kırmızı oda
sadi’yi izledikçe gözlerim doluyor. cidden dizi izlemiyorum -dumm. ama bir arkadaşın evinde denk geldikçe izlerken onu engellemek istemedim ve ben de bu diziyi onla ara ara izlemeye başladım. dizidekiler kurgu da olsa gerçek hayattan alıntılarla dolu bence. sadi gibi çok çekmiş ve hayatı boyunca gün yüzü görmemiş insanların olduğunu hissetmek anlamaya çalışmak bana çok zor geldi. buna rağmen hayata dört elle sarılıp yaşamaya devam etmeleri ise takdire şayan. umarım hayatı boyunca zor günler geçiren insanlar bir şekilde mutlu olmuşlardır sonunda. iyi insanlar iyi şeylere umarım bir şekilde kavuşmuşlardır.
devamını gör...
sözlükte yaşlılara saygının kalmamış olması
yaşlı olduğu için kendini tanrı statüsüne koyup önüne gelenden saygı dilenen güruhun savunduğu bir görüş.
saygı hak edilen bir davranıştır. kimse kimseye sırf yaşından dolayı saygı göstermek zorunda değil. kaldı ki saygı, sadece büyüklere gösterilmesi gereken bir şey değil. hepiniz ergenlere, gençlere fütursuzca saldırıyorsunuz. yok saygı, yok terbiye yine aynı terane. hep sizden sonraki nesile laf söylüyorsunuz? onları et beyinli ilan ediyorsunuz? her türlü hakareti ediyorsunuz? bu mudur saygı?
bir de utanmadan saygı bekliyorsunuz. çok beklersiniz! sizin saygı anlayışınızı da iyi biliyorum ben, size boyun eğmemizi, susup oturmamızı, kafamızı sizin gibi kuma gömmemizi bekliyorsunuz değil mi? sizin saygı anlayışınız bu. siz git deyince biz gideceğiz; gel deyince geleceğiz. siz bize her türlü lafı söyleyeceksiniz, biz sesimizi çıkarmayacağız.sürekli sizden korkarak geçireceğiz hayatımızı. size itaat edeceğiz. neden? çünkü siz büyüksünüz, siz yaşlısınız değil mi? ne yapsanız yeridir.
her yerde saygı dinlenmeyi bırakın da saygıyı hak etmek için çaba gösterin. her fırsatta yeni nesili kötülemeyin. biraz gençlerin halinden anlayın.
buraya da dadandınız sonunda ya, kendimizi özgürce ifade etmeye çalıştığımız bu yere de dadandınız, helal olsun!
not: bu gönderi, her fırsatta sözlükte ya da diğer mecralarda yeni nesile tü kaka muamelesi yapan insanlara hitaben yazılmıştır.
saygı hak edilen bir davranıştır. kimse kimseye sırf yaşından dolayı saygı göstermek zorunda değil. kaldı ki saygı, sadece büyüklere gösterilmesi gereken bir şey değil. hepiniz ergenlere, gençlere fütursuzca saldırıyorsunuz. yok saygı, yok terbiye yine aynı terane. hep sizden sonraki nesile laf söylüyorsunuz? onları et beyinli ilan ediyorsunuz? her türlü hakareti ediyorsunuz? bu mudur saygı?
bir de utanmadan saygı bekliyorsunuz. çok beklersiniz! sizin saygı anlayışınızı da iyi biliyorum ben, size boyun eğmemizi, susup oturmamızı, kafamızı sizin gibi kuma gömmemizi bekliyorsunuz değil mi? sizin saygı anlayışınız bu. siz git deyince biz gideceğiz; gel deyince geleceğiz. siz bize her türlü lafı söyleyeceksiniz, biz sesimizi çıkarmayacağız.sürekli sizden korkarak geçireceğiz hayatımızı. size itaat edeceğiz. neden? çünkü siz büyüksünüz, siz yaşlısınız değil mi? ne yapsanız yeridir.
her yerde saygı dinlenmeyi bırakın da saygıyı hak etmek için çaba gösterin. her fırsatta yeni nesili kötülemeyin. biraz gençlerin halinden anlayın.
buraya da dadandınız sonunda ya, kendimizi özgürce ifade etmeye çalıştığımız bu yere de dadandınız, helal olsun!
not: bu gönderi, her fırsatta sözlükte ya da diğer mecralarda yeni nesile tü kaka muamelesi yapan insanlara hitaben yazılmıştır.
devamını gör...
sahiplenilen kedinin ölmesi
ilk önce ne olduğunu anlamazsınız.
ilk hafta içmece yapılır hiç düşünmemek için.
çok güzel yaşadı diye eşe dosta anlatırsın kendini kandırmak için.
sevdiğin fotoğrafını asarsın sağa sola.
hafiften hayatına devam edersin.
sonra eve geldiğin bir gün yokluğunu anlarsın.
haftalar sonra anlarsın kedinin öldüğünü.
gün içinde 1 saat gördüğün kedi sanki hayatının her anıymış gibi çöker üstüne.
depresyon yorganını aldın mı üstüne?
millet koşar etraftan yeni kedi alırız diye *
kilolar verilir. para kaybedilir. sosyal bitiklik.
arkadaşların biraz abartmıyor musun bakışları*
kaç yıldır yalnız yaşıyorum diyenler kedisini kaybedince anlıyor yalnızlığı.
etrafta yaptığın tıkırtı ne çok şeymiş bee
tırmıkladığın o koltukların, kırdığın tabak çanakların, senin yüzünden gidemediğim tatillerin *mına koyayım.
allahım bana izlettin ya o kedinin acı dolu çığlıklarını. bende içtim sıçtım kendimi kaybettim ya.
olurda beni affetmezsen. bende seni affetmiyorum.
ben bi kötü oldum bugün.
ilk hafta içmece yapılır hiç düşünmemek için.
çok güzel yaşadı diye eşe dosta anlatırsın kendini kandırmak için.
sevdiğin fotoğrafını asarsın sağa sola.
hafiften hayatına devam edersin.
sonra eve geldiğin bir gün yokluğunu anlarsın.
haftalar sonra anlarsın kedinin öldüğünü.
gün içinde 1 saat gördüğün kedi sanki hayatının her anıymış gibi çöker üstüne.
depresyon yorganını aldın mı üstüne?
millet koşar etraftan yeni kedi alırız diye *
kilolar verilir. para kaybedilir. sosyal bitiklik.
arkadaşların biraz abartmıyor musun bakışları*
kaç yıldır yalnız yaşıyorum diyenler kedisini kaybedince anlıyor yalnızlığı.
etrafta yaptığın tıkırtı ne çok şeymiş bee
tırmıkladığın o koltukların, kırdığın tabak çanakların, senin yüzünden gidemediğim tatillerin *mına koyayım.
allahım bana izlettin ya o kedinin acı dolu çığlıklarını. bende içtim sıçtım kendimi kaybettim ya.
olurda beni affetmezsen. bende seni affetmiyorum.
ben bi kötü oldum bugün.
devamını gör...
don juan demarco
imdb favori filmlerimdendir.
romantik ve dram türündeki 1995 yapımı bir filmdir.
johnny depp ve marlon brando'nun şereflendirdiği bu yapım adı pek duyulmasa da izlenmeye değer şahane bir filmdir.
film bir otelde başlıyor ve üzerinde pelerin ve maske bulunan bir genç önce bir kadın ile kısa süreli ilgileniyor ve devamında otelin çatısına çıkarak intihar edeceğini beyan ediyor.
isminin don juan demarco olduğunu iddia eden bu genç (johnny depp) hayatını bir silahşörün kollarında vermek istediğini söyleyerek polisi ve itfaiyeyi meşgul eder.
emekliliğine günler kalmış olan devlet psikiyatristi dr. jack mickler (marlon brando) bu genci ikna etmek için görevlendirilir.
mickler zoro koyafeti giymiş bu çılgın gencin suyundan giderek onu aşağı inmeye ikna eder ve akıl hastanesinde mickler 'in gözetimi ile kilit altına alınır
asıl hikaye bundan sonra başlar. genç masalımsı hikayesini anlatmaya başlar ancak bu hikaye gerçek olamayacak kadar romantik ve fantastiktir.
özetle birbirlerine ihtirasla bağlı bir anne ve babanın çocuğu olan bu gencimiz öocuk yaşlardan itibaren kadınların gözdesidir. ve bu fantastik serüvenini gerçekten sevdiği tek bir kadın için sonlandırma niyetindedir.
film boyunca hem ilginç hikayelere tanık olup hem de kulakları rahatlatan güzel müziklerle karşılaşacaksınız.
fantastik romantik komedi olarak tanımlayabileceğim bu filmi izlemenizi tavsiye ederim
romantik ve dram türündeki 1995 yapımı bir filmdir.
johnny depp ve marlon brando'nun şereflendirdiği bu yapım adı pek duyulmasa da izlenmeye değer şahane bir filmdir.
film bir otelde başlıyor ve üzerinde pelerin ve maske bulunan bir genç önce bir kadın ile kısa süreli ilgileniyor ve devamında otelin çatısına çıkarak intihar edeceğini beyan ediyor.
isminin don juan demarco olduğunu iddia eden bu genç (johnny depp) hayatını bir silahşörün kollarında vermek istediğini söyleyerek polisi ve itfaiyeyi meşgul eder.
emekliliğine günler kalmış olan devlet psikiyatristi dr. jack mickler (marlon brando) bu genci ikna etmek için görevlendirilir.
mickler zoro koyafeti giymiş bu çılgın gencin suyundan giderek onu aşağı inmeye ikna eder ve akıl hastanesinde mickler 'in gözetimi ile kilit altına alınır
asıl hikaye bundan sonra başlar. genç masalımsı hikayesini anlatmaya başlar ancak bu hikaye gerçek olamayacak kadar romantik ve fantastiktir.
özetle birbirlerine ihtirasla bağlı bir anne ve babanın çocuğu olan bu gencimiz öocuk yaşlardan itibaren kadınların gözdesidir. ve bu fantastik serüvenini gerçekten sevdiği tek bir kadın için sonlandırma niyetindedir.
film boyunca hem ilginç hikayelere tanık olup hem de kulakları rahatlatan güzel müziklerle karşılaşacaksınız.
fantastik romantik komedi olarak tanımlayabileceğim bu filmi izlemenizi tavsiye ederim
devamını gör...
sait faik abasıyanık
1906 da adapazarı nda doğdu. ilköğrenimini adapazarı nda ortaogrenimini istanbul erkek lisesi ve bursa erkek lisesinde tamamladı. yüksek öğrenimine başladığı istanbul üniversitesi edebiyat fakültesinden ayrılarak ekonomi öğrenimi için isviçre ye gitti. oradan fransa ya geçerek kendini edebiyat ve sanat alanında yetiştirmeye çalıştı.
1935 te yurda dönen sait faik kisa aralarla çeşitli işlere girip çıktı. kişilik yapısı düzenli bir iş sürdürmeye elverişli değildi. bu nedenle düzensiz programsız herkesten farklı ilgi ve özlemlerle dolu bir yaşam sürdü.
sait faik modern edebiyata sağladığı katkılardan ötürü 1953 te amerika'daki mark twain derneğine onur üyesi seçildi. 1954 te istanbul'da öldü.
sait faik cumhuriyet döneminin önemli hikayecilerindendir. ilk hikaye kitabı 1936 da yayımlanmistir.
sait faik şiir hikaye roman türlerinde eser vermiş bir de roman çevirisi yapmıştır. asıl yazarlık ününü hikayeleriyle sağlamıştır. hikayelerinde gerilimli büyük olayları değil, sıradan küçük olayları ince bir duyarlılıkla işler. insanları yaşamı ve doğayı bir bütün olarak görme algılama yaklaşımı içindedir. kendi izlenim ve duygularıyla yeniden bicimlendirdigi balıkçı sokak satıcısı bahçıvan türündeki çalışkan insanlari sevgiyle anlatır. hoyrat ve çıkarcı insanlara karşı doğayı ve güçsüz insanları savunur.
sait faik in 171 hikayesi on üç kitap halinde yayımlanmistir. ayrıca 2 roman ve 1 şiir kitabı vardır.
hikayeleri; semaver, sarnıç, sahmerdan, lüzumsuz adam,mahalle kahvesi, havada bulut, kumpanya, havuz başı, son kuşlar, alemdagda var bir yılan, az şekerli, tüneldeki çocuk, mahkeme kapısı, seçme hikayeler.
romanları; medar-ı maişet ,motorcu ,kayıp aranıyor
şiirleri; şimdi sevişme vakti
1935 te yurda dönen sait faik kisa aralarla çeşitli işlere girip çıktı. kişilik yapısı düzenli bir iş sürdürmeye elverişli değildi. bu nedenle düzensiz programsız herkesten farklı ilgi ve özlemlerle dolu bir yaşam sürdü.
sait faik modern edebiyata sağladığı katkılardan ötürü 1953 te amerika'daki mark twain derneğine onur üyesi seçildi. 1954 te istanbul'da öldü.
sait faik cumhuriyet döneminin önemli hikayecilerindendir. ilk hikaye kitabı 1936 da yayımlanmistir.
sait faik şiir hikaye roman türlerinde eser vermiş bir de roman çevirisi yapmıştır. asıl yazarlık ününü hikayeleriyle sağlamıştır. hikayelerinde gerilimli büyük olayları değil, sıradan küçük olayları ince bir duyarlılıkla işler. insanları yaşamı ve doğayı bir bütün olarak görme algılama yaklaşımı içindedir. kendi izlenim ve duygularıyla yeniden bicimlendirdigi balıkçı sokak satıcısı bahçıvan türündeki çalışkan insanlari sevgiyle anlatır. hoyrat ve çıkarcı insanlara karşı doğayı ve güçsüz insanları savunur.
sait faik in 171 hikayesi on üç kitap halinde yayımlanmistir. ayrıca 2 roman ve 1 şiir kitabı vardır.
hikayeleri; semaver, sarnıç, sahmerdan, lüzumsuz adam,mahalle kahvesi, havada bulut, kumpanya, havuz başı, son kuşlar, alemdagda var bir yılan, az şekerli, tüneldeki çocuk, mahkeme kapısı, seçme hikayeler.
romanları; medar-ı maişet ,motorcu ,kayıp aranıyor
şiirleri; şimdi sevişme vakti
devamını gör...
plasebo etkisi
hastalarda en sevdiğim etki. enjektöre izotonik serumundan(halk dilinde tuzlu su) beş cc sıvı çekiyorsun, kabadan(m.gluteus maximus) uyguluyorsun, ilaç 20 dakikaya etki gösterecek diyorsun. hasta acilden yürüyerek çıkıyor.
devamını gör...
zevkler ve renkler tartışılmaz
bu söz klasik hale gelmiş. sözde tartışılmaz ama özünde tartışılır. zevk bu kadar değil ama renk konusu tartışılır. mesela giyilen ceketi kahverengi, altındaki pantolon gri renk ya da ceket kahverengi pantolon lacivert renk giyenin renk seçimi tartışılır.
bu zevk ve renk meselesi ülkeden ülkeye de değişir. bazı şehir ve kasabalarda evlerin dış cephe rengini herkes istediği renge boyayamaz, ama evin iç mekanını istediği renge boyatmakta serbesttir. rönesans döneminde italya'da da bu kural böyleymiş. çünkü sokaklar tüm insanlığın malı kabul edilirmiş.
bu zevk ve renk meselesi ülkeden ülkeye de değişir. bazı şehir ve kasabalarda evlerin dış cephe rengini herkes istediği renge boyayamaz, ama evin iç mekanını istediği renge boyatmakta serbesttir. rönesans döneminde italya'da da bu kural böyleymiş. çünkü sokaklar tüm insanlığın malı kabul edilirmiş.
devamını gör...
kızların espri yapmayı becerememesi
kesinlikle katılmadığım tanım, zira beniim hayatıma giren bir kız vardı ki, saatlerce güldüğümüzü bilirim.
e tabi espri anlayışı, küfür ve belaltı olan biri için, kızların espri anlayışı bu konuda yetersiz kalıyor, kalsında zaten.
e tabi espri anlayışı, küfür ve belaltı olan biri için, kızların espri anlayışı bu konuda yetersiz kalıyor, kalsında zaten.
devamını gör...
hayatın anlamı
hayatın anlamı sanıyorum ki insan ilişkilerinde.
hayat kısa da uzun da olsa, gerçekleştirmek istediğimiz hayaller ve amaçlar da bulunsa kişinin diğer insanlarla ilişkileri sağlıklı olmayınca hayatın anlamı da kaybolmuş gibi oluyor.
ha ama demiyorum ki insan ilişkileri sağlıklı olmayan bireylerin hayatlarının anlamı yok. elbette var, ama kaybetmişler gibi hissetmeleri büyük olasılık dahilinde.
hayat kısa da uzun da olsa, gerçekleştirmek istediğimiz hayaller ve amaçlar da bulunsa kişinin diğer insanlarla ilişkileri sağlıklı olmayınca hayatın anlamı da kaybolmuş gibi oluyor.
ha ama demiyorum ki insan ilişkileri sağlıklı olmayan bireylerin hayatlarının anlamı yok. elbette var, ama kaybetmişler gibi hissetmeleri büyük olasılık dahilinde.
devamını gör...
seni seviyorum ile seviyorum seni arasındaki fark
birisi ekmeği tuza banar gibidir.
devamını gör...
kahve falı bakanların klişeleri
bak burda kocaman bir balık var, balık kısmet demek para demek . ne zaman baktırsam aynı şey, nedense bu balık bana bir ulaşamadı yolunu kaybetti sanırsam .
devamını gör...
duyguların bulaşıcı olması
katılmadığım başlık.
öfkesi olanı gören, öfkelenmez.
bulaşıcı olan gülümsemektir.
öfkesi olanı gören, öfkelenmez.
bulaşıcı olan gülümsemektir.
devamını gör...
en iyi ikililer
simit-çay
ramiz dayı - ezel
cengiz atay-kerpeten ali
su-sabun
tantuni - ayran
gerisi-yalan.
ramiz dayı - ezel
cengiz atay-kerpeten ali
su-sabun
tantuni - ayran
gerisi-yalan.
devamını gör...
ismini vermek istemeyen yazar
yazılımcı çalışıyor ya.
devamını gör...
trainspotting
irvine welsh'in aynı adlı romanından uyarlanan danny boyle'ın yönettiği 1996 yapımı film. filmin ismi bir hobiden gelir. trainspotting, grup halinde ya da tek başına tren takibi ya da tren izleme etkinliği anlamına gelir. bu filmde ise tren durmadan ilerleyen zamanı, hayatı sembolize etmektedir. karakterler ise bu hayata katılım göstermeyen, eyleme geçmeyen izleyicilerdir. hayat karakterlerin gözleri önünde bir tren misali akıp gitmektedir. karakterler eylemsizliklerine devam mı edecektir yoksa trene binmeyi seçerek (choose life!) toplumda kaybolacaklar mıdır?
devamını gör...
bal yerine reçel yapan arı (yazar)
ekonomi bilmeyen yazarlar toplanmış gene .
arz talep meselesi kardeşim . ne talep edilirse onu yapar .
arz talep meselesi kardeşim . ne talep edilirse onu yapar .
devamını gör...
edip cansever
"arada mektup yazıyorum sana
ah! olmayan sana, hiç olmadın ki."
ah! olmayan sana, hiç olmadın ki."
devamını gör...
ciddi ilişki bulmanın çok zor olması
ciddi ilişki arayan insanlar için bulması zor bir durum söz konusu değildir. siz ciddi ilişki istediğiniz sürece bir gün ciddi ilişki içinde olacaksınız zaten. insanların sorunu sık sık ciddi ilişki istemeleri.
devamını gör...
en karizmatik roman karakteri ismi
devamını gör...