konyalıların eğitilmezliği
genel olarak insanların eğitilmezliği büyük sorundur. bu konya bölgesinde biraz fazladır. yazık demekten başka bir şey gelmiyor elimden. yasakta araba yarışı nedir abi nasıl bir zihniyet bu anlamıyorum.
devamını gör...
hangi yazar gözünde nasıl canlanıyor sorusu
(bkz: ağzındakikanısilipişteşimdikızandövüşçü)

(bkz: ivanmilinski)

(bkz: lucifer)

(bkz: i am melting lannn melting)

(bkz: ivanmilinski)

(bkz: lucifer)

(bkz: i am melting lannn melting)

devamını gör...
youtube kanalı önerileri
dinler tatihi, mitoloji ve bilim için az aboneli pek bilinmeyen ama kaliteli bir kanal adamlar müzik videosu bile çekiyor.
alabarda
alabarda
devamını gör...
the school of americas
panamadaki amerikan üssü içerisinde 1946 yılında kurulmuş askeri okuldur. okulun sloganı özgürlük, barış ve kardeşliktir. zaten amerikalıların ağzından bu kutsal üçlemeyi duyduğunuz anda koşullar ne olursa olsun kendinizi güvene almanız gerekir. zira bu sloganlar eşliğinde sizin ülkenize de demokrasi getirmeye heveslenebilirler ki, amerika'nın getirdiği demokrasilerin harcı biraz karışık oluyor. kan, gözyaşı, yıkım, katliam ve daha nice acılı sosu içerisinde barındırıyor.
bu okulun kuruluş amacı tamamen duygusal! komünizm illeti(!) ile görüldüğü yerde mücadele edilmesi gerekliliğinin doğal bir sonucu. netice olarak o dönemlerde * sosyalistler amerika birleşik devletlerinin arka bahçesi latin amerika'da çift kale top oynuyor. bir şekilde toplarının kesilmesi lazım. onların yerine, sevimli tatlı, itaatkar diktatörler geçmeli ki, bizim çocuklar mahallede top oynayabilsin. bu yüzden de güney amerika'daki çeşitli ülkelerden gelen subaylara bu okulda amerikan subayları tarafından komünizmle mücadele dersleri veriliyor ve bu illet (!) ile savaşmanın yolları gösteriliyordu. en önemli dersler ise işkence ve darbe dersleriydi. zaten bu dersleri almış zevat, sonrasında şili örneğinde olduğu gibi seçimle iş başına gelmiş sosyalist iktidarları bile kanlı bir şekilde devirmeyi başardılar.
bakın bu okulun süper starları arasında kimler var? jorge rafael videla arjantin'in göz bebeği dikatatördü. hugo banzer bolivyanın canına okuyan kerkenez. manuel contreras, şili istihbarat teşkilatı başkanı. salvador allende'nin devrilmesinde bu adamın büyük etkisi vardır. pinochet elbette büyük baştır ve yediği herzeler unutulmaz ama asıl işi yapan ve inceden inceden şili'yi kaosa sürükleyen contrerastır. zaten pinochet adamdak potansiyeli görünce bir yerden sonra kendisini kızağa çekmiştir.
bu okulun açılışından sonra güney amerika da yaşananlar enteresan. 1964'de brezilya da askeri darbe oldu. takiben 1971'de bolivya da banzer darbe yaptı. 1973'de şili'de aynı film oynandı. aynı sene uruguay'da da darbe oldu. 1976'da ise arjantin'de videla ile son çiviyi çaktılar. videla'nın darbesi sonrası arjantin'de yaşayan bolivya devrik başkanı torres, videlanın emri ile öldürüldü. tabi hepsinin birbiri ile bağlantısı uzun ve bayağı çetrefilli bir konu lakin, latin amerika'daki sosyalist yapılarla mücadele konusunda school of americas çok etkin rol oynadı ve ülkeleri içeriden bitirmenin anahtarı haline geldi. okul bir tek küba ile başa çıkamadı. fidel'e tosladılar. o kadar kusur kadı kızında da olur (!) eğitim mühim diyoruz da, neyin eğitimini verdiğiniz daha mühim. okulla ilgili lesley gill'in yazdığı aynı isme sahip bir kitap var.
bu okulun kuruluş amacı tamamen duygusal! komünizm illeti(!) ile görüldüğü yerde mücadele edilmesi gerekliliğinin doğal bir sonucu. netice olarak o dönemlerde * sosyalistler amerika birleşik devletlerinin arka bahçesi latin amerika'da çift kale top oynuyor. bir şekilde toplarının kesilmesi lazım. onların yerine, sevimli tatlı, itaatkar diktatörler geçmeli ki, bizim çocuklar mahallede top oynayabilsin. bu yüzden de güney amerika'daki çeşitli ülkelerden gelen subaylara bu okulda amerikan subayları tarafından komünizmle mücadele dersleri veriliyor ve bu illet (!) ile savaşmanın yolları gösteriliyordu. en önemli dersler ise işkence ve darbe dersleriydi. zaten bu dersleri almış zevat, sonrasında şili örneğinde olduğu gibi seçimle iş başına gelmiş sosyalist iktidarları bile kanlı bir şekilde devirmeyi başardılar.
bakın bu okulun süper starları arasında kimler var? jorge rafael videla arjantin'in göz bebeği dikatatördü. hugo banzer bolivyanın canına okuyan kerkenez. manuel contreras, şili istihbarat teşkilatı başkanı. salvador allende'nin devrilmesinde bu adamın büyük etkisi vardır. pinochet elbette büyük baştır ve yediği herzeler unutulmaz ama asıl işi yapan ve inceden inceden şili'yi kaosa sürükleyen contrerastır. zaten pinochet adamdak potansiyeli görünce bir yerden sonra kendisini kızağa çekmiştir.
bu okulun açılışından sonra güney amerika da yaşananlar enteresan. 1964'de brezilya da askeri darbe oldu. takiben 1971'de bolivya da banzer darbe yaptı. 1973'de şili'de aynı film oynandı. aynı sene uruguay'da da darbe oldu. 1976'da ise arjantin'de videla ile son çiviyi çaktılar. videla'nın darbesi sonrası arjantin'de yaşayan bolivya devrik başkanı torres, videlanın emri ile öldürüldü. tabi hepsinin birbiri ile bağlantısı uzun ve bayağı çetrefilli bir konu lakin, latin amerika'daki sosyalist yapılarla mücadele konusunda school of americas çok etkin rol oynadı ve ülkeleri içeriden bitirmenin anahtarı haline geldi. okul bir tek küba ile başa çıkamadı. fidel'e tosladılar. o kadar kusur kadı kızında da olur (!) eğitim mühim diyoruz da, neyin eğitimini verdiğiniz daha mühim. okulla ilgili lesley gill'in yazdığı aynı isme sahip bir kitap var.
devamını gör...
yırttık abicim yırttık isimli moderatörün görevine son verilmesi
(bkz: yırttık abicim yırttık) yoldaşın girdiği tanım çok açık net ve sade. moderasyondan alınmıştır yazıyor.
sevgili kafa sözlük yönetimi, bu tip durumlarda bir yazarlara da biz açıklama da bulunsanız güzel olmaz mı?
merak ediyoruz biz de insanız canım*
edit: konu ile alakalı ilgili mercilere yazı yazılmasına
konunun yazarlar ile alakalı olmasının tespiti halinde ilgili yazarlara ayrı ayrı celp gönderilmesine
gelmemeleri halinde mevcutlu olarak getirilmelerine oy birliği ile karar verilmiştir.
sevgili kafa sözlük yönetimi, bu tip durumlarda bir yazarlara da biz açıklama da bulunsanız güzel olmaz mı?
merak ediyoruz biz de insanız canım*
edit: konu ile alakalı ilgili mercilere yazı yazılmasına
konunun yazarlar ile alakalı olmasının tespiti halinde ilgili yazarlara ayrı ayrı celp gönderilmesine
gelmemeleri halinde mevcutlu olarak getirilmelerine oy birliği ile karar verilmiştir.
devamını gör...
islam’da kadının yeri
kadının olmayan yerinden bahsetmeye gerek yok.
devamını gör...
erasmus'a giden öğrenciler iltica ediyor
insanları bu kadar sıkboğaz etmeseniz orada deneyim kazanıp birkaç yıla gelir ve ülkemiz adına çalışmaya başlarlar. eğitim seviyesini yükseltirler, döviz girdisini bile arttırabilirler, sağlam projelerle dünyaya açılabilirler. daha geçen aya kadar verdiğiniz kredileri bir ton faizle geri alıyordunuz öğrencilerden. siz bir şey vermeden her şeyi almayı hedefliyorsunuz. insanları kendi yurduna turist eden sizsiniz.
t: garip gelmeyendir.
t: garip gelmeyendir.
devamını gör...
duvarlar da konuşmuyor
konuşmayı çok seven ama karşısındaki kişinin de ona eşlik etmesini isteyen kişi zerzenişi. anlatır da anlatır, aralarda karşı tarafa sorular da sorar. karşı taraf konuşmayı seven biri değildir ya da konuşası yoktur o an için, kısa kısa cevaplar verir. bu konuşmayı çok seven kişi de en son dayanamayıp ''duvarlar da konuşmuyor. dilleri yok. olsa onlarla konuşurum. içimi kararttın yahu.'' der.
devamını gör...
