tuvalet yerine lavaboya gidiyorum demek
başlık "örnek vatandaş" tarafından 27.11.2020 14:20 tarihinde açılmıştır.
21.
hiç kullanmadım doğrudan tuvalet derim. lavaboya işemişliğim yoktur.
devamını gör...
22.
“s*çmıyorum, valla bak. ellerimi yıkıyacağım lan” demektir. halbuki olaylar olaylar…
net olun. korkmayın. tüm insanlar yapıyor bunu. mesela yemekten sonra elimi yüzümü yıkamaya gidiyorsam lavaboya gidiyorumdur. ama yok, arkadaşlarımla, ailemle film izlerken durup dururken kalkıyorsam “nereye?” diye bir soru gelirse kibarlığa gerek yok, yapıştırın cevabı:
“s*çmaya!”
zira, soru; cevaptan daha kaba bir sorudur…
net olun. korkmayın. tüm insanlar yapıyor bunu. mesela yemekten sonra elimi yüzümü yıkamaya gidiyorsam lavaboya gidiyorumdur. ama yok, arkadaşlarımla, ailemle film izlerken durup dururken kalkıyorsam “nereye?” diye bir soru gelirse kibarlığa gerek yok, yapıştırın cevabı:
“s*çmaya!”
zira, soru; cevaptan daha kaba bir sorudur…
devamını gör...
23.
özellikle iş ortamında sık kullanılan bir tekniktir. "çatır çatır sıçacağım, bi rehineleri salıp geliyorum" diye anlaşılmasını istemeyen kibar beyaz yakalılar bunu çok severler.
devamını gör...
24.
daha yüksek dozu için: ben bi ofise gidip geliyorum.
devamını gör...
25.
bir arkadaşım lavabo yerine "genel merkeze bir uğrayıp geleceğim" diyordu, bu yine iyiymiş.
devamını gör...
26.
tuvalet bence o kadar antipatik değil.
lavaboda el yıkanır ve bunun için vardır.
kibar olacağım diye bunlara gerek duymayın bence.
tabii bu benim fikrim isteyen istediğini desin no problema ahah.
lavaboda el yıkanır ve bunun için vardır.
kibar olacağım diye bunlara gerek duymayın bence.
tabii bu benim fikrim isteyen istediğini desin no problema ahah.
devamını gör...
27.
''lavabo ne tarafta?''
bu kadar..
illa cümle içinde kullanacaksanız, size önerdiğim kalıp bu.
onun dışında, ev dışında bir ortamda neden ''lavabo'' tabiri kullanılır, anlamam...
''ben bi lavaboya kadar gidip geleyim''
bu ne şimdi?
ortamdan uzaklaşmak mı istiyorsun yoksa?
yok mu çiş falan?
ya da kaka?
bu kadar..
illa cümle içinde kullanacaksanız, size önerdiğim kalıp bu.
onun dışında, ev dışında bir ortamda neden ''lavabo'' tabiri kullanılır, anlamam...
''ben bi lavaboya kadar gidip geleyim''
bu ne şimdi?
ortamdan uzaklaşmak mı istiyorsun yoksa?
yok mu çiş falan?
ya da kaka?
devamını gör...
28.
tarkan gibi lafı esirgemeyerek çişim geldi de diyebilirsiniz. tercih meselesi
devamını gör...
29.
ben kenef nerede diye sorarım. net.
devamını gör...
30.
sürekli garipsenmeme neden olan durum.
hayır, burjuva çocuğu değilim. anadolu yakasının, yakın zamana kadar en kötü, şu an ise merkezi bir konumda kaldığı için eli yüzü az da olsa toparlanmış mahallelerinden birinde dünyaya geldim.
ilkokulda böyle öğretildi. kemalist eğitim sisteminin son dönemlerini yakalama şansına eriştim. hayır, amacım olaya siyaset katmak değil. keza kemalist de sayılmam. bahsettigim şey kemalist eğitim sistemi. ideolojilerden bağımsız olarak bu sistemi çok başarılı buluyorum. sovyet eğitim sistemi gibi, gerekirse kafana vura vura seni eğitiyor. gelişmemiş ülkelerde başka çaren yok hocam, baska türlü kafkasya gibi fakirlikten kırılan * bir coğrafyada "herkesin enstrüman çaldığı, sporla ilgilendiği" toplumlar yaratamazsın. eğitim sistemi bizde ne zaman ki değişti, o zaman 4 işlem bilmeden lise bitiren çocuklar türedi. okulların hali ortada.
laf lafı açtı, konu gereksiz uzadı efendim. 1. sınıftayken sınıf öğretmenimiz aşıladı bize bu alışkanlığı. ilkokul süresi olan 5 yıl boyunca da sınıf öğretmenimiz hep aynı kaldığı icin bu ve bunun gibi birçok alışkanlığı karakterimize bir daha ömür boyu silinmemek üzere iyice kazidi. anlayana güzel sözle, anlamayana bağırıp çağırarak, dayak atarak bir güzel aşıladı bunu.
mahallemi yukarıda anlattım, daha da ileri götüreyim. sinoplu bir arkadaş vardı, babası mafyatik işlerden hapisteydi. bu çocuk "öğretmenim lavaboya gidebilir miyim?" diye izin istiyordu. işte bu yüzden sovyetlerden, katı eğitim sisteminden bahsettim. böyle bir çocuğu sen başka türlü egitemezsin ki? bu çocuk günümüz eğitim sisteminde olsa hapçı torbacı olmayı zaten geçtim, direkt sedat peker'ci bir tip olurdu. kemalist eğitim sisteminin son demlerine yetiştik demiştim, biz lisedeyken o eğitim sistemi bozulmuştu. o yüzden biz de günümüz nesli kadar olmasa da az-çok dejenere olduk, bizim çocuklardan da pis işlere girenler oldu. hatta sedat peker muhabbeti geçmişken, bir tanesi gerçekten de sedat peker'in ataşehir mitingine gidip pankart falan acmisti*. yine de şanslı olduğumuzu düşünüyorum. o yıllar olmasaydı, saydığım kriminal ve boş tipler bugün belki de 5 katı olacaktı.
ilkokuldan arkadaşlarla hala görüşüyoruz. o dönemde kazandığımız birçok alışkanlık hala devam ediyor. bir tanesi lisede okulu bıraktı ve babasının mermer atölyesinde çalışmaya başladı. şimdi işleri büyüttüler ve fabrikatör oldular. çocuk da tam seri közcü oldu. kirli sakal, altında sürekli değişen bmw'ler, audi'ler; yaninda yine sürekli değişen sümeyye su'lar... çocuk halen masadan "lavaboya gidiyorum" diye kalkıyor*.
o değil de kısa entry girmeyi bana da öğretin yahu. ne zaman "bu entry kısa olacak" desem yine bir şekilde uzuyor. sürekli laf lafı açıyor ve açıkta konu bırakmak istemediğim için de her ne kadar kısa tutmaya çalışsam da entry padişah fermanına dönüyor. 2 cümlelik tanımsız entry giren arkadaşlar, size çok özeniyorum*.
hayır, burjuva çocuğu değilim. anadolu yakasının, yakın zamana kadar en kötü, şu an ise merkezi bir konumda kaldığı için eli yüzü az da olsa toparlanmış mahallelerinden birinde dünyaya geldim.
ilkokulda böyle öğretildi. kemalist eğitim sisteminin son dönemlerini yakalama şansına eriştim. hayır, amacım olaya siyaset katmak değil. keza kemalist de sayılmam. bahsettigim şey kemalist eğitim sistemi. ideolojilerden bağımsız olarak bu sistemi çok başarılı buluyorum. sovyet eğitim sistemi gibi, gerekirse kafana vura vura seni eğitiyor. gelişmemiş ülkelerde başka çaren yok hocam, baska türlü kafkasya gibi fakirlikten kırılan * bir coğrafyada "herkesin enstrüman çaldığı, sporla ilgilendiği" toplumlar yaratamazsın. eğitim sistemi bizde ne zaman ki değişti, o zaman 4 işlem bilmeden lise bitiren çocuklar türedi. okulların hali ortada.
laf lafı açtı, konu gereksiz uzadı efendim. 1. sınıftayken sınıf öğretmenimiz aşıladı bize bu alışkanlığı. ilkokul süresi olan 5 yıl boyunca da sınıf öğretmenimiz hep aynı kaldığı icin bu ve bunun gibi birçok alışkanlığı karakterimize bir daha ömür boyu silinmemek üzere iyice kazidi. anlayana güzel sözle, anlamayana bağırıp çağırarak, dayak atarak bir güzel aşıladı bunu.
mahallemi yukarıda anlattım, daha da ileri götüreyim. sinoplu bir arkadaş vardı, babası mafyatik işlerden hapisteydi. bu çocuk "öğretmenim lavaboya gidebilir miyim?" diye izin istiyordu. işte bu yüzden sovyetlerden, katı eğitim sisteminden bahsettim. böyle bir çocuğu sen başka türlü egitemezsin ki? bu çocuk günümüz eğitim sisteminde olsa hapçı torbacı olmayı zaten geçtim, direkt sedat peker'ci bir tip olurdu. kemalist eğitim sisteminin son demlerine yetiştik demiştim, biz lisedeyken o eğitim sistemi bozulmuştu. o yüzden biz de günümüz nesli kadar olmasa da az-çok dejenere olduk, bizim çocuklardan da pis işlere girenler oldu. hatta sedat peker muhabbeti geçmişken, bir tanesi gerçekten de sedat peker'in ataşehir mitingine gidip pankart falan acmisti*. yine de şanslı olduğumuzu düşünüyorum. o yıllar olmasaydı, saydığım kriminal ve boş tipler bugün belki de 5 katı olacaktı.
ilkokuldan arkadaşlarla hala görüşüyoruz. o dönemde kazandığımız birçok alışkanlık hala devam ediyor. bir tanesi lisede okulu bıraktı ve babasının mermer atölyesinde çalışmaya başladı. şimdi işleri büyüttüler ve fabrikatör oldular. çocuk da tam seri közcü oldu. kirli sakal, altında sürekli değişen bmw'ler, audi'ler; yaninda yine sürekli değişen sümeyye su'lar... çocuk halen masadan "lavaboya gidiyorum" diye kalkıyor*.
o değil de kısa entry girmeyi bana da öğretin yahu. ne zaman "bu entry kısa olacak" desem yine bir şekilde uzuyor. sürekli laf lafı açıyor ve açıkta konu bırakmak istemediğim için de her ne kadar kısa tutmaya çalışsam da entry padişah fermanına dönüyor. 2 cümlelik tanımsız entry giren arkadaşlar, size çok özeniyorum*.
devamını gör...
31.
nezâket elbette önemlidir. kendi kullandığım kelimelere dikkat ederim. ama biri bana gelip "ayak yolu nerde bacım bi göstersen" dese de garipsemem. anlaşabildiğimiz sürece, insanca bir arada kalabildiğimiz sürece o kadar önemli şeyler değil bu konular.
devamını gör...
32.
üniversite yıllarıydı, iki kız arkadaşımızın da bulunduğu dört beş kişilik bir grup olarak, küçük köfteci türü bi yere oturduk. dükkan, bir vitrin buzdolabı genişliğinde(ymiş) zaten, kapı önüne iki masa koymuş, dolabın arkasında ustanın kendisi de mangalımsı bir ocağın önünde, dolapla mangalın arasındaki koridora da kendisi ancak sığıyor, mangalın sağ yanında da bir evye/musluk var: resim bu. (ama tabii biz bunu birazdan öğreneceğiz.) kızlardan biri "benim lavaboya gitmem lazım" diyerek öteki kıza söylediyse de, arkadaşı beni işaret edip
"ay bu da temizlik manyağıdır ha götür şunu be" deyince, gülerek kalktık.. çünkü kız aslında çişi olduğunu ima ederek, 'temizlik manyaklığı'ndan sıyırmaya çalışıyor.. her neyse dükkana girdik.. yok yok girmeye çalıştıka sığamadık.. ben girdim kız dışarda bitişiğimde hemen arkamda kaldı.. ensesinde beni hisseden köfteci döndü, burun burunayız ve benim burnum köftecinin terinden hiç hoşnut değil, ama çıkamıyorum da, ben sıkışmış durumdayım ama kızcağızın sıkışmışlığı çok başka tabii, nitekim benim duraksamamı artık bekleyemeden sabırsızca omuzumdan köfteciye "afedersiniz, lavabonuz var mı" diye sordu.. köftecinin, kendi sağında yan duvarla mangal arasındaki evye ve musluğu işaret ederek verdiği cevabı muhteşemdi: "var abula, ama dur ben çıkayım da öyle geç.!"
( eee.. deyip durmayın işte.. köftecinin lavabosu var mış.! lavabosuz köfteci mi olur, bunda gülecek ne var.!)
"ay bu da temizlik manyağıdır ha götür şunu be" deyince, gülerek kalktık.. çünkü kız aslında çişi olduğunu ima ederek, 'temizlik manyaklığı'ndan sıyırmaya çalışıyor.. her neyse dükkana girdik.. yok yok girmeye çalıştıka sığamadık.. ben girdim kız dışarda bitişiğimde hemen arkamda kaldı.. ensesinde beni hisseden köfteci döndü, burun burunayız ve benim burnum köftecinin terinden hiç hoşnut değil, ama çıkamıyorum da, ben sıkışmış durumdayım ama kızcağızın sıkışmışlığı çok başka tabii, nitekim benim duraksamamı artık bekleyemeden sabırsızca omuzumdan köfteciye "afedersiniz, lavabonuz var mı" diye sordu.. köftecinin, kendi sağında yan duvarla mangal arasındaki evye ve musluğu işaret ederek verdiği cevabı muhteşemdi: "var abula, ama dur ben çıkayım da öyle geç.!"
( eee.. deyip durmayın işte.. köftecinin lavabosu var mış.! lavabosuz köfteci mi olur, bunda gülecek ne var.!)
devamını gör...
33.
soylemsel zengin luksudur. evet.
devamını gör...