sözlükçülerin 5 büyük ligde tuttuğu takımlar
italya: inter
fransa: rennes
almanya: rb leipzig
ingiltere: liverpooll
ispanya: athletich bilbao.
fransa: rennes
almanya: rb leipzig
ingiltere: liverpooll
ispanya: athletich bilbao.
devamını gör...
hissettiğin yaş sorunsalı
sahip olmadığım sorunsal.
yaşsızım ben.
yaşsızım ben.
devamını gör...
sungun babacan
türkiye' nin gelmiş geçmiş en iyi seslendirme sanatçılarından biridir. 1958 doğumluymuş, adının manasıda armağan, bağış, ihsanmış. kim şimdi bu derseniz işte bu kişi.
devamını gör...
#emineyekimtecavüzetti
bu nasıl bir sapıklıktır. kanım dondu resmen.engel durumu olan masum saf bir kıza, çocuğa nasıl şehvetiniz olur. erkekliğiniz yere batsın. umarım o çok gurur duyduğunuz erkekliğiniz komple biter ,sap gibi kalırsınız. keşke ifşa edilseler . böyleleri gidip paşa paşa cezaevinde yatmamalı.
devamını gör...
müsilaj sorununun hepimizin suçu olması
hiç de benim suçum falan değil. ben zamanında çöp bulamadığı için elindeki sigarayı üç saat taşımış birisiyim. bunu övünmek için falan da söylemiyorum, zira bu zaten olması gereken.
sigarayı içer içmez umursamazca yere atan, utanmadan bira şişelerini denize fırlatan biyolojik artıklardır bunun sorumluları. sularımızın müsilaj ile kaplı olduğundan daha fazla karalarımız bunlarla kaplı...
sigarayı içer içmez umursamazca yere atan, utanmadan bira şişelerini denize fırlatan biyolojik artıklardır bunun sorumluları. sularımızın müsilaj ile kaplı olduğundan daha fazla karalarımız bunlarla kaplı...
devamını gör...
bugün neden gelmedin
jülide özçelik tarafından seslendirilen 8 yıl falan dinlesem sıkılmam bir şarkı. çok acayip. söz ve müzik erhan gündem'e ait.
bugün neden gelmedin?
burası bomboş sensiz.
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
sen şimdi benden habersiz uzaklarda
yollarımız belki kesişmez asla.
oysa gelseydin bu akşam gün battığında
bir umut vardı ama gelmedin.
bir gün elbet
sen ve ben
buluşuruz bir deniz kıyısında
belki de yıllar sonra
rastlarım sana mehtaplı bir yaz akşamında
ama bugün neden gelmedin?
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
bugün neden gelmedin?
bugün neden gelmedin?
burası bomboş sensiz.
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
sen şimdi benden habersiz uzaklarda
yollarımız belki kesişmez asla.
oysa gelseydin bu akşam gün battığında
bir umut vardı ama gelmedin.
bir gün elbet
sen ve ben
buluşuruz bir deniz kıyısında
belki de yıllar sonra
rastlarım sana mehtaplı bir yaz akşamında
ama bugün neden gelmedin?
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
bugün neden gelmedin?
bugün neden gelmedin?
burası bomboş sensiz.
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
sen şimdi benden habersiz uzaklarda
yollarımız belki kesişmez asla.
oysa gelseydin bu akşam gün battığında
bir umut vardı ama gelmedin.
bir gün elbet
sen ve ben
buluşuruz bir deniz kıyısında
belki de yıllar sonra
rastlarım sana mehtaplı bir yaz akşamında
ama bugün neden gelmedin?
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
bugün neden gelmedin?
bugün neden gelmedin?
burası bomboş sensiz.
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
sen şimdi benden habersiz uzaklarda
yollarımız belki kesişmez asla.
oysa gelseydin bu akşam gün battığında
bir umut vardı ama gelmedin.
bir gün elbet
sen ve ben
buluşuruz bir deniz kıyısında
belki de yıllar sonra
rastlarım sana mehtaplı bir yaz akşamında
ama bugün neden gelmedin?
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
bugün neden gelmedin?
yalnızca hayalin kaldı bende.
bugün neden gelmedin?
devamını gör...
kelime dağarcığı
o değil de dağarcık ne kadar güzel bir kelimedir be.
devamını gör...
dünya solaklar günü
solak olanlara "uğursuz" diyenleri gördüğümüz başlık.
devamını gör...
yatık emine
refik halit karay'ın memleket hikayeleri adlı kitabında bulunan, zamansız, insanı tokat yemişe döndüren öyküsü.
öykü, 1974 yılında ömer kavur'un yönettiği ve necla nazır'ın başrolünde olduğu, nubar terziyan, renan fosforoğlu, bilal inci, serdar gökhan, mahmut hekimoğlu gibi isimlerin de rol aldığı bir filme dönüşmüştür aynı zamanda. türk sinemasının az bilinen ancak iyi örneklerinden biri olan bu filmi ömer kavur ve turgut özakman birlikte senaryolaştırmışlardır.
film için:
öykü, 1974 yılında ömer kavur'un yönettiği ve necla nazır'ın başrolünde olduğu, nubar terziyan, renan fosforoğlu, bilal inci, serdar gökhan, mahmut hekimoğlu gibi isimlerin de rol aldığı bir filme dönüşmüştür aynı zamanda. türk sinemasının az bilinen ancak iyi örneklerinden biri olan bu filmi ömer kavur ve turgut özakman birlikte senaryolaştırmışlardır.
film için:
devamını gör...
yüksek hızlı tren
alanında yüksek lisans yapmış trendir.
devamını gör...
felsefenin amacı soru sormak mı yoksa çözüm bulmak mı sorunsalı
amaç çözüme ulaşmak değildir.
asıl amaç çözüme ulaşılan yolun kendisidir.
asıl amaç çözüme ulaşılan yolun kendisidir.
devamını gör...
etkileşim alamayınca başlık açma hevesinin kırılması
dönem dönem olsa da sıklıkla yaşamadığım durum. yaşamıyorum çünkü alıştım. yani hadi ama; kaç kişi halka kuantum kütle çekimi başlığına tanım girer ki? başıma ne geleceğini bilerek açıyorum.
(bkz: kaşınmak)
(bkz: kaşınmak)
devamını gör...
europa universalis 4
yaklaşık 380 saat oynadığım bir oyundur kendileri. bu saatleri gerçekten zevk alarak geçirdiğimi söylemek istiyorum ama oyunda bazı şeyler var ki beni hafiften oyunu bırakmaya itti. uzun bir süredir de oynamadım.
1- tekrar etme:
oyunda başınıza gelebilecek iki tane şey var, ya küçük bir ülke alır ve onu büyütürsünüz ya da büyük bir ülke alır onu daha da büyütürsünüz. bu oyunda asla küçülme yok. büyüdükçe sadece güçleniyorsunuz. tek kısıt hızlı büyümemeniz. aldığınız yerleri core yaparsanız ve koalisyon yemezseniz sıkıntı yok. bu, gerçekçiliğe çok büyük bir darbe. tamam bu bir oyun ama bence bu konuda gerçeğe biraz daha benzemeliydi. büyük ülkeler büyümekle ilgili sıkıntılar yaşasaydı. bu oyuna göre belli bir büyüklüğe ulaşan her ülke tüm dünyayı fethetmeliydi. bu özelliği hiç sevmedim. büyük ülkeler neden çöker kısmını hiç anlatmamış ve bu da oyunun zevkini almış. bu oyunda sadece büyümek var. bu yüzden de belli bir yerden sonra sıkıyor ve rakibiniz kalmıyor. işte, bu sıkıcı kısma ne zaman ulaşacağınız ilk başta aldığınız ülke ile alakalı. keşke ülke büyüdükçe bu sefer de onu dağılmadan tutmaya çalışmakla uğraşabilsek ama ne yazık ki böyle bir şey yok.
2- bilime ulaşma:
osmanlı alıyorum, biraz para veriyorum cebimden ve şak! artık rönesanstayız. biraz zaman geçiyor ve ben para biriktiriyorum, sonra vakti geliyor ve şak! artık osmanlı reformu da yaşıyor. 1800lere gelmeden osmanlı aydınlanmayı bile yaşıyor. böyle bir şey yok. bilime bu kadar kolay ulaşmak aşırı sıkıcı olmuş. avrupa ile oynarken tamam ama avrupa dışında oynarken bilimin yayılmasını beğenmedim. osmanlı ile yıllar boyunca bilimden nasipleneceğiz diye kıvranmalı, bu sırada da elimizdekileri korumak için çaba sarf etmeliydik. peki oyunda olan ne? para ver bilimi al ve genişlemeye devam et. daha çok genişleyip daha çok para kazan ve bilim gelirse al. bunun çözümü de yeni teknolojilerle açılan birimleri daha güçsüz yapmak değil, osmanlı'nın institution almasını bir şekilde zorlaştırmak. ben şahsen osmanlıyı belli bir yere getirip sonra avrupadan geri kalmamak için uğraşmayı tercih ederim ama oyunda öyle değil. hindistanda bile biraz mana yatırıp institution alabiliyorsunuz. öh yani.
3- oyunun bizi tarihsel olmaya zorlaması:
bu aslında bir zorunluluk değil ama yine de verdiği avantajlar o kadar yüksek ki insan mecburen iyi oynamak için tarihsel devam etmek zorunda kalıyor. yani zamanında osmanlı padişahları durum onu gerektirdiği için belli yerleri fethetmiş ama ben oyunu oynarken aynı şartlar oluşmuyor ki o zaman neden bana aynı sıra ile belli yerleri fethetmemi gerektiren görevler veriyorsun? sanki illa tarihteki aynı sıra ile devam etmem gerekiyor. sandbox olmasını ve görev ağaçlarının hiç olmamasını tercih ederdim veya olacaksa bile tarihteki sıra ile olmamasını isterdim. sonuçta zamanında o yeri fetheden kişi kendi zamanına göre uygun görmüş ama bu oyunda şartlar farklı her şey farklı ben niye o zamanki ile aynı şeyi yapmaya uğraşayım? sevemedim bu özelliği de.
4- poplar olmaması:
oyunda bilimi ve teknolojiyi bulmak krala bu kadar dayanmamalı. aksine, victoria 2 gibi poplar (population, şehirde yaşayan insanlar) olmalı her şehirde yaşayan ve bunlar bilim üretmeli ama eğer bu olmuyorsa da şehir şehir bölünmeli. şimdiki halinde teknolojileri sanki kralım buluyormuş gibi oluyor. oyun mana puanlarına fazla bağlı. bence bu da değişmeli. kral salak olursa ülke şak diye çöküyor, iyi olursa hemen şahlanıyor. böyle deyince gerçekçi oldu mu evet ama iyi kralların ülkeyi şahlandırması bu oyundaki ile aynı sebeplerden dolayı değil.
1- tekrar etme:
oyunda başınıza gelebilecek iki tane şey var, ya küçük bir ülke alır ve onu büyütürsünüz ya da büyük bir ülke alır onu daha da büyütürsünüz. bu oyunda asla küçülme yok. büyüdükçe sadece güçleniyorsunuz. tek kısıt hızlı büyümemeniz. aldığınız yerleri core yaparsanız ve koalisyon yemezseniz sıkıntı yok. bu, gerçekçiliğe çok büyük bir darbe. tamam bu bir oyun ama bence bu konuda gerçeğe biraz daha benzemeliydi. büyük ülkeler büyümekle ilgili sıkıntılar yaşasaydı. bu oyuna göre belli bir büyüklüğe ulaşan her ülke tüm dünyayı fethetmeliydi. bu özelliği hiç sevmedim. büyük ülkeler neden çöker kısmını hiç anlatmamış ve bu da oyunun zevkini almış. bu oyunda sadece büyümek var. bu yüzden de belli bir yerden sonra sıkıyor ve rakibiniz kalmıyor. işte, bu sıkıcı kısma ne zaman ulaşacağınız ilk başta aldığınız ülke ile alakalı. keşke ülke büyüdükçe bu sefer de onu dağılmadan tutmaya çalışmakla uğraşabilsek ama ne yazık ki böyle bir şey yok.
2- bilime ulaşma:
osmanlı alıyorum, biraz para veriyorum cebimden ve şak! artık rönesanstayız. biraz zaman geçiyor ve ben para biriktiriyorum, sonra vakti geliyor ve şak! artık osmanlı reformu da yaşıyor. 1800lere gelmeden osmanlı aydınlanmayı bile yaşıyor. böyle bir şey yok. bilime bu kadar kolay ulaşmak aşırı sıkıcı olmuş. avrupa ile oynarken tamam ama avrupa dışında oynarken bilimin yayılmasını beğenmedim. osmanlı ile yıllar boyunca bilimden nasipleneceğiz diye kıvranmalı, bu sırada da elimizdekileri korumak için çaba sarf etmeliydik. peki oyunda olan ne? para ver bilimi al ve genişlemeye devam et. daha çok genişleyip daha çok para kazan ve bilim gelirse al. bunun çözümü de yeni teknolojilerle açılan birimleri daha güçsüz yapmak değil, osmanlı'nın institution almasını bir şekilde zorlaştırmak. ben şahsen osmanlıyı belli bir yere getirip sonra avrupadan geri kalmamak için uğraşmayı tercih ederim ama oyunda öyle değil. hindistanda bile biraz mana yatırıp institution alabiliyorsunuz. öh yani.
3- oyunun bizi tarihsel olmaya zorlaması:
bu aslında bir zorunluluk değil ama yine de verdiği avantajlar o kadar yüksek ki insan mecburen iyi oynamak için tarihsel devam etmek zorunda kalıyor. yani zamanında osmanlı padişahları durum onu gerektirdiği için belli yerleri fethetmiş ama ben oyunu oynarken aynı şartlar oluşmuyor ki o zaman neden bana aynı sıra ile belli yerleri fethetmemi gerektiren görevler veriyorsun? sanki illa tarihteki aynı sıra ile devam etmem gerekiyor. sandbox olmasını ve görev ağaçlarının hiç olmamasını tercih ederdim veya olacaksa bile tarihteki sıra ile olmamasını isterdim. sonuçta zamanında o yeri fetheden kişi kendi zamanına göre uygun görmüş ama bu oyunda şartlar farklı her şey farklı ben niye o zamanki ile aynı şeyi yapmaya uğraşayım? sevemedim bu özelliği de.
4- poplar olmaması:
oyunda bilimi ve teknolojiyi bulmak krala bu kadar dayanmamalı. aksine, victoria 2 gibi poplar (population, şehirde yaşayan insanlar) olmalı her şehirde yaşayan ve bunlar bilim üretmeli ama eğer bu olmuyorsa da şehir şehir bölünmeli. şimdiki halinde teknolojileri sanki kralım buluyormuş gibi oluyor. oyun mana puanlarına fazla bağlı. bence bu da değişmeli. kral salak olursa ülke şak diye çöküyor, iyi olursa hemen şahlanıyor. böyle deyince gerçekçi oldu mu evet ama iyi kralların ülkeyi şahlandırması bu oyundaki ile aynı sebeplerden dolayı değil.
devamını gör...
sıfır takipçisi olan bir yazarı ciddiye almak
kendini ifade etmek, güzel vakit geçirmek yerine sosyal medya kullanır gibi takipçi kovalayan insanın dert edeceği şeydir.
devamını gör...
yazarların şu an bulunmak istedikleri yer
devamını gör...
gayretullah
allah'ın gayreti. bu gayret, insanınkine benzer bir gayret değildir. allah'ın gayreti, çoğu zaman, günahta ve isyanda sınırı aşanlara cezalandırma şeklinde tecellî etmektedir. bundan ilave allah'ın gayreti, kullarına merhameti, hayır dilemesi de demektir.
hz. muhammed buyurmuştur ki;
allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. allah'ın kıskanması, mü'minin allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır. (buhârî, müslim, tirmizî)
hz. muhammed buyurmuştur ki;
allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. allah'ın kıskanması, mü'minin allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır. (buhârî, müslim, tirmizî)
devamını gör...
uzay neyin içine büyüyor sorunsalı
ilk bakışta, cevabın 2 durum için ayrı incelenmesi gerektiği düşünülebilecek soru.
1. durum, evrenin sonlu olması ve farklı evrenlerin varlığı.
eğer evrenin bir sonu varsa, o zaman bu genişlemeyi gözünüzde, fırında kabaran kek ya da şişirdiğiniz bir balon gibi düşünebilirsiniz. yani evren, bir ortam, başka bir evren içerisinde genişliyor demektir.
2. durum, evrenin sonsuz olması.
bu durumda evren genişleme değil esneme yapmaktadır. bunu şöyle hayal edin: sonsuz uzunlukta ve esnek bir ipe sahipsiniz. bu ipin üzerinde belirli aralıklarla mandallar var. ipin, mandallardan birinin bulunduğu yerdeki iki tarafını tutarak ipi biraz esnettiniz. ipin uzunluğunda bir değişme olmadı ve o hâlâ sonsuz ama mandalların arası açıldı. işte evrenin yaptığı şey esneme ise evrenin sonsuz boyutunda bir değişim olmaz ama galaksiler birbirlerinden uzaklaşırlar.
peki hangisi doğru?
büyük ihtimalle ikincisi. zira evrenin dışı dediğimiz bir bölge varsa, bu da aslında bize göre yine evrene dahil. yani evrenin dışı diye bir şey bizim için söz konusu değil. üstelik galaksiler her ne kadar birbirlerinden uzaklaşıyor desek de, bunların birbirlerine göre koordinatları değişmiyor. yani aslında fiziksel bir uzaklaşma hareketi yapmıyorlar. bu nedenle cevabımız 2. durumdaki olay üzerinden şekilleniyor: evren genişlemiyor, esniyor.
1. durum, evrenin sonlu olması ve farklı evrenlerin varlığı.
eğer evrenin bir sonu varsa, o zaman bu genişlemeyi gözünüzde, fırında kabaran kek ya da şişirdiğiniz bir balon gibi düşünebilirsiniz. yani evren, bir ortam, başka bir evren içerisinde genişliyor demektir.
2. durum, evrenin sonsuz olması.
bu durumda evren genişleme değil esneme yapmaktadır. bunu şöyle hayal edin: sonsuz uzunlukta ve esnek bir ipe sahipsiniz. bu ipin üzerinde belirli aralıklarla mandallar var. ipin, mandallardan birinin bulunduğu yerdeki iki tarafını tutarak ipi biraz esnettiniz. ipin uzunluğunda bir değişme olmadı ve o hâlâ sonsuz ama mandalların arası açıldı. işte evrenin yaptığı şey esneme ise evrenin sonsuz boyutunda bir değişim olmaz ama galaksiler birbirlerinden uzaklaşırlar.
peki hangisi doğru?
büyük ihtimalle ikincisi. zira evrenin dışı dediğimiz bir bölge varsa, bu da aslında bize göre yine evrene dahil. yani evrenin dışı diye bir şey bizim için söz konusu değil. üstelik galaksiler her ne kadar birbirlerinden uzaklaşıyor desek de, bunların birbirlerine göre koordinatları değişmiyor. yani aslında fiziksel bir uzaklaşma hareketi yapmıyorlar. bu nedenle cevabımız 2. durumdaki olay üzerinden şekilleniyor: evren genişlemiyor, esniyor.
devamını gör...
nargile
değil içmek, içen birini izlemek bile son derece rahatsız edicidir.
devamını gör...