sözlük yazarlarının başına gelen garip olaylar
başlık "boltcrank" tarafından 03.12.2020 15:27 tarihinde açılmıştır.
61.
2017 baharında starbucks'ta tanıştığım bir elemanın benle sohbete başlaması, kendisinin musevi asıllı bir yabancı vatandaş olduğunu ve türkçe'yi burada kalarak öğrendiğini iddia etmesi, bu arada çok küçük bir aksan hariç dilimizi mükemmel konuşması, türkiye'nin tüm olaylarına ve israil tarihine hakim olması, fethullah gülen'i sevdiğini ifade etmesi, benden facebook adresimi istemesi, sonrasında hesabına baktığımda israil ordusu ve operasyonlarını öven pek çok video paylaştığını görmem, altında türkçe isme sahip bir sürü kullanıcının o videolara a yorumlarla destek verişini görmem, bir gün ben küçük bir eleştiride bulununca beni engellemesi. buraya kadar olayın birinci kısmı.
aradan bir sene geçmeden çalıştığım kurumda herkesin sevdiği, fazla popüler ve popülist bir kadın çalışanın kayınpederinin vefat etmesi ve biraz da mecburiyetten diğer personelle cenaze evine gidişimiz. orada o bayan çalışanın eşinin yani merhumun oğlunun kendisini yabancı uyruklu bir yahudi olarak tanıtan adam olması. adamın beni doğal olarak tanımaması ama enteresandır ki adaş oluşumuz. bu arada ismim arapça kökenli müslüman bir isim değil ama öz türkçe bir isim ve yahudi de değilim. ben de tüm bu olayları değerlendirirken adam hakkında canı sıkılmış ve fantezi yapıyor diye düşünürken, sonraki zamanlarda facebook ve instagramda iş arkadaşımız olan eşinin kendi ismi ve soy adının yanında parantez içerisinde kohen yazdığını görmem. hepsinden tuhafı bu kadın akp'li müdürün en sadık destekçilerinden birisiydi.
aradan bir sene geçmeden çalıştığım kurumda herkesin sevdiği, fazla popüler ve popülist bir kadın çalışanın kayınpederinin vefat etmesi ve biraz da mecburiyetten diğer personelle cenaze evine gidişimiz. orada o bayan çalışanın eşinin yani merhumun oğlunun kendisini yabancı uyruklu bir yahudi olarak tanıtan adam olması. adamın beni doğal olarak tanımaması ama enteresandır ki adaş oluşumuz. bu arada ismim arapça kökenli müslüman bir isim değil ama öz türkçe bir isim ve yahudi de değilim. ben de tüm bu olayları değerlendirirken adam hakkında canı sıkılmış ve fantezi yapıyor diye düşünürken, sonraki zamanlarda facebook ve instagramda iş arkadaşımız olan eşinin kendi ismi ve soy adının yanında parantez içerisinde kohen yazdığını görmem. hepsinden tuhafı bu kadın akp'li müdürün en sadık destekçilerinden birisiydi.
devamını gör...
62.
inanma sikec… yok yok buna inanılabilir.
devamını gör...
63.
yani kisaca kacilirdim, uzaylilar tarafindan.
evet inanmiyosunuz tamam anlatalim madem cok umrunuzdaysa, biliyosunuz genelde uzun entry girmem ama uzunca anlaticam olayla ilgilenen arkadaslar icin, daha da detay vermicem, sormayin da cevaplamam.
ben biliyosunuz azerbaycanliyim, 1 kac sene onceydi. o donem yasim 12 falan. annemle baku'ye gitmistik. annemin isi hasebiyle otelde kalcaktik. o donem 1 kurs vardi, ressamlik ogretimi. annem ressam ama muzeleri geziceklerdi, ben annemsiz kalamadigimdan beni de aldi yanina.
o donem de baku'de yakinimiz olmadigindan otelde kaldik arkadaslar. her sey cok iyi guzeldi, fakat ordaki 5-6. gecemizde 1 seyler oldu.
sonbahardi, hava cok ruzgarliydi, pencereler acikti ve annemle uyuyoduk. tabi ben cok korkuyodum cunku ruzgar da fena esiyodu, otelin 5'ci kati falan, hava fena karanlik.
ben de fena korktum derken 1 isik yansidi. ben once araba fari zannettim de sonra 5'ci katta oldugumuzu hatirladim, anneme iyice sarildim, cok korktum. hatta anne anne dedim de annem uyu uyu dedi.
lan bu isik huzmesi yaklastikca yaklasiyor derken, 1 cift goz gordum.
simdi aga sunda anlasalim ki insan gozu degildi.
uzayli gozu diye cizilen gozlere de benzemiyodu. basbaya mosmor, minnacik, uzum tanesi gibi, ama mor 1 isik sacan gozlerdi. kafasinin tam ortasinda kedi kulagina benzer 1 sey vardi.
genel vucudunda herhalde metalimsi 1 zirh vardi, pembeydi zirhi. kafasiysa beyazdi.
bana bakti, ben ona baktim ve dogal olarak bagirdim. ama ustume karabasan cokmuscesine sesimin cikmadigini fark ettim.
ardindan şok silahi gibi 1 tabancamsi 1 silah cikardi, bu da gri, metalimsi 1 yapidaydi. onunla ates etti, onunla ates edince uzun sari 1 lazer cikip beni icine cekti.
sonrasini hatirlamiyorum, ama su aklimda, o zaman geceydi, herhalde 1-2 civari.
fakat hava acildigi vakitlerde, ki sonbahar oldugundan tahmin ediyorum 5 gibi, sunu hatirliyorum, bu arada yani, gece 1'den gece 5'e kadar olan o 4 saatlik sure bende flu, 0. hic 1 sey hatirlamiyorum, tahminimce cok yuksek ihtimal bilincaltimi resetlediler.
ama o saati iyi hatirliyorum, ben o saatte gokyuzunden firliyordum.
bildiginiz basbaya helikopterden atlar gibi gokyuzunden disari atildigimi hatirliyorum herhalde 1 ucagin icinden, ucagi falan hic mi hic hatirlamiyorum, geldikleri araci falan gormedim. en azindan o kisim flu bende.
ordan atildim, asiri korku, dehset, panik hissetim ve yere cakildigimda 1 anda otelde yatakta annemin yaninda belirdim, hic aci hissetmiyodum ve saat 5 bucuk falandi sanirsam, sabaha dogru.
bunu anneme anlattim ruya gormussun dedi, ablama anlattim israr ettim o bana inandi ama asiri 1 tepki vermedi.
hadi dagilin simdi.
evet inanmiyosunuz tamam anlatalim madem cok umrunuzdaysa, biliyosunuz genelde uzun entry girmem ama uzunca anlaticam olayla ilgilenen arkadaslar icin, daha da detay vermicem, sormayin da cevaplamam.
ben biliyosunuz azerbaycanliyim, 1 kac sene onceydi. o donem yasim 12 falan. annemle baku'ye gitmistik. annemin isi hasebiyle otelde kalcaktik. o donem 1 kurs vardi, ressamlik ogretimi. annem ressam ama muzeleri geziceklerdi, ben annemsiz kalamadigimdan beni de aldi yanina.
o donem de baku'de yakinimiz olmadigindan otelde kaldik arkadaslar. her sey cok iyi guzeldi, fakat ordaki 5-6. gecemizde 1 seyler oldu.
sonbahardi, hava cok ruzgarliydi, pencereler acikti ve annemle uyuyoduk. tabi ben cok korkuyodum cunku ruzgar da fena esiyodu, otelin 5'ci kati falan, hava fena karanlik.
ben de fena korktum derken 1 isik yansidi. ben once araba fari zannettim de sonra 5'ci katta oldugumuzu hatirladim, anneme iyice sarildim, cok korktum. hatta anne anne dedim de annem uyu uyu dedi.
lan bu isik huzmesi yaklastikca yaklasiyor derken, 1 cift goz gordum.
simdi aga sunda anlasalim ki insan gozu degildi.
uzayli gozu diye cizilen gozlere de benzemiyodu. basbaya mosmor, minnacik, uzum tanesi gibi, ama mor 1 isik sacan gozlerdi. kafasinin tam ortasinda kedi kulagina benzer 1 sey vardi.
genel vucudunda herhalde metalimsi 1 zirh vardi, pembeydi zirhi. kafasiysa beyazdi.
bana bakti, ben ona baktim ve dogal olarak bagirdim. ama ustume karabasan cokmuscesine sesimin cikmadigini fark ettim.
ardindan şok silahi gibi 1 tabancamsi 1 silah cikardi, bu da gri, metalimsi 1 yapidaydi. onunla ates etti, onunla ates edince uzun sari 1 lazer cikip beni icine cekti.
sonrasini hatirlamiyorum, ama su aklimda, o zaman geceydi, herhalde 1-2 civari.
fakat hava acildigi vakitlerde, ki sonbahar oldugundan tahmin ediyorum 5 gibi, sunu hatirliyorum, bu arada yani, gece 1'den gece 5'e kadar olan o 4 saatlik sure bende flu, 0. hic 1 sey hatirlamiyorum, tahminimce cok yuksek ihtimal bilincaltimi resetlediler.
ama o saati iyi hatirliyorum, ben o saatte gokyuzunden firliyordum.
bildiginiz basbaya helikopterden atlar gibi gokyuzunden disari atildigimi hatirliyorum herhalde 1 ucagin icinden, ucagi falan hic mi hic hatirlamiyorum, geldikleri araci falan gormedim. en azindan o kisim flu bende.
ordan atildim, asiri korku, dehset, panik hissetim ve yere cakildigimda 1 anda otelde yatakta annemin yaninda belirdim, hic aci hissetmiyodum ve saat 5 bucuk falandi sanirsam, sabaha dogru.
bunu anneme anlattim ruya gormussun dedi, ablama anlattim israr ettim o bana inandi ama asiri 1 tepki vermedi.
hadi dagilin simdi.
devamını gör...
64.
bazı şeyleri gerçekten insan anlamlandıramıyor.
aile bireyleri defalarca hastalanmıştır
ararsın, yanlarına gidersin, bakarsın vesaire.
babam grip olduğunda bu sefer içime bi öküz oturdu
50 kere aradım, napıyorsun, iyi misin.
iyi diyor
kapatıyorum, 15 dakika sonra içime bi' karanlık daha oturuyor yine arıyorum
ha n'oldu?
bu konuşmayı yaptıktan 2 hafta sonra kemoterapiye başladık
hatta şöyle diyeyim, hayat o kadar garip ki
ekşi sözlük'te entrylere bakarken önüme bir başlık geldi, bir kanser türü
insanlar altında annesiyle, babasıyla ilgili çare arıyor
o an şeyi düşünmüştüm
ulan ne kadar çok acı yaşayan insan var, oraya bi' şeyler karalıyor
5 saniye sonra o başlık akışta kayboluyor, umarım böyle bi' şey yaşamam dedim.
o başlıktan yaklaşık 10 gün sonra başıma geldi
bence bu hissiyatlar epey garip, tanrı inancım yok, anlamlandıramıyorum ama insan gerçekten hissediyor ve bunun bir adı yok.
aile bireyleri defalarca hastalanmıştır
ararsın, yanlarına gidersin, bakarsın vesaire.
babam grip olduğunda bu sefer içime bi öküz oturdu
50 kere aradım, napıyorsun, iyi misin.
iyi diyor
kapatıyorum, 15 dakika sonra içime bi' karanlık daha oturuyor yine arıyorum
ha n'oldu?
bu konuşmayı yaptıktan 2 hafta sonra kemoterapiye başladık
hatta şöyle diyeyim, hayat o kadar garip ki
ekşi sözlük'te entrylere bakarken önüme bir başlık geldi, bir kanser türü
insanlar altında annesiyle, babasıyla ilgili çare arıyor
o an şeyi düşünmüştüm
ulan ne kadar çok acı yaşayan insan var, oraya bi' şeyler karalıyor
5 saniye sonra o başlık akışta kayboluyor, umarım böyle bi' şey yaşamam dedim.
o başlıktan yaklaşık 10 gün sonra başıma geldi
bence bu hissiyatlar epey garip, tanrı inancım yok, anlamlandıramıyorum ama insan gerçekten hissediyor ve bunun bir adı yok.
devamını gör...
65.
bir kız bana birgün sorular sordu ben de elimden geldiği kadarıyla soruları cevapladım kötü birşey yapmadım ya da kıza asılmadım kız gitmiş beni durduk yere sevgilisine şikayet etti iyi de yanıma geldi soru sordu cevapladım hiç iltifat falan da etmedim herhalde kafası güzel.
devamını gör...
66.
ortanca eski baldızımın istihbaratçı olduğunu öğrendiğimde dumura uğramıştım. aslında kıllandım ama itiraf da etmedi. bi akşam sarışın ve küt saç, bir sabah esmer ve uzun saç, bi ara tesettüre girmeler falan... ulan ne ayak bu kadın diye soruyorum, ben dışında herkes normal karşılıyor. beni bi merak sardı, dedim ben bu işi bozarım. facebook dan sahte profille ekledim, sohbet ediyoruz falan. profil fotoğrafı da fake. aslan kafesine kuruyemiş atan şortlu bir gezgin fotoğrafı var. paylaşımlarının neredeyse tamamı farklı ülkelerde. mısır da piramit keyfisi tadında paylaşımlar. eyfel aslında o kadar uzun değil yok efendim pisa kulesi yeteri kadar yamuk değil falan, sanki düzeltecek amk. yine bi akşam sohbet ediyoruz, üzerimde nasa yazan bi t-shirt var. bıktım ya çok yoruldum dedi. kılıktan kılığa girmekten sıkıldım, batsın parası da itibarı da dedi. bir akşam iran, sabahı nairobi'de olmak yordu deyince, nairobi'nin pestili meşhur, muhakkak tadına bak deyince engeli bastı. öğrenemedim yine aslını.
devamını gör...
67.
biri girdi bugün kapıdan.
bakışlarınız buraya doğru ben trabzonluyum diye bağırıyor dedi. dedim neresinden diye de bağırıyor mu, çat diye söyledi.
bu iş iyi yerlere doğru gitmiyor. bana memleket tahmin etmeyin, odamdaki musluğu tamir edin. *
bakışlarınız buraya doğru ben trabzonluyum diye bağırıyor dedi. dedim neresinden diye de bağırıyor mu, çat diye söyledi.
bu iş iyi yerlere doğru gitmiyor. bana memleket tahmin etmeyin, odamdaki musluğu tamir edin. *
devamını gör...
68.
hamamda bayılmak
toplaşın yamacıma. hayatımın en bok haftasını anlatayım...
bazen yetenekleriniz, becerileriniz, vasıflarınız, gençliğiniz, güzelliğiniz... her şey ama her şey kifayetsiz kalır. öyle bir durum işte.
o zamanlar marmaris'te bir bar-restorant'da çalışıyorum. bir yandan da dersaneye gidiyorum. gündüz dershanede, akşam bardayım. maaş sistemi de prim şeklinde o zaman. kış olduğu için işler düşük üstelik yarım gün çalışıyorum. kazandığım para sadece dersaneye yetiyor ama direniyorum.
kurban bayramı zamanı yaklaştı. bizim mekânın pek ilgisi yoktu bayram yoğunluğu ile, daha çok oteller yogunlasiyordu iş bakımından.
bizim müdür dedi ki, bayram ekstrasina gitmek isteyen gidebilir. biz yoğun olmayacağız ama siz en azından üç gün, günlük kazancı üçe katlarsiniz.
bunun üzerine bir otel ile anlaştım. bayram boyunca çalışacağım orada. her şey tamam.
bayram sabahı yataktan kalkarken boynum tutuldu. ama öyle böyle değil. kaldım yerimde. parmağımı oynatsam çığlık atıyorum.
güç bela arkadaşımı aradım dedim ki, otele sen git, söz verdim ama ayağa kalkamıyorum. tamam dedi. sonra o da gidemedi neyse.
geldi beni aldı, annesi bize getir yalnız kalmasın demiş. gittim ama sürünerek...
iki gün geçti bu arada ne yağı bulursak boynuma masaj yapıyoruz. mısır çarşısı gibi kokuma ek hareket kabiliyetine bir gelişme yok.
dedim ki, böyle olmayacak. ekstraya gidemedigim gibi kendi işime de gidemiyorum. double kayıp.
arkadaşa dedim ki ben saunaya gidiyorum. ayağa kalkmam lazım.
çalıştığım mekanın yanında beş yıldızlı bir otel var. gittim buraya, sauna için randevu aldım. normalde hep giderdim saunaya. alışık olduğum bir şeydi yani.
neyse işte gittim ben saunaya girdim. normalde yaklaşık 15 dk durabiliyirdum. o gün duramadim. beş dakika zor dayandım. kendimi dışarı attım.
resepsiyonda gençten bir çocuk var, dedi ki "isterseniz duşa girin, hava çok soğuk". dedim ki, "tekrar saunaya gireceğim", "olsun, yine de duş almalısınız" dedi.
neyse duşa girdim. midemde bir kazinma hissettim. tanıdığım bir şey olduğu için bayılacağımı anladım ve yere oturdum düşmemek için.
uyandım sonra. biraz bekledim, tekrar oturdum. iyiyim diyerek kalkıp musluğu açtım. duşa başladım, gözlerimi kapadım köpük köpük...
uyandığımda yüz üstü yerdeyim yine, dişim ve burnum feci şekilde acıyor, su hâlâ üzerime akıyor...
bu defa panikledim biraz. üst üste hiç olmamıştı. toparlanmaya çalıştım. bir an önce çıkmak ve birine söylemek istiyorum. kış olduğu için ortalıkta pek kimse yok, bir şey olsa fark edilmez korkusuyla kalktım yerden ve elimi mayoma attım. çıkmam lâzım.
sonra bir ses duydum. cam kırıldı. duş kapıları buzlu cam. ortamdaki sesleri duyuyorum. birileri koşuyor cam sesine. kapı kırıldı galiba diyorum.*...
tekrar uyandığımda az önceki resepsiyonistin kollarindayim havluya sarılı. bana diyor ki:"yere bakma sakın!"
birine yere bakma derseniz ilk işi yere bakmak olur, o gün öğrendim.
yere baktım, baya çocuk havuzu büyüklüğünde bir alan full kan.
bunu görünce ben yine gittim. normalde kan tutmaz beni ama insan kendi kanını oluk oluk görünce bir tuhaf oluyor.
gözlerimi açtığımda sedyedeydim. bana bir iki soru sordular cevapladım. resepsiyonist fırça attı, "ben sana yere bakma demedim mi?" diye. "o yüzden baktım ben de" dedim.
sonra hastaneye götürdüler beni. röntgen istediler. içeri alırken "hamile misin?" diye sordular hayal meyal anımsıyorum.
röntgen çekilirken ben yine düştüm ama nasıl düşmek...
sonra teknisyen dedi ki, "bir daha düşecek olursan seslen".
yine röntgen geçtim. buz gibi. ben yine gidiciyim anladım ve sesleniyorum, duymuyor. bağırıyorum, duymuyor.
derken yine gözümü açtım yine fırça yedim "neden seslenmiyorsun?" diye.
...
o gün koluma yedi dikiş atıldı. duşta en son bayıldığımda kapının yanındaki vazonun üzerine düşmüşüm. dişim kırılmış. burnum çatlak. müdür gelmiş, geçmiş olsun diyor. boynum hala tutuk.
neyse ben "takdir allah'ın" diyerek yine arkadaşın evine gidiyorum. kalmayacağım, kararlıyım.
kasmayacagim ama, kurban bayramı her yer et yemeği. benim dişim kırık, boynum tutuk... nasıl acı çekiyorum yemek yerken. çorba içmek bile eziyet. bir hafta...
yani kendi haline biraksam iki gün sonra calisabilecektim belki ama ben sayın her şeyi bilen olarak müdahale edip araya sauna macerası sıkıştırınca 15 gün işe gidemedim. boynu kurtaramadigim gibi kolu, dişi ve burunu da kaybettim bir süre.
hiç öyle filmlere konu olacak ince birdurum da yok. bildiğin düşük tansiyon. altı kere bayıltan düşük tansiyon.
190 cm adeleli sevgili isteyen 150 cm basenli instagirl gibi.
toplaşın yamacıma. hayatımın en bok haftasını anlatayım...
bazen yetenekleriniz, becerileriniz, vasıflarınız, gençliğiniz, güzelliğiniz... her şey ama her şey kifayetsiz kalır. öyle bir durum işte.
o zamanlar marmaris'te bir bar-restorant'da çalışıyorum. bir yandan da dersaneye gidiyorum. gündüz dershanede, akşam bardayım. maaş sistemi de prim şeklinde o zaman. kış olduğu için işler düşük üstelik yarım gün çalışıyorum. kazandığım para sadece dersaneye yetiyor ama direniyorum.
kurban bayramı zamanı yaklaştı. bizim mekânın pek ilgisi yoktu bayram yoğunluğu ile, daha çok oteller yogunlasiyordu iş bakımından.
bizim müdür dedi ki, bayram ekstrasina gitmek isteyen gidebilir. biz yoğun olmayacağız ama siz en azından üç gün, günlük kazancı üçe katlarsiniz.
bunun üzerine bir otel ile anlaştım. bayram boyunca çalışacağım orada. her şey tamam.
bayram sabahı yataktan kalkarken boynum tutuldu. ama öyle böyle değil. kaldım yerimde. parmağımı oynatsam çığlık atıyorum.
güç bela arkadaşımı aradım dedim ki, otele sen git, söz verdim ama ayağa kalkamıyorum. tamam dedi. sonra o da gidemedi neyse.
geldi beni aldı, annesi bize getir yalnız kalmasın demiş. gittim ama sürünerek...
iki gün geçti bu arada ne yağı bulursak boynuma masaj yapıyoruz. mısır çarşısı gibi kokuma ek hareket kabiliyetine bir gelişme yok.
dedim ki, böyle olmayacak. ekstraya gidemedigim gibi kendi işime de gidemiyorum. double kayıp.
arkadaşa dedim ki ben saunaya gidiyorum. ayağa kalkmam lazım.
çalıştığım mekanın yanında beş yıldızlı bir otel var. gittim buraya, sauna için randevu aldım. normalde hep giderdim saunaya. alışık olduğum bir şeydi yani.
neyse işte gittim ben saunaya girdim. normalde yaklaşık 15 dk durabiliyirdum. o gün duramadim. beş dakika zor dayandım. kendimi dışarı attım.
resepsiyonda gençten bir çocuk var, dedi ki "isterseniz duşa girin, hava çok soğuk". dedim ki, "tekrar saunaya gireceğim", "olsun, yine de duş almalısınız" dedi.
neyse duşa girdim. midemde bir kazinma hissettim. tanıdığım bir şey olduğu için bayılacağımı anladım ve yere oturdum düşmemek için.
uyandım sonra. biraz bekledim, tekrar oturdum. iyiyim diyerek kalkıp musluğu açtım. duşa başladım, gözlerimi kapadım köpük köpük...
uyandığımda yüz üstü yerdeyim yine, dişim ve burnum feci şekilde acıyor, su hâlâ üzerime akıyor...
bu defa panikledim biraz. üst üste hiç olmamıştı. toparlanmaya çalıştım. bir an önce çıkmak ve birine söylemek istiyorum. kış olduğu için ortalıkta pek kimse yok, bir şey olsa fark edilmez korkusuyla kalktım yerden ve elimi mayoma attım. çıkmam lâzım.
sonra bir ses duydum. cam kırıldı. duş kapıları buzlu cam. ortamdaki sesleri duyuyorum. birileri koşuyor cam sesine. kapı kırıldı galiba diyorum.*...
tekrar uyandığımda az önceki resepsiyonistin kollarindayim havluya sarılı. bana diyor ki:"yere bakma sakın!"
birine yere bakma derseniz ilk işi yere bakmak olur, o gün öğrendim.
yere baktım, baya çocuk havuzu büyüklüğünde bir alan full kan.
bunu görünce ben yine gittim. normalde kan tutmaz beni ama insan kendi kanını oluk oluk görünce bir tuhaf oluyor.
gözlerimi açtığımda sedyedeydim. bana bir iki soru sordular cevapladım. resepsiyonist fırça attı, "ben sana yere bakma demedim mi?" diye. "o yüzden baktım ben de" dedim.
sonra hastaneye götürdüler beni. röntgen istediler. içeri alırken "hamile misin?" diye sordular hayal meyal anımsıyorum.
röntgen çekilirken ben yine düştüm ama nasıl düşmek...
sonra teknisyen dedi ki, "bir daha düşecek olursan seslen".
yine röntgen geçtim. buz gibi. ben yine gidiciyim anladım ve sesleniyorum, duymuyor. bağırıyorum, duymuyor.
derken yine gözümü açtım yine fırça yedim "neden seslenmiyorsun?" diye.
...
o gün koluma yedi dikiş atıldı. duşta en son bayıldığımda kapının yanındaki vazonun üzerine düşmüşüm. dişim kırılmış. burnum çatlak. müdür gelmiş, geçmiş olsun diyor. boynum hala tutuk.
neyse ben "takdir allah'ın" diyerek yine arkadaşın evine gidiyorum. kalmayacağım, kararlıyım.
kasmayacagim ama, kurban bayramı her yer et yemeği. benim dişim kırık, boynum tutuk... nasıl acı çekiyorum yemek yerken. çorba içmek bile eziyet. bir hafta...
yani kendi haline biraksam iki gün sonra calisabilecektim belki ama ben sayın her şeyi bilen olarak müdahale edip araya sauna macerası sıkıştırınca 15 gün işe gidemedim. boynu kurtaramadigim gibi kolu, dişi ve burunu da kaybettim bir süre.
hiç öyle filmlere konu olacak ince birdurum da yok. bildiğin düşük tansiyon. altı kere bayıltan düşük tansiyon.
190 cm adeleli sevgili isteyen 150 cm basenli instagirl gibi.
devamını gör...
69.
papağana vitamin yazmıştım daha önce.
bugün de bir kediye göz damlası yazdım.
nüfusum artık 3477 insan,
bir papağan,
ve bir kedi.
bu tavuğa en başta kim bakmayıp kışt dediyse,
bir yerlerde ecrini biz çekiyor olabilir miyiz,
just asking.
bugün de bir kediye göz damlası yazdım.
nüfusum artık 3477 insan,
bir papağan,
ve bir kedi.
bu tavuğa en başta kim bakmayıp kışt dediyse,
bir yerlerde ecrini biz çekiyor olabilir miyiz,
just asking.
devamını gör...
70.
tek kapı arabadan dört tane izbandut gibi herifin çıkması. delikanlılığın onda dokuzu yerine getirildi. bu yaştan sonra delikanlılığımıza laf söyletecek değiliz.
devamını gör...
71.
istanbul'dan ankara üzeri ırak'a yolcu taşıyan bir otobüs firması var. bunlar aşti'den ücretsiz çıkış yapmak için arabada yolcu yok, boş demeyi öğrenmişler. geçen gece yoğun bir bayram mesaisinde bunlar transit gişeye yanaştı. boş dedi, kapıyı aç kontrol edeceğim dedim. bu seferde türkçe yok, kurdiş dedi. gişeden çıktım, elimde telsiz, sırtımdatucincu bir yelek otobüsün kapısına vardım kürtçe biliyorum o zaman seninle kürtçe konuşalım, kapıyı aç dedim. panikledi at hırsızı. neyse, kapıyı açmak zorunda kaldı. içeri bir girdim, içeride yolcular pusmuş korkuyla bana bakıyorlar. bir tanesi ben kaçak değilim, pasaport pasaport diyor diğeri burası neresi abi diyor. ulan nereye düştüm ben diye düşünürken at hırsızı muavin geldi bir şey anlatmaya çalışıyor falan. indim otobüsten anons geçtim salak herif 660 lira vereceğine 1180 lira ödedi sektir olup gitti. yer mi lan anadolu çocuğu, kürtçe konuşunca yüzündeki ifadeyi görmenizi isterdim.
devamını gör...
72.
yaş 17, arabayı kaçırdım agalarla geziyoruz. cıstak cıstak müzik falan.
arkadaşlardan biri ısrarla sürmek istedi verdim arabayı, 5 dk sonra bir tofaşa arkadan çarptı. tofaşın stopu çatladı bizimkinin farı babalara geldi. kimsede ehliyet mehliyet olmadığı için arabanın başında tofaşçı dayıyla pazarlık halindeyken biri yabancı numaradan annemi aramış, "oğlun kaza yapmış haberin olsun" diyip kapatmış. annem de beni aradı, kaza kelimesini duyunca etekleri tutuşmuş tabi yarım saatte zor ikna ettim hiçbir şeyim olmadığına.
arayanın kim olduğunu asla bulamadık, aradığı numaraya da asla ulaşamadık. hakkaten çok acayipti.
arkadaşlardan biri ısrarla sürmek istedi verdim arabayı, 5 dk sonra bir tofaşa arkadan çarptı. tofaşın stopu çatladı bizimkinin farı babalara geldi. kimsede ehliyet mehliyet olmadığı için arabanın başında tofaşçı dayıyla pazarlık halindeyken biri yabancı numaradan annemi aramış, "oğlun kaza yapmış haberin olsun" diyip kapatmış. annem de beni aradı, kaza kelimesini duyunca etekleri tutuşmuş tabi yarım saatte zor ikna ettim hiçbir şeyim olmadığına.
arayanın kim olduğunu asla bulamadık, aradığı numaraya da asla ulaşamadık. hakkaten çok acayipti.
devamını gör...
73.
daha bu gece saçma sapan bir şey yaşadık.
saat üç civarı erkek arkadaşım ortada hiçbir şey yokken * 'onlar ne, havada bir şey uçuşuyor' diyerek beni uyandırdı.
kalktım, sinek falandır diye düşündüm ama orada hiçbir şey yok. hiçbir yerden ışık falan da gelmiyor, havada yuvarlak bir şeyler de uçuşmuyor, dümdüz zifiri karanlık.
bir şey yok , yanlış görmüşsündür falan diyerek çok önemsemedim.
kafamı yastığa koyduğum anda 'nasıl yok ya' diye bağırmaya başladı.
biraz daha bakındım bir şey var mı diye , hâlâ yok.
sonra ben de onun durduk yere bağırmasında korkup ona yatıp uyumasını söyledim, elimi yüzümü yıkamaya gidip geri geldiğimde uyuyor gibiydi.
bu sabah sordum ne görmüştün diye, hiçbir şey hatırlamıyor. hatırlamayı geçtim rüya bile görmediğini söylüyor.
ben de rüyada olmadığıma da eminim çünkü hem saate baktığımı hem de yüzümü yıkamaya gittiğimi çok net hatırlıyorum.
bir daha böyle bir şey yaşarsam odadaki cinlerle kendisini baş başa bırakıp direkt topuklamayı düşünüyorum.
saat üç civarı erkek arkadaşım ortada hiçbir şey yokken * 'onlar ne, havada bir şey uçuşuyor' diyerek beni uyandırdı.
kalktım, sinek falandır diye düşündüm ama orada hiçbir şey yok. hiçbir yerden ışık falan da gelmiyor, havada yuvarlak bir şeyler de uçuşmuyor, dümdüz zifiri karanlık.
bir şey yok , yanlış görmüşsündür falan diyerek çok önemsemedim.
kafamı yastığa koyduğum anda 'nasıl yok ya' diye bağırmaya başladı.
biraz daha bakındım bir şey var mı diye , hâlâ yok.
sonra ben de onun durduk yere bağırmasında korkup ona yatıp uyumasını söyledim, elimi yüzümü yıkamaya gidip geri geldiğimde uyuyor gibiydi.
bu sabah sordum ne görmüştün diye, hiçbir şey hatırlamıyor. hatırlamayı geçtim rüya bile görmediğini söylüyor.
ben de rüyada olmadığıma da eminim çünkü hem saate baktığımı hem de yüzümü yıkamaya gittiğimi çok net hatırlıyorum.
bir daha böyle bir şey yaşarsam odadaki cinlerle kendisini baş başa bırakıp direkt topuklamayı düşünüyorum.
devamını gör...
74.
az önce kendi zihnimde tasarladığım yemeği youtube’a yeni yüklenmiş bir tarifte görmem. yok artık dedim. evet benim paranormal olaylarımda da hep yemek var.*
devamını gör...
75.
bugün ege üni'de dişçi randevum vardı. işte evden çıktım, 515 no'lu otobüse bindim, stadyum durağında indim ve yürüyen merdivenlere geldim her zamanki gibi. bundan sonra da metroya binip ege üni'de inmek kalmalıydı. ancak... yürüyen merdivenlere binmemle birlikte, hatta yani biraz sonra bebek arabalı bir kadının aşağı doğru düşmekte olduğunu gördüm ki kendisi bayağı uzun merdivenlerin ortalarına yakındı. birkaç basamak yukarımdaydı işte ve zaten iki kişiydik o anda platformda. hemen birkaç basamak yukarı atlayıp kadının sırtını kolumla ve omzumla destekledim ve cidden bayağı efor sarf ettim. kadının dengesi düzelmedi ve hala üzerime abanıyor, bebek arabasını da hemen diğer elimle kavradım ve kadını tam ittirdim. neyse, yırttık. kadına "aman, dikkat edin" dedim. allah razı olsun falan diyor. ben de estağfurullah da arabada bebeğiniz de var, aman bir dahakinde dikkatli olun, dedim. "bebek bir de emanetti" dedi. kadın bana defalarca allah razı olsun falan diyor da ben kendisinden daha fazla endişelenmişim gibime geldi. bayağı tehlikeli bir şeydi ve zaten kadının asansör kullanması gerekiyordu, bebek arabası kullanıyorsa. ille oradan çıkaracaksan da (ki çıkarmamalısın) yani düzgün yerleştir ve sağlam dur bari. olayın başında fark ettim zaten ve tam bir mal gibi duruyordu bebek arabasıyla birlikte yürüyen merdivenlerde. valla olayı atlatıp kadınla konuştukça irite oldum, bu ne gevşeklik, rahatlık, dedim içimden.
devamını gör...
76.
göz ameliyatı olduğum halde katıldığım için, müzakere amacıyla gittiğim toplantıda ne söylediysem kabul ettiler. çok bürokratik bir biçimde sezercik muamelesi gördüm resmen.. aslında onu da hafif bulanık gördüm.
devamını gör...
77.
sabiha gökçen havalimanı'nda tuvaletten çıkarken boydan boya yerleştirilmiş aynaya çarpmak.
devamını gör...
