bandido
1990 yılı eurovision şarkı yarışmasında ispanyayı temsil eden arjantinli iki kızkardeşten oluşan azucar moreno grubunun seslendirdiği şarkıdır.
şarkı, yarışma esnasında teknik aksaklık sonucu yanlış şekilde başlamış, grup üyeleri sinirlenerek sahneyi terketmiştir. sahneye tekrar gelerek şarkıyı seslendirmişlerdir. mükemmel ötesi bir şarkıdır. bir çok dilde coverlanmıştır. ülkemizde aşkın nur yengi'nin "zehir gibisin, grup vitaminin de şaşırmayın şarkıları bu parçanın coverlanmış halidir. fırtınalar estiren bu kadar güzel şarkının eurovision' da beşinci olması ise yarışmadaki oylama önceliğinin siyasi oluşunu göstermektedir.
aynı zamanda kelime olarak ispanyolca haydut anlamına gelir. benim için sözlüğe bir daha gelinse alınacak nick tercihlerimden biri olabilirdi. gözlerim kara değil ama ruhum bandido.
şarkı, yarışma esnasında teknik aksaklık sonucu yanlış şekilde başlamış, grup üyeleri sinirlenerek sahneyi terketmiştir. sahneye tekrar gelerek şarkıyı seslendirmişlerdir. mükemmel ötesi bir şarkıdır. bir çok dilde coverlanmıştır. ülkemizde aşkın nur yengi'nin "zehir gibisin, grup vitaminin de şaşırmayın şarkıları bu parçanın coverlanmış halidir. fırtınalar estiren bu kadar güzel şarkının eurovision' da beşinci olması ise yarışmadaki oylama önceliğinin siyasi oluşunu göstermektedir.
aynı zamanda kelime olarak ispanyolca haydut anlamına gelir. benim için sözlüğe bir daha gelinse alınacak nick tercihlerimden biri olabilirdi. gözlerim kara değil ama ruhum bandido.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının kokpit fotoğrafları
benimkisi sürpriz olmayandır.
devamını gör...
normal sözlük'ü diğer sözlüklerle kıyaslamak
aradan en az 2 yıl geçmeden hiçbir değeri olmayacak olan kıyaslamadır. daha şunun şurasında kaç gün oldu ki?
devamını gör...
erdoğan'ın israfa kesinlikle tahammülümüz yok açıklaması
siyasal islam pişkinliği bu olsa gerek. işin acı tarafı buna inanan hatta ölesiye savunan insanlar var.
devamını gör...
şeker portakalı
32 yaşındayım ve böyle bir kitabın neden çocuk kitabı olduğunu anlamadım hala. ben bile her okuduğumda içim sızlıyor anlatımı konusu beni bilr sarsıyor çocuklar için uygun olduğunu düşünmüyorum
devamını gör...
sevgilinin sevip sevmediğini anlama yolları
bu soruya kendi içinizde cevap bulamamışken yeni bir ilişkiye başlamışsanız geçmiş olsun. çünkü bir şeyin şüphesiyle yaşamak kendisiyle yaşamaktan çok daha zordur.
öte yandan, bu sorunun genel bir cevabı olmadığı görüşündeyim. "şöyle yapıyorsa seviyordur/sevmiyordur" tarzındaki genellemeler bizi doğru sonuca götürmez. her ilişkinin dinamikleri, değişkenleri ve ilişkideki tarafların duygu durumları, düşünceleri birbirinden farklıdır. birisi için sıcak bir gülümseme sevgi göstergesiyken bu durum bir başkası için aynı anlamı taşımıyor olabilir. o yüzden cevabı buralarda aramak bana pek mantıklı gelmiyor.
öte yandan, bu sorunun genel bir cevabı olmadığı görüşündeyim. "şöyle yapıyorsa seviyordur/sevmiyordur" tarzındaki genellemeler bizi doğru sonuca götürmez. her ilişkinin dinamikleri, değişkenleri ve ilişkideki tarafların duygu durumları, düşünceleri birbirinden farklıdır. birisi için sıcak bir gülümseme sevgi göstergesiyken bu durum bir başkası için aynı anlamı taşımıyor olabilir. o yüzden cevabı buralarda aramak bana pek mantıklı gelmiyor.
devamını gör...
cenk’in arka bahçesi
yazdığı #467697 tanımı okuduktan sonra saygı duruşuna geçtiğim müzik üstadı. dolu dolu bir gençlik yaşamışsınız, kıskanmadım değil.
anlat abi seni dinliyorum...
anlat abi seni dinliyorum...
devamını gör...
erkeklerin yemek ve temizlik yapması gerekliliği
devamını gör...
sigaranın faydaları
eksi sonsuza doğru gider.
sigara kullanan kişilerin kanser nedeniyle ölüm oranı, kullanmayanlardan 15 - 25 kat daha fazla. hatta yapılan araştırmalarda, içilen her bir sigaranın insan ömründen 12 dakika çaldığı hesaplandı. dünyada her yıl 4 milyon, türkiye’de ise 100 bin insan sigaradan hayatını kaybediyor.
www.bayindirhastanesi.com.t....
sigara kullanan kişilerin kanser nedeniyle ölüm oranı, kullanmayanlardan 15 - 25 kat daha fazla. hatta yapılan araştırmalarda, içilen her bir sigaranın insan ömründen 12 dakika çaldığı hesaplandı. dünyada her yıl 4 milyon, türkiye’de ise 100 bin insan sigaradan hayatını kaybediyor.
www.bayindirhastanesi.com.t....
devamını gör...
fyodor mihayloviç dostoyevski
kronolojik sıraya göre dostoyevski kitapları:
1-insanciklar(1846)
2-öteki(1846)
3-ev sahibesi(1847)
4-beyaz geceler(1848)
5-netoçka nezvanova(1849)
6-stepançikova köyü(1859)
7-ezilenler(1861)
8-ölüler evinden anılar(1862)
9-yeraltından notlar(1864)
10-suç ve ceza(1866)
11-kumarbaz(1867)
12-budala(1869)
13-ecinniler(1872)
14-bir yazarın günlüğü (1873)
15-delikanlı(1875)
16-karamazov kardeşler(1881)
1-insanciklar(1846)
2-öteki(1846)
3-ev sahibesi(1847)
4-beyaz geceler(1848)
5-netoçka nezvanova(1849)
6-stepançikova köyü(1859)
7-ezilenler(1861)
8-ölüler evinden anılar(1862)
9-yeraltından notlar(1864)
10-suç ve ceza(1866)
11-kumarbaz(1867)
12-budala(1869)
13-ecinniler(1872)
14-bir yazarın günlüğü (1873)
15-delikanlı(1875)
16-karamazov kardeşler(1881)
devamını gör...
sebk-i hindi akımı
sebk-i hindî; iran, hindistan, afganistan, türkiye, azerbaycan ve tacikistan gibi ülkelerin edebiyatlarında birkaç asır etkisini göstermiş bir edebî üsluptur.
sebk-i hindî, daha önceki dönemlerin üsluplarında (klasik, mahalli üslup) kullanılan çoğu unsuru da içerdiği için onlardan kesin çizgilerle ayrılamamıştır. bu sebeple de ne zaman başladığı ve ilk temsilcilerinin kimler olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
sebk-i hindî’nin ortaya çıkışı ve gelişimiyle ilgili pek çok sosyal, siyasi ve edebî etkenden söz edilir. iran ve hindistan arasındaki tarihsel ilişkiler, safeviler dönemindeki şiilik anlayışının dışlayıcı tutumu, hindistan’daki hint ve türk yöneticilerin başta şiir olmak üzere güzel sanatlara yaklaşımı sebk-i hindî’nin gelişimini etkileyen sebepler arasında sıralanır.
sebk-i hindî’nin oluşmasına sebep olan etkenlerin en önemlisi, safeviler döneminde yöneticilerin, şiiliğin aşırı yorumunu benimseyerek diğer mezheplere mensup şairlere ilgi göstermemeleridir. bu da şairlerin kendileriyle daha fazla ilgilenen hindistan’daki türk hükümdarlarının muhitlerine göç etmeleri sonucunu doğurmuştur.
sebk-i hindî tek koldan değil üç koldan gelişmiştir. bu kollar; iran kolu, ısfahan kolu ve ifrati kol olarak isimlendirilmiştir.
sebk-i hindî, türk şairleri arasında büyük bir rağbet gör mesine rağmen iran şairleri tarafından zamanla terk edilmiş, hindistan’dan gelen yabancı bir tarz olarak değerlendirilmiştir. bu üslubun temsilcilerinden saib ve şevket, bilmece söyledikleri gerekçesiyle eleştirilmişlerdir.
iran’da doğup hindistan’da gelişen ve afganistan’da da kabul gören sebk-i hindî, xvıı. yüzyıldan iti baren anadolu’da gelişen türk edebiyatını da etkilemiştir ve pek çok şair bu üslupla şiirler yazmıştır.
türk şairle rini en çok etkileyen ve örnek alınan şairler saib-i tebrizî, şevket-i buharî, urfî-yi şirazî, talib-i amulî ve kelîm-i kâşanî’dir. hatta şevket-i buharî, iran ve hindistan’dan çok, osmanlı toprakların da tanınmıştır.
bu üslubun divan şiirindeki en önemli temsilcileri olarak da xvıı. yüzyılda nailî, neşatî ve fehim-i kadîm; xvııı. yüzyılda ise şeyh galip sayılabilir.
ancak, şiirinde hint üslubunun birkaç özelliğini toplayan her şairi sebk-i hindî’nin temsilcisi saymak yanlış olur. zira zarif, nazik, ince bir dil; anlamda derinlik, hayallerde incelik devrin genel özelliğidir. tasavvuf ve ıstırap da pek çok şairde vardır. mesela; nef’î’nin şiirlerinde bu özelliklerin çoğu vardır.
sebk-i hindî’de diğer üsluplara göre daha girift bir anlam söz konusudur. bu giriftlik ise anlamdaki derinlik ve genişlikten kaynaklanmaktadır.
ol âşık-ı pâkiz ki serâ-perde-i ismet
âlûde-i hûn-ı dil olan dâmenimüzdür
(biz, o temiz âşığız ki, günahsızlık perdesi bizim gönül kanına bulaşmış olan eteğimizdir.)
sebk-i hindî şiirinde anlam bu derece genişleyip derinleştikçe hayal unsurları önem kazanmıştır. zira anlam derine indikçe gerçeğin anlatılması sınırlı kalmış ve yeterli olmamaya başlamıştır. işte bu noktadan sonra hayal unsurları devreye girmiş ve böylece de şiirde muhayyile kuvvet kazanmıştır. soyut kavramların somut kavramlarla birleştirilmesi söz konusu olmuştur. bu da insan mantığını zorlamış ve bu şekilde kurulan hayallerin insan zihninde canlandırılması da zorlaşmıştır.
bu üslupta, yaşanılan çevreden ve günlük hayattan uzaklaşılmış; insanın dış dünyasından çok, iç dünyasına yönelinmiştir. şiirde derinleşen, genişleyen ve giriftleşen mananın altında insan ruhunun ıstırabı ortaya çıkmaktadır.
sebk-i hindî şiirinin konusu ıstıraptır. ıstırabın verdiği acı ve üzüntüler, bu üzüntülerden dolayı insan ruhunun çırpınışları ve çalkantıları hemen hemen bütün sebk-i hindî şairlerinin rağbet ettikleri ve şiirlerinde inceden inceye işledikleri konulardır. şiirde yoğun bir şekilde karamsarlık havası hissedilmektedir.
hint üslubundaki anlam derinliği ve hayal enginliği eskiden beri kullanılagelen mazmunları yetersiz kılmıştır. şiirin konusu değişip insan ruhunun derinliklerine inildikçe, muhayyile genişledikçe yeni mazmunlara ihtiyaç duyulmuştur. böylece şairler ya eskiden kullanılmış olan mazmunları biraz daha geliştirerek farklı boyutlara taşımışlar ya da yeni mazmunlar arayıp bulmuşlardır.
aşağıdaki beyitte ifade edildiği tarzda kirpiklerin saz çalıp yan bakışın şarkı söylemesi nailî’ye kadar hiçbir şairde rastlanmamış bir mazmundur:
leb-i şûh-ı nigâh-ı çeşmün oldukça terennüm-sâz
eder her cünbiş-i müjgânı bir nakş-ı füsûn peydâ
(gözünün yan bakışının şuh dudağı şarkı söyleme ye başladıkça, kirpiklerinin her kıpırdanışı sihirli bir beste ortaya çıkarır.)
hint üslubunun en önemli özelliklerinden biri de şiirde tasavvufun çok geniş bir şekilde yer almasıdır. şairler, ruhlarındaki ıstırap, acı ve çalkantıları dindirmek için çareyi tasavvufa sığınmakta bulmuşlar ve bu sebeple de şiirlerinde tasavvuf sembolizmini kullanmışlardır.
ancak, tasavvufu amaç olarak görmemişler, sadece söylemek istediklerini daha rahat ifade edebilmek için bir araç olarak kullanmışlardır. mısralar arasındaki tasavvufi örüntüyü çözmek bazen mümkün olduğu hâlde çoğu zaman oldukça zordur.
türk edebiyatında sebk-i hindî’yi şiirlerinde ustaca işleyen fehim-i kadîm’in aşağıdaki beytinde de bulunan tasavvufi özellikleri anlayabilmek ve açıklayabilmek için, tasavvuf terimlerinden biri olan “hayret” kelimesinin “şaşkınlık, müridin, sâlikin zuhur eden tecelliler karşısında düşmüş olduğu ruhi durum ve tasavvufta bir merhale” manasına geldiğini bilmek gerekir:
figân kim câme-i ömrüm kabâ-yı hayret olmışdur
girîbân-ı hayâtum çâk-i dest-i firkat olmışdur
(ömrümün elbisesi, hayret cübbesi hâline geldiği ve hayatımın yakası ayrılık eliyle yırtıldığından dolayı feryât!)
bu beyitte geçen “câme-i ömrüm, kabâ-yı hayret, girîbân-ı hayat, çâk-i dest-i firkat” tamlamalarında hint üslubunun bir başka özelliği görülür. soyut kavramlar ile somut nesneler ve varlıklar arasında ilişki kurarak imgeler oluşturmak, hint üslubunun önemli özelliklerindendir.
hint tarzında mübalağa sanatı da önemli bir yer tutar. aslında mübalağa, edebiyatta eskiden beri kullanılan bir edebî sanattır. ancak sebk-i hindî’de bunun daha fazla önem kazanması, mübalağanın hem derecesinin artmasından hem de çok fazla kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
insan mantığını zorlayan hayal genişliği ve sınırsızlığı, şairlerin mübalağa sanatını çok kullanmalarına sebep olmuştur. hayalî unsurların mübalağalı bir şekilde anlatılması, insan zihnindeki müphemliği daha da fazlalaştırmış, sebk-i hindî şiirini büsbütün anlaşılmaz hâle getirmiştir.
etdik o kadar ref’-i ta’ayyün ki neşâtî
âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânuz
(ey neşatî, biz görünmeyi, yani varlığı öylesine ortadan kaldırdık ki cilalı parlak aynada bile görünmez hâle geldik.)
sebk-i hindî şairlerinin, mübalağa sanatının yanı sıra en çok kullandıkları sanatlardan biri de tezattır. özellikle manevi tezat söz konusudur.
aşağıdaki beyitte saç, hem ayaklar altında çiğnenip yerlerde sürünmekte hem de güneş topunu yakalamaktadır. yani en alçak seviyede iken en yüksek mertebeye ulaşmaktadır.
ey nailî o turra ki çevgân-ı fitnedir
pâmâl iken rubûdesidir gûy-ı âfitâb
(ey nailî! o kıvrım kıvrım olan saç bir fitne çevgânıdır. ayaklar altında sürünürken bile güneş topunu yakalar.)
mananın çok büyük önem kazandığı sebk-i hindî şiirinde söz ikinci planda kalmıştır. şairler söz güzelliği için anlamdan feragat etmemişler; bunun aksine anlamı derinleştirmek için zaman zaman sözden feragat etmişlerdir.
hint tarzı şiirlerde dil; ince, nazik ve süslüdür. bu tarzda kelimeler özenle seçilmiş, aynı anlamı veren kelimelerin en ince ve zarif olanı tercih edilmiştir. nailî, şu beytinde ince ve süslü anlatımının güzel örneklerinden birini vermiştir:
tâ cilve-geh-i berk-ı belâ hırmenimüzdür
hâkister-i dûzah çemen-i gülşenimüzdür
(harman, bela şimşeğinin cilve ettiği yer olunca, cehennem külü bizim gül bahçemizin çimenliğidir.)
berk (şimşek), duzah (cehennem), gülşen (gül bahçesi) gibi kırmızı rengi hatırlatan kelimelerin bir arada kullanıldığı beyitte şair, çok büyük belalarla, sıkıntılarla, zorluklarla karşılaştığını, bunların yanında cehennemde karşılaşılacak azabın küçük ve ehemmiyetsiz olacağını anlatmak istemiş ve bunu da ince, zarif ve süslü bir dille ifade etmiştir.
hint üslubunda, nasıl ki hayaller genişleyip anlamlar derinleştikçe mevcut mazmunlar yetersiz kalmış ve yerine yeni mazmunlar bulmak gerekmişse, dilde de kelimelerde bir kifayetsizlik ortaya çıkmış ve yeni kelimeler arayıp bulmak lüzumu hasıl olmuştur.
bunun için de şairler ya o zamana kadar hiç kullanılmamış yeni kelimeler bulmuşlar ya da halkın günlük konuşmasında yer alıp şiirde kullanılmayan kelime ve deyimleri şiire sokmuşlardır.
yeni hayalleri dillendirmek için şairler zincirleme tamlamalar kullanmayı tercih etmişlerdir. özellikle farsça kelimelerle yapılan zincirleme tamlamalar çok kullanılmıştır.
sebk-i hindî, daha önceki dönemlerin üsluplarında (klasik, mahalli üslup) kullanılan çoğu unsuru da içerdiği için onlardan kesin çizgilerle ayrılamamıştır. bu sebeple de ne zaman başladığı ve ilk temsilcilerinin kimler olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
sebk-i hindî’nin ortaya çıkışı ve gelişimiyle ilgili pek çok sosyal, siyasi ve edebî etkenden söz edilir. iran ve hindistan arasındaki tarihsel ilişkiler, safeviler dönemindeki şiilik anlayışının dışlayıcı tutumu, hindistan’daki hint ve türk yöneticilerin başta şiir olmak üzere güzel sanatlara yaklaşımı sebk-i hindî’nin gelişimini etkileyen sebepler arasında sıralanır.
sebk-i hindî’nin oluşmasına sebep olan etkenlerin en önemlisi, safeviler döneminde yöneticilerin, şiiliğin aşırı yorumunu benimseyerek diğer mezheplere mensup şairlere ilgi göstermemeleridir. bu da şairlerin kendileriyle daha fazla ilgilenen hindistan’daki türk hükümdarlarının muhitlerine göç etmeleri sonucunu doğurmuştur.
sebk-i hindî tek koldan değil üç koldan gelişmiştir. bu kollar; iran kolu, ısfahan kolu ve ifrati kol olarak isimlendirilmiştir.
sebk-i hindî, türk şairleri arasında büyük bir rağbet gör mesine rağmen iran şairleri tarafından zamanla terk edilmiş, hindistan’dan gelen yabancı bir tarz olarak değerlendirilmiştir. bu üslubun temsilcilerinden saib ve şevket, bilmece söyledikleri gerekçesiyle eleştirilmişlerdir.
iran’da doğup hindistan’da gelişen ve afganistan’da da kabul gören sebk-i hindî, xvıı. yüzyıldan iti baren anadolu’da gelişen türk edebiyatını da etkilemiştir ve pek çok şair bu üslupla şiirler yazmıştır.
türk şairle rini en çok etkileyen ve örnek alınan şairler saib-i tebrizî, şevket-i buharî, urfî-yi şirazî, talib-i amulî ve kelîm-i kâşanî’dir. hatta şevket-i buharî, iran ve hindistan’dan çok, osmanlı toprakların da tanınmıştır.
bu üslubun divan şiirindeki en önemli temsilcileri olarak da xvıı. yüzyılda nailî, neşatî ve fehim-i kadîm; xvııı. yüzyılda ise şeyh galip sayılabilir.
ancak, şiirinde hint üslubunun birkaç özelliğini toplayan her şairi sebk-i hindî’nin temsilcisi saymak yanlış olur. zira zarif, nazik, ince bir dil; anlamda derinlik, hayallerde incelik devrin genel özelliğidir. tasavvuf ve ıstırap da pek çok şairde vardır. mesela; nef’î’nin şiirlerinde bu özelliklerin çoğu vardır.
sebk-i hindî’de diğer üsluplara göre daha girift bir anlam söz konusudur. bu giriftlik ise anlamdaki derinlik ve genişlikten kaynaklanmaktadır.
ol âşık-ı pâkiz ki serâ-perde-i ismet
âlûde-i hûn-ı dil olan dâmenimüzdür
(biz, o temiz âşığız ki, günahsızlık perdesi bizim gönül kanına bulaşmış olan eteğimizdir.)
sebk-i hindî şiirinde anlam bu derece genişleyip derinleştikçe hayal unsurları önem kazanmıştır. zira anlam derine indikçe gerçeğin anlatılması sınırlı kalmış ve yeterli olmamaya başlamıştır. işte bu noktadan sonra hayal unsurları devreye girmiş ve böylece de şiirde muhayyile kuvvet kazanmıştır. soyut kavramların somut kavramlarla birleştirilmesi söz konusu olmuştur. bu da insan mantığını zorlamış ve bu şekilde kurulan hayallerin insan zihninde canlandırılması da zorlaşmıştır.
bu üslupta, yaşanılan çevreden ve günlük hayattan uzaklaşılmış; insanın dış dünyasından çok, iç dünyasına yönelinmiştir. şiirde derinleşen, genişleyen ve giriftleşen mananın altında insan ruhunun ıstırabı ortaya çıkmaktadır.
sebk-i hindî şiirinin konusu ıstıraptır. ıstırabın verdiği acı ve üzüntüler, bu üzüntülerden dolayı insan ruhunun çırpınışları ve çalkantıları hemen hemen bütün sebk-i hindî şairlerinin rağbet ettikleri ve şiirlerinde inceden inceye işledikleri konulardır. şiirde yoğun bir şekilde karamsarlık havası hissedilmektedir.
hint üslubundaki anlam derinliği ve hayal enginliği eskiden beri kullanılagelen mazmunları yetersiz kılmıştır. şiirin konusu değişip insan ruhunun derinliklerine inildikçe, muhayyile genişledikçe yeni mazmunlara ihtiyaç duyulmuştur. böylece şairler ya eskiden kullanılmış olan mazmunları biraz daha geliştirerek farklı boyutlara taşımışlar ya da yeni mazmunlar arayıp bulmuşlardır.
aşağıdaki beyitte ifade edildiği tarzda kirpiklerin saz çalıp yan bakışın şarkı söylemesi nailî’ye kadar hiçbir şairde rastlanmamış bir mazmundur:
leb-i şûh-ı nigâh-ı çeşmün oldukça terennüm-sâz
eder her cünbiş-i müjgânı bir nakş-ı füsûn peydâ
(gözünün yan bakışının şuh dudağı şarkı söyleme ye başladıkça, kirpiklerinin her kıpırdanışı sihirli bir beste ortaya çıkarır.)
hint üslubunun en önemli özelliklerinden biri de şiirde tasavvufun çok geniş bir şekilde yer almasıdır. şairler, ruhlarındaki ıstırap, acı ve çalkantıları dindirmek için çareyi tasavvufa sığınmakta bulmuşlar ve bu sebeple de şiirlerinde tasavvuf sembolizmini kullanmışlardır.
ancak, tasavvufu amaç olarak görmemişler, sadece söylemek istediklerini daha rahat ifade edebilmek için bir araç olarak kullanmışlardır. mısralar arasındaki tasavvufi örüntüyü çözmek bazen mümkün olduğu hâlde çoğu zaman oldukça zordur.
türk edebiyatında sebk-i hindî’yi şiirlerinde ustaca işleyen fehim-i kadîm’in aşağıdaki beytinde de bulunan tasavvufi özellikleri anlayabilmek ve açıklayabilmek için, tasavvuf terimlerinden biri olan “hayret” kelimesinin “şaşkınlık, müridin, sâlikin zuhur eden tecelliler karşısında düşmüş olduğu ruhi durum ve tasavvufta bir merhale” manasına geldiğini bilmek gerekir:
figân kim câme-i ömrüm kabâ-yı hayret olmışdur
girîbân-ı hayâtum çâk-i dest-i firkat olmışdur
(ömrümün elbisesi, hayret cübbesi hâline geldiği ve hayatımın yakası ayrılık eliyle yırtıldığından dolayı feryât!)
bu beyitte geçen “câme-i ömrüm, kabâ-yı hayret, girîbân-ı hayat, çâk-i dest-i firkat” tamlamalarında hint üslubunun bir başka özelliği görülür. soyut kavramlar ile somut nesneler ve varlıklar arasında ilişki kurarak imgeler oluşturmak, hint üslubunun önemli özelliklerindendir.
hint tarzında mübalağa sanatı da önemli bir yer tutar. aslında mübalağa, edebiyatta eskiden beri kullanılan bir edebî sanattır. ancak sebk-i hindî’de bunun daha fazla önem kazanması, mübalağanın hem derecesinin artmasından hem de çok fazla kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
insan mantığını zorlayan hayal genişliği ve sınırsızlığı, şairlerin mübalağa sanatını çok kullanmalarına sebep olmuştur. hayalî unsurların mübalağalı bir şekilde anlatılması, insan zihnindeki müphemliği daha da fazlalaştırmış, sebk-i hindî şiirini büsbütün anlaşılmaz hâle getirmiştir.
etdik o kadar ref’-i ta’ayyün ki neşâtî
âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânuz
(ey neşatî, biz görünmeyi, yani varlığı öylesine ortadan kaldırdık ki cilalı parlak aynada bile görünmez hâle geldik.)
sebk-i hindî şairlerinin, mübalağa sanatının yanı sıra en çok kullandıkları sanatlardan biri de tezattır. özellikle manevi tezat söz konusudur.
aşağıdaki beyitte saç, hem ayaklar altında çiğnenip yerlerde sürünmekte hem de güneş topunu yakalamaktadır. yani en alçak seviyede iken en yüksek mertebeye ulaşmaktadır.
ey nailî o turra ki çevgân-ı fitnedir
pâmâl iken rubûdesidir gûy-ı âfitâb
(ey nailî! o kıvrım kıvrım olan saç bir fitne çevgânıdır. ayaklar altında sürünürken bile güneş topunu yakalar.)
mananın çok büyük önem kazandığı sebk-i hindî şiirinde söz ikinci planda kalmıştır. şairler söz güzelliği için anlamdan feragat etmemişler; bunun aksine anlamı derinleştirmek için zaman zaman sözden feragat etmişlerdir.
hint tarzı şiirlerde dil; ince, nazik ve süslüdür. bu tarzda kelimeler özenle seçilmiş, aynı anlamı veren kelimelerin en ince ve zarif olanı tercih edilmiştir. nailî, şu beytinde ince ve süslü anlatımının güzel örneklerinden birini vermiştir:
tâ cilve-geh-i berk-ı belâ hırmenimüzdür
hâkister-i dûzah çemen-i gülşenimüzdür
(harman, bela şimşeğinin cilve ettiği yer olunca, cehennem külü bizim gül bahçemizin çimenliğidir.)
berk (şimşek), duzah (cehennem), gülşen (gül bahçesi) gibi kırmızı rengi hatırlatan kelimelerin bir arada kullanıldığı beyitte şair, çok büyük belalarla, sıkıntılarla, zorluklarla karşılaştığını, bunların yanında cehennemde karşılaşılacak azabın küçük ve ehemmiyetsiz olacağını anlatmak istemiş ve bunu da ince, zarif ve süslü bir dille ifade etmiştir.
hint üslubunda, nasıl ki hayaller genişleyip anlamlar derinleştikçe mevcut mazmunlar yetersiz kalmış ve yerine yeni mazmunlar bulmak gerekmişse, dilde de kelimelerde bir kifayetsizlik ortaya çıkmış ve yeni kelimeler arayıp bulmak lüzumu hasıl olmuştur.
bunun için de şairler ya o zamana kadar hiç kullanılmamış yeni kelimeler bulmuşlar ya da halkın günlük konuşmasında yer alıp şiirde kullanılmayan kelime ve deyimleri şiire sokmuşlardır.
yeni hayalleri dillendirmek için şairler zincirleme tamlamalar kullanmayı tercih etmişlerdir. özellikle farsça kelimelerle yapılan zincirleme tamlamalar çok kullanılmıştır.
devamını gör...
kadın yazarların nickaltı
kadın olup henüz nickaltı açılmayan yazarlar da var. iş burada kadın/erkek olmak değil, bencillik etmeden bilgini, düşünceni nazik bir dille aktarmak. birileri yapıyor ve değer görüyor. bunu da çok görmeyin kadınlara ya, en azından bunu çok görmeyin.
şimdi bunlara binaen ben şunu sormak istiyorum; böyle insan olunuyor mu? cevabınız evet ise, yazık kafanıza.
şimdi bunlara binaen ben şunu sormak istiyorum; böyle insan olunuyor mu? cevabınız evet ise, yazık kafanıza.
devamını gör...
hayatında hiç sevgilisi olmamış kişi
hiç sevgilim olmadı,sevildiğime hiçbir zaman inanmadım.sadece tek bir kişinin sevgisine inanmak istedim,sadece babamın beni sevmesini,bana kızıymışım gibi davranmasını istedim.insanın ilk hayal kırıklığının babası olması çok kötü bir durummuş..
devamını gör...
lise aşkıyla evlenmek
hayatının aşkını erkenden bulmuş çifttir. çok tatlı geliyorlar bana.
devamını gör...
nefret
üzerine düşünüp ilk önce doğrulamaya ihtiyaç duyduğum kelime.
tdk'e tarafından nefret:
1. bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu.
2. tiksinme, tiksinti
şeklinde tanımlanmıştır.
bende bıraktığı iz ise çok eskilere dayanmakta. çünkü bu yaşıma dek; beni üzen, kıran birçok insan olmasına rağmen nefret ediyorum dediğim yalnızca bir kişi oldu. henüz lise zamanlarımda tanıdığım bir kız. içimde hiç hoşlanmadığım, varlığından haz etmediğim bir hisse neden oluyordu. bahsetmek ya da yakınında olmak tahammül sınırımın çok dışındaydı üstelik.
sonra büyüdüm. zamanla birilerine bu enerjiyi harcamanın benim için nedenli büyük bir yük olduğunu fark ettim. kalbimi kıran, canımı acıtan insanlara dair hissetiğim his ise ilk baş üzüntü oldu. sonrasında ise yok saymak ya da affetmek. yaşamımdaki izlerine göre değer atfettim böylelikle. yokluk ya da iz oldular zamanla. ama o kızdan sonra bu ağırlığı taşımadım bir daha. onu da geride bıraktım. hatta öyle ki bugün sadece zihnimde beni çok etkileyen bir his ile ilişkilenmiş olmasına rağmen ne adını ne de ona karşı nefret uyandıracak ne yaptığını hatırlamıyorum bir türlü.

güzel pandora gibi bir zamanlar ben de açtım o kutuyu. saçıldı ne kadar kötülük varsa dışarıya. korkup kapattım hızlıca kapağı ama kutunun dibine saklanıp kalmış yusufcuk misali umudu da serbest bıraktım zamanla. ve o gün bugündür nefretin yerine umudu koydum çoğu zaman. başaramadığımda da kapadım gözlerimi ya da çevirdim yönümü başka bir rotaya nazım gibi.
‘’büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.”
görsel kaynağı
tdk'e tarafından nefret:
1. bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu.
2. tiksinme, tiksinti
şeklinde tanımlanmıştır.
bende bıraktığı iz ise çok eskilere dayanmakta. çünkü bu yaşıma dek; beni üzen, kıran birçok insan olmasına rağmen nefret ediyorum dediğim yalnızca bir kişi oldu. henüz lise zamanlarımda tanıdığım bir kız. içimde hiç hoşlanmadığım, varlığından haz etmediğim bir hisse neden oluyordu. bahsetmek ya da yakınında olmak tahammül sınırımın çok dışındaydı üstelik.
sonra büyüdüm. zamanla birilerine bu enerjiyi harcamanın benim için nedenli büyük bir yük olduğunu fark ettim. kalbimi kıran, canımı acıtan insanlara dair hissetiğim his ise ilk baş üzüntü oldu. sonrasında ise yok saymak ya da affetmek. yaşamımdaki izlerine göre değer atfettim böylelikle. yokluk ya da iz oldular zamanla. ama o kızdan sonra bu ağırlığı taşımadım bir daha. onu da geride bıraktım. hatta öyle ki bugün sadece zihnimde beni çok etkileyen bir his ile ilişkilenmiş olmasına rağmen ne adını ne de ona karşı nefret uyandıracak ne yaptığını hatırlamıyorum bir türlü.

güzel pandora gibi bir zamanlar ben de açtım o kutuyu. saçıldı ne kadar kötülük varsa dışarıya. korkup kapattım hızlıca kapağı ama kutunun dibine saklanıp kalmış yusufcuk misali umudu da serbest bıraktım zamanla. ve o gün bugündür nefretin yerine umudu koydum çoğu zaman. başaramadığımda da kapadım gözlerimi ya da çevirdim yönümü başka bir rotaya nazım gibi.
‘’büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.”
görsel kaynağı
devamını gör...
allah diyen tirbuşon
görenleri şaşkına çeviren, kendilerini dahi açıklamakta güçlük çeken 'ateiz'lerin açıklamakta güçlük çektiği mucizevi olayın baş kahramanı.
devamını gör...
covid-19 aşısıyla çip takılması
saçma bir düşüncedir. insan olarak biraz haddimizi bilmemiz gerekiyor. biz kimiz bize niye çip taksınlar allah aşkına .
devamını gör...
türkiye'den hindistan'a tıbbi yardım desteği
iş yerinden arkadaşım ikinci kez korona geçirdi, ilkinde eve ilaç geldi diye hafif atlatırken ikincide devlet ilaç falan vermedi. bununla da kalmayıp ikinci koronada rapor vermiyoruz işe git kardeşim dediler. adam zar zor zatürre imiş gibi ilaçlar yazdırarak atlattı bir şekilde. ve aynı devletten hindistan'a 50 bin kutu ilaç! diyeceklerim bu kadar! ha pardon unutmuşum selam ve dua ile...
devamını gör...
zavallı
aciz, acınacak durumda olan kimseler için kullanılan kelimedir..
zavallı insanoğlu.!
eğer fakirlikten korktuğu kadar allah'ın cehenneminden de korksaydı,
ikisinden de kurtulurdu.
- hz. ömer -
zavallı insanoğlu.!
eğer fakirlikten korktuğu kadar allah'ın cehenneminden de korksaydı,
ikisinden de kurtulurdu.
- hz. ömer -
devamını gör...
ağlayan kalpler çiçeği
ağlayan kalpler çiçeği (dicentra spectabilis ) dünyanın en romantik çiçeği olarak kabul edilir. çiçekleri aşkı temsil eden kalp motiflerine benzediğinden ve gözyaşı damlıyor gibi uzantıları bulunduğundan bu adı almıştır.
“bleeding heart” kanayan kalpler çiçeği olarak da bilinen bu çiçeğin anavatanı doğu asya’da sibirya ve kore arasında kalan mançurya bölgesidir. başlıca renkleri ise fuşya pembesi, mercan rengi ve beyazdır.
ülkemizde kızların kalbini ağlatanların çok olduğunu öne sürerek bu çiçeğe kız kalbi diyenler de bulunmaktadır. bu narin ve güzel görünümlü çiçek türkçede şebboy ismi ile anılsa da aslında tam şebboy değil, şebboyun bir türüdür.
uzun bir sap üzerinde aşağıya doğru sarkmış ama düzgün bir biçimde dizilmiş olağanüstü albenisi olan ağlayan kalpler çiçeği nemli, humusça zengin topraklarda rahatlıkla yetişir, kış soğuklarına çok dayanıklıdır, 30-70 cm boyundadır.
“bleeding heart” kanayan kalpler çiçeği olarak da bilinen bu çiçeğin anavatanı doğu asya’da sibirya ve kore arasında kalan mançurya bölgesidir. başlıca renkleri ise fuşya pembesi, mercan rengi ve beyazdır.
ülkemizde kızların kalbini ağlatanların çok olduğunu öne sürerek bu çiçeğe kız kalbi diyenler de bulunmaktadır. bu narin ve güzel görünümlü çiçek türkçede şebboy ismi ile anılsa da aslında tam şebboy değil, şebboyun bir türüdür.
uzun bir sap üzerinde aşağıya doğru sarkmış ama düzgün bir biçimde dizilmiş olağanüstü albenisi olan ağlayan kalpler çiçeği nemli, humusça zengin topraklarda rahatlıkla yetişir, kış soğuklarına çok dayanıklıdır, 30-70 cm boyundadır.
devamını gör...