bir süredir farkında olduğum tartışmasız gerçeklik. şu ton balığı denilen meret gerçekte hiçbir halta benzemiyor, o kadar tuz, karabiber, limon takviesine karşın beklenen performansı bir türlü sergileyemiyor, ama dünyanın parasına yeryüzündeki irili ufaklı her markette satılmaya da devam ediyor. ton balığı lobisi çok güçlü sanırım. sabaha kadar benden haber alamazsanız polisi arayın.
devamını gör...

bu da benim prensesim!
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türk ceza kanunu 79-80 maddelerinde düzenlenmiştir.

madde 79 göçmen kaçakçılığı:

1) doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan;
a) bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede kalmasına imkan sağlayan,
b) türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkan sağlayan,
kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve bin günden onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. suç, teşebbüs aşamasında kalmış
olsa dahi, tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

2) suçun, mağdurların;
a) hayatı bakımından bir tehlike oluşturması,
b) onur kırıcı bir muameleye maruz bırakılarak işlenmesi, hâlinde, verilecek ceza yarısından üçte ikisine kadar artırılır.

3) bu suçun; birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde verilecek ceza yarısına kadar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilecek ceza yarısından bir katına kadar artırılır.

(4) bu suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.


suçun manevî unsuru, eylemin “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî bir yarar elde etmek maksadıyla” işlenmesidir.

türkiye’ye kaçak olarak girmelerinin sağlanması veya bu hususta teşebbüste bulunulması göçmen kaçakçılığı suçunun maddî unsurlarını oluşturmaktadır.


madde 80 insan ticareti:

1) zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası verilir.

(2) birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu oluşturan fiiller var olduğu takdirde, mağdurun rızası geçersizdir.

(3) onsekiz yaşını doldurmamış olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hallerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.

(4) bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

tehdit, baskı, cebir ya da şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak ya da kişiler üzerindeki denetim olanaklarından ya da çaresizliklerinden yararlanarak, rızalarını elde etmek suretiyle, kişileri tedarik etmek, kaçırmak, bir yerden bir başka yere götürmek, sevk etmek, barındırmak, insan ticareti suçunun maddi unsurunu oluşturur.

insan ticareti suçu özel kastla işlenebilen bir suçtur. yasa koyucunun bu suçta öngördüğü, fail/faillerde aranacak olan zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak amaçları, manevi unsur içinde yer alacak olan saiklerdir. her olayda bu saikler değerlendirilecek ve insan ticaretinin gerçekleşip gerçekleşmediği sonucuna varılacaktır. failin/faillerin kastı bu saiklerle birleşince, özel kast sonucu ortaya çıkacaktır.

yararlanılan kaynak
devamını gör...

yaşadığı bir çok olumsuzlukların yanında;
hem avrupa’da esarete benzer sürgün bir hayat yaşaması, hem de çok küçük yaşta oğlu oğuz han’ın ağabeyi sultan 2.bayezid tarafından katledilmesi cem sultan'ı şiir dünyasında çok hassas biri yapmıştır...

zira bir şiirinde şöyle demektedir;

gitmeğe azm itme şahım gitme gel
çün yiğitsin alma âhım gitme gel

sen sefer azmin kılıcak cân ü dil
çağrışur kim âh şâhum gitme gel

sînem üzre ger güzer kılsan sana
dil uzadur her giyâhum gitme gel

çün yanıldum secde-i sehv ola mı?
kaşlarındur secde-gâhım gitme gel

cem kulun sensiz olamaz rahm kıl
gel kerem kıl pâdişâhum gitme gel...
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

fikir benim değil. instagram'da gördüğüm bir fotoğraftan esinlendim.
devamını gör...

atatürk ideolojisi öyle her salağın kavrayabileceği kadar basit bir ideoloji değildir dedirten bir akp kurucu üyesi, 11. cumhurbaşkanı abdullah gül’ün eski avukatı latif cem baran sıçmığı. türkiye’yi yeniden kurmuşmuş , ne ara yıkılmıştı?

akp kurucuları üyesi latif cem baran katıldığı bir televizyon programında skandal açıklamalar yaptı. baran, “cumhurbaşkanının liderliği, türkiye’yi yeniden büyütüp, yeniden kurmuştur. teşbihte hata olmasın cumhurbaşkanı ikinci atatürk’tür” dedi.

buradan
devamını gör...

adını yazmanın bile insana bir şiir gibi geldiği şairdir. şairliği bir yana bence insanlığı ile de bambaşka biri çelebi. sadece şunu sormak isterdim çelebiyi görsem: “ gönlümüzü put sanıp kıran kim?”
devamını gör...

sabahki malum olay ve zihniyete karşı sarf ettiğim sözler silinince ve revizeme rağmen yayınlanmayınca gelip yarım kalan haykırışı tamamlayalım dediğim başlık.

2 temmuz 1993 tarihinde sivas'ta 33 insanın mezhebinden dolayı yakılarak öldürüldüğü katliamdır.

ne siyasilerden isim bilirim, ne derin devletten ne ıvırından ne de zıvırından. elbette suçun temeli buradadır ama aslında bilirim ki fırsat tanındığı her an kendinden olmayanı yok edebilecek, yakacak bir potansiyele sahip bu millet. yeni nesiller böyle bir yas gününde saygı gösterip, bu eylemi gerçekleştirenler adına utanacağına ya katliam yarıştırır oluyor ya da ''yaktık ama sorun bir niye yaktık'' gibi haysiyetsizlik içeren argümanlar üretiyor oluyorlar. bilirim ki bu millet vaktinde ekmeğini yediği, aynı sofrayı paylaştığı insanı sırf kendisiyle aynı tarafa bakmıyor diye yok edebilmeyi kendine hak görüyor. sizlere siyaset, tarih, din vs anlatılamaz artık sizlere direkt en temelden başlanmalı; insan nedir, insan kim değil bu öğretilmeli! o, bu, şu, öteki beriki demeden insanı olduğu haliyle sadece var olduğu için dahi kabul etmeyi öğretemedik ya sizlere, bizlere de yazıklar olsun. insani birçok duyguya ve vicdana sahip olmadığınız için de anlayamıyorsunuz işte; acının her türlüsünü sırtlanabildiğimizi, insan canı mevzubahis olduğunda canımızın herkese ''yanabileceğini. '' özgürlüğü kimin kısıtlandıysa yanında olduğumuz gibi, bu özgürlüğü ilk elde edişinde yine dönüp ilk bizleri yok etmeye çalışıyor bu coğrafya insanı.

çok uzun zaman oldu bu coğrafya insanına karşı umutlarım tükeneli. artık herhangi bir şekilde ikna etme çabası barındırmıyorum, yalnızca sustukça ağır gelen şeyleri kendi hakkım için dahi değil, şahit olduğum haksızlıklara karşı var gücümle sarf ediyorum. istediğiniz kadar kötülüğünüze, vahşiliğinize kılıf uydurmaya çalışabilirsiniz ama allahu ekber nidalarıyla insan yaktığınız gerçeğini değiştiremezsiniz. bir çocuk istismara uğradığında ''o da istiyordu''yu, bir kadın tecavüze uğradığında ''o da etek giymeseymiş''i diyen varlıklar olarak, 33 insanı yaktığınızda da ''benzin bidonu da orada olmasaymış'' demeniz kalıyor bir. ne yapıp ne edip her zaman vahşetten yana tavır almanız inanılmaz.

bir insana, bir canlıya yapılan zulümde canınız yanmıyorsa eğer, kim olduğu önemsiz şans eseri sırf yaşamı haritada sizden daha doğu bir yana düştü diye değersiz görüyorsanız insanı ve mezhebiyle, inancıyla ayırabilecek kadar aşağılıksanız insanlığınızı dönüp sorgulayın derim. sizden inançlı olmanızı beklemiyorum, herhangi bir yaratıcıdan korkun vs. dahi demiyorum; yalnızca her şeyden bağımsız insan olun diyorum.

suçu örtbas etmek adına başka yönlere evirmeye çalışmayın çünkü siz ne yaparsanız yapın her 2 temmuzda yasımız ağıt olup dilimize düşecektir.

her şey değişiyor; siyasiler, yönetimler, sistemler, düşünceler... tek bir değişmeyen oluyor; insanımızın kendinden olmayanı yok etme çabası ve ben her değişim sonunda karşılaştığım bu çirkin yüzünüzle nasıl yaşanabileceğini inanın artık bilmiyorum. yalnızca affedilmemenizi diliyorum...
devamını gör...

bir gün, radyoya ilk başladığım sıralarda, god senden nefret edecekler rob demişti. anlamamıştım. insanlar kendilerinde olmayan mutluluğu gördüğünde böyle olur çünkü diye açıklamıştı. abartıyorsun demiştim. öyle oldu.

bir süre sonra da 'tenezzül edip konuşmayacağın insanların kanepesinde göbeğini kaşıya kaşıya seni rahatsız etmelerine izin verme, ne derlerse desinler umursayacağın insanlar değil.' demişti. hak verdim. sustum.

ama bugün değil. çünkü aksi bir durum olsa miko'm susmazdı. haaa yanıt, yine umursadığımdan değil. hala umrumda değil nefret yüklü kelimeleri. bu mesaj kankacılık lobisi diye azaltılmaya, küçümsemeye çalışılan değerlere sahip çıkma amacı ile yazılmıştır. çünkü bu insanlar ilk önce yazıları, sonra sesleri ve görüntüleri en son da kanlı canlı halleri ile hayatıma girdiler. ve oradalar. üstelik de çok güzel bir yeri kaplıyorlar.

nedeni anlattım. biraz da nasılına gelelim. nasıl bir yazar miko? yıllarca biriktiği entelektüel bir yanı olan, aynı zaman da sade ama sağlam yapılı cümleleri ile akıp giden bir üsluba sahip ve de çeşitli içerikleri ile sizleri şaşırtacak donanımda bir yazar. ki ben onu ilk, 'ne de güzel yazıyor' diyerek takibe almıştım. sohbet eder gibi sıcacık üslubu hemen çekmişti beni kendine. o gün bugündür de hep artmış hiç azalmamıştır bende.

özetle seviyorum bu kadının tarzını, yazdıklarını, dostluğunu, kendini. ve miko bir kez daha buradan da zikredeyim. ben /biz hep yanındayız!
devamını gör...

yazarların sevimli hallerine baktığım başlıktır.
devamını gör...

malum gündem halay gibi, ritmi kaçırınca bir daha tutturamıyorsun. bu yüzden dikkatimizden kaçan, unutulayazan bir sürü ülke sorunu var. sedat peker hadisesinden önce, ülkede çözülemeyen, skandal yaratan hangi sorunlar vardı? ben aklıma gelenleri sıralıyorum:

- 128 milyar doların nerede olduğu
- dolarla maaş almayan berat albayrak'ın nerede olduğu
- atanamayan öğretmenler + atanamayıp intihar eden öğretmenler
- kafelerin ve barların hala kapalı oluşu + esnafa 'yapılıyormuş' gibi gösterilen ancak asla yapılmayan yardımlar
- hafta sonları hala içki alamadığımız gerçeği
- eski ticaret bakanı ruhsar pekcan'ın kendi bakanlığını dolandırması + araştırma önergesinin akp ve mhp oylarıyla reddedilmesi
- aile bakanı derya yanık'ın 23 nisan'da koltuğunu çocuk evinde kalan bir çocuğa devretmesi ve çocuğa 1 çikolatayı "ramazanmış" diye çok görmesi + kameraların önünde çocuğun yetiştirme yurdunda kaldığını söylemekten hicap duymaması + ülkenin kanayan yarası kadın şiddetini "tolere edilebilir" düzeyde görmesi
- boğaziçi üniversitesi protestolarının 138 küsür gündür devam etmesi ve melih bulu'nun hala istifa etmemesi
- istanbul sözleşmesinden bir gece yarısı kararıyla çıkılması ve beraberinde katlanarak artan kadın şiddeti ve cinayetleri

daha unutulan ne var? aklına gelen arkadaşlar yazsın lütfen. yazın ki, unutmayalım.
devamını gör...

ya çok şey biliyordur, ya da hiçbir şey.
devamını gör...

psikologlardan çok psikiyatristler daha uçuk fiyatlı istanbul dışı bile 800 tl bir seans ücreti duydum. yani neye göre ayarlanıyor bu bilmiyorum ama sonuçta tek seansla bir şey olmuyor sürekli gideceğin bir doktora da bu parayı vermek bu şartlarda aşırı lüks bence. dahiliye değil ki bu tek seferde çözülsün sorunun. uzun bir süreç olacağından biraz daha makul fiyatlara çekilebilir bence. ben biraz daha uygun fiyatlısını buldum. bakalım memnun kalırsam bilgilendiririm.
devamını gör...

vişne'nin gönlümde yeri ayrı,
nizanim'e baktım, o da çalışkan bir arı,
"kız kardeşlik kazanacak" der dururuz
sevindirmeyin kem gözlü amcaları.
devamını gör...

sizlere biraz öyküden ve öykünün kriterlerinden, ne olduğundan, ne olmadığından bahsetmek istiyorum. (bilgi birikimim dahilinde)

öykü: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan bir düzyazı türüdür.
hikaye ile karıştırılmamalıdır. altını çizerek söylüyorum: hikaye, bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılmasıdır.
her şeyin bir hikayesi olabilir fakat her şeyin bir öyküsü yoktur. herhangi bir senaryo, film, roman, deneme, şiir vb. bir hikayeye sahiptir. yani çok daha genel, olayın anlatımıdır. öykü ise hikayeyi de içeren daha geniş bir edebi türdür.
ingilizcede böyle bir ayrım var mesela. her şeyin bir "story"si vardır ama her şeyin bir "short story"si yoktur... short story türkçedeki "öykü"nün izdüşümü elbette.

öykü kısadır. fakat bu kısalık mevzusu fazlasıyla kafa karıştırıcı olabilmekte.

" öykü< novella< roman" gibi bir ayrım var mesela. fakat bu ayrımı biraz daha inceleyince olayın aslında ne kadar anlamsızlaşabileceği gözüküyor. şöyle söyleyeyim:

öykü eksiltme sanatına göre giden bir edebi türdür ve eğer kesin bir ayrım yapacak olursak poe'nun belirttiği üzere ve stephen king'in de değindiği üzere, "etkide birlik" söz konusudur. (bkz: etkide birlik) (tek etki kuramı olarak da geçiyor literatürde.)

eğer romandan eksiltirseniz öykü, öyküden eksiltirseniz şiir ortaya çıkar. ama soralım: kime göre neye göre? değişir bu efendim. mesela flash fiction denen bir tür de var. hemingway'in ortaya attığı söylenen 6 kelimelik roman örneğin... roman. ama roman mı sizce bu? belki. sonuç olarak yazdığı yazı şu:

"for sale:
baby shoes. never worn."

o halde bir düşünelim. bu "roman" düşündükçe kendisini açıyor mu okuyucuya? hayallere sürüklüyor mu bizi? amatör bir "yazar" olan bana sorarsanız,-ki yazar demeye utandığım oluyor kendime- evet.

işler burada karışıyor. çünkü öykü denen düzyazı türüne de baktığımızda, bu da açılabilir. her şey açılabilir. çünkü söz konusu insan zihnidir. o yüzden bu uzunluk mevzusunu pek kurcalamamakta fayda var. 300 sayfalık bir öykü((gbkz: shawshank redemption)) de olur, 100 sayfalık bir roman da olur. 30 sayfalık bir şiir de, 6 kelimelik bir roman da. oluyor böyle şeyler. belli bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. elbette bunun yanlış olduğu kanaatindeyim. önemli olan anlama odaklanmak.

kriterlerden de bahsetmiş oldum böylece. ilgilenenler için açıklayıcı olmuştur umarım.
devamını gör...

adam feykine değer veriyor resmen. neyse sorun yok no problem o şekilde kendini mutlu hissediyorsun demek ki.
devamını gör...

görüldüğü üzere türkçeye de çok “basmamak.”
devamını gör...

edit: başlık başa. başlığı açan arkadaş "heisenberg: doğa bilimlerinden bir yudum içen ateist olur, ama bardağı bitirince dindar olur" gibi bir şey yazmıştı. ben de böyle entry girince biraz saçma oldu tabi.

(bkz: neden böyle başlık açacağı)

heisenberg'i peygamber olarak kabul edersek zaten ateyiz olamayız. o onun görüşüdür. peki heisenberg hoca hangi tanrıyı işaret ediyor? müslümanların tanrısı mı, afrika tanrıları mı, sümer tanrıları mı, yunan tanrıları mı?..... eğer hangi tanrı olduğu önemsizse deist oluruz ki bu durumda da tanrıya tapınmanın, ona bir ad vermenin, ibadetin, dinin bir anlamı olmaz.

yok hafız, ben ateist olmaya devam ederim.
devamını gör...

stephen king'in neden büyük bir yazar olduğunu gösteren kitaplardan biri. roman, king'in diğer kitaplarından anlatım tarzı ve üslup olarak biraz farklı bir yerde durmaktadır. oyun adlı kitapla bağlantılı yerleri vardır, ancak kitabı anlamak için oyun'u okumak gerekli değildir; sadece iki kitabı da okuyanların daha fazla keyif alacağı bir bağlantı mevcuttur. zaten kitabın hikayesi tek başına yeterince güçlüdür. ayrıca 1995 yılında aynı isimle sinemaya uyarlanmıştır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim