o gece hiç uyuyamadım. maçı kafamda oynuyor, türlü türlü skorlar eşliğinde kaldığım otel odasında bir ileri bir geri volta atıyordum. içtiğim daha doğrusu yediğim sigaranın haddi hesabı yoktu. brezilya'yı yenebilir miydik? mevcut şartlarda böyle bir ihtimal olasılık dahilinde değildi. futbol tanrıları ile konuşmak, onları bu konuda ikna etmek lazımdı. benim ise böyle bir işe ayıracak vaktim yoktu. beynim köstebek yuvasına dönmüş, açılan fikir dehlizleri içerisinde yolumu bulmaya çalışıyordum. labirent maymununa dönmüştüm. son sigarımı telaşla söndürdüm ve banyoya doğru yol aldım. buz gibi suyun altına girerek beynimi kemiren düşüncelerden kurtulmak niyetindeyim. duştan sonra biraz daha rahatladım. sakince elbiselerimin bulunduğu dolaba doğru ilerledim. bir anda kendimi boy aynasının önünde buluvermiştim. fötr şapkamı takmış, takım elbisemi giymiş, kravatımı bile doğru bağlamıştım. hay bin kunduz! bu bir işaret olabilir miydi? keşke diye geçirdim içimden. saate baktım ama maçın başlama saatine daha çok vardı. kendimi dışarı attım. rio de janeiro sokaklarında sabahın ilk saatleriyle birlikte şuursuzca gezmeye başladım. brezilyalılar her yere takımlarının fotoğraflarını asmıştı. şehirde sinir bozucu bir şampiyonluk havası vardı. benim gibi uruguay'a gönül vermiş insanlar için şehir, dante'nin ilahi komedyası gibi bir hale bürünmüştü. cesaretimi toplayıp bir tane gazete aldım. manşete bakmamla birlikte yine haleti ruhiyem kendisini londra köprüsünden aşağı doğru bıraktı. manşette ''kazan yada berabere kal!'' yazıyordu. işimiz gerçekten zordu. hitler manyağının ortalığı kasıp kavurduğu yıllarda dünya futbol şampiyonlarından mahrum kalmıştık, futbola olan özlemimiz iyice artmıştı. ve biz bu heyecanı iliklerimize kadar yaşıyorduk. işin daha kötüsü bizimkilerin maçı mutlaka kazanması gerekiyordu ki bu durum nabzımızın atış hızını bir kaç kat arttırıyordu.

gençler bilmezler. o dönemlerde dünya kupası sistematiği farklı işliyordu. bu maç hasbelkader final maçı olmuştu. zira hem brezilya hem de bizim çocuklar puan olarak şanslarını son maça taşımış, bu yüzden maç bir anda dünya kupası finali haline dönüşmüştü. adamlar sırf bu şampiyona için ''maracana stadyumu''nu inşa etmişlerdi. stat mabet gibi bir şeydi. 200 bin kişiyi ağırlayabilecek bir kapasitesi vardı. stadın önüne geldiğimde farklı duygular içerisindeydim. gözlerimi stadın heybetinden ve büyüklüğünden alamıyordum. adamlar işimizi, kafada bitirmiş gibiydiler. eski roma kolezyumlarından birinin önündeymişim gibi gerginliğim iyice artmıştı. sanki bir yakınım hakkında damnatio ad bestias * cezası verilmiş ve ben infazı bekliyordum. bizi resmen aslanların önüne atmışlardı ve bu mücadeleden sağ salim çıkmamız imkansıza yakındı.

brezilyalı taraftarların tezahüratları ve samba dansları eşliğinde stada girdim. bakın tek tek saydım abartmıyorum; statta tamı tamına 199.854 kişi vardı. bunların toplasanız 100/150 tanesini bahtsız bedeviler olarak adlandırabileceğiniz şanlı uruguay'ımıza gönül vermiş insanlardı. perişan bir haldeydik. tezahüratlar, bağırışlar, samba ritimleri arasında bir sigara daha yaktım. elbette rengimi belli etmiyordum. bu kalabalık arasında kim vurduya gitmek niyetinde değildim. hakemin başlama düdüğüyle birlikte brezilya üzerimize kabus gibi çöktü. sağdan soldan yükleniyorlar, bizimkiler sürekli müdafaa yapmak zorunda kalıyorlardı. sarı/yeşil iblisler bizi kendi yarı alanımızdan çıkarmıyordu. ademir denen futbol cambazı bizimkilerle kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyordu. allah'tan maspoli günündeydi ve ilk 10 dakika içinde 3 tane yüzde yüzlük gol pozisyonunu engelledi de, alnımdan süzülen terleri ipek mendilim ile silme fırsatını buldum. sonrasında bir mucize oldu ve bizimkiler şut attı. o an, işte öyle bir bağırmak geldi ki içimden anlatamam. schiaffino'nun bu şutu, spartaküs'ün roma imparatorluğuna baş kaldırması ile eş değerdi benim için. ancak ender gelişen osasuna atakları bile bu kadar çabuk küllenmemiştir. hevesimiz kursağımızda kaldı. brezilya başladı yine samba yapmaya. al gülüm ver gülüm. taakk bir şut, yine maspoli devrede. maç ademir ile maspoli arasında geçmeye başlamıştı ve bu benim için hiç de iyiye işaret değildi. sigara yakıp söndürmekten bazı pozisyonları kaçırıyor, bu arada etrafımdakilere de renk vermemeye çalışıyordum. kuvvetle muhtemel brezilya gol atamadıkça stresten sigara yaktığımı düşünüyorlardı. oysa benim içimde ne fırtınalar kopuyordu. kimse durumun farkında değildi. bu haleti ruhiye içerisinde ilk yarıyı 0-0 bitirmenin verdiği rahatlama ile olduğum yerde çöktüm kaldım. bu şekilde bu maç nasıl bitecekti? ömür törpüsünün törpülenmiş hali gibi öyle boş gözlerle sahaya bakıyordum.

sonra biz yine diken üzerinde 66. dakikaya kadar geldik. sigaralardan ve nabız yükselmelerinden bahsetmeye bile gerek yok. işte o dakika, dünya bambaşka bir hale büründü. kaptanımız varela topu aldığı gibi sağ kanatta ghiggia'ya verdi. ghiggia nasıl oldu, nasıl yaptı anlamadığımız bir şekilde ceza alanına dalıverdi. onun topu schiaffino'nun önüne yuvarlamasıyla birlikte bizim aslan parçası topa öyle bir vurdu ki, dar açıdan o topun ağlarla buluşmasıyla birlikte dünya benim için o anda durdu. bağırmak istiyorum, bağıramıyorum. etrafımdaki brezilya'lılar şaşkına dönmüşler, kimi ellerini başının üzerine götürmüş, kimi ağlamaklı, kimi düşünceli gözlerle etrafındakileri süzüyor. işte o anda yaktım gerçek keyif sigaramı. zira olmayacak duaya amin demek üzereydik. tabi sonrasında brezilya yine freni boşalmış kamyon gibi üzerimize gelmeye başladı. ama bizim çocukların maçı kazanacaklarına dair inancı artmıştı. maspoli atlas'ın dünya'yı sırtında taşıdığı gibi takımı sırtında taşıyor ve brezilya'ya gol şansı vermiyordu. dakikalar 79'u gösterdiğinde, futbol tanrıları ikinci mucizelerini yer yüzüne gönderdiler. ghiggia yine bir fırsatını bulup ceza alanına girip cılız bir şut çıkardı, brezilya kalecisi barbosa fahiş bir hata ile resmen topu içeri aldı. işte o an dünyanın mucizevi bir yer olduğuna inanıveriyorsunuz. içim kıpır kıpır, havai fişekler eşliğinde tüm organlarım raks ediyor. lakin etrafımdaki yıkılmış, bitmiş ve tükenmiş brezilya taraftarını gördükçe kendimi tutmayı başarıyorum. maçın sonraki bölümleri çok stresli geçmedi. bir gol yedik ama o da bize nazar boncuğu oldu. o gün takriben 198.800 kişi gözyaşlarına hakim olamadı. kaptanımız valera, jules rimet kupasını havaya kaldırdığında cennet bizim için yeryüzüne inmiş gibiydi. her ne kadar göz yaşlarına boğulmuş olsa da bizim cennetimiz tertemiz ve pir-ü paktı.

o maçtan sonra brezilya kalecisi barbosa resmen istenmeyen adam ve vatan haini ilan edildi. yıllar sonra kendisi ile bir barda karşılaştık. yaşadıklarını ilk ağızdan dinleme fırsatı bulmuş oldum ama bu başka bir başlığın konusu. *

işte bizim aslan parçaları; sizler için ne söylesek az çocuklar!
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu hüzünlü ve boş bakışlar ise barbosa'nın bakışları. buna yorum dahi yapmak istemiyorum. o günlerden bana kalan tek keyifsiz an bu adamcağızın çektikleridir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

eyyyy ekşi misin tatlı mısınn? sen kimsin ya-huuuu?
devamını gör...

hiç kimse. kula minnet eylemem.
devamını gör...

"dün sabaha karşı, kendimle konuştum.
ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
yokuşun başında bir düşman vardı,
onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum."

(bkz: özdemir asaf)
devamını gör...

skandala bak alüminyüm. adamlar halkı herkesin gözünün önünde gondiklerken skandal olmuyor ama.

tengrim bana sabır ver. bi de biraz para versen fena olmaz.*
devamını gör...

faydasız bir hayat erken bir ölümdür.

johann wolfgang von goethe
devamını gör...

başrolünde çağlar çorumlu ve büşra pekin’in olduğu 1 saat 50 dakikalık türk yapımı uzaylı komedi filmi.

çerezlik izlenir.
devamını gör...

çok biliyorsan çık kendin anlat
sınava girecek olan ben değilim
sınavda da öyle cevaplarsın o zaman
ben sizin ananız babanız değilim beni alakadar etmez
ben dersi anlatır çıkarım
devamını gör...

iron maiden alamet-i farikası olmuş bayıldım. şarkıları sırayla dinlerken, bu şarkıda takıldım kaldım. bir türlü geçemiyorum. akustik kısım inanılmaz dinlendirici. sonlarına doğru şöyle epik ve fantastik bir tat alıp gevşediğiniz anda bana göre çok yerinde bir girişle sarsıveriyor ki, maiden da en sevdiğim şeylerden biri de bu zaten. 4.30'dan sonrasına tam olarak imza atılmış ve görev tamamlanmış diyebiliriz. peki şarkıyı kim yazmış? bu da soru mu arkadaş. steve harris elbette! vallahi adam başka bir çağda yaşasa peygamber olacak adammış * yalnız o değil de bilmem kaç yaşına gelmişsin şöyle bir şarkı yapmışsın, iki üç tane şaklaban çıkmış şarkının orasını burasını çekiştirip laf sokmaya çalışıyor. vallahi kabir azabı gibi bir durum. şunu anlarım; şarkıyı beğenmezsin, efendi gibi bunu dile getirirsin amenna ama kalkıp müzik uleması pozlarına girip, verip veriştirince komik oluyor. artı madem bu kadar cahil cesaretin var çık abicim harris'in karşısına burası olmamış, şurası olmamış diye anlat, ondan sonra da saydığın eksiklikleri gider ve şarkıya son şeklini ver bende sana şapka çıkarayım. yoksa sus ki, seni adam sansınlar. netice olarak şu şarkı benim için maiden klasiklerden biri haline gelmiş durumda, dilime de dolandı. hayırlısı bakalım. diğer şarkıları sırf bu şarkıya fena takıldığım gibi hakkıyla dinleyemedim. kısmetse onları da adam gibi dinledikten sonra albümün bütününe dair yazmak niyetindeyim. yalnız nefis olmuş, leziz olmuş, güzel olmuş!

tanım: iron maiden'ın senjutsu albümünde 4. sırada yer alan şarkı.

devamını gör...

içimizde yaşayan tahta kurusu.
ne zaman karanlığa esir düşsek ortaya çıkar ve kanımızı emer.
devamını gör...

arkadaşlığımızda hiçbir şeyi değiştirmeyecek olan durumdur.
devamını gör...

türkçeye ak kedi kara kedi olarak çevrilen, yönetmen emir kustarica'nın oldukça komik bir filmi. film boyunca güzel balkan müziklerinin bol bol dinleyebilirsiniz.
devamını gör...

'paylaşılmış delilik', 'çifte delilik', ilişki psikozu' diye türkçeye çevrilir. iki kişi arasındaki aktarımdan ziyade, ikiden fazla kişiye de aktarım olabillir. ekseri sosyallikten izole olmuş kimselerde görülür. bu psikolojik rahatsızlığın kend içinde farklı varyasyonları vardır. öyle ki, psikozu paylaşan kişilerin sanrılarının ortak olması bile söz konusudur. iki farklı zihnin, gerçekliğin dışında, ortak bi sanrı alanı yaratabiliyor olması gerçekten bu dünyada işittiğim en ilginç şey olabilir.
devamını gör...

başta ulu önder gazi mustafa kemal atatürk olmak üzere birinci meclisimizin açılmasında ve bu güzel ülkenin kurulmasında emeği geçen herkesi sevgi ve saygıyla anıyorum.

hepsine sonsuz teşekkürler.

kutlu olsun bu güzel bayram, hepimizin bayramı...
devamını gör...

başlığı görünce bir arkadaşımın bana anlattığı olayı hatırladım:
okulun bahçesinde ağaca sarılmış bir adam hüngür hüngür ağlamaktadır.çocuklar merakla etrafını çevirir. anlarlar ki çok seneler önce bulgaristan’a göç eden (ya da buna zorlanan,bilemiyorum) adamcağız, oraya o ağacı diken kişidir.vatanına özlemini ağaca sarılarak gidermektedir.
*****
ağaçlara sarılmayı seviyorum, ailem beni tuhaf karşılasa da. onların muhteşem varlıklar olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...

ben daha küçükken aklım çok ermiyorken bu bayrama bir keresinde tüm sülale miting vardı ona gitmiştik. bir sanatçı vardı şarkılar söylemişti. her yer insan kaynıyor herkes mutlu, gülüyor, eğleniyor tam bir şenlik havası. en güzel yeri de 'bir mayıııs bir mayıııs işçinin emekçinin bayramııı' diye herkesin hep bir ağızdan bu marşı söylemesiydi. gaza gelip ben de yumruğum havada katılmıştım bu marşa. ne güzel bir gündü. hala hatırımda.
devamını gör...

buyursunlar

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hadi helal ettik diyelim, allah kabul eder mi? bunca olay, bunca yanlış, ölüm, geçinme problemi bir kaç helal etme ile geçip gider mi?
devamını gör...

üniversite okurken reklam filmi çekimiyle meşhur olmuş şarkıcı ve söz yazarı.
sesi ile değil de şarkı sözleri ile insana dokunan bir yanı olduğunu düşünüyorum. kendisi de kelimelerle arasındaki bağı zaman zaman çıktığı programlarda anlatmış. kolektif talks konuşmasında ''boğaziçi'nde bir grubum vardı ama adı köpüktü, hemen dağıldık'' diye bir espri yapar. yine kız gibi tedx konuşmasında, ''kelimelerin büyü olduğunu duymuştum eskiden. kelimeler gerçekten büyü. kariyerinin çok büyük bir kısmında kelimeleri kullanan biri olarak söyleyebilirim ki; gerçekten kelimeler karşıdaki insana büyü yaparlar ve biz eğer kız gibi kelimesini bir şeyi yalapşap yapmak, 'adam gibi' kelimesini de bir şeyi doğru düzgün yapmak olarak kullanırsak; bu o kelimeleri, o sıfatları cinsiyet ayrımına sokmak ve aynı zamanda 'kız gibi' kelimesiyle karşı tarafı güçsüzleştirmek, küçümsemek demek olur.''
kelimeleri doğru kullanmanın önemini bilse de yazarlık konusunda başarısız. şarkıları ve katıldığı programları severek dinlediğim için 'nil'e hayat dersleri' kitabında büyük bir beklentim vardı ama boş bir balon olduğunu okuyunca fark ettim. hürriyet gazetesi köşe yazılarının derlemesi olduğunu öğrenince sadece ticari amaçla yazıldığını ispat etti bence.
yıllara rağmen içindeki enerjiyi kaybetmeyip şarkılarına yansıttığın için teşekkürler, lütfen şarkılarınla devam et...
devamını gör...

kasları profil fotoğrafına sığmayan yazarımız.
birisi yukarıda moderatör adayım demiş, o kaslarla isterse yönetici bile olabilir.
hatta tenhada kıstırırsa sözlüğü üzerine bile yapabilirim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim