rus yazar ivan gonçarov'un bir ayda yazdığı romanı. kitabı okurken resmen ürperdim çünkü kitap benimle alakalı çok şey anlatıyordu.
oblomov, sorunların farkındadır, çözümün ne olduğunu da biliyordur. hayatını değiştirmek için sürekli birbirinden güzel planlar yapmaktadır. fakat o planları uygulamaz. ciddi işleri bir yana bırakarak içine kapanmak, kendi yarattığı hayal dünyasında yaşamak oblomov’un en büyük zevkidir.


"bir gün bir şeyi istersin, ertesi gün tutkuyla, ölesiye ona bağlanırsın, daha ertesi gün onu istediğinden utanırsın, arzun yerine geldiği için hayata lanet edersin. işte insan hayatta kendi isteğinin peşinden serbestçe giderse böyle olur. bastığımız yeri yoklayarak yürümeliyiz; bazı şeylerden gözlerimizi çevirmeliyiz, mutluluk hülyalarına kapılmamalıyız, mutluluk elimizden kaçarsa isyan etmemeliyiz; hayat budur işte... kim demiş hayat zevk ve mutluluktur diye. ne saçma düşünce! hayat hayattır, bir ödevdir, ödev dediğin de çetin bir iştir."

" stoltz: ama bu hayatta sevmediğin şey ne? onu söyle.
oblomov: her şey, durmadan öteye beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları, hele de aç gözlülükler, rekabetler, dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler.konuşmalarını dinledikçe insan budalalaşıyor. ilk bakışta zeki insanlar sanırsın, yüzlerinde ciddilik okunur, ama bütün söyledikleri şu biçim şeyler: "falanca veya filanca, bilmem ne satın aldı, bilmem neresini kiraladı." başka birisi: " aa! olur şey değil niçin acaba?!" yahut: "falanca dün akşam kulüpte müthiş para kaybetti, bir başkası üçyüz bin kazandı." illallah bunlardan. bunlar arasında insanlık nerede? insanlığın yüceliği, bütünlüğü nerede kaldı? insanlık ufak paralar haline gelmiş... hayat amma da hayat ha. ne bulabilir insan orada? fikir meseleleri mi var, duygu meseleleri mi var? bu hayatın bir ekseni yok: derin, hayati hiç bir yanı yok!"

“ insan niçin yaşadığını bilmezse günü gününe yaşamakla kalıyor; günün geçmesini, gecenin gelmesini beklemekten başka zevki olmuyor. bugün nasıl yaşadım sorusuna cevap vermeden uykuya dalıyor, ertesi gün gene aynı hayat.”

"zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, sizinle ölçüyorum: "onu gördüm, görmedim, göreceğim, görmeyeceğim, gelecek, gelmeyecek..."

"- gerekirse senin için seve seve ölebilirim.
- buna gerek yok. senden bunu isteyen yok. ne diye hayatını feda etmeni isteyeyim? sadece kendi işini yapmanı istiyorum. ancak dürüst olmayan insanlar kendilerinden istenen şeyi yapmamak için istenmeyen ve yapılmayacak fedakârlıklardan söz ederler."
devamını gör...

3. 4. tanımı yazsa bile bir şekilde başlıklar başına kalan yazar.

moderatör mü? yok öyle bir şey.
devamını gör...

at hırsızı çıkmanızın garanti olduğu foto.
devamını gör...

bunca zamandır hayatıma kattığı sayısız güzellik ve hiçbir koşulda eksik etmediği desteği için kendisine sonsuz teşekkürü borç bildiğim çok değerli ve bir o kadar da tatlış, bir tanecik yazar arkadaşım, minik kuşum, gece tanrıçası.*

uzun zamandır kendisine şöyle güzelinden bir nickaltı yazmak istiyordum. düşüncelerimi toparlamak ve ifade etmekte zorlanan biriyimdir genelde o yüzden de epeyce beklettim minik kuşumu.*

neredeyse sözlüğe geldiğim ilk zamanlardan beri yanımda kendisi. hiçbir zaman ve hiçbir koşulda eksik olmasın da.* hayatımın belki de en zor döneminde tanıdım minik kuşumu. hayata küstüğüm, hayatla bağlarımı koparmak istediğim bir zaman diliminde... sonra bir gün ansızın, güneşin doğuşuyla birlikte gelip büyüleyici ötüşüyle insanın içini yaşama sevinciyle dolduran o tatlı minik kuşlar gibi penceremde belirdi biricik kuşum.*

ve o günden sonra sevgili sözlük, hayatım tam anlamıyla güzelleşmeye başladı. hayaller kurmaya başladık kuşumla beraber. uzun bir yapılacaklar listemiz var mesela:*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

minik kuşumla bir karara vardık; pes etmeyeceğiz ve hayallerimizi mutlaka gerçekleştireceğiz.

ama söz verdik. ilk işimiz, paris sokaklarında bisiklet sürmek olacak.*

ve yaşadığımız ve yaşayacağımız bütün zorlukları aşacağız birlikte.

güzel günler göreceğiz,
güneşli günler.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

(bu arada umarım kendisine en kısa zamanda şöyle tam istediği gibi minnoş bir kediş bulur ve birlikte günaydın sözlük başlığını kedi fotoları ile istila ederiz kikikikiki)*

şöyle bişi:


hazır buraya kadar gelmişken, birkaç fotomuzu da paylaşmadan gitmeyelim di mi?*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

haydaaaa!
yıktın perdeyi eyledin viran!
bak sevgili yazar. erkek arkadaşlarım var çünkü muhabbetlerini seviyorum. çünkü beğenilerimiz yakın. asla öyle tipiyle falan alakası yok. ne arkadaşların var nice kadının beğeneceği tipleri ve kariyerleri var lakin benim için onlar sadece arkadaş hepsi bu...
devamını gör...

her türlü hint filmi.
filmlerin konusunu ya da hikayesini bağlamaksızın neredeyse her filmde olan garip danslı ve sözlü müzikleri her izlediğimde -bazıları güzel olsa da- ister istemez içimde 'ne izledim lan ben?' fikri oluşuyor.
devamını gör...

sadece yolda değil, kaldırımda yürürken de bakmak gerek. zira, arabalar kontrolü kaybedip kaldırıma çıkıyor, durağa dalıyor. havayı da kontrol edelim ki üzerimize helikopter düşmesin.
devamını gör...

başarısızlıklara çok takılınıyor ve sürekli aynı hatalar tekrarlanıyor. bu demek ki bende bir sorun var düşüncesi yaratıyor. o his her gece geliyorsa yavaş yavaş tükeniyorsun. gün içinde geçen zaman kaybı yine bir işin ucundan tutamama durumu aklına gediğinde kendini boşluğa sürüklemene neden oluyor. kendimizi motive etmeliyiz, olumsuz his olumsuza götürüyor bu bir gerçek. motive dedim ancak en önemlisi hareketmiş. nerede hareket orada bereket... motive olmadan bile aksiyona geçmek gerekirmiş. ah depresyon çık hayatımızdan. gece gündüz hep yakamızdasın insafsız!
devamını gör...

biyolojik yaşam süresinin dolması ile gerçekleşen doğal ve sakin versiyonunu ve sonrasında neler olacağını çok merak ettiğim durum.

her şey yerinde ve zamanında güzel tabii.

edit: bu konuyla ilgili olarak flatliners adında ilginç bir bir film keşfettim. izlemedim ama muhakkak ilgilenenler olacaktır. izleyince ilgili başlığa yazacağım.
devamını gör...

tamam. yazmıyorum. aha sustum. bu nedir be kardeşim. belki ben buranın facebook dayısı olmak istiyorum ne var? olmuyorum aha.
devamını gör...

en son tdk, ismini kalem böreği diye değiştirdi ama alışkanlıklar değişmiyor.
devamını gör...

anne kokusudur,yıllar önce otobüs beklerken yanıma bir amca gelmişti ve ismimi sordu ardından konuşmaya başladık kendisi gurbetçi bir işçiymiş yanlış hatırlamıyorsam seksenli yaşlarındaydı ama dinçti ,bana almanyada ki yaşamından bahsetti ve daha birçok konudan konuştuk bana bir soru yöneltmişti aynen şöyle:hayattaki en güzel koku nedir sence? ben de duraksamadan anne konusu dedim ve şaşırdı ardından daha önce bunu soran oldu mu dedi? hayır dedim.yüzünde bir tebessüm vardı ,evine yaklaştığında beni ailem ile evine davet etti. hakkı amca ,çantasından çıkardığı defterde numaralar ve adresler yazıyordu aksi durumlara karşı muhtemelen yakınları koymuştu defterin fotosunu çekip birbirimize iyi dileklerimizi ilettik ,kendisini daha sonra ne araya bildim,ne de ziyaret ettim eğer hayatta değilse allah rahmet eylesin,yaşıyorsa allah uzun ömürler versin .hem içimde kalan bir konu bu benim için yani aslında hepimizin dünyaya gelirken kokladığı ilk koku anne kokusu en özelidir...
edit:ayrıca kendisi oldukça atatürkçü biriydi kendisinden fahri korutürkün soyadını kimin verdiğini öğrendim ,tabi ki atatürktü.
devamını gör...

belgrad sırbistan'da adına verilmiş havalimanı bulunur.
devamını gör...

isini riske atmaz, kimseye guvenmez.
bu sebeple, etrafindakilerce burnunun dikine gittigiyle itham edilir.
devamını gör...

yorgos lanthimos'un ingilizce ilk filmi. yapım yılı 2015.

film, günümüz sorunlarından ve belki de en popüler konularından biri olan modern sevgi'yi işliyor. olmak ya da olmamak.. ''evli olmak, ya da olmamak'' işte bütün mesele bu. eğer evli değilseniz, bir yere götürülüyorsunuz ve 40 gün içinde gerçek(?) aşkı bulup evlenmeniz isteniyor. eğer evlenemezseniz istediğiniz bir hayvana dönüştürülüyorsunuz. yani tam bir distopya.
filmin karamsarlığı renklerle mükemmel dengelenmiş. hatta filmin belki de en ve tek sevdiğim yanı renkleriydi diyebilirim.

fakat filmin sevgiye bakış açısı, iki kişinin ortak özelliklerinin olması gerektiği. bir kişi miyop mu? diğer miyop olan başka biriyle evlenebilir. tabii ki illa miyop biriyle evlenmek zorunda değil lakin muhakkak aralarında ortak bir yön olmalı. ortak yön yoksa sevgi de yok

izlediğim en değişik ve aşırı bir şekilde işlenen, absürt filmdi. o yönüyle etkileyici olsa da ben pek beğenmedim. hatta hiç beğenmedim. ama konusu uzun yıllar aklımda kalır. o yüzden başarısız olduğunu söyleyemem ve izlenmesini öneririm.
devamını gör...

bu kadar mı uyumlu olur vay arkadaş *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

fethiye'nin faralya köyünde kabak koyu sınırlarında olan doğa harikası diyebileceğimiz şelalelerden biri.
meşhur (bkz: likya yolu) üzerinde olması merak etmek için farklı bir sebep tabi ki.
kabak'ta konaklıyorsanız mutlaka gidin görün diye tavsiye verebileceğim ve buz gibi suyunu vücudunuza değdirince arınacağınız bir yer burası. kabak sahilden devam ederek ya da orman içinden de ulaşabileceğiniz ve zamanında gönüllüler gidiş rotasındaki taşları kırmızıya boyayarak yolunuzu bulmanıza yardımcı olmuşlardır. yani mesaj ''boyalı taşları takip et''tir aladereyi bulmak için.
yalnız gidecek ve o arada engebeyi size hissettirecek dağ yollarını aşacaksanız şort veya bacaklarınızı açıkta bırakacak herhangi bir kıyafet giymemenizi öneririm,şort giyecekseniz altına da mutlaka uzun tayt giyin ve yanınızda uzun kollu ya da extra kıyafet bulundurun(hem terlediğiniz için hem de kirlenme ya da yaralanma ihtimaline karşı (u: işte bunlar hep tecrübe) dönüş yolunda şelaleye gitmek için bikini ve şıpıdık terlikleriyle devam edenleri görünce bir ''ana'' edasıyla uyarmıştım ama tabi dinleyen gençlik nerede * neyse bu başka bir konu,geçelim. yine uyarmam gereken bir konu var ki ''domuzlar'' , evet domuzlar , malumunuz her ne kadar popüler bir mekan olmuş olsa da sonuçta dağın başı ve açlıktan insanların olduğu yere kadar inen cesaretli yabani domuzlar var , yani demem o ki yanınıza bir de sopa tarzı bir şey alın ve de çakmak ile flaşör tarzı aydınlatıcı(her ne kadar gündüz olsa da hayvanları geri iter ışıklı bir şeyler) , hayır domuz saldırısına uğramadım fakat ''boyalı taşlar''ı bir ara kaybedip yanlış rotaya girmişim! neyse ki serde kampçılık ve doğaseverlik var da az çok yolumu nasıl bulacağımı tahmin edebildim! sonra da bir kaç güzel insanla karşılaştım doğru yolu bulmuşken de birlikte devam ettik. kabaktan yaklaşık 1 saatlik tempolu bir yürüyüşle öncelikle aladere bu mu lan? diyerek onun jr. versiyonuna ulaşıyorsunuz(şimdi onun da adı vardı da unuttum) yalnız hepsi ayrı güzel , orada da kurbağa larvalarıyla buz gibi suyun tadını çıkarıp yıkanıyorsunuz falan,mataranıza su dolduruyorsunuz vs
bundan sonrası devasa yana yatmış ağaçların üzerinden geçerek takribi 10-15 dk lık yürüyüşle artık ulaşmak istediğiniz rotaya gelebiliyorsunuz. ama ne rota! ama ne şelale! sabah kahvaltısından hemen sonra çıkmalısınız ki kavurucu güneşin mevcut alanı kavurduğu saatlere denk gelmeyin ve keyfini daha fazla çıkarın. devasa bir kayalıktan düşmemeyi başararak inip harika şırıltıların eşliğinde manzaraya aşık oluyorsunuz (keşke hiç insan olmasa tabi gittiğiniz an ama maalesef) herneyse o kadar harika ki hemen demir gibi suyla bütünleşmek istiyorsunuz,kafanız yerine geliyor,doğaya bir kez daha aşık mı oluyorsunuz ne? evet! ama o da ne her yerden akın akın insan sürüsü geliyor. son sesi patlattıkları hoparlörleri bozuyor şelalenin sesini de oranın verdiği huzuru da.. oysa ki müziğe gerek mi var? ona bile gerek yok.. ama nasıl anlatacaksın ki kafası bir dünya olmuş ve çevresindeki konuşmaların ne olduğunu bile algılayamayacak insana!
neyse diyorsun yine.. bir bakıyorsun şelalenin alt tarafından tırmanarak gelmiş insanlar üst taraftan gelen arkadaşlarıyla bağıra çağıra buluşmalarını kutluyorlar! alkol gırla , sarhoş olunuyor , ee hani aladereye gelmiştiniz? asıl mevzu doğayla buluşmaktı hani? değil miydi yoksa?! yine neyse diyerek kendi huzurunuzu tamamlamaya çalışıyorsunuz. oluyor da , sadece o sese , o suya , o kuş seslerine kanalize oluyorsunuz yani oluyorum , bir daha ki buluşmamızda görüşmek üzere diyerek aladereye dokunmaktan son derece haz alarak ayrılıyorum. keşke doğa'ya cidden saygı duysanız , duyabilseniz ey insanoğlu..

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kurucusu olduğum sözlüğü vaktim olmadığı için satıyorum. bitcoin ile ödeme kabul edilir.
devamını gör...

13 yaşındayım o zaman messenger'den yazıyorum tabii. çocukluk arkadaşıma sana aşığım falan demişim "sohbeti silelim bu yaşanmamış gibi yapalım" dedi. sohbeti sildik öyle de yaptık yani. helal olsun. çocuk durumu yetişkinlerden daha iyi idare etti.
devamını gör...

don miguel ruiz ve oğlu don jose ruiz tarafından yazılan, toltek bilgeliğini anlatmaya devam eden mükemmel ötesi kitap. ilk kitap olan (bkz: toltek bilgelik kitabı - dört anlaşma) nın ardından kaldığı yerden devam ediyor. ilk kitapta evcilleştirildiğimizden, bireysel ve toplumsal rüyalardan ibaret olduğumuzdan ve cehennemde yaşadığımızdan bahsediyordu ruiz. ve bu cehennemden kurtulmanın reçetesinin ilk adımı olan dört anlaşmayı açıklıyordu. neydi bu dört anlaşma: kullandığınız sözcükleri özenle seçin, hiçbir şeyi kişisel algılamayın, varsayımda bulunmayın ve daima yapabildiğinizin en iyisini yapın. eğer bu dört anlaşmaya sadık kalır, bu anlaşmaları alışkanlık haline getirebilirseniz bu dünyada cenneti yaşayabileceğinizi ve hayatınızın çok daha kolaylaşacağını anlatıyordu. toltek bilgeliği bir din değil, bir felsefe değil, bir ideoloji değil bir yaşama sanatıdır. hem de güncelliğini koruyan bir yaşam sanatı. toltek meksika kızılderililerinin yaşam sanatıdır. nesilden nesile aktarılmış şimdilerde ise don miguel ruiz kendisini bu sanatı insanlara tanıtmak ve anlatmakla mükellef görmüştür. bu beşinci anlaşma kitabında ilk dört anlaşmayı tekrar kısaca gözden geçirdikten sonra, sembolizmden, özellikle noel baba metaforuyla noel baba sembolizminden bahsediyor ve sonrasında beşinci anlaşmayı açıklıyor. nedir bu beşinci anlaşma: kuşkucu ol ama dinlemeyi de bil
kısaca bu anlaşmayı da şöyle açıklıyor: doğduğumuzdan beri sürekli semboller (dil) aracılığıyla evde, okulda, iş yerinde, sokakta, camide, kilisede bize enformasyonlar veriliyor ve bunların bir çoğu hakikat değil. insanların toplumların dinlerin bzie dayattığı bilgiler ve bunlara körü körüne bağlanma kuşkuyla yaklaş fakat dinlemeyi de öğren ve iyi dinle ki karşıdakini anla ve kargaşa yaşama. yani hakikat ile gerçek arasındaki farkı bulmak çok önemli ve bu farkı bulmak için hem dinlemeli hem de kuşkucu olmalısın diyor ruiz.
toltek bilgeliği benim çok ilgimi çeken bir alan. ve bu kitabında da yine çok ince ayrıntılarıyla ve sade bir dil ile bizlere anlatmış yazar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim