en azından bir şiirini ezbere bilinmesi gerektiğini düşündüğüm türk bir şairdir. akrep gibisin kardeşim akrep...
devamını gör...
zeus kadar çapkın şair. sevgilileri saymakla bitmez. hepsine yazdığı ayrı ayrı şiirler vardır.
devamını gör...
grup yorum sayesinde ölüm tarihini öğrendiğim şair.
(bkz: haziranda ölmek zor)
devamını gör...
aşka aşık şairdir.
devamını gör...
millet aşkıyla yanıp tutuşan ama fikirleri yüzünden bir türlü özgür olamamış şair. selanik doğumlu olup çok sevdiği ülkesinde bile ölememiştir. hayatını en çok etkileyen ve dillerimizden düşürmediğimiz, şiirlerini adadığı piraye'ye bile ömrünü adayamamıştır maalesef.
çoğu şiiri bestelendi bir tanesini de şöyle bırakayım.
#athena
devamını gör...
aynı daldaydık
aynı daldaydık
aynı daldan düşüp ayrıldık
aramızda yüzyıllık zaman
yol yüzyıllık.

bu ço'hoş dizelerin sahibidir.
devamını gör...
selanikteki çocukluk fotoğrafı buradan.
devamını gör...
"ben içeri düştüğümden beri" adlı muazzam şiiri düşünün. nazım kaleme aldı, genco erkal yorumladı ve fazıl say da piyanosunu konuşturdu.. ve işte ortaya şu güzellik çıktı...

ben içeri düştüğümden beri
devamını gör...
vera ile olan aski hafizalara kazinan sair
devamını gör...
soyadı olan "ran" ı, idealini yansıtan kızıl rengi sebebiyle"nar"dan aldığı iddia edilmektedir.
devamını gör...
bir ekmeği son lokmasına kadar yemeyi bir de ağız dolusu gülmeyi unutms hiçbir zaman...
devamını gör...
paylaşmayı kim daha güzel anlatabildi yarin yanağından gayrı.

"yarin yanağından gayrı,
her yerde,
her şeyde,
hep beraber"
devamını gör...
şairliğinin yanı sıra sinema ile içli dışlıdır. bazı filmlerin öykü ve senaryosunu yazmıştır. örnek olarak “tosun paşa” nazım hikmet’in öyküsüdür.

türk sinemasının yurt dışından aldığı ilk ödüle sahip olan “leblebici horhor ağa” filminin senaristidir.

bildiğim iki filmin de yönetmenidir. “düğün gecesi (kanlı nigar)” ve “güneşe doğru”.

edit: doğum günü olduğunu bilmeden yazmışım. iyi ki doğmuş.
devamını gör...
119 yıl önce doğmuştur,15 ocak 1902 doğumludur.

sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
sende uzaklığı,
sende; ben, imkansızlığı seviyorum.

güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
ve bir avcı iştahıyla etini dişlemek senin.

sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
fakat asla ümitsizliği değil...
devamını gör...
cevriye bir hayat kadınıdır.
bir gün birlikte olduğu bir adam tarafında dövülüp evden atılır. kaldırımda baygın yatarken bir adam cevriye'yi farkeder ve kaldırmaya çalışır fakat cevriye baygındır. adam cevriye'yi kucağına alıp evine götürür.
adamın evi tek oda ve bir mutfak ve banyolu ufak bir bekar evidir. odanın bir köşesinde tek kişilik bir yatak, pencere kenarında küçük bir çalışma masası ve sandalye, masanın üzerinde kitaplar, kalemler bir de daktilo ve kağıtlar bulunmaktadır.
adam kendi yatağına cevriye'yi yatırır kendisi de masada uyuklar.
sabah olur adam kalkar bir çorba yapar eczaneden ilaçla merhem alır cevriye'yi kaldırır.
cevriye uyanıp kendine gelir tanımadığı bir adam ve bilmediği bir evde bulmuştur kendini.
adam, "lütfen rahat olun, korkmayın" der.
"ben sizi dün gece kaldırımda yatarken buldum, durumunuz iyi değildi alıp evime getirdim çorba pişirdim, çorbanızı için sonra da yaralarınıza merhem sürelim" der.
cevriye birçok erkek tanımıştır hiç bir erkek, babası ve erkek kardeşleri dahi kendisine böyle sevecen ve kibar davranmamıştır. adamdan etkilenmeye başlamıştır.
birkaç gün daha o evde adamla kalmış, adam kendisine yemekler pişirmiş yaralarına merhem sürüp ilaçlar içirip iyileşmesini sağlamıştır.
bir gün adam dışarı çıkmış cevriye evde kalmıştır. masanın üzerindeki kitaplara bakar, daktilo ile yazılanları okur, yazılanlar çok hoşun gider baya etkilenir. "bunları o yazmış olmalı, ne kadar duygulu şeyler yazmış, ne kadar ince ruhlu birisi" diye düşünür.
bugüne kadar tanıdığı erkeklerden çok farklı üstelikte baya yakışıklı ve çekici diye düşünür.
cevriye içinden kendi kendine "ne o adama aşık mı oluyorum yoksa?" der. "aşık olsam da oda beni sever mi ki?" der.
böyle düşünceler içinde iken akşam olmak üzeredir adam hala gelmemiştir, adamı merak etmeye başlamıştır.
kendi kendine mırıldanarak "ilk defa bir erkeği böyle merak ediyorum, aşk bu mu acaba?" der.
cevriye bu duygular içinde iken kapı açılır gelen o adamdır. telaşlı bir şekilde selam verip içeri giren adam valizini çıkarıp eşyalarını içine koymaya başlar.
cevriye sorar; "ne o acilen bir yere mi gideceksin nedir bu telaşın?"
adam; "evet gidiyorum bir daha görüşemeyiz belki" der.
cevriye "nereye" diye sorar.
adam "çok uzaklara" diye cevap verir.
cevriye "ya ben ne olacağım?" diye sorar.
adam "ben bu evin bir aylık kirasını vermiştim istersen bir ay burada kalabilirsin" der.
adam valizin toplamıştır telaşlı bir şekilde kapıya doğru yönelir cevriye'ye "hoşça kal küçüğüm kendine iyi bak der" ve kapıda çıkıp merdivenlerden hızla inerek sokağa çıkar, cevriye pencereden adamın arkasından sokaktan kaybolana kadar üzgün gözlerle bakar.
cevriye hiç bu kadar kendin yalnız hissetmemiştir, hayatında hiç bir erkek kendisini bu kadar etkilememiştir.
böyle kederler içinde akşam yemeği bile yemeden yatağın içine ağlayarak sabahı zor etmiştir..
cevriye artık iyileştiğini ait olduğu istanbul sokaklarına geri dönmesi gerektiğini düşünerek evden çıkar tarlabaşı'ndan taksim'e doğru yürüyüp emek sinemasının yanındaki kitapçının önünden geçerken gözü gazete stantlarına takılır. gazetenin birinde o adamın kocaman bir resminin görüp tam sayfa;
"vatan haini nazım hikmet, rusya'ya firar etti." yazısını okur ve olduğu yere çöküp kalır...
devamını gör...
daha önce bahsetmişimdir. 90 lı yıllarda ortaokul'a giderken elbise dolabımın kapakları benim için bir nevi sosyal medya paylaşım platformuydu. devrimci büyüklerimizin resimlerinden, sevdiğim şairlerin şiirlerine kadar oralara özenle yapıştırırdım. hatta imza aldığım şairler ve tiyatrocuların imzalarını bile oraya yapıştırırdım. nazım'ın aşağıda paylaşacağım şiiri en önemli yerlerden birini kaplardı orada.

ortaokul'da oldukça aydın bir edebiyat öğretmenim vardı. nazım hikmet'i ilk olarak best fm'de melon şapka diye bir radyocudan duyup ona sormuştum. sorduğumda birisi duyacak diye yüzü kıpkırmızı oldu bir komünisten bahsettiğimizi okulda duyacaklar diye. nazım yasaklı değildi artık ama işte hala zalimlerin laneti üzerimizeydi kamuda. sonra bir gün o hocamız 29 ekim'de bana ''bu vatan bizim'' şiirini okusana dedi nazım'dan. zaten kimse nazım'ın olduğunu bilmez. bilirlerse benim önerdiğimi sakın söyleme de diye tembihlemişti. o 29 ekim'de şiiri okudum. sanırım 100 yıla yaklaşan hiç bir cumhuriyet kutlamasında hiç bir şiir bu kadar çok alkışlanmamıştır. ve kimse nazım'ın olduğunu anlamadı şiirin. buna sevinsem mi üzülsem mi hala bilemiyorum.


onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,

akar suyun

meyve çağında ağacın,

serip gelişen hayatın düşmanı.

çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :

- çürüyen diş, dökülen et-,

bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,

ve elbette ki, sevgilim, elbet,

dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla

bu güzelim memlekette hürriyet.

bursa da havlucu recebe,

karabük fabrikasında tesviyeci hasana düşman,

fakir köylü hatçe kadına,

ırgat süleymana düşman,

sana düşman, bana düşman,

düşünen insana düşman,

vatan ki bu insanların evidir,

sevgilim, onlar vatana düşman...
devamını gör...
bugün doğum günü olan şairimizdir.

(bkz: nazım hikmet 119 yaşında)
devamını gör...
adı anılsın, fikri tanınsın, kelimeleri okunsun diye...

çok iz bıraktın nazım; çok şey kattın benliğime, yüreğime. adınla, nazımlarınla büyüdüm.

"sen yanmazsan,
ben yanmazsam,
biz yanmazsak
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?"
dediğinde elimi taşın altına koymam gerektiğini, kıvılcımların ancak ateşe döndüğünü, biz olursak başarabileceğimizi;

"ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum. "
dediğinde kendi sesimi ortaya koymam gerektiğini, başkalarının üslubu ile değil kendi sesimle yazmam gerektiğini;

"yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?"
dediğinde karşılık beklemeden de fedakarlık edilebileceğini, bazen ne denli uğraşsam da olduramayacağımı ve olmak zorunda da olmadığını;

"fedakarliğimi anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için."
dediğinde bazen kendimden öte, birini de dinleme ihtimalim olduğunu, birini benliğime katmanın yolunun bazen benden bir adım öne geçirdiğimde gerçekleşeceğini;

" büsbütün unuttum seni eminim
maziye karıştı şimdi yeminim
kalbimde senin için yok bile kinim
bence sen de şimdi herkes gibisin"
dediğinde sevdiğim kadar vazgeçmem gerektiğini, vazgeçtiğimde de yoluma gitmemin gerekliliğini...

ve dahasını, çok fazlasını şiirlerinde duydum. iyi ki doğmuş, kelimelerinle hayatıma dokunmuşsun.
devamını gör...
1902 yılında doğan türk yazar. türk edebiyatındaki yeri tartışılamaz. kıymetli yerini her daim korur.

hiroşima felaketine sessiz kalmayıp kız çocuğu ve abd'nin bikini atolü'nde yaptığı nükleer denemelerden etkilenen japon balıkçıları unutmayıp japon balıkçısı şiirlerini yazıp güncel olaylara sessiz kalmayan, japonların gönlünde taht kuran yazardır. kız çocuğu şiirinden sonra japon çocukları bu düşünceli hareketi cevaplamak ister ve kendi elleriyle efsanedeki gibi bin turna kuşu yapmaya çalışırlar. ancak 15 günde tamamlarlar fakat nazım hikmet'in ölüm haberini alırlar. bin turna kuşunu ve nazım hikmet'e yazılan mektupları vera hikmet alır.

yazılan mektup ''nâzım hikmet; artık sürekli bir rüyaya girdiniz ve artık bir daha kalemi elinize alamayacaksınız ve insanlara başka çağrılar gönderemeyeceksiniz. daldığınız bu sonsuz rüya içindeyken de biz hiroşimalı genç kızların sizin şiirlerinizden ne büyük bir coşku duyduğumuzu öğrenmek isteyeceğinizi sanıyoruz.'' cümleleriyle başlar.

bu kadar çok yönlü bir şairken ne yazık ki ''yazılarım otuz kırk dilde basılır, türkiye’mde türkçemle yasak!'' sözünün de sahibidir.

kendisi ne yazık ki sabahattin ali'nin de zamanında düşünmüş olduğu gibi öldürüleceğini düşünüp sovyetler birliği'ne kaçmıştır. zaten sonrasında türk vatandaşlığından çıkarılmış (1951).

birini tanımadan sevmek ya da nefret etmek biraz saçma geliyor bana. nazım hikmet'in nasıl bir çevrede yetiştiğini ya da tam olarak nasıl biri olduğunu ayrıntılı bilmiyorum fakat ülkesi için yazdıklarını görüyorum ve asla okumadan onu vatan haini olarak etiketlememek gerektiğini düşünüyorum. vatan haini dediğiniz kişi ''memleketim''den başka bir şey demiyor çünkü. okuyun, okuyalım.
devamını gör...
''delikanlım!. iyi bak yıldızlara, onları belki bir daha göremezsin
belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin...
delikanlım!. senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
yıldızlar ve senin kafan kainatın en mükemmel şeyidir'' dizelerinin sahibi
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"nazım hikmet ran" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim