laikliğin ne olduğunu bilmedikleri ve anlatsan da anlamayacakları için normal bir durum. zaten demokrasi, laiklik, fikir özgürlüğü halka sorulmaz. zorunludur. ve de devrimdir bunlar.
devamını gör...

“irade”. her ne sıralarsanız sıralayın. disiplin,özveri, hırs, verimli zaman, odaklanma.... mutlaka hepsinin temelinde irade yatar. iradesine hakim olan insan, hayatına ve geleceğine de hakim olan insandır.
devamını gör...

kendini asarak intihar eden bireyin son anda ipin kopmasıyla boynunda oluşan hasarlardan biridir.
devamını gör...

sorun islamda değil sorun dindarız ayağı yapıp her türlü ahlaksızlığı perde arkasında yapanlardır.
devamını gör...

sherlock holmes
devamını gör...

rakıya yapılan benzetme. bu isimlendirmenin kökeni de izmir'e dayanıyor. bir zamanlar izmir bornova'da ünlü bir meyhane olan anastapoulos kardeşler isimli mekan varmış. rakı fıçılarının üzerinde bu ailenin sembolü olan aslan amblemi bulunurmuş. işte bu nedenle rakıya aslan sütü ismini izmirliler koymuş.
devamını gör...

erken yatıp erken kalkmam.
devamını gör...

lazar; rab'be güzel kokulu yağ sürüp saçlarıyla onun ayaklarını silen meryem'in kardeşiydi. hastalanıp öldü ve isa mesih de onu diriltti. bu olay yuhanna 11. bölümde geçer. lazarus sendromu da adını bu olaydan alır.

isa beytanya'ya yaklaşınca lazar'ın dört gündür mezarda olduğunu öğrendi. beytanya, yeruşalim'e on beş ok atımı kadar uzaklıktaydı. birçok yahudi, kardeşlerini yitiren marta'yla meryem'i avutmaya gelmişti. marta isa'nın geldiğini duyunca o'nu karşılamaya çıktı, meryem ise evde kaldı. marta isa'ya, “ya rab” dedi, “burada olsaydın, kardeşim ölmezdi. şimdi bile, tanrı'dan ne dilersen tanrı'nın onu sana vereceğini biliyorum.” isa, “kardeşin dirilecektir” dedi. marta, “son gün, diriliş günü onun dirileceğini biliyorum” dedi. isa ona, “diriliş ve yaşam ben'im” dedi. “bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. buna iman ediyor musun?” marta, “evet, ya rab” dedi. “senin, dünyaya gelecek olan tanrı'nın oğlu mesih olduğuna iman ettim.” bunu söyledikten sonra gidip kız kardeşi meryem'i gizlice çağırdı. “öğretmen burada, seni çağırıyor” dedi. meryem bunu işitince hemen kalkıp isa'nın yanına gitti. isa henüz köye varmamıştı, hâlâ marta'nın kendisini karşıladığı yerdeydi. meryem'le birlikte evde bulunan ve kendisini teselli eden yahudiler, onun hızla kalkıp dışarı çıktığını gördüler. ağlamak için mezara gittiğini sanarak onu izlediler. meryem isa'nın bulunduğu yere vardı. o'nu görünce ayaklarına kapanarak, “ya rab” dedi, “burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.” meryem'in ve onunla gelen yahudiler'in ağladığını gören isa'nın içini hüzün kapladı, yüreği sızladı. “onu nereye koydunuz?” diye sordu. o'na, “ya rab, gel gör” dediler. isa ağladı. yahudiler, “bakın, onu ne kadar seviyormuş!” dediler. ama içlerinden bazıları, “körün gözlerini açan bu kişi, lazar'ın ölümünü de önleyemez miydi?” dediler. isa yine derinden hüzünlenerek mezara vardı. mezar bir mağaraydı, girişinde de bir taş duruyordu. isa, “taşı çekin!” dedi. ölenin kız kardeşi marta, “rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu” dedi. isa ona, “ben sana, ‘iman edersen tanrı'nın yüceliğini göreceksin’ demedim mi?” dedi. bunun üzerine taşı çektiler. isa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: “baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum. beni her zaman işittiğini biliyordum. ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim.” bunları söyledikten sonra yüksek sesle, “lazar, dışarı çık!” diye bağırdı. ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı. isa oradakilere, “onu çözün, bırakın gitsin” dedi.
yuhanna 11:17‭-‬44

bu bölümdeki "isa ağladı" cümlesi kutsal kitap'ın en kısa ayetidir. bu ayet yanlış anlaşılabildiği için açıklamak istiyorum.
isa lazar öldüğü için ağlamadı. zaten oraya onu diriltmek için gitti. dirileceğini bildiği birinin ölümüne neden ağlasın?
isa, kadınlar ve yahudiler üzüldüğü için ağlıyordu. "meryem'in ve onunla gelen yahudiler'in ağladığını gören isa'nın içini hüzün kapladı, yüreği sızladı." yu. 11:33
yüce tanrı onların üzülmesine dayanamadığı için gözyaşı döktü! çünkü bizi sonsuz bir sevgiyle seviyor.
bu ayeti tıpkı bölümde bahsi geçen yahudilerin anladığı şekilde anlayanlar olduğu için açıklamak istedim.
size esenlik olsun.
devamını gör...

(bkz: her kuşu öptün bi leylek kaldı) aynen akla bunu getiren başlık. sizin bu pis zihniyetinizden biz ne zaman kurtulacağız kardeşim? işte bu zihniyet bizim gelişmememize sebep olan zihniyettir. bu makaleyi kim yazdı kim hazırladıysa iyi bir araştırılsın kesinlikle arkasından başka birşey çıkacaktır.

bu zihniyet hazarfen ahmet çelebiyi galata'dan kendi yaptığı kanatlar ile uçtu diye trablus'a süren zihniyettir.

bu zihniyet lagari hasan çelebiyi ilk füze denemesini yapan biri olmasına rağmen kırım'a süren zihniyettir.

bu zihniyet bu ülkenin başından acilen def edilmelidir, böyle insanların ciğerlerine çektikleri oksijenin dahi hesabı çatır çatır sorulmalıdır.!
devamını gör...

her konu her insanla konuşulmaz ki.
yahu bir insan bunu nasıl becerebilir?
ayrıca (bkz: herkesle aram iyi olsun insanı) gibi insanlar olabilir.
devamını gör...

en basit tanımı 'başkalarının haklarını ihlal etmeden kendi istediğin şeyleri yapabilmek ' olan kavramdır.

kimi büyük düşünürler de 'istemediğin hiçbir şeyi yapmamak' olarak tanımlar bu kavramı.
devamını gör...

okunmaya değer kaliteli ve güzel paylaşımları ile kendini belli eden değerli bir yazardır. güzel kafa sözlük ailemize hoş gelmiş. keyifli yazmaları olsun.
devamını gör...

sirius black. seni azkaban'a gittiğinde bile beklerdim çiçeğim.
devamını gör...

11 nisan 1939 doğumlu, amerikalı aktris. 1966-1970 yılları arasında woody allen ile evliydi ve onun erken dönem filmlerinde oynadı.

woody allen ile birlikte oynadığı filmler: take the money and run, bananas, everything you always wanted to know about sex.
devamını gör...

doğduğum, büyüdüğüm ve şu an için yaşadığım şehir.
insana sevdiği yer diken tarlası olsa bile gül bahçesi gibi gelir, sevmediğinde ise cennetten bir köşe olsa da cehennemi yaşatır. ankara'm da o misal işte. içinde sana ait sevebileceğin bir şey veya bir yer varsa mutlu olacak bir hava solursun kendine ve gökyüzünü seyredersin bütün mavileri özlediğinde.
her ilçesinin özeldir benim için. anılarım neredeyse benim ruhum orada. anıtkabir' de çocukluğum, kızılay' da gençliğim, aşti' de vedalarım, hamamönü' nde tarihim, ulus hali' ndeki balık kokulu alışverişlerimiz, merakla incelediğim çıkrıkçılar yokuşu, kuğulu parkım, dikmen vadim, ben her yerdeyim.
devamını gör...

stefan zweig ile tanıştığım ilk kitap: bilinmeyen bir kadının mektubu (kitap).

kutsal olan aşkın insanın kısacık yaşamı içerisinde ne denli keskin ve paha biçilemez derecede acı verici olduğunu haykırır. kişinin kendine duyduğu saygı ve onuru aşkın yanında değersizdir belki. insan o kadar eğilir ki ayağa kalkamaz eğildiği kişi karşısında.

aşk için yaşamış, aşk için doğmuş bir kimseden bahsediyoruz. (kendi tarifiyle diyebilirim sanırım...) karşılıksız verilen, kutsallık atfedilebilen o pürüzsüz doğaya sahip -her şartta ve her zamanda varlığı korunacak olan- sevgisi insanın kabusunun da yegane kaynağıdır. ne denli mutsuzsan aşkın o kadar büyüktür belki. fakat kısacık insan yaşamı içerisinde süklüm püklüm gezinmek, gark olmak ne kadar doğrudur? muhtemelen insan -kısacık ömründe- bu soruyu illaki kendine sormuştur. şöyle der: "aşk için ölmeli mi? aşk için yaşanmalı mı? aşk nedir öyleyse! uğruna ölemeyeceksem, uğruna yaşayamayacaksam ve onun anısı uğruna sürünemeyeceksem niçin vardır o tarifsiz sevgi!"

bu düşünceler peşimi kovalamıştı bu kitabı okuduğum zaman. * en azından bunu anımsayabiliyorum. halen de bu düşüncelerden kurtulduğumu söylemek güç. bu kesin surette bir aşk problemidir gözümde.

insan bencil mi olmalı bizim tanınmış roman yazarı r. gibi? r. bencil miydi ki? şüphesiz epey de bencil olduğu söylenebilir. öbür taraftan herkes yaşamını bir şekilde "gerçekleştiriyor". bu da şu demek: kim nasıl mutluysa -bırakın- öyle yaşasın. seksen yaşındaki bir kadın çapkınlık yaparken mutluluk duyuyorsa, bırakın onu. o zaten mutlu. ya da en azından öyle sanıyor. ki gerçek olan önemli değildir biz insanlar için. önemli olan inanmaktır. gerçek aldatıcı, inanmak sahte olabilir. lakin inanç, gerçekten her zaman daha güçlüdür. bu bakımdan kitabımızın protagonisti her bakımdan kendince haklıydı. kendisine bir noktada yazık etmemişti. elbette kendisine inandığı aşk uğruna ruhsal ve bedensel acı çektirmesi pek de anlaşılır görünmüyor olabilir. yine de aşk bu. bütün büyüsü de bu kelimede yatıyor. halen anlayamadığımız bir konu. halen karanlıktayız belki.

kitabı beğenip beğenmememe gelirsek... pek sevdiğim söylenemez. romantizm bir noktada beni sıktı çünkü kitabın gerçekliğini zedeliyordu. rus romantizminde bunu hissetmezsiniz örneğin. fakat zweig bu gerçekçiliği tam anlamıyla sağlayamamış. yine de bir eser bu. elbette okunmasında fayda vardır ve okunmalıdır da. fakat abartılan bir kitaptır da. ülkemizde bir süredir esen zweig rüzgarından olsa gerek. *

ayrıca aşırı derecede söz tekrarı vardı ve bu beni bunalttı bazı zamanlar. sanki mektup yazarı şöyle diyordu: "çok kez söyleyeyim ki beni anlasın. anlama potansiyeline sahip birisi değil çünkü..."
diğer yandan bu tekrarlar kitabın da bir parçası. yani olmazsa olmaz da denebilir çünkü aşk duygusunu size veren bu cümlecikler, kelimecikler oluyor.

(mektup yazmayı ve okumayı seven ben, bu kitap ile mektuplara karşı biraz soğumuştur. bazı noktalarda kurguyu zedeleyici dramatikliğe rastladım ve gerçekçi olduğunu düşünemedim bir türlü. )




"çocuğum öldü, bizim çocuğumuz -şimdi dünyada, senden başka, sevebileceğim kimse kalmadı. fakat sen kimsin ki benim için? sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için? "

"çocuğumuz dün öldü -sen onu asla tanımadın. hiçbir zaman, rastlantı sonucu gerçekleşen kısacık karşılaşmalarda bile bu çiçek gibi açan, küçücük canlı, şöyle bir gelip geçerken dahi olsa senin bakışların tarafından hiçbir zaman okşanmadı."

"sen, benim için- sana nasıl söyleyebilirim? bu konuda her girişim yetersiz kalır-, evet, çünkü sen benim için her şeydin, bütün hayatımdın."



devamını gör...

tanımlarını severek okuduğum tanımlarını sevdiğim yazardır.
sağ olsun.
devamını gör...

bizim bahçadaki çomara bi' pati atardım hem de tırnaklısından. az tırnaklarını geçirmedi şerefsiz, çok affedersiniz.
devamını gör...

hamile bir insanın ölümüne sebebiyet vermek ve cezanın 2 yıldan başlamasını aşırı ilginç buldum.
devamını gör...

telegram şahane diyorum dinlemiyorsunuz arkadaş.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim