maske takmanın olumlu yönleri
ağzını kimse görmediği için istediğin gibi insanlara dil çıkartabilirsin.
devamını gör...
mclaren
1963 yılında yeni zellandalı yarış pilotu bruce mclaren tarafından kurulan formula 1 tarihinin en eski ikinci yarış takımı ve aynı zamanda spor otomobiller üreten ingiliz firmasıdır.. şirketin merkezi ingiltere'nin woking şehrindedir.. tarihine bakıldığında formula 1'de ferrari'den sonra en başarılı ikinci takımdır.. 182 yarış galibiyeti, 8 sürücü şampiyonu ve 8 takım şampiyonluğu bulunmaktadır.. sadece formula 1'de değil, amerika'da ve diğer ülkelerde yerel/ulusal organizasyonlarda aktif olarak katılmış ve başarılar elde etmiştir..
yıllar içinde mclaren logosunun değişimi;

takım kurulduktan sonra ilk formula 1 galibiyetini 1968 belçika grandprix'inde (spa) almış olsalar da, ilk yıldızlarının parlaması canadian-american challenge cup (can-am) isimli 1966'dan 1987'ye kadar sürmüş olan organizasyonda gerçekleşir.. bu şampiyonayı 1967-1971 yılları arasında resmen domine etmişlerdir..
bruce mclaren 1970 yılında can-am yarışları için yaptıkları mclaren m8d isimli aracı test ederken kaza yapıp hayatını kaybetmesi üzerine teddy mayer (kendisinin yarışçı geçmişi yoktur, hep yöneticilik yapmıştır) takımın başına geçmiştir ve bu galibiyetlere ek olarak bu yıllarda indianapolis 500 galibiyetleri de elde edilmiştir..


kuruluş hikayesine değinmek gerekirse;
bruce mclaren team cooper isimli formula 1 takımında pilot olarak çalışmaktaydı.. başarılı bir pilot iken australian tasmanian series yarış organizasyonuna katılmak istiyordu.. ama söz konusu organizasyon için kurallarla belirtilmiş 2.5 litrelik motorlar kullanılması gerekirken takım patronu john cooper 1.5 litrelik formula 1 standartlarına göre yapılmış motorlarını kullanmakta ısrar etmişti.. fikir ayrılığına düşen bruce mclaren reis oradan çıkmış ve formula 1'de beraber yarıştığı timmy mayer ile kendi yarış takımını kurup cooper'dan araç tedarik edip kendine göre yapıp yarışlara katılmaya başlamış.. 1964 yılında tasmanian series'te şampiyon olmuş ama takım arkadaşı timmy mayer son yarışta kaza yapıp hayatını kaybetmiş ve ortaklığı kardeşi teddy mayer ile devam etmiştir..
kullandığı formula 1 araçlarının renkleri genelde şöyledir:

formula 1'e 1966 yılında girmiş olsalar da indy 500'de kullandıkları v8 motoruyla çok da başarılı olamamışlar ve yarış sırasında sıkıntılar yaşamışlardır.. 2 yıl sonra yeni araçlarında cosworth'un geliştirdiği yılları domine etmiş meşhur dfv motoruna geçtikten sonra 1968 yılında spa'da ilk galibiyetlerini almışlardır..
bahsi geçen yeni araç ise bir mclaren m7a'dır..

1968 yılında can-am aracı dikkat çeksin diye turuncuya boyamış ve başarılarında bu rengin uğurlu olduğuna inanınca formula 1 aracını da bu renge boyamıştır.. bundan sonraki formula 1 araçları da genel olarak turuncu tema'da olmuştur..
ilk takım şampiyonluğu 1974 yılında gelir.. ek olarak bu yılda malboro sponsorluğu başlar..
1981'de ron dennis project four racing takımı ile birleştikten sonra en başarılı yılları başlar.. porsche ve honda motorları ile 7 pilot şampiyonluğu (bu şampiyonlar 1 adet niki lauda, 3 adet alain prost, ve 3 adet ayrton senna) ve 6 takımlar şampiyonluğu kazanılır.. 1990'lı yılların ortasına kadar dominant olan mclaren takımı honda'nın formula 1'den çekilmesiyle 3 yıl kadar dominantlığını kaybetmiş olsa da 1998'de mercedes motoruna geçmeleriyle, adrian newey gibi formula 1'in en başarılı mühendislerinden birini bünyelerine almalarıyla ve mika hakkinen ile birlikte 1998-1999 yıllarında tekrar şampiyon olmuşlar ve 2008'de luis hamilton ile son şampiyonluğunu alana kadar formula 1'de kafaya oynayan takımlardan biri olmuşlardır..
günümüzde formula 1'in yanı sıra hala aktif olarak indicar'da ve formula e'de de yer almaktadır..
formula 1 tarihine ek olarak mclaren 1992 yılında dünya'nın en hızlı seri üretim yol otomobili olan mclaren f1 otomobilini yapmış 1998 yılında 386 km/h hız yaparak bu rekora sahip olmuştur.. bu araçta bmw motoru bulunmaktadır ve lemans için yapılan mclaren f1 gtr versiyonu ile 1995 yılında le mans 24 saat yarışını kazanmıştır..
yıllar içinde mclaren logosunun değişimi;

takım kurulduktan sonra ilk formula 1 galibiyetini 1968 belçika grandprix'inde (spa) almış olsalar da, ilk yıldızlarının parlaması canadian-american challenge cup (can-am) isimli 1966'dan 1987'ye kadar sürmüş olan organizasyonda gerçekleşir.. bu şampiyonayı 1967-1971 yılları arasında resmen domine etmişlerdir..
bruce mclaren 1970 yılında can-am yarışları için yaptıkları mclaren m8d isimli aracı test ederken kaza yapıp hayatını kaybetmesi üzerine teddy mayer (kendisinin yarışçı geçmişi yoktur, hep yöneticilik yapmıştır) takımın başına geçmiştir ve bu galibiyetlere ek olarak bu yıllarda indianapolis 500 galibiyetleri de elde edilmiştir..


kuruluş hikayesine değinmek gerekirse;
bruce mclaren team cooper isimli formula 1 takımında pilot olarak çalışmaktaydı.. başarılı bir pilot iken australian tasmanian series yarış organizasyonuna katılmak istiyordu.. ama söz konusu organizasyon için kurallarla belirtilmiş 2.5 litrelik motorlar kullanılması gerekirken takım patronu john cooper 1.5 litrelik formula 1 standartlarına göre yapılmış motorlarını kullanmakta ısrar etmişti.. fikir ayrılığına düşen bruce mclaren reis oradan çıkmış ve formula 1'de beraber yarıştığı timmy mayer ile kendi yarış takımını kurup cooper'dan araç tedarik edip kendine göre yapıp yarışlara katılmaya başlamış.. 1964 yılında tasmanian series'te şampiyon olmuş ama takım arkadaşı timmy mayer son yarışta kaza yapıp hayatını kaybetmiş ve ortaklığı kardeşi teddy mayer ile devam etmiştir..
kullandığı formula 1 araçlarının renkleri genelde şöyledir:

formula 1'e 1966 yılında girmiş olsalar da indy 500'de kullandıkları v8 motoruyla çok da başarılı olamamışlar ve yarış sırasında sıkıntılar yaşamışlardır.. 2 yıl sonra yeni araçlarında cosworth'un geliştirdiği yılları domine etmiş meşhur dfv motoruna geçtikten sonra 1968 yılında spa'da ilk galibiyetlerini almışlardır..
bahsi geçen yeni araç ise bir mclaren m7a'dır..

1968 yılında can-am aracı dikkat çeksin diye turuncuya boyamış ve başarılarında bu rengin uğurlu olduğuna inanınca formula 1 aracını da bu renge boyamıştır.. bundan sonraki formula 1 araçları da genel olarak turuncu tema'da olmuştur..
ilk takım şampiyonluğu 1974 yılında gelir.. ek olarak bu yılda malboro sponsorluğu başlar..
1981'de ron dennis project four racing takımı ile birleştikten sonra en başarılı yılları başlar.. porsche ve honda motorları ile 7 pilot şampiyonluğu (bu şampiyonlar 1 adet niki lauda, 3 adet alain prost, ve 3 adet ayrton senna) ve 6 takımlar şampiyonluğu kazanılır.. 1990'lı yılların ortasına kadar dominant olan mclaren takımı honda'nın formula 1'den çekilmesiyle 3 yıl kadar dominantlığını kaybetmiş olsa da 1998'de mercedes motoruna geçmeleriyle, adrian newey gibi formula 1'in en başarılı mühendislerinden birini bünyelerine almalarıyla ve mika hakkinen ile birlikte 1998-1999 yıllarında tekrar şampiyon olmuşlar ve 2008'de luis hamilton ile son şampiyonluğunu alana kadar formula 1'de kafaya oynayan takımlardan biri olmuşlardır..
günümüzde formula 1'in yanı sıra hala aktif olarak indicar'da ve formula e'de de yer almaktadır..
formula 1 tarihine ek olarak mclaren 1992 yılında dünya'nın en hızlı seri üretim yol otomobili olan mclaren f1 otomobilini yapmış 1998 yılında 386 km/h hız yaparak bu rekora sahip olmuştur.. bu araçta bmw motoru bulunmaktadır ve lemans için yapılan mclaren f1 gtr versiyonu ile 1995 yılında le mans 24 saat yarışını kazanmıştır..
devamını gör...
rte'nin avrupa'yı hapishaneye benzetmesi
evet sayın seyirciler! avrupa'nın en konforlu hapishanesi sayın rte tarafından duyuruldu! bu hapishanedekiler ceza mı ödül mü aldıklarını sorgulamakla meşguller! azzz sonraaaa!
devamını gör...
tek heceli diller
tek heceli diller; adından da anlaşılacağı gibi, her kelimesi tek heceli olan, yanına hiçbir ek (yapım eki ya da çekim eki) almayan, daima kök durumunda olan sözcüklerden oluşan dillerdir.
çince bu dil grubunun en tipik örneğini verir.
bu dillerde her sözcük, cümledeki kullanılışına göre değişik anlamlar taşıyabilir. cümlede sözcüklerin isim, sıfat, zamir, edat, fiil..... gibi görevlerde kullanılması ancak sözcüğün cümledeki yeriyle anlaşılabilir. zaman çekimleri de yoktur.
peki bizim dille ilgili olarak öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz bu kavramlar yoksa bu dil nasıl öğrenilir ve öğretilir?
çince ve benzeri dilleri öğrenmeyi zorlaştıran özellikler işte bunlardır. (ayrıca binlerce yılda geliştirilmiş farklı alfabe sistemlerini de unutmamak gerek.)
çince ve diğer tek heceli dillerde, sözcükler, cümlede kullanıldıkları yere ve başka sözcüklerle ilişkisine göre anlam kazanır; yani bir sözcük cümlede kullanıldığı yere göre pek çok farklı anlama gelebilir.
işte bütün bunları ayırt edebilmek için özellikle çincede ve diğer tek heceli dillerde çok zengin bir vurgu ve tonlama sistemi vardır.
çince bu dil grubunun en tipik örneğini verir.
bu dillerde her sözcük, cümledeki kullanılışına göre değişik anlamlar taşıyabilir. cümlede sözcüklerin isim, sıfat, zamir, edat, fiil..... gibi görevlerde kullanılması ancak sözcüğün cümledeki yeriyle anlaşılabilir. zaman çekimleri de yoktur.
peki bizim dille ilgili olarak öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz bu kavramlar yoksa bu dil nasıl öğrenilir ve öğretilir?
çince ve benzeri dilleri öğrenmeyi zorlaştıran özellikler işte bunlardır. (ayrıca binlerce yılda geliştirilmiş farklı alfabe sistemlerini de unutmamak gerek.)
çince ve diğer tek heceli dillerde, sözcükler, cümlede kullanıldıkları yere ve başka sözcüklerle ilişkisine göre anlam kazanır; yani bir sözcük cümlede kullanıldığı yere göre pek çok farklı anlama gelebilir.
işte bütün bunları ayırt edebilmek için özellikle çincede ve diğer tek heceli dillerde çok zengin bir vurgu ve tonlama sistemi vardır.
devamını gör...
pandemi gölgesinde bir bayram daha
iyi de kendi düşenin ağlaması mantıklı mı yani millet babında diyorum. kudurmuş kuduz köpek gibi tam kapanmada bile sokağa hücum eden halk ve bunu dizgin altına alamayan bir yönetim varken daha çok gölgede kalırız. sizin benim gibi yaşlar da kurunun yanında böyle yanar gider.
devamını gör...
bir kadına verilecek en güzel çiçek
hangisi olursa olsun saksıda gelmesi gereken çiçektir. aksi halde sayın hamfendiler sakince oradan uzaklaşın, naçizane tavsiyemdir.
devamını gör...
mesaj alımını kapatan yazar
iletişim sevmeyen bir yazardır.
benim keçiyi de göremeyecek.
kendi bilir.
benim keçiyi de göremeyecek.
kendi bilir.
devamını gör...
recep tayyip erdoğan'ın gittiği gün yapılacaklar
sevinçten ağlarım heralde, sonra gözyaşımı silip, hemen partilemeyi düşünüyorum,
baba parti vericem...
baba parti vericem...
devamını gör...
muazzez ilmiye çığ
bazı fikirleri eleştiriye açıktır saçmadır vs. ama şu kadına hem profesör olmadığı halde katıldığı konferanslarda profesör diyorlar. üstelik kendisi profesör olmadığını açıklıyor. sonra bazı tipitipler puğrosöfer deeğiil keğnidini heğr yerde puğrosöfer diye tanitiyür diye kadını suçluyorlar. evet aynen kardeşim profesör değil. büyük ihtimalle medyatik biri olduğu ve çokça kitap yazdığı için kendisini çoğu kişi profesör sanıyor. 30.saniye
devamını gör...
maruz kalınmak istenmeyen sorular
gelecek için planların neler ?
devamını gör...
muhsin bey
uğur yücel'e göre çekildiği dönem türkiye'ye gelen seks ve porno filmleri furyası sırasında gösterime girdiği için beklenen gişeyi yapamamış.
devamını gör...
swastika
gamalı haç olarak bilinen, ön türkler tarafından göç yoluyla tüm dünyaya yayılan asıl adı "öz tamgası" olan dört adet ters l harfinin birleştirilmesiyle oluşturulan bir semboldür. türklerde doğanın döngüsünü ve tanrıya ulaşıp geri dönüşü ifade eder.
taş ve çini süslemelerde, halılarda, el sanatlarında sıklıkla kullanılan bir semboldür.
taş ve çini süslemelerde, halılarda, el sanatlarında sıklıkla kullanılan bir semboldür.
devamını gör...
yazarların söylemekten keyif aldığı kelimeler
kuvvetle muhtemel.
devamını gör...
yuval noah harari
sapiens: a brief history of humankind, homo deus: a brief history of tomorrow ve 21 lessons for the 21st century kitaplarıyla tanınan israilli tarihçi. insanlık tarihini evrimsel temellere dayandırarak açıklamasıyla dikkat çekmiştir.
devamını gör...
ankara'da köpekler tarafından parçalanan çocuk
yine bilgi olmadan fikir dolmuş buralar. bilgi olmayınca bu tarz bozukluklar ortaya çıkıyor. bu arkadaşlara hiç kızmıyorum. ceza hukukunda, ceza ehliyeti diye bir durum var biliyorsunuz. kişinin işlediği suçtan sorumlu tutulabilmesini sağlıyor. 12 yaşını doldurmamış çocuklar, akıl hastaları vb. gruplar ortada suç olsa bile cezalandırılmazlar. bu arkadaşlar da benim gözümde bu şekilde işleniyor. benim vicdan hukukumda, kızılma ehliyeti yok bu arkadaşların.
bir de kimlere kızmıyorum biliyor musunuz?, hayvanlara, çünkü onların bilinci de ceza almalarına uygun değil. dürtüsel hareket ediyorlar. tabi burada bir başka canlı zarar gördü, kime kızacağız? zihinsel problemi olan bir insan aynı zararı verdiğinde, zihinsel problemi olan insana mı yoksa onun ailesine mi kızarsınız? illa birilerine kızmak istiyorsanız, çünkü kimseden, hiçbir şeyden nefret etmeyin, kızmanız gereken yer, devleti yönetenler olacaktır.
avrupa'da ve diğer bir çok gelişmiş ülkede sokak hayvanı problemi yok çünkü orada sahipsiz hayvanlar kısa bir süre barınakta tutulduktan sonra eğer sahiplenilmezse "uyutuluyor". başka çözümü yok mu, tabi ki var fakat bencil insan sadece kendini düşündüğü için çözüm bulmaktansa sorunu ortadan kaldırmayı daha "efektif" buluyor. yoksa sadece türkiye üzerinden bir örnek vermek gerekirse bile, ülkede dönümlerce boş hazine ve orman alanları var. buralardan seçilmiş büyük bir alana sokak hayvanları getirilebilir. barınmaları sağlanır. kısırlaştırılır ve 20-30 sene içerisinde kontrol altına alınır. bu kadar basit aslında. hadi diyelim ki, bunları yapmak istemiyor çünkü çok para harcayacak. devletin şu zamana kadar sadece kuduz aşılarına harcadığı paralarla barınmaları gereken yerler yapılırdı. bunu geçtim, devlet bunu desin, o kadar çok hayvansever-yardımsever var ki, kısa sürede bitirilir. peki yemek konusunu ne yapacağız, bir de onları besleyecek miyiz diyebilirsiniz, hemen sinirlenmeyin. sadece istanbul'daki avmlerden her gün atılan yemek artıkları toplansa, yeter de artar bile. yardımseverleri saymıyorum bile.
bir de bu, insanın hayatının diğer canlıların hayatından daha değerli olduğu cahilliği var. the matrix revolution filminde bir sahne var. neo ve konsül makinelere bakarak konuşurlar. makinelerin kontrolünün bizde olup olmadığını sorar konsül neo'ya ve neo'da tabi ki bizde, istersek onları kapatabiliriz der. konsülde makinelerin işlevlerini anlatır; suyu temizleme, havayı temizleme vs. yani makineleri istedikleri zaman kapatamazlar. makinelerden değer olarak bir farkları yoktur. bir arı örneklemesi var, hep duymuşsunuzdur. yarın arıları yok edersek, insanlığın geleceği tehlikeye giriyor. peki veba salgının önlenemez şekilde artmasının nedeninin, o dönem papasının, kedileri, cadıların hayvanları olarak görmesinden dolayı öldürülmesine karar vermesinden dolayı olduğunu biliyor musunuz? çünkü hastalığı, fare bitleri taşıyorlardı ve fareleri avlayacak kediler artık yoktu.
biraz empati kurmanız adına daha farklı bir örnek vereyim, dünya'da 1 numaralı süper avcı biziz şu an. eğer yarın daha güçlü bir süper avcı, bir başka tür veya bir uzaylı var olursa bir anda ve bizim, kendimize, doğaya ve diğer canlılara yaptığımız zulmü, verdiğimiz zararı görüp, bizi tek tek avlamaya başlarsa, hala aynı şeyi mi düşüneceksiniz? "evet ya, bunlar bizden üstünler, dediklerine göre zarar veriyormuşuz bu dünyaya, o yüzden yaşamaya hakkımız yok" mu diyeceksiniz? yoksa az gelişmiş bir tür olarak "hocam cahildik, bilmiyorduk, bize de dünyada bir yer verin, düzen verin, biz de orada yaşayıp, ölelim" mi diyeceksiniz.
yaşadığımız toplumda bilgi ve farkındalık, sizin olaylara aşırı tepki vermenizi önler. sağduyunuzu yükseltir. şefkatli olmanızı sağlar. ayrıca nefret yada aşk gibi uç duygular sadece kendinize zarar verir. hayat sürenizden ve sağlığınızdan çalar.
herkese huzurlu günler dilerim.
bir de kimlere kızmıyorum biliyor musunuz?, hayvanlara, çünkü onların bilinci de ceza almalarına uygun değil. dürtüsel hareket ediyorlar. tabi burada bir başka canlı zarar gördü, kime kızacağız? zihinsel problemi olan bir insan aynı zararı verdiğinde, zihinsel problemi olan insana mı yoksa onun ailesine mi kızarsınız? illa birilerine kızmak istiyorsanız, çünkü kimseden, hiçbir şeyden nefret etmeyin, kızmanız gereken yer, devleti yönetenler olacaktır.
avrupa'da ve diğer bir çok gelişmiş ülkede sokak hayvanı problemi yok çünkü orada sahipsiz hayvanlar kısa bir süre barınakta tutulduktan sonra eğer sahiplenilmezse "uyutuluyor". başka çözümü yok mu, tabi ki var fakat bencil insan sadece kendini düşündüğü için çözüm bulmaktansa sorunu ortadan kaldırmayı daha "efektif" buluyor. yoksa sadece türkiye üzerinden bir örnek vermek gerekirse bile, ülkede dönümlerce boş hazine ve orman alanları var. buralardan seçilmiş büyük bir alana sokak hayvanları getirilebilir. barınmaları sağlanır. kısırlaştırılır ve 20-30 sene içerisinde kontrol altına alınır. bu kadar basit aslında. hadi diyelim ki, bunları yapmak istemiyor çünkü çok para harcayacak. devletin şu zamana kadar sadece kuduz aşılarına harcadığı paralarla barınmaları gereken yerler yapılırdı. bunu geçtim, devlet bunu desin, o kadar çok hayvansever-yardımsever var ki, kısa sürede bitirilir. peki yemek konusunu ne yapacağız, bir de onları besleyecek miyiz diyebilirsiniz, hemen sinirlenmeyin. sadece istanbul'daki avmlerden her gün atılan yemek artıkları toplansa, yeter de artar bile. yardımseverleri saymıyorum bile.
bir de bu, insanın hayatının diğer canlıların hayatından daha değerli olduğu cahilliği var. the matrix revolution filminde bir sahne var. neo ve konsül makinelere bakarak konuşurlar. makinelerin kontrolünün bizde olup olmadığını sorar konsül neo'ya ve neo'da tabi ki bizde, istersek onları kapatabiliriz der. konsülde makinelerin işlevlerini anlatır; suyu temizleme, havayı temizleme vs. yani makineleri istedikleri zaman kapatamazlar. makinelerden değer olarak bir farkları yoktur. bir arı örneklemesi var, hep duymuşsunuzdur. yarın arıları yok edersek, insanlığın geleceği tehlikeye giriyor. peki veba salgının önlenemez şekilde artmasının nedeninin, o dönem papasının, kedileri, cadıların hayvanları olarak görmesinden dolayı öldürülmesine karar vermesinden dolayı olduğunu biliyor musunuz? çünkü hastalığı, fare bitleri taşıyorlardı ve fareleri avlayacak kediler artık yoktu.
biraz empati kurmanız adına daha farklı bir örnek vereyim, dünya'da 1 numaralı süper avcı biziz şu an. eğer yarın daha güçlü bir süper avcı, bir başka tür veya bir uzaylı var olursa bir anda ve bizim, kendimize, doğaya ve diğer canlılara yaptığımız zulmü, verdiğimiz zararı görüp, bizi tek tek avlamaya başlarsa, hala aynı şeyi mi düşüneceksiniz? "evet ya, bunlar bizden üstünler, dediklerine göre zarar veriyormuşuz bu dünyaya, o yüzden yaşamaya hakkımız yok" mu diyeceksiniz? yoksa az gelişmiş bir tür olarak "hocam cahildik, bilmiyorduk, bize de dünyada bir yer verin, düzen verin, biz de orada yaşayıp, ölelim" mi diyeceksiniz.
yaşadığımız toplumda bilgi ve farkındalık, sizin olaylara aşırı tepki vermenizi önler. sağduyunuzu yükseltir. şefkatli olmanızı sağlar. ayrıca nefret yada aşk gibi uç duygular sadece kendinize zarar verir. hayat sürenizden ve sağlığınızdan çalar.
herkese huzurlu günler dilerim.
devamını gör...
güne bir kehanet bırak
bu başlığa tanım yazan yazarlardan biri, üç beş vakte kadar kafa iznine çıkacak.
devamını gör...




