masumlar apartmanı
izledikçe, dilerim çevremde böyle manyaklar yoktur umma gereği duymama, sebep olan dizi.
han; yakışıklı uşaksın, şirketin var, güzel bir karın var yapma artık manyaklık falan.
insan zincirlemek nedir, yakışmıyor sana.
han; yakışıklı uşaksın, şirketin var, güzel bir karın var yapma artık manyaklık falan.
insan zincirlemek nedir, yakışmıyor sana.
devamını gör...
amerika birleşik devletleri deyince akla gelenler
algı avcılığı yaparak zihinleri hedefe koyar.
öğrenilmiş çaresizlik yoluyla beyinleri ve beklentileri teslim alır.
merkez bankası, dünya bankası, ımf ve nato'nun patronu olmasından sağladığı nüfuz ile ekonomileri çökertir, ülkelerde ekonomik buhrana sebep olur.
öğrenilmiş çaresizlik yoluyla beyinleri ve beklentileri teslim alır.
merkez bankası, dünya bankası, ımf ve nato'nun patronu olmasından sağladığı nüfuz ile ekonomileri çökertir, ülkelerde ekonomik buhrana sebep olur.
devamını gör...
normal sözlük'ün 30 yaş üstü yazar kaynaması
burası dedelerin ve ninelerin mekanı. gençler uzak dursun. burada dedeler ve nineler olarak çılgınca partiliyoruz. *
devamını gör...
yüksek lisans
smmm belgesi alabilmek için 3 yıl staj süresini tezli veya tezsiz/ örgün yada uzaktan eğitim fark etmeksizin 1 yıl kısaltan ve üniversite eğitimine göre daha ilerleyen yaşlarda yapıldığı için daha fazla ciddiye alınan ve iyi bir ortalama ile bitirilen eğitimdir.
devamını gör...
regl olmasından bahseden kadın
neden oruç tutmadığımı sorma hakkını kendinde bulan yeryüzünün sorgu meleklerinden birine regl olduğumu söylemiştim. adeta kutsal suyla korkutulan şeytan gibi kaçmıştı. öyle birden aklıma geldi.
devamını gör...
akp'li birisiyle siyaset tartışmak
bu hayattaki en boş eylem.
ben akp'li insanlarla muhatap bile olmuyorum.
ben akp'li insanlarla muhatap bile olmuyorum.
devamını gör...
çocukken yanlış bilinen şeyler
ezanı allah okuyo sanmak…
devamını gör...
pandemide kadına şiddet tolere edilebilir seviyededir
sunumda kurduğun bu cümleyi gel bir de pandemi zamanı da dahil şiddet gören kadınlara, annesi gözü önünde şiddet görürken çaresizce yalvaran çoçuklara söyle.
t: tolere etmek senin mi haddine denilecek zırva.
t: tolere etmek senin mi haddine denilecek zırva.
devamını gör...
düşük kur yüksek faiz
1980'lerden beri uygulanmakta olan politikadır. kuru baskılayıp faiz yükseldikçe ülkeye sıcak para gelmektedir. burada dikkat edilmesi gereken nokta sıcak para ''kısa vadeli'' yani ülkede herhangi bir risk durumunda(politik, ekonomik, sosyal vs.) ülkeyi terk edip ekonomileri krize itmektedir.
devamını gör...
dünyanın en kapsamlı yurtlarının türkiye'de olması
saçmalıktır.
şu ana kadar 2 yurt deneyimim oldu, biri türkiye’de biri almanya’da. türkiye’de odtü yurtlarında kaldım. bilen bilir kyk yurtlarına bin basar ama hala eksiklikleri var. giriş/ çıkış saati, odaya istediğin kişiyi alamama veya sabahları kafa sayımı gibi ilkel ve insanlık dışı yönlerine girmiyorum bile. su kesintisi olur anons gelir yan yurtta duş alabilirsiniz diye. yurt görevlisi dan diye girer odana, kitli kapıyı da açar önemli değil çünkü.
almanya’da marburg üniversitesinin yurdunda kaldım. adamlar o kadar aşmış ki sadece tek kişilik oda veriyorlar. yurtta spor salonu da vardı bar da. eksisi yok mu? var. internet. internet yoktu yurtta ama onun da çözümü vardı tabii.
sonuç olarak yurda ev misyonu yüklemişlerdi. ne çocuk gibi davranıyorlardı ne de köpek gibi insanları minnacık odaya tıkıyorlardı.
şu ana kadar 2 yurt deneyimim oldu, biri türkiye’de biri almanya’da. türkiye’de odtü yurtlarında kaldım. bilen bilir kyk yurtlarına bin basar ama hala eksiklikleri var. giriş/ çıkış saati, odaya istediğin kişiyi alamama veya sabahları kafa sayımı gibi ilkel ve insanlık dışı yönlerine girmiyorum bile. su kesintisi olur anons gelir yan yurtta duş alabilirsiniz diye. yurt görevlisi dan diye girer odana, kitli kapıyı da açar önemli değil çünkü.
almanya’da marburg üniversitesinin yurdunda kaldım. adamlar o kadar aşmış ki sadece tek kişilik oda veriyorlar. yurtta spor salonu da vardı bar da. eksisi yok mu? var. internet. internet yoktu yurtta ama onun da çözümü vardı tabii.
sonuç olarak yurda ev misyonu yüklemişlerdi. ne çocuk gibi davranıyorlardı ne de köpek gibi insanları minnacık odaya tıkıyorlardı.
devamını gör...
ruşendil-i beşer
an itibariyle nickaltı girilmemiş olduğunu görünce hemen koştuğum, aylarca benden büyük olsa da yaşıtım saydığım* çok güzel tanımları olan ve muhabbetine doyum olmayan sevdiğim ve takipte olduğum yazarlardan.
devamını gör...
cuma akşamı iş çıkışı
bir zamanlar keyifli bir haftasonunun başlangıcını müjdeleyen olaydı. cuma günü nispeten erken biten mesai, kitapları bilgisayarı bir koşu eve bırakıp işten arkadaşlarla kahve eşliğinde sohbet etmek demekti. ya da iş çıkışı öğleden sonra ortalık henüz kalabalıklaşmamışken tunalı'ya uzanıp önce biraz gezinmek, pasajlara, kitapçılara girmek, sonra da akşam birkaç arkadaş bir araya gelip sakin bir yere müzik dinlemeye gitmekti. hele bir de önceden alınmış bilet varsa tiyatro saatini beklerken aylaklık etmek iple çekilirdi. o günler yeniden gelir mi bilmiyorum ama her şeyin değiştiğini, başkalaştığını, sonra bizi kendine alıştırdıktan sonra yeniden aynı döngüye girdiğini görüyorum. hayat eksiğiyle, fazlasıyla yolunu bulup akıyor.
devamını gör...
atlas silkindi
türkçeye “ atlas vazgeçti” diye de çevrilen ayn rand üçlemesidir.
“kimse için yaşamayacağım ve kimsenin benim için yaşamasını istemeyeceğim.”
bu yemini yüksek sesle tekrar ettikten sonra bu yazıyı okumaya başlayabilirsiniz. zira bundan sonra okuyacağınız satırlar tamamıyla bu yeminin dayandığı felsefe üzerinedir. tam 1500 sayfalık bir seyahat “atlas silkindi”. bu zamana kadar yapılmamış bir edebiyat olayı, ya da bu zamana kadar bu kadar etkili olamamış.”atlas silkindi” bir destan sanki ama bu zamana kadar anlatılanların aksine bir yolda yürümekte kahramanlar, bir tersine destan.
hep jack london’ın mücadele eden, savaşan, ezilen insanları anlattığı romanlarını okuduk ve işçi sınıfına büyük bir sempati ve yakınlık duyarken işverenleri, sanayicileri, fabrikatörleri kan emici yarasalar olarak gördük. emile zola ütopik-sosyalist romanı “emek”te herkesin dostça kardeşçe yaşadığı, herkesin ihtiyacı kadarını alıp, yeteneği kadarını topluma hediye ettiği bir ülkeyi anlattı bize. b.traven, ezilen insanların hikayelerine o kadar inanmıştı ki ömrünü onların arasında geçirdi ve sadece onların hikayelerini anlattı. yani onlara göre zenginler kötü fakirler iyiydi, işverenler bencil işçiler çalışkan ve bonkördü, fabrikatörler sömüren fabrika çalışanları sömürülendi. ama ayn rand bunları hepsine itiraz etti, tümünü reddetti.
ona göre zenginler toplumun emniyet subabıydı. onlar olmazsa toplum ayakta kalamazdı. sömürülen kısım işçiler değil işverenlerdi. onlar zekalarını ortaya koyup bir servet üretiyor ve işçiler bundan en büyük payı kapmak için haksız bir mücadele veriyorlardı. “herkese ihtiyacı kadar herkesten yeteneği kadar” ilkesini en ağır biçimde eleştirirken, bunun toplumun temellerindeki dinamit olduğunu söylemekten kaçınmıyor.
bir insan sırf ihtiyaç duyduğu için ve hele de yeteneği kısıtlıysa neden daha yetenekli bir insandan fazla kazanmak durumunda kalsın ki? yani benim ihtiyacım olan şey sadece 10 dolarsa ve arkadaşımın ihtiyacı olan şey 1000 dolarsa ve arkadaşım yetenek fukarasıysa, onun ihtiyacını karşılamak için kaç gece fazla mesai yapmam gerekecek? komşumun ayağı kırılırsa onun yerine ne kadar daha çalışmam istenecek benden? işte sosyalizmin şiarı olan cümle bu sorularla sarsılıyor ayn rand tarafından. kitabın kahramanlarıın tümü fiziksel olarak yunan heykellerini andıran insanlar. zekaları ne kadar parlaksa vücutları da o kadar çarpıcı.
hank rearden, francisco d’anconia, ragnar danneskjöld… bu üç isim yakışıklı oldukları kadar zeki adamlar, son ikisi john galt’ın sınıf arkadaşları; hocaları hugh akstonla birlikte emin adımlarla yürümekteler ve karşılarında olanlardan biri de diğer hocaları dr. robert stadler. stadler kendi yaptığı makinenin kurbanı olanlardan. hugh akston fikirlerini sonuna kadar savunanlardan. ve dagny taggart… kuş gibi vücuduyla kendinden emin tavırları onu dünyanın en güzel kadını yapmaya yetecektir elbette ama o bunla yetinmeyip dev tren şirketi kompleksli kardeşi jim’e rağmen yönetmeye çalışır. bütün büyük adamlar ona aşıktır. hatta john galt bile.
ama john galt kim ki? bu bir soru değil, bu bir yakarı, bu çaresizlik bildiren bir deyim, bu herşeyin sonu, bu dünyanın motorlarını durduran adamın adı. dahi bir mühendis john galt ve new york’u karanlıklara gömecek zekaya sahip bir adam. sonunda sizi beklenmedik bir finale sürekleyecek olan adam.
george orwell hem “1984”te hem de “hayvan çiftliği”nde sosyalizmin uygulanış biçimini eleştirmişti, aynı şeyi zamyatin “biz”de yaptı ve ursula k. leguin “mülksüzler”de ama onlar sosyalizmi değil onun uygulanışını eleştirdiler ama ayn rand sosyalizmin dibine koymaya çalıştığı bombanın pimini bu kitapla çekmeyi kafaya koymuş bir yazardı. söylediklerinin tek kelimesine katılmadan okudum romanı, zira bir tek yeri kabul etmeye kalksaydım amansız bir kapitalist olabilirdim.
“kimse için yaşamayacağım ve kimsenin benim için yaşamasını istemeyeceğim.”
bu yemini yüksek sesle tekrar ettikten sonra bu yazıyı okumaya başlayabilirsiniz. zira bundan sonra okuyacağınız satırlar tamamıyla bu yeminin dayandığı felsefe üzerinedir. tam 1500 sayfalık bir seyahat “atlas silkindi”. bu zamana kadar yapılmamış bir edebiyat olayı, ya da bu zamana kadar bu kadar etkili olamamış.”atlas silkindi” bir destan sanki ama bu zamana kadar anlatılanların aksine bir yolda yürümekte kahramanlar, bir tersine destan.
hep jack london’ın mücadele eden, savaşan, ezilen insanları anlattığı romanlarını okuduk ve işçi sınıfına büyük bir sempati ve yakınlık duyarken işverenleri, sanayicileri, fabrikatörleri kan emici yarasalar olarak gördük. emile zola ütopik-sosyalist romanı “emek”te herkesin dostça kardeşçe yaşadığı, herkesin ihtiyacı kadarını alıp, yeteneği kadarını topluma hediye ettiği bir ülkeyi anlattı bize. b.traven, ezilen insanların hikayelerine o kadar inanmıştı ki ömrünü onların arasında geçirdi ve sadece onların hikayelerini anlattı. yani onlara göre zenginler kötü fakirler iyiydi, işverenler bencil işçiler çalışkan ve bonkördü, fabrikatörler sömüren fabrika çalışanları sömürülendi. ama ayn rand bunları hepsine itiraz etti, tümünü reddetti.
ona göre zenginler toplumun emniyet subabıydı. onlar olmazsa toplum ayakta kalamazdı. sömürülen kısım işçiler değil işverenlerdi. onlar zekalarını ortaya koyup bir servet üretiyor ve işçiler bundan en büyük payı kapmak için haksız bir mücadele veriyorlardı. “herkese ihtiyacı kadar herkesten yeteneği kadar” ilkesini en ağır biçimde eleştirirken, bunun toplumun temellerindeki dinamit olduğunu söylemekten kaçınmıyor.
bir insan sırf ihtiyaç duyduğu için ve hele de yeteneği kısıtlıysa neden daha yetenekli bir insandan fazla kazanmak durumunda kalsın ki? yani benim ihtiyacım olan şey sadece 10 dolarsa ve arkadaşımın ihtiyacı olan şey 1000 dolarsa ve arkadaşım yetenek fukarasıysa, onun ihtiyacını karşılamak için kaç gece fazla mesai yapmam gerekecek? komşumun ayağı kırılırsa onun yerine ne kadar daha çalışmam istenecek benden? işte sosyalizmin şiarı olan cümle bu sorularla sarsılıyor ayn rand tarafından. kitabın kahramanlarıın tümü fiziksel olarak yunan heykellerini andıran insanlar. zekaları ne kadar parlaksa vücutları da o kadar çarpıcı.
hank rearden, francisco d’anconia, ragnar danneskjöld… bu üç isim yakışıklı oldukları kadar zeki adamlar, son ikisi john galt’ın sınıf arkadaşları; hocaları hugh akstonla birlikte emin adımlarla yürümekteler ve karşılarında olanlardan biri de diğer hocaları dr. robert stadler. stadler kendi yaptığı makinenin kurbanı olanlardan. hugh akston fikirlerini sonuna kadar savunanlardan. ve dagny taggart… kuş gibi vücuduyla kendinden emin tavırları onu dünyanın en güzel kadını yapmaya yetecektir elbette ama o bunla yetinmeyip dev tren şirketi kompleksli kardeşi jim’e rağmen yönetmeye çalışır. bütün büyük adamlar ona aşıktır. hatta john galt bile.
ama john galt kim ki? bu bir soru değil, bu bir yakarı, bu çaresizlik bildiren bir deyim, bu herşeyin sonu, bu dünyanın motorlarını durduran adamın adı. dahi bir mühendis john galt ve new york’u karanlıklara gömecek zekaya sahip bir adam. sonunda sizi beklenmedik bir finale sürekleyecek olan adam.
george orwell hem “1984”te hem de “hayvan çiftliği”nde sosyalizmin uygulanış biçimini eleştirmişti, aynı şeyi zamyatin “biz”de yaptı ve ursula k. leguin “mülksüzler”de ama onlar sosyalizmi değil onun uygulanışını eleştirdiler ama ayn rand sosyalizmin dibine koymaya çalıştığı bombanın pimini bu kitapla çekmeyi kafaya koymuş bir yazardı. söylediklerinin tek kelimesine katılmadan okudum romanı, zira bir tek yeri kabul etmeye kalksaydım amansız bir kapitalist olabilirdim.
devamını gör...
köylü yazardan ironiler
o bir fenomen, o bir yazar, o bir şair, o bir hepimizin ablası, o bir kanatsız melek anne, o bir her ne kadar halay çekmese de tam bir horon graliçesi, o bir ankaranın bağrında açmış karadeniz hamsi çiçeği*.
hepimizin sevdiği ve saydığı biricik yazar ablamızdır kendileri. kafa sözlükte yangın çıkarsa ilk kurtarılacaklarındandır pıtırcık ablamız.
daha nice sağlıklı, huzurlu yaşlar görürsün inşallah muhterem yazar ablam.
sürçülisan ettiysek affola.
hepimizin sevdiği ve saydığı biricik yazar ablamızdır kendileri. kafa sözlükte yangın çıkarsa ilk kurtarılacaklarındandır pıtırcık ablamız.
daha nice sağlıklı, huzurlu yaşlar görürsün inşallah muhterem yazar ablam.
sürçülisan ettiysek affola.
devamını gör...
zevk için sevişmek haramdır
hayat kadınları zevk için değil para için sevişiyolar, o zaman tek helal sevişenler onlar
ulan bunca yıl günahlarını almışız.
ulan bunca yıl günahlarını almışız.
devamını gör...
annenin ölmesi
"sanki dev bir taş ocağını
kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!"
galiba ölüme dair en güzel sözü yusuf hayaloğlu söylemiş.
kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!"
galiba ölüme dair en güzel sözü yusuf hayaloğlu söylemiş.
devamını gör...
şarkıların sorduğu acımasız sorular
madem dünyaya dargındın mamudo gurban niye doğdun?
devamını gör...
uğurlugiller
uğurlugiller, selçuk kaskan'ın radyo piyesi skeçlerinin senaryolaştırılarak televizyona uyarlandığı, 1 ocak 1987 - 30 aralık 1991 tarihleri arasında trt 1'de yayımlanmış olan durum komedisi türündeki türk televizyon dizisidir.
ilk sezonunda 1960 karın türkiyesi gösterilmeye çalışılırken ikinci sezondan itibaren yayınlandığı tarihin panaromasi tercih edilmiştir. yıldız kenter, şükran güngör, tevfik gelenbe mustafa alabora, savaş dinçel, gül onat, mübeccel vardar, mehmet birkiye gibi çok değerli oyuncuların rol aldığı dizidir.
ilk sezonunda 1960 karın türkiyesi gösterilmeye çalışılırken ikinci sezondan itibaren yayınlandığı tarihin panaromasi tercih edilmiştir. yıldız kenter, şükran güngör, tevfik gelenbe mustafa alabora, savaş dinçel, gül onat, mübeccel vardar, mehmet birkiye gibi çok değerli oyuncuların rol aldığı dizidir.
devamını gör...
fleurette
“orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür” diyerek bulduğumuz gibi kaptığımız canım moderatörümüz. geldiği ilk günden beri de çalışkanlığı ile bu göreve cuk diye oturan, kendi içimde “aranan kan bulundu” alarmları çaldıran sorumluluk sahibi bir moderatör olmanın dışında; tatlı mı tatlı tanımaktan keyif duyduğum harika bir insan. biraz daha devam edersem hanım hanım bunlar benim yavrularım demeye başlayacakmışım gibi hissediyorum. çokça seviliyorsun*
devamını gör...
