41.
öyle bir güzelliğin var ki
önünden geçmediğin bahçeler çiçeklerini unutuyor
sular ışımıyor, kuşlar konacak dal bulamıyor
hiçbir pencereden ay ışığı girmiyor
azıcık gölgelensen
tanrı dünyamıza bulut bulut hüzünler indiriyor.
şükrü erbaş - otların uğultusu altında.
önünden geçmediğin bahçeler çiçeklerini unutuyor
sular ışımıyor, kuşlar konacak dal bulamıyor
hiçbir pencereden ay ışığı girmiyor
azıcık gölgelensen
tanrı dünyamıza bulut bulut hüzünler indiriyor.
şükrü erbaş - otların uğultusu altında.
devamını gör...
42.
sonra bir uzak bulurdu herkes
giden gidemezdi gelen gelemezdi
hayal olurdu hatıra olurdu…*
giden gidemezdi gelen gelemezdi
hayal olurdu hatıra olurdu…*
devamını gör...
43.
ömür hanımla güz konuşmaları şiiri dinlemeyen kaybetmiştir dinleyen ise daha cok sey kaybetmiştir ninni gibi bir şey her ruh halime uyuyor öyle kelimeler var ki insanı en can alıcı yerden vuruyor. (bkz: bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir göz bebeklerimden) (bkz: oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerinde yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim)
devamını gör...
44.
dilini çok naif bulduğum, betimlemelerine ve şiirlerinin çoğunluğunda “kirpik” kelimesini kullanmasına hayran olduğum şair. yaşıyoruz sessizce kitabını ölen eşi hatice erbaş için yazmış.
seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben. evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını. yenilen herkesin boğuntusuydu kaybolduğum uzaklık, yüzün her bulutlandığında. nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep. sevincini bir barış, bir bayram sabahı gibi taşıdım içimde. sesine güvendim, gözlerine en çok yakışan o sürekli yaz ikindisine. gökkuşağının altından geçen çocukların şımarıklığıydı, kâküllerini her araladığımda gövdemdeki ürperti. ağzımdaki meneviş sendin insanlara şiirler okurken. bütün öksüzlerin kederiyle baktım yüzüne, ne zaman geleceği düşündüysem. bir haksızlığı haykıran herkese senin soluğunu verdim. bütün hapislerin penceresi yaptım seni. sonra tuttum kenar mahallelerin yalnızlığını gösterdim, bir özür, bir bağışlanma umuduyla. kirpiklerinin ömrüme açtığı yolda yaptım bütün kavgalarımı. söze inandım, gövdene ondan çok. dönüp dönüp sana geldikçe anladım özgürlüğün aşk olduğunu...
insanın acısını insan alır
seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben. evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını. yenilen herkesin boğuntusuydu kaybolduğum uzaklık, yüzün her bulutlandığında. nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep. sevincini bir barış, bir bayram sabahı gibi taşıdım içimde. sesine güvendim, gözlerine en çok yakışan o sürekli yaz ikindisine. gökkuşağının altından geçen çocukların şımarıklığıydı, kâküllerini her araladığımda gövdemdeki ürperti. ağzımdaki meneviş sendin insanlara şiirler okurken. bütün öksüzlerin kederiyle baktım yüzüne, ne zaman geleceği düşündüysem. bir haksızlığı haykıran herkese senin soluğunu verdim. bütün hapislerin penceresi yaptım seni. sonra tuttum kenar mahallelerin yalnızlığını gösterdim, bir özür, bir bağışlanma umuduyla. kirpiklerinin ömrüme açtığı yolda yaptım bütün kavgalarımı. söze inandım, gövdene ondan çok. dönüp dönüp sana geldikçe anladım özgürlüğün aşk olduğunu...
insanın acısını insan alır
devamını gör...
45.
çok sevdiğim şair ve yazardır. eserlerine, eserlerinde kullandığı dile hayranım.
devamını gör...
46.
" ağaçlar kaçamıyor, hayvanlar kaçamıyor, biz kaçamıyoruz.
siz kaçın bakalım...
bu ateşin, külün, yıkımın, ölümün, ağıtın, çığlığın, çaresizliğin sizi de bulacağı bir gün olacaktır elbet. hem de benim görebileceğim bir zaman!!! "
siz kaçın bakalım...
bu ateşin, külün, yıkımın, ölümün, ağıtın, çığlığın, çaresizliğin sizi de bulacağı bir gün olacaktır elbet. hem de benim görebileceğim bir zaman!!! "
devamını gör...
47.
ömür hanımla güz konuşmaları
ve güz geldi ömür hanım. dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. yağmur ha yağdı ha yağacak. in cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. hüznün bütün koşulları hazır. nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür hanım? her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi gör- meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? bir güz dü- şünün ki ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de? yağmur yağıyor ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından? dönelim...dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...olsun dönelim biz yine de. bi- lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö- nelim. ölçüsüz yaşamak bize göre değil ömür hanım. büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece. yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım. bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. sahi nedir yaşamın anlamı? geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... değil mi yoksa? öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va- rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya... oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal- gınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya- kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir ömür hanım? susmak yalnızlığın ana dilidir, ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. geriye bir büyük sessizlik kaldı yü- reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...yalnızım ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka- ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...sularım toprağa sızıyor bak. yüzümü geceler örtüyor. binlerce taş saklanıyor içimde. kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle? kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki...bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten? sözü yasaklamalı ömür hanım yasaklamalı...kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri ko- nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor muyum? olsun. yanıldığımı biliyorum ya... yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de. kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya- şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz... biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par- çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. en büyük hü- nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...kıyılarımız duy- gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde...o kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen- cereye...nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla. dünya bir testidir, de, ömür hanım, ömür bir su...sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. ve bir gün ölümün balkonundan... dökülür toprağa el içi kadar bir su. yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık...ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de... sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. yıldım ömrümün ka- lıplarından. beni duy ve anla. yağmur dindi ömür hanım. gökyüzü masmavi gülümsedi yine. doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. ne aldanış! bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa? gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı- maktan. delilik mi dedin? kim bilir...belki de yerde sü- rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? kim ne diyebilir ki? kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim...yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kı- rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... yükümü yanlış bedestanlara çözdüm. ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum. bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so- kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. içimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım?
şükrü erbaş
ve güz geldi ömür hanım. dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. yağmur ha yağdı ha yağacak. in cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. hüznün bütün koşulları hazır. nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür hanım? her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi gör- meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? bir güz dü- şünün ki ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de? yağmur yağıyor ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından? dönelim...dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...olsun dönelim biz yine de. bi- lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö- nelim. ölçüsüz yaşamak bize göre değil ömür hanım. büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece. yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım. bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. sahi nedir yaşamın anlamı? geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... değil mi yoksa? öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va- rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya... oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal- gınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya- kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir ömür hanım? susmak yalnızlığın ana dilidir, ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. geriye bir büyük sessizlik kaldı yü- reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...yalnızım ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka- ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...sularım toprağa sızıyor bak. yüzümü geceler örtüyor. binlerce taş saklanıyor içimde. kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle? kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki...bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten? sözü yasaklamalı ömür hanım yasaklamalı...kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri ko- nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor muyum? olsun. yanıldığımı biliyorum ya... yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de. kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya- şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz... biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par- çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. en büyük hü- nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...kıyılarımız duy- gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde...o kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen- cereye...nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla. dünya bir testidir, de, ömür hanım, ömür bir su...sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. ve bir gün ölümün balkonundan... dökülür toprağa el içi kadar bir su. yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık...ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de... sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. yıldım ömrümün ka- lıplarından. beni duy ve anla. yağmur dindi ömür hanım. gökyüzü masmavi gülümsedi yine. doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. ne aldanış! bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa? gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı- maktan. delilik mi dedin? kim bilir...belki de yerde sü- rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? kim ne diyebilir ki? kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim...yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kı- rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... yükümü yanlış bedestanlara çözdüm. ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum. bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so- kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. içimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım?
şükrü erbaş
devamını gör...
48.
sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
herkesin perde perde çekildiği bir akşam
siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
ağzında eriklerin aceleci tadı
elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.
sakarya caddesi'nde sarhoşlar
rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
örseler acıyla düştüğü yeri
susarak büyüyen adamların sevgisi.
ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
insanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.
sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.
muhteşem dizelerin yazarıdır.
devamını gör...
49.
oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim.
devamını gör...
50.
51.
bunalıyoruz çocuk bunalıyoruz.
biçim veremediğimiz şeylerin şeklini alıyoruz.
biçim veremediğimiz şeylerin şeklini alıyoruz.
devamını gör...
52.
bir kadın nasıl sevilir? ömür hanım bir ömür nasıl sevilir?
sanki ilk kez aşık olmuş gibi
gördüğü her şeyde
çocuklarıyla özleyişinde
evdeki hiçbir eşyanın yerini değiştirmek istemeyişiyle
merak etme, mutfağı tertemiz ettim
terlikler senin istediğin gibi duruyor
çamaşır ipini silmeden asmıyorum çamaşırı deyişiyle
yasını imgelerde tutarak
kirpiklerim birer gözyaşı kalemi
dünyayı iyiliğinle yeniden yaratarak
tanrı ayetiyle aynı yalnızlıktan süzülmüş
her harfi mezarında bir gökyüzü damlası
ölüm ve aşk dans ediyor yaşıyoruz sessizce'de.
sanki ilk kez aşık olmuş gibi
gördüğü her şeyde
çocuklarıyla özleyişinde
evdeki hiçbir eşyanın yerini değiştirmek istemeyişiyle
merak etme, mutfağı tertemiz ettim
terlikler senin istediğin gibi duruyor
çamaşır ipini silmeden asmıyorum çamaşırı deyişiyle
yasını imgelerde tutarak
kirpiklerim birer gözyaşı kalemi
dünyayı iyiliğinle yeniden yaratarak
tanrı ayetiyle aynı yalnızlıktan süzülmüş
her harfi mezarında bir gökyüzü damlası
ölüm ve aşk dans ediyor yaşıyoruz sessizce'de.
devamını gör...
53.
" insan iyiliği hak etmelidir. emek ve içtenliğin olmadığı yerde istek bir yaz yağmuru hükmündedir, gelir ve geçer. gerçeğin ilk adımı hayaldir ve mutluluk tutkuyla yoğrulmuş bir çabadır. kimse kendini dışlayarak gerçeğini değiştiremez. hüznüne sahip çıkmayan bir insanın sevinci, her gün yeni bir boşluğa kapı açan bir yanılsamadır. unutma ki ' hiçbir aşk düşünceye uzak değildir / hiçbir yıldız göğe.' insanı kendi çukurundan çıkaracak olan umutsuzluğudur..."*
devamını gör...
54.
bazen bu adam bu kadar güzel mi sevmiş gerçekten yoksa sadece güzel mi yazmış emin olamadığım yazardır.
eşini kaybettikten 1 sene sonra yazdığı yaşıyoruz sessizce kitabını okurken derin düşüncelere sokuyor insanı.
ilk sayfasında eşinin sözüyle başlıyor.
babanız içerde şiir yazıyor diye çocuklarımı sessizce ağlattım ben*
ve kitaptan bir alıntı;
bir gün ağzından uzak gülerse ağzım
tanrı gökyüzüyle boğsun beni
eşini kaybettikten 1 sene sonra yazdığı yaşıyoruz sessizce kitabını okurken derin düşüncelere sokuyor insanı.
ilk sayfasında eşinin sözüyle başlıyor.
babanız içerde şiir yazıyor diye çocuklarımı sessizce ağlattım ben*
ve kitaptan bir alıntı;
bir gün ağzından uzak gülerse ağzım
tanrı gökyüzüyle boğsun beni
devamını gör...
55.
şehrime geldiği halde haberim olmamış, ben kendimi nasıl affederim?!
kendisi türk şairdir.
kendisi türk şairdir.
devamını gör...
56.
kendisiyle tanışmıştım ve eşi ömür hanımı anlatırken sesinin titreyişine tanıklık ettim. yazdığı çoğu şiiri eşine yazıyor, pamuk gibi bir kalbi var. kendisini çok seviyorum...
devamını gör...
57.
gözlerinle dilin arasına gerili uçurumu seviyorum.
kekeme özgürlüğünü seviyorum.
susuşundaki hıncı seviyorum.
kalbinde ürperen kışı seviyorum.
ellerindeki bilge zamanı
denizi yağmurdan korumaya çalışan
çocukluğunu seviyorum.
alnın masamızda dört mevsime ufuk
dudaklarında titreyen zamanı seviyorum.
yürüyorsun ya kalabalık
dönüp bir daha bakıyor kendine
boyunda çiçeklenen yedi rengi seviyorum.
her damlası ayrı bir hayat, ne bilsin yüzüne düşmeyen
gözlerindeki yaşı seviyorum.
beni uzaklaştırmaya çalışırken aklından geçenleri seviyorum.
kalbinden gövdene yürüyen utangaç karıncayı seviyorum.
ses nasıl menevişleniyor susunca ağzında
ağzından gelecek her sevinci, her azabı seviyorum.
gece ışıklarından topladığın o evler esrarını seviyorum.
susmanında bir dili var elbet
teri yastığına sızan rüyanı seviyorum.
uyandığın sabahlardan başka bağım yok dünyayla
odalara ömür veren gövdeni seviyorum.
yürümediğin sokaklar nasıl da göz göz
bekleyişteki o mucizeyi seviyorum.
kollarındaki lekedir yerim,kalabalığın uyumuna inat
hayalin gerçeğe değdiği yeri seviyorum.
ölümdür en büyük zaman, bilmez takvim gezenler
bir iç çekişte yanan hayatı seviyorum.
bizden büyük tanrısı yok yalnızlığın
getirdiğin hevesi götürdüğün inkârı seviyorum.
evlerdesin, dışarılar hüzün, eşyalar ayakta
senden ayrılanı seviyorum, sana kavuşanı seviyorum.
uzun cümlelerle konuşuyor kalabalık
bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum.
o gölgeyim taş dibinde, bir çürüme bilinci
hükmüm yok bahçende diyorum
üstüme elediğin şefkati seviyorum.
dişlerimin arasında bir ishak kuşu
eğiyorum ya başımı
çaresizliğime tuttuğun aynayı seviyorum.
bir gün bir kötü haber birimizden
kalanın diline gelecek ilk sözü, arayacağı ilk insanı
ilk gece yapacağı her şeyi seviyorum.
şükrü erbaş
-sarkacın kalbi-
kekeme özgürlüğünü seviyorum.
susuşundaki hıncı seviyorum.
kalbinde ürperen kışı seviyorum.
ellerindeki bilge zamanı
denizi yağmurdan korumaya çalışan
çocukluğunu seviyorum.
alnın masamızda dört mevsime ufuk
dudaklarında titreyen zamanı seviyorum.
yürüyorsun ya kalabalık
dönüp bir daha bakıyor kendine
boyunda çiçeklenen yedi rengi seviyorum.
her damlası ayrı bir hayat, ne bilsin yüzüne düşmeyen
gözlerindeki yaşı seviyorum.
beni uzaklaştırmaya çalışırken aklından geçenleri seviyorum.
kalbinden gövdene yürüyen utangaç karıncayı seviyorum.
ses nasıl menevişleniyor susunca ağzında
ağzından gelecek her sevinci, her azabı seviyorum.
gece ışıklarından topladığın o evler esrarını seviyorum.
susmanında bir dili var elbet
teri yastığına sızan rüyanı seviyorum.
uyandığın sabahlardan başka bağım yok dünyayla
odalara ömür veren gövdeni seviyorum.
yürümediğin sokaklar nasıl da göz göz
bekleyişteki o mucizeyi seviyorum.
kollarındaki lekedir yerim,kalabalığın uyumuna inat
hayalin gerçeğe değdiği yeri seviyorum.
ölümdür en büyük zaman, bilmez takvim gezenler
bir iç çekişte yanan hayatı seviyorum.
bizden büyük tanrısı yok yalnızlığın
getirdiğin hevesi götürdüğün inkârı seviyorum.
evlerdesin, dışarılar hüzün, eşyalar ayakta
senden ayrılanı seviyorum, sana kavuşanı seviyorum.
uzun cümlelerle konuşuyor kalabalık
bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum.
o gölgeyim taş dibinde, bir çürüme bilinci
hükmüm yok bahçende diyorum
üstüme elediğin şefkati seviyorum.
dişlerimin arasında bir ishak kuşu
eğiyorum ya başımı
çaresizliğime tuttuğun aynayı seviyorum.
bir gün bir kötü haber birimizden
kalanın diline gelecek ilk sözü, arayacağı ilk insanı
ilk gece yapacağı her şeyi seviyorum.
şükrü erbaş
-sarkacın kalbi-
devamını gör...
58.
birbirine ihtiyacı olanlar, özenle uzak duruyor birbirinden...
devamını gör...
59.
gökte yıldızın kalmıyor. gölgen bir yere sığmıyor. penceren sokağa bakmıyor. sevmek korkusu ayrılıktan çok önce acı veriyor. girdiğin çıktığın bütün kapıların önünde yabancı, ardında yalnızlık oluyor. yaranı evde bırakıp çıkıyorsun sokağa. geçmişten soğuyorsun, inandıklarından, baktığın yüzlerden.
hiçbir şeye öfke duymuyorsun. inanmıyorsun artık. anlamamak değil, yaşamak korkusu değil, inanmıyorsun!
ruhun hazan mevsimi.
oysa görün ne diyorsa doğru. yanakların, dünyanın bütün güneşli pencereleri. kirpiğin kirpiğe değmesi gibi. parmaklarının kokusu, sesinin sıcaklığı, teninin atlas uykuları. ben seni sevmek istiyorum. yalnızlık taşa çevirir yüreği. insan sevmese dünya bir yaşama cezasından başka nedir ki?
gönül yorgunluğu. ölümün yaşarken hüküm sürmesi insanda.
sonra durup diyorum. mutlu yaşadım aslında. çünkü bugüne getirdi, sana getirdi.
hiçbir şeye öfke duymuyorsun. inanmıyorsun artık. anlamamak değil, yaşamak korkusu değil, inanmıyorsun!
ruhun hazan mevsimi.
oysa görün ne diyorsa doğru. yanakların, dünyanın bütün güneşli pencereleri. kirpiğin kirpiğe değmesi gibi. parmaklarının kokusu, sesinin sıcaklığı, teninin atlas uykuları. ben seni sevmek istiyorum. yalnızlık taşa çevirir yüreği. insan sevmese dünya bir yaşama cezasından başka nedir ki?
gönül yorgunluğu. ölümün yaşarken hüküm sürmesi insanda.
sonra durup diyorum. mutlu yaşadım aslında. çünkü bugüne getirdi, sana getirdi.
devamını gör...
60.
"şimdi neden acı verir eski mutluluğumuz?"
devamını gör...