121.
"seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum…”
devamını gör...
122.
bir tanem!
son mektubunda:
“başım sızlıyor
yüreğim sersem!”
diyorsun.
“seni asarlarsa
seni kaybedersem;”
diyorsun;
“yaşayamam!”
yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı
devamını gör...
123.
serbest şiirleri kadar çok güzel rubaileri de olan şairimizdir.


sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...

«— şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan,» — dedi hayyam.
baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam :
«— ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım,» — dedi,
«şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param...»


ölümü, ömrün kısalığını tatlı bir kederle düşünerek
şarap içmek lâle bahçesinde, ayın altında...
bu tatlı keder doğduk doğalı nasibolmadı bize :
bir kenar mahallede, simsiyah bir evde, zemin katında...

ömür gelip geçiyor, vakti ganimet bil uyanılmaz uykulara varmadan :
yâkut şarabı billûr kadehe doldur, seher vaktidir ey delikanlı uyan...
perdesiz, buz gibi odasında uyandı delikanlı,
gecikmeyi affetmeyen fabrikanın canavar düdüğüydü uğuldayan...

ben, bir insan,
ben, türk şairi komünist nâzım hikmet ben,
tepeden tırnağa iman,
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibâret ben...

insan
ya hayrandır sana, ya düşman.
ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun
ya bir dakka bile çıkmazsın akıldan...


çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü
sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın.
ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın
bahtiyarlığına benzer seni sevmek...
devamını gör...
124.
bir ayrılış hikayesi

erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
-baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
ve ben artık
biliyorum:
toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...

n.hikmet

ciğerlerimden bile oluk oluk göz yaşları akıtan bu muhteşem dizelerin sahibidir.
devamını gör...
125.
ustaların ustası marks'ın ceketi rehindeydi,
bir övün yemek yerdi dört günde.
dalgalanırdı fakat heybetli sakalı;bembeyaz tertemiz kolalı,bir gömleğin üstünde.
dize'lerinin sahibidir.
devamını gör...
126.
genco erkal’ın sesiyle akrep gibisin kardeşim dizesi kulağımda çınlayan ölümsüz yazarımız. (bkz: nazım’a armağan)
devamını gör...
127.
"senin adını kol saatimin kayışına yazdım piraye." diyordu nazım piraye'ye ama kol saatinin kayışında vera ismi yazılıydı. nazım piraye'ye ya da vera'ya değil, aslında aşka aşıktı.
devamını gör...
128.
cem karacanın seslendirdiği ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında şarkısının yazarı
devamını gör...
129.
nazım hikmet, kaçak olduğu ve polis tarafından aranıldığı günlerden bir gün sevgilisi piraye ile buluşmak ister. bu sebeple de güvendiği bir arkadaşı ile haber ulaştırır piraye’ye. fakat hikmet’in arkadaşı sanıldığı gibi güvenilir biri değildir. öyle ki, bu arkadaş polislere ”nazım, gülhane parkı’nda, en ulu ceviz ağacının altında olacak” diye haber uçurur.

gelgelelim buluşma günü gelip çatar, piraye’nin hasreti ile yanan nazım hikmet, gülhane parkı’na gelir. gelir gelmesine de, her yer polis kaynamaktadır. derken polislere görünmemek için meşhur ceviz ağacına tırmanıverir. nazım ağacın tepesindeyken, sevgilisi piraye ceviz ağacının altında belirir ve kendisini beklemeye başlar. polisler ise uzaktan piraye’yi gözetlemekte, nazım’ın onun yanına gelmesini beklemektedir.

polisler bir köşede, piraye ağacın altında, nazım ağacın tepesinde… herkes birbirini beklemektedir. bizim şair ne ağaçtan inebilir ne de sesini duyurabilir sevdasına. ve çaresiz çıkarıp kağıdını kalemini, o meşhur şiirini yazar: “başım köpük köpük bulut içim dışım deniz/ ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkı’nda/budak budak serham serham ihtiyar bir ceviz/ne sen bunun farkındasın ne polis farkında/ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkı’nda/yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl/yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril/koparıver gözlerinin gülüm yaşını sil/yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var/yüz bin elle dokunurum sana istanbul’a/yapraklarım gözlerimdir şaşarak bakarım/yüz bin gözle seyrederim seni istanbul’u/yüz bin yürek gibi çarpar çarpar yapraklarım”
devamını gör...
130.
ekmeğinin peşinde zamparanın nazım hali.
devamını gör...
131.
adam.. en değer verdiğim sanatkâradır kendisi. edebiyatı kalbime işledi yüreği güzel insan...
devamını gör...
132.
nazım hikmet bir başkadır. vatan millet sevgisinin tavan yapmasına rağmen ülkeden kaçmak zorunda kalmıştır. adamın tek amacı ahalkı bilinçlendirmekti. hicivleriyle insanlara eleştirmeyi öğretmekti. her başarılı vatansever gibi sürgün edildi. mezarı moskova'da. sanırım 2007 idi, türk vatandaşlığına geri alındı. nazım hikmet'i günümüzde yaşatan cem karacadır. kendisini de çok severim.

''ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında.'' ...
devamını gör...
133.
sana yazıyorum ilk kez, sözcükleri kullanarak. geçen de ilkay'a * yazmıştım.

ben, tüm şairleri anlatırım *. bilirim tüm hikayelerini, anlatırım doyamasıya da ama sana gelince lal olur dilim, düşüremem seni dilime. adını bile tam söylemem, hep ilk adınla seslenirim. şiire ve şaire dair konuşurken nehir gibi akarım oysaki. sana gelince ama sana gelince düşüremem seni dilime.

hani bir söz var ya " bir insan bir yere bakıyorsa orada ilgilendiği bir şey vardır. bir insan bir yere hiç bakmıyorsa orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır. " işte öyle bir şey, seni dilime düşüremeyişim. anlatsam seni bozulacak sanki büyü, alt üst olacak her şey. anlamlı bir sessizliği anlamsız kelimelerle bozmaktan korkuyorum. ziyan olur kelimeler seni anlatırken, değeri düşmesin istiyorum kelimelerin ve en çok senin. seni dile düşürmek , ahmet hamdi'nin dediği gibi "sükût suikasti" değil, şeyh galip'in hüsn ü aşk'ta dediği gibi "ateş denizlerini mumdan kayıklarla geçmek" oluverir.

düşüremem seni dilime. ete kemiğe büründüremem, oynatamam taşları yerinden. korkum oynaması değil oynayan o taşın sonradan düşeceği/yerleşeceği yer. ya doğru yere koyamazsam o taşı? masumiyetini kaybetmeyen bir utangaçlığım var benim, sana karşı. sen insan değilsin "güzel adam"sın.

the great gatsby'de gatsby, daisy'in onun evine ilk gelişinde "her şeyin müthiş görünmesini sağlıyor, sence de öyle değil mi azizim?" diyordu. * sevince böyle hissediyorduk. ayrılık zaten neden sevdiğimizi unutmamız değil miydi? ben seni öyle anlatamam işte, ne sevgini ne ayrılığını hele de özlemini. düşüremem seni dilime.

hayranım sana. inci gibi dizdiğin kelimelere, seni şair yapan şiirlerindeki zekaya. insana, yaşama, insanca yaşamaya dair anlattığın her şeye hayranım. kaç şair vardır, kendi otobiyografisini yazıp da uğradığı saçmalıkları böyle nahif anlatabilecek? bakma sen, piraye' yi seviyordu kol saatinde vera'nın adı yazıyordu diyenlere. şimdi, hepsinin salyası akıyor, şeyma ve defne'nin fotoğraflarına bakarken. aldırma sen onlara, seni vatan hainliği ile suçlayanlar * domuzu haram diye yemediler ama haramı domuz gibi yediler.

bu kadar bile yazmamalıydım. neden düşüremediğimi bile düşürmemeliydim dilime.
hep seslendiğim gibi seslenerek hep bana söylediğin gibi seslenerek bitireyim, bu yazıyı.

canım nâzım,
canım nazım,
canım naz'ım.

" "aslolan hayattır." "


büdü: bu sözlüğe, her gece senden bir şiir mutlaka bırakılır *
devamını gör...
134.
yaşarken kıymetini bilmediğimiz en büyük şairimiz.
devamını gör...
135.
muhteşem bir nazım hikmet şiiridir,


erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
-baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
ve ben artık
biliyorum:
toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...
devamını gör...
136.
zamanın da gerçekleri yazdığı için vatan haini edilen şairimiz. ta o zamanlar da varmış doğruyu söyleyenin hain ilan edilmesi.
"vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası,
amerikan donanması, topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim."
devamını gör...
137.
lakabı mavi gözlü devdir. birçok kıymetli aşk ve vatan şiirlerinin yazarıdır. gerçekten aslını astarını araştırmamış kişilerce 'vatan hainidir'. ''nazım'ın evinde vera'nın sofrasında'' adlı söyleşide öğrendiğim kadarıyla çok özenerek, çok güzel türk kahvesi de yapar.
kahveye dair
devamını gör...
138.
"memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak?"

gurbetin, hasretin, imkansızlığın daha güzel bir tanımı yapılabilir mi?

"ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım
son mintanım da sırtımda paralandı çoktan
şile bezindendi
sen şimdi yalnız saçımın akında
infarktında yüreğimin
alnımın çizgilerindesin memleketim"
devamını gör...
139.
“nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi,
çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin...”
devamını gör...
140.

korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.
şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümid...
ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır...

günler ağır.
günler ölüm haberleriyle geliyor.
düşman haşin
zalim
ve kurnaz.
ölüyor çarpışarak insanlarımız
— halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı —
ölüyor insanlarımız
— ne kadar çok —
sanki şarkılar ve bayraklarla
bir bayram günü nümayişe çıktılar
öyle genç
ve fütursuz...

günler ağır.
günler ölüm haberleriyle geliyor.
en güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı :
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı...

varılacak yere
kan içinde varılacaktır.
ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır...


muhteşem dizelerin yazarıdır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"nazım hikmet ran" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim