drama / yerli
6 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

çekimlerine nihayet başlanmış film, 2022’de izleyebileceğiz.
galası büyük olasılıkla yine cannes film festivali’nde olacak.

başrolleri deniz celiloğlu ve merve dizdar paylaşıyor.


film özetle, anadolu’nun bir köyünde zorunlu görevini tamamlayıp istanbul’a atanmayı bekleyen genç öğretmen samet’in umutsuzluk hissini ve kendisi gibi öğretmen olan nuray ile tanışmasının ardından yaşadığı yaşadığı değişimleri konu alıyor.
devamını gör...
sabırsızlıkla beklediğimiz filmdir. nuri bilge ceylan farklı kafada bir insan ve seviyorum bu adamı. taşradaki bir öğretmen özelinde bence kültür çatışması, mecburiyet ve derin sorgulamalar göreceğiz, tabii ki sinematografi ve bir çok güzel metafor.
devamını gör...
prömiyerini cannes'da yapacak. vizyon tarihi henüz açıklanmadı. ama muhtemelen tören gösteriminin hemen ardından (16-27 mayıs) olur. takribi mayıs sonu, haziran başında yeni türkiye'de izlediğimiz ilk sinema filmi olacak salonda.

palme d'or adayı. zor gibi görünüyor ama bilemeyiz tabi. hele ben hiç bilemem. 19 filmlik listeden henüz iki tane izleyebildim.
devamını gör...
nuri bilge ceylan'ın 2023 yapımlı filmi.

anadolu'nun ücrâ köşesinde öğretmenlik yapan iki öğretmenin iki kız öğrenci tarafından tacizle suçlanmasını konu ediniyor.
filmin 3 saat 42 dakika olduğu konuşuluyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
ceylan tarafından yapılan açıklamada filmin ingilizce isminin "on barren weeds" olduğu açıklanmasına rağmen, gramer hatası yapılmış "about dry grasses" ifadesi ile posterinin yayınlanmış olması, hem tutarsızlığa yol açmış hem de hayal kırıklığı yaratmıştır...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
ismi akla anton pavloviç çehov'un kılıflı adam öyküsünü getiren nuri bilge ceylan filmi.

76'ncı cannes film festivali'nde palme d'or için yarışıyor. şansı biraz düşük, çünkü fazlasıyla ikonik yönetmen son filmleriyle yarışıyor bu sene.

haziran başı ya da ortası sinemada izlemek mümkün olacak gibi duruyor. imdb'de açıklanan vizyon tarihi temmuz olsa da, bu tarih fransa vizyonu için olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...
bu yıl 76'ncısı düzenlenen cannes film festivali'nde, merve dizdar ile "en iyi kadın oyuncu" dalında altın palmiye kazanmışlığı olan bir nuri bilge ceylan filmi...

film, kısa bir zaman önce 22 eylül 2023 tarihinde, adana film festivali'nde, özel gösterimle izleyici ile buluştu ve satışa çıkarılan biletler, 10 bin liraya kadar alıcı bulmayı başardı. böylece filmin bileti, türkiye'nin en pahalı sinema bileti oldu.

bu özel gösterimdeki biletlerin pahalıya gitmesinin özel bir nedeni var aslında.
o da, bilet satışlarından elde edilen gelirin, ihtiyaç haritası aracılığı ile, deprem bölgesinde yaşayan depremzedelere ulaştırılacak olması.
devamını gör...
bugün gittiğim filmdir. ilk seansa gittim ve salonda yalnızca 4 kişiydik, önümdeki iki kız da güzel bir uyku çekti.

takip ettiğim yönetmenlerin yeni çıkardığı filmleri büyük bir beklenti yoksunluğu ile izlemeye çalışıyorum. fakat, maalesef beklentisiz olmama rağmen büyük bir hüsrana uğrattı bu film beni.

nuri bilge ceylan sinemasını sevmiyor değilim, aksine türkiye standartlarında üstün bir şey sergilediği kesin. özellikle sinematografik açıdan asla ağzımı açamam. görsel şölen yaşattığı aşikâr.

öncelikle filmin ilk yarısında aklımda sadece okul tıraşı filmi canlandı. taşrada öğretmen olmanın taşradaki öğrencilerin çektiği zorlukları daha iyi gösteren bir filmdi. özellikle de doğuda geçmesi baz alınırsa...
evet buradaki konu taşradaki öğrenciler değil aksine bir öğretmenin yaşadıkları, içsel hesaplaşması olsa da ben okul sahnelerini gereksiz uzun gereksiz detaylı ve genel olarak gereksiz buldum.

nuri bilge'nin gereksiz uzun sahnelerine alışkınız fakat en azından vermek istediği bir şey olurdu altında... sanat filmi adı altında bu denli uzun sahneler, yavaşlık benim daha çok hoşuma gidiyor ama bir paris, texas'a baktığımızda; onun uzun sahnelerinde, onun her bir detayında anlatılmak istenen, verilmek istenen bir duygu olurdu. ben bu filmdeki sahnelerin altının boş olduğunu ve zorlama olduğunu görüyorum.


filmde vermek istediği tek şeyin hayattan bıkmış tükenmiş yaptığı işi sevmeyen ve genel olarak insanlar tarafından sevilmeyen hatta sevilen insanları kıskanan bir insanın olduğunu görebiliyorum. tüm sefalet ve rezillik içinde bir öğrenci üzerinden onun enerjisi üzerinden hayata tutunmaya çalışmasıydı.

sevilmemeyi hazmedemeyen birinin hikayesiydi.

çevremde çok fazla böyle insan gördüm, gözlemleyebildim. ve ben bu filmde bunun çok da iyi verilmediğini düşünüyorum. bu kadar gereksiz sahne olması tam olarak açıklanabilir olduğu anlamına gelmiyor. böyle insanların varlığı daha farklı şekilde ve daha etkileyici biçimde anlatılabilirdi.
öğrencisine duyduğu sevginin ardından sevilmediğini fark edince hırçınlaşan, önce beğenmeyip arkadaşına ayarlamaya çalıştığı kızı elinden kaybettiğini görünce kıskanıp elde etmeye çalışan bir adamın hikayesi... üstüne sevmediği bir alanda çalışma zorunluluğu, insanlardan uzaklaşmış ve yozlaşmış bir kafa... bireyselliğin getirdiği mutsuzlukla tamamen yalnız ve bencil olmuş bir ruh.

bunlar gündelik hayatımızda da gözlemleyebileceğimiz şeyler.. 3 saat 17 dakika boyunca sadece bunu mu anlatmak istedi gerçekten? eğer öyleyse konusu çok basit kaldı demektir çünkü azıcık insan psikolojisi ve sosyolojiden anlayan, kendi çevresine bakıp, kendine bakıp, insanları analiz edip azıcık düşünen bir insan bile böyle şeylerle çoktan karşılaşmıştır. düşünüp çözümlemiştir. bunu 3 saat 17 dakika gibi bir şey yaymaya hiçbir lüzum yoktu.


bir de üstüne sinematografi dışında filmin elle tutulur hiçbir yanı yoktu ne hikaye güzeldi ne de güzel bir vakit değerlendirmesiydi... boş filmler de lâzımdır, bununla bir derdim yok. ille de bir şey öğretsin bir şey söylesin demiyorum film izlerken, fakat saatlerce ekrana bakmam için de bir yönden bana keyif unsuru sunması lâzım.

sadece nuray'la yaptıkları sofra muhabbeti bir kısa film olarak çıksaydı daha tatmin edici bir film olabilirdi.
filmin ilk yarısı ve ikinci yarısı arasındaki büyük fark vardı. ilk yarısında ben böyle bir filmi beklemiyordum diyip çok büyük bir hayal kırıklığına uğradım ve daha farklı bir yere gitmeyeceğini düşünüp devamını izlemeye acaba değer mi diye düşündüm çünkü çok sıradandı ve neredeyse her öğrencinin öğrencilik yaşamında bir kez bile olsun tanık olabileceği şeylerdi. bunu göstermeye değecek farklı bir unsur yoktu, farklılaştırılmış bir şey yoktu. yani sen bir yönetmezsen ve vermek istediğin bir şey varsa bunu farklılaştırmak zorundasın farklı bir yerden tutmak zorundasın ki izleyiciyi etkileyebilesin! yoksa gündelik olayları sinemaya taşımanın anlamı kalmaz. senin sihrin dokunmayacaksa..

nuray'la sofrada yaptıkları muhabbet hariç filmin elle tutulur bir şeyi yoktu özellikle de diyaloglar açısından... ne düşündürücü ne etkileyici herhangi bir tarafı yoktu.

sinematografik açıdan yine dediğim gibi ağzımı açamam *

bir de çok saçma bir şekilde kamera arkası set gösterilmişti? nuray'ın evinde tuvalete giderken neden o kamera arkasını göstermeye ihtiyacı duymuşlar hiçbir anlam veremedim ve hoşuma da gitmedi açıkçası. çünkü bir yere bağlanmadığı sürece bu tarz şeyler bana sadece farklı olma çabasından doğan samimiyetsizlik olarak geliyor.


nuri bilge yine yapmış yapacağını ve sadece film festivallerinde ödül alabilecek tarzda az diyaloğun, çok içe kapanıklığın, taşranın, doğunun sıkıntıların olduğu bir şeyler anlatmaya çalışmış. bolca görsel şölen sunarak göz boyamaya çalışmış sadece.
en kötü nuri bilge filmlerinden biri olduğunu düşünüyorum ve sinemaya gitmeye bile değeceğini düşünmüyorum.

belki yorumlarım sert gelebilir fakat gerçekten hem sinema sektörümüz gelişmiyor deyip hem de elle tutulur 3-5 tane yönetmenimiz de böyle yapıyorsa daha nasıl gelişmeyi düşünüyoruz ki? sadece ödül almaya bakan, sadece göz boyamaya çalışan filmler üretirsek film sektörümüz asla ve asla gelişmez. vermek istediğiniz gerçek bir duygu veyâhut mesaj yoksa film çekmezsiniz olur biter. sadece hayranlarının ona desteğine, vefasına güvenerek film yapmak çok büyük bir acziyet.

film dediğimiz şey senaryo, oyunculuk, sinematografi ve müzik kompozisyonu ile seyirciyi bağlayna bir şeydir. müziksel olarak da eksiklikşer hissettim. sessizlikten anlatacağınız bir şey yoksa, ki çok da bir şey yoktu, hafif bir müzik ile zihinleri canlandırabilirsiniz. müzik koymaktan korkmayın şu filmlere. etkileyiciliğini kaçırmıyor, aksine filmle özdeşleşen güzel unsurlar oluyor ve daha etkileyici kılıyor izlenilen şeyi. oyunculuklara da söyleyecek lafım yok. güzeldi o açıdan.
iklimler filminden bile daha kötü olmasına şok olmadım değil..

bu yorumumu da letterboxd'ye yazmıştım. biri yorum olarak "bir b*k anlamadım desene direkt" yazmış. komedi..
ben abartmıyorum.
türkiye, eleştiri kaldıramayan bir ülke sadece.
yıkılırım korkusundan eleştiri yapmayan dergilerin, yapımların ülkesi.
bir dergide yazıyordum, fazla realistik yazdığım için "uygunsuz" bulunma sebebiyle yazılarıma son verildi. neden? eleştirince destek kesilir. nuri bilge pohpohcuları filmi güzellemeye çoktaaan başladı.
dostoyevski, tolstoy, zweig okuyup; nbc izleyip... ama sadece okuyup izlemiş olma eylemini yaparak kendini aydın, entelektüel, sanat sever, sinefil vs zanneden zavallı orta sınıf türkiye.

bildiği tek şey adına zaten eleştiriyi kaldır(a)mayacak. kural bu, reddedecek.


1 aralık'ta çıkacak olan zeki demirkubuz'un hayat filmini çok büyük bir merakla bekliyorum umarım zeki demirkubuz da böyle bir şey yapmış olmaz...
devamını gör...
nuri bilge ceylan sinemasında ayrı bir yeri olacak yeni filmi.

nbc bu sefer çizgisinin dışına belirgin şekilde çıkmış ve ben bunu çok başarılı buldum.

filmin kurgusunu ve temposunu çok beğendim, 3 saat 16 dakika süren bir filmde bir saniye bile sıkılmadım bir kere bile saate bakma ihtiyacı hissetmedim.

filme sıcağı sıcağına yorum yapmak ne kadar doğru bilmiyorum ama benim için bir zamanlar anadolu ve kış uykusu filminin yanına rahatlıkla yerleşti.

film vizyondayken herkesin gidip görmesini tavsiye ediyorum. salon kapatmış gibi konforlu bomboş salonlarda rahatça izleyebilirsiniz.

ha unutmadan bu film çok tartışma konusu yaratacak gibi duruyor, değindiği bazı mevzular tartışma konusu kesinlikle yaratacaktır. bakalım neler olacak.
devamını gör...
bir zamanlar anadolu ya da uzak filmlerinden birisinin sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olduğunu düşünen ben, bu filmde bir şeylerin olmamış olduğunu düşünüyorum. nbc bir işe başlamış ama sonunu bağlayamamış gibi. zaten sonda başvurduğu dış ses bunu gösteriyor. ben bunu bağlayamıyorum dış sese şu sonu yedireyim demiş resmen. diğer bir olmayan şey, kış uykusundan itibaren filmlerine sirayet eden, ahlat ağacı'ndaki imamlar diyaloğunda zirve yapan, gerçek hayatta gerçekleşemeyecek kadar uzun cümlelerden oluşan, kitabi diyaloglar. bu tarz diyaloglar romanlarda falan olabilir de, sinemada biraz sırıtıyor. nuray'ın evinde gerçekleşen diyalog, öyle bir diyalog yok yani. gerçek hayatta öyle bir diyalog yok. elbette filmler gerçek hayatın birebir kopyası olmak zorunda değil. ama anlatmak istediğini doğrudan uzun diyaloglara yedirip anlatması ve bunu sinemada yapması işin kolayına kaçmak ve hile yapmak gibi. biraz abartı olacak ama şunun gibi mesela: doğrudan dış ses yardımı ile karakterin ne düşündüğünü, karakter hakkında seyircinin ne düşünmesi gerektiğini söylemek gibi. ki bu filmin sonunda onu da yapıyor bir nebze. daha önceki fimlerinde (uzak bunun en iyi örneği) o uzun diyaloglarda anlatmak istediğini, filmin doğal akışı içinde, doğrudan karaktere ne düşündüğünü söyletmeden anlatıyordu nbc. mahmud'un bir samsun yakıp uzaklara daldığı sahneyi düşünün. bu filmde olan ise şu: orada mahmud'un dış sesi hissettiklerini edebiyat parçalayarak bir metinden okuyor.

bir değer eleştiri, nbc'nin çok fazla tekrara girmiş olması. bunu "filmlerini hep taşrada çekiyor" bağlamında söylemiyorum. mekandan bağımsız olarak bir tekrar söz konusu. mesela biraz daha ana akıma hitap eden, ama derinlikten de ödün vermeyen bir film çekebilir. the godfather ya da no country for old men gibi. içinde biraz aksiyon unsuru ve şiddet de barındıran, daha hızlı akan, ama karakter derinliğinden de ödün vermeyen bir film de yapabilir.

bu söylediklerimi elbette nbc sineması çerçevesinde değerlendirmek gerek. yani nbc'nin dünya sinema tarihinin en iyi yönetmenlerinden biri olduğunu düşünerek. bu film de karakter derinliği, estetik, sinematografi vb. açısından bir şaheser. ama bir uzak ve bir zamanlar anadolu'da seviyesine gelemiyor bence.
devamını gör...
aşağıdakiler nuray karakteri ve nbc sinemasının kadına bakışı ile ilgili. kadına bakışı modern zamanlara pek de uymayan bir yerde nbc'nin. fakat bunu öylesine üstü kapalı bir şekilde yapıyor ki, bunun böyle olduğunu anlasa onu linç etmeye kalkacak büyük bir kalabalık var sanki. ama ceylan mesajı alana mesajı iletiyor gibi. bu durum bir zamanlar anadolu'da da böyleydi, üç maymun'da çok daha böyleydi. elbette erkekleri sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermiyor ve kadınlara yönelik de bir kini falan yok. sadece gerçek hayattan gerçek karakterler üretiyor ama gerçekle yüzleşmek istemeyecek ve ceylan'ın ne yaptığını anlasa baya kızacak kişiler olabilir.

-------------------- spoiler alert ----------------------------

kadın karakterleri kim yazıyor bilmiyorum ama nbc ağır redpillci. (ya da senaryoya katkıda bulunan kolektifin böyle bir eğilimi var.) tabi ki bununla kadın düşmanı olduğunu ve erkekleri her zaman masum melekler olarak gösterrdiğini söylemiyorum. nbc'nin karakterleri rep pille sığmayacak kadar gerçek hayattan ve karmaşık. şimdi ödül töreninden aldığımız izlenim nuray'ın kendi ayakları üzerinde duran, güçlü, ahlak değerleri yüksek bir kadın olduğu idi. fakat filmdeki karakter hiç de öyle değil. hatta samet ve kenan ile baya oynuyor bence.

nuray'ın kafası resmen şöyle çalışıyor: alpha ile yatarım, beta provider ile evlenirim. (sterotipler tam olarak tutmasa da.) (filmin sonunda ima edilen de zaten samet'in onları bırakıp gitmesi, onlardan ayrılması ve nuray ile kenan'ın taşrada, muhtemelen evlenerek hayata devam edecek olmaları. aralarındaki bu herkesin bildiği sır ile ne kadar mutlu olurlar meçhul.) bir kere zaten nuray cinsel olarak kenan'ı arzulasa evde kimsenin olmadığı zamanki daveti direk kenan'a yapar. çünkü zaten iletişimdeler. bu daveti samet'in yüzüne yapması ve kenan'a kendisinin de söylememesi zaten filmde gerçekleşen şeyin gerçekleşmesini istediğini gösteriyor.

sonra çıkıp gelip kenan'dan hesap sormaya kalkıyor. burada haklı çıkmak için engelini kullanması ise cabası. bana çok saçma bir bahane gibi geldi açıkçası. ben engelleyim, yeni durumumu kimin nasıl kabulleneceğini bilmiyorum, seni (kenan) ciddi düşünüyorum ama samet'le de yatayım dedim, bakalım beni kabul edecek mi? bu bahane ile haklı çıkıp kenan'a ahlaki bir üstünlük kurmaya çalışıyor bir de. (bu arada, kendine yeten kadın pozu yapıp (ki hayatı bu poz üzerine kurulu) ben kendim kasabaya giderim dedikten sonra, geri dönüp beni kasabaya bırakın demesi de manidar.)

bu arada engelini başka konularda da bir bahane olarak kullanıyor gibi geldi bana. samet'le tartışırken mesela samet'i darlayıp durdu toplum için ne yapıyorsun, nasıl katkı veriyorsun diye. samet aynı soruyu ona sorunca, benim engelim var bir şey yapamıyoruma getirde mevzuyu. bu arada merve dizdar'ın kendisi de yanlış anlamış karakteri sanki. ayakları üzerinde duran, ahlaki olarak üstün bir kadını oynadığını falan düşünüyor.

