seviyeli tartışma
bu hayatta en çok keyif aldığım tartışma şekillerinden biridir. genelde iki insanın birbirinin kalbini kırmadan tartışmasına verilir bu isim.
bazı isimler televizyonda öyle seviyeli tartışırlar ki izlerken keyif alırsınız.
az önce bir arkadaşla birbirimizin kalbini kırmadan seviyeli şekilde tartıştık. hoşuma gitti.
bazı isimler televizyonda öyle seviyeli tartışırlar ki izlerken keyif alırsınız.
az önce bir arkadaşla birbirimizin kalbini kırmadan seviyeli şekilde tartıştık. hoşuma gitti.
devamını gör...
erik dalı gevrektir
erik toplamak için ağaca çıkmaya çalışırken yüzüme yüzüme çarpan gerçek. erik dalı gevrek arkadaşlar, basmaya gelmiyor.
devamını gör...
ölmeyecek meslekler
devamını gör...
küfreden insan
hayat şartlarının küfürsüz yaşamak için hiç elverişli olmadığını düşünen insandır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
rastgele çekilen fotoğraflar daha güzel çıkar, tesadüfen tanışılan insanlarla daha mutlu oluruz, kıyıda köşede uyuyakalmak uykunun en keyiflisidir, plansız hadi denilerek yapılan aktiviteler daha eğlencelidir. her şeyin "kendiliğinden" olanı güzel.
ara güler
resimag.com/p1/184893dcf612.jpeg
ara güler
resimag.com/p1/184893dcf612.jpeg
devamını gör...
herkes mahlasına yakışanı yapsın
herkes sanıyor ki ben çayın demiyim
bilmezler ki ben niye yedinci dem'im.
çayın yedinci demi mi olur
içilmez o çay çok fena bayat olur*
bilmezler ki ben niye yedinci dem'im.
çayın yedinci demi mi olur
içilmez o çay çok fena bayat olur*
devamını gör...
yemek takımı
trabzonda iken hayalimdeki takım diye aldığım 12 kişilik bone china takım. çok şıktı, çok iyi para vermiştim ona.
takımı satan mağaza müdürü bana, satın aldığınız takımın bir parçası kırılsa bile ne zaman isterseniz, fabrika size aynı parçadan yeniden üretecektir, dedi.
tek yapmanız gereken garanti belgesini saklamak dedi. evladiyelik bir takım dedi. misafirlerimi keyifle ağırladım takımımla.
trabzondan ankara'ya taşınırken takımımdaki bir çok parça kırıldı. 6 yıllık olan takımımın garanti belgesini buldum ama firmanın battığını öğrendim.
ilk pahalı yemek takımımın hazin bir sonu oldu.
aldığım son pahalı takım oldu. hatta daha da takım almadım. tabaklar bardaklar bitene kadar da almayı düşünmüyorum.
her şerde bir hayır vardır. ev eşyası alma merağımın sonu oldu o takım. 40 yaşımda hayatıma format atmama vesile oldu. kırılan bir kaç tabak ile bir çok alışkanlığım gitti yerine yeni ben geldim. çok da iyi olmuş diyorum şimdi.
takımı satan mağaza müdürü bana, satın aldığınız takımın bir parçası kırılsa bile ne zaman isterseniz, fabrika size aynı parçadan yeniden üretecektir, dedi.
tek yapmanız gereken garanti belgesini saklamak dedi. evladiyelik bir takım dedi. misafirlerimi keyifle ağırladım takımımla.
trabzondan ankara'ya taşınırken takımımdaki bir çok parça kırıldı. 6 yıllık olan takımımın garanti belgesini buldum ama firmanın battığını öğrendim.
ilk pahalı yemek takımımın hazin bir sonu oldu.
aldığım son pahalı takım oldu. hatta daha da takım almadım. tabaklar bardaklar bitene kadar da almayı düşünmüyorum.
her şerde bir hayır vardır. ev eşyası alma merağımın sonu oldu o takım. 40 yaşımda hayatıma format atmama vesile oldu. kırılan bir kaç tabak ile bir çok alışkanlığım gitti yerine yeni ben geldim. çok da iyi olmuş diyorum şimdi.
devamını gör...
1 mayıs 2021 normal sözlük mobil görünümünün güncellenmesi
elim ayağım karışıyo arkadaşlar. neyin nerden geldiğini anlayamıyorum dediğim başlık.
devamını gör...
artık burama kadar geldi sözündeki sınır
bence alt dudağın hemen altındaki kısımdır çünkü artık nefes alamayacak olduğumuzda bu sözü kullanırız ya da bardağın taşırmadan hemen önceki andır.
devamını gör...
lizozom
golgi cisimciği ve endoplazmik retikulumun iş birliği ile oluşturulur. içinde asit ph’de çalışan hücre içi sindirim enzimleri bulunur. bu enzimlerin protein kısmı, granüllü endoplazmik retikulumun ribozomlarında üretilir ve iletim kofulları ile golgi aygıtına taşınır. alyuvar dışındaki hayvan hücrelerinde bulunur. gelişmiş bitki ve mantar hücrelerinde bulunmaz. akyuvar gibi fagositoz ve pinositoz yapan hücrelerde bol miktarda bulunur.
lizozomun görevleri:
- hücre içi sindirim yapar
- hücredeki bozulmuş, yıpranmış ve yaşlanmış organelleri parçalar. bu olaya otofaji denir.
- hücre farklılaşması ve başkalaşım olayları sırasında lizozom organeli sağlar. örneğin, kurbağa larvasında kuyruğun eritilmesi,
- yıpranmış, yaşlanmış, ölmüş hücrelerin yıkımını sağlayarak organizmayı temizler.
- akyuvar hücrelerinde bakteri ve virüsleri parçalayarak bağışıklıkta etkili olur.
kaynak: biyoloji dersi notlarımdır. bana ait değildir.
edit: bir bilgiyi eksik yazmışım.
lizozomun görevleri:
- hücre içi sindirim yapar
- hücredeki bozulmuş, yıpranmış ve yaşlanmış organelleri parçalar. bu olaya otofaji denir.
- hücre farklılaşması ve başkalaşım olayları sırasında lizozom organeli sağlar. örneğin, kurbağa larvasında kuyruğun eritilmesi,
- yıpranmış, yaşlanmış, ölmüş hücrelerin yıkımını sağlayarak organizmayı temizler.
- akyuvar hücrelerinde bakteri ve virüsleri parçalayarak bağışıklıkta etkili olur.
kaynak: biyoloji dersi notlarımdır. bana ait değildir.
edit: bir bilgiyi eksik yazmışım.
devamını gör...
hayat futbola fena halde benzer
nerde kalmıştık, hayat futbola fena halde benzer. futbol şahsi beceri gerektirir ama, aslında toplu oynanan yani insanların bir takım halinde oynadıkları bir oyundur. hayat da öyle değil mi? istediğin kadar yetenekli ol, iyi bir takımın yoksa kaybedersin.evet, kaybedersin.
şimdi derin bir nefes alıp sigarama uzandım bu tanımı yazmaya başlamadan önce. çünkü futbol ile ilgili bir tanım yazmak üzereyim. yukarıda eğdiğim alıntı dar alanda kısa paslaşmalar filminden. ve bu alıntı hayat ve futbol konusunda ben ne düşünüyorsam bire bir onu anlatıyor. size de futbolun asla sadece futbol olmadığını anlatamam gerek. özellikler de birinize.
futbola terlemiş adamların yuvarlak bir topun peşinde koşup durduğu ve bir buçuk saat kadar süren gürültülü bir kolektif etkinlik olarak bakmayı bırakmamız gerek. çünkü futbol o kadar basit bir oyun değildir. futbol oynayana da izleyene de çok şey öğretir. bana öğretti.
bill shankly çok haklıydı: futbol bir ölüm-kalım meselesi değildir. ondan çok daha önemlidir. ortaokulun son senesinde babamın tayini çıktığında çok doğudaki şehirden daha batıya doğru geldiğimizde sudan çıkmış balıktan hallice bir durum içinde idim. kendi memleketime gelmiş olmama rağmen çok yabancı bir kültürdü bu. çocukluğum başka bir şehirde kalmıştı. bu okuldaki anılar ben gelmeden yaşanmış ve birikmişti. herkesin güldüğü bir kelimenin yüklendiği anlamlar bana çok yabancıydı. sınıf arkadaşlarıma komik gelen bir sözcüğün anısı bende yoktu mesela. ve kendimi kabul ettirmem çok zor görünüyordu bu insanlara. ilk derslerde sessizce oturdum. ilk günlerde sessizce oturdum. ilk hafta sessizce oturdum. sonra bir gün sınıftakilerden biri beni sınıf maçına davet etti. adam eksikti, oynar mıydım? oynardım. o ilk maçta çok iyi oynadım. kimse benden daha hızlı değildi. sağ bekten iki kere topla çıkıp gol atınca takım arkadaşlarım - bu gollerden sonra arkadaş olmuştuk- koşup bana sarıldılar. artık sessiz çocuk değildim. sınıf takımının sağ beki olmuştum ve futbol benim için bir topluluğa kabul edilme köprüsü olmuştu. ve bu benim için belki de ölüm ile kalım arasındaki geçiş anıydı. belki de değildi.
ben çok iyi futbol oynardım. hala da oynarım. cuma geceleri 11-12 halı saha maçına beklerim. gelip izleyebilir bana inanmayanlar. en büyük hayalim futbolcu olmaktı bir dönem. olmadı tabii ki. ama denedim en azından. ve çok şey öğrendim bu oyundan. savunmadaki arkadaşının arkaya kaçırdığı rakip oyuncu için canını dişine takarak kademe yapmak ve atağı savuşturunca takım arkadaşının minnettar bakışını görmek ne güzel şeydir. hayatta da böyle olmayı öğrendim o zaman. sevdiğim bir insanın hataları için ona kızmak yerine o hatayı gücüm yettiğince telafi etmeyi öğrendim mesela.
bizden çok güçlü takımlara karşı mücadele ettik amatörde oynarken. dandik soyunma odasından çıkarken kaleciye destek vermek en güzel anlardan biri olurdu. ya da aleyhimizde penaltı çalındığında kalecinin penaltı anındaki endişesini tüm takım olarak paylaşmak. zorluklarla takım olarak mücadele etmek ve her türlü sonucu birlikte kabul etmek. gerekirse sarılıp ağlamak, gerekirse anlamsızca bağıra çağıra sevinmek. gerçek hayatta olduğu gibi tıpkı.
daha on altı yaşındayken georghe hagi’nin bir sene boyunca idmanlarda sadece sağ ayağını kullandığını okuyunca takım arkadaşımla birlikte bir sene boyunca sadece sol ayaklarımızı kullandık geliştirmek için. tıpkı hagi gibi. ve ben zamanla sol açık oynamaya başladım. hala da sol açık oynarım. solda olmak güzel benim için. ama siyaset yapmaya niyetim yok, bugün çokça yaptım zaten. ve hagi’den de şunu öğrenmiş oldum hayata dair: zayıf yönlerimiz olabilir ama çalışarak ve sabırlı olursak bu yönleri güçlendirebiliriz. şu an o muhteşem sol ayağımla jeneriklik goller atabiliyorum. ve hayatta da eksik bulduğum yönlerimi geliştirmek için uğraşıyorum.
hiçbir zaman çok güçlü takımlarda oynamadığım için mağlubiyeti en iyi ben bilirim. ama her mağlubiyetten sonra ayağa kalkmayı öğretti futbol bana. yenildikçe çoğalmayı öğrendim. hayatta kaç yenilgi varsa tattım ama dimdik ayakta olmayı başardım. ben en büyük rakibinden altı gol yemiş bir takımın taraftarıyım ama gocunmuyorum. bu yenilgi de bana çok şey öğretti hayatımdaki her yenilgi gibi. ayrıca bizim uefa kupamız var!
rakibe saygı duymayı öğrendim futboldan. şu sıralar bunu pek göremeyiz sahalarda belki ama çok önemlidir bu. insanlarla rekabet halinde olmak onlardan nefret etmeyi gerektirmez. rekabet güzeldir eğer içinde nefret yoksa. hayatım boyunca rekabetçi bir insan oldum ben, hep kazanmak istedim. hala da isterim ama kazanmak için birilerini ezmenin gerekli olmadığını anladım. elimden gelenin en iyisini yapmak benim için yeterli geldi. hak ettiğimden fazlasını istememeyi, hak ettiğimden daha azına razı gelmemeyi ve bunları yaparken de insanlara saygı duyabileceğimi öğrendim. futbol güzeldir bu yüzden. maçtan sonra rakip oyuncu ile forma değiştirmek gibi bir rekabet sonrası yaşadım hayatım boyunca başarılı olmaya çalıştığım her alanda.
taraftar olmayı da sevdim ben. tribünde çocukluk aşkımı bağıra çağıra desteklerken hiç tanımadığım insanlara sarılmanın güzelliğin yaşadım. sneijder’in bir sağa bir sola yolladığı füzelerden sonra sarıldığım o abiyi daha sonra gördüğümde oturup bir çay içmişliğimiz bile oldu. her deplasmanda aynı insanlarla karşılaşıp bir süre sonra birbirimizi arar olduk tribünlerde. futbolun içinde dostluk vardır. ben çok dost kazandım tribünde. aynı şeyi tutkuyla sevmenin hayata tutunmanın bir başka yolu olduğunu öğrendim. sevginin çok güçlü bir duygu olduğunu öğrendim futbol sayesinde.
futbol fena halde hayata benzedi benim için. senin için de öyle olsun. en azından bir yere kadar. ofsaytı bilmen gerekmez sen sadece ben sol kanattan savunma arkasına sızarken araya derinlemesine paslar at yeter. kalede gözlerinden öptüğüm taffarel olsa bile fark etmez. ben bu maçı alacağıma çok inandım. o golü öyle ya da böyle atacağım. zor olacak belki ama bu maç bizim olacak!
şimdi derin bir nefes alıp sigarama uzandım bu tanımı yazmaya başlamadan önce. çünkü futbol ile ilgili bir tanım yazmak üzereyim. yukarıda eğdiğim alıntı dar alanda kısa paslaşmalar filminden. ve bu alıntı hayat ve futbol konusunda ben ne düşünüyorsam bire bir onu anlatıyor. size de futbolun asla sadece futbol olmadığını anlatamam gerek. özellikler de birinize.
futbola terlemiş adamların yuvarlak bir topun peşinde koşup durduğu ve bir buçuk saat kadar süren gürültülü bir kolektif etkinlik olarak bakmayı bırakmamız gerek. çünkü futbol o kadar basit bir oyun değildir. futbol oynayana da izleyene de çok şey öğretir. bana öğretti.
bill shankly çok haklıydı: futbol bir ölüm-kalım meselesi değildir. ondan çok daha önemlidir. ortaokulun son senesinde babamın tayini çıktığında çok doğudaki şehirden daha batıya doğru geldiğimizde sudan çıkmış balıktan hallice bir durum içinde idim. kendi memleketime gelmiş olmama rağmen çok yabancı bir kültürdü bu. çocukluğum başka bir şehirde kalmıştı. bu okuldaki anılar ben gelmeden yaşanmış ve birikmişti. herkesin güldüğü bir kelimenin yüklendiği anlamlar bana çok yabancıydı. sınıf arkadaşlarıma komik gelen bir sözcüğün anısı bende yoktu mesela. ve kendimi kabul ettirmem çok zor görünüyordu bu insanlara. ilk derslerde sessizce oturdum. ilk günlerde sessizce oturdum. ilk hafta sessizce oturdum. sonra bir gün sınıftakilerden biri beni sınıf maçına davet etti. adam eksikti, oynar mıydım? oynardım. o ilk maçta çok iyi oynadım. kimse benden daha hızlı değildi. sağ bekten iki kere topla çıkıp gol atınca takım arkadaşlarım - bu gollerden sonra arkadaş olmuştuk- koşup bana sarıldılar. artık sessiz çocuk değildim. sınıf takımının sağ beki olmuştum ve futbol benim için bir topluluğa kabul edilme köprüsü olmuştu. ve bu benim için belki de ölüm ile kalım arasındaki geçiş anıydı. belki de değildi.
ben çok iyi futbol oynardım. hala da oynarım. cuma geceleri 11-12 halı saha maçına beklerim. gelip izleyebilir bana inanmayanlar. en büyük hayalim futbolcu olmaktı bir dönem. olmadı tabii ki. ama denedim en azından. ve çok şey öğrendim bu oyundan. savunmadaki arkadaşının arkaya kaçırdığı rakip oyuncu için canını dişine takarak kademe yapmak ve atağı savuşturunca takım arkadaşının minnettar bakışını görmek ne güzel şeydir. hayatta da böyle olmayı öğrendim o zaman. sevdiğim bir insanın hataları için ona kızmak yerine o hatayı gücüm yettiğince telafi etmeyi öğrendim mesela.
bizden çok güçlü takımlara karşı mücadele ettik amatörde oynarken. dandik soyunma odasından çıkarken kaleciye destek vermek en güzel anlardan biri olurdu. ya da aleyhimizde penaltı çalındığında kalecinin penaltı anındaki endişesini tüm takım olarak paylaşmak. zorluklarla takım olarak mücadele etmek ve her türlü sonucu birlikte kabul etmek. gerekirse sarılıp ağlamak, gerekirse anlamsızca bağıra çağıra sevinmek. gerçek hayatta olduğu gibi tıpkı.
daha on altı yaşındayken georghe hagi’nin bir sene boyunca idmanlarda sadece sağ ayağını kullandığını okuyunca takım arkadaşımla birlikte bir sene boyunca sadece sol ayaklarımızı kullandık geliştirmek için. tıpkı hagi gibi. ve ben zamanla sol açık oynamaya başladım. hala da sol açık oynarım. solda olmak güzel benim için. ama siyaset yapmaya niyetim yok, bugün çokça yaptım zaten. ve hagi’den de şunu öğrenmiş oldum hayata dair: zayıf yönlerimiz olabilir ama çalışarak ve sabırlı olursak bu yönleri güçlendirebiliriz. şu an o muhteşem sol ayağımla jeneriklik goller atabiliyorum. ve hayatta da eksik bulduğum yönlerimi geliştirmek için uğraşıyorum.
hiçbir zaman çok güçlü takımlarda oynamadığım için mağlubiyeti en iyi ben bilirim. ama her mağlubiyetten sonra ayağa kalkmayı öğretti futbol bana. yenildikçe çoğalmayı öğrendim. hayatta kaç yenilgi varsa tattım ama dimdik ayakta olmayı başardım. ben en büyük rakibinden altı gol yemiş bir takımın taraftarıyım ama gocunmuyorum. bu yenilgi de bana çok şey öğretti hayatımdaki her yenilgi gibi. ayrıca bizim uefa kupamız var!
rakibe saygı duymayı öğrendim futboldan. şu sıralar bunu pek göremeyiz sahalarda belki ama çok önemlidir bu. insanlarla rekabet halinde olmak onlardan nefret etmeyi gerektirmez. rekabet güzeldir eğer içinde nefret yoksa. hayatım boyunca rekabetçi bir insan oldum ben, hep kazanmak istedim. hala da isterim ama kazanmak için birilerini ezmenin gerekli olmadığını anladım. elimden gelenin en iyisini yapmak benim için yeterli geldi. hak ettiğimden fazlasını istememeyi, hak ettiğimden daha azına razı gelmemeyi ve bunları yaparken de insanlara saygı duyabileceğimi öğrendim. futbol güzeldir bu yüzden. maçtan sonra rakip oyuncu ile forma değiştirmek gibi bir rekabet sonrası yaşadım hayatım boyunca başarılı olmaya çalıştığım her alanda.
taraftar olmayı da sevdim ben. tribünde çocukluk aşkımı bağıra çağıra desteklerken hiç tanımadığım insanlara sarılmanın güzelliğin yaşadım. sneijder’in bir sağa bir sola yolladığı füzelerden sonra sarıldığım o abiyi daha sonra gördüğümde oturup bir çay içmişliğimiz bile oldu. her deplasmanda aynı insanlarla karşılaşıp bir süre sonra birbirimizi arar olduk tribünlerde. futbolun içinde dostluk vardır. ben çok dost kazandım tribünde. aynı şeyi tutkuyla sevmenin hayata tutunmanın bir başka yolu olduğunu öğrendim. sevginin çok güçlü bir duygu olduğunu öğrendim futbol sayesinde.
futbol fena halde hayata benzedi benim için. senin için de öyle olsun. en azından bir yere kadar. ofsaytı bilmen gerekmez sen sadece ben sol kanattan savunma arkasına sızarken araya derinlemesine paslar at yeter. kalede gözlerinden öptüğüm taffarel olsa bile fark etmez. ben bu maçı alacağıma çok inandım. o golü öyle ya da böyle atacağım. zor olacak belki ama bu maç bizim olacak!
devamını gör...
kanaviçe
küçük iskender'in çin lokantası şiirinin bir dizesini hoş bir şekilde kapatan kelime.
sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe
sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan
merdivenlere yığılıp ölen son şehzade
son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini
son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe!
sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe
sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan
merdivenlere yığılıp ölen son şehzade
son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini
son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe!
devamını gör...
osmanlı'da halkın yüzde 90'ı cahildi
ama torunları hala “atalarımızın mezar taşını okuyamıyoruz” diye ağlıyor. gördün mü bak büyük büyük deden de okuyamıyormuş zaten
devamını gör...
zartoşt
beyaz toros özlemi çekenlerin siyah transportercılara evrilerek derin devletçilik oynadığı ülkede böyle kişiler elbet sevilmez. sözlük için değerli bir yazar. takip ediyoruz...aman ali rıza bey terörist olmayalım şimdi.
devamını gör...
kadınların evlenince iki soyad kullanması
şimdi kızlık soyadıyla meslekte tanınmışsın, kaşeni bastırmışsın, herkes seni öyle tanıyor, biliyor, sonra bir gün hop diye evleniyorsun, bambaşka bir soyadını alınca önceki soyadıyla yaptığın kariyer sanki çöpe gitmiş gibi oluyor ki bunu yaşamamak için ben de iki soyadı kullanmayı tercih ettim, hiçbir sorun da yaşamadım, mutluyum, memnunum...
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
ve en çok da ne üzüyor biliyor musun?
dokunabilecekken saçlarına dokunamamak,
seni seviyorum diyememek yanıbaşında.
ellere gittiğini göre göre yalnızlığı kabullenmek
bunlar inanılmaz koyuyor.
en çok da;
gözlerin onun yüzüne,
bana hiç bakmadığın gibi bakınca...
acıyor gönlüm.
dokunabilecekken saçlarına dokunamamak,
seni seviyorum diyememek yanıbaşında.
ellere gittiğini göre göre yalnızlığı kabullenmek
bunlar inanılmaz koyuyor.
en çok da;
gözlerin onun yüzüne,
bana hiç bakmadığın gibi bakınca...
acıyor gönlüm.
devamını gör...
hatay'da saldırıya uğrayan kadının şikayetçi olmaması
‘sonra yok efendim "dayılar niye izliyor".’ yıl olmuş 2021 halen şunu diyen godoşlar var, bu herifin nickaltında methiyeler yazanlar var birde, sonra niye kankacılık. kız daha 17 yaşında 17 ! 17 yaşında bunu düşünemeyecek kadar çocuk olabilir, seviyor olabilir, tehdit edilmiş olabilir, beyni yıkanmış olabilir, içeriden çıkar beni öldürür, aileme zarar verir, sakat bırakır, yüzüme kezzap atar, sokak ortasında 7 yerimden bıçaklayıp serbest kalır diye düşünüyor olabilir ! satırla dayak yerken öldürebilirdi, sakat kalabilirdi, kızın bugün yaptığı davranış o ‘dayıların’ yaptığını haklı kılmaz ! sen bugün bunu diyorsan ‘o kadın o saatte orda ne geziyordu mini etekle, tabi tecavüz edilir’ diyen sığırlardan farkın yok ! ulan ülkede hergün kadın cinayetleri oluyor, hayvanlar öldürülüyor, neyi savunuyorsunuz abi siz ! neyin haklı çıkma çabası bu ! bu kız ölse ‘o adamla takılmasaydı banane’ diyecek ş*ref yoksunları var. millet nelerle uğraşıyor, bizimkilerin kafa yapısı halen ‘mercimek’ den öteye gidemedi. kız yerde oturmuş ağlıyor, yalvarıyor, bir otur düşün bu kız bunu neden, niye yapıyor ! halen ‘ama ben demiştim böyle olacak’ diyenler var. anlayacağınızı bilsem yüzünüze tükürürüm ama ar yok ki sizde.
devamını gör...
icra iflas kanununda işçi aleyhine değişiklik yapılması
ülkemizde hali hazırda yürürlükte olan icra iflas yasasının, bir şirketin iflası ve tasfiyesi durumda, alacaklılarına yapılacak ödemelerde önceliğin çalışanların hak edişleri yerine banka vb kredi kuruluşlarına verilecek şekilde değiştirilmesidir.
yeni yasanın kabul edilmesindeki ilk aşama olan tbmm adalet komisyonunda kabulü gerçekleşmiş olup, meclis oylaması safhasına gelinmiştir. mhp ve akp oyları ile onaylanarak hizmetimize sunulması artık an meselesidir. teşekkürler iktidardaki yağmacılar.
buradan
kredi kurumları tarafından verilen krediler de dahil olmak üzere geçici mühlet kararından sonra komiserin izniyle akdedilmiş borçlar, adi konkordatoda, konkordato şartlarına tabi olmayacak, temerrüt halinde mühlet sırasında dahi icra takibine konu edilebilecek ve rehinli alacaklardan da dahil olmak üzere , diğer bütün alacaklardan önce ödenecek.
biz fakirleri ilgilendiren kısım da budur. yani çalıştığınız şirket aylarca maaşınızı yada kıdem haklarınızı ödeyemeden iflas ederse, sizin emeklerinizin karşılığı yerine, önce şirketin banka vb kuruluşlara olan borçları, ödenecek olması durumudur. biz buna avucunu yalamak da diyebiliriz.
belki de şirketin dara düşerek iflasında çalışanların da yetersiz performansı nedeniyle sorumlu oldukları gerekçesiyle şirketin ödenmeyen borçlarından sorumlu tutulmadıklarına sevinmeliyiz.
işçi düşmanı yasa tasarısı tbmm'den geçti: artık iflas eden şirketlerin hisseleri işçi alacaklarını ödemeden bankalar için satılabilecek.
bu da burada bulunsun.
yeni yasanın kabul edilmesindeki ilk aşama olan tbmm adalet komisyonunda kabulü gerçekleşmiş olup, meclis oylaması safhasına gelinmiştir. mhp ve akp oyları ile onaylanarak hizmetimize sunulması artık an meselesidir. teşekkürler iktidardaki yağmacılar.
buradan
kredi kurumları tarafından verilen krediler de dahil olmak üzere geçici mühlet kararından sonra komiserin izniyle akdedilmiş borçlar, adi konkordatoda, konkordato şartlarına tabi olmayacak, temerrüt halinde mühlet sırasında dahi icra takibine konu edilebilecek ve rehinli alacaklardan da dahil olmak üzere , diğer bütün alacaklardan önce ödenecek.
biz fakirleri ilgilendiren kısım da budur. yani çalıştığınız şirket aylarca maaşınızı yada kıdem haklarınızı ödeyemeden iflas ederse, sizin emeklerinizin karşılığı yerine, önce şirketin banka vb kuruluşlara olan borçları, ödenecek olması durumudur. biz buna avucunu yalamak da diyebiliriz.
belki de şirketin dara düşerek iflasında çalışanların da yetersiz performansı nedeniyle sorumlu oldukları gerekçesiyle şirketin ödenmeyen borçlarından sorumlu tutulmadıklarına sevinmeliyiz.
işçi düşmanı yasa tasarısı tbmm'den geçti: artık iflas eden şirketlerin hisseleri işçi alacaklarını ödemeden bankalar için satılabilecek.
bu da burada bulunsun.
devamını gör...
sevdiğin birinin seninle zorla konuştuğunu fark ettiğin an
sevdiğimiz birisi (dost, arkadaş, sevgili, eş, akraba vs) bizimle zorla konuşuyorsa keşke bunu açık açık söyleme cesaretini gösterebilse...
ama genelde yapmıyor insanlar bunu; sizi de cepte tutmak istiyorlar, yarın öbür gün bir işi-gücü düşerse diye açık kapı kalsın istiyorlar.
zaten ne oluyorsa bundan oluyor, gerçek hislerimizi gizlediğimiz için.
sonra manyak oluyoruz acaba ne demek istedi, söylediği şeyi yanlış mı anladım, kırdım mı acaba bilmeden ondan mı soğuk davranıyor?
ima bile etmeseler keşke direkt söyleyebilseler, açık olsalar!
ben şahsen iletişim halinde olduğum yakın bir arkadaşım bile olsa bir süre aramayınca ya da bakıyorum hep ben arıyorum o hiç aramıyor ve bunun için sağlık, ailevi sorunlar, çok yoğun çalışmak vs (ki bu asla ve asla bir bahane değildir; kimse kimseden 7/24 rapor beklemiyor, bir kaç saniyesini alacak bir mesajı size çok görene hiç lafım yok) gibi bir engeli de yok bırakıyorum kendi haline. özleyen, merak eden sizi arıyor zaten. bundan rahatsız da olmuyorsa kendi paşa gönlü bilir. kimse bulunmaz hint kumaşı değil...
ama genelde yapmıyor insanlar bunu; sizi de cepte tutmak istiyorlar, yarın öbür gün bir işi-gücü düşerse diye açık kapı kalsın istiyorlar.
zaten ne oluyorsa bundan oluyor, gerçek hislerimizi gizlediğimiz için.
sonra manyak oluyoruz acaba ne demek istedi, söylediği şeyi yanlış mı anladım, kırdım mı acaba bilmeden ondan mı soğuk davranıyor?
ima bile etmeseler keşke direkt söyleyebilseler, açık olsalar!
ben şahsen iletişim halinde olduğum yakın bir arkadaşım bile olsa bir süre aramayınca ya da bakıyorum hep ben arıyorum o hiç aramıyor ve bunun için sağlık, ailevi sorunlar, çok yoğun çalışmak vs (ki bu asla ve asla bir bahane değildir; kimse kimseden 7/24 rapor beklemiyor, bir kaç saniyesini alacak bir mesajı size çok görene hiç lafım yok) gibi bir engeli de yok bırakıyorum kendi haline. özleyen, merak eden sizi arıyor zaten. bundan rahatsız da olmuyorsa kendi paşa gönlü bilir. kimse bulunmaz hint kumaşı değil...
devamını gör...