sabahattin ali

hak edene kitabı verilir. herkese hediye edilmezimdir. öyledir benim için yani.
kimileri için oğuz atay'dır mesela. severiz.

beğenmediğim yazar.

şu sıralar fena halde oturup sohbet etmek, dertleşmek istediğim yazar…

sanırım oturup konuşmak istemezdim, onu dinlerdim ama konuşmak gibi bir eylemi ona karşı gerçekleştirmezdim. her ne kadar kitaplarından onu anlıyor olsam da dinlemek de ayrı bir tat verir diye düşünüyorum. birçok yazar gibi melankolik ve gerçekçi, sanırım en sevdiğim hali bu. geçenlerde konuştuğum biri bu halinin yanlış olduğunu ve okuyanlara kötü örnek olacağını söylemişti. eğer birinden kötü örnek sayılacak bir eylemi edineceksem, bu kesinlikle sabahattin ali olmalıdır.

hissedince sana vurulduğumu
anladım ne kadar yorulduğumu
sakinleştiğimi durulduğumu
denize dökülen bir pınar gibi

buradan

adını görünce bile heyecanlandığım aşırı çok sevdiğim bir yazardır kendisi. kalemi naif hitabı kuvvetli içine içine işleyen her sözüyle..

üniversite sınavında sorusu çıkmıştı şaşırdım ama bir o kadar da sevindim. adını görünce bile seviniyorum yani herkesin okuması lazım

bana kitap okumayı sevdiren yazar. özellikle içimizdeki şeytan çok iyidir. ne kadar güzel anlatırsa anlatsın, ne kadar güzel yazarsa yazsın hiçbir yazar benim gözümde sabahattin ali'nin üzerine çıkamaz. insanın iç dünyasını, içinde tuttuğu düşünceleri onun kadar harikulade anlatan olmayacak. son olarak buraya içimizdeki şeytan kitabından bir alıntı bırakmak istiyorum. "sizi eve bıraktıktan sonra tekrar caddeye çıktım. caddedeki kalabalık beni sahiden sıktı. ben ikide birde böyle oluyorum bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. bu nefret filan değil....insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. sadece bir yalnızlık ihtiyacı. öyle günlerim oluyor ki etrafımda küçücük bir hareket en hafif bir ses bile istemiyorum. taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor...fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker uzun uzun anlatacak birini. o zaman ne kadar hazin bir hăl aldığımı tasavvur edemezsiniz. kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum. odamdaki duvarlar birdenbire büyüyüveriyor. pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda, insanı içinde boğacak kadar kudretli oluyor. ''

çok satanlardan inmediği için inat edip okumadığım ve okudukça neden inmediğini anladığım roman, öykü yazarı ve şairdir. yakınları ve yazar dostları ölümünü açık sözlülüğüne ve insanlara çok güvenmesine bağlarlar. insanlık bu değil midir zaten, iyilik yapsan da her şeyin bir bedeli vardır derler.
ölümünün arkasındaki sır perdesi bir türlü aralanmıyor, kızı ve ailesi uğraşsa da şimdilerde edremit'te bir hatıra evi yaptılar.
unutulmamalıdır..
eşkıya dünyaya hükümdar olmaz, ben gene sana vurgunum, leylim ley, melankoli şiirleri zülfü livaneli, nükhet duru gibi sanatçılar tarafından seslendirilmiştir. anılarını, kitapları hakkındaki incelemeleri okumak için sabahattin ali kitabının okunmasını öneririm.
yky'de olan hakları ölümünün üzerinden tam tarih bilinmediğinden yetmiş yıl geçince başka yayınevlerine geçmiştir. her yerde bulunabilir kitapları, yeter ki unutulmasın. okuyalım..

sosyalist realizm akımına bağlı usta yazardır. herkesin hayatının bir döneminde hissedip anlatmakta zorlandığı duyguları etkileyici bir şekilde betimler. şiirlerinde halk edebiyatı geleneğinin izleri görülür.

üstadın gerçek adı başka aslında..

ev işlerinde hep eşine yardım edermiş bi akşam evde çamaşırları makinaya atacak lakin bi türlü kirlileri bulamıyo evde hanımına soruyo kirliler nerde diye hanımı da sabah attın ali diyo ondan sonra hepimizin bildiği adı alıyo işte bu da böyle bi hikaye çok hoş gerçekten..

herkese umuttan bahsediyorum, içimde zerre kadar umut kalmamışken.

kuyucaklı yusuf ve kürk mantolu madonna gibi muhteşem eserlere sahip yazarımız. ikisini de şiddetle tavsiye ederim.

sinop cezaevi müzesinin pazarlama itemi.

eti için öldürülmüş bir bülbül, nahif, zarif, dünyadan güzelce geçmiş, kalleşçe yaşamı elinden alınmış bir yazar

ne kadar çok kişiyi seversek asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.

sabahattin ali - kürk mantolu madonna

aslında çok iyi bir yazar olmasına rağmen kitapları bu instagrama kitap kahve koyanların eline düştüğünden beri eserlerinden soğumuşumdur. fakat gene de türk edebiyatındaki önemi inkar edilemeyecek yazar.

acımasız bir şekilde katledilen türk edebiyatının mihenk taşlarından olan isim. mezarı yoktur.

bilen bilir sabahattin ali hayranı olduğumu
keşke daha fazla eser bırakabilmiş olsaydı
ya da ben onu bizzat tanıyabilmiş..

"başım dağ saçlarım kardır,
deli rüzgarlarım vardır,
ovalar bana çok dardır,
benim meskenim dağlardır."