oluşturduğu ifade ediliyor. sinovac aşısı inaktif aşı olarak biliniyor ve yıllardır kullanılan, virüsün üretilip daha sonrasında inaktif edilmesiyle geliştirilen yöntem ve daha pahalı bir süreçten geçerek hazırlanıyor. bu yöntemde vücut, kendisine zarar veremeyecek hale gelen virüse karşı bağışıklık kazanmayı öğreniyor. biontech aşısı ise mrna aşısı olarak bilinen ve bu yöntemle bulunan ilk aşılardan biri olma özelliğini taşıyor ki zaten bu yöntem henüz yaklaşık on yıl gibi bir süredir denenen bi yöntem. bu yöntemde virüsün genetik bilgisini taşıyan rna zincirinden kritik bir kısım vücuda enjekte ediliyor. yeni bir yöntem olduğu için uzun vadeli etkileri soru işareti. inaktif aşının yani sinovac aşısının ise uzun vadede olumsuz etkisi olması ihtimalinin çok düşük olduğu söyleniyor. iki aşının da hastalığı ağır geçirmeme noktasında yüzde yüze yakın etkililiği söz konusu. doktorlar hangisini bulursanız olun demektedirler ki başka çözümü de yok gibi. doktor değilim yalnızca uzun süredir yakından takip ettiğim bilgilerden derlediğim için hatalı yerler olabilir. mevzuya hakim birileri bizi aydınlatırsa seviniriz
edit: çin yetkili kaynakları sinovac aşısının yeterli seviyede etkili olmadığını, çeşitli karışımlar üzerinde durduklarını, 2 doz sinovac aşısı ile birlikte bir doz da mrna aşısı alınması üzerinde çalışıldığını ifade ediyor.
edit: çin yetkili kaynakları sinovac aşısının yeterli seviyede etkili olmadığını, çeşitli karışımlar üzerinde durduklarını, 2 doz sinovac aşısı ile birlikte bir doz da mrna aşısı alınması üzerinde çalışıldığını ifade ediyor.
devamını gör...
zinedine zidane
cezayir asıllı fransız eski futbolcu.
kendisi bir efsanedir ve kariyerini materazzi'ye attığı şu kafayla bitirmiştir.
şuan real madrid'in teknik direktörü olarak görev yapmakta.
kendisi bir efsanedir ve kariyerini materazzi'ye attığı şu kafayla bitirmiştir.
şuan real madrid'in teknik direktörü olarak görev yapmakta.
devamını gör...
evina du çiya
dedim ki “ben ağrı dağıyım yalnız ve ıssız”
sen dedin ki ” ben de süphan dağıyım, karlı ve denizli”
“karlarım seni bekleyişimde eridi.”
gözlerinde bir bulut olayım, göz yaşın olayım yarim yarim.
göz yaşın olayım sözlüm…
mümkün müdür yar ile mutlu olmak,
bu dünya da, yer yüzünde…
sonbaharım sarsıldı, ağaç yapraklarında.
sarsıldı sabır taşı, sarsıldı yarim yarim,
sarsıldı sözlüm…
kim diyor dağlar kavuşmaz diye?
rüzgar gelir, yağmur gelir selam getirir.
kuşların kanadında yarin kokusunu getirir
sen varsan ben ölmem, sen varsan yarim yarim,
sen varsan sözlüm…
bеrfa min ji bеnda mayina tе hеliya, ewrеki çavе tе bim hеsir bim yarе yarе, hеsir bim sozdarе, ma pеkan е еm ji dilşa bin yarе...
devamını gör...
abdulseyidbincabbar
bu kadar şeyi okuduktan sonra aklıma şu dizeler geldi; hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
devamını gör...
hijyenik ped alırken utanan kadın
hijyenik pedi geçtim, iç çamaşırı almak için bile utanan kızlar var. bir erkek ihtiyacı için zorlanmadan prezervatif alabiliyor ama bir kız ihtiyacı için utanmadan iç çamaşırı dahi alamıyor. peki, neyiz biz? gelişmekte olan bir ülke mi? güldürmeyin.
üstelik hiç utanmam, diyen kızlar bile kasaya giderken saklama ihtiyacı hissediyorlar. çok üzülüyorum öyle olduklarını görünce. okulda bile bazı arkadaşlarıma ben alırdım, sen utanmıyorsun, derlerdi. beni yollarlardı. hak mı bu kızlara bu tavır? *
üstelik hiç utanmam, diyen kızlar bile kasaya giderken saklama ihtiyacı hissediyorlar. çok üzülüyorum öyle olduklarını görünce. okulda bile bazı arkadaşlarıma ben alırdım, sen utanmıyorsun, derlerdi. beni yollarlardı. hak mı bu kızlara bu tavır? *
devamını gör...
boş bir bankta saatlerce oturmak
beyni resetlemek gibi bir şeydir.kimseye bağlı kalmadan sadece kendi düşüncelerinle rahatlamak istersin. bölünmeden,sorgulanmadan sade ve sadece kendinle.. çoğu zaman bu boşluk duygusu insana garip bir huzur verir.
devamını gör...
eğitim hayatında alınmış en düşük sınav notu
yani lise döneminde özellikle matematik dersinin sınav skorları..
ailem beni matematik ağırlıklı bir liseye gönderme gafletinde bulunduğu için, özellikle 9. sınıfta çok büyük acı çektim sayısal derslerde. karnemde yanlış hatırlamıyorsam , matematik 0’dı..
bir edebiyatçı olarak, sayısal derslerin tamamı komedi durumdaydı benim için ki çoğu alttan ders olarak kaldı.. yanılmıyorsam mezuniyetime 1-2 sene kala sınavlarına girerek dersleri verdim.sonra sükürler olsun ki kendi alanımdan üniversite sınavına girerek, alanımı seçtim üniversitede ve onur öğrencisi olarak 3.93’ü görmüş bir ortalama dahilinde üniversiteden mezun oldum.
bakıldığında eğitim sisteminin yanlışlığı o kadar net gözüküyor ki.. lisede bölüm seçmeden önce , eğitim sisteminin saçmalığı sebebi ile alan dışı dersleri almaya zorlanan bir kadın olarak, üniversiteyi onurla bitirdim..üstüne new york’ta yüksek lisansa kabul aldım.doktora planlarındayım.
çarpık bir eğitim sisteminin içerisindeyiz..başarı değil, başarısızlık odaklı olduğunu düşünüyorum.
o zaman başarısız olduğumu düşünen ve bunu söyleyen herkes , şu an bana imrenerek bakıyor.
benim o dönem hakkımda fikir yürütmüş herkese, başarımın çok iyi kapak olduğunu düşünüyorum.
komedi gibi fakat kendi örnek gösterdikleri evlatlarının üniversite eğitimine çıkmamış olmasını ekliyorum kenara. demek ki neymiş? büyük konuşmamak, anlamadan öğrencileri yaftalamamak gerekiyormuş ki bu genelde türk toplumunun yapısında olan bir durumdur.genelde cocuklarını dinleyen aile azdır.geneli başarısız olmasından, okulla ilgilenmemesinden bahseder.
acaba çocugun bireysel ilgi alanı ya da eğilimi nedir? biliyor musunuz? herkes eğilimine göre eğitim alsa, bu ülkenin bence eğitim seviyesi farklı olabilirdi.
bu yüzden cocuklarınızı sakın başarısız oldukları derslerle ilgili zorlamayın ve rencide etmeyin/ ettirmeyin de.
herkesin bir alana eğilimi var.sayısalcı bir zekaya, kompozisyon yazdıramazsın, kitap okuyan bir insana da geometri çözdüremezsin.resim yapan/dans eden bir insan ikisinide yapmayı tercih etmeyebilir..
anlamak , eğitmenin ilk adımıdır.eğilimine göre eğitim almasını sağlayın herkesin.bu sefer düşük notlar değil, başarılar konuşulur diye düşünüyorum.
ailem beni matematik ağırlıklı bir liseye gönderme gafletinde bulunduğu için, özellikle 9. sınıfta çok büyük acı çektim sayısal derslerde. karnemde yanlış hatırlamıyorsam , matematik 0’dı..
bir edebiyatçı olarak, sayısal derslerin tamamı komedi durumdaydı benim için ki çoğu alttan ders olarak kaldı.. yanılmıyorsam mezuniyetime 1-2 sene kala sınavlarına girerek dersleri verdim.sonra sükürler olsun ki kendi alanımdan üniversite sınavına girerek, alanımı seçtim üniversitede ve onur öğrencisi olarak 3.93’ü görmüş bir ortalama dahilinde üniversiteden mezun oldum.
bakıldığında eğitim sisteminin yanlışlığı o kadar net gözüküyor ki.. lisede bölüm seçmeden önce , eğitim sisteminin saçmalığı sebebi ile alan dışı dersleri almaya zorlanan bir kadın olarak, üniversiteyi onurla bitirdim..üstüne new york’ta yüksek lisansa kabul aldım.doktora planlarındayım.
çarpık bir eğitim sisteminin içerisindeyiz..başarı değil, başarısızlık odaklı olduğunu düşünüyorum.
o zaman başarısız olduğumu düşünen ve bunu söyleyen herkes , şu an bana imrenerek bakıyor.
benim o dönem hakkımda fikir yürütmüş herkese, başarımın çok iyi kapak olduğunu düşünüyorum.
komedi gibi fakat kendi örnek gösterdikleri evlatlarının üniversite eğitimine çıkmamış olmasını ekliyorum kenara. demek ki neymiş? büyük konuşmamak, anlamadan öğrencileri yaftalamamak gerekiyormuş ki bu genelde türk toplumunun yapısında olan bir durumdur.genelde cocuklarını dinleyen aile azdır.geneli başarısız olmasından, okulla ilgilenmemesinden bahseder.
acaba çocugun bireysel ilgi alanı ya da eğilimi nedir? biliyor musunuz? herkes eğilimine göre eğitim alsa, bu ülkenin bence eğitim seviyesi farklı olabilirdi.
bu yüzden cocuklarınızı sakın başarısız oldukları derslerle ilgili zorlamayın ve rencide etmeyin/ ettirmeyin de.
herkesin bir alana eğilimi var.sayısalcı bir zekaya, kompozisyon yazdıramazsın, kitap okuyan bir insana da geometri çözdüremezsin.resim yapan/dans eden bir insan ikisinide yapmayı tercih etmeyebilir..
anlamak , eğitmenin ilk adımıdır.eğilimine göre eğitim almasını sağlayın herkesin.bu sefer düşük notlar değil, başarılar konuşulur diye düşünüyorum.
devamını gör...
amerikalı
dilime dolandı pis şarkı.
şener şen'in en absürd (iyi demiyorum bak burası çok onemli) 3 filminden biridir bence. daha sonradan malum partinin akil sanatçılarına dahil olan lale yengemizin maşallah olduğu, aksiyon sahnelerinin kötü olduğu, senaryonun eksik olduğu bir yapım. hani kötü desem değil, iyi desem değil ilginç...çekimler çok kötü, hatta şener şen'in 80li yıllarda çekilen filmlerinin görüntü kalitesi daha bile iyi diyebiliriz, büyük ihtimal bütçe kaynaklı diyeceğim ama bari gece çekim yapma arkadaş heryer kapkaranlıktı filmde. espriler o zamanlara göre iyi midir bilinmez ama gram gülmedim. filmi tek izlettiren şey şener şen ustanın değişik amerikan şivesi ve lale bacının memintöhöm saf güzelliğiydi. 90'lar türkiyesinde filmlerde bulabileceğiniz cinsellik pek tabii bu filmde de bolca yer bulmuş diyebiliriz. o zamanlar cinsel filmler konusunda şaha kalkan vatanımız günümüzde pek bi kurudu gibi ama insana ilginç geliyor yine de. ayrıca filmin sonunda ekranda yazan yazıların 8 yıl sonra gerçekten yaşanması bir ürpertici gelmedi değil. senaristler felan gözaltına alınmış mıdır acep?
şener şen'in en absürd (iyi demiyorum bak burası çok onemli) 3 filminden biridir bence. daha sonradan malum partinin akil sanatçılarına dahil olan lale yengemizin maşallah olduğu, aksiyon sahnelerinin kötü olduğu, senaryonun eksik olduğu bir yapım. hani kötü desem değil, iyi desem değil ilginç...çekimler çok kötü, hatta şener şen'in 80li yıllarda çekilen filmlerinin görüntü kalitesi daha bile iyi diyebiliriz, büyük ihtimal bütçe kaynaklı diyeceğim ama bari gece çekim yapma arkadaş heryer kapkaranlıktı filmde. espriler o zamanlara göre iyi midir bilinmez ama gram gülmedim. filmi tek izlettiren şey şener şen ustanın değişik amerikan şivesi ve lale bacının memintöhöm saf güzelliğiydi. 90'lar türkiyesinde filmlerde bulabileceğiniz cinsellik pek tabii bu filmde de bolca yer bulmuş diyebiliriz. o zamanlar cinsel filmler konusunda şaha kalkan vatanımız günümüzde pek bi kurudu gibi ama insana ilginç geliyor yine de. ayrıca filmin sonunda ekranda yazan yazıların 8 yıl sonra gerçekten yaşanması bir ürpertici gelmedi değil. senaristler felan gözaltına alınmış mıdır acep?

devamını gör...
palto (öykü)
bugün, hep duyduğum bir sözün anlamı büyüdü benim için. neydi o? dostoyevski'nin dediği "hepimiz gogol'un palto'sundan çıktık" sözü.
bazı filmleri, kitapları, öyküleri merak ettiğim hâlde sebepsiz beklettiğim olur bazen. bu öykü de onlardan biri. hatta beş öykünün yer aldığı kitabın dört öyküsünü okuyup bu öyküyü yine okumamıştım. tuhaf.
epey içselleştirdim ve kendimden bir şeyler yakaladım okurken. bir kısmında gogol:
"akakiy akakiyeviç, kadının öğüdünü dinledikten sonra, düşünceli düşünceli odasına doğru yürüdü. geceyi nasıl geçirdi, bunu düşünmeyi, kendilerini onun yerine koyabilenlere bırakıyorum."
dediğinde ben çoktan onun ruh hâline bürünmüştüm. empatiden ziyade, akakiy'i sahiden tanıdığımı hissediyordum. bence o mutlu ya da mutsuz diye tanımlayamayacağımız bir karakter. belki ömrünün daha ilk yıllarında insanlarla arasına bir duvar örmüş ve bu duvarın gölgesinden de hiç rahatsız olmamıştı. onun yalnızlığı, sessizliği, kendini işine adayışı aynı zamanda güvenli alanıydı. gogol bunu öyle güzel işlemişti ki zannediyorum onun yaşamını bir insan değil de bir palto/cansız bir varlık değiştirebilirdi. duyduğu heyecan ve yaşadığı büyük hezeyan da yine insanlarla doğrudan ilgili değildi. bence akakiy o paltoyu baştan uca, her bir ipliğine kadar hak ettiğini bildiği için böylesine bağlıydı. onunla duyduğu gurur; aç kalışının, yokluk çekişinin bir simgesiydi.
akakiy, yazmayı seven konuşmayı sevmeyen bir adamdı. aslında yazmaya olan tutkusunu da paltoyla benzer bir şekilde ele alabiliriz. hayatında sahip olduğu somut ya da soyut, kısıtlı şeylerin anlamlarını yüceltmek istiyordu. en çok bu noktada bağ kurdum onunla. yaptığının, bir eşyayı sevmekten öte bir şey olduğunu biliyordum.
bazı filmleri, kitapları, öyküleri merak ettiğim hâlde sebepsiz beklettiğim olur bazen. bu öykü de onlardan biri. hatta beş öykünün yer aldığı kitabın dört öyküsünü okuyup bu öyküyü yine okumamıştım. tuhaf.
epey içselleştirdim ve kendimden bir şeyler yakaladım okurken. bir kısmında gogol:
"akakiy akakiyeviç, kadının öğüdünü dinledikten sonra, düşünceli düşünceli odasına doğru yürüdü. geceyi nasıl geçirdi, bunu düşünmeyi, kendilerini onun yerine koyabilenlere bırakıyorum."
dediğinde ben çoktan onun ruh hâline bürünmüştüm. empatiden ziyade, akakiy'i sahiden tanıdığımı hissediyordum. bence o mutlu ya da mutsuz diye tanımlayamayacağımız bir karakter. belki ömrünün daha ilk yıllarında insanlarla arasına bir duvar örmüş ve bu duvarın gölgesinden de hiç rahatsız olmamıştı. onun yalnızlığı, sessizliği, kendini işine adayışı aynı zamanda güvenli alanıydı. gogol bunu öyle güzel işlemişti ki zannediyorum onun yaşamını bir insan değil de bir palto/cansız bir varlık değiştirebilirdi. duyduğu heyecan ve yaşadığı büyük hezeyan da yine insanlarla doğrudan ilgili değildi. bence akakiy o paltoyu baştan uca, her bir ipliğine kadar hak ettiğini bildiği için böylesine bağlıydı. onunla duyduğu gurur; aç kalışının, yokluk çekişinin bir simgesiydi.
akakiy, yazmayı seven konuşmayı sevmeyen bir adamdı. aslında yazmaya olan tutkusunu da paltoyla benzer bir şekilde ele alabiliriz. hayatında sahip olduğu somut ya da soyut, kısıtlı şeylerin anlamlarını yüceltmek istiyordu. en çok bu noktada bağ kurdum onunla. yaptığının, bir eşyayı sevmekten öte bir şey olduğunu biliyordum.
devamını gör...