yoldaş benjamin franklin
sözlüğün en karizmatik adamıdır.mesajlara yanıt verip sonuna kadar yardımcı olur.egolu değildir.
devamını gör...
hafız burhan
gazelin son ustalarından hafız burhan türkü, şarkı, ninni, kanto, tango, operet, marş türlerinde pek çok eseri plağa okumuştur.
cumhuriyet döneminin en popüler ve sevilen hafız, gazelhan, mevlithan ve hanendelerinin başında gelir. burhan sesyılmaz (1897-1943) küçük yaşlarda sesinin güzelliğiyle dikkati çekerek mukabele, mevlid, mersiye okumaya, zakirlik ve müezzinlik yapmaya başladı.
muallim ismail hakkı bey ve lemi atlı'dan kısa süreli dersler aldı. bir ara mızıka-i humayun'da görev aldı. çoğu atina’da olmak üzere yurt dışında konserler verdi. 1926 yılında columbia firması için art arda doldurduğu 100 kadar plağıyla yaygın bir üne kavuştu.
derler ki “o süleymaniye camii’nde mevlit okurken kuşlar susar, havuzun fıskiyelerindeki sular durur, çınarların yaprakları arasında gezinen rüzgar hızını keser, bütün şehir onu dinlerdi."
birçok filmin müziğini hazırlayan hafız burhan şarkılar da bestelemiştir. atatürk hafız burhan’a “bana sizin gibi münevver hafızlar lâzımdır!” demiştir.
abdülhak hamid’in tarık adlı piyesinde yer alan “makber” adıyla anılan mersiyesini hafız burhan’ın sesinden duymayan çok az kişi vardır. kadifeden kesesi’ni de en güzel o söyler.
cumhuriyet döneminin en popüler ve sevilen hafız, gazelhan, mevlithan ve hanendelerinin başında gelir. burhan sesyılmaz (1897-1943) küçük yaşlarda sesinin güzelliğiyle dikkati çekerek mukabele, mevlid, mersiye okumaya, zakirlik ve müezzinlik yapmaya başladı.
muallim ismail hakkı bey ve lemi atlı'dan kısa süreli dersler aldı. bir ara mızıka-i humayun'da görev aldı. çoğu atina’da olmak üzere yurt dışında konserler verdi. 1926 yılında columbia firması için art arda doldurduğu 100 kadar plağıyla yaygın bir üne kavuştu.
derler ki “o süleymaniye camii’nde mevlit okurken kuşlar susar, havuzun fıskiyelerindeki sular durur, çınarların yaprakları arasında gezinen rüzgar hızını keser, bütün şehir onu dinlerdi."
birçok filmin müziğini hazırlayan hafız burhan şarkılar da bestelemiştir. atatürk hafız burhan’a “bana sizin gibi münevver hafızlar lâzımdır!” demiştir.
abdülhak hamid’in tarık adlı piyesinde yer alan “makber” adıyla anılan mersiyesini hafız burhan’ın sesinden duymayan çok az kişi vardır. kadifeden kesesi’ni de en güzel o söyler.
devamını gör...
kavun
iki gözümün çiçeğidir, çok sevdiğim yazı bin kat daha sevmemi sağlayan bir çok şeyden biridir. muazzam kokusu ve tadı ile neşemi artırır, bunaltıcı sıcakların buharlaştırdığı enerjimi yükseltir. daha överim de rakı ve peynir ile de olan manyaklığımı daha fazla ortaya sermemek için bu girdiyi burada bitiriyorum.
tamamen özgün bir yazı oldu ha?
tamamen özgün bir yazı oldu ha?
devamını gör...
the physics of star trek
fizikçi lawrence krauss tarafından yazılmış non-fiction kitap. krauss'un basit ve yormayan anlatımı bilim kurgunun yapı taşlarından biri ile harmanlanınca ortaya hem ilgi çekici hem eğlenceli bir eser çıkıyor. teorik fizikçi michio kaku'nun yine benzer konuları bilim kurgu üzerinden ele aldığı ve dilimize olanaksızın fiziği olarak çevrilmiş physics of the ımpossible* kitabını okuyup seven birinin the physics of star trek'i sevmemesi mümkün değil şüphesiz. krauss kitapta kuantum kuramını geliştirmiş olan max planck, mantıkçı kurt gödel dolayısıyla albert einstein ve stephen hawking'e - ki zaten kitabın önsözü kendisine aittir- çok fazla göndermede bulunuyor ki onun dışında iki önemli teorik fizikçi oskar klein ve miguel alcubierre'in de izlerine rastlamak mümkün. krauss star trek evreninin bir parçası haline gelmiş zaman yolculuğu, ışınlanma, warp drive vb. konuları kurgu olmaktan çıkarıp gerçek bir zeminde tartışıyor. fiziğin bütün bunlara ne kadar izin verdiğini, ne kadarının kurgu ne kadarının temeli olduğunu aktarıyor özünde. yine star trek hakkında benzer bir inceleme için david allen batchelor'a ait kısa ingilizce bir kaynak bırakıyorum: www.nasa.gov/topics/technol...
chapter seven—holodecks and holograms
"oh, we are us, sir. they are also us. so, indeed, we are both us."
—data to picard and riker, in "we'll always have paris"
when humphrey bogart said to ıngrid bergman at the casablanca airport, "we'll always have paris," he
meant, of course, the memory of paris. when picard said something similar to jenice manheim at the
holodeck re-creation of the café des artistes, he may have intended it more literally. thanks to the
holodeck, memories can be relived, favorite places revisited, and lost loves rediscovered—almost.
the holodeck is one of the most fascinating pieces of technology aboard theenterprise. to anyone
already familiar with the nascent world of virtual reality, either through video games or the more
sophisticated modern high-speed computers, the possibilities offered by the holodeck are particularly
enticing. who wouldn't want to enter completely into his or her own fantasy world at a moment's notice?
ıt is so seductive, in fact, that ı have little doubt that it would be far more addictive than it is made out to
be in the series. we get some inkling of "holodeck addiction" (or "holodiction") in the episodes "hollow
pursuits" and "galaxy's child." ın the former, everyone's favorite neurotic officer, lieutenant reginald
barclay, becomes addicted to his fantasy vision of the senior officers aboard theenterprise, and would
rather interact with them on the holodeck than anywhere else on the ship. ın the latter, when geordi
laforge, who has begun a relationship with a holodeck representation of dr. leah brahms, the designer
of the ship's engines, meets the real dr. brahms, things become complicated-
given the rather cerebral pastimes the crew generally engage in on the holodeck, one may imagine that
the hormonal instincts driving twentieth-century humanity have evolved somewhat by the twenty-third
century (although if this is the case, will riker is not representative of his peers). based on what ı know
of the world of today, ı would have expected that sex would almost completely drive the holodeck.
(ındeed, the holodeck would give safe sex a whole new meaning.) ı am not being facetious here. the
holodeck represents what is so enticing about fantasy, particularly sexual fantasy: actions without
consequences, pleasure without pain, and situations that can be repeated and refined at will.
the principles on which holography is based were first elucidated in 1947, well before the technology
was available to fully exploit it, by the british physicist dennis gabor, who subsequently won the nobel
prize for his work. by now, most people are familiar with the use of three-dimensional holographic
images on credit cards, and even on the covers of books, like this one. the word "hologram" derives
from the greek words for "whole" and "to write." unlike normal photographs, which merely record
two-dimensional representations of three-dimensional reality, holograms give you the whole picture. ın
fact, it is possible with holography to re-create a three-dimensional image that you can walk around and
view from all sides, as if it were the original object. the only way to tell the difference is to try touching it.
only then will you find that there is nothing there to touch.
how can a two-dimensional piece of film, which is what stores the holographic image, record the full
information of a three-dimensional image? to answer this we have to think a little about exactly what it is
we see when we see something, and what a photograph actually records.
we see objects either because they emit or reflect light, which then arrives at our eyes. when a
three-dimensional object is illuminated, it scatters light in many different directions because of this
three-dimensionality. ıf we could somehow reproduce the exact pattern of divergent light created when
light is scattered by the actual object, then our eyes would not be able to distinguish the difference
between the actual object and the divergent-light patternsans object. by moving our head, for example,
we would be able to see features that were previously obscured, because the entire pattern of scattered
light from all parts of the object would have been re-created.
chapter seven—holodecks and holograms
"oh, we are us, sir. they are also us. so, indeed, we are both us."
—data to picard and riker, in "we'll always have paris"
when humphrey bogart said to ıngrid bergman at the casablanca airport, "we'll always have paris," he
meant, of course, the memory of paris. when picard said something similar to jenice manheim at the
holodeck re-creation of the café des artistes, he may have intended it more literally. thanks to the
holodeck, memories can be relived, favorite places revisited, and lost loves rediscovered—almost.
the holodeck is one of the most fascinating pieces of technology aboard theenterprise. to anyone
already familiar with the nascent world of virtual reality, either through video games or the more
sophisticated modern high-speed computers, the possibilities offered by the holodeck are particularly
enticing. who wouldn't want to enter completely into his or her own fantasy world at a moment's notice?
ıt is so seductive, in fact, that ı have little doubt that it would be far more addictive than it is made out to
be in the series. we get some inkling of "holodeck addiction" (or "holodiction") in the episodes "hollow
pursuits" and "galaxy's child." ın the former, everyone's favorite neurotic officer, lieutenant reginald
barclay, becomes addicted to his fantasy vision of the senior officers aboard theenterprise, and would
rather interact with them on the holodeck than anywhere else on the ship. ın the latter, when geordi
laforge, who has begun a relationship with a holodeck representation of dr. leah brahms, the designer
of the ship's engines, meets the real dr. brahms, things become complicated-
given the rather cerebral pastimes the crew generally engage in on the holodeck, one may imagine that
the hormonal instincts driving twentieth-century humanity have evolved somewhat by the twenty-third
century (although if this is the case, will riker is not representative of his peers). based on what ı know
of the world of today, ı would have expected that sex would almost completely drive the holodeck.
(ındeed, the holodeck would give safe sex a whole new meaning.) ı am not being facetious here. the
holodeck represents what is so enticing about fantasy, particularly sexual fantasy: actions without
consequences, pleasure without pain, and situations that can be repeated and refined at will.
the principles on which holography is based were first elucidated in 1947, well before the technology
was available to fully exploit it, by the british physicist dennis gabor, who subsequently won the nobel
prize for his work. by now, most people are familiar with the use of three-dimensional holographic
images on credit cards, and even on the covers of books, like this one. the word "hologram" derives
from the greek words for "whole" and "to write." unlike normal photographs, which merely record
two-dimensional representations of three-dimensional reality, holograms give you the whole picture. ın
fact, it is possible with holography to re-create a three-dimensional image that you can walk around and
view from all sides, as if it were the original object. the only way to tell the difference is to try touching it.
only then will you find that there is nothing there to touch.
how can a two-dimensional piece of film, which is what stores the holographic image, record the full
information of a three-dimensional image? to answer this we have to think a little about exactly what it is
we see when we see something, and what a photograph actually records.
we see objects either because they emit or reflect light, which then arrives at our eyes. when a
three-dimensional object is illuminated, it scatters light in many different directions because of this
three-dimensionality. ıf we could somehow reproduce the exact pattern of divergent light created when
light is scattered by the actual object, then our eyes would not be able to distinguish the difference
between the actual object and the divergent-light patternsans object. by moving our head, for example,
we would be able to see features that were previously obscured, because the entire pattern of scattered
light from all parts of the object would have been re-created.
devamını gör...
kara cisim ışıması
kara cisim ya da siyah cisim olarak anılan ve üzerine düşen ışığı yansıtmayan teorik cismin, üzerine düşen tüm elektromanyetik dalgaları mükemmel bir şekilde soğurması ve sonra da elektromanyetik bir radyasyon şeklinde yayması olarak tanımlanabilecek ışınım.
***
bir cisim mutlak sıfır dediğimiz sıcaklığın üzerinde bir sıcaklığa sahipse, ışıma yapar, yani belirli bir miktarda enerji yayar. sıcak olan cisimler, daha soğuk olanlara kıyasla daha fazla enerji yayarlar. mesela normalde bir parça demirin sessiz sakin durduğunu görürüz ama ısıtılmaya ve akkor hale gelmeye başlayan demir, kırmızı, turuncu gibi renklerde parlamaya başlar. yani sıcaklık, cisimden yayılan enerjinin dalga boyunu belirler.
gün içerisinde çok çeşitli kaynaklardan elektromanyetik dalgalara maruz kalıyoruz hepimiz. bu dalgaların bir kısmını vücudumuz emip geri yayarken bir kısmını da yansıtıyor. bu, tüm cisimler için geçerli. eğer dengedeki bir cisimden bahsediyorsak, radyasyonun emilme hızıyla yayılma hızı aynı olmalı demektir. eğer elimizde mükemmel bir cisim varsa, bu cisim üzerine düşen tüm radyasyonu fire vermeksizin emecektir ve yansıtmayacaktır. gerçek hayatta karşılaşmadığımız bu teorik cisme kara cisim diyoruz.
--- edit ---
konuyla bağlantılı olarak şunu ekleyeyim: pirometreler, cismin yaydığı ışınımı ve dolayısıyla sıcaklığını ölçmek için kullanılır. cisme doğrudan temas etmezler. cismin yaydığı radyasyonu ufak bir düzenek aracılığıyla bir yere odaklayıp, bunun sonucunda bir elektrik enerjisi üretilmesini ve bunun da sıcaklığa dönüştürülmesini sağlarlar. yani çalışma prensibi, buradaki konuyla yakından ilgilidir.
hatırlatma için sevgili head'e teşekkür ediyorum.
***
bir kara cismin ışıması, birkaç yasa ile ifade edilir:
- planck yasası (herhangi bir kara cismin ışınımını genel olarak tanımlar)
- wien kayma yasası (ışınım frekansı ya da dalga boyu ile mutlak sıcaklık arasında ilişki kurar)
- stefan - boltzmann yasası (ışınımda yayılan enerjiyle mutlak sıcaklık arasındaki ilişkiyi gösterir)
rayleigh - jeans yasası daha önce bu ışımayı açıklamaya çalışsa da yasa ile gözlemler birbirine uymamıştır.
(bkz: morötesi felaket)
kara cisim ışınımının, dalga boyuna karşı radyasyon yoğunluğunu bir grafiğe döktüğünüzde, karşınıza şöyle bir görüntü çıkar:

görselin kaynağı
grafikte ışınımın sıcaklığa ilişkin değerlere bağlılığını da rahatlıkla görebilirsiniz.
***
her ne kadar doğada kara cisim diye bir şey doğrudan gözlenmese de, astronomide yıldızlar birer kara cisim gibi değerlendirilir. zira yaptıkları ışınımın grafiği, tıpkı yukarıda verdiğim grafik gibidir. yine astronomide kozmik mikrodalga arka plan ışınımı dediğimiz radyasyon da yukarıdaki gibi, planck eğrisine uyumlu bir grafik verir.
ayrıca dünya üzerinde kara cisim denen şeye en yakın madde için (bkz: vantablack)
***
bir cisim mutlak sıfır dediğimiz sıcaklığın üzerinde bir sıcaklığa sahipse, ışıma yapar, yani belirli bir miktarda enerji yayar. sıcak olan cisimler, daha soğuk olanlara kıyasla daha fazla enerji yayarlar. mesela normalde bir parça demirin sessiz sakin durduğunu görürüz ama ısıtılmaya ve akkor hale gelmeye başlayan demir, kırmızı, turuncu gibi renklerde parlamaya başlar. yani sıcaklık, cisimden yayılan enerjinin dalga boyunu belirler.
gün içerisinde çok çeşitli kaynaklardan elektromanyetik dalgalara maruz kalıyoruz hepimiz. bu dalgaların bir kısmını vücudumuz emip geri yayarken bir kısmını da yansıtıyor. bu, tüm cisimler için geçerli. eğer dengedeki bir cisimden bahsediyorsak, radyasyonun emilme hızıyla yayılma hızı aynı olmalı demektir. eğer elimizde mükemmel bir cisim varsa, bu cisim üzerine düşen tüm radyasyonu fire vermeksizin emecektir ve yansıtmayacaktır. gerçek hayatta karşılaşmadığımız bu teorik cisme kara cisim diyoruz.
--- edit ---
konuyla bağlantılı olarak şunu ekleyeyim: pirometreler, cismin yaydığı ışınımı ve dolayısıyla sıcaklığını ölçmek için kullanılır. cisme doğrudan temas etmezler. cismin yaydığı radyasyonu ufak bir düzenek aracılığıyla bir yere odaklayıp, bunun sonucunda bir elektrik enerjisi üretilmesini ve bunun da sıcaklığa dönüştürülmesini sağlarlar. yani çalışma prensibi, buradaki konuyla yakından ilgilidir.
hatırlatma için sevgili head'e teşekkür ediyorum.
***
bir kara cismin ışıması, birkaç yasa ile ifade edilir:
- planck yasası (herhangi bir kara cismin ışınımını genel olarak tanımlar)
- wien kayma yasası (ışınım frekansı ya da dalga boyu ile mutlak sıcaklık arasında ilişki kurar)
- stefan - boltzmann yasası (ışınımda yayılan enerjiyle mutlak sıcaklık arasındaki ilişkiyi gösterir)
rayleigh - jeans yasası daha önce bu ışımayı açıklamaya çalışsa da yasa ile gözlemler birbirine uymamıştır.
(bkz: morötesi felaket)
kara cisim ışınımının, dalga boyuna karşı radyasyon yoğunluğunu bir grafiğe döktüğünüzde, karşınıza şöyle bir görüntü çıkar:

görselin kaynağı
grafikte ışınımın sıcaklığa ilişkin değerlere bağlılığını da rahatlıkla görebilirsiniz.
***
her ne kadar doğada kara cisim diye bir şey doğrudan gözlenmese de, astronomide yıldızlar birer kara cisim gibi değerlendirilir. zira yaptıkları ışınımın grafiği, tıpkı yukarıda verdiğim grafik gibidir. yine astronomide kozmik mikrodalga arka plan ışınımı dediğimiz radyasyon da yukarıdaki gibi, planck eğrisine uyumlu bir grafik verir.
ayrıca dünya üzerinde kara cisim denen şeye en yakın madde için (bkz: vantablack)
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
selam karalama defteri, defterleri çok severim bilesin. her günün birbirinin birebir kopyası olmasından, insanların yemek yerken bile aynı sandalyelere oturmasına kadar birbirinin copy paste şekilde akmasından, mavi mi kırmızı mı hangi hap hacıı diye morpheus'un gelip sormamasından yıldım, bıhtım ve de daraldım. ayrıca bütün gün akşamı iple çekip akşam olduğunda ise gideceğim evimde beni heyecanlandıracak, bu deja vu'ya katlanmamı sağlayacak bekleyen herhangi bir soyut veya somut öğe de yok. sanırım çıkmaz bir döngüdeyim. yaprakların kuru kalsın, sağlıcakla.
devamını gör...
kitap okuyan insanı belli eden detaylar
yaşayış tarzı, insanlara karşı tavırları, kendilerine karşı olan tavırları biraz da üslup.
devamını gör...
dil tarih ve coğrafya fakültesi
hayallerimi süsleyen fakülte, idi.
kapısından içeri ilk girdiğim günü dün gibi hatırlıyorum. yaz tatili, okul boş. ankara'da yaşıyor olmanın verdiği rahatlık ile kazandıktan sonra gitmiş, güvenlikten içeriye giriş izni istemiş, içeride zaten bir kaç kişi hariç kimse yok demesi ile bahçesinde gezinmeme müsaade etmişti. o günü hiç unutmuyorum. teşekkürler güvenlikçi apla.
cumhuriyet döneminde inşa edilmesi sebebi ile tarihi eser sayılan ana binanın arkasında iki tane yapım tarihlerini bilmediğim sonradan yapılma ucube binalar ile kontenjanı arttırılmış olsa da hem bu binaların içi ve dışı, hem de güzelim bahçeyi katletmesi ile insanın içini bayan güzelim fakültenin her fırsatta başka yere taşınacağı dillendirilir.
kılık kıyafetten kimin neci olduğunu anlarsınız. güzel ülkemin dört bir yanında malum olan parka, kirli sakal, uzun saç solcu; palto, gömlek, subay/alabulus saç traşı, düzgün çıkanlarda hilal bıyık sağcı öğrenci profili burada da son demine kadar yaşamakta ve yaşatılmaktadır. baraka diye tabir edilen ve ana binanın asıl giriş kapısından bahçeye geçerken hemen karşınıza çıkan yerde sol meşrepli öğrenciler takılırken, az önce tarif ettiğim kapından girince bahçeye adım atmadan hemen sağ tarafınıza giden patika yoldan arka kantine ulaşırsınız ve burası da sağ meşrepli öğrencilerin takıldığı ancak gayr-i resmi olarak bölge idaresinin ülkücülerin elinde olduğu yerdir.
ortak sınavlar, ortak dersler, kütüphane ve özellikle yemekhanede kendinize dikkat edin. her an bir kavganın ortasında kendinizi bulabilirsiniz.
ne idüğünü bilmediğiniz kişiler ile konuşurken dikkatli olun. ertesi gün örgüt üyesi olmaktan alınabilir, başınız ağrıyabilir. * kamuya açık alanlarda otururken, kalkarken dikkat edin. gerçi yeni gençlerde ve hocalarda bu pek yok ancak ne bileyim, bir hocanın yanında bacak bacak üstüne oturmak veya onun karşısında sigara içmek bana göre değil, ha herkesin giydiğine kimse karışamaz, ancak ihtiyar ateşin var mı yia dediğiniz kişi bir sonraki dersinize girebilir. *
burada okumayı düşünen arkadaşlara tavsiyem bir adet miğfer alsınlar. biber gazına karşı bağışıklık güçlendirecek şeyler faydalı olur. aikido öğrenmelerini de tavsiye ederim.
kapısından içeri ilk girdiğim günü dün gibi hatırlıyorum. yaz tatili, okul boş. ankara'da yaşıyor olmanın verdiği rahatlık ile kazandıktan sonra gitmiş, güvenlikten içeriye giriş izni istemiş, içeride zaten bir kaç kişi hariç kimse yok demesi ile bahçesinde gezinmeme müsaade etmişti. o günü hiç unutmuyorum. teşekkürler güvenlikçi apla.
cumhuriyet döneminde inşa edilmesi sebebi ile tarihi eser sayılan ana binanın arkasında iki tane yapım tarihlerini bilmediğim sonradan yapılma ucube binalar ile kontenjanı arttırılmış olsa da hem bu binaların içi ve dışı, hem de güzelim bahçeyi katletmesi ile insanın içini bayan güzelim fakültenin her fırsatta başka yere taşınacağı dillendirilir.
kılık kıyafetten kimin neci olduğunu anlarsınız. güzel ülkemin dört bir yanında malum olan parka, kirli sakal, uzun saç solcu; palto, gömlek, subay/alabulus saç traşı, düzgün çıkanlarda hilal bıyık sağcı öğrenci profili burada da son demine kadar yaşamakta ve yaşatılmaktadır. baraka diye tabir edilen ve ana binanın asıl giriş kapısından bahçeye geçerken hemen karşınıza çıkan yerde sol meşrepli öğrenciler takılırken, az önce tarif ettiğim kapından girince bahçeye adım atmadan hemen sağ tarafınıza giden patika yoldan arka kantine ulaşırsınız ve burası da sağ meşrepli öğrencilerin takıldığı ancak gayr-i resmi olarak bölge idaresinin ülkücülerin elinde olduğu yerdir.
ortak sınavlar, ortak dersler, kütüphane ve özellikle yemekhanede kendinize dikkat edin. her an bir kavganın ortasında kendinizi bulabilirsiniz.
ne idüğünü bilmediğiniz kişiler ile konuşurken dikkatli olun. ertesi gün örgüt üyesi olmaktan alınabilir, başınız ağrıyabilir. * kamuya açık alanlarda otururken, kalkarken dikkat edin. gerçi yeni gençlerde ve hocalarda bu pek yok ancak ne bileyim, bir hocanın yanında bacak bacak üstüne oturmak veya onun karşısında sigara içmek bana göre değil, ha herkesin giydiğine kimse karışamaz, ancak ihtiyar ateşin var mı yia dediğiniz kişi bir sonraki dersinize girebilir. *
burada okumayı düşünen arkadaşlara tavsiyem bir adet miğfer alsınlar. biber gazına karşı bağışıklık güçlendirecek şeyler faydalı olur. aikido öğrenmelerini de tavsiye ederim.
devamını gör...
nafaka
süresizin gerçekten saçmalık, geri kalanının büyük ölçüde yetersiz olduğu uygulamadır.
bu konuda çok doluyum sözlük, düşüncelerimi en kısa şekilde özetlemeye çalışacağım, umarım kendimi iyi bir şekilde açıklayabilirim.
öncelikle zaman zaman kötüye kullanıldığını düşünüyorum, ancak bunun genele vurulduğunda çok az olduğuna da inanıyorum.
süresiz nafakaya zaten karşıyım, herhangi bir şekilde mantıklı olduğunu düşünmüyorum. en korkunç durumda bile evli kalınan süre artı karşıdaki kişiye verilen zarara uygun olarak gerekirse ek süre şeklinde ödenmeli bence.
insanların buna karşı olması kadar doğal bir şey yok. ama gelgelelim buna karşı olmakla kalmayıp, çocuklarına ödediği iki kuruş nafakaya bile karşı olan erkek dolu bu ülkede. ve ben artık bu durumdan bıktım. bu arada aynı şeyi biz babamla da yaşamıştık, ben küçükken ayrıldılar * ve adam bir kuruş bile vermek istemedi 3 çocuğuna. neyse ki mahkeme kararıyla annem bizim için nafaka alabildi, babam ödemediği için maaşına haciz konuldu. bu arada ödediği de yanlış hatırlamıyorsam 270 lira falandı. :) öyle inanılmaz rakamlar dönmüyor bu nafaka işinde. *
şimdi burada konuyu biraz toplumumuza döndürmek istiyorum. biz ataerkil bir toplumuz ve insanlarımızın büyük çoğunluğu inanılmaz cinsiyetçi düşüncelere sahip. evet, herkes böyle değil. evet, belki biz çevremizi daha iyi seçebiliyoruz ama bu yüzden böyle düşünen insanlar yok olmuyor.
bu cinsiyetçi düşüncelerden bu konuda en önemli olanları namusun kadınlara özgü görülmesi, sevişmenin kadının değerini düşürdüğüne inanılması, ev işlerinin tam anlamıyla kadın işi olması, kadının erkeğe itaat etmesi ve erkeklik gururunu kırmaması *, çocuk yapıldığında yine tüm yükün kadında olması *, ve kadının erkekten hiçbir şey beklememesi gerektiği.
bu durumda klasik bir evlilikte ne oluyor? kadın çalışıyorsa bile evin neredeyse tüm yükünü üstleniyor, kocasının akrabalarıyla uğraşıyor*, ismi bile değişiyor*, kendini kariyerine adayamıyor hatta bazen işi bırakmak zorunda kalıyor ya da direkt kocasının isteğiyle işini bırakıyor, çocuk olduysa kendini tamamen ona adıyor yoksa "ne biçim annesin" sen diye laf yiyor. tüm bunları yaptığını söyleyecek olsa da "e yapmasaydın" şeklinde karşılık alıyor.
ve boşanınca da tüm bu yaptıkları, tüm fedakarlıkları boşa gidiyor. üstüne artık "bakire" olmadığı için değeri düşmüş oluyor insanların gözünde. sarkıntılıklarla uğraşmak zorunda kalıyorlar, kendilerine yeni bir hayat kurmak isteseler çocukları olduğu için toplum tarafından "evlenme sen annesin" baskısına uğruyorlar, sevgilisi falan olursa zaten kıyamet kopuyor çoğunlukla. evlilik boyunca iş hayatına odaklanamadığı için de maddi olarak sıkıntı yaşıyor. işte toplum gerçeği bu, hatta daha fazlası. doğal olarak boşandıktan sonra kadın kendisini toparlayana kadar -ve tabii ki kadın hatalı değilse- nafaka ödenmesi çok doğal bir gereklilik.
erkekler istiyor ki ben karımdan hem çalışmasını isteyeyim hem de ev işlerini ona bırakayım arada bir salata yapıp ev süpürüp çok iş yapmış gibi dır dır edeyim, ya da karım hiç çalışmasın vereceğim iki kuruşa tamah etsin, maddi özgürlüğü olmasın benden de çok fazla para istemesin, ben kadınların cinsel hayatı olmasına karşı çıkayım, illa herkesin bakire olmasını bekleyeyim olmazsa dayak atayım aşağılayayım, sevişmeyi kadını küçük düşürücü bir olay gibi göreyim ve bu düşüncülerimi her yerde söyleyeyim, karımı aldatayım o karşı çıkmasın çünkü erkek adam için normal böyle şeyler, çocuklarımı yaptıktan sonra tüm bakımı annesine atayım hatta beğenmediğim yer olursa bin tane laf sayayım ama ben gece uykumdan hiç uyanmayayım, en fazla günde 1 saat çocukla oynayayım ağlarsa, bezi değişmesi gerekirse annesi yaptığı işi bırakıp koşup bebeğe bakmaya gelsin, bu arada karım çocuk doğurup onun bakımıyla ilgilense de manken gibi olsun, benimle ilgilenmeye devam etsin ve 3 çeşit yemeğimi önüme koysun, ev de pırıl pırıl olsun ve bunların sonucunda ben hiçbir bedel ödemeyeyim.
siz sürekli cinsiyetçilik yapar ve bu düşünceleri beslemeye devam ederseniz arada sırada olayın ucu böyle size dokunur işte. bana boşuna "her erkek böyle değil ya," lafıyla gelmeyin, evet her erkek böyle değil ama ne yazık ki bu ülkedeki çoğu erkek böyle.
bu konuda çok doluyum sözlük, düşüncelerimi en kısa şekilde özetlemeye çalışacağım, umarım kendimi iyi bir şekilde açıklayabilirim.
öncelikle zaman zaman kötüye kullanıldığını düşünüyorum, ancak bunun genele vurulduğunda çok az olduğuna da inanıyorum.
süresiz nafakaya zaten karşıyım, herhangi bir şekilde mantıklı olduğunu düşünmüyorum. en korkunç durumda bile evli kalınan süre artı karşıdaki kişiye verilen zarara uygun olarak gerekirse ek süre şeklinde ödenmeli bence.
insanların buna karşı olması kadar doğal bir şey yok. ama gelgelelim buna karşı olmakla kalmayıp, çocuklarına ödediği iki kuruş nafakaya bile karşı olan erkek dolu bu ülkede. ve ben artık bu durumdan bıktım. bu arada aynı şeyi biz babamla da yaşamıştık, ben küçükken ayrıldılar * ve adam bir kuruş bile vermek istemedi 3 çocuğuna. neyse ki mahkeme kararıyla annem bizim için nafaka alabildi, babam ödemediği için maaşına haciz konuldu. bu arada ödediği de yanlış hatırlamıyorsam 270 lira falandı. :) öyle inanılmaz rakamlar dönmüyor bu nafaka işinde. *
şimdi burada konuyu biraz toplumumuza döndürmek istiyorum. biz ataerkil bir toplumuz ve insanlarımızın büyük çoğunluğu inanılmaz cinsiyetçi düşüncelere sahip. evet, herkes böyle değil. evet, belki biz çevremizi daha iyi seçebiliyoruz ama bu yüzden böyle düşünen insanlar yok olmuyor.
bu cinsiyetçi düşüncelerden bu konuda en önemli olanları namusun kadınlara özgü görülmesi, sevişmenin kadının değerini düşürdüğüne inanılması, ev işlerinin tam anlamıyla kadın işi olması, kadının erkeğe itaat etmesi ve erkeklik gururunu kırmaması *, çocuk yapıldığında yine tüm yükün kadında olması *, ve kadının erkekten hiçbir şey beklememesi gerektiği.
bu durumda klasik bir evlilikte ne oluyor? kadın çalışıyorsa bile evin neredeyse tüm yükünü üstleniyor, kocasının akrabalarıyla uğraşıyor*, ismi bile değişiyor*, kendini kariyerine adayamıyor hatta bazen işi bırakmak zorunda kalıyor ya da direkt kocasının isteğiyle işini bırakıyor, çocuk olduysa kendini tamamen ona adıyor yoksa "ne biçim annesin" sen diye laf yiyor. tüm bunları yaptığını söyleyecek olsa da "e yapmasaydın" şeklinde karşılık alıyor.
ve boşanınca da tüm bu yaptıkları, tüm fedakarlıkları boşa gidiyor. üstüne artık "bakire" olmadığı için değeri düşmüş oluyor insanların gözünde. sarkıntılıklarla uğraşmak zorunda kalıyorlar, kendilerine yeni bir hayat kurmak isteseler çocukları olduğu için toplum tarafından "evlenme sen annesin" baskısına uğruyorlar, sevgilisi falan olursa zaten kıyamet kopuyor çoğunlukla. evlilik boyunca iş hayatına odaklanamadığı için de maddi olarak sıkıntı yaşıyor. işte toplum gerçeği bu, hatta daha fazlası. doğal olarak boşandıktan sonra kadın kendisini toparlayana kadar -ve tabii ki kadın hatalı değilse- nafaka ödenmesi çok doğal bir gereklilik.
erkekler istiyor ki ben karımdan hem çalışmasını isteyeyim hem de ev işlerini ona bırakayım arada bir salata yapıp ev süpürüp çok iş yapmış gibi dır dır edeyim, ya da karım hiç çalışmasın vereceğim iki kuruşa tamah etsin, maddi özgürlüğü olmasın benden de çok fazla para istemesin, ben kadınların cinsel hayatı olmasına karşı çıkayım, illa herkesin bakire olmasını bekleyeyim olmazsa dayak atayım aşağılayayım, sevişmeyi kadını küçük düşürücü bir olay gibi göreyim ve bu düşüncülerimi her yerde söyleyeyim, karımı aldatayım o karşı çıkmasın çünkü erkek adam için normal böyle şeyler, çocuklarımı yaptıktan sonra tüm bakımı annesine atayım hatta beğenmediğim yer olursa bin tane laf sayayım ama ben gece uykumdan hiç uyanmayayım, en fazla günde 1 saat çocukla oynayayım ağlarsa, bezi değişmesi gerekirse annesi yaptığı işi bırakıp koşup bebeğe bakmaya gelsin, bu arada karım çocuk doğurup onun bakımıyla ilgilense de manken gibi olsun, benimle ilgilenmeye devam etsin ve 3 çeşit yemeğimi önüme koysun, ev de pırıl pırıl olsun ve bunların sonucunda ben hiçbir bedel ödemeyeyim.
siz sürekli cinsiyetçilik yapar ve bu düşünceleri beslemeye devam ederseniz arada sırada olayın ucu böyle size dokunur işte. bana boşuna "her erkek böyle değil ya," lafıyla gelmeyin, evet her erkek böyle değil ama ne yazık ki bu ülkedeki çoğu erkek böyle.
devamını gör...
sözlüklerdeki erkek yazarların gözlüklü ve asosyal tipler olması
hem garip bir genelleme yapan hem de "ee böyleyse ne olmuş?" denilecek başlıktır.
devamını gör...
ailenin en büyük çocuğu
diğer çocuklara ebeveynlik yapsın diye dünyaya getirilmiş zavallı insan. evde kardeşler arasında herhangi bir şey olursa karışmamış olsa dahi ilk ondan hesap sorulur. iyi yönleri de var tabi mesela ilk göz ağrısı old. için genellikle kararlarınız veto edilmez.
devamını gör...
koklaması zevkli olan şeyler
sıcacık ekmek, simit
henüz pişmiş kahve
yağmur sonrası toprak
ıtır, fesleğen;defne,sakız,ardıç,sığla
taze sarımsak
biçilmiş ot
deniz
henüz pişmiş kahve
yağmur sonrası toprak
ıtır, fesleğen;defne,sakız,ardıç,sığla
taze sarımsak
biçilmiş ot
deniz
devamını gör...
köpeksiz sokaklar istiyoruz
bu siz onlara zarar vermezseniz onlar da size zarar vermez tezine pek inanmıyorum. sevgili köpektapar kardeşlerimiz çete halinde gezen sokak köpeklerinin her yaş grubundan insan için tehlikeli olduğunu kabul etmiyorlar. köpekler de kurtlar gibi kendi bölgelerini çiziyorlar ve bölgelerine giren herhangi bir canlıyı tehlikeli olarak görüp saldırabiliyorlar.
devamını gör...
burzum
1991 yılında varg vikernes tarafından kurulan norveçli atmospheric black metal grubudur. varg amca mayhem grubunun kurucularından olan euronymous’u öldürünce de hapise girmiştir ve hapiste iki tane de şahane albüm çıkarmıştır. elinde hiçbir şekilde enstrüman aleti olmadan yapmıştır bu işlemi. aslında varg amca cidden yetenekli bir black metal sanatçıdır. tamam, psikopatlık yapıp euronymous’u öldürdü, kilise kundakladı falan ama bu onun beceriksiz olduğu anlamına gelmiyor.
azizim bu grubun bir sürü albümü var hangisinden bahsedelim? özgün olmam gerekirse benim favori olan albümlerim şunlardır; from the depths of darkness, filosofem, aske, draugen ve son olarak, anthology’dur. yani varg amca bu şahane albümleri çıkarmakla yetenekli olduğunu herkese kanıtlamıştır kim ne derse desin.
ayrıca varg amca euronymous’u öldürmeseydi euronymous kendisine saldıracakmış. belki can havliyle yaptı bilinmez. tartışılır bu mevzu. aske albümünde attığı brutallere, screamlara hastayım yalnız cidden kral albüm yapmış adam. her ne kadar mayhem başarılı bir black metal grubu olsa bile burzum’da başarılıdır, bu iki grup black metalin öncülerinden adeta. en sonunda karmaya kıyıp rozetini aldım o derece aşırı seviyorum bu grubu.
varg vikernes’in hayatını onun başlığında derin detaylı anlatırım yalnız black metal tutkunlarına burzum albümlerini öneririm. özellikle aske’yi, kendiniz bilirsiniz. *
azizim bu grubun bir sürü albümü var hangisinden bahsedelim? özgün olmam gerekirse benim favori olan albümlerim şunlardır; from the depths of darkness, filosofem, aske, draugen ve son olarak, anthology’dur. yani varg amca bu şahane albümleri çıkarmakla yetenekli olduğunu herkese kanıtlamıştır kim ne derse desin.
ayrıca varg amca euronymous’u öldürmeseydi euronymous kendisine saldıracakmış. belki can havliyle yaptı bilinmez. tartışılır bu mevzu. aske albümünde attığı brutallere, screamlara hastayım yalnız cidden kral albüm yapmış adam. her ne kadar mayhem başarılı bir black metal grubu olsa bile burzum’da başarılıdır, bu iki grup black metalin öncülerinden adeta. en sonunda karmaya kıyıp rozetini aldım o derece aşırı seviyorum bu grubu.
varg vikernes’in hayatını onun başlığında derin detaylı anlatırım yalnız black metal tutkunlarına burzum albümlerini öneririm. özellikle aske’yi, kendiniz bilirsiniz. *
devamını gör...
dünyada girilmesi yasak olan yerler
svalbard kıyamet ambarı: norveç’in kuzeyindeki spitsbergen adası’nda, buzullar arasında dev gibi bir dağın 130 metre altında inşa edilen ve 9 milyon dolara mal olan “svalbard küresel tohum deposu” doğal felaketler veya nükleer savaşlar gibi nedenlerle dünya’daki yaşamın sonunun gelmesi ihtimaline karşın içinde erzaklarla beraber dünya’daki bilinen bütün bitkilere ait milyonlarca tohumun saklandığı bir yeraltı deposudur.
kuzey sentinel adası: hindistan’ın bu adasında günümüz teknolojisini daha önce hiç görmemiş 500 kadar yerli dış dünyadan habersiz bir şekilde yaşamaktadır. adadaki yaşamın orijinalliğinin bozulmaması için adaya gitmek hindistan hükümeti tarafından yasaklanmıştır.
39.oda: kuzey kore’de kara para aklama ve yolsuzluk gibi işlerin hükümet eliyle sürdürüldüğü düşünülen büro 39’a girmenin cezası ölümdür ve ceza giren kişinin tüm ailesine de uygulanır.
51. bölge: dünyanın en iyi korunan ve en çok gizli tutulan bölgesi olduğu söylenir. abd başkanı bile ancak özel izinle girebilmektedir ve sebebi ne olursa olsun 51. bölge’ye izinsiz giren kişiler öldürülür. uçak ve düşman silahları inceleme, analiz etme ve araştırma merkezi olduğu açıklansa da ufo ve uzaylılar ile ilgili araştırmalar yapıldığı söylenir.
mount weather: abd’de büyük bir felaket durumunda seçilmiş elit kişilerin kullanmaları için düzenlenmiş yeraltı ve yerüstü yaşam alanı.
yılan adası: brezilya’daki bu ada, bir insanı öldürüp derisinin erimesine sebep olacak kadar zehri güçlü binlerce bothrops ınsularis adlı yılana ev sahipliği yapmaktadır. her bir metrekaresinde ortalama bir yılan bulunan bu adaya bırakılabilecek bir kişinin birkaç günden uzun hayatta kalması imkansızdır.
paris yeraltı mezarları: dünyada bilinen en gizemli ve korkutucu yerler arasında bulunuyor. ilk başta paris'in taş madenlerini sağlamlaştırmak için inşa edilen tünel ağı 18. yüzyılın sonunda 6 milyon cesedin saklandığı bir depoya dönüştü. 274 kilometrelik bu labirente giriş yasak çünkü kaybolmamak neredeyse imkansız.
lascaux mağaraları: fransa’da içinde 17 bin yıllık çizimler olan bu mağaralar insanlığın kökeni hakkında birçok bilgi veriyor.
north brother adası: abd’de bir kuş barınağı olarak kullanıldığı için yasaklanan bu ada eskiden salgın hastalıkların tedavi edildiği bir yermiş.
poveglia adası: italya’daki bu ada roma imparatorluğu’ndan beri veba gibi ölümcül derecede hastalığa sahip onbinlerce insanın bırakıldığı bir yer. çok sayıda insan buraya terk edildiğinden toprak adeta çürüyen ve yakılan cesetlerden oluşuyor.
surtsey adası: izlanda'daki bu ada 1963 yılında 3 yıl süren devasa bir volkanik patlamanın ardından oluşan büyük bir kara parçası. bir ekosistemin nasıl hiçbir insan etkisi olmadan oluşabileceğini anlamak amacıyla giriş yasak.
morgan adası. abd’de 4000 hint şebeğinden oluşan herpes b virüsü taşıyan maymun kolonisinin bulunduğu adaya insan girişi yasak.
çernobil yasak bölge: ukrayna'da 30 kilometrelik bir alana giriş tamamen yasak. sebebi ise radyoaktif kirlilik.
fukuşima yasak bölge. çernobil'den sonra 7. seviye olarak sınıflandırılan 2. kazanın olduğu japonya fukuşima nükleer santrali 29 kilometrelik bölgesine giriş kesinlikle yasak.
moskova’daki şehir altı tünelleri: stalin zamanında yapılan bu tüneller, 30.000 kişilik kapasiteye sahip ve tüm şehri dolaşabiliyor.
mezhgorye kasabası: rusya’daki bu kasabada rus hazinelerinin saklandığı bir depo veya nükleer bir tehdit altında kalınırsa liderlerin saklanabileceği bir sığınak olduğu tahmin ediliyor.
shi huang mezarı: 1974’te çin halk cumhuriyeti’nin shaanxi eyaletine bağlı xi’an yakınlarında bir çiftçi tarafından bulunan, her birinin yüz ifadesi farklı olan ve büyük bir gizem taşıyan hepsi de topraktan yapılma 8.000 asker ve 150 süvari atı, 520 atıyla birlikte 130 savaş arabası olan mezar.
kuzey sentinel adası: hindistan’ın bu adasında günümüz teknolojisini daha önce hiç görmemiş 500 kadar yerli dış dünyadan habersiz bir şekilde yaşamaktadır. adadaki yaşamın orijinalliğinin bozulmaması için adaya gitmek hindistan hükümeti tarafından yasaklanmıştır.
39.oda: kuzey kore’de kara para aklama ve yolsuzluk gibi işlerin hükümet eliyle sürdürüldüğü düşünülen büro 39’a girmenin cezası ölümdür ve ceza giren kişinin tüm ailesine de uygulanır.
51. bölge: dünyanın en iyi korunan ve en çok gizli tutulan bölgesi olduğu söylenir. abd başkanı bile ancak özel izinle girebilmektedir ve sebebi ne olursa olsun 51. bölge’ye izinsiz giren kişiler öldürülür. uçak ve düşman silahları inceleme, analiz etme ve araştırma merkezi olduğu açıklansa da ufo ve uzaylılar ile ilgili araştırmalar yapıldığı söylenir.
mount weather: abd’de büyük bir felaket durumunda seçilmiş elit kişilerin kullanmaları için düzenlenmiş yeraltı ve yerüstü yaşam alanı.
yılan adası: brezilya’daki bu ada, bir insanı öldürüp derisinin erimesine sebep olacak kadar zehri güçlü binlerce bothrops ınsularis adlı yılana ev sahipliği yapmaktadır. her bir metrekaresinde ortalama bir yılan bulunan bu adaya bırakılabilecek bir kişinin birkaç günden uzun hayatta kalması imkansızdır.
paris yeraltı mezarları: dünyada bilinen en gizemli ve korkutucu yerler arasında bulunuyor. ilk başta paris'in taş madenlerini sağlamlaştırmak için inşa edilen tünel ağı 18. yüzyılın sonunda 6 milyon cesedin saklandığı bir depoya dönüştü. 274 kilometrelik bu labirente giriş yasak çünkü kaybolmamak neredeyse imkansız.
lascaux mağaraları: fransa’da içinde 17 bin yıllık çizimler olan bu mağaralar insanlığın kökeni hakkında birçok bilgi veriyor.
north brother adası: abd’de bir kuş barınağı olarak kullanıldığı için yasaklanan bu ada eskiden salgın hastalıkların tedavi edildiği bir yermiş.
poveglia adası: italya’daki bu ada roma imparatorluğu’ndan beri veba gibi ölümcül derecede hastalığa sahip onbinlerce insanın bırakıldığı bir yer. çok sayıda insan buraya terk edildiğinden toprak adeta çürüyen ve yakılan cesetlerden oluşuyor.
surtsey adası: izlanda'daki bu ada 1963 yılında 3 yıl süren devasa bir volkanik patlamanın ardından oluşan büyük bir kara parçası. bir ekosistemin nasıl hiçbir insan etkisi olmadan oluşabileceğini anlamak amacıyla giriş yasak.
morgan adası. abd’de 4000 hint şebeğinden oluşan herpes b virüsü taşıyan maymun kolonisinin bulunduğu adaya insan girişi yasak.
çernobil yasak bölge: ukrayna'da 30 kilometrelik bir alana giriş tamamen yasak. sebebi ise radyoaktif kirlilik.
fukuşima yasak bölge. çernobil'den sonra 7. seviye olarak sınıflandırılan 2. kazanın olduğu japonya fukuşima nükleer santrali 29 kilometrelik bölgesine giriş kesinlikle yasak.
moskova’daki şehir altı tünelleri: stalin zamanında yapılan bu tüneller, 30.000 kişilik kapasiteye sahip ve tüm şehri dolaşabiliyor.
mezhgorye kasabası: rusya’daki bu kasabada rus hazinelerinin saklandığı bir depo veya nükleer bir tehdit altında kalınırsa liderlerin saklanabileceği bir sığınak olduğu tahmin ediliyor.
shi huang mezarı: 1974’te çin halk cumhuriyeti’nin shaanxi eyaletine bağlı xi’an yakınlarında bir çiftçi tarafından bulunan, her birinin yüz ifadesi farklı olan ve büyük bir gizem taşıyan hepsi de topraktan yapılma 8.000 asker ve 150 süvari atı, 520 atıyla birlikte 130 savaş arabası olan mezar.
devamını gör...
burçlarla ilgili az bilinenler
ben de iyi bir insanım gerçekten. *
burç: ikizler
yükselen: ikizler
burç: ikizler
yükselen: ikizler
devamını gör...
is düşüm
'kuzguncutaki vişneye' katılıyorum. gerçektende oyladığı tanımları okuduğuna eminim. benim için de değerlidir beğenileri.
sözlükte sevdiğim, saydığım yazarlar arasında kendileri de vardır.
çiçek ve hayvan sevgisi doludur kalbi.
sözlükte sevdiğim, saydığım yazarlar arasında kendileri de vardır.
çiçek ve hayvan sevgisi doludur kalbi.
devamını gör...