brothers düğüm salonu radyo yayını
bence korkunç soruların başladığı nokta: "baban ne iş yapıyor?" sınıflandırmayı şaaak diye öğrettik çocuğa. alkışlar. (!)
bir de "kocan ne iş yapıyor?" var.
hello kocama göre mi not biçiyorsun tamam "işsiz!" diyorum, misss gibi yanıt.
ama en favori sorum şu, üç günlük taze.
doktora gittim.
- kaç yaşındasın?
+35
- adam var mı?
+!!!... pardon?
-evli misin, evli?
bir de "kocan ne iş yapıyor?" var.
hello kocama göre mi not biçiyorsun tamam "işsiz!" diyorum, misss gibi yanıt.
ama en favori sorum şu, üç günlük taze.
doktora gittim.
- kaç yaşındasın?
+35
- adam var mı?
+!!!... pardon?
-evli misin, evli?
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan sözlük yazarı
başka kimi koymamız gerekiyor anlamadım. arkadaşlar değiştirdim yaşlı halimi koydum . yakışıklı halimin bulunmasını istemedim . yakışıklı yazar olmaz çünkü.
devamını gör...
insana mutluluk veren sıradan olaylar
günlerin iyiden iyiye uzadığını fark etmek. birden "bahar geliyor" sevincine kapılmak.
devamını gör...
yoldaş bakkal rozet önerileri
the big bang theory ve friends gelse güzel olur.
devamını gör...
nazın geçtiği insanlar
hayata bakışa göre, yaşla artabilen insanlardır.
geçilmeyen insanlardır.
kimseye o insanları ile gelmeyin.
geçilmeyen insanlardır.
kimseye o insanları ile gelmeyin.
devamını gör...
kocasına bir tas çorba yapmak zoruna giden feminist
kimse sevdiği için birşey yapmak için gocunmaz. asıl sorun aynı tas çorbayı bir kadının önüne koymaya gocunmaktır.
devamını gör...
kendi kazandığın parayı harcamanın çok zor olması
belli bir yaşa kadar doğru olabilecek önerme. kendi ayakları üzerinde duracak yaş diye bilinen yaşlardan önce kendi kazandığın parayı harcamak anne-baba parasını harcamaktan oldukça güç oluyor.
1990'lı yılların ortasında kıt kanaat geçinen bir ailenin iki çocuğundan biri olan ben 13-15 yaşlarındayım. etrafımda bilgisayara sahip arkadaşlarım var ve biz bilgisayarı olmayan diğer çocuklar o arkadaşlarımızın evlerine gidip bilgisayarı görmek hatta oyun oynamak için yanıp tutuşuyoruz. tabii çoğunlukla bu isteğimiz gerçekleşmiyor. gerçekleşse dahi bilgisayar sahibi arkadaşımızın oynadığı oyunları seyredip başımızı öne eğip çıkıyoruz evden.
dayanamayıp annem ve babama bilgisayarım olmasını istediğimi dillendirdim. annem ev hanımı idi ve evin tek çalışanı babam mahçup bir tavırla bilgisayar alacak bütçemizin olmadığını, eğer daha çok para kazanabilirse bana bilgisayar alabileceğini söyledi. hayal kırıklığı yaşamadım değil ama ailemizin maddi olarak durumunu bildiğim için onlara da çok fazla bir şey söyleyemedim. önümüz yaz tatili idi ve okullar kapandığında para kazanmak için çalışmak istediğimi söyledim. para kazanıp bilgisayar alacağım dedim. ilk karşı çıkan annem oldu. sen daha çok küçüksün ne çalışması dedi.
bir süre sonra babam isten geldiğinde patronu ile konuştuğunu ve çalıştığı lokantada onunla birlikte çalışabileceğimi söyledi. o kadar mutlu olmuştum ki. çalışıp para kazanacak ve istediğim bilgisayarı kendi paramla alabilecektim. annemin yine pek rızası yoktu ama okulların kapandığı haftadan sonraki pazartesi günü babam ile sabah kalkıp işe gittim.
ufak tefek işler yaptırıyorlardı önce. bir süre sonra işi kavrayınca daha büyük ve ağır işlerde de kullanmaya başladılar. ne iş olsa yaparım abi diyen insanlar gibi ne iş verirlerse canla başla yapıyordum. bu arada babam ile baba oğul ilişkimiz iş yerinden içeri girince sona eriyordu. sanırım babam sen istedin der gibi ağır işlerin altında ezilmeme göz yumuyordu. bütün bir yaz uzun saatler haftanın yedi günü çalışarak epey para kazandım. kazandığım paraları anneme veriyordum. yaz tatilinin son günü işten eve döndüğümüzde babam, annem ve ben biriktirdiğim paraları saydık. bahşişler, haftalıklarım, babamın ve annemin de katkıları ile aşağı yukarı gazete ve televizyon reklamlarında gördüğüm casper marka bilgisayarı alacak kadar para biriktirmiştim.
ertesi gün gidip bilgisayar almak istiyordum. babam ben anlamam o işlerden amcanı ara onunla gidin alın dedi. amcamı aradım durumu anlattım. yarın gideriz dedi. o gece sevinçten uyuyamadım bile. bir an önce sabah olsa da artık bilgisayarıma kavuşsaydım. amcam ile birlikte mağazaya gidip bilgisayarlara baktık. paramın yeteceği bir model bilgisayar bulduk. amcam bunu alalım o zaman dedi.
işte tam burada bir aydınlanma yaşadım. 3 ay boyunca uzun saatler daha önce hiç yapmadığım işleri yaptım. sabahları yataktan kalkamadım yorgunluktan. bulaşık yıkamaya varana kadar her işi yaptım ve kazandığım parayı şimdi bu aptal alete verecektim. almayalım amca dedim ben vazgeçtim bilgisayar almaktan. neden oğlum dedi buna paran yetiyor işte. yok amca dedim gözlerimin önünden 3 ayda yaşadıklarım geçerken. vazgeçtim ben. peki dedi ve mağazadan çıkıp eve döndük.
babam işteydi. annem neden almadığımızı sordu. vazgeçtiğimi söyledim. 3 ay zorluklar çekerek kazandığım parayı harcayamamıştım. akşam babam geldiğinde de aynı diyaloglar geçti aramızda. kimseye parayı çok zor kazandığım için harcayamadığımı söylemedim ama anlamışlar sanırım.
bir hafta kadar sonra amcam bir akşam kucağında o gün baktığımız bilgisayar ile eve geldi. parayı harcamaya kıyamadığımı anlayıp benim parama dokunmadan kendileri alıp getirmişler bilgisayarı. o gün bugündür kazandığım her bir kuruşun kıymetini biliyorum. o yaz çalışıp ilk defa para kazanmak bana hala taşıdığım önemli bir özellik kazandırdı.
biraz uzun oldu. anlatımda da sıkıntılarım olabilir. vaktinizi ayırıp buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim. okunmasa da burada dursun da zaman zaman bakıp hatırlarım yine. *
1990'lı yılların ortasında kıt kanaat geçinen bir ailenin iki çocuğundan biri olan ben 13-15 yaşlarındayım. etrafımda bilgisayara sahip arkadaşlarım var ve biz bilgisayarı olmayan diğer çocuklar o arkadaşlarımızın evlerine gidip bilgisayarı görmek hatta oyun oynamak için yanıp tutuşuyoruz. tabii çoğunlukla bu isteğimiz gerçekleşmiyor. gerçekleşse dahi bilgisayar sahibi arkadaşımızın oynadığı oyunları seyredip başımızı öne eğip çıkıyoruz evden.
dayanamayıp annem ve babama bilgisayarım olmasını istediğimi dillendirdim. annem ev hanımı idi ve evin tek çalışanı babam mahçup bir tavırla bilgisayar alacak bütçemizin olmadığını, eğer daha çok para kazanabilirse bana bilgisayar alabileceğini söyledi. hayal kırıklığı yaşamadım değil ama ailemizin maddi olarak durumunu bildiğim için onlara da çok fazla bir şey söyleyemedim. önümüz yaz tatili idi ve okullar kapandığında para kazanmak için çalışmak istediğimi söyledim. para kazanıp bilgisayar alacağım dedim. ilk karşı çıkan annem oldu. sen daha çok küçüksün ne çalışması dedi.
bir süre sonra babam isten geldiğinde patronu ile konuştuğunu ve çalıştığı lokantada onunla birlikte çalışabileceğimi söyledi. o kadar mutlu olmuştum ki. çalışıp para kazanacak ve istediğim bilgisayarı kendi paramla alabilecektim. annemin yine pek rızası yoktu ama okulların kapandığı haftadan sonraki pazartesi günü babam ile sabah kalkıp işe gittim.
ufak tefek işler yaptırıyorlardı önce. bir süre sonra işi kavrayınca daha büyük ve ağır işlerde de kullanmaya başladılar. ne iş olsa yaparım abi diyen insanlar gibi ne iş verirlerse canla başla yapıyordum. bu arada babam ile baba oğul ilişkimiz iş yerinden içeri girince sona eriyordu. sanırım babam sen istedin der gibi ağır işlerin altında ezilmeme göz yumuyordu. bütün bir yaz uzun saatler haftanın yedi günü çalışarak epey para kazandım. kazandığım paraları anneme veriyordum. yaz tatilinin son günü işten eve döndüğümüzde babam, annem ve ben biriktirdiğim paraları saydık. bahşişler, haftalıklarım, babamın ve annemin de katkıları ile aşağı yukarı gazete ve televizyon reklamlarında gördüğüm casper marka bilgisayarı alacak kadar para biriktirmiştim.
ertesi gün gidip bilgisayar almak istiyordum. babam ben anlamam o işlerden amcanı ara onunla gidin alın dedi. amcamı aradım durumu anlattım. yarın gideriz dedi. o gece sevinçten uyuyamadım bile. bir an önce sabah olsa da artık bilgisayarıma kavuşsaydım. amcam ile birlikte mağazaya gidip bilgisayarlara baktık. paramın yeteceği bir model bilgisayar bulduk. amcam bunu alalım o zaman dedi.
işte tam burada bir aydınlanma yaşadım. 3 ay boyunca uzun saatler daha önce hiç yapmadığım işleri yaptım. sabahları yataktan kalkamadım yorgunluktan. bulaşık yıkamaya varana kadar her işi yaptım ve kazandığım parayı şimdi bu aptal alete verecektim. almayalım amca dedim ben vazgeçtim bilgisayar almaktan. neden oğlum dedi buna paran yetiyor işte. yok amca dedim gözlerimin önünden 3 ayda yaşadıklarım geçerken. vazgeçtim ben. peki dedi ve mağazadan çıkıp eve döndük.
babam işteydi. annem neden almadığımızı sordu. vazgeçtiğimi söyledim. 3 ay zorluklar çekerek kazandığım parayı harcayamamıştım. akşam babam geldiğinde de aynı diyaloglar geçti aramızda. kimseye parayı çok zor kazandığım için harcayamadığımı söylemedim ama anlamışlar sanırım.
bir hafta kadar sonra amcam bir akşam kucağında o gün baktığımız bilgisayar ile eve geldi. parayı harcamaya kıyamadığımı anlayıp benim parama dokunmadan kendileri alıp getirmişler bilgisayarı. o gün bugündür kazandığım her bir kuruşun kıymetini biliyorum. o yaz çalışıp ilk defa para kazanmak bana hala taşıdığım önemli bir özellik kazandırdı.
biraz uzun oldu. anlatımda da sıkıntılarım olabilir. vaktinizi ayırıp buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim. okunmasa da burada dursun da zaman zaman bakıp hatırlarım yine. *
devamını gör...
yazarların whatsapp’tan attığı son mesaj
"ne alakası var be!"
tartışıyorum çok ciddi.
tartışıyorum çok ciddi.
devamını gör...
normal sözlük sağlıklı yaşam kulübü
vicdan azabı gibi başlık.
iki büyük koca içi çiko dolu kurabiyeyi mideye indirip üzerine hafif olsun diye hindistan cevizli kurabiyeyi yerken insanın önüne çıkacak başlık mı bu? bu mu başlık?
nerede bu kulüp hemen katılmam lazım. kimlik mi atıyoruz? tc mi veriyoruz? ikametgah mı taşıyoruz napıyoruz? *
pazartesi başlıyorum.

yağları yakmak şart.
iki büyük koca içi çiko dolu kurabiyeyi mideye indirip üzerine hafif olsun diye hindistan cevizli kurabiyeyi yerken insanın önüne çıkacak başlık mı bu? bu mu başlık?
nerede bu kulüp hemen katılmam lazım. kimlik mi atıyoruz? tc mi veriyoruz? ikametgah mı taşıyoruz napıyoruz? *
pazartesi başlıyorum.

yağları yakmak şart.
devamını gör...
cihan mürtezaoğlu
her sanatçımız, şarkıcımız değerlidir ama bu adam bir başka. böyle duygusal, hoş ve biraz buğulu sesiyle yaptığı nağmeler beni benden alıyor. beyaz orkide şarkısı bayağı güzel fakat bence en en en iyi şarkısı ''sen banasın''.
belki bir gün karşıma zevklerimiz uyan, benzer şeylerden hoşlandığımız birisi çıkar da o'na ''sen banasın.'' derim.
belki bir gün karşıma zevklerimiz uyan, benzer şeylerden hoşlandığımız birisi çıkar da o'na ''sen banasın.'' derim.
devamını gör...
tekmeleyen ayı
lakotaların efsane lideri oturan boğa'ya hayalet dansına katılmasını öneren kızılderili şamanı.
derler ki, oturan boğa tekmeleyen ayı gelmeden önce bir rüya görür. yanındaki tepeciğe konan bir tarla kuşu ona şöyle seslenir;
''seni kendi halkın, lakota öldürecek!''
takiben, tekmeleyen ayı kendisini grand river'da yaşamak zorunda kaldığı kulübe de ziyaret eder. tıpkı güneş dansı ayininde olduğu gibi dans etmesini ve halkına umut vermesini talep eder. oturan boğa kesin bir şey söylememekle birlikte kendisine düşüneceğini iletmiştir.
oturan boğa'yı kendi sonuna götüren olay bu ziyaret olmuştur. amerikan hükümetinin tasmalı köpeği haline gelmiş kızılderili muhbirler bu ziyareti haber verirler. oturan boğa'nın hayalet dansı ritüellerine katılacağını ve lakotaların yeniden savaşmak için hazırlandığı ihbarında bulunurlar.
oturan boğa'nın ölümü için (bkz: hayalet dansı)(bkz: oturan boğa)
derler ki, oturan boğa tekmeleyen ayı gelmeden önce bir rüya görür. yanındaki tepeciğe konan bir tarla kuşu ona şöyle seslenir;
''seni kendi halkın, lakota öldürecek!''
takiben, tekmeleyen ayı kendisini grand river'da yaşamak zorunda kaldığı kulübe de ziyaret eder. tıpkı güneş dansı ayininde olduğu gibi dans etmesini ve halkına umut vermesini talep eder. oturan boğa kesin bir şey söylememekle birlikte kendisine düşüneceğini iletmiştir.
oturan boğa'yı kendi sonuna götüren olay bu ziyaret olmuştur. amerikan hükümetinin tasmalı köpeği haline gelmiş kızılderili muhbirler bu ziyareti haber verirler. oturan boğa'nın hayalet dansı ritüellerine katılacağını ve lakotaların yeniden savaşmak için hazırlandığı ihbarında bulunurlar.
oturan boğa'nın ölümü için (bkz: hayalet dansı)(bkz: oturan boğa)
devamını gör...
sözlükte cahil yazar artışı
başlık ve entrynin bir kısmı fazla üst perdeden bence, herkes alimse sözlükte ne yapılıyor?
trollere yönelik eleştirilerin yüzde yüz arkasındayım, nerede bir kadın düşmanı, cinsiyetçi, rahatsız edici türde cinsel içerikli başlık var alayının altında aynı isimler. komik olduğuna kim inandırdı bilmiyorum ama buradan sadece sinir bozucu gözüküyor. sonra da hepsine "sözlüğümüzün güzide trolü ayy yeriz abisi" şeklinde bir de nickaltı tanım giriliyor. ne diye sırt tıpışlanıyor bro?
çelişmeyelim arkadaşlar rica ediyorum.
trollere yönelik eleştirilerin yüzde yüz arkasındayım, nerede bir kadın düşmanı, cinsiyetçi, rahatsız edici türde cinsel içerikli başlık var alayının altında aynı isimler. komik olduğuna kim inandırdı bilmiyorum ama buradan sadece sinir bozucu gözüküyor. sonra da hepsine "sözlüğümüzün güzide trolü ayy yeriz abisi" şeklinde bir de nickaltı tanım giriliyor. ne diye sırt tıpışlanıyor bro?
çelişmeyelim arkadaşlar rica ediyorum.
devamını gör...
reklamsız sözlük makarası yaparken adblock kullan diyen tip
devamını gör...
ermeni soykırımı iddiası
sadece türkiye için iddia olarak kabul edilen olaydır. savaş suçu ve soykırım arasında fark vardır. onlarda bizi öldürdü savunması soykırım gerçeğini değiştirmez. 1948 sözleşmesinde soykırım tanımlanmış ve çerçevesi çizilmiştir. #720423">#720423 bu tanım kapsamında ölüm fermanı anlamına gelen sürgün kararı bile başlı başına soykırım kapsamına girmesi için yeterlidir.
türk tarih kitaplarında grafik bir şekilde ermenilerin, rumların vb. yaptıkları anlatılırken, seyfodan bahsedilmez. geçmişte yapılanları kabul etmek bir şey kaybettirmez. geçmiş, geçmiştir ancak geçmişte olanları kabul etmek daha iyi bir gelecek kurabilmek için önemlidir.
bu arada diğer ülkelerin geçmiş soykırımlarından örnek verenlerin kaynaklara göz atmalarını öneririm. pek çok medeni ülke geçmişte yaptıkları soykırımları, savaş suçlarını hatta ayrımcılık uygulamalarını bile kabul etmiş ve özür dilemiştir.
amerika bugüne kadar farklı bölgelerdeki farklı yerli halklar için 7 farklı özür mektubu yayınladı.
kanada yerlilerden özür diledi ve aynı zamanda mutabakat konseyi kurdu
kanada ve amerika 2. dünya savaşı sırasında kuzey amerika'da yaşayan japonlara yönelik ayrımcılık ve kötü muameleyi kabul etti, kanada özür diledi
ingiltere maumau için kenya'dan özür diledi, irlanda'dan özür diledi, hindistan'dan henüz resmi olarak özür dilememekle birlikte soykırımı kabul ederek pişman olduklarını ve üzgün olduklarını dile getirdi
almanya yahudi soykırımı ve nazilerin gerçekleştirdiği diğer soykırımlar için özür diledi , ayrıca güney batı afrika'da yapılan katliamlar için özür diledi, ermeni katliamında sorumluluk kabul ederek özür diledi. nambia'dan resmi olarak özür dilemeye ve tazminat ödemeye hazır olduğunu belirtti.
hollanda endonezyadan rawagede katliamı için özür diledi
meksika yakui katliamı için özür diledi
brezilya yerlilerden özür diledi
güney afrika özür diledi.
liste uzun ancak belçika ve fransa dışındaki avrupa ülkelerinin neredeyse tamamı yaptıkları için özür diledi.belçika ve fransa geçmişte olduğu gibi bugün hala ırkçı yaklaşımlara devam eden ülkeler. geçmişte yapılan soykırım vb. konularda özür dilemeyen diğer ülkelerse türkiye dahil olmak üzere pek çok ortadoğu ülkesi ve geri kalmış afrika ülkeleri, çin, rusya vb.
(bkz: insanlığa karşı suçlar savaş suçları soykırım farkı)
türk tarih kitaplarında grafik bir şekilde ermenilerin, rumların vb. yaptıkları anlatılırken, seyfodan bahsedilmez. geçmişte yapılanları kabul etmek bir şey kaybettirmez. geçmiş, geçmiştir ancak geçmişte olanları kabul etmek daha iyi bir gelecek kurabilmek için önemlidir.
bu arada diğer ülkelerin geçmiş soykırımlarından örnek verenlerin kaynaklara göz atmalarını öneririm. pek çok medeni ülke geçmişte yaptıkları soykırımları, savaş suçlarını hatta ayrımcılık uygulamalarını bile kabul etmiş ve özür dilemiştir.
amerika bugüne kadar farklı bölgelerdeki farklı yerli halklar için 7 farklı özür mektubu yayınladı.
kanada yerlilerden özür diledi ve aynı zamanda mutabakat konseyi kurdu
kanada ve amerika 2. dünya savaşı sırasında kuzey amerika'da yaşayan japonlara yönelik ayrımcılık ve kötü muameleyi kabul etti, kanada özür diledi
ingiltere maumau için kenya'dan özür diledi, irlanda'dan özür diledi, hindistan'dan henüz resmi olarak özür dilememekle birlikte soykırımı kabul ederek pişman olduklarını ve üzgün olduklarını dile getirdi
almanya yahudi soykırımı ve nazilerin gerçekleştirdiği diğer soykırımlar için özür diledi , ayrıca güney batı afrika'da yapılan katliamlar için özür diledi, ermeni katliamında sorumluluk kabul ederek özür diledi. nambia'dan resmi olarak özür dilemeye ve tazminat ödemeye hazır olduğunu belirtti.
hollanda endonezyadan rawagede katliamı için özür diledi
meksika yakui katliamı için özür diledi
brezilya yerlilerden özür diledi
güney afrika özür diledi.
liste uzun ancak belçika ve fransa dışındaki avrupa ülkelerinin neredeyse tamamı yaptıkları için özür diledi.belçika ve fransa geçmişte olduğu gibi bugün hala ırkçı yaklaşımlara devam eden ülkeler. geçmişte yapılan soykırım vb. konularda özür dilemeyen diğer ülkelerse türkiye dahil olmak üzere pek çok ortadoğu ülkesi ve geri kalmış afrika ülkeleri, çin, rusya vb.
(bkz: insanlığa karşı suçlar savaş suçları soykırım farkı)
devamını gör...
kahveyi şekersiz ve sütsüz içenler tarikatı
ele başı olarak kendimi seçiyorum itiraz istemiyorum kurucusu yoldaş olabilir ele başı benim diyerek olayı sonlandırıyorum.
günlük kahve tüketiminin çetelesini bir süre sonra buraya güncelleyeceğim. kahvemi şekersiz ve sütsüz zift gibi içerim, şekersiz ve sütlü içen dostlarıma alıştırma turları yaparak gayet güzel alıştırır bağımlısı yaparız gibime geliyor.
günlük kahve tüketiminin çetelesini bir süre sonra buraya güncelleyeceğim. kahvemi şekersiz ve sütsüz zift gibi içerim, şekersiz ve sütlü içen dostlarıma alıştırma turları yaparak gayet güzel alıştırır bağımlısı yaparız gibime geliyor.
devamını gör...
dahi anlamındaki de
daha çok dahi anlamındaki de/da denilse de bu bir ilgeçtir. bağlaç olan de/da ile de sıklıkla karıştırılmaktadır. bağlaç görevinde kullanılacaksa tekrara düşer. örneğin; ahmet de fatih de gelmemiş.
bulunma durum eki ile olan karıştırılma mevzusuna hiç girmek istemiyorum.
bulunma durum eki ile olan karıştırılma mevzusuna hiç girmek istemiyorum.
devamını gör...
körleşme
bir elias canetti mucizesi, bir edebiyat başyapıtı, bir iyileşmez hastalık olan dev kitaptır.
elias canetti tek bir roman yazmıştır ve bu romanı da edebiyat severler için hayranlık dozunun artması konusunda yeter de artar bile. kafka hayranı olan canetti dönüşüm gibi yakın bir eser yazma niyetinden olduğunu yazdığı denemelerde dile getirmiş olmasına rağmen, körleşme ile bu amacına ulaşamamış ve dev bir romanla son bulmuştur kafka’ya öykünme çabası.
romanın baş kahramanı olan kien bütün bibliyofillerin hayali olabilecek bir hayat sürmektedir. diyebiliriz ki kien, jorge luis borges’in cennetini evinde yeniden kurmuştur. 25.000 kitaplık bir kütüphanesi olan evinden insanlardan kendini soyutlamış şekilde yaşayan kien kimseyle etkileşim kurmayarak kendine ait bir dünyada huzur içinde yaşamaktadır.
kien bir savunma mekanizması olarak kullanır körleşmeyi. bu biraz da kendi içine çevirmiş olmasıdır gözlerini ya da kitaplarına.
kitap üç bölümden oluşur;
1. dünyasız bir kafa: bu bölümde kien dünyaya, dünyanın içinde yaşayanlara, herhangi bir iletişim çabasına, yazılı olmayan her türlü etkileşime kapalı olarak hayatını sürdürür ve bu kien’e sonsuz bir mutluluk sınırsız bir huzur vermektedir.
2. kafasız bir dünya: kien’in huzuru ve mutluluğu anlaşmalı bir evlilik yaptıktan sonra alt üst olunca kendini kitaplarından uzakta ve kendini korumaya çalıştığı insanların arasında bulur. kitaplarla yaşamaya alışmış kien sıradan insanların arasında kendini sudan çıkmış balığa dönmüş bir halde bulur ve zamanında küçük gördüğü bu insanların elinde kukla olup varını yoğunu kaybeder.
3. kafadaki dünya: bu bölümde işin içine kien’in diyalektik yarısı diyebileceğimiz kardeşi girer ve işler olumlu yönde değişmeye başlar.
kien üç bölümlük bu hayat hikayesinde katı olan her şeyin eriyip yok olduğuna ve sonunda tekrar cennetin yolunu buluşuna şahit olur.
körleşmek için okuyun mutlaka.
elias canetti tek bir roman yazmıştır ve bu romanı da edebiyat severler için hayranlık dozunun artması konusunda yeter de artar bile. kafka hayranı olan canetti dönüşüm gibi yakın bir eser yazma niyetinden olduğunu yazdığı denemelerde dile getirmiş olmasına rağmen, körleşme ile bu amacına ulaşamamış ve dev bir romanla son bulmuştur kafka’ya öykünme çabası.
romanın baş kahramanı olan kien bütün bibliyofillerin hayali olabilecek bir hayat sürmektedir. diyebiliriz ki kien, jorge luis borges’in cennetini evinde yeniden kurmuştur. 25.000 kitaplık bir kütüphanesi olan evinden insanlardan kendini soyutlamış şekilde yaşayan kien kimseyle etkileşim kurmayarak kendine ait bir dünyada huzur içinde yaşamaktadır.
kien bir savunma mekanizması olarak kullanır körleşmeyi. bu biraz da kendi içine çevirmiş olmasıdır gözlerini ya da kitaplarına.
kitap üç bölümden oluşur;
1. dünyasız bir kafa: bu bölümde kien dünyaya, dünyanın içinde yaşayanlara, herhangi bir iletişim çabasına, yazılı olmayan her türlü etkileşime kapalı olarak hayatını sürdürür ve bu kien’e sonsuz bir mutluluk sınırsız bir huzur vermektedir.
2. kafasız bir dünya: kien’in huzuru ve mutluluğu anlaşmalı bir evlilik yaptıktan sonra alt üst olunca kendini kitaplarından uzakta ve kendini korumaya çalıştığı insanların arasında bulur. kitaplarla yaşamaya alışmış kien sıradan insanların arasında kendini sudan çıkmış balığa dönmüş bir halde bulur ve zamanında küçük gördüğü bu insanların elinde kukla olup varını yoğunu kaybeder.
3. kafadaki dünya: bu bölümde işin içine kien’in diyalektik yarısı diyebileceğimiz kardeşi girer ve işler olumlu yönde değişmeye başlar.
kien üç bölümlük bu hayat hikayesinde katı olan her şeyin eriyip yok olduğuna ve sonunda tekrar cennetin yolunu buluşuna şahit olur.
körleşmek için okuyun mutlaka.
devamını gör...


