symphony no. 102; the miracle symphony, mucize senfoni olarak bilinen bir franz joseph haydn eseridir. londra'da yazılmış bu eser; sahnelendiği ilk gün -morning chronicle'nin 3 şubat 1975 tarihli sayısında bahsedildiği üzere- salondaki avizenin düşmesiyle tarihe geçer. haydn'ı görmek veya alkışlamak için seyircilerin sahneye yaklaşması sonucu salonun ortasında bir boşluk oluşmuştur ve avize buraya düşmüştür. çoğu seyircinin hayatını kurtaran bu eser, senfoni, bu sebeple mucize senfonisi olarak anılmaktadır.

uzun yıllar mucize senfoninin 1791 tarihli symphony no. 96 olduğu düşünülmüştür. fakat olay 2 şubat 1795'te her majesty's theatre'da gerçekleşmiştir.

haydn'ın biyografi yazarının söylediklerine göre haydn orkestrayı klavyeden yönetiyordu ve haydn'ı yakından görmek isteyen seyirciler önlere doğru hareket etmişti. zeminin boş kalan olan ortasına, salonun avizesi düştü ve parçalara ayrıldı. ilk korku anı sona erdiği zaman şans eseri hayatta kaldığını düşünen seyirciler bunları ifade edecek kelime bulamıyordu. kalabalığın içinden ''mucize! mucize!'' sesleri yükselmeye başladı. durumdan etkilenen sanatçı, kendisi insanların hayatlarını kurtarmaya vesile olduğu için tanrıya teşekkür etti. başta 96 numaraları senfoniye atfedilmiş bu lakabın aslında 102 numaralı senfoniye ait olduğu keşfedilmiştir.
devamını gör...


*
devamını gör...

bağımsız ve yalnızlığı seven insan için bir tür intihar etme şeklidir.

çünkü türkiye'de biriyle evlenince ailesi ile de evleniyorsun. parası onlardan çıkmasa bile mesela gelinlik alırken orada oluyorlar. iç çamaşırı alışverişi sırasında bile oradalar. kız arkadaşların ile bu alışverişe çıkmak istersen anında kötü gelin ilan ediliyorsun. eşya alışverişi sırasında yine gelmek isterler çünkü sen onların gözünde adamın eşi değilsin, adamın parasını sonuna kadar harcamaya gayret eden birisin. pahalı şeyler seçmemen için başında beklemeyi uyanıklık zanneden tipler çoğu. kendi eşyalarına bile sen karar veremiyorsun. kendi paranla alabildiğin eşyalar konusunda söz sahibisin bi. onu da bak bak ucuzuna kaçmış diyip dedikodu malzemesi yaparlar.

düğün istemezsen ve diretirsen sırf bunca zamandır düğün düğün gezip taktıkları altınlar ve paralar geri gelmeyecek diye bir şekilde oğullarını doldurup sizi ayırma hakkını kendilerinde bulabilirler mesela. çünkü sen onlara göre 30 bin değerinde bile değilsin. 30 bin daha önemli. aşk, sevgi, doğmamış çocuklar falan öyle çok önemli değil onlar için. evlilik eşittir para. hatta düğün günü bile damadın parasından kapmaya çalışır çoğu. gelini evden çıkarmak ve pasta yedirmek için bile para vermek zorundadır damat.

evlenmeyi bir şekilde başarabilirsen geçmiş olsun. o güne kadar anasından teyzesine kadar söz hakkı olduğunu düşünen bunca insan beraber yaşamaya başlıyorsunuz çünkü. en ufak ses çıkarıp dişlerini gösterirsen işleri çok korkunç noktalara götürüp oraya baba evinden tatile gelmişsin gibi rahatça seni boşanmaya bile zorlayabilirler.

ha tabii çoğunluk islerin bu kadar korkunç olmadığını iddia edecektir. ben görüyorum mesela arkadaşları, 40 kişiyle takı, gelinlik ve eşya alışverişine gidiyor, ses çıkarmıyor, sorun haliyle yaşamıyor. ama benim gibi arkadaş siz kimsiniz de bu kadar benim hayatımın içindesiniz ben anlamıyorum diye en başta noktayı koyan insanlar çok rahat görüyor evlilik denen kabusu. evlilik türkiye şartlarında bireysel algılanmıyor, hatta iki kişilik yine yaşanmıyor.

daha fenası iyi bir meslek sahibi olan, iyi okullarda eğitim almış, maaşı ile gurur duyan tipler ne zaman işler evlilik yoluna gitse ortadoğulu tarafını ortaya çıkarıyor. benim annem o tabii alışverişe gelecek seninle diyor. kayınvalidenin yanında kırmızı ipli don falan bakarken buluyorsun kendini. kayınpeder oturup koltuk rahat mı falan bakıyor, yoh diyor bunu alma, şu daha iyi.

bu yüzden civciv evlensek mi denildiği zaman saçma saçma konuşma diyorum. çünkü saçma.
devamını gör...

“ bana lükslerimi verin, gereksinimler olmadan da yaşarım.”

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"kollarında çok güvende hissediyorum". söyleyen kişi 3 gün sonra başkasının kollarında güvende hissetti.
devamını gör...

deneme yayini baslamistir

plug.dj/kafa-s%C3%B6zl%C3%BCk
devamını gör...

(bkz: yemek istenilen entryler) barındıran başlık olmuş bu.

buradan yoldaş benjamin franklin'e sesleniyorum, anons manons bir şey yapsanıza kafacılar paylaşsınlar kedilerini. memleketin çok acil kedilerinize ihtiyacı var kafacılar. (bkz: s.o.s.)
devamını gör...

insanların evrende geçirdikleri kısacık ömürlerinde, istemediği şekilde yaşamaya mecbur bırakılması gerçeğidir.

şöyle bir düşünün; belki de sonsuz bir zaman diliminde sadece size düşen 30 yılınızı, sevmediğiniz bir işte, varlığı ve yokluğu arasında zerre kadar bile fark olmayan insanlar arasında geçiriyor olmak nasıl acı bir olgudur ?

mecbur bırakılıyorsun buna. vazgeçemiyor, kopamıyor, arkamı döndüm ve gittim diyemiyorsun.. işte bu gerçek hayatımızın özü.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

en normal şekilde evet ya da hayır denebilir mesela*.
devamını gör...

hiç bacak görmemiş gibi bakanlardan rahatsız olan kızdır. haklıdır.
devamını gör...

hoş görünmek adına, karşı cenahın teorisini bile onlardan daha çok sahiplenmek.. işte bu maymunluktur.

bakara 30 ve 31. ayetler.
müminun 12. ayet
net- balçık ve insan, öyle yok homo vay sapiens falan demiyor.
devamını gör...


benim için de budur.
devamını gör...

her yerde,her türlü gider.
mesela şimdi,biten takımıma içiyorum.*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu parçayı çalmaya çalışıyorum.

devamını gör...

thomas gray tarafından yazılan ve zaman içinde anonimleşen “ cehalet mutluluktur” anlamına gelen sözdür.

bu söz yazar tarafından 18. yüzyılda yazılmış olmasına rağmen sanki dünya üzerinde geçirilen bütün dönemler için geçerlidir. çünkü gerçekten cehalet insana anlamsız bir mutluluk verir.

evet bilmediğimiz şeylerden korkmak gibi bir alışkanlığımız var genetik kodlarımıza işlenmiş ama zamanla fark ediyoruz ki dünya hakkında ne kadar çok şey bilirsek, dünyayı ne kadar iyi anlarsak o kadar acı çekiyoruz.

öğrendikçe acı çekmek için daha çok neden buluyoruz. halbuki sadece kendimize dönüp hiçbir şeyden haberdar olmadan yaşasak belki de gerçek mutluluğu bulabileceğiz. eğer tercih edeceğimiz şey bu sanal mutluluksa tabii.

milattan önce beşinci yüzyılın sonunda yaşamış büyük tragedya yazarı sophokles thomas gray’den çok önce bu durumu “ to be wise is to suffer” şeklinde ifade etmişti kral oedipus’ta.

bağlamına bakılmaksızın bilmek acı çekmektir, o halde cehalet elbette ki mutluluktur. yine de yüzeysel bir mutluluğu derin bir acıya tercih eden insanlar sayesinde bu dünyanın katlanabilir bir yer haline getirilmesini beklemekten fazlası gelmez elimizden.

siz ne olursa olsun kant’a da kulak verin. sapere aude, bilmeye cüret et.
devamını gör...

direklerin samimileşen bir insan olması ihtimali olmayacak olan bir durumdur. anca filmlerde ve oyunlarda olur olsa olsa.

ha eğer 'direkt' samimileşen insanı kastediyorsak bu kişilerden uzak durmak gerekir şahsımca. cıvık hareketler sergilemeleri muhtemeldir.
devamını gör...

nitrik oksit salınımına yol açan ayrıca k(potasyum) kanal açıcı etkisi olan antianjinal ajandır.
devamını gör...

insanın kendisini tam manasıyla hissedip algılamamasına, kendi yerine başka bir şeyi hissedip algılamasına sebep olan her etken ve her duruma verilen ad
benliğini yitirmek
mecnunlaşmak
delirmek
cin çarpmışa dönmek.

alinasyona en büyük örnek tasavvuf, kadercilik*, gelenekler ve bilimdir
devamını gör...

gürültü kaldıramıyorum. sahil kenarı köy kasabasında yaşama hayalim var tek başıma.. bir de çocukları çok seviyorum..
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim