tenturdiyot (yazar)
acil durumlarda mutlaka haberdar etmemiz gereken yazarımız. çekilin ben geldim edasıyla ortama giriş yapabilir her an..keyifle yazdıklarını okuyoruz..
devamını gör...
eyluling
ismi güzel bir moderatör olup oradaki ing ifadesine kafam takılıyor. bu "ing" ingilizcede fiilde yer alan bir durum ortacına mı işaret ediyor? yahut bu eyluling isimli kişinin "dokuz eylül üniv ingilizce" bölümünden mezun olduğunu mu ifade ediyor? ya da ilgili şahsın eylül ayında ingiltere'ye vardığına mi delalet etmekte? yoksa ismi eylül olup ingiliz kültürüne hayranlığına selam mı çakmakta? belki eylül ayında bu arkadaş "ing bank" isimli hollandalı kapitalist sermayenin tapınaklarından birinde işbaşı yaptığını mı göstermekte? bu da değilse istanbul civarındaki illerde eylül ayının ingiltere'deki sonbaharlara benzediğini mi bize ima etmekte. sherlock gibi kafamdaki sorulara cevaplar arıyor ve sanki buldum gibi. eee ne de olsa arayanlar bulamazken bulanların da hep arayanlar olduğunu da biliyoruz.
devamını gör...
türkiye'de tartışma kültürü
bugün "hey sen bokboğaz, sen kimseye bunu dikte edemezsin tmm?" şeklinde özetlenecek bir tür cevap entrysi okudum. bu, bizim ülkemizde çoğu meselede tartışma kültürünün ve üslubun oturmadığının en güzel örneğidir. aslında bu entry de o başlığa yazılmıştı ama özünde meselemiz tartışma kültürüdür. iyice saçmalamış ve acilen kurtarılması gereken kültürdür.
şimdi koca koca adamlar sözlüğe geliyor, bir konuda çok kızıyor ve "şu namussuzlara verip veriştirmenin zamanı geldi artık" diyor. kime ve ne hakkında olursa olsun , bu olay genellikle cennet mahallesindeli ferhat ile şirin arasındaki kavganın, az buçuk eğitim almış insanlardaki yansıması olarak gerçekleşiyor. bunun diğer eğitimli, az çok oturaklı insanlarda yarattığı hisse de ben boktanlık diyorum çünkü bu hissin tam olarak bir kelime karşılığını bulamadım.
bizim gibi, öyle ya da böyle bu lanet olası sözlüklere tanım girecek kadar görmüş geçirmiş ve okumuş insanların tartışma kültürüne en dipten başlaması hoş bir şey değil. "ey marilyn monroe, sen nesin ya ? kasımpaşalılığı senden öğrenecek değiliz biz ya, çok afedersiniz, eğer bilgi içerikli tanım girmeyeceksek de bundan şahsım adına ben gurur duyarım, anladın mı marilyn" bunun bir yolu yordamı vardır.
bir konuda birinin argümanını eleştireceğimiz zaman, ki bu aynı başlık altındaki direkt bir entryi de hedef alabilir, şahsın kendisini doğrudan muhatap almayız. bu şahsın söylediği şeylerin neresiyle sorunumuz varsa, orayı eleştiririz ve bu eleştiri, eğer hedefiniz gerçekten bir tartışmaya bakış açısı kazandırmak veya karşınızdakinin düşüncelerinin zararlarını ortadan kaldırmak gibi faydalı işlerse, mutlaka genel örnekler içermelidir. söz gelimi bize bilgi içerikli entry girmemizi dikte etmeye çalışan bir gavur oğlu gavura vereceğimiz tepki, bilgi içerikli entry-sözlük-literatür taramasının önemi ve bu konuda sözlüğün yeri-genel anlamda sözlüğün kullanım amaçları vs. ekseninde olmalıdır. bu eksende "ya işte falanca bir konuda entry okudum, t.aşak abidesi, öyle hoşuma gitti ki sevdiklerimizi kaybetmenin ne demek olduğunu anladım." gibi bir örnekle de argümanlarınızı güçlendirirsiniz.
benim meselem tartışma kültürü. bu varya bu, o kadar önemli bir şey ki; bizi, birbirimizi anlamamızı, ilişkilerimizi, entelektüel seviyemizi bir üst seviyeye çıkarmamızı vs. sağlayacak; sosyal yaşamın her türlü kılcal damarına sirayet edecek bir olgudur. tartışma kültüründen yoksun bir kültürde insanların birbirini anlaması imkansızdır; bugün sosyal medyadan arkadaş ortamlarına kadar tartışma kültürü ad hominem, whataboutism gibi araçlara kurban edildi. sadece bunlar değil; herkes kendi gerçekliğini ortada bir gerçek bırakmayana kadar ısrarla savunurken, aslında ne konuştuğumuzdan bile haberimiz yokken bir de şahsileştiriyoruz. savunduğumuz şeyin akla mantığa kalır yanı yokken, aksini savunanın şahsına hakaret edecek kadar kendimize güveniyoruz. işte bunların çatışması tüm platformları esir aldı ve interneti bir işkence malzemesi yaptı. insanlar stres atmak için yapılan platformlarda sinir küpü olmakla meşguller.
işte bu lanetten kurtulmak için elimizden geleni yapmalıyız. artık seviyesizliğin bir sınırı olmalı ve bu sınır cennet mahallesinden yukarıda bir yerlerde olmalıdır. tartışmalara bilgimizi ya da hiçbir tecrübemizi ortaya koymadan bir argüman atıp fanatik gibi savunmamalıyız; böyle durumlarda insan kendini seviyesizleştiremeden duramaz çünkü ortada temeli olmayan bir argümanı savunan biri olmuşsunuzdur. bilmiyorum demenin basit bir şey olduğunu, bilmediğimiz konularda kesin yargılara varabilecek yorumlar yapmanın temelli çöpe atılması gereken pis bir iş olduğunu bilmek ve en önemlisi, bir konuda ne kadar donanımlı olursak olalım; karşımızdakine söz hakkı verecek şekilde tartışmayı yönlendirmek gerekir.
tüm yazdıklarımın özeti: sosyal yaşamın, yani senin benim ile benim de falanca ile olası ilişkilerimi zehirleyen bu hastalığa karşı mücadele etmemiz gerektiğidir. benim yollarım, yöntemlerim bu şekildeyken, başkaları da başka yollarla bu işi halledebilir.
şimdi koca koca adamlar sözlüğe geliyor, bir konuda çok kızıyor ve "şu namussuzlara verip veriştirmenin zamanı geldi artık" diyor. kime ve ne hakkında olursa olsun , bu olay genellikle cennet mahallesindeli ferhat ile şirin arasındaki kavganın, az buçuk eğitim almış insanlardaki yansıması olarak gerçekleşiyor. bunun diğer eğitimli, az çok oturaklı insanlarda yarattığı hisse de ben boktanlık diyorum çünkü bu hissin tam olarak bir kelime karşılığını bulamadım.
bizim gibi, öyle ya da böyle bu lanet olası sözlüklere tanım girecek kadar görmüş geçirmiş ve okumuş insanların tartışma kültürüne en dipten başlaması hoş bir şey değil. "ey marilyn monroe, sen nesin ya ? kasımpaşalılığı senden öğrenecek değiliz biz ya, çok afedersiniz, eğer bilgi içerikli tanım girmeyeceksek de bundan şahsım adına ben gurur duyarım, anladın mı marilyn" bunun bir yolu yordamı vardır.
bir konuda birinin argümanını eleştireceğimiz zaman, ki bu aynı başlık altındaki direkt bir entryi de hedef alabilir, şahsın kendisini doğrudan muhatap almayız. bu şahsın söylediği şeylerin neresiyle sorunumuz varsa, orayı eleştiririz ve bu eleştiri, eğer hedefiniz gerçekten bir tartışmaya bakış açısı kazandırmak veya karşınızdakinin düşüncelerinin zararlarını ortadan kaldırmak gibi faydalı işlerse, mutlaka genel örnekler içermelidir. söz gelimi bize bilgi içerikli entry girmemizi dikte etmeye çalışan bir gavur oğlu gavura vereceğimiz tepki, bilgi içerikli entry-sözlük-literatür taramasının önemi ve bu konuda sözlüğün yeri-genel anlamda sözlüğün kullanım amaçları vs. ekseninde olmalıdır. bu eksende "ya işte falanca bir konuda entry okudum, t.aşak abidesi, öyle hoşuma gitti ki sevdiklerimizi kaybetmenin ne demek olduğunu anladım." gibi bir örnekle de argümanlarınızı güçlendirirsiniz.
benim meselem tartışma kültürü. bu varya bu, o kadar önemli bir şey ki; bizi, birbirimizi anlamamızı, ilişkilerimizi, entelektüel seviyemizi bir üst seviyeye çıkarmamızı vs. sağlayacak; sosyal yaşamın her türlü kılcal damarına sirayet edecek bir olgudur. tartışma kültüründen yoksun bir kültürde insanların birbirini anlaması imkansızdır; bugün sosyal medyadan arkadaş ortamlarına kadar tartışma kültürü ad hominem, whataboutism gibi araçlara kurban edildi. sadece bunlar değil; herkes kendi gerçekliğini ortada bir gerçek bırakmayana kadar ısrarla savunurken, aslında ne konuştuğumuzdan bile haberimiz yokken bir de şahsileştiriyoruz. savunduğumuz şeyin akla mantığa kalır yanı yokken, aksini savunanın şahsına hakaret edecek kadar kendimize güveniyoruz. işte bunların çatışması tüm platformları esir aldı ve interneti bir işkence malzemesi yaptı. insanlar stres atmak için yapılan platformlarda sinir küpü olmakla meşguller.
işte bu lanetten kurtulmak için elimizden geleni yapmalıyız. artık seviyesizliğin bir sınırı olmalı ve bu sınır cennet mahallesinden yukarıda bir yerlerde olmalıdır. tartışmalara bilgimizi ya da hiçbir tecrübemizi ortaya koymadan bir argüman atıp fanatik gibi savunmamalıyız; böyle durumlarda insan kendini seviyesizleştiremeden duramaz çünkü ortada temeli olmayan bir argümanı savunan biri olmuşsunuzdur. bilmiyorum demenin basit bir şey olduğunu, bilmediğimiz konularda kesin yargılara varabilecek yorumlar yapmanın temelli çöpe atılması gereken pis bir iş olduğunu bilmek ve en önemlisi, bir konuda ne kadar donanımlı olursak olalım; karşımızdakine söz hakkı verecek şekilde tartışmayı yönlendirmek gerekir.
tüm yazdıklarımın özeti: sosyal yaşamın, yani senin benim ile benim de falanca ile olası ilişkilerimi zehirleyen bu hastalığa karşı mücadele etmemiz gerektiğidir. benim yollarım, yöntemlerim bu şekildeyken, başkaları da başka yollarla bu işi halledebilir.
devamını gör...
beğeni almayıp sürekli yazan yazar
bazı insanlar dertleşmek, paylaşmak, içini dökmek amacıyla yazar.
yanında, yakınında kimsesi, o an için yoksa yazmak da bir nevi ruhu rahatlatmaya yönelik çare olabiliyor.
dolayısıyla insanlar beğenilmek veya etkileşim için değil de yüreğini soğutmak için de yazmak istiyorlar.
yüreği güzel, yazdıkları güzel insanlara selam olsun.
yanında, yakınında kimsesi, o an için yoksa yazmak da bir nevi ruhu rahatlatmaya yönelik çare olabiliyor.
dolayısıyla insanlar beğenilmek veya etkileşim için değil de yüreğini soğutmak için de yazmak istiyorlar.
yüreği güzel, yazdıkları güzel insanlara selam olsun.
devamını gör...
ismi merak uyandıran kitaplar
çürümenin kitabı
devamını gör...
orhan veli dizeleri
“dizi dizime değer bir tazenin”
bu dizeyi yahya kemal türk şiirinin en nadide dizelerinden biri olarak görmektedir. fikrimce sessiz harf uyumunun -aliterasyon- zirve emsallerindendir.
bu dizeyi yahya kemal türk şiirinin en nadide dizelerinden biri olarak görmektedir. fikrimce sessiz harf uyumunun -aliterasyon- zirve emsallerindendir.
devamını gör...
sözlük radyosunda yayınlanacak ilk program
kesinlikle dinleyeceğim program.*
devamını gör...
23 nisan'da adminlik koltuğuna geçecek kişi
yüce gönüllü yoldaş benjamin franklin koltuğuna an itibariyle hepimizi oturtmuştur. sağ olsundur. keşke bizi kucak kucağa oturtmasaydın yoldaş. *
hizliresim.com/obkfk6
hizliresim.com/obkfk6
devamını gör...
emekli koca sendromu
erkeğin emekliliğinden sonra evde daha çok vakit geçirmesi ile kadınlarda yaşanan psikolojik kökenli rahatsızlıktır.
her kültürde farklı etkilerle yaşansa da japonlara ait bir hastalık olarak bilinir. öyle ki eşi emekli olan yaşlı japon kadınların büyük bir kısmında döküntü, astım, ülser, yüksek tansiyon gibi fizyolojik rahatsızlıklara da sebep olur.
temel sebep olarak eşinin tüm gün işte olması ile evinde kendisine özel bir hayat kuran japon kadın, eşi emekli olduktan sonra strese girmektedir. japonyada söz konusu fizyolojik şikayetler ile gelen kadınlara doktorların ilk sorduğu soru eşinin yakında emekli olup olmadığıdır.
bilgi için kaynak
her kültürde farklı etkilerle yaşansa da japonlara ait bir hastalık olarak bilinir. öyle ki eşi emekli olan yaşlı japon kadınların büyük bir kısmında döküntü, astım, ülser, yüksek tansiyon gibi fizyolojik rahatsızlıklara da sebep olur.
temel sebep olarak eşinin tüm gün işte olması ile evinde kendisine özel bir hayat kuran japon kadın, eşi emekli olduktan sonra strese girmektedir. japonyada söz konusu fizyolojik şikayetler ile gelen kadınlara doktorların ilk sorduğu soru eşinin yakında emekli olup olmadığıdır.
bilgi için kaynak
devamını gör...
13 mayıs 2021 doların 8.50 tl olması
dolar’ın şu olması, euro’nun bu olması ne anlama geliyor?
basitçe anlatamaya çalışacağım ama ülke büyük, konu büyük kısa özetle anlatmak zor.
tl'nin döviz karşısındaki değer kaybı, halihazırda yani kurlar bu noktaya gelmemişken nisan2021 itibariyle yüzde 17,14 olarak gerçekleşmişti.
yani senin tl gelirin maaş, üretim, vb kazancın tl olarak ne gelirin var ise , zaten sene başından bu güne %17,14 ü eridi gitti.
bu yetmezmiş gibi,ülkemizin yıllık bazda üretilen bütün milli gelirin % 78, 8'ini kapsayan 550 milyar dolar dış borcu var, dövizdeki kur artışının, gelirinin büyük kısmı tl olan kamu ve özel sektöre nasıl bir tahribat yapacağını bu açıdan bir düşün. çünkü bu borç bir şekilde ödenecek.
ayrıca, türkiye'nin 1 yıl içinde döndürmesi gereken dış borç tutarı 230 milyar dolar.
böyle bir paramız da yok. ödeyebilmek için kaynak yada borç bulmamız gerekli. dış borçların döndürülmesi için maalesef yine dış borçlanmaya ihtiyaç var ancak abd'de enflasyonun artması, dolar cinsi borçlanma maliyetleri de artırıyor. türkiye'nin mevcut iktidarının hiç bir güven vermemesi nedeniyle oluşan yüksek risk primi nedeniyle zaten benzer ülkelere göre yüksek olan dolar cinsi borçlanma maliyetlerinin önümüzdeki dönemde ülke risk primi nedeniyle daha da artması bekleniyor , tabi bize borç para verecek odakları ikna edebilmek için bizim artık ne tür teminatlar verebileceğimiz konusu tamamen muallakta. en büyük destekçilerimizden katar’ın maliye bakanı , bizzat katar emiri talimatıyla “akçeli işler” nedeniyle hapiste. ülkemizin adı bu akçeli işler de de geçiyor.
gelelim kendi kaynaklarımıza, neticede ülkede herkes kendi meşrebince çalışıyor, çabalıyor. bir şeyler üretiyor, emeğini satıyor para kazanmak için uğraşıyor.
ancak , ihracat gelirimiz ile ithalat giderimiz arasındaki fark an itibariyle aylık eksi 37 milyar dolar ortalamada gidiyor . yani yıl sonunda mecburi ve muazzam bir dövizli cari açık borcuna doğru ülkemiz hızla koşuyor. ithalat büyük sıkıntı ama durmuyor ve ithal ürünlerin maliyetide sürekli kurla birlikte artıyor. buda, bu ürünleri gerek mamül gerek üretim için kullanıp satmak durumunda olan bütün işletmelerin iç pazarda fiyatlarını arttırması anlamına geliyor ki, fiyatlar seviyesinin sürekli artması zaten enflasyonun bir tanımıdır.
türkiyenin içine düşürüldüğü en büyük sıkıntılarından biri, iktidarın yüksek döviz cinsi gelir garantisiyle ve dövizle hesaplanan fiyatlamalarla özel sektöre yaptırdığı yap işlet devlet projeleridir. hani “ama yol yabdı , hastane havaalanı yabdılar“ diyorlar ya işte onlardan bahsetiyorum.
son yıllarda birçok otoyol, köprü, santral, hastane ve havalimanı bu şekilde yapıldı. bu borçlar ülkede yaşayan herkesi ilgileniyor. çünkü garantörü devletimiz. zaten ihaleleri alan şirketler paralarını her türlü aldıkları gibi, sık sık vergi afları ve borçlarının silinmesi gibi vesaikler ile kollanılıyor. ancak işte o affedilen vergi borçları, silinen kiralar yok olmuyor, ülkenin borçlar hanesine ekleniyor.
ayrıca bu projeleri üstlenenler, büyük oranda döviz cinsi kredilerle yatırımları yaparken, dışarıdan temin edilen söz konusu krediler için kefil olan da yine devletimiz. yani devlet de döviz cinsi büyük yükümlülük altına girdi.
döviz yükseldikçe, bu borçlar büyüyor, ülkeye yansıtılması kaçınılmaz oluyor.
örneğin, ulaştırma projelerinde geçiş ücretleri ve garanti ödemeleri döviz cinsinden hesaplanırken, fiyatlar yılda iki defa “güncelleniyor”. güncelleme yaparken döviz kurlarındaki değişimle birlikte abd tüketici enflasyonu da dikkate alınıyor. kurların yükselmesi yetmezmiş gibi şimdi bir de abd'de enflasyonun yüzde 4,2 ile 13 yılın zirvesine ulaşması sayesinde , kur artışıyla birlikte hem geçiş ücretlerine hem de devletin ödeyeceği garanti ücretlerine abd enflasyonu kadar zam yapılması işletiliyor.
daha somut olarak mesela, osmangazi köprüsü'nü örnek alalım , bu köprüden geçişte sözleşmeye göre fiyat başlangıçta köprü ilk açıldığında 35 dolardı. yıllar içinde abd enflasyonu kadar zamlanarak son olarak 41 dolara gelmişti. abd'de enflasyonun yine artması, 41 doların dolar bazında yine artması ve kur artışı ile birlikte geçiş ücretinin yine zamlanması demektir.
bütün bunlar olurken, uluslararası ekonomi firmalarınca servis edilen raporlarda ülkemiz bütün negatif ekonomik göstergeler kriterlerinde dünya birincisi;

sonuç olarak, dövizin artması şakalar, komiklikler ile yok sayılamayacak kadar ciddi ve sıkıntılı bir konudur, ucu herkese dokunur.
müzeyyen senar hanımefendinin güzel sesinden dinleyelim ...
kimseye etmem şikayet
ağlarım ben halime.
titrerim mücrim gibi
baktıkça istikbalime.
selam ve dua ile...
basitçe anlatamaya çalışacağım ama ülke büyük, konu büyük kısa özetle anlatmak zor.
tl'nin döviz karşısındaki değer kaybı, halihazırda yani kurlar bu noktaya gelmemişken nisan2021 itibariyle yüzde 17,14 olarak gerçekleşmişti.
yani senin tl gelirin maaş, üretim, vb kazancın tl olarak ne gelirin var ise , zaten sene başından bu güne %17,14 ü eridi gitti.
bu yetmezmiş gibi,ülkemizin yıllık bazda üretilen bütün milli gelirin % 78, 8'ini kapsayan 550 milyar dolar dış borcu var, dövizdeki kur artışının, gelirinin büyük kısmı tl olan kamu ve özel sektöre nasıl bir tahribat yapacağını bu açıdan bir düşün. çünkü bu borç bir şekilde ödenecek.
ayrıca, türkiye'nin 1 yıl içinde döndürmesi gereken dış borç tutarı 230 milyar dolar.
böyle bir paramız da yok. ödeyebilmek için kaynak yada borç bulmamız gerekli. dış borçların döndürülmesi için maalesef yine dış borçlanmaya ihtiyaç var ancak abd'de enflasyonun artması, dolar cinsi borçlanma maliyetleri de artırıyor. türkiye'nin mevcut iktidarının hiç bir güven vermemesi nedeniyle oluşan yüksek risk primi nedeniyle zaten benzer ülkelere göre yüksek olan dolar cinsi borçlanma maliyetlerinin önümüzdeki dönemde ülke risk primi nedeniyle daha da artması bekleniyor , tabi bize borç para verecek odakları ikna edebilmek için bizim artık ne tür teminatlar verebileceğimiz konusu tamamen muallakta. en büyük destekçilerimizden katar’ın maliye bakanı , bizzat katar emiri talimatıyla “akçeli işler” nedeniyle hapiste. ülkemizin adı bu akçeli işler de de geçiyor.
gelelim kendi kaynaklarımıza, neticede ülkede herkes kendi meşrebince çalışıyor, çabalıyor. bir şeyler üretiyor, emeğini satıyor para kazanmak için uğraşıyor.
ancak , ihracat gelirimiz ile ithalat giderimiz arasındaki fark an itibariyle aylık eksi 37 milyar dolar ortalamada gidiyor . yani yıl sonunda mecburi ve muazzam bir dövizli cari açık borcuna doğru ülkemiz hızla koşuyor. ithalat büyük sıkıntı ama durmuyor ve ithal ürünlerin maliyetide sürekli kurla birlikte artıyor. buda, bu ürünleri gerek mamül gerek üretim için kullanıp satmak durumunda olan bütün işletmelerin iç pazarda fiyatlarını arttırması anlamına geliyor ki, fiyatlar seviyesinin sürekli artması zaten enflasyonun bir tanımıdır.
türkiyenin içine düşürüldüğü en büyük sıkıntılarından biri, iktidarın yüksek döviz cinsi gelir garantisiyle ve dövizle hesaplanan fiyatlamalarla özel sektöre yaptırdığı yap işlet devlet projeleridir. hani “ama yol yabdı , hastane havaalanı yabdılar“ diyorlar ya işte onlardan bahsetiyorum.
son yıllarda birçok otoyol, köprü, santral, hastane ve havalimanı bu şekilde yapıldı. bu borçlar ülkede yaşayan herkesi ilgileniyor. çünkü garantörü devletimiz. zaten ihaleleri alan şirketler paralarını her türlü aldıkları gibi, sık sık vergi afları ve borçlarının silinmesi gibi vesaikler ile kollanılıyor. ancak işte o affedilen vergi borçları, silinen kiralar yok olmuyor, ülkenin borçlar hanesine ekleniyor.
ayrıca bu projeleri üstlenenler, büyük oranda döviz cinsi kredilerle yatırımları yaparken, dışarıdan temin edilen söz konusu krediler için kefil olan da yine devletimiz. yani devlet de döviz cinsi büyük yükümlülük altına girdi.
döviz yükseldikçe, bu borçlar büyüyor, ülkeye yansıtılması kaçınılmaz oluyor.
örneğin, ulaştırma projelerinde geçiş ücretleri ve garanti ödemeleri döviz cinsinden hesaplanırken, fiyatlar yılda iki defa “güncelleniyor”. güncelleme yaparken döviz kurlarındaki değişimle birlikte abd tüketici enflasyonu da dikkate alınıyor. kurların yükselmesi yetmezmiş gibi şimdi bir de abd'de enflasyonun yüzde 4,2 ile 13 yılın zirvesine ulaşması sayesinde , kur artışıyla birlikte hem geçiş ücretlerine hem de devletin ödeyeceği garanti ücretlerine abd enflasyonu kadar zam yapılması işletiliyor.
daha somut olarak mesela, osmangazi köprüsü'nü örnek alalım , bu köprüden geçişte sözleşmeye göre fiyat başlangıçta köprü ilk açıldığında 35 dolardı. yıllar içinde abd enflasyonu kadar zamlanarak son olarak 41 dolara gelmişti. abd'de enflasyonun yine artması, 41 doların dolar bazında yine artması ve kur artışı ile birlikte geçiş ücretinin yine zamlanması demektir.
bütün bunlar olurken, uluslararası ekonomi firmalarınca servis edilen raporlarda ülkemiz bütün negatif ekonomik göstergeler kriterlerinde dünya birincisi;

sonuç olarak, dövizin artması şakalar, komiklikler ile yok sayılamayacak kadar ciddi ve sıkıntılı bir konudur, ucu herkese dokunur.
müzeyyen senar hanımefendinin güzel sesinden dinleyelim ...
kimseye etmem şikayet
ağlarım ben halime.
titrerim mücrim gibi
baktıkça istikbalime.
selam ve dua ile...
devamını gör...
parasız erkeği sadece annesi sever
dünyanın gözde şehirlerin birinde doğmuş olabilirim, her şeyin en lüksü özeli ve pahalısını almış yaşamış alışmış olabilirim.
veyahut en varoş yerinde. yetersiz eksik ve hiç yetmeyecek biçimde hayatı yetememe duygusallığı ile kaderime razı gelebilirim.
belki kıskanılacak kadar hayatım vardır, belki de önemsenmetecek özemsenmeyecek kadar! parazitten farksız önemsiz bir birey olarak.
hayır! hiç bir yargı umurumda değil ve hatta hiç biriniz.
beni sevmek zorunda değilsiniz ve sevilmem için de sizi ikna etmek zorunda değilim.
var olduğum kadar yaşarım, yaşayabildiğim kadar mutlu olurum, ve mutluluğum kadar hak kazanırım ve hakedildiği kadar değer veririm size.
beni sevmeniz için bir nedeniniz yok ve sevmemeniz için de bir sebep yok.
o halde hepinizin canı cehenneme.
bu da bir bakış açısıdır...
veyahut en varoş yerinde. yetersiz eksik ve hiç yetmeyecek biçimde hayatı yetememe duygusallığı ile kaderime razı gelebilirim.
belki kıskanılacak kadar hayatım vardır, belki de önemsenmetecek özemsenmeyecek kadar! parazitten farksız önemsiz bir birey olarak.
hayır! hiç bir yargı umurumda değil ve hatta hiç biriniz.
beni sevmek zorunda değilsiniz ve sevilmem için de sizi ikna etmek zorunda değilim.
var olduğum kadar yaşarım, yaşayabildiğim kadar mutlu olurum, ve mutluluğum kadar hak kazanırım ve hakedildiği kadar değer veririm size.
beni sevmeniz için bir nedeniniz yok ve sevmemeniz için de bir sebep yok.
o halde hepinizin canı cehenneme.
bu da bir bakış açısıdır...
devamını gör...
nickaltı kilitleme hakkı
samimiyetsiz mesajlardan kurtulmak için başvurmak istediğim hak türü. sözlükte böyle bir şey yok maalesef. gelir mi? size bağlı.
devamını gör...
kafa sözlük'ün kurulması
anladığım kadarıyla yoldaş ve birkaç arkadaşı, malum sözlükte para ile hesap satın almaların, trollük yapmaların, cinsiyetçiliğin, küfrün, saygısızlığın ve reklam bombardımanının aşırı artması sebebiyle kurmuş kafa sözlüğü. iyi de yapmışlar pandemide çok iyi geldi gerçekten, evde asosyallikten ölecek idik yoksa. teşekkürü borç bilirim.
devamını gör...
normal sözlük’te kadın yancısı olmak
insan olmadan troll olmaya kalkan şeylerin yancısı olmaktan iyidir. tabii ki siz yine de yancı olmayın, olacaksanız da yanında duracağınız tiplere dikkat edin.
devamını gör...
yeni biriyle tanışmayı sevmek
insan tanımayı sevmektir. herkesin bir hikayesi var, her insan bir mikrokozmoz. bilinmeyi hak ediyor.
devamını gör...
siz diye hitap edilen kişinin ısrarla sen diye hitap etmesi
aşırı gıcık olduğum bir durumdur. ısrarla "siz" diye hitap ediyorum, karşımdaki beni küçük gördüğünden midir, hitap şeklinden midir bilmiyorum ama "sen" diye karşılık verince sinirim bozuluyor. insanlar konuşurken bu tarz şeylere dikkat edilmesi lazım. küçük, büyük, yaşıtınız ya da değil hiç fark etmez samimiyetiniz olmayan herhangi birine sen diye hitap edilmemeli bence.
devamını gör...
bilgi kategorisi
(bkz: yetmez ama evet)
devamını gör...


