roman / türk klasikleri / edebiyat
9.6 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

üni yıllarımda okumuş olduğum sabahattin ali kitabı. çok seneler geçti üzerinden, hiçbişey hatırlamıyorum. içimizde şeytan yok tembellik var gibi bi şekilde bitiyordu galiba kitap. bi o kalmış aklımda.
devamını gör...
sabahattin ali'nin en sevdiğim kitabıdır kendisi. kitap genel olarak dönem gençleri açısından iç çatışmayı ve toplum çatışmasını ele alıyor. bazen bir şeyin doğrusu nedir biliriz ama yine de yanlış olanı seçmek işimize gelir ya da bir şeyleri değiştirmek isteriz, yeteri kadar donanıma da sahibizdir ama yapmayız, yapamayacağımıza inanırız. peki neden? bize bu acziyeti veren ve yanlış olanı seçmek konusunda içimizi kemiren şey nedir? kahramanımız ömer kendi nezdinde bunu içindeki şeytana bağlıyor. ancak okur olarak dönemin şartlarının insanlar ve aydınlar üzerindeki etkisini görüyoruz. sıkıntı ve bu sıkıntıdan kurtulmak yaşanan sıkışmışlık aslında okuduğumuz. bunu hepimiz illaki yaşıyoruz ve bazen düşüncelerimizle davranışlarınız çeliştiği gibi hangisi gerçek benim diye düşünüyoruzdur.

macide ise çok da farklı olmamakla birlikte dönemin kadına bakış açısını, kadınlara yüklediği rolü ve kadınların bunlara rağmen devam etme hususundaki gayretini bize gösteriyor. aslında onun da yaşadığı bir tür kaçış, ait olma ve güvende hissetme çabası. tüm bunları yaparken de kendi olmaktan vazgeçmemek için çabalıyor.

bunların dışında kahvehanelerde buluşup yapılan felsefi sohbetleri o kadar kıskanmıştım ki anlatamam. kimsenin beş parasının olmadığı ama herkesin zihninin dolu olduğu, kendini ve dönemi sorguladığı, boş gibi görünse de insanın kendi içinde bir hesaplaşma yapmasına vesile olan o sohbetlerden bir tane de ben istiyorum.

genelde alıntılar aklımda tutamam ama bu kitapta okuduğum şu cümleyi mıhh gibi tutuyorum :

hayatın değişmeler silsilesi ve her değişmenin bir tekamül olduğunu anlayamayanlar yobaz kafalı insanlardır.


muazzam bir kitap yani okuyun, okutturun.
devamını gör...
bulgaristan'da, 25 şubat 1907 tarihinde doğan sabahattin ali eseri. ilk baskı 1940.

sabahattin ali'nin öyküleri resimli ay dergisinde yayımlanır ve ali burada düzeltmen olarak çalışan nazım hikmet ile tanışır. 1931 yılında yıkıcı propaganda yaptığı gerekçesiyle tutuklanır fakat ihbar asılsızdır. 3 ay tutuklu kalır suçsuz olduğu anlaşılınca serbest bırakılır. devlet büyüklerini küçük düşürücü şiirler yazdığı gerekçesiyle tekrar ihbar edilir ve yargılanır bir yıl 2 ay ceza verilir cezasının bitimine birkaç ay kala gene aftan yararlanır ve cezaevinden çıkar.
içimizdeki şeytan eserini 1940 yılında yayımlar. romandan sonra türkçülerin ve turancıların yayın saldırısına uğrar. adalet koridorları adlı bir makalesi sebebiyle hakkında tekrar dava açılır ve tutuklanır 12 gün yatıp ilk duruşmada serbest bırakılır.

hakkında açılan davalar o kadar fazlaydı ki yurt dışına çıkma kararı alır. hapisten tanıdığı birinin aracılığıyla daha önce emniyet teşkilatında görev alan sabıkalı ali ertekin ile tanışır. sabahattin ali'nin amacı kaçak yollardan bulgaristan'a geçmektir fakat 16 haziran 1948'de kırklareli'nin sazara köyünde cesedi bulunur.

ali ertekin yazarı öldürdüğünü itiraf eder 4 yıl ceza alır fakat af yasasından yararlanarak hapisten çıkar. 70 yıl geçmesine rağmen cinayet hala aydınlatılmamıştır.

(bkz: olimpos yayınları - içimizdeki şeytan)
devamını gör...
insanın ruhunu daraltan kasvetli bir kitap. yaptığı yanlışlara arka çıkıp içindeki şeytan kulp bulan ana karaktere kitabın sonunda neden üzüldüğünüzü bilmeden üzülmenizi sağlayacak bir eser. yazaran çoğu hikayesinde olduğu gibi bu roman da sizi derinden yaralayabilecek bir başyapıt.
devamını gör...
yakın zamanda okduğum hayatın gerçeklerini anlatan sabahattin ali romanıdır. içerikte istanbul'da cumhuriyet döneminde yaşayayan bir takın insanların lükse olan düşkünlüğünü, zenginlik ve fakirlk arasında bocalayan insan figürlerini yansıtan akıcı bir romandır. ayrıca batılı hayranı olan türkleri de güzel bir biçimde resmetmektedir.
devamını gör...
sabahattin ali'nin bütün kitaplarını okumaya çalışıyorum ve sırada ki hedefim içimizdeki şeytan. en sevdiklerimden biri olan yazar ve muhteşem anlatımları. en sevdiğim kitabı tabii ki de kürk mantolu madonna ve yeni yeni sabahattin ali'nin mektuplarının ve mahkeme yazılarının bulunduğu kitapları bulmuşken hevesim sönmeden tek çırpıda okumak istediğim kitaptır kendisi.
devamını gör...
birini sevmek dümdüz sevmektir. neden aramadan, olur mu diye enine boyuna düşünmeden. sonunu düşünmeden girdiğiniz her yoldan pervasızca çıkar ya da çıkarılırsınız, sevmek buna dahil. önce tanıyın, anlayın, sonra sevin. sevgiyi de insanı da heba etmeyin, vaatler yerine getirilmediğinde can yakarlar. -kitap yorumum.
devamını gör...
sabahattin ali'yi okuduğunuz zaman eski türkçe'yi yaşıyorsunuz adeta. müthiş betimlemeler ve karakter analizi yapıyor. o kadar çok eski türkçe ile örülmüş betimlemeler vardır ki (bir kağnı-ses kadar olmasa da) yanınızda bir sözlük varken okumanızı tavsiye ederim.

konusu kısaca, halkın açlık ve yoksulluk içinde sürekli borç aldığı ve artık alışverişte hırsızlık yapmaya başladığı için kendini şeytan olarak gören ama aslında sadece insan gibi yaşamak isteyen bir orta yaşlı adamı anlatan, benim en sevdiğim kitabıdır. fakat konuya doğrudan girmiyor. yani hikayenin asıl mesaj verdiği ve sadede geldiği kısım son kısımlardadır. o zamana kadar halkı anlatır, istanbul betimlemeleri yapar ve köy okullarındaki cahiliyetten söz eder. tabii bunlar da asıl mesaja giden müthiş bir betimleme yoludur. kesinlikle okuyun, ilk başta hiç yormaz ortalarda biraz yorucu gelir ama sonra tekrardan akmaya devam eder.
devamını gör...
dün bitirdiğim ve çok sevdiğim bir kitap kendisi. herkes okumalı, okutmalı.
şunu eklemeliyim ki asla bir aşk romanı olarak bakılmamalıdır, bana kalırsa kitapta romantizm yalnızca meze olarak kullanılmıştır.

"hâlbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması. içimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu. içimizde şeytan yok, içimizde aciz var... tembellik var... iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey, hakikatleri görmekten kaçma itiyadı var... hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle, kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz."
devamını gör...
yani şimdi kalkıp da bize burda sebahattin ali'yi ve kitaplarını anlattırmayın kardeşim. kötü kitabı yok zaten bu adamın. anlatımı o kadar gerçek ve olağan ki kitaplarından herhangi birini bitirdiğinizde, karakterler bir süre daha sizle yaşamaya devam eder. bir süre sonra unutursunuz belki ama bir tabloya bakarken mesela, eski bir devlet dairesine işiniz düştüğünde ya da ne bileyim egenin bir köyünde, bazen yaşlı bir ağaç gördüğünüzde... yine aklınıza gelir, maria pudenler, yusuflar, ömerler, macideler falan... sahicidir, gereğinden fazla sahici.
devamını gör...
edebiyatımızın en sıkıcı eserlerinden biri: çünkü öğüt verme endişesiyle yazılmıştır. bir tür mahalle baskısından dolayı eleştirilmesi, beğenilmemesi ortamlarda hoş görülmez. övenler de sanki mahalleden tepki görmemek için övmektedir. “kürk mantolu madonna” iyi bir roman diye “içimizdeki şeytan” da iyi olmak zorunda değil. hele sabahattin ali solcuydu, ahlaklıydı, kamyon şöförlüğü yaparken trajik bir şekilde öldürüldü diye hiç değil. bakalım mahallede durumlar benim tahmin ettiğim gibi miymiş :)
devamını gör...
türk edebiyatı'nın en sevdiğim eseridir.
bence kürk mantolu madonna'nın arkasında kalmasının tek sebebi aşk temasının daha seyrek işlenmesidir.
ayrıca dünya klasiklerinin arasında sırıtmadan üst sıralarda yer alabilecek bir eser olduğunu düşünüyorum.
not: sırf türkçe eser olduğu için aşırı övgüye tutan ve kalitesine bakmaksızın bir şeyleri destekleyen kişilerden değilim, gerçekten böyle düşünüyorum.
devamını gör...
sabahattin ali'nin kendi hayatından esintiler içeren çarpıcı romanı. bu romanı yazmak onun için pek hayra alamet olmamış, ızdırap içinde hayatı sonlanmıştır. kitapta nihat karakteri zamanın sağ fraksiyonunun önderlerinden nihal atsız'ın ta kendisidir çoğunuzun bildiği gibi. sabahattin ali'nin hayatını zindana çeviren de bu kitap sonrası atsız ve fanatikleridir.

bana göre kürk mantolu madonna'dan üç gömlek üsttedir ki o kitabını da çok severim. günümüz türkiyesinde kangren haline gelmiş sorunların o yıllardaki aksini şu anektod ile net bir şekilde görüyoruz.


"yahu sana acıyorum. etrafında daha aklı başında insanları toplayabilirdin."
"lüzumu yok. aklı başında adamlarla hiçbir iş görülmez. bize inanacak ve düşünmeden harekete geçecek insanlar lazım."
devamını gör...
bir sabahttin ali romanıdır.

benim için en iyi sabahattin ali romanı içimizdeki şeytandır. diğer kitaplarını da çok severim ama içimizdeki şeytan romanı ve ayran (öykü)'sünün bende yeri çok çok ayrıdır.

pek bir şeye inanmam ben bu dünyada. ama inandığım şeyler arasında en bağlı olduğum düşüncelerden biri insanın özünde kötü olduğudur. kötülük içimizdeki en güçlü duygu. hepimiz kötü insanlarız aslında, sadece bazılarımız bu kötülükler savaşacak kadar cesur ya da iradeli.

sabahattin ali'nin de dediği gibi bu şey içimizdeki şeytan. bize sürekli kötü şeyler yapmamızı fısıldayan o ses. benim gibi iradesiz olanlar bu sese hemen kanıyor, sizin gibi iyi insanlar içinse o ses duyulmayacak kadar az.

romandaki bütün kahramanlar kendi şeytanları ile meşgul. bazıları şeytanla anlaşmaya dünden razı, kimi karşı koymayacak kadar zayıf, kimi şeytanı ciddiye almayacak kadar iradeli.

ömer ve macide ise bir şeytanla ortaklaşa savaşmaya çalışıyorlar aşklarını kullanarak ama hiçbir şey kötülük kadar güçlü olamaz.

türk edebiyatında okuduğum en iyi romanlardan biridir içimizdeki şeytan.
devamını gör...
pek çok sol görüşlü yazarın yaptığı gibi kötülüğü göstererek iyiliğe yönelten, sabahattin ali kitabıdır.

okunması ilk başlarda sıkıcı ve hatta yorucu olan kitabın sonlara doğru hızı artar. özellikle bedri karakterinin romana girmesi ile birlikte gerilimin dozu yükselir ve okur kaçınılmaz sona yaklaşıldığını iyiden iyiye hisseder.

bu kitapta yazar gerçekçi,kurgu inandırıcıdır. öyle ki macide ve ömer'in yaşadığı parasızlığa son zamanlarda bizlerin de yaşadığı hayat pahalılığı sayesinde daha kolay inanırız.

kitap yayınlandığında 1940 yılıymış. insanın bazı mekanlar ya da uzaklıklar için kerteriz noktası aldığı bir takım yerler vardır. benim için de bazı olaylar için kerteriz noktası olarak aldığım tarih babamın doğum tarihi olan 1944 yılıdır. bu kitap babam bile doğmadan yazılmış ki babam 78 yaşında öldü. 83 yıllık bu kitabın içindekileri biz bugün müge anli'da görüyoruz, gazetelerde okuyoruz, çevremizde mutlaka duyuyoruz. daha bir yıl önce yakın bir apartmanda oturan genç bir kızın 18 yaşına girdiği gün sevgilisi ile kaçıp nikahsız yaşamaya başladığını bir kaç ay sonra da ailesinin evine parasızlık yüzünden geri döndüğünü öğrendim mesela. demek ki ülkede değişen bir şey yok.

macide ile ömer'in geldiği noktada bence ana unsur içimizdeki şeytan ya da parasızlık değildi. en büyük eksiklik ihmal edilmiş çocukluk ve gençlikleriydi. babasının ölümünü haber verdirmek istemeyen macide'nin annesi kadar, oğlunun ne yaptığını takip etmeyen ömer'in annesi kadar ihmal edilmişlik; parasızlık ya da tembellikden daha ağır yıkımdı. yanlarında utana sıkıla borç aldıkları eş dost yerine sevgi ve merhametle muamele eden aileleri olsaydı ömer ve macide belki macide'nin söylediği gibi konuşarak sertleşmeye vakit bulabilirdi.

son bölümde macide'nin "ablaniz daha genç, ona ben bakarım . unutmak zaman alır ama unuturum" tarzı sözleri ise yine fevri ve düşünmeden atılan adımları gösteriyordu. aynı teyzesinin evinden bir anda ne yapacağını düşünmeden çıkması gibi, ömer ile ölçüp tartmadan yeni bir hayata başlaması gibi, anne ve ablasının yanına dönmek konusunda gösterdiği tepki gibi. macide ile ömer'i aynı yerde buluşturan, birbirine ümit vaadeden yegane şey de gençliğin ve tecrübesizliğin verdiği aceleci fikirlerdi. macide hep birilerinden kaçıp başkalarının boyunduruguna girmek zorunda kalıyordu.

üzücü bir sonla biten,yeterince manasız ve amaçsız bulduğum hayatıma daha da keder bulaştırmaya çalışan bir kitap oldu. yine de ben insanın içinde şeytan değil, onu sürekli istek ve arzuları ile yoran nefis taşıdığını ve ancak iyilikde, güzellikte allah yolunda yaşayarak huzura ereceğini düşünüyorum.
devamını gör...
sabahattin ali'nin en ünlü romanlarından biri sanırım. ben yazarın kuyucaklı yusuf'undan başka eserini okumamıştım, onu da lisedeyken okuduğum için hiç hatırlamıyorum şu an... kendi içerisinde karşılaştırma yapamayacağım o yüzden.
romanın en sevdiğim yanı kurguya yedirilmiş felsefi düşünceler silsilesi olması. üstelik kurgu da kendini okutan cinsten. boşuna büyük yazar olmuyor bazı yazarlar...
ulan macide, kızacağım sana ama kızamıyorum da. öyle bir ailede büyümek, sonra daha doğru düzgün bir şey görmeden masaldan çıkmış gibi seni bulup sana aşık olan bir adamla karşılaşmak... kim olsa senin gibi saftirik saftirik evlenip adamın yanına taşınırdı heralde.
gelelim ömer'e. ömer'in acayip iyi bir dayağa ihtiyacı var. sıkıntısı tam olarak bu. birileri bunu evire çevire dövse kendine gelir. dertlere bak dertlere. privileged white man dertleri. iki tokatlasam kendime gelirim.
romanın asıl olayı bu ikisinin aşkıymış gibi olsa da aslında altında yatan farklı mesajlar temeli oluşturuyor. nihat ve grubunun düştükleri durum, ömer'in veznedara yaptıkları, çok entelektüel ve aydın geçinen adamların birer pislik olması vs. yazar tüm bunları göz önüne sererek okuyucuyu tokatlamak istemiş resmen.
yaptığımız kötülükleri içimizdeki şeytana mal etmeyi bırakıp sorumluluğunu alacağımız günlere gelmek için okuyalım.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
türk edebiyatçılardan en çok beğendiğim bir yazar olan sabahattin ali'nin sürükleyici, cumhuriyet döneminde yaşanmış istanbul sosyetesini anlatan dramatik bir eseridir.
devamını gör...
bir anda başlayan aşkın beklenmedik sonu. bir dönemi yansıtan, adeta önümüze seren betimlemeler. ne kadar çok değiştik ve ne kadar aynıyız.
devamını gör...
sabahattin ali'nin içimizdeki şeytan kitabını da kürk mantolu madonna'sını da okudum. bundan yıllar önce edebiyat öğretmenine 'içimizdeki şeytan kürk mantolu madonna'dan daha iyi, betimlemeleri özenli, anlattığı konu bütünlüğü içinde gerçekler de var. ama nasıl oluyor da kürk mantolu madonna bu kadar sevilirken ömer ve macidenin aşkı arka plana atılıyor. orada ömer'in sadece aşkı yok, kendini bulma serüveni de var. ' demiştim. bana hak vermişti. sonra şu genellemeye vardık, gerçek edebiyatseverler içimizdeki şeytanın kürk mantolu madonna'dan daha iyi olduğunu bilir.
devamını gör...
macide'ye olan saygısızlığı ve küstah hâl ve hareketleri beni delirtmişti. ve ben birkaç hafta boyunca ömer ismini duyduğumda istemsiz bir şekilde öfkeleniyordum. o kadar nefret ettim...
böyle insanların sevgi veya aşk anlayışlarına denk gelmek beni tedirgin ediyor. hadi duygun bitti insanlığın da mı bitmişti kızı gece orada tek bırakıp öncelerde arkadaşın(!) olanla döndün? şeytan olsa "dur bir içeride bir şeyi unutmadın mı?" derdi ama sen şeytandan daha şeytandın.
aklı ve iradesi olmayan, aciz, kendini basitliklerle dolup doluşturan ve kendi suçunu sürekli başkalarına atan insanları ortak noktada buluşturabilecek bir eser.
o karakterdeki insanlara asla tahammül edemiyorum. allah'ta denk getirmesin...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"içimizdeki şeytan" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim