astral seyahat
bi aralar denemeye çalıştığım ama korktuğum için yapamadığım başka boyuta geçme olayı..
devamını gör...
beyaz yakalı
beyaz yaka bedensel değil daha çok zihinsel gücüyle, masa başı çalışan işçilerdir.
memurdan yönetici pozisyonuna kadar geniş bir grup bu kapsam içinde yer alıyor.
el emeğine dayanmayan işlerde çalışan beyaz yaka daha çok idari ve araştırma geliştirme işlerinde faaliyet gösteriyor.
bu grup teknolojiyi de ağırlıklı olarak kullanıyor.
beyaz yaka için üretim planlama, mühendislik, üretim yönetimi, kalite yönetim ve kontrol, laboratuvar, ar-ge, bakım onarım, depolama, sevkiyat, pazarlama ve satış başta olmak üzere pek çok farklı pozisyondan bahsedilebilir.
memurdan yönetici pozisyonuna kadar geniş bir grup bu kapsam içinde yer alıyor.
el emeğine dayanmayan işlerde çalışan beyaz yaka daha çok idari ve araştırma geliştirme işlerinde faaliyet gösteriyor.
bu grup teknolojiyi de ağırlıklı olarak kullanıyor.
beyaz yaka için üretim planlama, mühendislik, üretim yönetimi, kalite yönetim ve kontrol, laboratuvar, ar-ge, bakım onarım, depolama, sevkiyat, pazarlama ve satış başta olmak üzere pek çok farklı pozisyondan bahsedilebilir.
devamını gör...
geceye bir hayat dersi bırak
her hüznün sonu berekettir.
devamını gör...
kürdistan
asya'nın ortadoğu'su olduğu gibi, ortadoğu'nun da kürdistan adında bir jeokültürel bölgesi vardır.
buradan
buradan
devamını gör...
uykusuzkahve
ilk gördüğümde resmen ay çok şükür dedim. eğer yalansa ağlarım. çok mutlu oldum yaa hoşgelmiş biriciğimiz iyi ki gelmiş*. bi daha giderse ona çok küseceğimi de bilsin lütfen gidişiyle ben dahil bütün sözlüğü çok üzdü*. iyi ki gelmiş yaa nası mutlu olduumm*.
devamını gör...
sen bihter ziyagil'sin aptallık etme
“büyük düşün” anlamına gelen bir ifadedir.
bihter'in adnan'a mektup bırakıp behlül ile kaçacağını öğrenen firdevs, bu girişimin başarısızlığı sonrasında bihter'i sorgular.
firdevs yöreoğlu: ne yaptığını sanıyorsun sen bihter? nereye gidecektin? "ateşe gidiyorum" ne demek? "yanacağımı bile bile gidiyorum" demişsin. "ilk kez yüzümde, bedenimde ateş hissediyorum."
bihter ziyagil: yeter, sus! aramızdaki yaştan bahsetmek istedim ben. gün geçtikçe bu farkın açıldığını hissediyorum, onun için.
firdevs yöreoğlu: ben sana başından söylemiştim. "ama bu fark önemli değil" demiştin. artık gerçekten de önemli değil. kendini kandırma. sen bihter ziyagil'sin. bu bütün mesafeleri kapatır, aptallık etme!
firdevs hanım "ziyagil" soyadını vurgularken "bir daha böyle zengin kocayı nerden bulacaksın, akıllı ol" diye imada bulunmaktadır.
(bkz: aşk-ı memnu)
bihter'in adnan'a mektup bırakıp behlül ile kaçacağını öğrenen firdevs, bu girişimin başarısızlığı sonrasında bihter'i sorgular.
firdevs yöreoğlu: ne yaptığını sanıyorsun sen bihter? nereye gidecektin? "ateşe gidiyorum" ne demek? "yanacağımı bile bile gidiyorum" demişsin. "ilk kez yüzümde, bedenimde ateş hissediyorum."
bihter ziyagil: yeter, sus! aramızdaki yaştan bahsetmek istedim ben. gün geçtikçe bu farkın açıldığını hissediyorum, onun için.
firdevs yöreoğlu: ben sana başından söylemiştim. "ama bu fark önemli değil" demiştin. artık gerçekten de önemli değil. kendini kandırma. sen bihter ziyagil'sin. bu bütün mesafeleri kapatır, aptallık etme!
firdevs hanım "ziyagil" soyadını vurgularken "bir daha böyle zengin kocayı nerden bulacaksın, akıllı ol" diye imada bulunmaktadır.
(bkz: aşk-ı memnu)
devamını gör...
şeytan olsaydınız yapacağınız şeyler
bazı insanlardan kötülük 101 dersi alırdım sanırım, papucumu ters giydirdiklerine göre öğrenecek çok şey var.
devamını gör...
insana kendini zengin hissettiren şeyler
bir kalemde 5 lt yağ ve 5 kg peynir almak.
devamını gör...
herkes mahlasına yakışanı yapsın
herkesin uyanması lazım.
devamını gör...
yaohnanen kabilesi
güney pasifik okyanusunda bulunan vanuatu adasında yaşayan kabile. bu kabilenin ilginç özelliği, geçen gün ölen prens philip'in kendi tanrıları olduğuna inanmaları. prens ölünce kabile de yas tutmuş. kabilenin tarım ürünlerini koruduğuna ve yanardağ ruhu reenkarnasyonu bulunduğuna inandıkları prensin ölümünü adada bulunan otel çalışanından öğrenmişler. kabile prensin öldüğüne inanmamış, hatta kadınlar çığlık atarak ağlamışlar.
prens adaya hiç gitmemiş ama bu kabile her nedense o'nu tanrı olarak benimsemiş. fakat 50 yıl önce adaya gittiklerinde kraliçe elizabeth ve prens philip'in büyük boy fotoğraflarından etkilenip, güçlü beyaz bir kraliçeyle evli olduğu için prensi tanrı ilan etmişler. bunu öğrenen prens de kabileye imzalı bir fotoğrafını göndermiş. kabile de avlanmakta kullandıkları sopayı prense hediye olarak gönderip onunla fotoğraf çekinmesini istemiş, prens de bu sopayla çekilen fotoğrafı adaya göndermiş.
prens adaya hiç gitmemiş ama bu kabile her nedense o'nu tanrı olarak benimsemiş. fakat 50 yıl önce adaya gittiklerinde kraliçe elizabeth ve prens philip'in büyük boy fotoğraflarından etkilenip, güçlü beyaz bir kraliçeyle evli olduğu için prensi tanrı ilan etmişler. bunu öğrenen prens de kabileye imzalı bir fotoğrafını göndermiş. kabile de avlanmakta kullandıkları sopayı prense hediye olarak gönderip onunla fotoğraf çekinmesini istemiş, prens de bu sopayla çekilen fotoğrafı adaya göndermiş.
devamını gör...
çat
sözlükte "katı, sert bir nesneden kırılırken çıkan ses ya da böyle iki nesne birbirine çarptığında çıkan ses." anlamına gelen sözcüktür.
devamını gör...
dünyanın en çok söylenen iki yalanı
dünyada en çok hangileri söyleniyor şuan kestiremiyorum ama bizim evde stabil iki yalan var.
- paramız yok alamayız. (çocuklara)
- ben daha çok yorgunum. (eşime)
- paramız yok alamayız. (çocuklara)
- ben daha çok yorgunum. (eşime)
devamını gör...
heinrich heine
heine ile yollarımız bonn üniversitesindeyken kesişmişti. çok ateşli zamanlardı. kargaşa tavan yapmıştı. zeki, nazik ve duyarlı bir adamdı. tüm o siyasi kargaşanın içerisinde aşk acısı çekmeyi ihmal etmiyordu. monarşik psikopatların gözü üzerimizdeydi. hani özgürlük türküleri falan çığırıyoruz biz o dönemlerde ama tüm bunlara rağmen iki kadeh yuvarladığında ''ah amalie güzel amelie'' demeyi hiç ihmal etmedi. tabi bu iç dökümlerinde içkinin etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçek. doğrusunu söylemek gerekirse benim kadar iyi içemiyordu. genellikle üçüncü kadehten sonra biraz sapıtma eğilimleri gösteriyordu. lakin o kadar kusur kadı kızında da olur.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
devamını gör...
ensest ilişki yaşama özgürlüğü
uzun yıllar önce, okuduğum bir kitapta dayı ve yeğenin istanbul'dan arjantin'e kaçıp orada yepyeni bir hayata evli olarak başladığını ailelerine mektupla bildirdileri bir bölüm vardı.
ben cinsel dürtüleri ensest sayılan kişilere karşı da aktif olan kişileri tehlikeli bulurum.
seks çok temel ama temel olduğu kadar da ilkel bir dürtü. sırf kendine engel olma zahmetine katlanmadığı için önüne gelen herkesle cinsellik yaşayabilenin hayatta her şeyi yapabilecek kadar gözü dönmüş olacağını düşünüyorum.
insan nefsini terbiye edebilmeli. salt seks yaşamak için sıfır kriterle yaşamamalı. rıza, karşılıklı arzu vs oralara hiç girmiyorum çünkü ensesti topyekün korkunç buluyorum.
ben cinsel dürtüleri ensest sayılan kişilere karşı da aktif olan kişileri tehlikeli bulurum.
seks çok temel ama temel olduğu kadar da ilkel bir dürtü. sırf kendine engel olma zahmetine katlanmadığı için önüne gelen herkesle cinsellik yaşayabilenin hayatta her şeyi yapabilecek kadar gözü dönmüş olacağını düşünüyorum.
insan nefsini terbiye edebilmeli. salt seks yaşamak için sıfır kriterle yaşamamalı. rıza, karşılıklı arzu vs oralara hiç girmiyorum çünkü ensesti topyekün korkunç buluyorum.
devamını gör...
z kuşağı
y kuşağı ile alfa kuşağı arasında kalmış zeki bir kuşaktır. tek şansızlıkları teknolojinin hayatımıza aktif bir şekilde girdiği dönemlerde ergenliklerini yaşadıklarından google’nin içerisinde kaybolmalarıdır.
devamını gör...
hamburgercilerden dondurma kahve alan insan
dondurmalarının şanti gibi olması hoşuma gidiyor.
devamını gör...
heisenberg belirsizlik ilkesi
werner heisenberg tarafından ortaya konan ve klasik bakış açısıyla "bir parçacığın konumunu ne kesinlikte bilirsek momentumundaki belirsizlik de o derece artar ve tersi de geçerlidir" şeklinde özetlenen ilke. aynı durum enerji ve zaman için de geçerlidir. ancak sanıldığı gibi biz onu ölçtüğümüz için değil, hem parçacık hem dalga özelliği gösterdiği için var olan bir ilkedir.
***
meraklısına biraz detay...
parçacık dediğimiz şeylerin belirli yerleri vardır. bir parçacığı aradığımızda, onu bulabileceğimiz net bir konumu olur. dalga dediğimizde ise bu geçersizdir. dalgaya bir bütün olarak bakabilir, onun dalga boyunu ve buna bağlı olarak da frekansını ve benzer özelliklerini belirleyebiliriz. ancak dalga boyunun tek bir konumu yoktur. sürekli hareket halinde olan dalga boyunca, herhangi bir yerde var olabilir. yani bulunmasının söz konusu olduğu tek bir yer değil, bir olasılıklar bütünü vardır.
yukarıda parçacık için hem dalga hem parçacık davranışı gösterir dedim ama bu aslında evrendeki her cisim için geçerli. yalnız önemli bir ayrım var: mesela bir tenis topunun karşılık geldiği dalga boyu, ölçemeyeceğimiz ve tenis topunun yanında ihmal edilecek kadar küçük. o nedenle tenis topu, bir parçacık gibi davranır ve onun dalga doğasını ihmal edebiliriz. aynı şekilde, gözümüzle görebildiğimiz her cisim için bu geçerli. fakat atom altı parçacıklarda durum tersine dönüyor ve onların dalga boyu, ölçebileceğimiz ve parçacığın kendisiyle kıyaslandığında önemli bir boyutta sayılan bir hale dönüşüyor. burada dalga boyunun, cismin momentumuyla da yakından ilgili olduğunu söylemek gerekiyor. eğer momentum büyükse, dalga boyu küçük oluyor.
bir dalganın dalga boyunu ölçebiliyorsak, onun momentumunu da ölçebiliyoruz demektir. ancak yukarıda da söylediğim gibi, konumuna ilişkin net bir şey diyemiyoruz. parçacığın ise konumunu ölçebiliyoruz ama onun da bir dalga boyu yok, dolayısıyla momentumunu ölçemiyoruz.
şu halde iki durumu birleştirip, hem momentumunu hem de konumunu bilebileceğimiz bir şey elde etmeye çalışabiliriz. bunu nasıl yapabiliriz? küçük bir alana sıkıştırılmış, dalgalı bir yapı elde ederek.
bunun için şöyle bir yöntem düşünebiliriz: farklı dalga boyu olan dalgaları bir araya getirmek. bunu yapabilirsek -fizik dersinden hatırlayanlar olacaktır- dalgaların yapıcı ve yıkıcı girişim yapacağını biliyoruz. dalgaların tepe ve çukurlarının çakışarak birbirini sönümlediği, yani yıkıcı girişim olan bölgelerle işimiz yok. bize lazım olan, dalga tepelerinin üst üste geldiği yapıcı girişim bölgelerindeki kısım.
şu görselde yapıcı ve yıkıcı girişimin ne olduğunu sembolik olarak görebilirsiniz.
eğer bu 2 dalgaya, farklı dalga boylu yeni dalgalar eklemeye devam edersek, yapıcı girişimle ortaya çıkan desen biraz daha daralır ve sivrilir. ne kadar çok dalga eklenirse, dalga o kadar incelir ve neredeyse tek bir konuma indirgenecek kadar daralır. bu kadar dalgayı üst üste yığdığımız fiziksel bölgeye dalga paketi diyoruz. şimdi ortaya öyle bir yapı çıktı ki, hemen hemen istediğimiz şeyi elde ettik diyebiliriz: hem dalga hem parçacık özelliği olan küçük bir paket. fakat...
paketi oluşturmak için birçok dalgayı birleştirdiğimiz, dolayısıyla birçok dalganın dalga boyunu bir araya getirdiğimizden ve dalgalar için net bir konum bilgisi edinemeyeceğimizi bildiğimize göre, konum hakkında yine net bir bilgimiz yok demektir. yine sadece olası konumlardan söz edebiliriz. ayrıca yine birçok dalga boyunu içeren bir paketimiz olduğu için de, elimizdeki paketin sahip olabileceği 1'den fazla momentum olasılığımız var demektir. yani momentumda da belirsizlik var.
işte belirsizlik ilkesi burada devreye girer ve der ki;
eğer bu paketteki konum belirsizliğini ortadan kaldırmak istersek, daha fazla dalga eklememiz gerekir ki, dalga piki tam olarak tek noktayı gösterecek şekilde belirginleşip sivrilsin ama bunu yapmak için eklediğimiz yeni dalgaların momentumları da, elimizdeki olası momentumlara ekleneceğinden, konumu net şekilde belirleyebilmek, momentum bilgisini feda etmek anlamına gelir.
eğer momentum belirsizliğini ortadan kaldırmak için dalga eksiltirsek, bu kez dalga pikten uzaklaşıp yayılmaya başlayacak. bu durumda da konumdaki netliği feda etmiş olacağız.
***
görüldüğü gibi heisenberg belirsizlik ilkesi, aslında ölçümden kaynaklanan bir hata ya da ölçüm kaynaklı bir sonuç olmaktan ziyade, evrendeki parçacıkların dalga - parçacık düalitesi nedeniyle ortaya çıkan, değiştirilemeyen bir fizik kanunu.
***
meraklısına biraz detay...
parçacık dediğimiz şeylerin belirli yerleri vardır. bir parçacığı aradığımızda, onu bulabileceğimiz net bir konumu olur. dalga dediğimizde ise bu geçersizdir. dalgaya bir bütün olarak bakabilir, onun dalga boyunu ve buna bağlı olarak da frekansını ve benzer özelliklerini belirleyebiliriz. ancak dalga boyunun tek bir konumu yoktur. sürekli hareket halinde olan dalga boyunca, herhangi bir yerde var olabilir. yani bulunmasının söz konusu olduğu tek bir yer değil, bir olasılıklar bütünü vardır.
yukarıda parçacık için hem dalga hem parçacık davranışı gösterir dedim ama bu aslında evrendeki her cisim için geçerli. yalnız önemli bir ayrım var: mesela bir tenis topunun karşılık geldiği dalga boyu, ölçemeyeceğimiz ve tenis topunun yanında ihmal edilecek kadar küçük. o nedenle tenis topu, bir parçacık gibi davranır ve onun dalga doğasını ihmal edebiliriz. aynı şekilde, gözümüzle görebildiğimiz her cisim için bu geçerli. fakat atom altı parçacıklarda durum tersine dönüyor ve onların dalga boyu, ölçebileceğimiz ve parçacığın kendisiyle kıyaslandığında önemli bir boyutta sayılan bir hale dönüşüyor. burada dalga boyunun, cismin momentumuyla da yakından ilgili olduğunu söylemek gerekiyor. eğer momentum büyükse, dalga boyu küçük oluyor.
bir dalganın dalga boyunu ölçebiliyorsak, onun momentumunu da ölçebiliyoruz demektir. ancak yukarıda da söylediğim gibi, konumuna ilişkin net bir şey diyemiyoruz. parçacığın ise konumunu ölçebiliyoruz ama onun da bir dalga boyu yok, dolayısıyla momentumunu ölçemiyoruz.
şu halde iki durumu birleştirip, hem momentumunu hem de konumunu bilebileceğimiz bir şey elde etmeye çalışabiliriz. bunu nasıl yapabiliriz? küçük bir alana sıkıştırılmış, dalgalı bir yapı elde ederek.
bunun için şöyle bir yöntem düşünebiliriz: farklı dalga boyu olan dalgaları bir araya getirmek. bunu yapabilirsek -fizik dersinden hatırlayanlar olacaktır- dalgaların yapıcı ve yıkıcı girişim yapacağını biliyoruz. dalgaların tepe ve çukurlarının çakışarak birbirini sönümlediği, yani yıkıcı girişim olan bölgelerle işimiz yok. bize lazım olan, dalga tepelerinin üst üste geldiği yapıcı girişim bölgelerindeki kısım.
şu görselde yapıcı ve yıkıcı girişimin ne olduğunu sembolik olarak görebilirsiniz.
eğer bu 2 dalgaya, farklı dalga boylu yeni dalgalar eklemeye devam edersek, yapıcı girişimle ortaya çıkan desen biraz daha daralır ve sivrilir. ne kadar çok dalga eklenirse, dalga o kadar incelir ve neredeyse tek bir konuma indirgenecek kadar daralır. bu kadar dalgayı üst üste yığdığımız fiziksel bölgeye dalga paketi diyoruz. şimdi ortaya öyle bir yapı çıktı ki, hemen hemen istediğimiz şeyi elde ettik diyebiliriz: hem dalga hem parçacık özelliği olan küçük bir paket. fakat...
paketi oluşturmak için birçok dalgayı birleştirdiğimiz, dolayısıyla birçok dalganın dalga boyunu bir araya getirdiğimizden ve dalgalar için net bir konum bilgisi edinemeyeceğimizi bildiğimize göre, konum hakkında yine net bir bilgimiz yok demektir. yine sadece olası konumlardan söz edebiliriz. ayrıca yine birçok dalga boyunu içeren bir paketimiz olduğu için de, elimizdeki paketin sahip olabileceği 1'den fazla momentum olasılığımız var demektir. yani momentumda da belirsizlik var.
işte belirsizlik ilkesi burada devreye girer ve der ki;
eğer bu paketteki konum belirsizliğini ortadan kaldırmak istersek, daha fazla dalga eklememiz gerekir ki, dalga piki tam olarak tek noktayı gösterecek şekilde belirginleşip sivrilsin ama bunu yapmak için eklediğimiz yeni dalgaların momentumları da, elimizdeki olası momentumlara ekleneceğinden, konumu net şekilde belirleyebilmek, momentum bilgisini feda etmek anlamına gelir.
eğer momentum belirsizliğini ortadan kaldırmak için dalga eksiltirsek, bu kez dalga pikten uzaklaşıp yayılmaya başlayacak. bu durumda da konumdaki netliği feda etmiş olacağız.
***
görüldüğü gibi heisenberg belirsizlik ilkesi, aslında ölçümden kaynaklanan bir hata ya da ölçüm kaynaklı bir sonuç olmaktan ziyade, evrendeki parçacıkların dalga - parçacık düalitesi nedeniyle ortaya çıkan, değiştirilemeyen bir fizik kanunu.
devamını gör...
pandemi gölgesinde bir bayram daha
iyi de kendi düşenin ağlaması mantıklı mı yani millet babında diyorum. kudurmuş kuduz köpek gibi tam kapanmada bile sokağa hücum eden halk ve bunu dizgin altına alamayan bir yönetim varken daha çok gölgede kalırız. sizin benim gibi yaşlar da kurunun yanında böyle yanar gider.
devamını gör...
sözlükteki islam alimleri
alim sıfatını hak edecek kimsenin burada olduğunu sanmam ama bildiğimiz kadar ayet hadis paylaşırız.
islam'dan bahsediyoruz, ayet hadis paylaşmayıp da iyi sütlaç yapmanın püf noktalarını mı paylaşacaktık.
islam'dan bahsediyoruz, ayet hadis paylaşmayıp da iyi sütlaç yapmanın püf noktalarını mı paylaşacaktık.
devamını gör...
geceye cevabı olmayan bir soru bırak
her şey, neden bu kadar zor?
devamını gör...