8 kelimelik hikâyeler
çiçekçiler çok kazanmıyordu, çünkü kimse birbirine çiçek almıyordu...
lt.
lt.
devamını gör...
yaprak ciğer
normalde ciğer sevmeyen bir insan olarak istisna olarak gördüğüm yemektir. yeniden canım çekti hatta. kendi modifiye ettiğim ve şu ana kadar herkesten süper geri dönüşler alan tarifimi vereyim;
malzemeler;
-istediğimiz miktarda ciğer (kişi başı 200 gram civarı yeterli, yine de açlığınıza göre ayarlayınız)
-un
-süt
-sade soda (bildiğimiz maden suyu)
-istediğimiz baharatlar. ancak tuz, karabiber, pul biber şart. gerisi size kalmış. ben az miktarda kimyon ve kekik de koyuyorum.
-2 kişi başına 1 yemek kaşığı gelecek kadar tereyağı
-bir miktar (pişerken ciğeri tamamen kaplamayacak kadar) sıvı yağ
salatası için;
-kırmızı soğan (eğer yoksa başka soğan da olur, ama kırmızı tercih sebebi)
-yarım limon
-zeytinyağı
-sumak
-maydanoz
-isteğe göre 1 adet domates
-tuz
yapılışı;
*ilk olarak ciğerimizi kasaptan alırken zarını ayıklattırıyor ve yaprak olarak doğramasını rica ediyoruz.
*eve gelince ciğerimizi yıkıyor, kalan sinirler varsa temizliyoruz.
*parçalanmış ve ayıklanmış ciğeri kağıt havlunun üzerine seriyoruz. üzerini de kağıtla kapatıyoruz. 10 dakika suyunu çekiyor.
*geniş bir kaba ciğeri kaplayacak kadar süt ve maden suyu döküp ciğerimizi ekliyoruz. buna marinasyon deniyor. ağzını streç ya da alüminyum folyo ile kapatıp dolaba atıyoruz. 2 saatten 12 saate kadar kalabilir. ben 3 saat civarı çıkarıyorum.
*bir kap içinde un, karabiber, tuz, kimyon, pul biber (toz biber tercih eden de var) ve istediğimiz başka baharat varsa katıyoruz. burda önemli olan baharatların ölçüsünü kaçırmamak. insan unu bol görünce baharatları da çok koyabiliyor. yiyeceğiniz kadar koyunuz. (not: kekiği şimdi koymuyoruz. kekik genelde yemek pişerken değil, servis ederken eklenir.)
*ciğerlerimizi bu karışıma bir güzel buluyoruz.
*sıvı yağı kızdırıyoruz, ateşi orta derece alıyoruz. ciğerleri parça parça diziyoruz.
*ciğerler çok pişmiyor. her parçayı birer kere çevirmek yeterli olur genelde. siyahlaşmayacak, açık kahverengileşmesi yeterli. 4-5 dakika pişecekler.
*ciğerlerin pişmesine yakın başka minik bir tava/tencereye tereyağı karabiber ve pul biber ekliyoruz, iyice kızdırıyoruz, eriyor. bunu olmuş olan ciğerimizin üzerinde gezdiriyoruz. ciğer bir 30 saniye daha pişiyor. altını kapatıyor, tencereyi biraz sallıyor (aroma dağılsın diye) ve ağzına da kapak koyuyoruz.
*salata için soğanı soyup yarım ay şeklinde ince ince doğruyoruz, üzerine bol miktarda sumak ve tuz ekliyor, hafif zeytinyağı gezdiriyor, yarım limonu sıkıyor, ince ince doğradığımız maydanozu da koyup 15 saniye karıştırıyoruz.
*domatesi de dilimleyip yanına koyduktan sonra yemeğimiz hazır. ciğere biraz kekik, biraz daha pul biber (ve gerekli görürseniz extra karabiber ve tuz) ekliyor, salatayla yan yana servis ediyoruz. ağızda dağılan lokum gibi, süper lezzetli yaprak ciğerimiz hazır. hatta bu yaptığımız yemek, arnavut ciğeri denilen vasat şey ile kesinlikle alakasız, bambaşka bir tat oluyor.
*afiyet olsun efendim.
edit: "bu yemekte dana ciğer mi kuzu ciğer mi?" sorusunun cevabı, bana göre kesinlikle "dana ciğer" şeklindedir.
malzemeler;
-istediğimiz miktarda ciğer (kişi başı 200 gram civarı yeterli, yine de açlığınıza göre ayarlayınız)
-un
-süt
-sade soda (bildiğimiz maden suyu)
-istediğimiz baharatlar. ancak tuz, karabiber, pul biber şart. gerisi size kalmış. ben az miktarda kimyon ve kekik de koyuyorum.
-2 kişi başına 1 yemek kaşığı gelecek kadar tereyağı
-bir miktar (pişerken ciğeri tamamen kaplamayacak kadar) sıvı yağ
salatası için;
-kırmızı soğan (eğer yoksa başka soğan da olur, ama kırmızı tercih sebebi)
-yarım limon
-zeytinyağı
-sumak
-maydanoz
-isteğe göre 1 adet domates
-tuz
yapılışı;
*ilk olarak ciğerimizi kasaptan alırken zarını ayıklattırıyor ve yaprak olarak doğramasını rica ediyoruz.
*eve gelince ciğerimizi yıkıyor, kalan sinirler varsa temizliyoruz.
*parçalanmış ve ayıklanmış ciğeri kağıt havlunun üzerine seriyoruz. üzerini de kağıtla kapatıyoruz. 10 dakika suyunu çekiyor.
*geniş bir kaba ciğeri kaplayacak kadar süt ve maden suyu döküp ciğerimizi ekliyoruz. buna marinasyon deniyor. ağzını streç ya da alüminyum folyo ile kapatıp dolaba atıyoruz. 2 saatten 12 saate kadar kalabilir. ben 3 saat civarı çıkarıyorum.
*bir kap içinde un, karabiber, tuz, kimyon, pul biber (toz biber tercih eden de var) ve istediğimiz başka baharat varsa katıyoruz. burda önemli olan baharatların ölçüsünü kaçırmamak. insan unu bol görünce baharatları da çok koyabiliyor. yiyeceğiniz kadar koyunuz. (not: kekiği şimdi koymuyoruz. kekik genelde yemek pişerken değil, servis ederken eklenir.)
*ciğerlerimizi bu karışıma bir güzel buluyoruz.
*sıvı yağı kızdırıyoruz, ateşi orta derece alıyoruz. ciğerleri parça parça diziyoruz.
*ciğerler çok pişmiyor. her parçayı birer kere çevirmek yeterli olur genelde. siyahlaşmayacak, açık kahverengileşmesi yeterli. 4-5 dakika pişecekler.
*ciğerlerin pişmesine yakın başka minik bir tava/tencereye tereyağı karabiber ve pul biber ekliyoruz, iyice kızdırıyoruz, eriyor. bunu olmuş olan ciğerimizin üzerinde gezdiriyoruz. ciğer bir 30 saniye daha pişiyor. altını kapatıyor, tencereyi biraz sallıyor (aroma dağılsın diye) ve ağzına da kapak koyuyoruz.
*salata için soğanı soyup yarım ay şeklinde ince ince doğruyoruz, üzerine bol miktarda sumak ve tuz ekliyor, hafif zeytinyağı gezdiriyor, yarım limonu sıkıyor, ince ince doğradığımız maydanozu da koyup 15 saniye karıştırıyoruz.
*domatesi de dilimleyip yanına koyduktan sonra yemeğimiz hazır. ciğere biraz kekik, biraz daha pul biber (ve gerekli görürseniz extra karabiber ve tuz) ekliyor, salatayla yan yana servis ediyoruz. ağızda dağılan lokum gibi, süper lezzetli yaprak ciğerimiz hazır. hatta bu yaptığımız yemek, arnavut ciğeri denilen vasat şey ile kesinlikle alakasız, bambaşka bir tat oluyor.
*afiyet olsun efendim.
edit: "bu yemekte dana ciğer mi kuzu ciğer mi?" sorusunun cevabı, bana göre kesinlikle "dana ciğer" şeklindedir.
devamını gör...
getir'in ekonomiyi eleştiren kuryeyi işten çıkarması
bir roportajda yine ulkenin hali ozetlenmis. adam hakli konusuyor. bir de fark ettim, adam suclayi tarzda konusmamaya cabaliyor. dogrudan iktidara acik bir lafi yok. dert anlatir gibi anlatiyor durumu. oradan bir d'ayi yine gelmis 'baabanin telefonu' diyor. gelde delirme. lan ne alaka yine ahahahaha. babasinin calistigi donemde telefon mu vardi.
bu olayin ses getirmesi lazim. bu arkadas niye isten cikariliyor? ulan bu kadar korkmayin be, bu kadar iktidar yalagi olmayin. yarin bir gun nasil hesap vereceksiniz tum yandaslar, bu iktidar gidince 'vollahi ben agebeli deyildim' mi diyeceksiniz? iste o zaman bu yaptiklarinizi tek tek suratiniza vuracagiz.
bu olayin ses getirmesi lazim. bu arkadas niye isten cikariliyor? ulan bu kadar korkmayin be, bu kadar iktidar yalagi olmayin. yarin bir gun nasil hesap vereceksiniz tum yandaslar, bu iktidar gidince 'vollahi ben agebeli deyildim' mi diyeceksiniz? iste o zaman bu yaptiklarinizi tek tek suratiniza vuracagiz.
devamını gör...
bir gün elbet okurum diye kitaplıkta bekleyen kitaplar
(bkz: monte kristo kontu)
iki cildiyle beraber heybetli şekilde duruyor. bir ara sağlı sollu girişeceğim kendisine.
iki cildiyle beraber heybetli şekilde duruyor. bir ara sağlı sollu girişeceğim kendisine.
devamını gör...
yükseklik fobisi
soğuk terler döküyorsunuz. bacaklarınızın jöle gibi olduğunu hissediyorsunuz. kalp atışları hızlanıyor, vücudunuzu ateş basıyor. yüksek yere çıkınca hissedilenler bunlar.
devamını gör...
osmanlı'da halkın yüzde 90'ı cahildi
bir alman vatandaşı ve yılların matbaa makinesi üreticisi olarak, doğru bulduğum tespit. fakat bunda osmanlı hanedanını pek suçlayamayız.
büyük büyük dedelerimden bugüne kalan günlükleden (şu an hepsi berlin eski yazıtlar müzesi'nde sergileniyor) okuduğum kadarıyla olay şu şekilde gerçekleşmiş:
kitapların sadece el yazması olduğu süreçte, bilginin yayılması çok zordu. matbaanın icadı sonrası, kitapların ve doğal olarak bilginin yayılma hızı çok arttı. bundan sonrasını, günlükten bire bir çevireyim:
"osmanlı hanedanı yaptığımız makine ile oldukça fazla ilgilendi. bu baskı makinelerinden 50 adet sipariş verdi. bu, üretimhaneye şimdiye kadar verilmiş en yüksek adetli siparişti.
siparişi verilen matbaa makinelerini çok hızlı şekilde hazırlamaya başladık. olabilecek en kısa sürede siparişi tamamlamak oldukça önemliydi. yaklaşık bir yıl süren çalışmalardan sonra, 50 adet matbaa makinesi hazırdı.
siparişleri gemiler aracılığı ile ulaştıracaktık. çünkü bu kadar ağır ve yüklü makineleri taşıyabilecek başka bir seçenek yoktu. tüm malı gemiye yükledik. verdikleri yüklü siparişin hatrına, geminin boş kalan kısmına hediye olarak bira ve şaraplarımızdan koyduk.
gemilerimiz, rodos açıklarında kendine poseidon adını veren bir korsan tarafından saldırıya uğradı. tüm mallarımıza el konuldu. bizim canımızı bağışladılar.
durumu fatih'e bildirdik. çok sinirlendi; fakat yine de paramızı ödedi. istanbul'da geçirdiğim sürede bir türk kadınına aşık oldum. ve onu da yanımda ülkeme götürdüm.
denizciliğe önem verip, akdeniz'de ve ege'de karış karış bize saldıran o korsanları aradı. birçok adayı fethetti, ama onları bulamadı. osmanlı için, matbaa meselesi o an kapandı."
günlüklerde bahsi geçen makinelerin bir kısmı, kanuni dönemi'nde rodos'un fethi ile bulunmuş, bugün ada müzesinde sergilenmektedir.
bir deniz saldırısının etkisi ne yazık ki osmanlı'yı yıllarca geriye götürmüştür.
matbaanın geç gelmesi kavramı bu olaydan gelmektedir. evet doğru bildiniz. ben gutenberg soyadını taşıyan ve hala dedelerinin mesleğini taşıyan kişiyim. büyük büyük babaannem sayesinde, bir tarafım da türk. bu sebeple hala ailemin o makineleri kaptırması sebebiyle üzülürüm.
büyük büyük dedelerimden bugüne kalan günlükleden (şu an hepsi berlin eski yazıtlar müzesi'nde sergileniyor) okuduğum kadarıyla olay şu şekilde gerçekleşmiş:
kitapların sadece el yazması olduğu süreçte, bilginin yayılması çok zordu. matbaanın icadı sonrası, kitapların ve doğal olarak bilginin yayılma hızı çok arttı. bundan sonrasını, günlükten bire bir çevireyim:
"osmanlı hanedanı yaptığımız makine ile oldukça fazla ilgilendi. bu baskı makinelerinden 50 adet sipariş verdi. bu, üretimhaneye şimdiye kadar verilmiş en yüksek adetli siparişti.
siparişi verilen matbaa makinelerini çok hızlı şekilde hazırlamaya başladık. olabilecek en kısa sürede siparişi tamamlamak oldukça önemliydi. yaklaşık bir yıl süren çalışmalardan sonra, 50 adet matbaa makinesi hazırdı.
siparişleri gemiler aracılığı ile ulaştıracaktık. çünkü bu kadar ağır ve yüklü makineleri taşıyabilecek başka bir seçenek yoktu. tüm malı gemiye yükledik. verdikleri yüklü siparişin hatrına, geminin boş kalan kısmına hediye olarak bira ve şaraplarımızdan koyduk.
gemilerimiz, rodos açıklarında kendine poseidon adını veren bir korsan tarafından saldırıya uğradı. tüm mallarımıza el konuldu. bizim canımızı bağışladılar.
durumu fatih'e bildirdik. çok sinirlendi; fakat yine de paramızı ödedi. istanbul'da geçirdiğim sürede bir türk kadınına aşık oldum. ve onu da yanımda ülkeme götürdüm.
denizciliğe önem verip, akdeniz'de ve ege'de karış karış bize saldıran o korsanları aradı. birçok adayı fethetti, ama onları bulamadı. osmanlı için, matbaa meselesi o an kapandı."
günlüklerde bahsi geçen makinelerin bir kısmı, kanuni dönemi'nde rodos'un fethi ile bulunmuş, bugün ada müzesinde sergilenmektedir.
bir deniz saldırısının etkisi ne yazık ki osmanlı'yı yıllarca geriye götürmüştür.
matbaanın geç gelmesi kavramı bu olaydan gelmektedir. evet doğru bildiniz. ben gutenberg soyadını taşıyan ve hala dedelerinin mesleğini taşıyan kişiyim. büyük büyük babaannem sayesinde, bir tarafım da türk. bu sebeple hala ailemin o makineleri kaptırması sebebiyle üzülürüm.
devamını gör...
yoldaş benjamin'in çıplak pozları
yoldaş benjamin'in çıplak pozları ve kaçamak yaptığı sözlüğün güzellerinden ikisi ile çekilmiş en özel anları arşivimde. fiyatta anlaşabilirsek veririm. netlik takıntısı olanlar yazmasın. ciddi alıcılar yazsın, ölücüler uzak dursun. *
devamını gör...
lola astanova
kadınlığın ve sanatın vücut bulmuş hâli, özbek asıllı piyanist.
efenim, sanat deseniz var
seksapalite deseniz var.
estetik deseniz var.
hem göze hem de kulağa hitap ediyor, dişiliği sanatının önüne geçiyor eleştirileri çok fazla gelse de, benim için öyle değil.
sahne alırken giydiği elbiseleriyle olsun tavırları olsun izlerken hoşuma gidiyor.
veee amme hizmeti:
lola hanımcığım
olalala
efenim, sanat deseniz var
seksapalite deseniz var.
estetik deseniz var.
hem göze hem de kulağa hitap ediyor, dişiliği sanatının önüne geçiyor eleştirileri çok fazla gelse de, benim için öyle değil.
sahne alırken giydiği elbiseleriyle olsun tavırları olsun izlerken hoşuma gidiyor.
veee amme hizmeti:
lola hanımcığım
olalala
devamını gör...