141.
saçma bir şekilde, bir anda ülke gündemine oturan, 2000 doğumlu bir milenyum çocuğu.
kim söylemişse, zenginin malı züğürdün çenesini yorar sözünü ilk zikredeni bulup kabrine bir çiçek bırakmak lazım.
insanlar milyar lira, eski parayla "katrilyon" düzeyinde paralar dönen şahsi kontratlar hakkında aidiyet, iş ahlakı v.s kapsamında değerlendirme yapıyor. kim haklı kim haksız çıkarımı yapmaya çalışıyor.
şunu anlamak lazım. daha iyi kontratı görünce bin takla atmak, koz olarak maça çıkmamak gibi şeyler de, kulübede oturtmak, kadro dışı bırakıp bonservisi yakmak da profesyonel futbolun içinde şeyler. daha da ötesi, profesyonel futbolda iş ahlakı ile ilgisi bulunmayan şeyler.
bonservis denen şey sadece futbolda yoktur. bonservis, işin görülmesinde şahsa bağlılık ilkesi geçerli, ikamesi kısıtlı zamanda mümkün olmayan işler için, sadakati bir nevi cezai tazminat ile tesis eden bir olgu.
senin sözleşmen bitmeden takımdan ayrılman durumunda benim uğrayacağım zararı ben şu kadar hesapladım, bunun karşılığı sözleşmeden cayabilirsin demek.
bir nevi kişinin aidiyetine biçilen bedel.
sözleşmeyi feshetmek tek başına yetmez. takımlar ile usulüne uygun akdedilmiş sözleşme varsa, bu sözleşme süresi bitene kadar takımın rızası olmadan başka bir takımda oynayamaz.
şimdi işverenin elinde böyle bir koz var.
peki işçinin elinde ne var?
işçinin elinde de, işi gereği gibi yerine getirmeme kozu her zaman var.
iş hayatında işi savsaklayan kişiyi kapı dışarı edersin. ancak zaten kapı dışarı edilmek isteyen kişiyi işi savsakladı diye kapı dışarı edemezsin.
kaldı ki futbol çok çok çok daha sübjektif bir şey.
işi savsaklamak kitabına çok rahat uydurulur. standart bir iş ve işin görülme biçimi diye bir kural kaide yok.
sürekli ileri oynayan adam geri oynamaya başlar en basiti. ya da koşmaz. ne yapacaksın?
aslında grev ve lokavt benzeri bir durum karşılıklı olarak düşünülünce.
işçi grev yaparsa işverenin de lokavt ile top oynatmayıp, gelecek kariyerini baltalama hakkı var.
ha burada teknik fark, sözleşme sürecinde maaşın tamamının ödenmesi.
bir diğer teknik fark, bonservis bedeli gibi güzel bir avantanın uçup gitmesi.
burada iş, tarafların iyi niyetli davranması, dürüstlük kuralına uygun davranması beklentisinde bitiyor.
bonservisin, bir aidiyet belgesi olarak görülmemesi ve bu amaçla kullanılmaması, futbolcuların da takımı sabote etmeyi koz olarak kullanmaması beklenir.
barış alper yılmaz olayında ise ikisi de var. iki taraf da hatalı.
birincisi galatasaray. yukarıda dediğimiz gibi, bonservis bedelinin bir koz olarak kullanılması, özellikle sözleşmede kararlaştırılmayan durumlarda afaki rakamlar konuşulması bir yanlıştır.
futbolda bonservis bedeli, bir oyuncunun maaşının 10 katından fazla olmaz. bu ticari ve futbolla ilgili teamüllere aykırı. 10 kat bile çok çok nadirdir, genelde 5 kat civarı makul kabul edilir.
barış alper yılmaz örneğinde, futbolcunun 2 ila 2.5 milyon euro arası bir kazancı var.
adama bu kazancın 3 katı bir teklif gelmiş.
bu teklifler normal şartlarda gelmezken, "neom" gibi yapay ve bin selman puştunun kendini reklam edeceği takım ve benzerleri, bu gibi futbolculara çok yüksek maaş önerebiliyor.
şimdi 2.5 milyon euro kazanan bir topçuya biçilecek en yüksek değer 25 milyondur. "serbest kalma bedeli" olsun olmasın, bir futbolcu maaşının 7-8 katı bonservis getirebiliyorsa, kendi de gitmek istiyorsa yollanır.
en yakın örnek kerem aktürkoğlu.
fenere bir anda gelmek istedi.
şu an 3 milyon euroya yakın para kazanıyordu. serbest kalma bedeli ise 60 milyon euro.
bunun takımı 25 milyonu kabul etti.
ne oldu? fener son anda pazarlığa girişince transfer yattı.
her şey makul rakamlar içinde olduğundan ne benfica ile kerem arasında sorun oldu, ne kerem idmana çıkmamazlık etti.
çünkü fener 25 vermediyse, benfica 17ye razı olsun demek hakkaniyetli değil.
peki barış?
adama 2 milyon euro veriyosun. serbest kalma bedeli bile belirlenmemiş.
adam sana konuşulana göre 30 milyon euro bonservis getireceğini ve çok yüksek bir teklif aldığını söylüyor.
takım da 50 milyon euro üstü bir rakam telaffuz edince o artık yokuş yapmak oluyor.
çünkü bunun karşıtı da, madem ben 50 milyonluk adamım, 75 milyonluk adama verdiğinin en azından çeyreğini ver demek oluyor.
takım olarak diyorsan ki, sen 50 milyonluk adam değilsin ama transfer tahtası kapanmadan 1 hafta önce bizim senin yerini doldurmamız buna mal olacak, görece haklılık payı var.
ama burada da "kardeş" ve "camia" adı altında sadakat geliştirmiş türk takımlarından, "abilik" bekleneceği bir gerçek.
her zaman yerli oyunculara "bizi idare edin" şeklinde yönetim sergiliyoruz, sonra da oyuncu idare edilmek istenince hoppala.
bu durumun victor osimhen örneği ile de alakası yok.
birinde kadro dışı bırakılmış bir yıldız ve o yıldızı yakmak için 100 milyon euroyu yakabilecek bir psikopat var.
orada dahi oynadığı kumardı.
osimhem galatasaray'a kiralık gelmeseydi ya da gelip bilerek sallasaydı, kimse 20 milyon euro bile vermezdi. napoli de babayı alırdı.
burada ise öyle bir durum yok. satmak isteyen gs değil, bununla birlikte rakamlar da gerçekçi değil.
neticeten, futbol takımı yönetmek bir idarecilik becerisi ister. belli ki bu adamı 2 milyon euro civarına oynatamadılar.
ya göndereceksin, ya zam yapacaksın. olay basit.
ya da en baştan futbolculara kardeşim ayağına yatmayıp, hakkını zamanında vereceksin, fazlasını da vermeyeceksin.
durduk yere topçularını da medyada sürekli parlatmayacaksın.
isteniyor ki yok paraya adam oynatalım, 11'de parlatalım, sonra istediğimiz şartlarda istediğimiz kadar takıma hizmet etsin.
bu galatasaray değil, neredeyse tüm süper lig takımlarının gerçeği.
kim söylemişse, zenginin malı züğürdün çenesini yorar sözünü ilk zikredeni bulup kabrine bir çiçek bırakmak lazım.
insanlar milyar lira, eski parayla "katrilyon" düzeyinde paralar dönen şahsi kontratlar hakkında aidiyet, iş ahlakı v.s kapsamında değerlendirme yapıyor. kim haklı kim haksız çıkarımı yapmaya çalışıyor.
şunu anlamak lazım. daha iyi kontratı görünce bin takla atmak, koz olarak maça çıkmamak gibi şeyler de, kulübede oturtmak, kadro dışı bırakıp bonservisi yakmak da profesyonel futbolun içinde şeyler. daha da ötesi, profesyonel futbolda iş ahlakı ile ilgisi bulunmayan şeyler.
bonservis denen şey sadece futbolda yoktur. bonservis, işin görülmesinde şahsa bağlılık ilkesi geçerli, ikamesi kısıtlı zamanda mümkün olmayan işler için, sadakati bir nevi cezai tazminat ile tesis eden bir olgu.
senin sözleşmen bitmeden takımdan ayrılman durumunda benim uğrayacağım zararı ben şu kadar hesapladım, bunun karşılığı sözleşmeden cayabilirsin demek.
bir nevi kişinin aidiyetine biçilen bedel.
sözleşmeyi feshetmek tek başına yetmez. takımlar ile usulüne uygun akdedilmiş sözleşme varsa, bu sözleşme süresi bitene kadar takımın rızası olmadan başka bir takımda oynayamaz.
