22 yıl önce bugün bu saatlerde hala şokundaydım depremin. annem, babam henüz sakinleşmemiş olduğundan, durumumun 3 gün 3 gece boyunca yemeyip, içmeyip, uyuyamamama, titreme nöbetlerine, konuşamamama sebep olacak kadar ciddi olduğunun farkında değillerdi.

ne olduğunu anlayamamış 10 yaşında bir çocuk olarak, sekizinci katta bulunan evimizdeki dehşeti de, depremden 2 saat sonra, türkiye'ye gelişinin ikinci gününde avcılarda arkadaşında kalan ablamı bulmak için yola çıkmamızın ve neyle karşılaşacağımızı bilemememizin korkusunu da, herkesin o gece dinlemek zorunda kaldığı o allahın belası radyo programının insanı çaresizliğe sürükleyen içeriğini de, avcılarda yangınların, tozun, dumanın, en fenası da kan kokusunun sebebini de anlayamamıştım. deprem olduğunu kabullenmem uzun sürdü. artık hayatımızın bu dehşetli, korkulu duygunun sürekliliğiyle, o mahşeri kalabalıkla birlikte sokaklarda devam edeceğini sanmaya bir süre devam ettim. tarif edilemez şekilde korkmuştum. konuşmadığım için sorunumun ne olduğunu, beynimin olan biteni algılayamadığı için de bu kadar kendini kapattığını bir süre kimse fark etmedi. ağlamıyordum, bağırmıyordum, dışardan bakınca sakin bir bekleme halinde görünüyordum. kim beni nereye sürüklerse oraya gidiyordum. uyumlu ve itaatkar olduğum için annem bir süre geçip duygu durumu sakinleşince bendeki değişikliği fark etti. çünkü normalde çıkıntı, ters bir çocuktum.

beni konuşturmaya çalışmaya başladığını, cevap vermek istediğimi ama başarmadığımı, depremden sonra evden çıkmak üzere annem ve babam alabildikleri kadar eşyayı almak için toparlanırken koridorda onları beklediğimi, yerdeki zeytinyağlı barbunya yemeğinin tanelerini, hala devam ediyormuş gibi zannettiğim o sesleri, cam kırıklarını, kapının yanındaki büyük çin vazosunun nasıl olup da devrilmediğini anlamaya çalıştığımı, ölmek istemediğimi düşündüğümü bugün gibi hatırlıyorum.

o günlerden bana biri tarafından derin uykudayken öpülerek dahi olsa uyandırıldığımda sıçramak, neredeyse haftada bir bu gece deprem olacak mı korkusuyla baş etmek (bazen edememek) ve daha sayısız depremle ilgili korku yadigar kaldı. (bkz: sismofobi)

deprem çok korkunç bir şey. daha korkuncu bu ülkede deprem yaşamak ve tekrar yaşayacağın bilgisini kabul etmek zorunda olmak. ne zaman olacak bilmiyorum ama ölümümle ilgili tek bir şey dileme hakkım olsaydı; deprem gerçekleşmeden ölmüş olmaktan yana kullanırdım bunu.
devamını gör...
niçin hala "gölcük" depremi olarak başlığı açılır, açılmıştır bilmiyorum. depremi yaşamış biri olarak neredeyse tüm doğu marmara bu depremden etkilendi. yani aslında adı bana göre marmara depremidir. neyse çok da takılmıyorum oraya artık.
deprem olduğunda oğlum 4 aylık ve de 4 günlük idi.
depreme dair evde yakalandığım an aklımda kalan şeyin hanıma seslenip çocukla birlikte bir an önce ve acilen çıkmamız gerektiğine dair kurduğum cümleler ve antreden oturma odasına geçerken beni bir sağ duvara doğru bir sol duvara doğru çarpşının şiddetidir.
o gecenin akşamında hafta başı* olduğu halde kayın birader ile birlikte kayın pederleri ziyarete gitmiştik.
kayın birader de o dönem böyle tarot kağıtları falan yeni yeni bakıp öğreniyordu, ben pek anlamam o işlerden merakım da yoktur.
hiç unutmuyorum sürekli ölüm kartı çıkıp çıkıp durmuştu, ki sonrada tabi hiç aklımızda olmadığı için tekrar tekrar hatırlatmıştım kendisine depremden yıllarca sonra. çok şükür yakın aileden ölenler olmadı ama bulunduğumuz ilçede bir çok dost, ahbap ve arkadaş kaybettik. değirmendere ve gölcük ve hatta izmit içinden de bir çok arkadaşımız vefat etti o gece.
allah bir daha yaşatmasın, zor ve travmatik bir dönemdi ama bir şekilde üstesinden o günün imkanlarına bakıldığı zaman gelindi.
umarım büyük istanbul depremi olmaz,* olursa bu tr'de işler bombok olur bilin diyorum.
devamını gör...
izmit buz pateni pistini morga dönüştüren felaket. çocuk aklımda en çok kalan görüntü bu maalesef.

#1221861 numaralı entry ile ilgili ek olarak birkaç şey söylemek istiyorum, depremden önce, deprem zamanı ve sonrası yalova’da yaşamış biri olarak. (sadece yakup koçal’a değinmeyeceğim. o kadarını buraya yazmak istemiyorum.)

1. bahsi geçen hacımehmet ovası evet bataklık. zamanında elma bahçelerinin olduğu, atatürk’ün “burada ancak meyve yetişir”dediği bir yer. yıllar sonra ne oldu, yalova’nın en pahalı semti oldu. birçok tanıdığımı yitirdiğim ve birçok tanıdığım da evsiz kaldı bu bölgede oturan.

2. bu kadar şey yaşanmasına rağmen yalova deprem bölgesinden çıkartıldı. yanlış hatırlamıyorsam, sanırım koray aydın ve yaşar okuyan’ın payı var bu işte.

3. şimdi o hacımehmet ovasında toki’nin yaptığı evler var ve en az c25 olması gereken beton sınıfları c16’ya kadar düştüğü söylendi, numune alıp testleri yapan kişiler tarafından. kim peki bu testleri yapan? devletin zorunlu hale getirdiği yapı denetim firmaları.

4. en büyük günah keçisi veli göçer oldu, en çok cezayı (sanırım 20 yıl) kendisi aldı. deprem bölgesinden çıkarılan yalova’da, müteahhitliğini kendisi yaptığı binalarda meydana gelen yıkımlardan sorumlu tutularak aldı bu cezayı. gerisi neredeydi? bir tek kendisinin binası yoktu, öyle ya. tek değildi, tekmiş gibi davranıldı. evet sorumluydu ama tek başına değildi. gerisi bir şekilde kurtardı paçayı.(kendisini tanımam, etmem.)

ayrıca, kaybettiğimiz vatandaşlarımızın sayısı da 20 binin çok üzerinde olduğu söylendi hep. yani sayı saklamak gelenek olmuş bizde. olağanüstü hal ilan edilip hükümet düşmesin diye. kime güveneceğimizi (hiçbir konuda) hala bilmiyoruz maalesef.

(böyle bir acıda bazı şeyleri yazmak zorunda kaldım maalesef, affedilsin.)

en acısı da 22 senedir hiçbir şey değişmedi.

hayatını kaybeden tüm canlarımızı rahmetle anıyorum. seni de unutmadık “deprem dede”*. umarım böyle bir felaket bir daha yaşamayız. çünkü biliyoruz ki yalnızız.
devamını gör...
bu kadar acıya rağmen ve böylesine kötü bir örneği olmasına rağmen alınan önlemler içler acısı.
devamını gör...
özellikle benim kuşağıma mensup gençler için kendisiyle ilgili birkaç belgeseli buraya bırakmak istediğim deprem.

99'da deprem sonrası yaşanan olaylar beklenen büyük istanbul depreminin kısa bir fragmanıydı sadece.





devamını gör...
merkez üssünden 250 km uzakta 4. kattaki evimizin kolon ve kirişlerindeki demirlerin gıcırtılarını hissettiğim, ayakta dengede duramadığım 45 saniye, saat 03:02...
devamını gör...
tevellütümün yetmediği depremi o sıralar gölcükte ikamet eden aile fertlerimden her dinlediğimde gözlerindeki o ifadeden biliyorum. çokça ölüm ondan daha çok acıyı barındıran olay.
devamını gör...
deprem durur durmaz dışarı fırlamıştık, ben altında sadece şort yarı çıplak bir şekilde kapının önüne çıkmıştım. hiç unutmam rahmetli babam git şu üstüne başına bir şey giy demişti olayın şokuyla. biz de kuzenle götün götün titreyerek binaya tekrar gidip tişörtleri giymiştik. depremden beş dakika sonra binaya tekrar girmek hiç hoş bir şey değil.
devamını gör...
o gün türkiye’nin en gelişmiş kentlerini boydan boya vuran bu depremin yaralarını sarmakta yeterince başarılı olmadığı için ecevit hükümeti’ne türlü hakaret edenler bugün o depremle karşılaştırılması bile mümkün olmayan bir sel baskını ile mücadele etmeye çalışıyorlar
devamını gör...
40 yaşıma yaklaşıyorum. hayatımızı tam ortadan bunun gibi kırabilen bir travma ile karşılaşmadım. ailemizi, akrabalarımızı, dostlarımızı ve sosyal hayatımızı paramparça edip gitti. devlet ile ilgili fikirlerimin oluşmasını sağlamış, kayıplar ile nasıl baş edileceğini bana öğreten kıyamet buydu. şimdi ölenleri unuttuk, yaraları sözde sardık. ama devlet düşüncesi ve devletin ne olduğu, olmadığı konusunda hala bu olayın imbiğinden geçmiş düşüncelere sahibim.
devamını gör...
aradan kaç sene geçti fakat ortada hiçbir ilerleme yok.

yarın bir gün 7 ve üzeri deprem olursa istanbul'da yaşayanları allah bile kurtaramaz.

bu millet ancak başına bir iş gelince önlem alır.
devamını gör...
yer : cinarcik 14 agustos.. dayimin yazligindayiz ve oda ne ufo geldi lan, herkes balkonda raki icip et, pirzola vs yiyordu.. hayatimda ilk defa ufo gormustum..teyzem,dayim, karisi vs ufoya bakip kaldi herkes..sonra gitti ufo.. ertesi gun denize gittik. yengecler sahile gelmis. denize giremiyoruz cunku cok yuksek dalgalar vardi.. tatili bitirmeye karar aldi herkes ve evden ayrildik. veli gocerin yaptigi insaatmis bu arada tatile gittigimiz yer. biz erkenden kacip gitmisiz ancak apartman oyle bir cokmus ki 2. kat giris kati gibi olmus. dayimlar video cekmisti oradan gorduk bir kac gun sonra..
yer : ıstanbul 14 agustos gece 3 civari : hemen evden disari kactik. 2-3 gun disarida kalmis arabada uyumustuk. cay bahcesinde tost yedigimizi hatirliyorum.. kucuktum...
devamını gör...
aynı şeyler yine yaşanacak. deprem olacak, istanbul ve çevresi yerle yeksân olacak. binlerce insan ölecek, binlerce bina yıkılacak. devlet her anlamda âciz kalacak. rabbim şer yuvalarını vurdu diyenler olacak. ölü soyucular ortaya çıkıp yağmalayacaklar geriye kalanları. birileri çıkıp para isteyecek, biz bize yeteriz türünden bir slogan eşliğinde. bazı orijinal şeyler de yaşanacak. dünyadan yapılan yardımları istemeyen bazı insanlar türedi geçen yirmi yılda. bunu küçük düşme olarak değerlendiren insanlar. sosyal medya bunlarla dolacak. deprem bölgesine gidilip beğeni için çeşitli videolar filan çekilecek. sosyal medyadan topluca dua edecekler. istanbul'da bilim insanlarına göre 750000 bina kentsel dönüşüm kapsamına alınmalıyken sadece 75000 bina neden alındı diye sormayacaklar. evet, yüzde on sadece. neden bu riskli binalar yenilenmedi demeyecekler, yirmi yıldır toplanan milyarlarca vergi nerede ey efendiler demeyecekler, bunların yerine dua edecekler. birileri çıkıp allah'ın işi, hikmetinden sual olunmaz diyecek. bunlar da allah allah nidâları eşliğinde kendilerinden geçecekler. olur da deprem büyükşehir chp'de iken olursa vay chp'nin hâline.
devamını gör...
1999 yılında yalova’da yakalandığım, izlerini hala silemediğim, marmara depremi ile anılan depremdir. o gece geç yatmıştım. gece sallantıyla uyandım. bir ara babamın bana seslendiğini duydum ama ses o kadar yüksekti ki ne onun dediğini duydum, ne de korkudan kaçmak aklıma geldi. bina demirlerinin,çimento ve tuğladan ayrılma sesleri hala kulağımda. dedim herhalde kıyamet kopuyor. kelime-i şehadet getirdim oturdum yatağa ölmeyi bekledim. o saniyeler bir an önce bitsin de öleyim istedim. o saniyeler saatler gibi geldi. sonrasında deprem durunca indik zor bela apartmandan. üzerimize ne geçirdiysek artık. babam takma dişlerini unutmuştu da radyoyu almayı unutmamıştı. güvenli bir yere geldik; artçılar bitmek bilmiyor tabi. önümüzde bayılanlar, herkes şokta. babam radyoyu açtı,spiker: ‘istanbul için dua edin’ dedi. o zaman merkez üssü istanbul sanmıştık. tabi etraf zifiri karanlık, her taraf toz duman. hasar ne kadar görmüyoruz. sabaha kadar bir şekilde bir dere kenarında yattık. sonra ee yemek olayı?sabah gördük ki taş taş üstünde kalmamış. tüm rafları devrilmiş bir pastane bulduk da dünden kalan poğaçalarla karnımızı doyurduk. böyle krizi yaşayanlar bilir. spekülasyonlar,yok gel-git olacak dağa kaçın gibi yalan yanlış haberler. biz de kendimizi futbol sahasının oraya attık, yerde boş yer bulduk, sonrası ise bir hafta yanaşan gemide 40 kişiyle yan yana yattık; gemlik’e geçtik orda da dışarda yattık. babam , daha önce de deprem yaşadığı için o ‘kokuyu’almamızı istemedi; çünkü daha kldırılamayan enkazlar vardı. işin boyutu,kayıp sayısı belli değildi. o sene üniversiteye başladım ben; o travmayla ve depresyon ilaçlarıyla. çünkü ağlayamadım. o şokla ben hissiz gibi, bir şey olmamış gibi dolaştım etrafta ama ağlayamadım işte. ta ki çok iyi hatırlıyorum sanırım tek ağlamam da oydu, antalya’dan gelen bir yardım kamyonundan(onlara ne kadar teşekkür etsek az kalır; adamcağız ne bulduysa kamyonunu doldurmuş hemen yola çıkmış belli) aldığım zeytin ve biraz domates ( ihityacımız ve bizi aç bırakmayacak kadar)elimde iken yere çöküp hüngür hüngür ağlamıştım. ve ben hala ambulans sesinden de helikopter sesinden de ürkerim.
yeri geldi madem. burada bulunan ve depremde görevyapan, yardımı dokunan, yardımı dokunan tanıdığı olan herkese teşekkür ediyorum. acımıza ortak oldunuz,varolun.
devamını gör...
eniştem o günü anlatırken hala adeta yaşar, anlattığı kadarıyla ne saklanabilmiş ne de ayakta durabilmiş, camlar patlamış, her yer toz duman, ne zaman öleceğim diye düşünmüş sonrada aklına teyzem ve kuzenlerimi öksüz bırakma düşüncesi gelmiş, bir daha onları göremeyeceğini düşünmüş ve hıçkıra hıçkıra ağlamış.
kendini toparladığında, pencereden zar zor baktığında gördüğü manzar içler acısıymış, koca koca binalar bir anda yerle yeksan olmuş. sadece onun kaldığı apartman yıkılmamış, çünkü binayı yapan müteahhit örnek apartman olarak ilk önce o binayı yapmış ve çok sağlam yapmış. diğer bloklarda malzeme kalitesiz ve eksik kullanılmış.
şans mı? kader mi? hala bunun cevabını bilemiyorum.
devamını gör...
ne zaman hava sararıp kızarırsa o vakit anıların arasından çıkıp gelen facia. katatonik halde saatlerce oturmama sebep olur.
devamını gör...
bugün youtube ana sayfama 11 ağustos 1999 güneş tutulması ile ilgili bir video çıkardı, hakkında bilgim olduğu için izlemedim. sonra malum sözlükte dolaşırken bu olay sol framede karşıma çıktı. entryleri okurken bu depremle ilgili yazılanları ve arasındaki bağlantıları gördüm ve her yıl yaptığım gibi girdim yine derin bir araştırmaya. her yıl 17 ağustosta bulabildiğim bütün videoları izlerim, bütün yazıları okurum ama bu yıl erken yaptım. bu depremle ilgili çocukluğumda çok fazla hikaye duydum, belgesellerini izledim, o yıl portakalda vitamin bile değildim, doğmama daha 4 yıl vardı ama bir şekilde bende derin iz bırakan bir deprem oldu. o gün çekilen videoları izlediğimde hep ağlarım, onca ölen insanlara içim gider. sesimi duyan var mı çığlıkları kulağımdan gitmiyor yıllardır. aynı zamanda ailemin şans eseri kurtulduğu bir gündür. o dönem ailem, anneannem, amcam, dayım aynı apartmanda yaşarmış ve apartman oldukça eskiydi o döneme göre de, yaklaşık 30 yıllık. ustaların yaptığı bir bina da değil, dedemin kendi kendine yaptığı bir bina işte. bütün akrabalar öldüklerini düşünseler de onlar sağ salim dışarı çıkabilmişler.

deprem gerçeği ne yazık ki başa gelmeden, can yakmadan insanın farkında olmadığı, üzerinde durmadığı bir şey. o dönemler çok fazla boş arazi varmış, insanlar oraya sığınarak canlarını kurtarabilmiş ama allah korusun o büyüklükte bir deprem olsa sığınabileceğimiz hiçbir yer yok, her yer avm ve beton yığını. uzmanlar da büyük istanbul depremi diye bangır bangır bağırıyor, keşke bir şeyler yapılsa. ama daha önemli işlerimiz var tabii, her adıma avm ve camii açmak gibi. sonumuz hayrolsun, ne diyeyim. kendi sonumuzu hazırlıyoruz resmen.
devamını gör...
çarşamba gecesi 1999'u gözyaşları içinde anıp yine unutacağız, bir arpa boyu yol bile katetmediğimizi. müteahhitleri zengin etmekten, mal sahiplerinin cebini şişirmekten, toplanma alanlarını bile ortadan kaldırmaktan, yapılaştırmaktan başka ne yaptık?



1 gün kaldı.
yalova'da, gölcük'te vs. törenlerde, 1999 kurbanlarını anıp o günleri hatırlayıp, geleneksel nutukları atmamıza.

ama, koskoca istanbul başta olmak üzere, bu toprakların deprem gerçeğine karşı ne yaptığımızın yanıtı, koca bir sıfırdır.
devamını gör...
inanır mısınız, inanmaz mısınız bilmiyorum ama o depremi yaşamadan saatler önce esrarengiz bir şey geçti başımdan benim...

4 yaşlarındaydım o zamanlar, babamla birlikte büyükçekmece sahiline gitmiştik, babamla annemin arasının açık olduğunu hatırlıyorum. sahilde otururken bir anda gökyüzüne bakmış ve iki tane ay görmüştüm... çocuk halimle iki tane ayı normal sanmış ve babama, "baba bak ikinci ay da çıktı..." diye söylenmiştim.

babam görür görmez "bu nedir?!" diyerek bağırmış, o gün sahilde olan insanların büyük çoğunluğu iki tane ay görmüştü bizimle beraber, dahası da insanların birçoğu çığlıklar atarak izlemişti gökyüzünü, kimisi kıyamet geldi dedi, kimisi bu gök cismi nedir diye bağırmıştı...

sonrası mı? çıktık sabaha karşı üç gibi eve geldik, babamın anneme anlattığını hatırlıyorum. annem de babama sarhoş muamelesi yapmıştı, geri kalanı zaten biliyoruz... o korkunç uğultu, üzerimize düşen gardrop... çok korkunçtu, çok...

hala ara sıra aklıma gelir, o gece insanlarla gökyüzünde gördüğümüz ve aya benzettiğimiz tuhaf cisim nedir diye...
devamını gör...
unutmadık, deniliyor.

afedersiniz ama nah unutmadınız.

unutmasanız deprem için toplanan vergilerin amacına uygun kullanılmamasına ses etmez miydiniz?

unutmasanız resmî olmak üzere binlerce çürük binanın varlığına sabredebilir miydiniz, içinde koyun gibi oturur muydunuz?

unutmasanız istanbul'da deprem için hazırlığa değil de ranta öncelik verilmesine seyirci kalır mıydınız?

unutmadınız öyle mi? unuttunuz, unuttunuz.

inşallah yaradan birgün hatırlatmaz. zira hatırlatırsa bedeli çok ağır olacak!
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"17 ağustos 1999 gölcük depremi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim