durgun kütle
hareket halinde olmayan, yani duran parçacıkların kütlesi için kullanılan terim. foton gibi bazı parçacıkların durgun kütlesi 0 kabul edilir.
terim, özel görelilik kuramı sayesinde girdi fizikçilerin hayatına. bir referans çerçevesinden ölçüm yapan bir gözlemciye durgun görünen bir parçacığın kütlesi için kullanılmaktaydı. fotonlar ışık hızında hareket ettiğinden hiçbir zaman sabit durmadıkları kabulünden yola çıkılarak durgun kütleleri sıfır sayılır.
burada bir ikileme düşebilirsiniz; meşhur denklem e = m.c² , enerjisi olan şeyin bir kütle karşılığı olacağını söyler.
[ formülde;
e: enerji
m: kütle
c: ışık hızı ]
fotonların da enerjiye sahip olduğunu biliyoruz. o halde kütleleri nasıl 0 olabilir?
fotonların enerjisini veren denklem e = h.f'dir.
[ e: enerji
h: planck sabiti
f: frekans ]
ikisi de enerjiyi verdiğine göre, bu denklemlerin sağ kısımlarını birbirine eşitleyebiliriz. bunun sonucunda da elimize m = h.f/c²
formülü geçer ki, bu da bize durgun kütlesi olmasa da, bir fotonun normal bir kütlesi olduğunu söyler.
***
normal şartlarda duran bir foton göremiyoruz ancak 2013'te bir deney yapıldı. darmstadt üniversitesi'nden bilim insanları, fotonları bir kristal içerisinde 1 dakikalığına tuzaklamayı ve durdurmayı başardılar. bu deneylerin tekrarı ve fotonların daha uzun süre durdurulması başarıyla sağlanırsa, bir fotonun gerçek durgun kütlesinin daha yaklaşık şekilde hesaplanabileceği düşünülüyor.
terim, özel görelilik kuramı sayesinde girdi fizikçilerin hayatına. bir referans çerçevesinden ölçüm yapan bir gözlemciye durgun görünen bir parçacığın kütlesi için kullanılmaktaydı. fotonlar ışık hızında hareket ettiğinden hiçbir zaman sabit durmadıkları kabulünden yola çıkılarak durgun kütleleri sıfır sayılır.
burada bir ikileme düşebilirsiniz; meşhur denklem e = m.c² , enerjisi olan şeyin bir kütle karşılığı olacağını söyler.
[ formülde;
e: enerji
m: kütle
c: ışık hızı ]
fotonların da enerjiye sahip olduğunu biliyoruz. o halde kütleleri nasıl 0 olabilir?
fotonların enerjisini veren denklem e = h.f'dir.
[ e: enerji
h: planck sabiti
f: frekans ]
ikisi de enerjiyi verdiğine göre, bu denklemlerin sağ kısımlarını birbirine eşitleyebiliriz. bunun sonucunda da elimize m = h.f/c²
formülü geçer ki, bu da bize durgun kütlesi olmasa da, bir fotonun normal bir kütlesi olduğunu söyler.
***
normal şartlarda duran bir foton göremiyoruz ancak 2013'te bir deney yapıldı. darmstadt üniversitesi'nden bilim insanları, fotonları bir kristal içerisinde 1 dakikalığına tuzaklamayı ve durdurmayı başardılar. bu deneylerin tekrarı ve fotonların daha uzun süre durdurulması başarıyla sağlanırsa, bir fotonun gerçek durgun kütlesinin daha yaklaşık şekilde hesaplanabileceği düşünülüyor.
devamını gör...
korkusuz korkak
müdürün odasına sürekli "dosyalara" bakması için alımlı genç bir kadın gider. çiçek dilligil'in annesi belkıs dilligil ise buna bozulur.
-neyim eksik şu sıska karıdan? diye sorar.
mülayim bıyık altından gülerek yanıtlar:
-eksik değil fazlan var.
güç mulayimin eline geçince, dosyalara bakmak için, etine dolgun kadın belkıs dilligil'i çağırdığı o anı hiç unutmam.
adaleti "kendince" her yerde tahsis eder bizim korkusuz korkak.
-neyim eksik şu sıska karıdan? diye sorar.
mülayim bıyık altından gülerek yanıtlar:
-eksik değil fazlan var.
güç mulayimin eline geçince, dosyalara bakmak için, etine dolgun kadın belkıs dilligil'i çağırdığı o anı hiç unutmam.
adaleti "kendince" her yerde tahsis eder bizim korkusuz korkak.
devamını gör...
hayattan soğutan durumlar
tam uykuya dalmak üzeryken kulak dibinden geçen sivrisinek.
devamını gör...
evde pijama ile dolaşan köylü
''pardon ingiltere prens/prensesi siz misiniz? '' dediğim başlık. özür dileriz, insan kendi evinde de rahat kıyafetler giymemeli hatta çıplak gezmelidir. aksini iddia eden dağdan inmiş ayıdır!
(şaka şaka, gül diye.)
(şaka şaka, gül diye.)
devamını gör...
komünist manifesto
yıllar önce devrimciliğe ilk adım attığım zamanlar bu kitap hep elimde olurdu. nereye gitsem peşimde taşırdım. tuhaf bir takıntıydı belki. benim okuduğum baskıda siyah zemin üzerinde orak çekiç vardı ve kırmızı harflerle kitabın adı yazılıydı. biz yeniyetme devrimciler komünist manifesto okurduk, daha kuramsal düşünen bir üst kısım ailenin, özel mülkiyetin ve devletin kökenini okurdu ve karar verme mekanizmasında olanlar da das kapital okurdu. bu hiyerarşik düzen hep sürüp gitti o yıllarda. pek de bir şey anlamadık okuduğumuzdan açıkçası ama bilinçlenmek güzeldi. sınıf bilinci içimize işlemişti ama tam olarak marx’ım bahsettiği hangi sınıfta olduğumuzu anlayamıyorduk. yerimizi aradık yıllarca. daha sonra tam bilinçlenmeye “ şirinler”le eriştim. komünist düzeni bir çizgi filmle anlatan peyo benim ışığım oldu ve daha büyük kitaplara geçebildim.
avrupa’nın üzerinde dolaşan hayaleti anladım böylelikle. neyin ne olduğunu anladım. sınıfını hala bulamamış bir öğrenci olarak devrim ateşi hala içimde yanmaya devam ediyor ama alıntılayarak söylüyorum: “ devrim bir zamanlar bir ihtimaldi ve güzeldi.”
avrupa’nın üzerinde dolaşan hayaleti anladım böylelikle. neyin ne olduğunu anladım. sınıfını hala bulamamış bir öğrenci olarak devrim ateşi hala içimde yanmaya devam ediyor ama alıntılayarak söylüyorum: “ devrim bir zamanlar bir ihtimaldi ve güzeldi.”
devamını gör...
sinan canan
sanılanın aksine pek da kaliteli bir bilim insanı olmayan şahıstır.
din ile bilim gibi zıt olguları inatla birleştirmeye çalışması fazlasıyla gülünç bir hâl almıştır. bunun yanında cinsiyet ve beyin yapısı hakkındaki çoğu söylemi aralarında doğrular da bulunmakla birlikte güncel değildir ve taraflıdır. zira bu konuda çok çeşitli ve farklı sonuçlar veren binlerce araştırma mevcuttur. bunun yanında araştırmaların yorumlanış biçimleri de büyük önem arz etmektedir. yine bu hususta kendisinin sosyal darwinizme varan görüşleri de mevcuttur.
ne yazık ki bu toplumda; görüşler ve şahıslar radikalce savunulduğu ve desteklendiği için; özellikle alana dair bilgi birikimi yeterli olmayan veya sadece belirli bir grup kaynakları takip eden insanlar nezdinde bu tür şahsiyetler tamamıyla farklı bir görünüm uyandırabilmektedir.
din ile bilim gibi zıt olguları inatla birleştirmeye çalışması fazlasıyla gülünç bir hâl almıştır. bunun yanında cinsiyet ve beyin yapısı hakkındaki çoğu söylemi aralarında doğrular da bulunmakla birlikte güncel değildir ve taraflıdır. zira bu konuda çok çeşitli ve farklı sonuçlar veren binlerce araştırma mevcuttur. bunun yanında araştırmaların yorumlanış biçimleri de büyük önem arz etmektedir. yine bu hususta kendisinin sosyal darwinizme varan görüşleri de mevcuttur.
ne yazık ki bu toplumda; görüşler ve şahıslar radikalce savunulduğu ve desteklendiği için; özellikle alana dair bilgi birikimi yeterli olmayan veya sadece belirli bir grup kaynakları takip eden insanlar nezdinde bu tür şahsiyetler tamamıyla farklı bir görünüm uyandırabilmektedir.
devamını gör...
-sidelya- (yazar)
son zamanlarda sıkça tanımlarına rastladığım, şu sıralar oldukça aktif bir yazar. tanımları da çok hoş, takip ediyorum kendisini. yazarliginin devamını diliyorum, nickaltı açılışını da yapmış bulunuyorum :).
devamını gör...
içinde saygı olmayan sevgi
oscar wilde'in dorian gray'in portresi kitabında şöyle bi cümle okudum "çocuklar küçükken anne babalarını severler, biraz büyünce onları yargılamaya başlarlar ve nadiren affederler" yargılamaya başlayınca kendilerinden beklenip onlara asla verilmemiş olan saygının karakterlerinde ve ruhlarında açtığı yaranın yanında sevgileri ancak kelepçe olur. içinde saygı olmayan sevginin de , aşkında, alışkanlığında ve her ne halt varsa onunda köküne kibrit suyu insin.
devamını gör...
normal sözlük kelimelik turnuvası
b grubu
hobaaa3434--> xxxyzzxxx vs 4-3-3 oynatan aykut--> 433oynatanaykut
1. maç 381/ 145
2. maç 391/ 197
tebrikler hobaaa3434--> xxxyzzxxx şans seninle olsun!
hobaaa3434--> xxxyzzxxx vs 4-3-3 oynatan aykut--> 433oynatanaykut
1. maç 381/ 145
2. maç 391/ 197
tebrikler hobaaa3434--> xxxyzzxxx şans seninle olsun!
devamını gör...
boyu 155 cm olan kız
1.75'lik erkekleri kısa bulur.
devamını gör...
1.80 boyundaki türk erkeği
ortalamanın 174 olduğunu düşünürsek halâ uzun boydur.
ayrıca genelde 180 diyen 180 değildir ya 179 ya da 181’dir.
not: bu boyda erkek diye konuşan kadınların babaları sandalye bacağı kadar, kendileri de sandalye bacakları arasındaki kiriş kadar olurlar genelde. ondandır böyle konuşmaları.
ayrıca genelde 180 diyen 180 değildir ya 179 ya da 181’dir.
not: bu boyda erkek diye konuşan kadınların babaları sandalye bacağı kadar, kendileri de sandalye bacakları arasındaki kiriş kadar olurlar genelde. ondandır böyle konuşmaları.

devamını gör...
cazi
bir karadeniz efsanesi; cazi (cazu kari)
öncelikle bu saatte bu yazıyı yazıp hazırlamış biri olarak nasıl korktuğumu anlatamam. neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. neyse korkmak yok.
nedir bu cazi?
cazi, bilinmeyen bir sebeple doğaüstü güçler kazanmış, ekseri yaşlı bir kadındır. ... bu geniş sahada cadılar, kara büyü yapan, bebekleri ya da yetişkin insanları öldürerek kalplerini ya da ciğerlerini yiyen genellikle kadın olarak tasvir edilen varlıklardır.
“cazı” ya da “cazu” ismi ise büyüyle olağan dışı işler yapan kişiler için geçerli bir ifade. “cadı” anlamına geldiğini de söyleyebiliriz.

doğu karadeniz'de anadolu ve orta doğu folklorundan farklı olarak cadıların normal anne ve babadan doğan ve cadılığı sonradan öğrenen sıradan kadınlar olduğunu inanılmaktadır. trabzon'da cazı, pontus rumcası konuşulan bölgelerde mayısa adlandırılan cadıların üzerine insan pisliği sürerek uçabildiğine, mısır ve kırım'a uçarak gidebildiklerine, örümcek, kuş ve diğer hayvanların formuna girerek şekil değiştirebildiklerine, çocuk ve kadınların ciğerlerini yediklerine, suya atıldıklarında batmadığına inanılmaktadır.
cazi olmuş insanlara bu hal allah'tan gelirdi. yeni bir doğum olduğu zaman cazileri uyku tutmaz, ille çocuğu boğup ciğerini ya da kalbini almak isterlermiş. bir şekilde saldırısı önlenmiş caziler bu duruma çok kızarlar, çocuğun kanını ağaca sürerek bu ağaç kuruyunca çocuk da ölsün diye kara büyü yaparlarmış. hayvan kılığına girebilirler, annenin uyuması için birtakım büyüler yaparlarmış. çocukların ciğeri ve kalbini ateşte pişirip yerlermiş.
ay neyse daha fazla anlatamayacağım. korkudan mutfağa gidemiyorum. ben kaçar.
ordu'ya gittiğimde babaannemden de dinlerdim bu cazu garu hikayesini.. gece soğuğunda otururken anlatırdı. biz de* anlattıklarına korkardık ama sorular sorar böyle bir şeyin nasıl olacağını düşünür dururduk. babamlar küçükken* eve kadar girdiğini tabaktaki yemeği koca elleriyle yediğini, elinin izinin tabakta durduğunu, bebeği gözlediğini fakat sonunda fark edilip dedemlerin yakalamaya çalıştığını anlatırdı. çok korkunç gelirdi. şu anda da korkunç gelmiyor değil.
kaynak: 1 2
öncelikle bu saatte bu yazıyı yazıp hazırlamış biri olarak nasıl korktuğumu anlatamam. neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. neyse korkmak yok.
nedir bu cazi?
cazi, bilinmeyen bir sebeple doğaüstü güçler kazanmış, ekseri yaşlı bir kadındır. ... bu geniş sahada cadılar, kara büyü yapan, bebekleri ya da yetişkin insanları öldürerek kalplerini ya da ciğerlerini yiyen genellikle kadın olarak tasvir edilen varlıklardır.
“cazı” ya da “cazu” ismi ise büyüyle olağan dışı işler yapan kişiler için geçerli bir ifade. “cadı” anlamına geldiğini de söyleyebiliriz.

doğu karadeniz'de anadolu ve orta doğu folklorundan farklı olarak cadıların normal anne ve babadan doğan ve cadılığı sonradan öğrenen sıradan kadınlar olduğunu inanılmaktadır. trabzon'da cazı, pontus rumcası konuşulan bölgelerde mayısa adlandırılan cadıların üzerine insan pisliği sürerek uçabildiğine, mısır ve kırım'a uçarak gidebildiklerine, örümcek, kuş ve diğer hayvanların formuna girerek şekil değiştirebildiklerine, çocuk ve kadınların ciğerlerini yediklerine, suya atıldıklarında batmadığına inanılmaktadır.
cazi olmuş insanlara bu hal allah'tan gelirdi. yeni bir doğum olduğu zaman cazileri uyku tutmaz, ille çocuğu boğup ciğerini ya da kalbini almak isterlermiş. bir şekilde saldırısı önlenmiş caziler bu duruma çok kızarlar, çocuğun kanını ağaca sürerek bu ağaç kuruyunca çocuk da ölsün diye kara büyü yaparlarmış. hayvan kılığına girebilirler, annenin uyuması için birtakım büyüler yaparlarmış. çocukların ciğeri ve kalbini ateşte pişirip yerlermiş.
ay neyse daha fazla anlatamayacağım. korkudan mutfağa gidemiyorum. ben kaçar.
ordu'ya gittiğimde babaannemden de dinlerdim bu cazu garu hikayesini.. gece soğuğunda otururken anlatırdı. biz de* anlattıklarına korkardık ama sorular sorar böyle bir şeyin nasıl olacağını düşünür dururduk. babamlar küçükken* eve kadar girdiğini tabaktaki yemeği koca elleriyle yediğini, elinin izinin tabakta durduğunu, bebeği gözlediğini fakat sonunda fark edilip dedemlerin yakalamaya çalıştığını anlatırdı. çok korkunç gelirdi. şu anda da korkunç gelmiyor değil.
kaynak: 1 2
devamını gör...
lilium ile lucifer edepsiz saatler radyo yayını
cinsel devrim yapmaya yelteneceğimiz, çok büyük ihtimalle de başarısız olacak bir yayın için hep beraber el ele vermeye ne dersiniz?
devamını gör...
sıfır atık
ülkemizde uygulanması oldukça geç kalınmış bir yönetim sistemidir.
deniz kuşları ve kaplumbağalarının %44’ünün midesinde plastik atık parçaları var.
2050 yılında bu hızla kirletmeye devam edersek atıkların kütlesi denizlerdeki tüm balıkların kütlesine eşit olacak.
- dakikada 2 milyon çöp poşeti çöpe atılıyor.
- dakikada bin adet pet şişe çöpe atılıyor.
- dakikada 10 bin adet plastik pipet çöpe atılıyor.
çevre neden kirleniyor? hızlı nüfus artışı, plansız kentleşme ve endüstrileşme, ormanların yok olması, su kaynaklarının kirletilmesi ve atıkların doğru yönetilememesi…
üzerinde yaşadığımız toprak parçasının yaklaşık %45’i mineral, %25’i hava, %25’i su ve %5’i de organik maddelerden oluşuyor.
kalın bir toprağın meydana gelebilmesi için binlerce yıl süren bir zamanın geçmesi gerekir. örneğin kula civarında 300 bin yıl önce oluşmuş eski volkan konileri üzerinde yer yer 50 cm kalınlığında toprak oluşmuş iken yaklaşık 12 bin yıl önce oluşan volkan konileri ve bazaltlar üzerinde çok daha ince bir toprak örtüsü bulunmaktadır.
şimdi çevre ve şehircilik bakanlığı’nın 12 temmuz 2019’da yayınladığı sıfır atık yönetmeliği'ndeki tanıma bakalım.
çevre ve şehircilik bakanlığından:
sıfır atık yönetmeliği
birinci bölüm
amaç, kapsam, dayanak ve tanımlar
amaç
madde 1 – (1) bu yönetmeliğin amacı, hammadde ve doğal kaynakların etkin yönetimi ile sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda atık yönetimi süreçlerinde çevre ve insan sağlığının ve tüm kaynakların korunmasını hedefleyen sıfır atık yönetim sisteminin kurulmasına, yaygınlaştırılmasına, geliştirilmesine, izlenmesine, finansmanına, kayıt altına alınarak belgelendirilmesine ilişkin genel ilke ve esasların belirlenmesidir.
tamamını okumak isteyenler için link: www.resmigazete.gov.tr/eski...
“sıfır atık”, israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, oluşan atığın miktarının azaltılmasını, etkin toplama sisteminin kurulmasını, atıkların geri dönüştürülmesini kapsayan atık önleme yaklaşımı olarak tanımlanan bir hedeftir.
atıkların geri dönüşüm ve geri kazanım süreci içinde değerlendirilmeden bertarafı hem maddesel hem de enerji olarak ciddi kaynak kayıpları yaşanmasına neden olmaktadır.
son yıllarda tüm dünyada bireysel, kurumsal ya da belediye genelinde sıfır atık uygulama çalışmaları yaygınlaşmaktadır.
sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde atıklarımızı kontrol altına almak, gelecek nesillere temiz, gelişmiş bir ülke ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için sıfır atık prensibi hedef alınmalı ve entegre bir yaklaşımla atıkların yönetimi sağlanmalıdır.
1 ton atık kağıdın geri kazanımı ile;
• 17 ağacın kesilmesi önlenir,
• 12400 m³ kadar sera gazı önlenir,
2,4 m³ atık depolama alanından tasarruf sağlanır.
geri dönüştürülen her 1 ton cam için yaklaşık 100 litre petrolden tasarruf edilebilir.
lütfen ‘’bir çöpten ne çıkar’’ demeyelim, öncelikle atıklarımızı doğru ayrıştırıp sonrasında atık miktarımızı azaltmak için alışkanlıklarımızı değiştirmeye çalışalım.
deniz kuşları ve kaplumbağalarının %44’ünün midesinde plastik atık parçaları var.
2050 yılında bu hızla kirletmeye devam edersek atıkların kütlesi denizlerdeki tüm balıkların kütlesine eşit olacak.
- dakikada 2 milyon çöp poşeti çöpe atılıyor.
- dakikada bin adet pet şişe çöpe atılıyor.
- dakikada 10 bin adet plastik pipet çöpe atılıyor.
çevre neden kirleniyor? hızlı nüfus artışı, plansız kentleşme ve endüstrileşme, ormanların yok olması, su kaynaklarının kirletilmesi ve atıkların doğru yönetilememesi…
üzerinde yaşadığımız toprak parçasının yaklaşık %45’i mineral, %25’i hava, %25’i su ve %5’i de organik maddelerden oluşuyor.
kalın bir toprağın meydana gelebilmesi için binlerce yıl süren bir zamanın geçmesi gerekir. örneğin kula civarında 300 bin yıl önce oluşmuş eski volkan konileri üzerinde yer yer 50 cm kalınlığında toprak oluşmuş iken yaklaşık 12 bin yıl önce oluşan volkan konileri ve bazaltlar üzerinde çok daha ince bir toprak örtüsü bulunmaktadır.
şimdi çevre ve şehircilik bakanlığı’nın 12 temmuz 2019’da yayınladığı sıfır atık yönetmeliği'ndeki tanıma bakalım.
çevre ve şehircilik bakanlığından:
sıfır atık yönetmeliği
birinci bölüm
amaç, kapsam, dayanak ve tanımlar
amaç
madde 1 – (1) bu yönetmeliğin amacı, hammadde ve doğal kaynakların etkin yönetimi ile sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda atık yönetimi süreçlerinde çevre ve insan sağlığının ve tüm kaynakların korunmasını hedefleyen sıfır atık yönetim sisteminin kurulmasına, yaygınlaştırılmasına, geliştirilmesine, izlenmesine, finansmanına, kayıt altına alınarak belgelendirilmesine ilişkin genel ilke ve esasların belirlenmesidir.
tamamını okumak isteyenler için link: www.resmigazete.gov.tr/eski...
“sıfır atık”, israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, oluşan atığın miktarının azaltılmasını, etkin toplama sisteminin kurulmasını, atıkların geri dönüştürülmesini kapsayan atık önleme yaklaşımı olarak tanımlanan bir hedeftir.
atıkların geri dönüşüm ve geri kazanım süreci içinde değerlendirilmeden bertarafı hem maddesel hem de enerji olarak ciddi kaynak kayıpları yaşanmasına neden olmaktadır.
son yıllarda tüm dünyada bireysel, kurumsal ya da belediye genelinde sıfır atık uygulama çalışmaları yaygınlaşmaktadır.
sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde atıklarımızı kontrol altına almak, gelecek nesillere temiz, gelişmiş bir ülke ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için sıfır atık prensibi hedef alınmalı ve entegre bir yaklaşımla atıkların yönetimi sağlanmalıdır.
1 ton atık kağıdın geri kazanımı ile;
• 17 ağacın kesilmesi önlenir,
• 12400 m³ kadar sera gazı önlenir,
2,4 m³ atık depolama alanından tasarruf sağlanır.
geri dönüştürülen her 1 ton cam için yaklaşık 100 litre petrolden tasarruf edilebilir.
lütfen ‘’bir çöpten ne çıkar’’ demeyelim, öncelikle atıklarımızı doğru ayrıştırıp sonrasında atık miktarımızı azaltmak için alışkanlıklarımızı değiştirmeye çalışalım.
devamını gör...
yazarların yazmayı tercih ettiği başlıklar
bazı yazarlarda bir serzeniş oluyor zaman zaman ,
sözlük sıkıcı, konular basit, aşk yok, siyaset çok, gençlere hitap ediyor, ilim bilim yok, goy goy çok, yaşlıların egemenliği vs.vs. türden başlıklar açılmakta.
ben de burada belki biraz formatın da dışına çıkarak, ilgi alanlarımızı yazabileceğimizi düşündüğüm bu başlığı açtım .
bundaki amacım, kimsenin ilgisini tercihini sorgulamak değil, tam tersine, bazen hepimizin içine düştüğü egoistçe yaklaşımdan bir nebze de olsa kurtulup, başka düşüncelere, başka fikirlere, başka tercihlere de zaman ayırıp, onlara da az da olda eğilim gösterip, ortada bir yerde buluşulabilir mi sorusuna cevap aramak.
mesela ben, gündemi takip etmeyi severim, gerçek gündemi, siyaseti, ekonomiyi, ülke ve dünya halklarının sorunlarını irdelemeyi daha çok tercih ediyorum.
bunu sürekli yaparak, acaba diğer yazarların zevk renk ve tercihlerini dikkate almıyor ve sözlükte tek düze bir gidişatı bencilce bir yaklaşımla körüklüyor olabilir miyim acaba diye düşünüyorum.
büyük katılımcı bir fikir beyanının da, ben gibi diğer yazarların da ufkunu açacağını, bunun da hem bireysel, hemde sözlük varlığına olumlu katkı sağlayacağını düşünüyorum...
edit; bir çok konuda olduğu gibi, onu da severim bunu da şeklindeki yuvarlak tanımlardan ziyade, gerçekten samimî ve açık tanımların yapılmasının daha olumlu bir katkı sağlayacağını düşünüyorum.
edit 2; görüldüğü üzere başlıklarla ilgili memnuniyetsizlik belirten yazarların, samimiyetsizliğini ortaya koyan başlık oldu bu. 'biz şikayet etmeye devam eder, çözüm için de herhangi bir katkıda bulunmayız ' deme gibi bir durum.
edit 3; bu #386205 tanıma ve sayın yazara özel mesaj yoluyla düşüncemi aktarmak istedim, ancak mesaj alımı kapalı olduğundan bu yolu kullanmak zorunda kaldım, yönetimin anlayışına sığınıyorum.
ben yukarıda aynen şu ifadeyi kullandım;
" bundaki amacım, kimsenin ilgisini tercihini sorgulamak değil, tam tersine, bazen hepimizin içine düştüğü egoistçe yaklaşımdan bir nebze de olsa kurtulup, başka düşüncelere, başka fikirlere, başka tercihlere de zaman ayırıp, onlara da az da olda eğilim gösterip, ortada bir yerde buluşulabilir mi sorusuna cevap aramak "
yani salt kendi tercihlerimizin peşinden koşmak, sürekli bunları aramak ve karşı tarafa da dikte etmek yerine, zor da olsa farklı fikirkere de şans tanısak ne kaybederiz diyorum.
çok güzel bir konu yakalamışsınız
( gümüş konusu ) ,ama keşke eksik veya yanlış da olsa, bunu başlık halinde koysaydınız ortaya.
buna benzer bir çok konuda olduğu gibi büyük olasılıkla bu konuya da büyük bir ilgi gösterilmeyecekti.
ama bir kişi bile bunu görür okur ve az da olsa fikir sahibi olursa ben bunu fayda olarak görenlerdenim .
ve söylediğim de tam da bu zaten,
kişiler, başlıkları, konuları beğenmediklerini söylemenin yanında, kendi ilgi alanlarını da ortaya koymaktan çekinmesinler, herkes fikrini açıkça paylaşsın,
bu durum, zaman içinde kişilerin aradığını bulduğu bir yer olma yolunda, sözlüğe olumlu katkı sağlayacaktır.
"yazar arkadaşımızın, sadece kendi takip ettiği konulara başlık açması yeterli zaten,"
demiş sayın yazar, yani adeta benim düşündüğümü söylemiş.
meselenin özü de zaten burada yatıyor, insanlar bir çok şeyi beğenmiyor ama beğendiği konuyla ilgili de bir tek başlık açmıyor.
yani gündem belirlemeyip, gündemin esiri oluyor.
sözlük sıkıcı, konular basit, aşk yok, siyaset çok, gençlere hitap ediyor, ilim bilim yok, goy goy çok, yaşlıların egemenliği vs.vs. türden başlıklar açılmakta.
ben de burada belki biraz formatın da dışına çıkarak, ilgi alanlarımızı yazabileceğimizi düşündüğüm bu başlığı açtım .
bundaki amacım, kimsenin ilgisini tercihini sorgulamak değil, tam tersine, bazen hepimizin içine düştüğü egoistçe yaklaşımdan bir nebze de olsa kurtulup, başka düşüncelere, başka fikirlere, başka tercihlere de zaman ayırıp, onlara da az da olda eğilim gösterip, ortada bir yerde buluşulabilir mi sorusuna cevap aramak.
mesela ben, gündemi takip etmeyi severim, gerçek gündemi, siyaseti, ekonomiyi, ülke ve dünya halklarının sorunlarını irdelemeyi daha çok tercih ediyorum.
bunu sürekli yaparak, acaba diğer yazarların zevk renk ve tercihlerini dikkate almıyor ve sözlükte tek düze bir gidişatı bencilce bir yaklaşımla körüklüyor olabilir miyim acaba diye düşünüyorum.
büyük katılımcı bir fikir beyanının da, ben gibi diğer yazarların da ufkunu açacağını, bunun da hem bireysel, hemde sözlük varlığına olumlu katkı sağlayacağını düşünüyorum...
edit; bir çok konuda olduğu gibi, onu da severim bunu da şeklindeki yuvarlak tanımlardan ziyade, gerçekten samimî ve açık tanımların yapılmasının daha olumlu bir katkı sağlayacağını düşünüyorum.
edit 2; görüldüğü üzere başlıklarla ilgili memnuniyetsizlik belirten yazarların, samimiyetsizliğini ortaya koyan başlık oldu bu. 'biz şikayet etmeye devam eder, çözüm için de herhangi bir katkıda bulunmayız ' deme gibi bir durum.
edit 3; bu #386205 tanıma ve sayın yazara özel mesaj yoluyla düşüncemi aktarmak istedim, ancak mesaj alımı kapalı olduğundan bu yolu kullanmak zorunda kaldım, yönetimin anlayışına sığınıyorum.
ben yukarıda aynen şu ifadeyi kullandım;
" bundaki amacım, kimsenin ilgisini tercihini sorgulamak değil, tam tersine, bazen hepimizin içine düştüğü egoistçe yaklaşımdan bir nebze de olsa kurtulup, başka düşüncelere, başka fikirlere, başka tercihlere de zaman ayırıp, onlara da az da olda eğilim gösterip, ortada bir yerde buluşulabilir mi sorusuna cevap aramak "
yani salt kendi tercihlerimizin peşinden koşmak, sürekli bunları aramak ve karşı tarafa da dikte etmek yerine, zor da olsa farklı fikirkere de şans tanısak ne kaybederiz diyorum.
çok güzel bir konu yakalamışsınız
( gümüş konusu ) ,ama keşke eksik veya yanlış da olsa, bunu başlık halinde koysaydınız ortaya.
buna benzer bir çok konuda olduğu gibi büyük olasılıkla bu konuya da büyük bir ilgi gösterilmeyecekti.
ama bir kişi bile bunu görür okur ve az da olsa fikir sahibi olursa ben bunu fayda olarak görenlerdenim .
ve söylediğim de tam da bu zaten,
kişiler, başlıkları, konuları beğenmediklerini söylemenin yanında, kendi ilgi alanlarını da ortaya koymaktan çekinmesinler, herkes fikrini açıkça paylaşsın,
bu durum, zaman içinde kişilerin aradığını bulduğu bir yer olma yolunda, sözlüğe olumlu katkı sağlayacaktır.
"yazar arkadaşımızın, sadece kendi takip ettiği konulara başlık açması yeterli zaten,"
demiş sayın yazar, yani adeta benim düşündüğümü söylemiş.
meselenin özü de zaten burada yatıyor, insanlar bir çok şeyi beğenmiyor ama beğendiği konuyla ilgili de bir tek başlık açmıyor.
yani gündem belirlemeyip, gündemin esiri oluyor.
devamını gör...
çayı şekersiz içmek
kendimi bildim bileli böyle içiyorum çayı. şekeri, tatlıyı seven biri olmadım zaten ama insanları da darlamıyorum şekersiz içiyorum ya da çay şekersiz içilir diye. böyle davrananlar biraz şov yapıyor sanki.
devamını gör...
çocukken sahip olunan yanlış bakış açıları
serçeyi güvercinin yavrusu sanmam. hatta 13 yaşına kadar öyle biliyordum.
devamını gör...
kur'an-ı kerim
insanların oturup, düşünüp yazdıkları bir kitaptır.
edit 1 : yok mağaranın önünü örümcekler kapatmış vs hadi len oradan.
edit 1 : yok mağaranın önünü örümcekler kapatmış vs hadi len oradan.
devamını gör...