------------------------------------ spoiler alert --------------------------------
devamını gör...
film bana insan olduğumu hattırlattı. gerçekten, bazen unutuyorum ya da üzerinde çok fazla düşünmüyorum ama filmden çıkınca bir banka oturup insan olmam üzerine uzun uzun felsefe yaptım. sonra bir çocuk yanıma gelip " abi bana tavuk dürüm alır mısın?" diye sordu. muhtemelen yakında bir tanıdığı vardır da o çocuğu gönderiyordur diye geçirdim içimden ve yok abicim dedim. biraz uzaklaşınca bu çocuğun o çocuklardan biri olmadığını düşündüm; üzülüp uzaklaşmıştı çünkü. seslenip yanıma çağırdım. beraber avm'nin girişine gittik çocuğun üzeri kirli diye içeri almak istemediler. onu tanıdığımı, yemek ısmarlamak istediğimi söyledim tamam diyerek aldılar ama bu sefer ben orda yemek yemek istemedim. çocuğun ismi efe'ydi. efe gel başka bir yerde yiyelim ben burayı sevmedim dedim. tamam abi dedi. beraber lavaboya ellerimizi yıkadık. efenin elleri gerçekten çok kirliydi. kıyafetlerine de ilk kez o zaman bakabildim. kirli sarı bir atlet muhtemelen çöpten bulduğu mavi bir ayakkabı ve daracık kirli bir pantolon vardı üzerinde. çok üzüldüm. zaten filmde de çok duygulanmıştım o çocukların haline. dışarı çıkıp dönerci aradık ama gerçekten dönerci yoktu saat on falandı. gel abicim tekel açıktır gidip ordan bir şeyler alıp yiyelim dedim. gerçekten aç olmalıydı. tamam dedi. gittik bisküvi meyve suyu sakız falan aldık. tekelde efe'nin biraz kötü koktuğunu da fark ettim. avm denizin yanındaydı ve izmir denizi zaten harika koktuğu ve hava da rüzgarlı olduğu için bunu hiç fark etmemiştim. biraz daha üzüldüm. alıp tekrar deniz tarafına geldik. bisküvilerimizi yedik. efe şakalar yaptı, okulundan bahsetti. ona biraz ailesi hakkında sorular sordum. aslen ağrılılarmış, babası elektirikçiymiş, annesi ev hanımı ve sekiz kardeşlermiş. boğazım düğümleniyordu efe konuştukça. evde hiç yiyecek yokmuş, annesi çok sinirliymiş ve kardeşleri onu hep dövermiş. o da dışarı çıkar akşamları 302 ye binip eve dönermiş. ondan kent kart istemiyorlarmış zaten falan filan...
filmin üzerine böyle bir olay yaşamam gerçekten güzel bir tesadüf olmuş. yoksa amacım yaptığım iyiliği falan anlatmak değildi. zaten bi bok da yapamadım. giderken çantamdan komünist manifesto'yu çıkarıp (her zaman çantamda taşırım)ilk sayfasına numaramı yazdım, koparıp efe'ye verdim. eve gider gitmez beni aramasını istedim babasının ya da kardeşlerinden birinin telefonuyla.birgün yolum tekrar buraya düşerse beraber bir film izleriz belki diye.

efe hala aramadı.

film değerlendirmesi: çok güzeldi ve hayatım boyunca hiç unutmayacağım.

okuduğun için teşekkürler))
devamını gör...
herkes cok uzatmış olağan üstü bir oyunculuk görmedim, kis uykusu vs filmlerden kalir yani yok burada uzun tanim giren enteller okumamistir ama yeraltından notlar kitabindaki karakter gibidir zaten kitaptakiyle birebir alintilar vardir
devamını gör...
samet karakterinin üzerine yoğunlaşılarak çekilmiş film. filmin senaryosunu nuri bilge ceylan eşi ebru hanım ve akın aksu yazmış. filmi genel hatlarıyla beğendim. bütün filmin altı boştu, sahneler laf olsun diye çekilmişti yorumlarına katılmıyorum. çok çok iyi işler yapan insanların omuzlarında en büyük yük beklentilerdir. ve her yeni işlerinde bir öncekini geçme kaygıları yaşarlar.
film ile ilgili buradan ötesine spoiler ile devam etmek daha açıklayıcı olacaktır.


samet karakterinin kronolojik olarak yaşadıklarını ele alacak olursak; hocamızı ilk başta çocukları hatta köpekleri düşünen duyarlı bir insan olarak görüyoruz. akabinde daha geldiği gibi gitmeyi planladığını öğreniyoruz karakter ile ilgili sinyaller yavaş yavaş veriliyor gizlediği kişiliğine dair. samet köyde kaldığı sürede gösterme iyilikler yapmaya çalışıyormuş gibi davranmaktan çekinmiyor. sınıfında çok bariz bir şekilde kız erkek ayrımcılığı yapıyor öyle ki; erkek çocuklarının farkında olduğu ve aralarında dahi konuştuklarını tahmin ettiğim boyutta. bir genco aralarında konuştukları bu konuyu bir cılız cesaret ile dile getirdiğinde, aldığı tepki sonucu başka bir zamanda ve konuda aynı cesareti sergilemesi zor görünüyor.
sınıfında bulunan tüm kızlara çok iyi davranıyor ama özellikle sevim'e zaafı olduğu bariz. samet'in babasıyla ilgili problemleri olduğunu düşündüm sıkça, erkeklerde daddy issues dedikleri, kendini farklı şekillerde gösterebiliyor. sevim bir çocuk ve sadece bir çocuk kadar yetişkin olabilir, yani sadece taklit eder. samet' in sevim' e sürekli bir yetişkin muamelesi yapması olaylar yaşanırken karşısında kocaman suçlu bir kadın varmış gibi " o ne dedi, tam olarak ne dedi" gibi spesifik olarak küçücük kızın ağzından kendisi ile ilgili çıkacak cümlelerin peşine düşmesi ve öfkesi beni çok korkuttu. babasıyla problemleri olan ve hiç sekmez en nihayetinde babasına dönüşen bir adam.
nuray konusuna geleyim. samet kendisine hiç yakıştırmadı. narsist kişiliği ile zaten mükemmel biri ile de karşılaşsa bir kulp bulacakken nuray'ın özel durumu, örgüt ile bağlantıları ve büyük şehirde okumuş olsa da, instagramında havalı fotoğraflarına rağmen, nuray'ın bulundukları şehre ait olduğu düşüncesini kendi önüne sürdü.
nuray ile kenan'ı yakıştırıp tanıştırması karakter hakkında bize fazlaca bilgi vermişti. kenan aşağıda ve ezik olduğu için ancak nuray gibi biri ile olabilir hem ne güzel ikisi bir çok konuda aynı aşağılıktalar birbirlerine yakışırlar ve bende göstermelik yapmak zorunda olduğum iyiliklerden birini yapmış olurum düşünceleri ile çıktı bu yola. neticesinde ilk birlikte buluşmalarında en sevdiği oyuncağı kaptıran mızmız bir çocuk gibi başkasının elinde daha değerli olunca hem kıza yürümeye hem kenan' a iyiden iyiye kurulmaya başladı. o kantin sahnesinde aklıma bazı bakışlar işlendi. spesifik olarak belirtmem gerekirse; nuray'ın söylediklerini kenan onayladığı zaman attığı bakışlar.
filmin devamında öğretmenler odasında müdür ile geçen diyaloglar çok gerçekti. samet'in paçaları tutuştuğunda konunun ne kadar içine girip hararetli tartışmalar yapabileceğini de görmüş olduk. vahit usta ile olan muhabbetlerinde ise ne kadar olayın dışında ve yüzeysel kalıyordu.
filmde midemi en çok bulandıran sahne sınıfta bulunan, bu güne kadar köpek çektiği erkek çocuklarını örgütleyip kendi adamı yapmaya çalışması. kıyamam zaten öğretmenin sevgisini hiç kazanamayan o çocukların ne hissedebileceğini bir düşünün ve samet'in bunu adı gibi bildiğine eminim. sevim' e karşı tutumları ile artık iş öğretmen zorbalığına dönüşmüştü.
nuray ile ilk tanıştıklarında kantinde posterler vardı birinde iyilik yarışı gibi bir ibare bulunuyordu. nuray ile sofrada geçen muhabbetlerinde de iyilikte yarışmak konusuna değindiler. özellikle yapıldığının farkındayım ancak ya ben oturtamadım kafamda ya da eksik bir şeyler vardı bu bağlamlarda.
canımı sıkan bir sahne daha vardı ki; kenan' a seviştiklerini ima edeceği zaman nuray hakkında "valla akıllı kızmış hiç beklemiyordum." gibi cümleler kurması tüylerimi diken diken yaptı. hala kendine yakıştırmıyor ama paşam iradesi dışında bazı durumların geliştiğini kendisinin de anlamadığını söylüyor. ah nuray kendine çok öfkelisin. içten içe pişmanlıktan kıvrılıyorsun ve dönmek istemiyorsun fikirlerinden bacağının acısı çok taze. bir cümle kurmuştu "o kadar acıdı ki anneni babanı öldüreceğiz acı kesilecek deseler olur seve seve öldürün" demişti. seve seve ikilemesi bende çok büyük yankı bıraktı acının büyüklüğünü hissettim.


manipülatif bir adamın çirkin yolculuğuna eşlik ettik filmde. benim için kafi bir filmdi, teşekkür ederim.
devamını gör...
oyunculuklar iyiydi. bence esas sorun nuri bilge'nin son 4 filmdir seyirciye güvenmemesi ve sürekli sembolizm arayışı içerisinde olmasıdır. seyircinin, yaptığı göndermeleri anlaması için sahneleri insanın gözüne gözüne sokuyor. örneğin savcının "karım" dediği sahne. anlayan anladı detaya girersem uzar. eski filmlerinde bu yoktu. nuri bilge seyircisine güvenirdi. zira eskiden seyiricisi daha elit bir kesimdi. şimdi biraz popülizm de nuri bilge izleyicisinin sayısını arttırdı ve haliyle seviyesini düşürdü. diyeceğim o banyodan sete geçiş sahnesi tam bir rezillikti kusura bakma nuri!
nuri ciddi bir yaprak dökümü yaşıyor. ercan kesal'ın desteği olmayınca ortaya bir türlü "bir zamanlar anadolu'da" mükemmelliğinde bir film çıkmıyor!
bu filmde eski görüntü yönetmeni de yoktu ve inanın bu durum kendini negatif şekilde hissettirdi.
devamını gör...
beğendiğim filmdir. ismini ingilizceye çok saçma çevirmişler. nbc'nin yabancı hayranlarına hakaret gibi resmen. hadi bizde kötü çevirileri kanıksadık da gavurlardan böyle bir pespayelik olmadı. ceylan kaliteli yönetmen. bu filmi de quality be karşim.
devamını gör...


artık izleyeyim de aklımdan çıksın diye nihayet izleyebildiğim 2023 yapımlı nuri bilge ceylan filmi olup 3 saat 17 dakika olup bazı sitelerde 3 saat 9 dakika olarak gösterilmiş, neden eksiltilmiş bilmiyorum.

senaryo ekibinde nbc
karısı ebru ceylan ve akın aksu yer alıyor.

başrolde ise kanıt dizisinden tanıdığımız deniz celiloğlu
merve dizdar
musab ekici ve çocuk oyuncu ece bağcı var.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

incesu köyüne atanmış resim öğretmeni samet ve ev arkadaşı/ meslektaşı kenan'ın üstüne atılan istismar/ taciz gibi iddialarla başa çıkma çabasını konu ediniyor.
ayrıca nbc bu filminde küfür ve argoya biraz daha fazla yer vermiş, iltimas gibi konulara da atıfta bulunuyor, okul müdürünün siyasi tanıdıkları olduğu için o mevkiye getirilmesinden dem vurmak gibi.

çocuklar yoksul ve sevgi görmemişler, öğretmenleri de onlara ve birkaç öğrenciye yumuşak davranıyor, sevim'e hediye alıyor, sarılıyor, genelde sevim'e söz hakkı veriyor falan.
daha sonra sınıfta yapılan aramalarda başrol oyuncusu çocuk oyuncunun hocasına yazdığı aşk mektubu bulunuyor, hoca kıza ayna hediye almıştı ve o da bir mektup yazmış.

mektubu yok ettim diye yalan söylüyor ama kız bunu yemiyor, hocasına kin beslemeye başlıyor, hoca da ona öldürecekmiş gibi bakıyor, artık her hareketini gidip müdüre ispiyonladığı için, zaten aklında geldiği ilk günden beri gitmek var
hemen tavrı değişiyor ve öğrencilere sert davranmaya başlıyor.

bu arada patlamada bacağını yitirmiş nuray ile tanışıyorlar, başta samet hoca ile sevgili olacaklar zannederken nuray daha sonra kenan ile daha iyi anlaşıyor ve samet'in buna canı sıkılıyor, kıskanıyor.

filmde belki de herkesin aklında kaçıp gitmek var, kuru otların üstünden geçip gitmek ve başka bir hayat yaşamak, umduğunu bulamamış insanların sıradan zannedilen ama hiç de sıradan olmayan, her biri gerçekten de yaşanan durumlar, duygular.

nbc sıradan sanılanın özünü gösteriyor.

yönetmen içinde bulunduğu karmaşıklığı, toplumun kültürel ikilemlerini ve bireyselliğin adanmışlığa evrilmesi gerekip gerekmediğini karakterlerin ağzından anlatıyor.
nuray devrimi savunurken samet bireysel özgürlüğü savunuyor.
karakterlerin ruhundaki sırlar ve birbirlerine söylediği yalanlar insan ruhunun ne menem bir şey olduğunu gösteriyor, tıpkı dostoyevski karakterleri gibiler.

sonunu böyle beklemiyordum, ancak fena da bitmedi.

nuray karakterinin evindeki film stüdyosu ne alakaydı?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
nbc seven ve sinemasına aşina sinemasını takip eden biri değilim. bir zamanlar anadolu'da güzel bir filmdi. yani ben beğenmiştim ama bu filmi beğenmedim. bana geçmedi.

samet karakterinin motivasyonlarını anlamadım ve insani falan da bulmadım. filmde sevdiğim bir karakter olmadı.

terör ile ilgili yaklaşımını da sevimsiz buldum.

merve dizdar'ın da söylediği ile yaptığı birbirini tutmayan karakteri bütün yemek boyunca anlattıklarının aslında sadece söylem olduğunu düşündürdü.

insan olarak kadın olarak patlama sonrası dünya üzerindeki yerini sorgulamasında mantıksız bir durum yok.

bence problem olan sametin yalnız geldiğini görünce ve neden yalnız geldiğini fark ettiğine göre ona git diyemese de telefonu açıp kenan'a "ya gelmediğine üzüldüm biz yemeği sametle yiyoruz ama başka zaman birlikte yeriz. " gibi bir şey söyleyebilirdi ama söylemedi.

samet'i içeri aldı. samet'i seçmiş de olabilir sorun yok ama yemekten sonra sen artık eve dön istersen hava bozmadan da diyebilirdi.

eline şarap kadehini alıp salona geçince olayların gidişatı az çok belli oluyor. yalnız ben samet'in ellerini yıkamaya gittiği sahneyi anlamadım.

nbc bize bir şey anlatmak istedi ama ne. bir an için bunun bir film olduğunu unutun ve samet'in yerine kendinizi koyun mu demek istedi bilmiyorum.

edit: ellerini yıkamaya gittiği sahnede nbc ne anlatmak istemiş olabilir diye biraz araştırdım. ben izleyicinin bunun bir film olduğunu ve karakterle özdeşlemeden çıkarmak için yaptım demiş. ben de tam tersi bir etki uyandırdı. ben zaten karakterle özdeşleşmiş değildim. sen en yakın arkadaşına evlenmek istiyor diye arkadaşını tanıştır. sonra kızla muhabbeti kurdu diye kadın adamdan hoşlandı fotoğrafını çekti diye onu kıskanıp sırf ilişkilerini bozmak için kızın evine yalnız git.üstüne de söyleme demesine rağmen utanmadan söyle. bu adamın özdeşim kurulacak nesi var. bok gibi bir insan. istemiyorduysan öğretmen olmasaydın, doğuyu tercih edip atanmasaydın. madem atandın kız öğrencilerine niye yavşak yavşak davranıyorsun. sonra da hiçbir şey olmamış gibi tamamen uydurma bir makas alma hikayesi yüzünden kendi arkadaşını en hassas yerinden vuruyorsun. kenan da daha sonra bu adamla takılmaya devam ediyor. ikisi de ayrı karaktersiz. merve dizdar ödül alacak ne oynamış ben görmedim ama sevim rolünü oynayan kız bence filmin en iyi oyuncusu.
devamını gör...
nuri bilge ceylan'ın dördüncü duvarı yıktığı film. şarap kadehlerindeki tutarsızlık ve samet'in lavabo sahnesinin anlamını böyle yorumladım.

ahlat ağacı ve kış uykusu filmlerinde olduğu gibi, yine insanlar çok konuşuyor. durmadan filmi takip etmek gerekiyor ve bu tam üç buçuk saat. yorucu.

ahlat ağacı gibi, bir zamanlar anadolu'da gibi vurucu bir film de değildi.

çok küçük bir meseleyi bu kadar büyük ve uzun anlatmak büyük iş. tebrikler nuri bilge ceylan.

ek: bir çehov öyküsü gibi. an ve anılara dayalı film.
devamını gör...
nihayet malum film kanalında izleme fırsatı buldum . üç saati geçkin süresiye bazan baydı, ama sırf n.bilge ceylanın sinemasal kimliğine dayalı bir film olduğundan ciddiyetle izledim. filmdeki sahicilik , konuşma sekanslarına dek kendine çekiyor. bu hikayeyi aceleye kaçmayan dille görsel şölene dönüştürme işidir n.b.c sineması dedim kendimce. yoksa bu mevzuyu bu zamanın yarısında bile anlatabilirdi.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kuru otlar üstüne" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim