domestic hıyar
her gördüğümde aklıma domestos gelen yerli yazar; içindeki güzellikler hiç solmasın. hep mutlu kal*
devamını gör...
kibir
kimseye yakıştıramadığım, altı dolu da olsa boş da olsa itici gelen, birinde gördüğümde ondan uzaklaşmama sebep olabilecek özelliktir.
devamını gör...
hotel transylvania
otel transilvanya, 2012 sony pictures animation yapımı, fantastik ve komedi türünde bir 3d animasyon filmidir.
yönetmenliğini genndy tartakovsky, yapımcılığını michelle murdocca, senaristliğini peter baynham,
robert smigel üstlenmiştir.
aslında ilk bakışta daha çok çizgi film havasında olan ve daha çok çocuklara hitap ettiği düşünülen bu film yine bir çok animasyon sever yetişkinin dikkatini çekmiştir.
kont drakula, eşi ve minik kızı mavisle sessiz sedasız konaklarında yaşarken. wampirlerden korkan bir grup insan tarafından saldırıya uğrar ve drakula'nın eşi ölür.
drakula kendini mavis'e adar ve onu her şeyden özellikle insanlardan korumak için elinden geleni yapacağına kendi kendine söz verir. ilk iş bir otel inşaa etmektir.
canavarlar oteli. hem kendi hem mavis'i güvende tutan hemde tüm canavarların toplanıp eğlenebileceği bir yerdir burası. drakula mavis'in 118. doğum gününde canavarları yine oteline çağırır. her şey onun istediği gibi olacaktır ki davetsiz bir misafir daha gelir otele, jonathan.
jonathan 21 yaşında bir gezgindir ve mavis'le karşılaştıkları an şıp olurlar. ahh nerede o eski şıplar?
drakula korumacı, kontrolcü bir baba olarak bir yandan mavis'i jonathan'dan uzak tutmak için uğraşırken bir yandanda canavarların durumu anlamaması için çabalar. nereye kadar saklayabilir ki? çok uğraşır çok...
frankenstein ve gelini , mumyagiller, görünmez adam, kurtadam ailesi, jöle adam, devler ve daha bir çok canavar davet edilmiştir otele ve hepside jonathan'ı çok sevmiştir. drakula bu durumdanda rahatsız olur çünkü insanların onlara zarar verebileceğini düşünür.
serinin ilk filmi olan bu filme bir çok eleştiri gelmiştir buna rağmen izleyicilerin beğenisini kazanmıştır.
seslendirme ekibi;
drakula aydoğan temel,frankenstein engin alkan, jonathan harun can, maviş hazal erdal, eunice şebnem ünaldı, wayne cüneyt cakova, wanda şemsay çankara, griffin rıza karaağaçlı, murray fatih özacun, quasimodo murat aydın, shrunken heads fatoş ceylan
iyi seyirler...
devamını gör...
basurlular
acı biber tarlarıyla ünlüydüler. mazoşizm dinine inanırlardı.
devamını gör...
tanımını beğendiğin yazarın beğenileriyle geri dönmesi
başkaları hakkında ukalalık ederek ahkam kesmem mümkün değil.
ben sadece kendi adıma konuşabilirim.
okumadığım, beğenmediğim, saçma bulduğum, espri barındırmayan, emek ve bilgi barındırmayan tanımlara beğeni girmem.
tanım ; içinde bir şeyler barındırıyorsa beğenirim.
fakat tanımlarımı beğenen yazarların profil sayfalarına girerim ve beğendiğim tanımları like'larım.
ben sadece kendi adıma konuşabilirim.
okumadığım, beğenmediğim, saçma bulduğum, espri barındırmayan, emek ve bilgi barındırmayan tanımlara beğeni girmem.
tanım ; içinde bir şeyler barındırıyorsa beğenirim.
fakat tanımlarımı beğenen yazarların profil sayfalarına girerim ve beğendiğim tanımları like'larım.
devamını gör...
the americans
izlediğim en iyi diziler arasındadır diyebilirim. benim için ''oz'' ''battlestar galactica'' ve ''six feet under'' tanrı dağının zirvesindeki kutsal üçlüdür. onların arkasından gelen ikinci dalga dizi tercihlerimi sıralamaya başlarsam ''the americans''bu ikinci grubun en başlarında yer alır. evvela dizi anlattığı dönem özelinde ayrıntılara çok dikkat edilerek çekilmiş. bir kaç bölüm sonra yarattığı havanın içine balıklama atlıyorsunuz. soğuk savaş dönemini ve bu dönemde yaşanan tüm politik olayları da özellikle ilk sezonlarında olabildiğince * tarafsız işliyor. dizinin içinde alayına giden süper ajanlar yok. insan ajanlar var. acıları, korkuları, ikilemleri, sıkışmışlıkları, inanmışlıkları, sorgulamaları ve yaşadıkları benzeri duygusal dalgalanmalar ilmek ilmek işlenmiş.
tabi bunda oyunculuklarında inanılmaz önemi var. philip jennings'i canladıran matthew rhys bana göre bu konuda dizinin lokomotifi. dizinin ilk bölümlerinde; ''hay ben senin kalıbına...'' diyerek itina ile gömmek istediğim karakter, ilerleyen her bölümde resmen gözümde büyüdü. elizabeth jennings'i canlandıran keri russell'da ha keza çok başarılı. dizi başlarken philip dönme dolap kıvamındayken, elizabeth tam bir adanmış nefer modunda takılıyor ve yargı dağıtıyordu. sonrasında yaşanan olayların bu ikiliyi her anlamda yakınlaştırdığını gördüğümüzde yaşanan değişim her iki oyuncunun yarattığı sinerjinin ürünü diye düşünüyorum. aslında bu dizi için yazılacak sayfalarca yazı ve tartışılabilecek yüzlerce ayrıntı var lakin izlemeyenler için ipucu vermek istemediğim için oralara hiç girmeden, kenardan köşeden yazmaya çalışıyorum. mesela yine benim en hoşuma giden karakterlerden birisi margo martindale'in canlandırdığı claudia karakteri. kadın, ajanların efendisi gibi bir şey. zamanında tek yüzüğü parmağına takmış ama hüküm dağına varana kadar o yük onu öyle bir yıpratmış ki anlatamam. bilgeliği ve soğukkanlılığı da zaten buradan geliyor artı o karakter için de oyunculuk beş numara on yıldız diyebilirim.
nina krilova ve martha hanson karakterleri de iki taraf açısından kurban karakter olgusunu o kadar güzel veriyor ki, ah ulan deyip hayıflanmadan edemiyorsunuz. * stan beeman karakteri ise benim dizide bir türlü ısınamadığım ve canım sıkıldıkça saydırdığım karakter olma özelliğini gösteriyor. tamam adam feleğin çemberinden geçmiş. sızma görevinde falan bulunmuş lakin kafa attırıcı bir yönü var. gıcık oğlu gıcık. hele ki karşısında philip gibi bir karakter varken 10 bin kere yüz bin kere gıcık. tabi bir de sonradan olay örgüsüne orta yerinden giren bakan oğlu oleg ıgorev var. oda enteresan karakter. onun üzerine da bayağı konuşulur. nevi şahsına münhasır bir arkadaş. gabriel de, claudia'nın yerini tutmasa dahi her ikisi de aynı yolun yolcusu ve daha neler neler...
ez cümle politik gerilim filmlerini/dizilerini seviyorsanız, akıl oyunları ve türlü türlü stratejiler içeren, kısmi anlamda gerçekçi ve oyunculukları sağlam olan bu diziyi izlemenizde fayda var derim. şurada ipucu vermemek için 30 bin takla attım ki bu konuda kendimi tebrik etmem lazım. yoksa şu dizi için freni patlamış kamyon gibi durmadan yazmam lazımdı *
tabi bunda oyunculuklarında inanılmaz önemi var. philip jennings'i canladıran matthew rhys bana göre bu konuda dizinin lokomotifi. dizinin ilk bölümlerinde; ''hay ben senin kalıbına...'' diyerek itina ile gömmek istediğim karakter, ilerleyen her bölümde resmen gözümde büyüdü. elizabeth jennings'i canlandıran keri russell'da ha keza çok başarılı. dizi başlarken philip dönme dolap kıvamındayken, elizabeth tam bir adanmış nefer modunda takılıyor ve yargı dağıtıyordu. sonrasında yaşanan olayların bu ikiliyi her anlamda yakınlaştırdığını gördüğümüzde yaşanan değişim her iki oyuncunun yarattığı sinerjinin ürünü diye düşünüyorum. aslında bu dizi için yazılacak sayfalarca yazı ve tartışılabilecek yüzlerce ayrıntı var lakin izlemeyenler için ipucu vermek istemediğim için oralara hiç girmeden, kenardan köşeden yazmaya çalışıyorum. mesela yine benim en hoşuma giden karakterlerden birisi margo martindale'in canlandırdığı claudia karakteri. kadın, ajanların efendisi gibi bir şey. zamanında tek yüzüğü parmağına takmış ama hüküm dağına varana kadar o yük onu öyle bir yıpratmış ki anlatamam. bilgeliği ve soğukkanlılığı da zaten buradan geliyor artı o karakter için de oyunculuk beş numara on yıldız diyebilirim.
nina krilova ve martha hanson karakterleri de iki taraf açısından kurban karakter olgusunu o kadar güzel veriyor ki, ah ulan deyip hayıflanmadan edemiyorsunuz. * stan beeman karakteri ise benim dizide bir türlü ısınamadığım ve canım sıkıldıkça saydırdığım karakter olma özelliğini gösteriyor. tamam adam feleğin çemberinden geçmiş. sızma görevinde falan bulunmuş lakin kafa attırıcı bir yönü var. gıcık oğlu gıcık. hele ki karşısında philip gibi bir karakter varken 10 bin kere yüz bin kere gıcık. tabi bir de sonradan olay örgüsüne orta yerinden giren bakan oğlu oleg ıgorev var. oda enteresan karakter. onun üzerine da bayağı konuşulur. nevi şahsına münhasır bir arkadaş. gabriel de, claudia'nın yerini tutmasa dahi her ikisi de aynı yolun yolcusu ve daha neler neler...
ez cümle politik gerilim filmlerini/dizilerini seviyorsanız, akıl oyunları ve türlü türlü stratejiler içeren, kısmi anlamda gerçekçi ve oyunculukları sağlam olan bu diziyi izlemenizde fayda var derim. şurada ipucu vermemek için 30 bin takla attım ki bu konuda kendimi tebrik etmem lazım. yoksa şu dizi için freni patlamış kamyon gibi durmadan yazmam lazımdı *
devamını gör...
çocuğunu boğmaya çalışan kadın
insan sıfatına haiz olmayan bir canlıyı gördüğüm eziyet videosu,elleri kırılsın. umarım gereği yapılır.
devamını gör...
kitap alıntıları
"kendinden hiç hoşlanmayan pek çok insan gördüm; bunlar önce başkalarının kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlamaya çalışırlar. bunu başarınca da, bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi düşünmeye başlarlar. ama bu, sahte bir çözümdür; bu, başkalarının otoritesi altına girmeyi kabullenmektir. size düşen ödev, kendinizi kabullenmenizdir, benim sizi kabullenmemin yollarını aramak değil…"
(bkz: nietzsche ağladığında)
(bkz: ırvin d. yalom)
(bkz: nietzsche ağladığında)
(bkz: ırvin d. yalom)
devamını gör...
henceforth dance radyo yayını
akıyor adeta.
bunun tekrarını dinleyebilecek miyiz ?
bunun tekrarını dinleyebilecek miyiz ?
devamını gör...
istenmeyen tüye bunu açıkça söylemek
pek umurunda olmaz herhalde,ilgi alanı değil.o gün yüzü görmenin derdinde, sen kimsin?
devamını gör...
normal sözlük'te nickaltı girme kültürünün daha oluşmaması
başlık 8 ay önce açılmış.
yazılanları okudum o zamanlar herkes bunun yaygınlaşması lazım diye fikir beyan etmiş.
şu zamanlarda ise nickaltı girene yalak, samimiyetsiz,kankacı falan deniyor.
8 ayda yel değirmeni gibi dönmüşüz maşallah.
yazılanları okudum o zamanlar herkes bunun yaygınlaşması lazım diye fikir beyan etmiş.
şu zamanlarda ise nickaltı girene yalak, samimiyetsiz,kankacı falan deniyor.
8 ayda yel değirmeni gibi dönmüşüz maşallah.
devamını gör...
siyah bez örtülü küp şeklinde binaya tapmak
ateist inancın ilk safhasında olanlar genelde olaya bu yönü ile bakıyor. o safhada kaldıklarında ilerleyen zamanlarda "sadece tespit" dedikleri şey islam düşmanligina geçiyor. bir sonraki safhada tüm dini degerlere karşı saygisizlik başlıyor ve nefret kusuyirlar. biraz daha sorgulayıp arastirdiklarinda ateizmin bambaşka bir şey olduğu, inanmadigin bir şeyin sorgulanması ve mantığının çözülmesinin bile gereksiz olduğunu soyluyorlar. dünyadaki insan kadar inanış ve iman şeklinin de olabileceğini, enerjiyi böyle şeyler yerine ortak paydada bulusmak gibi olumlu dusuncelere yönlendiriyorlar ki o insanlarla oturup sohbet etmek, birlikte çalışmak, aynı ortamı paylaşmak insanin hayata bakışına mutluluk veriyor. "ben inanıyorum o inanmıyor ama benim onun için dua etmem ya da yanında ibadet etmem hiç sorun teşkil etmiyor. kendimi otekilestirilmis hissetmiyorum , beni yobaz ve cahil olarak görmüyor." diye dusunmemi sagliyor.
tanım: "la ilahe illallah." sözünün mantığını etraflıca ve önyargısız incelerseniz müslümanların bir binaya , gecmis nesillerin masallarına değil bir yaratıcıya ve onun ortaya koyduğu herşeyden üstün sisteme taptığını göreceksiniz.
tanım: "la ilahe illallah." sözünün mantığını etraflıca ve önyargısız incelerseniz müslümanların bir binaya , gecmis nesillerin masallarına değil bir yaratıcıya ve onun ortaya koyduğu herşeyden üstün sisteme taptığını göreceksiniz.
devamını gör...
beklemesi keyif veren kuyruklar
maç kuyruğu.arkadan gelen yüklennn sesi tribünlerdeki coşkuyu görmeden hissetmek turnike girişindeki köfteciden gelen koku.tarifi eşsiz bi haz.
devamını gör...
sözlüğe gece girenler
bir takım mevzular yüzünden eskisi gibi online olamadığım , sözlüğün en sevdiğim zaman dilimi.
devamını gör...
hasret gültekin
hasret gültekin hayat şiiri
peki öyle olsun hayat.. zannetme ki pes ettim. kilonu tartarım kilonu. satarım kilonu da, bırakmam onuru. haziran 1992
peki öyle olsun hayat.. zannetme ki pes ettim. kilonu tartarım kilonu. satarım kilonu da, bırakmam onuru. haziran 1992
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
osmanlı döneminde yemeklerde zehir olup olmadığını anlamak için seladon porseleninden yapılan tabaklar kullanılırdı.
devamını gör...
biraz soluklan yiğidim
biraz önce takipçilerimin hesaplarında gezerken karşılaştığım uyarı. hem beğeni, hem favori banı yedim.
devamını gör...
şu an dinlenen şarkıdan bir cümle
gülünce ışık saçan o gözler yaşla doldu.
devamını gör...
tunceli'nin on gündür yanıyor olması
konu bir marmaris gibi anılmamasıdır. bunun için başlık açılmasının sebebi budur. gözünüze sokmak değil bir olay'ın varlığından haberdar olmak. onu yok saymamak. tartışmalara bakıyorum. yangın ile alakasız. yine bir grup tunceli-dersim tartışması yapıyor. hedef şaşırtmaktan başka bir şey değildir. oradaki yangındır konu. söndürülmemesidir ya da söndürülememesidir. yanıyor anlatabiliyor muyum?
eğer konuyu siyasetten açacaksanız ki bazıları bunu buraya çekmeye bayılıyor. o toprakları çok uzun zamandır hep yakmakla tehtid ettiler. yaka yaka bitirelemeyen yerlerden. oysa orası bu ülkenin topraklarından, hani bir şarkı var,bir başkadır benim memleketim. orasıda bizim memleketimiz. havasına, suyuna, taşına, toprağına bin can verdiğiniz.
ayrımcı tanımları görünce artık kan beynime çıkıyor. marmaris yangını için başlık açıldığında hiç böyle tartışmalara girilmedi. gerçekten bazı insanlara tahammül edemiyorum artık.
o memleket eğitim oranın yüksek olduğu, kadına şiddet'in az olduğu(hiç olmasa bunu yazarken bile utanıyorum), vergi sıralamasında altta kalmayan bir il'imizdir. bilmem anlatabiliyor muyum?
on gündür yanan, memleketim'in güzide bir köşesinin haberi'nin yapıldığı başlıktır.
eğer konuyu siyasetten açacaksanız ki bazıları bunu buraya çekmeye bayılıyor. o toprakları çok uzun zamandır hep yakmakla tehtid ettiler. yaka yaka bitirelemeyen yerlerden. oysa orası bu ülkenin topraklarından, hani bir şarkı var,bir başkadır benim memleketim. orasıda bizim memleketimiz. havasına, suyuna, taşına, toprağına bin can verdiğiniz.
ayrımcı tanımları görünce artık kan beynime çıkıyor. marmaris yangını için başlık açıldığında hiç böyle tartışmalara girilmedi. gerçekten bazı insanlara tahammül edemiyorum artık.
o memleket eğitim oranın yüksek olduğu, kadına şiddet'in az olduğu(hiç olmasa bunu yazarken bile utanıyorum), vergi sıralamasında altta kalmayan bir il'imizdir. bilmem anlatabiliyor muyum?
on gündür yanan, memleketim'in güzide bir köşesinin haberi'nin yapıldığı başlıktır.
devamını gör...