şimdi işverenin elinde böyle bir koz var.
peki işçinin elinde ne var?
işçinin elinde de, işi gereği gibi yerine getirmeme kozu her zaman var.
iş hayatında işi savsaklayan kişiyi kapı dışarı edersin. ancak zaten kapı dışarı edilmek isteyen kişiyi işi savsakladı diye kapı dışarı edemezsin.
kaldı ki futbol çok çok çok daha sübjektif bir şey.
işi savsaklamak kitabına çok rahat uydurulur. standart bir iş ve işin görülme biçimi diye bir kural kaide yok.
sürekli ileri oynayan adam geri oynamaya başlar en basiti. ya da koşmaz. ne yapacaksın?
aslında grev ve lokavt benzeri bir durum karşılıklı olarak düşünülünce.
işçi grev yaparsa işverenin de lokavt ile top oynatmayıp, gelecek kariyerini baltalama hakkı var.
ha burada teknik fark, sözleşme sürecinde maaşın tamamının ödenmesi.
bir diğer teknik fark, bonservis bedeli gibi güzel bir avantanın uçup gitmesi.
burada iş, tarafların iyi niyetli davranması, dürüstlük kuralına uygun davranması beklentisinde bitiyor.
bonservisin, bir aidiyet belgesi olarak görülmemesi ve bu amaçla kullanılmaması, futbolcuların da takımı sabote etmeyi koz olarak kullanmaması beklenir.
barış alper yılmaz olayında ise ikisi de var. iki taraf da hatalı.
birincisi galatasaray. yukarıda dediğimiz gibi, bonservis bedelinin bir koz olarak kullanılması, özellikle sözleşmede kararlaştırılmayan durumlarda afaki rakamlar konuşulması bir yanlıştır.
futbolda bonservis bedeli, bir oyuncunun maaşının 10 katından fazla olmaz. bu ticari ve futbolla ilgili teamüllere aykırı. 10 kat bile çok çok nadirdir, genelde 5 kat civarı makul kabul edilir.
barış alper yılmaz örneğinde, futbolcunun 2 ila 2.5 milyon euro arası bir kazancı var.
adama bu kazancın 3 katı bir teklif gelmiş.
bu teklifler normal şartlarda gelmezken, "neom" gibi yapay ve bin selman puştunun kendini reklam edeceği takım ve benzerleri, bu gibi futbolculara çok yüksek maaş önerebiliyor.
şimdi 2.5 milyon euro kazanan bir topçuya biçilecek en yüksek değer 25 milyondur. "serbest kalma bedeli" olsun olmasın, bir futbolcu maaşının 7-8 katı bonservis getirebiliyorsa, kendi de gitmek istiyorsa yollanır.
en yakın örnek kerem aktürkoğlu.
fenere bir anda gelmek istedi.
şu an 3 milyon euroya yakın para kazanıyordu. serbest kalma bedeli ise 60 milyon euro.
bunun takımı 25 milyonu kabul etti.
ne oldu? fener son anda pazarlığa girişince transfer yattı.
her şey makul rakamlar içinde olduğundan ne benfica ile kerem arasında sorun oldu, ne kerem idmana çıkmamazlık etti.
çünkü fener 25 vermediyse, benfica 17ye razı olsun demek hakkaniyetli değil.
peki barış?
adama 2 milyon euro veriyosun. serbest kalma bedeli bile belirlenmemiş.
adam sana konuşulana göre 30 milyon euro bonservis getireceğini ve çok yüksek bir teklif aldığını söylüyor.
takım da 50 milyon euro üstü bir rakam telaffuz edince o artık yokuş yapmak oluyor.
çünkü bunun karşıtı da, madem ben 50 milyonluk adamım, 75 milyonluk adama verdiğinin en azından çeyreğini ver demek oluyor.
takım olarak diyorsan ki, sen 50 milyonluk adam değilsin ama transfer tahtası kapanmadan 1 hafta önce bizim senin yerini doldurmamız buna mal olacak, görece haklılık payı var.
ama burada da "kardeş" ve "camia" adı altında sadakat geliştirmiş türk takımlarından, "abilik" bekleneceği bir gerçek.
her zaman yerli oyunculara "bizi idare edin" şeklinde yönetim sergiliyoruz, sonra da oyuncu idare edilmek istenince hoppala.
bu durumun victor osimhen örneği ile de alakası yok.
birinde kadro dışı bırakılmış bir yıldız ve o yıldızı yakmak için 100 milyon euroyu yakabilecek bir psikopat var.
orada dahi oynadığı kumardı.
osimhem galatasaray'a kiralık gelmeseydi ya da gelip bilerek sallasaydı, kimse 20 milyon euro bile vermezdi. napoli de babayı alırdı.
burada ise öyle bir durum yok. satmak isteyen gs değil, bununla birlikte rakamlar da gerçekçi değil.
neticeten, futbol takımı yönetmek bir idarecilik becerisi ister. belli ki bu adamı 2 milyon euro civarına oynatamadılar.
ya göndereceksin, ya zam yapacaksın. olay basit.
ya da en baştan futbolculara kardeşim ayağına yatmayıp, hakkını zamanında vereceksin, fazlasını da vermeyeceksin.
durduk yere topçularını da medyada sürekli parlatmayacaksın.
isteniyor ki yok paraya adam oynatalım, 11'de parlatalım, sonra istediğimiz şartlarda istediğimiz kadar takıma hizmet etsin.
bu galatasaray değil, neredeyse tüm süper lig takımlarının gerçeği.
devamını gör...
142.
kağnının gölgesinden kişisel istikbal devşirmeye çalışmak, hayır getirir mi getirmez mi'yi test edenler, sonucunu göze alır. biz de görürüz. gs.la keçiörengücünü, erzincansporu birbirine karıştırmamak gerektiğini herkeste öğrenir.
devamını gör...
143.
türkiye liginde bug etkisi yapan ama sadece fiziğiyle oynadığı için avrupa'da pek şansı olmayan bir oyuncuydu. dolayısıyla arabistana gidip para yapmak kendisi için mantıklı bir tercih, bu yüzden niye hain ilan edildi anlamadım. illegal bahis-karaborsa-çift sözleşme örgütü yine bir şeyler çeviriyor herhalde. iki senedir 70 milyona premier lige göndericez dedikleri adamı arabistan'da bile yarı fiyatına okutamayınca çocuğa mobbing yapmaya başladılar fkdkkdkd.
neyse bu da fenerliymiş zaten, bir iki sene sonra yuvasına dönecektir kerem gibi.
neyse bu da fenerliymiş zaten, bir iki sene sonra yuvasına dönecektir kerem gibi.
devamını gör...
144.
eğer böyle ayrılırsa galatasaray kapıları kendine hayatı boyunca kapanır. he ortada kalmaz yeni belözoğlu vakası olur kerem'le birlikte.
barış fiziğiyle oynayan biri. bunun farkında olup gücüm yerindeyken oynayabiliyorken para kazanayım, gücümü kaybedince hiç para kazanamam teknik biri değilim diye farkında olup düşünüyorsa haklı. ama o zaman yeni sözleşme yapmayacaktın. he kendini yıldız sanıyorsa vay haline. çünkü kerem'i barış'ı iyi gösteren galatasaray. kendilerini arda turan falan sanmasınlar. hele ki barış. form geçer klas kalıcıdır derler. barış klas değil ki. araplardan parayı alır belki ama ordan başka bir yere gidemez. geri dönebileceği kapıyı da suratına kapatıyor. he fenere giderim diye düşünüyorsa kendi bilir. bizden sonra fenere gidenlerden hangisinin iyi bir kariyeri oldu dönsün baksın. ordan galatasaray'ın şampiyonluklarını izleyerek geçiyor kariyerleri. bruma, serdar aziz, sinan gümüş ve daha niceleri.
galatasaray barış'ın yerini doldurur da, barış bir daha galatasaray'daki gibi sevilip böyle kariyer edineceği kulüp bulur mu, çok zor.
barış fiziğiyle oynayan biri. bunun farkında olup gücüm yerindeyken oynayabiliyorken para kazanayım, gücümü kaybedince hiç para kazanamam teknik biri değilim diye farkında olup düşünüyorsa haklı. ama o zaman yeni sözleşme yapmayacaktın. he kendini yıldız sanıyorsa vay haline. çünkü kerem'i barış'ı iyi gösteren galatasaray. kendilerini arda turan falan sanmasınlar. hele ki barış. form geçer klas kalıcıdır derler. barış klas değil ki. araplardan parayı alır belki ama ordan başka bir yere gidemez. geri dönebileceği kapıyı da suratına kapatıyor. he fenere giderim diye düşünüyorsa kendi bilir. bizden sonra fenere gidenlerden hangisinin iyi bir kariyeri oldu dönsün baksın. ordan galatasaray'ın şampiyonluklarını izleyerek geçiyor kariyerleri. bruma, serdar aziz, sinan gümüş ve daha niceleri.
galatasaray barış'ın yerini doldurur da, barış bir daha galatasaray'daki gibi sevilip böyle kariyer edineceği kulüp bulur mu, çok zor.
devamını gör...
145.
osimen, kendine verilen 3 kat pareyi reddedip galatasaray'a geliyor. barış para için gidiyor.
devamını gör...
146.
şimdi sözlük ahalisini toplayıp ortaya 200 bin euro koysak, "son ayakta kalan alır" desek kaç tane testere filmi çıkar bilinmez, ama bir futbolcuya yıllık 15 milyon euroluk bir teklif geldiğinde gitmek istemesini eleştirmek, hayatın olağan akışına aykırı bir ahmaklık olur. kimse kimseyi kandırmasın, o parayı elinin tersiyle itecek insan yok denecek kadar azdır. bu olaydaki asıl saçmalık, oyuncunun bu parayı istemesi değil, bu paraya ulaşmak için seçtiği amatör ve bir o kadar da şark kurnazı yöntemler silsilesi.
türk futbolunda ezberlenmiş bir "sözleşmeden kaçış planı" var. barış alper yılmaz özelinde planı özetleyeyim.
önce 2028'e kadar imza at, kameralara gülümse, sadakat yeminleri et. körfez'den akıl almaz bir teklif gelince, instagram'a pasif-agresif tripli ergen gibi bir siyah ekran koy. menajerin "kardeşim" edebiyatıyla ortaya atılıp, hiç bir anlaşmada geçerliliği olmayacak verilmiş sözlerden bahsetsin ve oyuncunun "söz hakkı" için özgürlük mücadelesi başlatsın. son adımda da bir anda baş gösteren, sadece astronomik teklifler reddedildiğinde ortaya çıkan kontrat kaynaklı s*k*msonik bir hastalığa yakalan, aniden antrenmana çıkamayacak kadar "kötü hissetmeye" başla.
işin absürt yanı, bu "söz hakkı" denilen şeyin, oyuncunun daha geçtiğimiz aylarda o 2028 yılına kadar yapılan sözleşmeye kendi rızasıyla imza atarken kullandığı şey olmasıdır. sözleşme iki taraflı bir belgedir. kulüp maaşını tıkır tıkır ödemekle, oyuncu da antrenmana çıkıp oynamakla yükümlüdür. bu kadar basit bir kuralı, menajerlerin "kardeşim" edebiyatıyla, oyuncuların da sosyal medya şovlarıyla eğip bükmesine göz yummayı bekleyen varsa, veya kulüp buna göz yumacaksa bu iş yürümez. kulüp, sözleşmeli oyuncusunu isterse yedekte süründürür, isterse tribünde oturtur, isterse de gelen 50 milyon euroluk teklifi reddeder. oyuncu da önümüzdeki milli takım, dünya kupası kadroları gibi hayallerine oturduğu yerde alacağı kilolarla veda eder. kulüp yeter ki yükümlülüklerini yerine getirsin, istediği gibi süründürür. kural bu.
bu senaryo ne ilk ne de son. fenerbahçeliler de hatırlar benzerlerini, beşiktaşlılar da, trabzonsporlular da... bu, bir kulüp meselesi değil, türk futboluna yerleşmiş bir profesyonellik ve ahlak sorunudur. oyuncular, kendilerini parlatan, onlara yatırım yapan kulüpleri birer basamak olarak görüp, ilk fırsatta evi ateşe vererek kaçmaya çalışıyorlar. elbette gitsin, kariyerinin ve yedi sülalesinin geleceğini kurtaracak parayı kazansın. ama bunu kapıyı tekmeleyerek, antrenmanı boykot ederek, arkasında yanık bir köprü bırakarak değil; kulübüne de rekor bir bonservis kazandırıp, ön kapıdan alkışlarla uğurlanarak yapsın. çünkü hiçbir oyuncu, formasını giydiği kulüpten büyük değildir. bu kural, dün arda için de, gökhan için de geçerliydi; bugün barış alper için de geçerlidir, yarın bir başkası için de geçerli olacaktır.
not olarak ekleyeyim. osimhen'in napoli durumunu gösterenler osimhen'in napoli'de ne yüzden dışlandığını, antrenmanlara alınmadığını incelerlerse, üstüne de barış kardeşimizin daha en son maçta ilk 11de olduğunu göz önüne alırlarsa nasıl da ağır saçmaladıklarını anlayabilirler.
türk futbolunda ezberlenmiş bir "sözleşmeden kaçış planı" var. barış alper yılmaz özelinde planı özetleyeyim.
önce 2028'e kadar imza at, kameralara gülümse, sadakat yeminleri et. körfez'den akıl almaz bir teklif gelince, instagram'a pasif-agresif tripli ergen gibi bir siyah ekran koy. menajerin "kardeşim" edebiyatıyla ortaya atılıp, hiç bir anlaşmada geçerliliği olmayacak verilmiş sözlerden bahsetsin ve oyuncunun "söz hakkı" için özgürlük mücadelesi başlatsın. son adımda da bir anda baş gösteren, sadece astronomik teklifler reddedildiğinde ortaya çıkan kontrat kaynaklı s*k*msonik bir hastalığa yakalan, aniden antrenmana çıkamayacak kadar "kötü hissetmeye" başla.
işin absürt yanı, bu "söz hakkı" denilen şeyin, oyuncunun daha geçtiğimiz aylarda o 2028 yılına kadar yapılan sözleşmeye kendi rızasıyla imza atarken kullandığı şey olmasıdır. sözleşme iki taraflı bir belgedir. kulüp maaşını tıkır tıkır ödemekle, oyuncu da antrenmana çıkıp oynamakla yükümlüdür. bu kadar basit bir kuralı, menajerlerin "kardeşim" edebiyatıyla, oyuncuların da sosyal medya şovlarıyla eğip bükmesine göz yummayı bekleyen varsa, veya kulüp buna göz yumacaksa bu iş yürümez. kulüp, sözleşmeli oyuncusunu isterse yedekte süründürür, isterse tribünde oturtur, isterse de gelen 50 milyon euroluk teklifi reddeder. oyuncu da önümüzdeki milli takım, dünya kupası kadroları gibi hayallerine oturduğu yerde alacağı kilolarla veda eder. kulüp yeter ki yükümlülüklerini yerine getirsin, istediği gibi süründürür. kural bu.
bu senaryo ne ilk ne de son. fenerbahçeliler de hatırlar benzerlerini, beşiktaşlılar da, trabzonsporlular da... bu, bir kulüp meselesi değil, türk futboluna yerleşmiş bir profesyonellik ve ahlak sorunudur. oyuncular, kendilerini parlatan, onlara yatırım yapan kulüpleri birer basamak olarak görüp, ilk fırsatta evi ateşe vererek kaçmaya çalışıyorlar. elbette gitsin, kariyerinin ve yedi sülalesinin geleceğini kurtaracak parayı kazansın. ama bunu kapıyı tekmeleyerek, antrenmanı boykot ederek, arkasında yanık bir köprü bırakarak değil; kulübüne de rekor bir bonservis kazandırıp, ön kapıdan alkışlarla uğurlanarak yapsın. çünkü hiçbir oyuncu, formasını giydiği kulüpten büyük değildir. bu kural, dün arda için de, gökhan için de geçerliydi; bugün barış alper için de geçerlidir, yarın bir başkası için de geçerli olacaktır.
not olarak ekleyeyim. osimhen'in napoli durumunu gösterenler osimhen'in napoli'de ne yüzden dışlandığını, antrenmanlara alınmadığını incelerlerse, üstüne de barış kardeşimizin daha en son maçta ilk 11de olduğunu göz önüne alırlarsa nasıl da ağır saçmaladıklarını anlayabilirler.
devamını gör...
147.
avrupa'ya satılırsa kerem gibi değerlenir. o yüzden galatasaray futbolcu biriktirmemeli, kendisini uygun bir fiyata satmalıdır. hem avrupa'ya giderse belki disipline olur, zırt pırt gece kulüplerinden toplamazlar kendisini. yine virgil van dijk'in belalısı olmasını galatasaraylılardan çok ben isterim.
devamını gör...
148.
her şeyin bir yolu yordamı var. gidip en boktanını seçen köylü kurnazı top tepicisi…
önce “barış’ın da söz hakkı olmalı” ya gelelim…
1 senede 2 zam almış; yaklaşık 40 gün önce de kararını vererek sözleşmeni uzatmışsın. yani söz hakkını kullanmış, galatasaray’da kalmışsın. söz hakkın vardı, kullanmışsın… konu iki taraf için de kapanmıştır…
burası senin “top benim, yoksam maç da yok” tribi atabileceğin mahalle takımın değil aslan parçası… haddini bileceksin. oğlum bu taraftar muslera ıslıkladı lan… bu taraftar fatih terim eleştirdi… sen kimsin de transfer dönemi sonuna sayılı zaman kala koca galatasaray camiasını köylü kurnazlığına ve de kendi çıkarından başka bok düşünmeyen menajer ayak oyunlarına güvenerek sıkıştırabileceğini düşünebiliyorsun?
galatasaray’ın haberi vardır, yoktur. umrumda değil. ilgili kulübün oyuncu ile görüşebilmesi için camianın onayı gereklidir. bu mevzu da bu şekilde olmamıştır.
taraftar olarak beklentim şudur:
yönetim belirlediği ücretin bir kuruş altına inmemelidir.
barış mevzu çözülene kadar süresiz kadro dışı bırakılmalıdır.
dost düşman galatasaray’ın büyüklüğünü bir kere daha görmelidir.
gelen de gitmeyi düşünen de bundan sonra buna göre hareket etmelidir…
önce “barış’ın da söz hakkı olmalı” ya gelelim…
1 senede 2 zam almış; yaklaşık 40 gün önce de kararını vererek sözleşmeni uzatmışsın. yani söz hakkını kullanmış, galatasaray’da kalmışsın. söz hakkın vardı, kullanmışsın… konu iki taraf için de kapanmıştır…
burası senin “top benim, yoksam maç da yok” tribi atabileceğin mahalle takımın değil aslan parçası… haddini bileceksin. oğlum bu taraftar muslera ıslıkladı lan… bu taraftar fatih terim eleştirdi… sen kimsin de transfer dönemi sonuna sayılı zaman kala koca galatasaray camiasını köylü kurnazlığına ve de kendi çıkarından başka bok düşünmeyen menajer ayak oyunlarına güvenerek sıkıştırabileceğini düşünebiliyorsun?
galatasaray’ın haberi vardır, yoktur. umrumda değil. ilgili kulübün oyuncu ile görüşebilmesi için camianın onayı gereklidir. bu mevzu da bu şekilde olmamıştır.
taraftar olarak beklentim şudur:
yönetim belirlediği ücretin bir kuruş altına inmemelidir.
barış mevzu çözülene kadar süresiz kadro dışı bırakılmalıdır.
dost düşman galatasaray’ın büyüklüğünü bir kere daha görmelidir.
gelen de gitmeyi düşünen de bundan sonra buna göre hareket etmelidir…
devamını gör...
149.
bir fenerbahçeli olarak galatasaray'da olan kriz ya da olayı çok umursamam ama yine de bu konu ile ilgili birkaç cümle yazalım.
öncelikle profesyonel futholcunun tuttuğu takım olmaz. olmamalı da. çıkarları neredeyse o takıma hizmet eder. bunda da yanlış bir şey yok. adı üzerinde profesyonel zaten. o yüzden siz siz olun kimseden metin oktay, lefter aidiyeti beklemeyin. zaten burada bir iki yüzlülük de var. osimhen napoli idmanına çıkmayınca kahraman oluyor. ama barış galatasaray idmanına çıkmayınca hain oluyor.
o yüzden hiçbir profesyonel futbolcu, oynadığı takıma karşı taraftar kadar aidiyet hissetmez ve hissetmemeli de. çocukça serzenişleri bir kenara bırakmak lazım.
barış alper olayı ise muhtemel çıkacak kaosun başlangıç noktasıdır. osimhen'in peşinden bu kadar koşulurken ve de bu ücretler verilirken bunların hesaba katılması gerekiyordu. ücret dengesizliği bir şekilde patlak verecektir. hele ki osimhen'in performans verememesi durumunda bu kriz daha da büyür.
barış muhtemelen bu konuda şimdilik ilk isyan bayrağını açan oldu. galatasaray yönetimi bunu bastırabilir mi yoksa bu isyan daha mı büyür bekleyip göreceğiz.
öncelikle profesyonel futholcunun tuttuğu takım olmaz. olmamalı da. çıkarları neredeyse o takıma hizmet eder. bunda da yanlış bir şey yok. adı üzerinde profesyonel zaten. o yüzden siz siz olun kimseden metin oktay, lefter aidiyeti beklemeyin. zaten burada bir iki yüzlülük de var. osimhen napoli idmanına çıkmayınca kahraman oluyor. ama barış galatasaray idmanına çıkmayınca hain oluyor.
o yüzden hiçbir profesyonel futbolcu, oynadığı takıma karşı taraftar kadar aidiyet hissetmez ve hissetmemeli de. çocukça serzenişleri bir kenara bırakmak lazım.
barış alper olayı ise muhtemel çıkacak kaosun başlangıç noktasıdır. osimhen'in peşinden bu kadar koşulurken ve de bu ücretler verilirken bunların hesaba katılması gerekiyordu. ücret dengesizliği bir şekilde patlak verecektir. hele ki osimhen'in performans verememesi durumunda bu kriz daha da büyür.
barış muhtemelen bu konuda şimdilik ilk isyan bayrağını açan oldu. galatasaray yönetimi bunu bastırabilir mi yoksa bu isyan daha mı büyür bekleyip göreceğiz.
devamını gör...
150.
151.
#3702628 biz bunları hep anlattık. gitmek isteyeni salacaksın aga. neresinden bakarsan bak, yönetim zaafiyetidir bu. sen topçunun kafasını netleyememişsin ki, yeni sözleşme yapmış adamın kafası karışıyor. para her şeyi bozar gençler. bir arada görmediğimiz paralar için, oynasın yani ne olacak falan deniyor. adamın erken emeklilik şansı varken, niye oynasın abi.
herkes futbol aşkı için oynamıyor bu boku. bazılarının mesleği. bana deseler ki, sana kazancının beş katını vereceğiz. birkaç sene buralarda yaşayacaksın ama. hemen atlamam ama bi kafamı karıştırır. oturup hesabını yaparım değer mi diye. bu adam neden yapmasın. senden benden ne farkı var. geçeceksiniz o arma, forma işlerini. o işler biteli çok oldu.
herkes futbol aşkı için oynamıyor bu boku. bazılarının mesleği. bana deseler ki, sana kazancının beş katını vereceğiz. birkaç sene buralarda yaşayacaksın ama. hemen atlamam ama bi kafamı karıştırır. oturup hesabını yaparım değer mi diye. bu adam neden yapmasın. senden benden ne farkı var. geçeceksiniz o arma, forma işlerini. o işler biteli çok oldu.
devamını gör...
152.
galatasaray kulübüne bir kuruş kazandırmadan inter e transfer olan adam şu anda teknik direktörü. bir şey olmaz. yılda 8m€ ister, 7m€ a anlaşır. bir de yazmışlar galatasaray unutmaz diye. şimdi aynı yazarların okan hoca güzellemelerini bulabiliriz.
yoksa zaniolo nun 5m€ aldığı yerde 2m€ a oynayacak değil herhalde.
yoksa zaniolo nun 5m€ aldığı yerde 2m€ a oynayacak değil herhalde.
devamını gör...