merhaba dünya
devamını gör...

fayda getiren istisnai durumlar olmakla birlikte genelde yarardan çok zarar getirdiğini düşündüğüm şey. niyet iyi olabilir fakat dün dünde kalmıştır, dünün doğruları çoğunlukla ne bugün ne de yarın işe yaramaz. bu yüzden dünün doğrularında ısrar faydadan ziyade zarar getirir.

bir belgeselde günümüze kadar varlığını sürdüren kabilenin teki konu alınmış ve beni baya etkilemişti. kabilenin günümüze kadar pek fazla değişikliğe uğramamasının sebebi dışarıyla olan iletişiminin sıfıra yakın olmasıydı. hatta bu yüzden yerinde saymanın vermiş olduğu bıkkınlık kabileyi uyuşturucu tüketimine teşvik etmiş. kabilenin dışarıyla etkileşiminin zayıf olmasının sebebi ormanlık alanda olmaları ve ormanın çok sık ağaçlarla bezeli olması. araştırmacılar nasıl buldu onları, gerçekten hatırlamıyorum. belki de dünyada adım atılmamış dediğimiz yerlerden birine daldılar da buldular o kabileyi. yaşadıkları yeri, biraz edebi ve havalı bir betimleme ile anlatmak gerekirse duvarları mavi yeşil bir hapishane diyebiliriz.

kabileden yarı kopuk bir kişi vardı. uyuşturucu içmiyor ve kabileyi ziyaret eden araştırmacılara yakın davranıyordu. en mutsuzu oydu. köyün delisiydi işte o arkadaş. hemen tanıdım. bir de o duvarları mavi yeşil hapishaneden kendini dışarıya atabilmiş bir kadın vardı. çocuğu için kaçmıştı oradan. hasta çocuğuna çare bulmak için. bu iki istisna benim için umut vaat edici örneklerle olmakla birlikte annelik içgüdüsünün ne kadar da güçlü olduğuna dair güzel bir örnek.

şöyle ki, bu kabile, yaşadıkları hayattan haliyle pek memnun değil. hep aynı şeyler var. hiç memnun değillerdi be. ben de bu sebepten dolayı uyuşturucuya başladıklarını fark ettim. hadi bir yere kadar dayanırsın dayanmasına ama belli bir noktadan sonra olmaz o iş. sonunda halüsinasyonlara muhtaç olur uyuşturucu içersin işte. buraya kadar her şey normal olmasa da, normal gibi ama normal olmayan ve geçmişten gelen doğrular konusunda olan ısrarın küçük çocuklara yansıtılması sonucunda 5 6 yaşlarından itibaren çocukların uyuşturucuya başlatılması pek normal gelmedi bana.

aklınca koca koca insanların çocukların iyiliğini düşünerek onlara yapmış olduğu saçma sapan bir dayatma bu. kendin sıkılmışsın ve kaybetmişsin. hapishaneden çıkamıyorsun ve (burada art niyet aramıyorum) çocuklarına henüz senin yaşadığın problemlerle karşı karşıya kalmadan önce aklınca iyilik yapıp, problemle başa çıkma yöntemini empoze ediyorsun. sayın kabile şefi olmuyor ama ya. sonra neden bunca zaman o kabile oradan çıkamamış. hadi bir deli içti gitti onu. sen ne diye bebelere veriyorsun ki kendi doğrularını. hem yaş olarak hem de zaman olarak ortada bir problem var. sen ayık kafayla çıkamamışsın, senden sonrakiler nasıl çıksın, çocuk yaşta bağımlı olduktan sonra.

art niyet yok ama zararın çok kabile reisi hebele kardeş. ayık arkadaşınız iletişime açıktı ve paçayı kurtarabilirdi. çocuğu hasta olan anne destan yazdı gitti. ya siz? kendi yargılarınızın esiri olup sizden sonrakilere ön yargılar verdiniz ve yerinizde saydınız. belki suç sizde de değil, sizin iyiliğinizi düşüneyim derken kötülüğe neden olan ana babanızın. aynı şekilde suç onlarda da değil, atalarında.

devamını gör...

felsefeye giriş niteliğinde bir server tanilli kitabı. felsefe tarihini anlatıp okuyucuyu boğmak yerine, okuyucuyu bunaltmadan çok kısa bilim tarihi anektodları ya da güncel ekonomik ve politik bilgiler verip bunların günümüzdeki benzerleriyle ilgili bir gazete haberi ya da köşe yazısı paylaştıktan sonra bunlarla ilgili bir dizi sorular sorar. bu kitabın amacı kişiye düşünmeyi, akıl yürütmeyi, muhakeme yeteneğini; kısacası kafasını çalıştırmayı, yani ''felsefe yapmayı'' öğretmektir.
devamını gör...

kuru köfte yiyo şu an, şikayetçiyim!

allah kabul eyleye tarafı tabii ki ayrı da, insan insana bunu yapmaz ki canım?

kadıköy'de dolaştık az önce, öyle bi iskeleden denize baktık, bi çarşıya girdik çıktık, dedikodu yaptık, oh iyi ki de yaptık, canımıza değdi.

insafsız, şu anda köfte yiyo.*
bi de bana "az iç, sağlık sağlık" diyo, insan alkölden değil böyle böyle ölüyor işte!*

seviyoruz, takipteyiz.

al hadi al, sayende dinledim!



çok mu güzelmişti o köfte? fırk!
devamını gör...

nick'ini değiştirmiş bir yazarın yeni nick'idir. yalnız kafamda sürekli tamamlıyorum okurken bir yarım kalmışlık hissiyatı oluşturdu. oluyor mu hocam böyle? t, tecrübelerini paylaşan, güzel esprileri olan bir normal sözlük yazarı.
devamını gör...

astrolojide diğer adı ascendant olarak bilinir. astolojik haritaya simgesi 'asc' olarak yansımıştır.
yükselen burç kişinin doğum anında doğu ufkunda yükselmiş olan burçtur.
natal haritada 1. ev çizgisini gösterir ve 1. evin yöneticisidir.
yükselen burcun hesaplanabilmesi için doğum saatinin bilinmesi gerekmektedir.
yükselen burç kişinin sosyal maskesini oluşturur. kişinin özellikle yeni tanıştığı insanlar onu yükselen burç özellikleriyle algılar.

kişinin hobilerini, yeteneklerini belirleme hususunda söz sahibidir.
zihinsel aktivitelerini ve bunu nasıl kullandığını, kendini ifade biçimiyle doğrudan ilişkilidir.

şansla yakından ilişkilidir. şans noktalarının hesaplanması için yükselen burcun derecesi kullanılır.

klasik astrolojiye göre 'yaşam evi' olarak adlandırılmaktadır.


bonatti kişiye verilen ilk şey olduğunu belirtmiş, lilly ise yaşam, sağlık, vücudun fiziksel yapısı ile ilgili olduğunu ileri sürmüş. firmicus ise karakterin temel yapı taşı olduğundan bahsetmiştir.


çocukluk yıllarını yönetmektedir. nasıl geçtiği ve geçeceği yükselen burçla yorumlanabilmektedir. hayatta yapılan tüm yatırımların başlangıçlarını bu burç ve derecesi sayesinde öğrenilebilmektedir.


özetlemek gerekirse yükselen burç güneş burcundan daha önemlidir. yükselen burcun bilinmesi ve yorumlanması kişinin yararına olacaktır.
çevrenizde astrolojiyle kafayı bozmuş bir arkadaşınız varsa yakasına yapışıp gerçekleri yalnızca gerçekleri öğrenebilirsiniz. aksi takdirde yükselenim ne? doğum haritamın yorumu acaba nasıl? diyorsanız bunların karşılığını baya yüksek meblağlarla öğrenebilirsiniz. fiyatlar 500 ile 2000 tl arasında değişim gösterir. eğer 'yuh o parayı vereceğime ölürüm' diyorsanız yüksek oranda oğlaksınız. ya da oğlak burcu haritanızda önemli bir konumda bulunuyordur. güneş burcu bir oğlak olarak söylüyorum hiç mantıklı bir hareket değildir. 'baktırmayın baktırana mani olun. bunlar nasıl saçma işler böyle?, doğum haritası da neymiş pehh! ' minvalinde cümlelerimi ardı arkası kesilmeden sıralayabilirim. oğlak olmak bunu gerektirir. hee biri çıkar kardeş gel ben sana beleş bakayım derse candır. hemen balık olan yükselenim devreye girer ve doğum haritasına tapar derecede inanırım. siz yine de benim gibi uçlarda dolaşmayın. neymiş ne değilmiş öğrenin. ama paranızı çar çur etmeyin. ya da edin durduk yere karşıma astroloji uzmanlarını almayayım size tavsiyede bulunacağım diye. yükselen, alçalan derken geçirdik günü. enerjiniz, modonuz yüksek olsun gerisi halledilir. keyifli sözlükler.
devamını gör...

herkesi insan yerine koymayı bırakmak istiyorum. sonra kendilerini bir halt zannediyorlar. alışmamışlar.
devamını gör...

delirmek üzereyim. delirmek üzereyim. delirmek üzereyim. allah,buddha, yehova, zeus, karadelik ne varsa belanızı versin. 12 yaşında bir çocuk hayatı boyunca yaralı kalacak.
devamını gör...

masadan eksilen dostlara biri daha eklendi. yahu ne güzel sürünüyorduk beraber, hiç oldu mu bu?
devamını gör...

formatı bilmeyen;
eleştiriye ve fikirlere açık olmayan;
nefret söylemli başlık açan;
saçma sapan tanım girenlerin bir çok takipçisi olduğu bir sözlükte normal olan bir durumdur.

bizim kültürümüzde adamcılık var.
suçlu da olsa bizdendir deyip savunmak var.
düşüncelere değil, şahsa değer vermek var.
beş para etmeyen şaklaban ünlülerin ne kadar değer gördüğünü ve takipçisi olduğunu bir hatırlayalım lütfen...
devamını gör...

sonbahar güneşi insanın içini ne kadar ısıtırsa o kadar ısınıyorum şu anda. bir banktayım. yanıma da yalnızlığımı ya da iç sesimi oturtmuş olmalıyım ki yanıma kimse oturmuyor. oturmazsa oturmasınlar. ruhum güneşle birlikte ısınırken rüzgarla birlikte üşüyor.

bugün bir söz okudum. şöyleydi: “aklında bahar oldukça fikrin hep çiçek açar.” son çiçeğimi kaybettikten sonra böyle bir şey okumuş olmak umudumu canlandırır gibi. hep bir sebep arıyorum. bir şeye, şeylere bağlanma ihtiyacı oluşuyor bazen içimin derinliklerinde. hiç görmediğim insanlara dış görünüş, hiç duymadığım seslere bir ses veriyorum. bu bir ihtiyaç mıdır? ya da duyduğum sesleri unutmamak için sürekli çalan plak gibi konuşmaları geçiriyorum aklımdan. peki birileri benim için de aynısını düşünüyor mudur acaba?

ismet özel’e gidiyor aklım. “beni bir ses sahibi kıl”. sanki bir şeylere yalvarır gibi. sessizlik derin ve huzursuz.

neyse ne diyorduk. hava çok güzel. ruhum ısındı. arkadan da deniz kabuklarıyla yapılmış süslerin rüzgarla birlikte çıkarttığı sesler bilmediğin notalarla bir şarkı söylüyor.

bazı insanlar sonbaharda açan güneş gibi. iç ısıtıyor. bazı insanlar ama. bazı. bazen.

neyse ne diyorduk. hava çok güzel. piknik mi yapsak acaba?
devamını gör...

şu an çalan şarkıdan dolayı ciğerimin söküldüğü yayındır.
devamını gör...

marcus tullius cicero, kriz içerisine giren roma cumhuriyeti'ni kurtarmak için epey çaba harcamış, çeşitli felsefe okullarında eğitimler almış romalı hukukçudur. felsefe eğitimiyle beraber temelde görüşleri platon, aristotelesve stoa okulu'na dayanır.

romalı proleter sınıf ortaya çıktıkça yoğunlaşan kriz problemini çözmek roma gibi derin dinsel, kültürel, etniksel bağlara sahip bir ülke için oldukça zahmetli ve zor bir işti. bunun sebebi temelde "otoriteye itaat"in romalı yurttaşların zihnine kazınmış bir kavram olmasıdır. çünkü roma'da paterfamilias'tan bahsedilir. yani eğer roma'da yaşıyorsanız yaşam ve ölüm hakkınız babanın ailesi üzerinedir. roma'da bu durum, siyasal yaşamı da tarif eden bir anahtar kavramdır ve roma'nın belki de çekirdeğini oluşturur. patrio potestas, yani babanın iktidarı. bir sürü klanın bir araya gelip türettiği, patrisyenlerin, clienteslerin, daha sonra da pleblerin ve proleterlerin evrimleştiği roma, işte kısacası böyle bir toplumdu. ve bu toplum içerisinde cicero, krizi çözmeye yeltenen birisiydi.

roma bir savaş devletiydi. barış onlar için janus'tu. yani janus gibi barış da iki taraflı bir yapıya sahipti. belki bunu da roma'nın emperyal düşüncesiyle bağdaştırabiliriz. hem roma'nın genişleme arzusu böylece meşrulaşıyor olabilir. sonuçta çok daha köklü bir geleneğin, yani dinin etkisinden bahsediyoruz. tabii bu benim görüşüm.

cicero'nun böyle bir ortamda ortaya çıkan krizi önlemeye çalışan bir hukukçu, siyaset adamı olmasının yanında görüşlerinin çok sonralarını etkileyen bir adamdan da söz ediyoruz. hristiyanları, aziz augustinus'u etkileyen bir adam. yani antik değerleri, romalıları, roma'yı hristiyanlara tanıtan bir adam.

böylesine bir kriz içerisinde cumhuriyeti nasıl koruyabiliriz sorusuna çözüm arıyordu. fakat proleteryanın yükselişini görmezden gelir ya da en azından görmek istemez. bunu görmezden gelip çözüm üretmeye çalışır. konsüllük görevi sırasında çıkan isyanlara zalim denebilecek bir şiddetle karşılık verir. vahşi uygulamalarla isyanları bastırmaya çalışır.

neticede cicero halkın desteğini alamaz ve böylesine bir mücadele içerisinde öldürülür.
devamını gör...

ben değilim.
bu boydaki insanda küçük el ne arar? ortalama ellerim var. mesela kodum mu oturtur, börek acar, sarma sarar, yazı yazar, temizlik yapar, saçlarımı savurur, kedileri severim ellerimle, daha da ne yapsın canım ellerim?
devamını gör...

herkes gibi normal kişi. sorun paragraf kullanmayanlarda bence. kopuyorsunuz okurken, konunun daha yarısında.

ben seviyorum uzun yazmayı ve işin en kötü yanı, yazarken uzun olduğunu fark etmiyorum bile. bana keyif verdiği için olsa gerek... son haline göz gezdirirken "yahu bu ne ara bu kadar uzadı!" diye şaşırıyorum bir de. bak demin bir başlığa 2 çift laf edeyim diye girdim, yarım sayfa yazmışım.

yalnız şunu da kabul etmeniz gerek; her konuda her zaman meramınızı 3 cümleyle anlatamazsınız. kısa yazılacak konu var, yazılamayacak konu var.
devamını gör...

ertelememek.

iyi bir yaşantıya sahip olmanın yolu zamana uyum sağlamaktan geçer. zamanında yapmamız ya da söylememiz gereken şeyleri erteleyerek bir bakıma hayatın bizi ertelemesine sebep oluyoruz aslında.
devamını gör...

korktum.
sevilmemekten korktum, aşağılanmaktan korktum, hakarete uğramaktan korktum.
küçük yaşlarımda başladım ben. birinci sınıfa giderken babamın işi hakkında yalan söyleyerek başlamıştım işe. sonrasında dikkat çekebilmek için yalan söylediğim oldu. sonrasında bir topluluğa girdiğim için düşüncelerimi saklamam gerekti. bu nedenle rol yaptım. en sonunda da işlediğim bir hatayı gizlemek zorunda kaldım. çünkü zaten yeterince nefret kazanmıştım, daha fazlasını kazanmaktan korktum.
devamını gör...

of of başlangıçta bu kadar uzağa götürebildiyse, yolculuğun sonunda nereye varmış olacağız acaba. efsane başladı.
devamını gör...

50li yaşlardaki payvoncu dayılara kızmak yerine 20li yaşlardaki kızlara giydiyoruz , ne değişecek ?
devamını gör...

araçlarda sürücü, şoför veya yolcu olarak bulunmayan, karayolunda hareket halinde veya hareketsiz olarak bulunan insanlardır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim