görebileceğiniz en vahşi ölümleri gördüğünüzü mü düşünüyorsunuz? acının, korkunun ve çaresizliğin sizi etkilemeyeceği sanrısında mısınız? o halde daha hiçbir şey görmediniz! huzurlarınızda idam cezalarının en büyüğü, kazığa oturtma.

hakkında farklı farklı çeşitler ve yöntemler geliştirilmiş olsa da ana fikir hep aynıdır. mesela osmanlı zamanında uygulananı şöyledir: yaklaşık bilek kalınlığında bir ahşap kazık önce ucu sivriltilerek, sonra da güzelce yağlanarak sağlamca bir yere çakılır. ardından infaz edilecek mahkum, kazığın makatından girmesi sağlanacak şekilde bir güzel oturtulur. burada asıl acılı kısım bu oturma süreci de değildir. kazık önce makatı, sonra bağırsakları ve üzerindeki iç organları delerek ilerler. en nihayetinde de sırt civarlarında bir yerden çıkar. gerektiğinde mahkumun pozisyonu değiştirilerek kazığın bahsedildiği şekilde bir yol izlemesi sağlanır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
işte bu da böyle bir temsili. fakat benim bahsettiğim şekildeki uygulanışında kazık ağızdan değil, sırtın yukarı bölgelerinden ya da direkt ense civarlarından çıkıyor.

bu işlem bir ritüel şeklinde yapılır. "ibretialem olsun deyü," çevredeki insanlara da izletilir. zaten bu denli acımasız bir yöntem seçilmiş olmasının sebebi de budur. zira en büyük sayılan (genellikle de devlete karşı olan) suçları işleyen mahkumların infazında uygulanır.

şanslı mahkumlar olabildiğince kısa sürede ölür. fakat saatler ve hatta günler geçmesine rağmen ölemeyen mahkumların olduğunu da biliyoruz. böyle durumlarda mahkuma çevredeki insanlar tarafından susuzluğunu gidermesi ya da serinlemesi için su verildiği dahi olurmuş. hatta mahkumun başında bekleyen görevlilerle ya da izleyicilerle laklak etmişliğine bile rastlanabilirmiş. uygulanmaya başlandığından itibaren geri alınabilecek bir işlem olmadığından, ne olursa olsun, ne kadar uzun sürerse sürsün, mahkum en kötü ihtimalle kan kaybından nihayetinde ölürmüş. genellikle işleme başlandıktan sonra dışarıdan müdahale edilmez, mahkumun bizzat kazık sebebiyle ölmesi beklenirmiş.

osmanlı'da uygulanmasına dair bir tahayyül na drini ćuprija'daki bir bölümde de görülebilir. ilgili bölüm kitabın oldukça çarpıcı bir bölümüdür. mahkumun dayanılmaz bir acı çekmesine rağmen bir türlü ölmemesi, hemen öldürmeleri için yalvaracak hale gelmesi çok çarpıcı bir sekanstır.

ve bir şey daha: unvanını bu teknikten alan bir tarihi kişilik bile var: (bkz: kazıklı voyvoda).
devamını gör...

asla unutmayacağım.
berkinimi unutmayacağım. ethem sarısülük'ü, mehmet ayvalıtaş'ı, medeni yıldırım'ı, ali ismail korkmaz'ı, abdullah cömert'i , ahmet atakan'ı unutmayacağım. cinayetlerin kahramanlar değil ölü bedenler yarattığını unutmayacağım. acımı ölümsüzdür diyerek bastıramadığım günleri unutmayacağım. yapmak zorunda olduklarımı unutmayacağım! sami amca'mın gözündeki yaşı, kalbindeki yangını unutmayacağım.
hiç sevmemişlerin ve sevilmemişlerin acımasızlıklarını affetmeyeceğim! hayatımın en onurlu ama en zor günlerini silmeye gücünüzün yetmeyeceğini yüzünüze haykırmaktan vazgeçmeyeceğim!

devamını gör...

çok kısa bir fıkradır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

özellikle instagram da yeni anne,teyze,hala,abla olmuş insanların hikayelerinde paylaştığı bebek fotoğraflarının yüzünü kocaman emojiyle kapatması bir tek beni mi sinir ediyor? zira bebeğin yüzünü göstermedikten sonra fotoğrafını atmanın ne anlamı var anlamış değilim. neymiş nazar değermiş, ulan o mantıkta isen hiç atma daha iyi. sanki bir tek yüze değiyor bu nazar.
devamını gör...

geline kırmızı kuşak bağlanmasını çoğu kişi bekaretle ilgili sanar ama aslında şamanizm kökenli bir adettir. uğur getirdiğine inanıldığı için takılır.
devamını gör...

severek ayrılanlar için ne yapmak lazım o zaman? ne yapalım yani, kalbimizi söküp çöpe mi atalım?
devamını gör...

kaldırımın sadece renkli olan taşlarına basarak yürümek istemeyin. yere kapaklanabilirsiniz ve herkes size güler . gülmeleri sıkıntı değil de canınız yanar ve kitaplarınız çamur olur. şâyet yağmurlu bir havada kütüphaneden eve dönüyorsanız.
devamını gör...

başlıklarda tanımları olan farklı yazarların nicklerini alt alta okuma durumudur.

keyifli ve gülümseten uyumlar çıkabiliyor bazen.
misal;

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

uzun bir süredir insanlardan kaçarak, saklanarak yaşıyorum. kimsenin beni aramasını, sormasını istemiyorum; çevremi zaman geçtikçe kaybediyorum.

normalde, yirmi altı yaşında bir delikanlının yapması gereken ortamlarda kahramanlıklarından bahsetmek, bir takım iyi özelliklerini sıradan cümlelerinin önüne koyarak toplum tarafından takdir edilmeye çalışmak ve dibi görünmeyen her türlü okyanusa dalmaktır. bense her şeyden vazgeçmenin eşiğinde geziyorum. etrafımda "işte uçurum, dikkatli ol" diyecek kimse kalmayınca, bizzat kendim fark etmek zorunda kaldım, bu ve bunun gibi şeyleri. "birileri kıçımı toplasın" rahatlığı yok artık, gençliğin kayıtsızlığı elimden çok erken gitti, çok sağlam bir kazık yedim bence hayattan.

neyse, zaten giden gitmiş, o epik aşk sahnelerinin kurulacağı yıllar geçip gitmiş, yastığa kafayı huzurla koyup uyuduğumuz zamanlar artık çok uzakta. bu saatten sonra ne yapmak lazımdır bilinmez ama bizim de bir gün tüketeceğimiz şiirler yazacağımız zamanlar gelecek, inanıyorum buna. eğer yeni trajedilerle hayatımız süslenmeye devam ederse ki kesinlikle hayat buna yönelik bir takım hazırlıklar içerisindedir; o zaman umut kırıntılarımızı da kaybedip, daha fazla dibi göremeyeceğimizi düşünerek her türlü riski alabilir hale geliriz sanıyorum. umarım o hale düşmeyiz, hala kaybedecek şeylerimizin olduğu bir hayatın temkinliğiyle yaşarız. umarım böyle boktan bir şey değil, bir hayat yaşarız.
devamını gör...

herkes gibi ben de kendisini okumayı çok seviyorum. bazen ofiste okuyorum biriktirip entrylerini. bazen bir gece yarısı. ama ekseriyetle biriktirerek. çünkü ben sevdiği şeylerin tükenmesiyle baş etme sorunları yaşayan, belki anksiyetik değil ama kaybetmeyle problemi olan biriyim. tek bir entry okuyup yetinemem diye düşünüyorum galiba istemsizce. o yüzden kendisinin profiline her ziyaretim güneşle oturup bir kahve içmişim gibi hissettiriyor bana. hoşşikler koşturuyor etrafımızda cıvıl cıvıl. bulutlu bile olsak o esnada, gülümsüyoruz bakışıp. o anlatıyor ben dinliyorum. ben konuşuyorum o duyuyor. bir tuhaf his...

hepimiz cevaplar buluyoruz entrylerinde ya malumunuz. neden diye düşündünüz mü? ben düşündüm. yani.

aslında bir problem/tehlike var; olur da güneş bir gün buradan gitmeye karar verirse, burada kendisini okumayı sevdiğim birkaç yazardan birini kaybetmiş olmam sadece. ciddi ciddi üzülürüm. mesele falan ederim kendime bunu. buyur buradan yak. durduk yere tasa. yok ya durduk yere değil. güneş bu. üzülünür yani. buna da kimse itiraz edemez herhalde. sorun bende değil sende güneş. bu kadar doğal/içten olman sorun. ve güzel. ve. ve. ve.

ne güzel bencil bencil psikolojik baskı yaptım di' mi? gider de haber vermezse arar/bulur saçını falan çekerim kıyabilirsem. neys.
devamını gör...

ulan bir kişi de ne bileyim mahmut tuncer, hakkı bulut gibi isimler söylememiş. hepsi bana jack dawson, rose dewitt bukater.
devamını gör...

beyaz güve mor salkımda dinleniyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

akrasia, en basit anlamıyla "erteleme hastalığı"dır. akrasia etkisi, daha iyi olan kararlarınıza karşı hareket etme durumudur. başka bir şey yapmanız gerektiğini bildiğiniz halde, onun yerine diğer bir şeyi yapmanızdır.
devamını gör...

hem diziyi izleyen biri hem de dizinin kaynaklık ettiği (bkz: madalyonun içi) kitabını okumuş biri olarak bir çift kelam edeyim:

kitapta (bkz: gülseren budayıcıoğlu) psikiyatrist-hasta ilişkisini gayet güzel koruyor. duygusal durumlarını hastaya yansıtmıyor. ayrıca kitap hazırlanırken ilgili hasta profilleri hastalardan izin alınarak ve isim ve mekanlar saklanarak yayımlanmış. etik konusuna riayet edilmiş. hatta bazı hastaları niye bizi yazmadınız diye gönül bile koymuş. ilaveten kitapta gülseren hanım bazı hastalarda terapinin başarılı olmadığını ve sorunlar yaşadığını itiraf ediyor.

dizi ise tamamen kurgu. manolya hanımın gözünden gözyaşı eksik olmuyor. burada psikiyatrist-hasta ilişkisi yok. dert anlatan-dert dinleyen ilişkisi var. birçok yer aşırı derecede dramatize edilmiş. dizi süresini doldurmak için anlamsız iç bayıcı müzikler ve sahneler. burada etik olarak sorun şu: ilgili hastalar kitap için böyle bir rıza verdiler. dizi çekilirken ilgili hastalardan böyle bir onay alındı mı? çünkü hastaların hikayelerine olağanüstü şekilde kurgu katılmış. "kitaptan uyarlanmıştır" ibaresinin bu etik sorununu ortadan kaldırmadığı görüşündeyim. ancak etik sorununu (varsa tabi) dizi yapımcılarının oluşturduğunu düşünmekteyim.

gülseren hanımın tek kabahati, bütün kitaplarını dizi yapımcılarına satması. tabi bu kadar talep olunca insan hayır diyemiyor galiba. toplumda bir süre sonra antipati oluşturur bu. iki kitapla sınırlı kalsaydı kimse birşey demezdi. sanırım işin bu raddeye geleceğini kendisi de tahmin edemedi.
devamını gör...

o duyduğumuz içinde sargı bezi unuttular, yanlış bacağı kestiler, yanlış taraftaki organa müdahale ettiler gibi olaylar malpraktis denir.

mesela; buradan
devamını gör...

8 ay boyunca sırtında taşıdığı forması sözlük müzesine kaldırılıp, aramıza yeni katılacak nice genç moderatörlere sergilenecek olan sözlük efsanemiz.

buralardan bir huysuz geçti.
devamını gör...

çapı 1.39 milyon kilometre, yani dünya gezegeninin 109 katı olan yıldız. kütlesi ise dünyanın 330,000 katıdır. güneş sistemi içindeki kütlenin %99.86'sı kendisine aittir. kütlesinin %73'ü helyum, %25'i ise hidrojenden oluşur.

peki kendisine sonunda ne olacak?

yaklaşık 4-5 milyar yıl sonra çekirdeğindeki helyuma dönüştürdüğü hidrojen atomları tükenecek, nükleer füzyonu devam ettiremeyen çekirdeği sıkışmaya ve dış katmanları genişlemeye başlayacak. kendisi bir supernova ile noktayı koyacak kütleye sahip olmadığı için gittikçe genişleyerek bir kırmızı dev haline gelecek. bu genişleme esnasında hemen hemen eski boyunun 15 milyon katına ulaşacak ve merkür, venüs, dünya ve bir ihtimal mars gezegenlerini yutacak.

mars yutulmaktan kurtulursa yeni merkür olacak. (ateşten bir kaya topu. )

bu gezegenler sobaya atılmış bir kuş tüyü gibi yanıp yok olacaklar.

yıldızın sıkışan çekirdek sıcaklığı 100 milyon dereceye ulaşınca helyum füzyonu başlayacak.

bu devrede güneş sistemimizden geriye pek bir şey kalmamış olacak.

birkaç milyar yıl daha geçtikten sonra güneş bir beyaz cüceye dönüşecek, ve samanyolu galaksisinin 200-600 milyar ışığından bir tanesi daha sönmüş olacak.
devamını gör...

tam da bu başlığı arıyordum. bi beş dakika önce ilk sayfada yokken kendime tanıdığım ikinci beş dakikada ilk sayfanın sonuna doğru pat diye karşıma çıktı. sevincim; ufak bir kız çocuğunun elinde sıkı sıkıya tuttuğu mavi bir balon gibiydi. bu sevinç, kız çocuğuna mı aitti yoksa balona mı bilemiyorum. sahiplenmiş ve benimsemiş. bunlar kız çocuğunun mutluluğuna dahildi. balon ise, ait olma duygusunun mutluluğunu dibine kadar yaşıyor olmalıydı.

peki ben? ben ne hissettim?

bu zamana kadar sahiplenmiş, benimsenmiş veyahut ait olmuş hissedemedim. benim için her daim bir denklem vardı: * doğru yer, doğru zaman ve doğru insan…

denklem çok basit; doğru yer ve doğru zamanda doğru insan karşıma çıkacaktı. basit mi? bu kadar basit miydi? doğru… kime göre doğru? ne kadar doğru? mesela; psikolojik testlerdeki bakış açısı, benim 9 gördüğümü karşımdaki 6 görse ya da karışık bir görüntüde ilk fark ettiğim kelime “mutluluk”ken onun “nefret” olsa. doğru böyle bir şey değildi. değişken miydi?

benim doğru yerim sahil kenarıyken onun doğru yeri göl, dere belki de çöldü. doğru zaman benim için ilkbaharken onun doğru zamanı belki sonbahar belki de kıştı. ben sabahı severken o geceyi severdi.

düşünüyorum da bu zamana kadar bu denklemi bir türlü kuramadım. doğru yerde yanlış insanla yanlış zamanda karşılaştım. yanlış yerde doğru insanla doğru zamanda karşılaştım. (belki bu tolere edilebilirdi, üstesinden gelinebilirdi ama insan doyumsuzdur; yetinmeyi, sabretmeyi ve düşünsel olarak savaşmayı bilmez.)

ihtimalleri sıraladıkça küçülüyorum. şöyle bir durum var ki o beni hepten üzüyor: doğru insanla yanlış yer ve yanlış zamanda karşılaşmak… denklemde tek bir müspet taraf var: doğru insan… ama yer ve zaman yanlış… insan, doğru insanı bulmuşsun daha ne olsun ki diyor? ne mi olsun? o insan farklı yerde, o insan farklı zamanda. o insan başkasına ait. aklı, yüreği, bedeni… bu sıralar aklımı karıştıran düşünceler yumağının ucunu bulamıyorum…

küçük kız çocuğunun sıkı sıkıya tuttuğu mavi balon aidiyet duygusunu kaybediyor. meğerse mavi balon gökyüzününmüş…
devamını gör...

nice güzel yıllara, sevdiklerinle beraber...
devamını gör...

abd'de 1846 yılında kurulmuş, en büyük rakipleri ingiliz reuters ve fransız agence france presse olan haber ajansıdır. kısaca ap olarak bilinir. diğer büyük haber ajansları gibi dünya çapında haber servisi ve hemen hemen her ülkede büroları vardır. ünlü yazar mark twain 1906 yılında ap için şöyle demiş :

--- alıntı ---"there are only two forces that can carry light to all the corners of the globe – only two – the sun in the heavens and the associated press down here."
""ışığı dünyanın her köşesine taşıyabilen yalnızca iki kuvvet var - yalnızca iki - göklerdeki güneş ve yeryüzünde de associated press."--- alıntı ---

telaffuzu biraz zordur, zamanında levent kırca'ya çok zor anlar yaşatmıştır:
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim