81.
sosyal medyada gördüm. bir teyzemiz nasihat niyetine söylüyordu. yazarını bilmiyorum.
10 yaşında gül gibi kokarsın
20 yaşında bal olur yenilirsin
30 yaşında yük biner omzuna
40 yaşında sızı iner dizine
50 yaşında kimse bakmaz yüzüne
60'ında atarlar çuvala
70'de takarlar resmini duvara.
10 yaşında gül gibi kokarsın
20 yaşında bal olur yenilirsin
30 yaşında yük biner omzuna
40 yaşında sızı iner dizine
50 yaşında kimse bakmaz yüzüne
60'ında atarlar çuvala
70'de takarlar resmini duvara.
devamını gör...
82.
kelimelerin hisleridir şiir.
devamını gör...
83.
sadece kendime ait kelimelerin satırlarda uçuştuğu renkli duygu birikimimdir.. aramızda lütfen sessiz olun!
devamını gör...
84.
-şiir
duvarların alnına kazınmış murat kuşu
uçar gider kim bilir hangi zamana doğru
dört bir yandan hapsolsa üstünde yedi kapı
kelimeler ki; yıkar, sayıların tahtını
kelimeler ki; sızlar, duvarların ahını
duvarların alnına kazınmış murat kuşu
uçar gider kim bilir hangi zamana doğru
dört bir yandan hapsolsa üstünde yedi kapı
kelimeler ki; yıkar, sayıların tahtını
kelimeler ki; sızlar, duvarların ahını
devamını gör...
85.
şiir yoluyla resim çizebilir, müzikal ahenk yaratabilir, insan ruhunu konuşturabilir, tiyatral dizeler yazabilir, heykel bile yontabilirsiniz. şiir kişinin en özgür olduğu sanattır.
devamını gör...
86.
fakir işi.
devamını gör...
87.
ruhunla beraber anlık bir arafa geçme halı sonucu kafanın içinde dans eden kelimeleri uçmasın diye yazıya geçirme işlemi.
devamını gör...
88.
"nefesim !
her sabah uyandığında
hayatın yağmalanmış gibi hissettiren ne varsa
“hani ellerinde yorgun kıpırtısız bir kalp tutuyormuşsun gibi hissettiren ne varsa”
silmeme izin ver
izin ver kozanı yırtmama
ki varlığım dokunsun kelebek oluşuna"
devamını gör...
89.
buldum da ne oldu aşkı
işte geldi ayrılık vakti
o an ölümüm oldu sanki
çare yok
geldi ayrılık vakti
buldum da ne oldu aşkı
unuttu gitti bende ki sevdayı
zehir etti bana bu hayatı
çaresizim
geldi ayrılık vakti
işte geldi ayrılık vakti
o an ölümüm oldu sanki
çare yok
geldi ayrılık vakti
buldum da ne oldu aşkı
unuttu gitti bende ki sevdayı
zehir etti bana bu hayatı
çaresizim
geldi ayrılık vakti
devamını gör...
90.
tüketicisine göre yıllanan mistik bir şarap gibidir.
devamını gör...
91.
özgürlük hayalleri kuran iki ayrı mahkumduk senle ben.
bir gün sen şöyle demiştin " kendimi en çok hücreye atıldığım zaman özgür hissettim."
fakat orası soğuk olurdu,
sessiz olurdu,
dünyadan çok ayrı bir yer gibiydi orası.
ve evet benimde yeni farkettiğim bir şey vardı.
hücre senin düşüncelerinden, içinden, hissettiklerinden farksız bir yerdi.
ve sen hiç yabancı olmadığın bir yerde
çok özgürdün.
bir gün sen şöyle demiştin " kendimi en çok hücreye atıldığım zaman özgür hissettim."
fakat orası soğuk olurdu,
sessiz olurdu,
dünyadan çok ayrı bir yer gibiydi orası.
ve evet benimde yeni farkettiğim bir şey vardı.
hücre senin düşüncelerinden, içinden, hissettiklerinden farksız bir yerdi.
ve sen hiç yabancı olmadığın bir yerde
çok özgürdün.
devamını gör...
92.
şimdi biz seninle neyiz biliyor musun
hani yaz günü yağmur yağar
camdan bakarsın gökyüzünde gökkuşağı
açarsın mis gibi toprak kokusu...
için içine sığmaz dışarı çıkmak istersin
giyersin en güzel elbiselerini
kapıya koşarsın heyecanla
ilk adımını atarsın şılappp
su birikintisine basmışızzzz hay aksi
içinden savurursun bir küfür ,gülersin sonra
böyle birşeyizzz
hani yaz günü yağmur yağar
camdan bakarsın gökyüzünde gökkuşağı
açarsın mis gibi toprak kokusu...
için içine sığmaz dışarı çıkmak istersin
giyersin en güzel elbiselerini
kapıya koşarsın heyecanla
ilk adımını atarsın şılappp
su birikintisine basmışızzzz hay aksi
içinden savurursun bir küfür ,gülersin sonra
böyle birşeyizzz
devamını gör...
93.
şiir diye yazılıp şiyir diye okunan bir duygusal kelime.
devamını gör...
94.
sevdaya , muhabbete , aşığa kimi zaman da bilinçlenmeye yazılan ahengli kelimelerle inci gibi dizilmeye çalışılan okuyucusunu arayan kalpten kalbe yol olan mısralar dizeler bütünüdür şiir.
devamını gör...
95.
janyadir.
devamını gör...
96.
bir dilin en yüksek sanat formudur. zira o dile ait her türlü estetiksel özellik kullanılır. şiiri dandik olan dillerin, dandik olduğuna kanaat getirebiliriz bu sebeple. ya da belki iyi şair çıkartamamışlardır, bilemeyeceğim...
klasik olarak, bir sanat eserini sanat eseri yapan şey form sahibi olmasıdır. bu sebeple şiiri de şiir yapan şey form sahibi olmasıdır. ama ne yazık ki ülkemizde her sevgilisinden ayrılan şair olduğu için, şiirin sanatsallığı da ayaklar altına alınmış durumdadır. tamam, şiir duygularını aktarma aracıdır. ama sen o şiiri hangi formda yazdın, bir söyle bakayım bana.
klasik olarak, bir sanat eserini sanat eseri yapan şey form sahibi olmasıdır. bu sebeple şiiri de şiir yapan şey form sahibi olmasıdır. ama ne yazık ki ülkemizde her sevgilisinden ayrılan şair olduğu için, şiirin sanatsallığı da ayaklar altına alınmış durumdadır. tamam, şiir duygularını aktarma aracıdır. ama sen o şiiri hangi formda yazdın, bir söyle bakayım bana.
devamını gör...
97.
duyguların ve belki birtakım düşüncelerin tüm derinlikleriyle yazılabilen herhangi bir yere aktarılması.
devamını gör...
98.
bana göre şiirin en güzel tanımını ümit yaşar oğuzcan yapmıştır.
‘şiir bir köprüdür madde ile ruh arasında.
şiir güzelliğin en yoğun ifadesidir ve nefes alışıdır duygularımızın.’
‘şiir bir köprüdür madde ile ruh arasında.
şiir güzelliğin en yoğun ifadesidir ve nefes alışıdır duygularımızın.’
devamını gör...
99.
ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım gogen’i tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına, doğan güneşe
gogen’e,
kadere,
sana,
bana ,
bir de gittiğin arabanın tekerine
evet ne diyordum arkadaş….
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayat felsefesini
sırayla olurum fatih, selim, kanuni
bazen kadın hamamında tellak….
bazen christoph colomb
napolyon’ken düşünürüm elbe’de geçen günleri
timur’ken beyazıt’ı yenişimi….
bir kere aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odununu ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem
shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon…
bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu alemin
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim…
ihsan yüce
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım gogen’i tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına, doğan güneşe
gogen’e,
kadere,
sana,
bana ,
bir de gittiğin arabanın tekerine
evet ne diyordum arkadaş….
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayat felsefesini
sırayla olurum fatih, selim, kanuni
bazen kadın hamamında tellak….
bazen christoph colomb
napolyon’ken düşünürüm elbe’de geçen günleri
timur’ken beyazıt’ı yenişimi….
bir kere aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odununu ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem
shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon…
bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu alemin
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim…
ihsan yüce
devamını gör...
100.
kıyısından köşesinden şiire bulaşmış bir insan olarak hakkında yalnız benim için bağlayıcı olacak birkaç cümleyle...
2018 dünya kupasında arjantin fransa’ya 4-3 mağlup olduğunda fransız benjamin pavard sonradan 2018 dünya kupasının en iyi golü seçilecek golü attığında twitterda fransız bir gazeteci golü içeren videoyu alıntılayarak tek bir kelime yazdı: poeme*. bu paylaşım o gün bu gole dair yazılanların içinde beni en çok etkileyen ve dahası insanlar tarafından da en çok beğenilen birkaç twitten biri olmuştu. bu tek cümleyi okuduğumda ben artık şiirin ne olduğuna dair sahici ve mantıklı bir fikre de sahiptim. şiir, bizim anlatmakta güçlük çektiklerimizin karşılığıydı. ne kadar çırpınırsak çırpınalım izahında eksik kaldığımız meseleleri tanımlamakta kullandığımız kaçış yolumuzdu. söz gelimi bizi sahiden etkisi altına alarak içimizde benzersiz hisler uyandıran bir tablonun karşısında dakikalarca durduktan sonra gördüğümüz/hissettiğimiz şeyi açıklamakta zorlanmış, sonra yutkunmuş ve şöyle demiştik: şiir gibi.
örnekleri uzatmanın söze katacağı çok bir şey olmadığı için ben başka bir misal vermeyeceğim. ama hayatımda ne zaman mükemmel, eksiksiz, kusursuz, övgüye değer bir şey gördümse gördüğümü izah etmekte zorlanıp kendimi “şiir gibi” derken buldum. üstelik daima büyüleyici bir güzellik için kullandım bu benzetmeyi. şiirin hakkını vermek için belki de lüzumluydu bu.
ve bana kalırsa şiirin binlerce yıldır durdurak bilmeyen varlığının sebebi de bu. insanoğlu varoldukça hissettiklerini anlatmakta aciz kalacak, aciz kaldıkça şiire başvurmaktan vazgeçmeyecek. şiir en çok aşkı odağına almasıyla aslında bu konuda bir ipucu da veriyor bana kalırsa. anlatmakta en çok güçlük çektiğimiz duygumuz hiç şüphesiz aşk. en çok boyun eğdiğimiz, en çok savunmasız kaldığımız, en çok hataya sürüklendiğimiz hissimiz. şiire en çok konu olan şeyin bizi kıskıvrak yakalayan bu his olması bence tesadüfle açıklanamaz. anlatamadığımız o yüce hissi anlatma çabasıyla daima şiire sığındık. en çok şiire. böylece şiir bütün anlatamadıklarımız içindeki en büyük hissimizin de mihmandarı oldu.
velhasılı o golden* sonra şiir benim için anlatamadıklarımın karşılığı olarak göründü. şiiri bir anlatma çabası olarak kullanmamız ise çok muhtemel insan olmanın içinde barındırdığı binlerce tezatın en cilvelilerinden biri olsa gerek. iyi ki şiir var. hasbelkader anlatabildiklerimiz ve asla anlatamayacaklarımız için.
2018 dünya kupasında arjantin fransa’ya 4-3 mağlup olduğunda fransız benjamin pavard sonradan 2018 dünya kupasının en iyi golü seçilecek golü attığında twitterda fransız bir gazeteci golü içeren videoyu alıntılayarak tek bir kelime yazdı: poeme*. bu paylaşım o gün bu gole dair yazılanların içinde beni en çok etkileyen ve dahası insanlar tarafından da en çok beğenilen birkaç twitten biri olmuştu. bu tek cümleyi okuduğumda ben artık şiirin ne olduğuna dair sahici ve mantıklı bir fikre de sahiptim. şiir, bizim anlatmakta güçlük çektiklerimizin karşılığıydı. ne kadar çırpınırsak çırpınalım izahında eksik kaldığımız meseleleri tanımlamakta kullandığımız kaçış yolumuzdu. söz gelimi bizi sahiden etkisi altına alarak içimizde benzersiz hisler uyandıran bir tablonun karşısında dakikalarca durduktan sonra gördüğümüz/hissettiğimiz şeyi açıklamakta zorlanmış, sonra yutkunmuş ve şöyle demiştik: şiir gibi.
örnekleri uzatmanın söze katacağı çok bir şey olmadığı için ben başka bir misal vermeyeceğim. ama hayatımda ne zaman mükemmel, eksiksiz, kusursuz, övgüye değer bir şey gördümse gördüğümü izah etmekte zorlanıp kendimi “şiir gibi” derken buldum. üstelik daima büyüleyici bir güzellik için kullandım bu benzetmeyi. şiirin hakkını vermek için belki de lüzumluydu bu.
ve bana kalırsa şiirin binlerce yıldır durdurak bilmeyen varlığının sebebi de bu. insanoğlu varoldukça hissettiklerini anlatmakta aciz kalacak, aciz kaldıkça şiire başvurmaktan vazgeçmeyecek. şiir en çok aşkı odağına almasıyla aslında bu konuda bir ipucu da veriyor bana kalırsa. anlatmakta en çok güçlük çektiğimiz duygumuz hiç şüphesiz aşk. en çok boyun eğdiğimiz, en çok savunmasız kaldığımız, en çok hataya sürüklendiğimiz hissimiz. şiire en çok konu olan şeyin bizi kıskıvrak yakalayan bu his olması bence tesadüfle açıklanamaz. anlatamadığımız o yüce hissi anlatma çabasıyla daima şiire sığındık. en çok şiire. böylece şiir bütün anlatamadıklarımız içindeki en büyük hissimizin de mihmandarı oldu.
velhasılı o golden* sonra şiir benim için anlatamadıklarımın karşılığı olarak göründü. şiiri bir anlatma çabası olarak kullanmamız ise çok muhtemel insan olmanın içinde barındırdığı binlerce tezatın en cilvelilerinden biri olsa gerek. iyi ki şiir var. hasbelkader anlatabildiklerimiz ve asla anlatamayacaklarımız için.
devamını gör...
"şiir" ile benzer başlıklar
şiir kitabı
17