bağdaş kuramadığı için meditasyon yapamayan budist
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
çok sevdiğim ve kaybetmekten çok korktuğum insanları hissetmeyi severim. bedenlerini, ruhlarını, saç tellerinden dudak kıvrımlarına kadar. sadece dokunmaya cesaret edebileceğim insanlara dokunurum. elleri, yüzleri ve saçlarıyla oynar hafızama sonsuz kez kaydetmek isterim. küçüklükten gelen bir alışkanlık bu. mesela sevdiğim biriyle uyurken yanağını tutarım hep, gitmesinden korktugum için midir? bilinmez.
hayatımda en değer verdiğim insan, ailem dediğim kişi, bana aile olan biri. saçları yumuşacık. çok seviyorum onlarla oynamayı. elleri incecik. burnu hafif kemerli, dudakları ince, kirpikleri gür. parka gidiyoruz birlikte, kucağıma yatıyor. ben onun yüzü ve saçlarıyla oynuyorum o bana saatlerce büyük bir hevesle bir şeyler anlatıyor. ıkimiz de küçüğüz ama yaşlıyız.
üzerinden aylar geçiyor. gitmek zorunda kalıyorum. sadece bedenlerimiz ayrılıyor. hala her gün konuşuyoruz. yine günlerin birinde arıyorum, açan yok. bir hafta ulaşamıyorum ona. her gün defalarca arıyorum pes etmeden. bir hafta sonra arıyor beni. hastanedeyim diyor. hastaymışım
"neymiş" diyorum, "hastalığın neymiş?"
biz de bilmiyoruz ki diyor. daha bulamadılar hastalığımı.
1 ay yatıyor hastanede. hala tanı koyulamıyor. bir denek misali her gün farklı bir ilaç deneniyorlar üzerinde. bir ay sonra görmeye gidiyorum onu...
o sevmeye kıyamadığım saçları var ya. dökülmüş hepsi. o incecik zarif elleri delik deşik olmuş iğne izleriyle. o kirpikleri yok artik. zayıf olan bedeni daha da zayıflamış yok olmak ister gibi. gülümsüyorum sadece. konuşamıyorum. konuşursam....
3 yıl gözlerimin önünde eriyor, elimden hiçbir şey gelmeden yok oluşunu izliyorum. ıçimden küfürler savuruyorum hayata. dinmek bilmiyor nefretim.
çaresizlik... bir kor gibi yakıyor içimi
ne benim küçük vücudum, ne de onun bitmiş ruhu dayanıyor bu acıya. gözlerimin önünde yalvarıyor bana. "nolur" diyor. "öleyim artık, bitsin, dinsin bu acılar "
"şşstt geçecek canımın içi, geçecek. hayallerimizi gerçeklestirecegiz, deme öyle"
gözlerime öyle bir acıyla ve çaresizlikle bakıyor ki. ölmek istiyorum, yok olmak. hiç var olmamış olmak o öyle baktıkça ben bir yaş daha yaşlanıyorum. onun gözünden göz yaşları aktıkça nefret ediyorum ağlamaktan.
neyse fazla uzattım lafı yine. ilk sigaramı onun gidişine yakıyorum. ondan geriye bir battaniye ve bir fotoğraf kalıyor bana. yavaş yavaş sesini unutmaya başlıyorum önce. daha sonra rüyalarıma da uğramaz oluyor. en son ne zaman geldi rüyalarıma, hatırlamıyorum...
bu gece saat 5 e dogru. parmak uçlarımda hissediyorum onu. saçlarının her telini, olmayan kirpiklerini, dudaklarını, yüzünün her bir zerresini. hissediyorum gülümsüyor. ağlıyorum, deliler gibi ağlıyorum. gitme diyorum yalvarırım gitme. yine bir başıma bırakma beni şu dünyada, yalvarırım...
o gidiyor, ben uyanıyorum, tekrar uyumak istiyorum, uyuyamayacak kadar bitkinim. yastığım sırılsıklam. ağzımın içi bok gibi. canım acıyor, ruhumun her zerresi...
hayatımda en değer verdiğim insan, ailem dediğim kişi, bana aile olan biri. saçları yumuşacık. çok seviyorum onlarla oynamayı. elleri incecik. burnu hafif kemerli, dudakları ince, kirpikleri gür. parka gidiyoruz birlikte, kucağıma yatıyor. ben onun yüzü ve saçlarıyla oynuyorum o bana saatlerce büyük bir hevesle bir şeyler anlatıyor. ıkimiz de küçüğüz ama yaşlıyız.
üzerinden aylar geçiyor. gitmek zorunda kalıyorum. sadece bedenlerimiz ayrılıyor. hala her gün konuşuyoruz. yine günlerin birinde arıyorum, açan yok. bir hafta ulaşamıyorum ona. her gün defalarca arıyorum pes etmeden. bir hafta sonra arıyor beni. hastanedeyim diyor. hastaymışım
"neymiş" diyorum, "hastalığın neymiş?"
biz de bilmiyoruz ki diyor. daha bulamadılar hastalığımı.
1 ay yatıyor hastanede. hala tanı koyulamıyor. bir denek misali her gün farklı bir ilaç deneniyorlar üzerinde. bir ay sonra görmeye gidiyorum onu...
o sevmeye kıyamadığım saçları var ya. dökülmüş hepsi. o incecik zarif elleri delik deşik olmuş iğne izleriyle. o kirpikleri yok artik. zayıf olan bedeni daha da zayıflamış yok olmak ister gibi. gülümsüyorum sadece. konuşamıyorum. konuşursam....
3 yıl gözlerimin önünde eriyor, elimden hiçbir şey gelmeden yok oluşunu izliyorum. ıçimden küfürler savuruyorum hayata. dinmek bilmiyor nefretim.
çaresizlik... bir kor gibi yakıyor içimi
ne benim küçük vücudum, ne de onun bitmiş ruhu dayanıyor bu acıya. gözlerimin önünde yalvarıyor bana. "nolur" diyor. "öleyim artık, bitsin, dinsin bu acılar "
"şşstt geçecek canımın içi, geçecek. hayallerimizi gerçeklestirecegiz, deme öyle"
gözlerime öyle bir acıyla ve çaresizlikle bakıyor ki. ölmek istiyorum, yok olmak. hiç var olmamış olmak o öyle baktıkça ben bir yaş daha yaşlanıyorum. onun gözünden göz yaşları aktıkça nefret ediyorum ağlamaktan.
neyse fazla uzattım lafı yine. ilk sigaramı onun gidişine yakıyorum. ondan geriye bir battaniye ve bir fotoğraf kalıyor bana. yavaş yavaş sesini unutmaya başlıyorum önce. daha sonra rüyalarıma da uğramaz oluyor. en son ne zaman geldi rüyalarıma, hatırlamıyorum...
bu gece saat 5 e dogru. parmak uçlarımda hissediyorum onu. saçlarının her telini, olmayan kirpiklerini, dudaklarını, yüzünün her bir zerresini. hissediyorum gülümsüyor. ağlıyorum, deliler gibi ağlıyorum. gitme diyorum yalvarırım gitme. yine bir başıma bırakma beni şu dünyada, yalvarırım...
o gidiyor, ben uyanıyorum, tekrar uyumak istiyorum, uyuyamayacak kadar bitkinim. yastığım sırılsıklam. ağzımın içi bok gibi. canım acıyor, ruhumun her zerresi...
devamını gör...
trabzon
karadeniz'in fantastik bir şehridir. bu şehri çok seversiniz ancak enteresan olaylarla da her an karşılaşabilirsiniz.
devamını gör...
bir deli kuyuya taş atmış 40 akıllı çıkaramamış
bazı başlıkları okuyunca aklıma geldi bu atasözü.
devamını gör...
leylimley
'hoş gelmiş, sefalar getirmiş, ne de iyi' etmiş dediğim yazar. *
(bkz: buralar değerlenir)
(bkz: koşun koşun gelin)
(bkz: bir edit daha gelecek yazarı)
(bkz: buralar değerlenir)
(bkz: koşun koşun gelin)
(bkz: bir edit daha gelecek yazarı)
devamını gör...
hababam sınıfı müzesi
üsküdar’da adile sultan kasrı içinde,1975-1978 arasındaki çekilen dört bölümünde hababam’a sınıf olmuş odayı ziyaret edebilirsiniz.
kasr 1853 yılında, istanbul’daki birçok mimari yapıya imza atan balyanlar tarafından çizilmiş.şimdilerde öğretmen evi olarak kullanılıyor.ve fotoğraf çektirmek için gelmiş üç dört gelin de görmeniz mümkün, neden orayı tercih etmişler anlamış değilim :)
giriş ücreti olan beş lirayı ödeyerek orada canlandırılmış atmosferi görüntüleyebilirsiniz. odayı bir kalabalık eşliğinde gezebiliyorsunuz, bu da rahatça fotoğraf almanızı ve tabii salgın zamanı korkmadan etrafı dolaşmanızı engelliyor.içeri alınacak kişi sayısı sınırlandırılmalı mutlaka.
sıralarda oyuncuların resimleri bulunuyor. duvarlarda filmden kareler var.kel mahmut, hafize ana’nın silikon modellerini, filmdeki iskelet ve sobayı da görebilirsiniz.

(insan çekmek istemediğim için fotoğraflar güzel olmadı, ne yapalım)

girişteki merdivenlere çıkmanız yasak,binanın üst kısımlarını göremiyorsunuz.
ah! kimler geldi kimler geçti, değil mi,diyerek ayrılıyorsunuz mekandan.
yazar rıfat ılgaz,senarist ertem eğilmez,yönetmen kartal tibet ve filmin birçok oyuncusu hayatta değil artık.
bahçesinde, çoğu oldukça yaşlı olan ağaçların gölgesinde oturup bir çay içebilirsiniz.
not: dış plan çekimleri de çamlıca kız lisesinde gerçekleşmiş.o da tarihî bir bina olan ahmet ratıp paşa köşkü, mimar kemalettin bey’e yaptırılmış. keşke onu da gezebilseydik.
şuraya da çamlıca kız lisesi fotoğrafını bırakalım:
kasr 1853 yılında, istanbul’daki birçok mimari yapıya imza atan balyanlar tarafından çizilmiş.şimdilerde öğretmen evi olarak kullanılıyor.ve fotoğraf çektirmek için gelmiş üç dört gelin de görmeniz mümkün, neden orayı tercih etmişler anlamış değilim :)
giriş ücreti olan beş lirayı ödeyerek orada canlandırılmış atmosferi görüntüleyebilirsiniz. odayı bir kalabalık eşliğinde gezebiliyorsunuz, bu da rahatça fotoğraf almanızı ve tabii salgın zamanı korkmadan etrafı dolaşmanızı engelliyor.içeri alınacak kişi sayısı sınırlandırılmalı mutlaka.
sıralarda oyuncuların resimleri bulunuyor. duvarlarda filmden kareler var.kel mahmut, hafize ana’nın silikon modellerini, filmdeki iskelet ve sobayı da görebilirsiniz.

(insan çekmek istemediğim için fotoğraflar güzel olmadı, ne yapalım)

girişteki merdivenlere çıkmanız yasak,binanın üst kısımlarını göremiyorsunuz.
ah! kimler geldi kimler geçti, değil mi,diyerek ayrılıyorsunuz mekandan.
yazar rıfat ılgaz,senarist ertem eğilmez,yönetmen kartal tibet ve filmin birçok oyuncusu hayatta değil artık.
bahçesinde, çoğu oldukça yaşlı olan ağaçların gölgesinde oturup bir çay içebilirsiniz.
not: dış plan çekimleri de çamlıca kız lisesinde gerçekleşmiş.o da tarihî bir bina olan ahmet ratıp paşa köşkü, mimar kemalettin bey’e yaptırılmış. keşke onu da gezebilseydik.
şuraya da çamlıca kız lisesi fotoğrafını bırakalım:

devamını gör...
keşke yanımızda olsaydı dediklerimiz
kemal sunal
devamını gör...
nick değiştirmiş yazarlar veri tabanı
aceleyle ilk akla gelen mahlası almıştım fakat sahiplenemimistim bir türlü.
ben de fazlalıklarımdan kurtularak rahatladım sonunda. helios' a teşekkür ederim, çok başarılı bir operasyondu.
ben de fazlalıklarımdan kurtularak rahatladım sonunda. helios' a teşekkür ederim, çok başarılı bir operasyondu.
devamını gör...
mesleğini söylemeden üç kelime ile anlat
örgü..atm..gıybet..
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
devamını gör...
tadilat
üst katımda yaklaşık bir aydır süren sinir bozucu hadise.elbette hakkıdır,yapacaktır ama bir noktadan sonra çekilmiyor.yalıtım da sıfır olunca kulak zarımızın içinde gürültü.
devamını gör...
erkek adam ev işi yapar mı sorunsalı
yapmassa pislik içinde yaşar...erkek adam onu yapar mı bunu yapar mı derken umarım erkek adam kıçını siler mi demez bi gün biri.
devamını gör...
uçurum kenarından atlayacak kişiye söylenecek son söz
akp ve mhp oylarıyla reddedildi.
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin
sözlükteki en iyi stalker.
devamını gör...
mitosfer
yazarlıktan editörlüğe, editörlükten moderatörlüğe şöhret basamaklarını hızla çıkan yepisyeni transferimiz. aramıza hoş geldin!
devamını gör...
ayrılığı anlatan en güzel şiir
açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili
rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor dağlık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
her yerinde vücudumun ağır yanık sızıları
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili
ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili
atilla ilhan
devamını gör...
kürtlerin ana dilde eğitim hakkı
adı üstünde haktır. doğru bir eğitim sistemiyle iş bölünmeye varmadan da halledilebilir. herkesin kendi dilini öğrenme, dilinde eğitim görme hakkı olduğuna inanıyorum.
devamını gör...
yabancı damat
sözde antep'te çekiyoruz diye beykoz'da çekiyorlardı çoğu sahneyi.
devamını gör...
17 yaşında 52 sabıkası olan genç
53.sü için salıverilinecek olandır
devamını gör...
yazarların en sevmediği ay
marttir. dengesiz ayin tekidir. ılk bahar desen degil, kis desen degil. ıki gunu ilimansa ucuncu gunu soguktur.gribal enfeksiyonlarin en cok goruldugu aylardan biridir. sinsidir sinsi...
devamını gör...