78.
ilk çıkan renkli tvlerdenmiş. tüplü, filipis marka. bekar hayatı yaşarken, okul arkadaşım evde atıl duruyor diye vermişti.oh oh ne güzel beleş tv dedim. zaten uyku haram, bir de vcd alırım efenim o festival filmi senin bu belgesel benim izlerim dedim. netekim aldım da. tabi ki olay zabah akşam porno, aksiyon bilumum filmler olayina döndü. bazen arkadaşlarla bazen tek izliyoruz. başıma gelecekleri tahmin bile edemezdim.
efenim olaylar fi tarihinde geçtiği için o zamanlar internet, wifi, bluetooth, kablosuz zımbırtılar falan geleceğe dönük fantaziler sadece. tuşlu telefon ve yeni açılan internet cafelerin tekno tapınak olarak görüldüğü zamanlar diyeyim. blade 2 filmi yeni gelmişti sinemalara.
konuyu dağıtmayayım, benim tvnin ilk garipliğini denyo arkadaşın sakarlığı sayesinde farkettik. film oynarken vcdnin bağlantı kablosunu çıkarmış, fekat film tvde oynamaya devam ediyor. şaka yapma lan dedim. baktım harbiden arada bağlanti yokken vcd yayını devam ediyor. o zamanlar kablosuz bağlantı sadece bilim kurgu filmlerinde görülen bir olay bizim için. vardır bir hikmeti dedik ve durumu kanıksadık. artık sadece prize takıp film seyrediyorum. kablo işini kaldırdık, eve yeni gelen arkadaslarla bazen iddaaya girip sigaralarını da çarpıyordum. görene kadar böyle bir şeye inanmıyorlardı.
günler geçerken bizim tv rahat durmuyordu. bu sefer civardaki vcd yayınlarına dadandı. tvnin a.v kanallarını ararken cinsel sex içerikli yayınla dumura uğradım. blade 2 yi de o dönem kaçak yayınla korsan cdden izlemiştim. yalnız artık kimin cihazıysa her akşam durmaksızın yayın var. ışten geliyorum, bakıyorum ne oynuyor, vizyon filmleri, porno vs. artik ne çıkarsa bahtıma. resmen çağ atlamıştım, bedava kablo tv, bağlantı istemez, abonelik istemez. hayat ne güzel ne hoş derken her güzel şeyin bedeli olduğunu unutmuş gibiydim.
manitayı eve attığımın gecesi, tekli koltukta büyük bir gürültüyle uyandım. biri sırtıma tekmeyi yapıştırmıştı. lan noluyo? nerdeyim? derken ışıkları açmak istedim ama içerisi aydınlık zaten. benim tv açıkmış, ses yok ama bir film oynuyor siyah beyaz "oz büyücüsü" filmini bilirsiniz klasik, hah işte ama ses yok, dorothy, korkak aslan, teneke adam falan kolkola girmiş yürüyorlar. olayı unuttum hipnotize olmuş gibi seyretmeye başladım ama ses yok. bir zaman sonra napıyorum lan ben dedim. ışığı açıp tvyi kapatayım dedim. bir yandan da aklımdan "ulan ister misin şimdi kapanmasın meret" diye türlü korku filmi senaryosu geçiriyorum. neyse kapattım.
kapatmaz olaydım. nerden bileyim?
yoruldum. sonra devam ederim. uzun oldu biraz ve belki hazır değilim devamını paylaşmaya. sonra, belki.
efenim olaylar fi tarihinde geçtiği için o zamanlar internet, wifi, bluetooth, kablosuz zımbırtılar falan geleceğe dönük fantaziler sadece. tuşlu telefon ve yeni açılan internet cafelerin tekno tapınak olarak görüldüğü zamanlar diyeyim. blade 2 filmi yeni gelmişti sinemalara.
konuyu dağıtmayayım, benim tvnin ilk garipliğini denyo arkadaşın sakarlığı sayesinde farkettik. film oynarken vcdnin bağlantı kablosunu çıkarmış, fekat film tvde oynamaya devam ediyor. şaka yapma lan dedim. baktım harbiden arada bağlanti yokken vcd yayını devam ediyor. o zamanlar kablosuz bağlantı sadece bilim kurgu filmlerinde görülen bir olay bizim için. vardır bir hikmeti dedik ve durumu kanıksadık. artık sadece prize takıp film seyrediyorum. kablo işini kaldırdık, eve yeni gelen arkadaslarla bazen iddaaya girip sigaralarını da çarpıyordum. görene kadar böyle bir şeye inanmıyorlardı.
günler geçerken bizim tv rahat durmuyordu. bu sefer civardaki vcd yayınlarına dadandı. tvnin a.v kanallarını ararken cinsel sex içerikli yayınla dumura uğradım. blade 2 yi de o dönem kaçak yayınla korsan cdden izlemiştim. yalnız artık kimin cihazıysa her akşam durmaksızın yayın var. ışten geliyorum, bakıyorum ne oynuyor, vizyon filmleri, porno vs. artik ne çıkarsa bahtıma. resmen çağ atlamıştım, bedava kablo tv, bağlantı istemez, abonelik istemez. hayat ne güzel ne hoş derken her güzel şeyin bedeli olduğunu unutmuş gibiydim.
manitayı eve attığımın gecesi, tekli koltukta büyük bir gürültüyle uyandım. biri sırtıma tekmeyi yapıştırmıştı. lan noluyo? nerdeyim? derken ışıkları açmak istedim ama içerisi aydınlık zaten. benim tv açıkmış, ses yok ama bir film oynuyor siyah beyaz "oz büyücüsü" filmini bilirsiniz klasik, hah işte ama ses yok, dorothy, korkak aslan, teneke adam falan kolkola girmiş yürüyorlar. olayı unuttum hipnotize olmuş gibi seyretmeye başladım ama ses yok. bir zaman sonra napıyorum lan ben dedim. ışığı açıp tvyi kapatayım dedim. bir yandan da aklımdan "ulan ister misin şimdi kapanmasın meret" diye türlü korku filmi senaryosu geçiriyorum. neyse kapattım.
kapatmaz olaydım. nerden bileyim?
yoruldum. sonra devam ederim. uzun oldu biraz ve belki hazır değilim devamını paylaşmaya. sonra, belki.
devamını gör...
79.
akıl sağlığım bozuldu . evdekiler cin peri zannetti başta hoca hoca gezdik sonra ben karakola gidip kendimi olmayan bir suçla suçlayınca adli olarak değilde kendi isteğiyle akıl hastanesine yattım beyne elektirikler trapiler .
kendime geldim .
kendime geldim .
devamını gör...
80.
uzun yıllardır hem aile şirketleri davaları hem de şahsi davalarını yürüttüğüm, dostluğumuz da bulunan bir müvekkilim vardı. bir ara rahatsızlandı, yatılı tedavi görüyor eski sıklıkta görüşemiyorduk da. yanlış hatırlamıyorsam kiracılarından biri ile olan küçük bir ihtilaf nedeniyle, oğlu arayıp rica etti "ağabey sen ilgilenebilir misin lütfen" diye. yılların dostluğu babasının hatırı nedeniyle kıramadım. davayı açtık. ilk duruşmasına da bizzat çıktım. tam o sırada nefes nefese genç bir avukat meslektaşım, salona girip önce karşı tarafa geçti, sunduğu vekaleti inceleyen hakimin hatırlatması ile de bu sefer yanıma geldi . anlaşılan o ki müvekkilimin yeni! avukatıymış.. yargıçta ben de şaşırmış birbirimize bakıyoruz ve yargıç vekaletnameyi inceler tavırlarıyla duraksamış, kaş-göz işaretiyle de benim kürsüye yaklaşmamı istiyor. yaklaştığımda da oldukça kısık bir sesle, "ne iş hayırdır, isterseniz çekilebilirsiniz de.. napalım" dedi. ben de şaşırdığımı, bir sorun da olmadığını, artık o duruşmanın tamamlanmasını, sonrasında görüşüp davada vekaleti sürdürmeyeceğimi söyledim. duruşma akışında genç arkadaşa "olay ne, ne/niye oluyor.." diye soramıyorum da.. neyse yargıç delillerin celbi vs için, ilk duruşma rutini sağa sola madde madde müzekkere yazılması vs işlemleri tutanağa geçerken, duruşma salonunun kapısı yine zorlandı, mübaşirin karşı koyup çıkartmak istemesine rağmen tartışma, itiraz ve ısrarla, tekerlekli sandalyede hemşiresi ile birlikte, bu kez müvekkil salona girdiler. yargıcı bilgilendirerek şahsın davacının bizzat kendisi olduğunu söylediğimde de, yargıç en fazla şaşıranımız olmuştu.. kızgın bir sesle müvekkile "kırk yıllık avukatından habersiz hem bir avukat daha gönderiyor yetinmiyor, ikisine rağmen birde bizzat duruşmaya mı geliyorsun be adam. hayırdır. niyetin ne" diye çıkışınca, müvekkil olabildiğince mahcup, önce benden özür diledi, sonra da izahata geçti: "efendim bu genç, bir hemşehrim çalışanımın oğluymuş, avukat olmuş, memleketteki ufak tefek işleri görsün, yani yardım babından diye vekalet verdim. bu sabah babası arayıp "ne var ne yok, memlekete gidildi mi" diye sorduğumda da, "bugün adliyede duruşmanız varmış, bizimkini heyecanla sabah adliyeye bıraktım, işe pek meraklı, çalışkan valla. inş. beni size mahcup etmez" vs. deyince durumu kavrayıp, yanlışlığa engel olmak için, bu halimde gelmek istedim efendim. genç, sadece memleketteki küçük fındıklık işine bakacak diye konuştuk ama sanırım bir yanlış anlama içindeler, lütfen yanlışlık olmasın, bu ve diğer tüm öteki davalarımız yönünden kendisini usulünce bilahare bilgilendireceğiz, onun da ardniyetli olmadığı inancındayım sizden de, avukatımdan da özür diliyorum. vaktinizi aldım. sağlık sorunlarım nedeniyle tecrübesiz oğlum işlerle ilgileniyor, karışıklık biraz da o yüzden.. affınızı rica ediyorum vb.' nezaketi ve izahatından sonra durum anlaşılmıştı tabii..
işin asıl ilginç tarafı: yargıç, ben, müvekkil, mübaşir, dinleyen herkes konuyu anlamış tebessüm halindeydik, ama yargıç genç meslektaşıma -ilk duruşmasıymış- azle meydan bırakmadan durumu, dosyadaki vekaleti bırakmasının kendi yararına olacağını izahta epey zorlandı.
(sonunda ne mi oldu.? ben o davayı o genç arkadaşımızın yürütmesinde sorun olmayacağını, şahsen yardımcı da olacağımı söyleyerek müvekkili ikna etmek zorunda kaldım.)
evet.. gerçekten garip ama tatlı bir tuhaflıktı..
o genç mi.. ? şimdi onbeş yıllık avukat ve her karşılaşmamızda da bunu anlatmasa, muhtemelen aslında unutmuş, sizi de yormamış olacaktım..
(avukat yazar dostlar beni daha iyi anlayacaklardır eminim.)
işin asıl ilginç tarafı: yargıç, ben, müvekkil, mübaşir, dinleyen herkes konuyu anlamış tebessüm halindeydik, ama yargıç genç meslektaşıma -ilk duruşmasıymış- azle meydan bırakmadan durumu, dosyadaki vekaleti bırakmasının kendi yararına olacağını izahta epey zorlandı.
(sonunda ne mi oldu.? ben o davayı o genç arkadaşımızın yürütmesinde sorun olmayacağını, şahsen yardımcı da olacağımı söyleyerek müvekkili ikna etmek zorunda kaldım.)
evet.. gerçekten garip ama tatlı bir tuhaflıktı..
o genç mi.. ? şimdi onbeş yıllık avukat ve her karşılaşmamızda da bunu anlatmasa, muhtemelen aslında unutmuş, sizi de yormamış olacaktım..
(avukat yazar dostlar beni daha iyi anlayacaklardır eminim.)
devamını gör...