41.
ön yargılarınızdan kurtulup bir şans vermeniz gereken bir edebiyat oldugunu düşünüyorum.
devamını gör...
42.
(bkz: gösteri peygamberi)
devamını gör...
43.
yazdığım gölgeler serisinin ilk kitabı bu türe girebilir bence. büyükanne kitabında yapılan planlardan, cemiyetin kuruluşundan, fikrin nasıl ortaya çıktığından ve suikastlerin nasıl yapılacağından bahsediyorum. böyle bir edebiyat türü tartışmalı ancak ilk göze batan örneği ben verebilirim bence. bütün olaylar sebep-sonuç ilişkisine dayalı olduğu için aksiyon, gizem-gerilim gibi konulara ilgi duyan okuyucuların ilgisini çekecektir muhtemelen.
devamını gör...
44.
pis kokan dişi sarı, ağzı yeşil tiplerin edebiyatı.
- yaağ ama beynimiz kokuşmuş diil tamam mı!
- hoşt !
- yaağ ama beynimiz kokuşmuş diil tamam mı!
- hoşt !
devamını gör...
45.
edebiyatta insanların içsel muhasebe ve hesaplaşmalarının, varoluşsal sancı ve insanın anlam arayışından itibaren aslında genellikle bir çok edebi eserde gördüğümüz bir yazı biçimidir. fakat bir edebiyat türü değildir. özellikle sanayi devriminden sonra gördüğümüz dünya eserlerinde insanların makineleşmesinden sonra ortaya çıkmış, bu sıralarda konuştuğumuz modern kölelik tanımı gibi insanın anlam ve varoluş amacını anlayamadığı gibi, genellikle ağır ve nevrotik bir şekilde kahraman ve olaylar üzerinden anlatılan iç hesaplaşma ve düşüncelerin aktarılmasıdır. özellikle son yıllarda amerikan ve ingiliz edebiyatı başta olmak üzere popüler kültür kavramı olarak önümüze çıkmaktadır.
devamını gör...
46.
içerik bakımından tehlikeli sayılabilecek, bazen yasaklanmış kitaplar. aslında sert gerçekçi, sorgulayıcı, aykırı eserlerdir. sinemada bu hareketler rahatlıkla sanatsal bir değer taşıyabilirken edebiyatta biraz daha öcü gözüyle bakılıyor.
devamını gör...
47.
başlıktan anladığım kadarıyla gazapizmin gerçek adı hakan günday galiba. *
devamını gör...
48.
chuck palanhiuk'un eserleri bu kategoriye girer. fight club adlı eseri ise kendisi hayattayken ses getirebilmesi, herkesce tanınması açısından önemlidir.
devamını gör...
49.
hakkında herkesin alakalı alakasız bir şeyler söylediği edebiyat türüdür.
edebiyat; ortaya çıkışı, içeriği, kurgusu ve karakterleriyle bir seçkinler etkinliğidir aslında. üstelik antik yunan'da soyluların trajedilerinden önceki mitlerde, efsanelerde de böyleydi. ilk anlatılardan biri olan gılgamış'tan, diğer milletlerin ulusal anlatılarındaki asli karakterleri kral, kraliçe, prens ya da prenses olan anlatılarda da böyle.
ancak fransız ihtilaline kadar tek tük örnekleri olan roman, fransız ihtilaliyle birlikte burjuva sınıfının en işlevsel araçlarından birine dönüşerek bugün bile çok geçerli olan yaygınlığını kazanacaktı. ihtilal; kralları, kraliçeleri ortadan kaldırmıştı ama bir burjuva sınıfını da beraberinde getirmişti. kültürel bir geçmişi ve dayanağı olmayan bu sınıf; romanı, kendi kültürünü yaratmada etkili biçimde kullanacaktı. insanlar da artık konusu büyük şatolarda, koskocaman evlerde aristokrat ailelerin yaşamlarının ağırlıklı konu edildiği evlerde geçen bu metinleri ve hayatları büyük bir merakla takip edecekti. hatta romanı fransızlardan alan osmanlı yazarları da bu disipline sadık kalarak romanlarında aristokratları konu edinmiş, sıradan insanlara figüran kıvamında, yan karakterler olarak yer vermişlerdi.
hatta bugünkü dizi sektörünün de bu geleneksel mekanikle hareket ettiğini söylemek mümkün.
ilkel edebiyat; kusurlu ve eksik olana tahammülü olmayan bir idealizasyon mecrasıydı. insanlar, gündelik hayatın basitliklerini, yanılgılarını içermeyen, olmak istedikleri insan ve hayatları içeren, bir bakıma rüyalarının yazılı şeklini okumayı seviyorlardı. öyle ki, realist yazarlar bile romanlarında bu sert sınıfsal geçişlere doğrudan cesaret edemiyorlardı. madam bovary, anna karenina, vadideki zambak, karamazov kardeşler... soyluluk, hala alıcısı olan bir şeydi.
aslında geleneksel edebiyatı, birileri doğrudan dönüştüremedi. klişe sınırlarda sıkışıp kalan ve artık rutine dönüşmeye başlayan edebi içerikler, kendini çeşitlendirmek zorundaydı. çernişevski "nasıl yapmalı"da yeni toplum ve yeni insan modellemesini yaparken. en itici karakterler için bile" ey okur, sen böyle düşünüyorsun ama bu kadın ya da bu adam aslında göründüğü gibi değil" minvalindeki açıklamalarla karakterlerin alt metinlerini de açıkça söylüyordu. böylelikle en sıradan tiplerin bile keşfedilmeye değer bir yanını bulmuştu edebiyat. sonra insanlar, sokakta, evde, yanı başlarında rastlayabilecekleri karakterleri keşfetmekle birlikte kendilerini, kendilerine anlatan yazarları benimsemeye başladılar. kafka'nın dönüşüm'ü okura, basitin içindeki hikayeyi gösterirken dostoyevski'nin yeraltından notları'nı okuyup da kendine ait gördüğü kısımların altını çizmekle meşguldü artık insanlar.
edebiyatın hayatı makyajlamaktan, idealize etmekten vazgeçip erdem ve ahlakı her zaman öncelemek zorunda olmayan doğrucu karakterlerden kurtulduğu sahici edebiyattır, yeraltı edebiyatı. bir fikre ya da harekete yaslanmak, ders vermek, insanlara doğru yolu göstermek, terbiyeli ya da efendi olmak gibi dertleri yoktur. kendini anlatma derdi vardır, anlaşılmak zerre umurunda değildir.
edebiyat; ortaya çıkışı, içeriği, kurgusu ve karakterleriyle bir seçkinler etkinliğidir aslında. üstelik antik yunan'da soyluların trajedilerinden önceki mitlerde, efsanelerde de böyleydi. ilk anlatılardan biri olan gılgamış'tan, diğer milletlerin ulusal anlatılarındaki asli karakterleri kral, kraliçe, prens ya da prenses olan anlatılarda da böyle.
ancak fransız ihtilaline kadar tek tük örnekleri olan roman, fransız ihtilaliyle birlikte burjuva sınıfının en işlevsel araçlarından birine dönüşerek bugün bile çok geçerli olan yaygınlığını kazanacaktı. ihtilal; kralları, kraliçeleri ortadan kaldırmıştı ama bir burjuva sınıfını da beraberinde getirmişti. kültürel bir geçmişi ve dayanağı olmayan bu sınıf; romanı, kendi kültürünü yaratmada etkili biçimde kullanacaktı. insanlar da artık konusu büyük şatolarda, koskocaman evlerde aristokrat ailelerin yaşamlarının ağırlıklı konu edildiği evlerde geçen bu metinleri ve hayatları büyük bir merakla takip edecekti. hatta romanı fransızlardan alan osmanlı yazarları da bu disipline sadık kalarak romanlarında aristokratları konu edinmiş, sıradan insanlara figüran kıvamında, yan karakterler olarak yer vermişlerdi.
hatta bugünkü dizi sektörünün de bu geleneksel mekanikle hareket ettiğini söylemek mümkün.
ilkel edebiyat; kusurlu ve eksik olana tahammülü olmayan bir idealizasyon mecrasıydı. insanlar, gündelik hayatın basitliklerini, yanılgılarını içermeyen, olmak istedikleri insan ve hayatları içeren, bir bakıma rüyalarının yazılı şeklini okumayı seviyorlardı. öyle ki, realist yazarlar bile romanlarında bu sert sınıfsal geçişlere doğrudan cesaret edemiyorlardı. madam bovary, anna karenina, vadideki zambak, karamazov kardeşler... soyluluk, hala alıcısı olan bir şeydi.
aslında geleneksel edebiyatı, birileri doğrudan dönüştüremedi. klişe sınırlarda sıkışıp kalan ve artık rutine dönüşmeye başlayan edebi içerikler, kendini çeşitlendirmek zorundaydı. çernişevski "nasıl yapmalı"da yeni toplum ve yeni insan modellemesini yaparken. en itici karakterler için bile" ey okur, sen böyle düşünüyorsun ama bu kadın ya da bu adam aslında göründüğü gibi değil" minvalindeki açıklamalarla karakterlerin alt metinlerini de açıkça söylüyordu. böylelikle en sıradan tiplerin bile keşfedilmeye değer bir yanını bulmuştu edebiyat. sonra insanlar, sokakta, evde, yanı başlarında rastlayabilecekleri karakterleri keşfetmekle birlikte kendilerini, kendilerine anlatan yazarları benimsemeye başladılar. kafka'nın dönüşüm'ü okura, basitin içindeki hikayeyi gösterirken dostoyevski'nin yeraltından notları'nı okuyup da kendine ait gördüğü kısımların altını çizmekle meşguldü artık insanlar.
edebiyatın hayatı makyajlamaktan, idealize etmekten vazgeçip erdem ve ahlakı her zaman öncelemek zorunda olmayan doğrucu karakterlerden kurtulduğu sahici edebiyattır, yeraltı edebiyatı. bir fikre ya da harekete yaslanmak, ders vermek, insanlara doğru yolu göstermek, terbiyeli ya da efendi olmak gibi dertleri yoktur. kendini anlatma derdi vardır, anlaşılmak zerre umurunda değildir.
devamını gör...
50.
bu başlığı gördüğümde fonda tesadüfen gazapizm'den yeraltı edebiyatı çalıyordu. ben de hemen buraya yazayım dedim.
ölüme giden yolun asfalt olmasını dilemek ne bileyim yarım kalan bir kitap ya da tamamlanmış bir hayat
çok karışmış kafam ki çoklaşmışız baya
bu vicdandan kaçıp koşacak arınmayan
bıraktım yarınlara bugünlerin tortusunu dinle
dört beş milyon nüfuslu bu şehrin de korkusunu gizler
o bağımsız yazarlarda sokakları terkeder,
böyle geçer günler
bana göre gazap'ın en fena şarkılarından biridir.
ölüme giden yolun asfalt olmasını dilemek ne bileyim yarım kalan bir kitap ya da tamamlanmış bir hayat
çok karışmış kafam ki çoklaşmışız baya
bu vicdandan kaçıp koşacak arınmayan
bıraktım yarınlara bugünlerin tortusunu dinle
dört beş milyon nüfuslu bu şehrin de korkusunu gizler
o bağımsız yazarlarda sokakları terkeder,
böyle geçer günler
bana göre gazap'ın en fena şarkılarından biridir.
devamını gör...
51.
yeraltı edebiyatı yoktur denmiş. vardır. ama batı dillerinden türkçeye girerken anlam kaymasına uğramış bir terimdir. geçmiş dönemlerde kamu tarafından genel kabul görmeyecek, yadırganacak, hatta yasaklanması kuvvetle muhtemel bu nedenle de yayınevleri tarafından kabul edilmeyen metinler küçük matbaalarda basılır ve kapak içine künye bilgisi (yazarı, yayıncısı, basımevi) konmazdı. bu küçük matbaalar genellikle binaların bodrumlarında falan yer aldığından, bu tür genel kabule ters ve künyesiz metinler için underground tabiri kullanılmıştır.
günümüzde yazarı belli, yayınevi belli metinlerin bu kategoriye girmesi mümkün değil tabii. belki, bir ihtimal, fanzinlerin yeraltı edebiyatının günümüze ulaşan uzantıları olduğu söylenebilir.
günümüzde yazarı belli, yayınevi belli metinlerin bu kategoriye girmesi mümkün değil tabii. belki, bir ihtimal, fanzinlerin yeraltı edebiyatının günümüze ulaşan uzantıları olduğu söylenebilir.
devamını gör...
52.
sakin olun, geldim. yeraltı edebiyatı bir imzadır; en kirli belgelere atılır. bazen kinyas'ın efra'sına karşı bir tavırdır, bazen albayı yolda görünce ona omuz atma dürtüsünü bastıramayan bir dostoyevski karakteridir, bazen bir pesimistin göz yaşları albümüdür. fazla kapılmak zararlıdır.
devamını gör...
53.
böyle bir tür vardır yoktur tartışmasına girmeyeceğim. böyle bir içerik vardır fakat, bunu inkâr edemezsiniz… yerli yahut yabancı, farkı yoktur… ağdalı bir dil yoktur. sokak vardır ve sokak tam da olduğu gibi vardır metnin içinde… dışarıda ne kadar şiddet varsa, dışarıda ne kadar küfür varsa, dışarıda ne kadar seks, alkol, uyuşturucu, kan varsa; en az o kadar vardır metnin içinde…
severek okurum… her ne kadar kendisi reddetse de yerli temsilcilerinin en önde geleni hakan günday’dır. emrah serbes’in de bazı kitaplarını buna dahil edebilirim. erken kaybedenler mesela, aklıma ilk gelendir…
yukarılarda başka bir yazar dostumuzun da söylediği gibi, önyargılarınızı bir kenara bırakıp şans verirseniz; ben de çoğunuzun beğeneceğini düşünüyorum…
severek okurum… her ne kadar kendisi reddetse de yerli temsilcilerinin en önde geleni hakan günday’dır. emrah serbes’in de bazı kitaplarını buna dahil edebilirim. erken kaybedenler mesela, aklıma ilk gelendir…
yukarılarda başka bir yazar dostumuzun da söylediği gibi, önyargılarınızı bir kenara bırakıp şans verirseniz; ben de çoğunuzun beğeneceğini düşünüyorum…
devamını gör...
54.

ne olduğunu anlatamam ama gösterebilirim.
bundan on yıl önce, bir kadının hiç bir şey yaşanmamış gibi terkettiği ve bir şehrin acımadan boğduğu, hayallerle, umutlarla dolu, genç ve üretken bir yazardım. o zamanlar yaşamın büyük bir kumar olduğunun farkında bile değildim. elimdeki bütün yaşama sevincini bir kadının gülüşüne teslim ettim. sadece bu da değil umutlarımı ve inancımı, en sağlam halatları en sıkı şekilde bağladım kopmamak için bütün varlığımı ona yatırdım. ardından kader çarkını bütün inancımla çevirdim, öyle bir döndü ki dünya sarhoş gibiydim, her şey muhteşemdi, çark yavaşlamaya başlayınca midem bulanıyor, başım dönüyordu. sonunda çark durdu ve top yuvarlanıp başka bir deliğe düştü.
aşk ve kumar aynı şeydi bahse giren her zaman kaybeder.
ne yatırdıysam onu kaybettim, umutlarım, inancım, yaşama sevincim... kışın ortasında yalın ayaktım, evsiz, işsiz ve çaresiz. koca bir şehrin kolayca yutabileceği cinsten, tam ağzına layıktım. zihnim avuçlarımda olsa bıçakla deşip sökmeye çalışacak kadar unutmak istiyordum her şeyi, içtim, ağladım, süründüm. sonunda, elinde dilenerek aldığı, dibinde hayatın sonu görülmüş bomboş bir şarap şişesi, ciğerleri solmuş, yüzü saçlarının ve sakallarının arasında kaybolmuş, kimliği belirsiz, ancak kolayca farkedilebilecek kadar şanslı bir cesettim.
öldüm, ve artık yazmaktan başka yapacak hiç bir şey yoktu. kendi ölümümü yazdım ve oynadım. hala nefes alıyordum ve yeniden yaşama sarılabilirdim. yaşarken bir çok defa ölür insan benim gibi aptal biri buna alışıktır. bu defa yeniden yaşama sarılmak içimden gelmiyordu. çok büyük yanılmıştım ve hakettiğim cehennemi yaşamak için içimdeki bütün ormanları ateşe verip büyük bir yangın çıkardım. en büyük günahı işlemiştim, her şeyi bir gülüşe sığdıracak kadar basit görmüştüm. bundan daha ahmakça bir hata olabilir mi hayatta.
şehir beni çok iyi tanıyordu, geçtiğim her sokakta bileğimden kanayan sıkıntılar ve zihnimden dökülen bunalımlar onun en sevdiği renklerdi. birbirimizi yiyerek çoğaldığımız ve üzerine hırslarımızı kusarak inşaa ettiğimiz bu şehir, sokaklarına düşmüş herkesi büyük bir keyifle izlerdi.
ruhum alevler içerisinde kül olup eriyor fakat bunu şehirden ve benden başka kimse bilmiyorken acı içinde kıvranan bir sır gibi yaşamaya ne kadar dayanabilirdim? yandıkça yazmaya ve yazdıkça yeniden tutuşmaya başladım. sonu acımasız bir şekilde ölümümle biten binlerce hikaye ile kendime işkence ediyor şehri tatmin etmekten başka bir işe yaramıyordum. bir gece öldüğüm o meşhur sokağa gidip cesedimi inceledim. hala sıcaktım, ceketimi çıkarıp üzerimi örttüm. acınacak haldeydim, ceplerimi yoklayıp bir sigara çıkardım, yakıp cesedimin dudakları arasına yerleştirdim. o gece bir şiir yazmak isteyecek kadar demlenmiştim. aklımın boş bir odasına geçip kulağıma ezgiyi fısıldaması için karanlığı çağırdım. kalemi elime aldığımda bütün yangınlar sönmüş fakat her yer duman içindeydi. karanlık kalemi tuttuğum eli sıktı ve ruhumdan iki satırlık bir şiir sızacak kadar kederle doldum ...
ölülerin şiirleri gibidir yaşam,
yazılmış olması için ölmek gerekir en baştan.
devamını gör...
55.
aklıma varoşlardakı duvara yazılan yazıları getiren başlık.
devamını gör...
56.
kendi adıma çok öyle müptelası olmadığım edebiyat türüdür. belki henüz doğru kitapla karşılaşamadığım içindir bilmiyorum ama şu anda bu başlık altında kategorilendirilen kitapların çoğu birbirinin aynısı olan, klişeler sarmalıyla dolu kitaplar gibi geliyor bana. 'sistem eleştrisi' teması işlene işlene çok eskidi artık, bu konuyla ilgili yazılan güzel kitaplar olsa da şu anda çıkan eserlerin çoğu öncekilerini papağan gibi tekrar etmekten öteye geçemiyor gibi. tabi burada yer altı edebiyatını nasıl tanımladığımız da önemli, eğer yer altı edebiyatı derken 'sistem karşıtları' teması etrafında kurulmuş belli stereotipleri paylaşan kitaplardan bahsediyorsak söylediklerimin sonuna kadar arkasındayım. yok 'aykırı olanın' hikayesi ise insanlık olarak barındırdığımız farklılık yelpazesini düşündüğümüzde gene aynı şekilde binbir çeşit aykırılıklar olduğunu da hesaba katarsak farklı bir şeyler söyleyebilirler belki. ama şu anda kitap eleştirmenlerinin yeraltı derken kast ettikleri ilk tanım, bu yüzden günümüzde bu türün pek bir esprisi kalmadığını düşünüyorum
devamını gör...
57.
yeryüzünde kabul görülen edebiyat akınmlarından sadece bir tanesi.
devamını gör...
58.
herkesin yazmadığını yazmak, sert, marjinal, hayali ve gerçeğin arasındaki o ince çizgiyi yazmak olarak özetlenebilen, erotizmden, alkolizmden, sıradışılıktan ve şiddetten beslenen edebiyat türü olarak görülür.
yeraltında ne olduğunu asla bilemeyeceğimiz için, deşileni yazmak olarak da düşünülebilir.
yeraltında ne olduğunu asla bilemeyeceğimiz için, deşileni yazmak olarak da düşünülebilir.
devamını gör...
59.
bi' dönem feci ekmeği vardı bunun.
piyasada değişik değişik kıllı adamlar, genç çocuklar orada burada röportaj veriyorlardı.
anlatıyor üstad,
o an transa geçmişim / bi' uyandım şiir kitabının tamamını yazmışım
feci olaylar yaşadım / insanlar felaket / beni yalnız bırakın
her zaman söylerim
yeraltı edebiyatı yazarı olduğunu iddia eden insanlar ile karikatüristlerin dmlerini bi' kontrol edin
facebook dayılarından farkı yok bunların, sado mazo sever misin diye tanımadıkları 20 kadına aynı mesajı atıyorlar
sorarsan insanı/ hayatı tecrübeliyorlar veya ucuz bi' linç kampanyası.
bir tane kıllı sevimsiz bi' herif var
10 senedir kadınlara abidik gubidik sorular sormaya devam ediyor özelden
bi' de hala facebook'tan soruyor boomer
aşamadı hala bu olayları, bol şifa diliyorum.
piyasada değişik değişik kıllı adamlar, genç çocuklar orada burada röportaj veriyorlardı.
anlatıyor üstad,
o an transa geçmişim / bi' uyandım şiir kitabının tamamını yazmışım
feci olaylar yaşadım / insanlar felaket / beni yalnız bırakın
her zaman söylerim
yeraltı edebiyatı yazarı olduğunu iddia eden insanlar ile karikatüristlerin dmlerini bi' kontrol edin
facebook dayılarından farkı yok bunların, sado mazo sever misin diye tanımadıkları 20 kadına aynı mesajı atıyorlar
sorarsan insanı/ hayatı tecrübeliyorlar veya ucuz bi' linç kampanyası.
bir tane kıllı sevimsiz bi' herif var
10 senedir kadınlara abidik gubidik sorular sormaya devam ediyor özelden
bi' de hala facebook'tan soruyor boomer
aşamadı hala bu olayları, bol şifa diliyorum.
devamını gör...
60.
asilerin,
kaybedenlerin,
hayalperestlerin,
günahkârların,
küfürbazların,
beyaz zencilerin,
aşağı tırmananların,
yola çıkmaktan çekinmeyenlerin,
uçurumdan atlayanların...
dili,sesi
chuck palahniuk'un herhangi bir kitabının girişinde yer alan tanımıdır.
ülkemizde oğuz atay bana göre yeraltı edebiyatının en bilinen temsilcisidir. ayrıca hakan günday günümüzde bu bayrağı devralmıştır. küçük iskender bu alanda yazdığı şiirlerle ön plana çıkmıştır.
yine dünyaca ünlü olan fight club filmi bu alanda yazılmış bir chuck palahniuk kitabıdır.
kaybedenlerin,
hayalperestlerin,
günahkârların,
küfürbazların,
beyaz zencilerin,
aşağı tırmananların,
yola çıkmaktan çekinmeyenlerin,
uçurumdan atlayanların...
dili,sesi
chuck palahniuk'un herhangi bir kitabının girişinde yer alan tanımıdır.
ülkemizde oğuz atay bana göre yeraltı edebiyatının en bilinen temsilcisidir. ayrıca hakan günday günümüzde bu bayrağı devralmıştır. küçük iskender bu alanda yazdığı şiirlerle ön plana çıkmıştır.
yine dünyaca ünlü olan fight club filmi bu alanda yazılmış bir chuck palahniuk kitabıdır.
devamını gör...
"yeraltı edebiyatı" ile benzer başlıklar
yeraltı
7